Ankara Ulus Roma Tiyatrosu

Ankara Ulus Roma Tiyatrosu

Ankara şehrinde, Roma hamamında bulunan bir heykelin kaidesi üzerindeki yazıtta “Dionysos” şenlikleri hakkındaki bir kararnamede, şehirde bulunan tiyatrodan söz edilince: antik dönemde Ankara’da bir tiyatronun varlığı öğrenilmiş ancak yeri uzun süre bulunamamıştır.

Yazıtta: Ulpis Aelius Pompeianus isimli şahsın Agonluğu sırasında çıkarılan bir kararnamedir ve üzerinde: tiyatronun belli bir yerine konulduğu yazılıdır.

Bu yazıtlara rağmen tiyatronun yeri uzun süre bulunamamıştır. Ancak 19. yüzyılın ilk yarısında Anadolu’yu gezen İngiliz gezgin W.J.Hamilton: antik Ankara tiyatrosunun yerini ve kalıntılarını tespit etmiştir. Aynı yüzyılın ikinci yarısında G.Perrot-E.Guillaume, yine burada çevrede gördüğü blokların bir tiyatroya ait olabileceğini yazmışlardır.

Yine de: 1983 yılına kadar, burada bir tiyatro bulunduğu anlaşılamamıştır. 1983 yılına gelindiğinde: Ankara Umum Kunduracılar Kooperatifi: iş hanı yapmak üzere burada bulunan araziye satın almıştır.

Arazide hafriyat yapılarken eski eserlerin dozerler tarafından tahrip edildiği haberi gelir, aynı gece Ankara valiliğinden inşaatı durdurma yazısı çıkar ve 16 Mart 1983 tarihinde Anadolu Medeniyetleri Müzesi yetkilileri buraya müdahale ederek, arkeolojik araştırmalara başlarlar.

25 Şubat 1992 tarihinde burası Sit alanı ilan edilerek koruma altına alınmıştır.

Ankara Ulus Roma Tiyatrosu

MİMARİ YAPISI

Tiyatro: birçok dönem tiyatrosunda olduğu üzere: yerli kayanın oyulması ve doldurulması ile elde edilen oturma sıraları ve moloz taş ve harç dolgusu kullanılarak yapılmıştır.

Yazılı belgelerin ve ele geçen buluntuların ışığında: tiyatronun Roma döneminde MS. 1’nci yüzyılın ikinci yarısı ile 2’nci . yüzyılın başlarında yapıldığı düşünülmektedir.

Yapının ölçüleri: 50 x 43.5 metredir. Yapıda büyük ölçüde Ankara taşı kullanılmış, yer yer de mermer kullanılmıştır. Yamaca yerleştirilen yapı, vadiden yani Hatip Çayından gelecek hava sirkülasyonuna açıktır.

Dolayısı ile bu yapının hem topoğrafya ve hem de klimatik açıdan Vitruvius’un tiyatro inşaatı için uygun gördüğü kurallara uymaktadır.

Cavea: iki bölümden oluşmaktadır ve doğal bir tepe yamacına, ana kaya tıraşlanarak; 3 derece kuzeybatı yönünde inşa edilmiştir. Bu inşa yönü ile, Anadolu’da bulunan diğer 101 tiyatrodan yalnızca 10 tanesine benzerlik göstermektedir. Kuzeydoğu bölümünde duvarın ana kayaya yaslandığı alan Roma betonu ile desteklenmiştir.

Yarım daireden daha büyük “D” biçimli bir plana sahip olan cavea, üç merdiven sırası ile dört bölüme ayrılmıştır. Oturma sıralarının tamamı ve bunların alt yapıları tamamen tahrip olmuştur. Yani: cavea’ya ait hiçbir oturma basamağı ele geçirilememiştir. Ama, tiyatronun tahminen 3000-5000 kişilik bir oturma kapasitesine sahip olduğu düşünülmektedir.

Doğuda ve batıda: orkestraya girişi sağlayan iki tane parados (yan giriş) bulunmaktadır.
Skene (sahne) binası: orkestraya 5 kapı ile bağlanmaktadır ve batıdadır.

Tiyatro: Roma döneminden sonra da yapılan bazı değişiklikler ile Bizans döneminde de kullanılmaya devam edilmiştir. Ancak: Bizans döneminde: iki evreli değişikliğe uğramıştır. Birinci değişiklikte: orkestra bölümü, su oyunlarının düzenlendiği bir havuza dönüştürülmüştür.

İkinci değişiklikte ise: Skene (sahne) binasının içi ve doğu paradosa bitişik tonozlu bölümlerin, başka bir amaçla kullanıldığı düşünülmektedir.

Geç Bizans döneminde ise, bilinmeyen bir tarihte, bilinmeyen bir nedenle tiyatro tahrip olunca oturma sıraları kaldırılmış ve kale surlarının restorasyonunda kullanılmıştır.

Buna rağmen: yarım daire biçiminde bir orkestrası ve iki diozoması ile tiyatro tipik Roma tiyatrosu görünümündedir. Anadolu’daki diğer tiyatrolarla karşılaştırıldığında küçük tiyatro gurubuna girer.

Evet: tiyatro Geç Bizans döneminde bilinmeyen nedenle kullanımdan kalkmış ve tiyatronun bulunduğu bölgeye Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde seramik ve cam atölyeleri kurulmuştur. Zamanla bunlarda terk edilmiş ve tiyatronun bulunduğu yer bölgenin çöplüğü olarak kullanılmaya başlanmış ve unutulmuştur

Ankara Ulus Roma Tiyatrosu

ARKEOLOJİK KAZILAR

1982-1986 yılları arasında yapılan çalışmalarda: kazı alanının kuzeyinde bulunan yoğun gecekondular bu alandaki çalışmaları engellemiştir. Ancak bu gecekondular bu dönemde yıktırılmıştır. 1982-1986 yılları arasında, tiyatronun scenesi, proscenesi ve orkestrası kazılmış ve burada önemli plastik eserler ortaya çıkarılmıştır.

Bu çalışmalarda: Roma imparatoru Crispus’a (MS. 317-326) ait bir bronz sikke ve İmparator II. Constantinus (MS. 337-361) dönemine ait bir bronz sikke bulunmuştur. Ayrıca 1923 tarihli bir adet 5 kuruş bulunmuştur. Bunlar günümüzde Anadolu Medeniyetleri Müzesinde alt katta sergilenmektedir.

2009 yılındaki kazı çalışmalarında; scenenin kuzeydoğu tarafında yapılan çalışmalar sonucunda scene duvarı ortaya çıkarılmıştır. 2010 yılındaki çalışmalarda: 1980’lerde yıkılan gecekondulara ait moloz atıkları, asfalt parçaları ve gecekondulara ait tesisat kalıntıları temizlenmiştir.

Sahne binasının batı kısmı ve İslami döneme ait seramik ve cam atölyesinin tamamını ortaya çıkarmak için, tiyatronun batısında da çalışmalar sürdürülmüştür.

Bu çalışmalarda bir miktar Bizans-Osmanlı dönemi yeşil sırlı ve kırmızı astarlı seramikler, cam ve pipo yapımında kullanılan lüleler, okunamayacak kadar kötü durumda olan sikkeler ve üzerinde Hıristiyanlıkla ilgili tasvirler bulunan bir adet madalyon çıkarılmıştır.

Öte yandan: tiyatro binasının kuzeyi boyunca devam eden Bizans dönemine ait su kanalı, sağlam durumda ele geçirilmiştir.

2010 yılındaki çalışmalarda: daha önce açığa çıkarılan tiyatroya ait blok taşlar, alanın kuzeyine ve batısına depolanmıştır. Ancak kazı çalışmalarını engelleyen, tiyatroya ait 280 blok taş, numaralandırılarak 2009 yılında Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından yıkılan İlksan Öğretmen evinin bulunduğu alana taşınarak depolanmıştır.

GÜNÜMÜZ

Evet tiyatro Bakanlığın teşviki ve Büyükşehir Belediyesinin katkıları ile restorasyona tabi tutulmuştur. Ancak bu restorasyon çalışmaları başlangıcında: cavea yani oturma sıralarının ilk bölümleri beyaz mermerle yeniden yapılmaya başlanınca, bunun yapının orijinal haline aykırı olduğu belirtilerek durdurulmuştur.

Böylece: tiyatro kalıntıları kaderine terk edilmiştir. Üzerinde hiçbir yazı veya plan yoktur. Zaten insanların sokulmadığı bu alan köpeklerin mekanı olmuş, hatta Suriyeli göçmenler de bir ara burayı mesken tutmuşlardır.

Kapısında zincirli kilitler bulunan burayı ziyaret etmek isterseniz: Ankara kalesine çıkan yoldan yani üstten burayı izleyebilirsiniz.

Ankara Maltepe Cami

Ankara Maltepe Cami

Ankara, Maltepe semtinde, bulvar üzerindedir.

Ankara Maltepe Cami

1950 yılında, halkın katılımıyla, Hasan Balbudak Başkanlığında “Ankara Maltepe’de bir Cami Yaptırma Derneği” kurulur.

Bu derneğin adı, daha sonra “Ankara Maltepe Cami Yaptırma ve Yaşatma Derneği” olarak değiştirilir ve dernek, bugün bu yeni adıyla faaliyetlerine devam etmektedir.

Caminin ilk kurulması düşünülen ve Belediyenin Derneğe ilk tahsis ettiği yer: şu anda Maltepe’de Çankaya Belediyesinin birimlerinin de bulunduğu bölümün yerinin karşı tarafındaki arsa idi.

Daha sonra, kullanım ve şehrin yerleşimi açısından, şu anda Maltepe Caminin bulunduğu 5553 ada ve 20 parseldeki arsa, Belediye tarafından, 90 yıllığına kullanım hakkı olarak cami yaptırmak üzere, Derneğe tahsis edilmiştir.

Derneğin öncülüğünde ve yardımsever halkın gayretleriyle, 1954 tarihinde, Maltepe Caminin temeli atılır. 1959 yılında ise, inşaatı bitirilir ve ibadete açılır. Mimar Recai Akçay’ın tasarladığı planı, kalfa olarak yönetim kurulu üyesi Mehmet Varlıer uygulamıştır.

Eni 20 metre, boyu 20 metre ve yüksekliği 30 metre olan Maltepe Cami, beyaz taş ve tuğladan inşa edilmiştir. Caminin birer şerefeli, 50 metre yüksekliğinde, 2 minaresi vardır. Minarelerde, 142 merdiven ile şerefeye çıkılır.

Bir ön ve iki yan olmak üzere, üç kapı ile caminin içine girilir. Camide, iki katmahel vardır. Tek kubbesi olan caminin kubbe yüksekliği: 50 metredir. Kubbenin kaynağında, 3 cepheli dar bir balkon bulunur.

Kubbenin en üst tepe kısmında “Fatiha Suresi” yazılıdır.

Kubbenin, Fatiha Suresi yazılı tepe noktasının ortasından, aşağıya büyük bir avize asılıdır. Bu avize, camiye, Sadi Hoşses tarafından armağan edilmiştir.

Cami duvarları: yerden 5 metre yüksekliğe kadar çiniyle kaplanmıştır. Çinilerin bitiminden sonra, mermer üzerine oymalı Tegabün Suresi yazılmıştır.

Ön ve yan yukarı camlar, vitray ile süslenmiştir.

Mihrap: mermerden yapılmıştır ve üzerindeki kitabede “Yönünü: Mescid-i Haram’a çevirir” hakkında bir ayet-i kerime yazılmıştır.

Mihrabın sağında: Allah, solunda: Muhammed yazılı iki levha vardır. Kubbeyi taşıyan köşelerde ve yan taraflarda: Allah, Muhammed ve 4 Halifenin isimlerinin (Ebubekir, Osman, Ömer, Ali) yazılı olduğu levhalar vardır.

Ankara Maltepe Cami

Müezzinlerin mahfelinde, ilk müezzin olarak bilinen Hz. Bilal-i Habeşi’yi hatırlatan, eski Türkçe yazılmış bir levha vardır.

Minber: mermerden yapılmıştır. 9 basamaklıdır. Cuma ve bayramlarda, hatip orada cemaate dini konuları anlatan bir konuşma (hutbe okur) yapar. Bunu dinlemek farzdır, ibadettir ve Cumanın şartlarından birisidir.

Cami, ön cepheden bakıldığında: merkezde, büyük bir kubbe ve kuzey yönünde 5 küçük kubbe ile örtülüdür. Küçük kubbelerin altı: dış cemaat mahalli olarak isimlendirilmiştir.

Doğu istikametinde girilen kapının üzerinde “Emniyet ve Selametle girin” anlamına gelen, bir Ayet-i Kerime’nin , kitabe olarak yazıldığını görüyoruz.

Caminin çevresinde: bir kız Kur’an kursu veren yer, şadırvan ve bunlarla birlikte bir de tuvalet bulunur.

Camiye göre, kıblenin sağında dış avluda, mermerden yapılmış, cenaze namazı kılmak için cenazelerin konulduğu iki adet musalla taşı vardır. Üzerleri, camiye uygun bir yapı ile kapatılmıştır.

Cami: yerden ısıtmalıdır. Görevliler: kıble istikametindeki lojmanlarda otururlar.

Ankara Gecik Cami

Ankara Gecik Cami

Nazım Bey mahallesi, Ulucanlar caddesindedir.

Kitabesinde, 1443 yılında yapıldığı kaydedilmekte ise de kim tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir.

Ulucanlar caddesinin seviyesi alçaltılmış olduğundan, Mescit, cadde yanında teşkil olunan bir platform üzerinde kalmaktadır. 9.70 x 6.60 metre ebadında, dıştan taş temeller üzerinde, ahşap hatıllı ve kerpiç duvarlı, çok basit ve ufak bir yapıdır.

Dış görünüş itibarıyla, hiçbir sanat değeri bulunmayan mescidin, kıble duvarındaki alçı mihrabı, tetkike değerdir.
İki sıralı, dikdörtgen pencerelerle aydınlatılan mekanı örten ahşap tavan da, pek fazla değer taşımıyor.

Tavan hizasına kadar yükselen bir sıra palmet ile nihayetlenen alçı mihrabı, beden duvarlarından hafif çıkıntı teşkil etmekte olup, niş yarım silindirik ve üzeri mukarnaslıdır.

Niş üzerindeki kısımlar ise, kabartma olarak geometrik motiflerle süslenmiş ve bütün çevresi, Kelime-i Tevhit yazılı bir kitabe ile çevrilmiştir. Kuzey kısmında, sonradan ilave edilmiş kadınlar mahfilinin ortası, ileri doğru bir çıkma meydana getirir.