Ankara Ulus Roma Hamamı

Ankara Ulus Roma Hamamı

Roma hamamı: Ulus Meydanından, Yıldırım Beyazıt Meydanına uzanan yol üzerinde, Ulus meydanına yani Atatürk anıtına 400 metre uzaklıkta, Çankırı caddesi üzerinde, yolun batısında cadde seviyesinden 2.5 metre yükseklikteki bir plato üzerinde bulunmaktadır.

Bu höyükte yapılan arkeolojik araştırmalarda: Frig ve Roma dönemi katları ortaya çıkarılmıştır. Buradaki Frig yerleşimi: iki yapı katıyla temsil edilmektedir. Bu yapı katlarında uygulanan mimari: çamur harçla tutturulmuş taş temeller ve dikdörtgen planlı evlerdir.

Bu evlerin içinde: kötü durumda bazı demir eşyalar, çark yapımı ve bazı perdahlı, gri renkli ve boyalı frig seramik parçaları bulunmuştur. Temmuz 2007 tarihinde yapılan kazılarda ise, yine bu bölgede MS. 2’nci yüzyıla ait olduğu düşünülen büyük “Hermes” heykeli bulunmuştur.

Hamam binası ise: 1939-1943 yılları arasındaki kazılarda tamamen ortaya çıkarılmıştır. Burayı mutlaka ziyaret etmenizi öneriyorum, çünkü: burası Roma döneminde yapılan birçok hamam yapısı incelenirken, klasik bir taşra şehri hamam yapısı ötesinde imparatorluk tarzı bir hamam yapısıdır ve Anadolu’da bulunan en büyük Roma hamamı olarak bilinmektedir.

Çünkü: Galatları şehri olan antik Ankyra şehri: Galatia ülkesinin başkenti olması ve Anadolu’da doğu-batı hattındaki yolların birleşim noktasında bulunması sebebiyle, özellikle Roma döneminde çok gelişmiştir.

Yapı ile ilgili bilgi vermeden önce, burayı gezerken daha iyi anlamanız için isterseniz biraz Roma hamamı ve hamam kültürü hakkında bilgi vermek istiyorum.

Bronz çağındaki kültürlerde, yıkanma dinsel kökenlidir. Ama genel temizlik için: göl, akarsu ve su kaynakları kullanılmıştır. Yıkanma eylemi, ilk olarak eski Yunanlıların yaşamında yer bulmuştur. Yıkanmak: Greklerin yaşantısında hem dini hem de vücut sağlığı açısından önemli hale gelmiştir.

MÖ. 5’nci yüzyıl sonlarında Olympia’daki hamamın: ilk evresinde görülen ilkel zeminden ısıtma sistemi, hamamlarda kullanılan ve “hypokaust” denilen sistemin ilk evresi olarak kabul edilmektedir.

Ancak gerçek anlamda, bu sistem MÖ. 2’nci yüzyılın sonu ve 1. yüzyılın başına tarihlenen evrede görülmektedir. Ancak, Yunanlılarda,  Romalılar gibi gelişmiş ve bağımsız hamam yapısına rastlanılmamaktadır.

Evet: Yunanlılardan esinlenen Romalılar; MÖ. 2’nci yüzyıl içinde, hayırseverlerin yaptırdığı genel hamamları halkın kullanımına açmışlardır. Böylece,  hamamlar. MÖ. 1’nci yüzyıldan başlayarak, imparatorluk dönemi süresince, tüm Roma ve eyaletlerinde çok sayıda yapılmış ve imparatorluk döneminde de büyüklük ve lüks açısından doruğa ulaşmıştır.

MÖ. 33 yılında, Roma’da 170 hamam bulunduğu söyleniyor. Romalılar hamamlara “Thermea” ismini vermişlerdir. Bu isim biraz değiştirilerek günümüzde de “Thermal” olarak kullanılmaktadır.

Bilinen ilk Roma genel hamamı İtalya-Pompei şehrindeki “Stabia” hamamıdır. Bu hamam: MÖ. 150 yılında inşa edildikten sonra eklerle genişletilmiştir. Ben: iki kere ziyaret ettiğim Pompei şehrinde, bu hamamı da gezdim.

Gerçekten muazzam bir yapı, özellikle duvarlardaki ısıtma tertibatını ve yine duvarlardaki her biri muhteşem küçük heykelcikleri unutamıyorum.

Bir  de içinde sıcak su bulunan bir büyük küvet vardı, üzerindeki yazı ilgimi çekmişti, yazı “bir şehirlinin şehir meclisine seçilmek için verdiği ilan yazıtını” içeriyordu, çünkü hamamlar: yıkanma yanında, şehirdeki tüm sosyal ve kültürel ilişkilerin, sohbetlerin, tartışmaların yapıldığı bir yer olarak çok revaçta idi.

İlk Roma hamamlarında: kadınlar ve erkekler için ayrı bölümler bulunuyordu. Kadınlara ayrılan kısımlar daha küçük ve konforsuzdu. Daha sonra kadınlar ve erkekler birlikte yıkanmaya başladılar.

Ancak İmparator Hadrian döneminde, çıkan bazı sansasyonlar nedeniyle beraber yıkanma yasaklandı ve bu durumda farklı bölümleri olmayan hamamlar, kadınlar ve erkekler için günün ayrı zamanlarında kullanılmaya başlandı.

Romalılar, genellikle öğle yemeğini izleyen siesta saatlerinden sonra yani saat 14.00-15.00 gibi hamama giderlerdi. Bazı hamam kalıntılarında bulunan kandiller, hamamların geceleri de kullanıldığını göstermektedir. Hamam yapıları çevresinde sportif ve sosyal amaçlı kullanılan tesislerin de varlığı düşünüldüğünde, hamamların Romalıların yaşamında önemli bir yeri olduğu kesindir.

Roma hamamı, daha önce belirttiğim gibi, ziyaretçiler tarafından borulara-tesisata atılan sikkelerden yaklaşık 500 yıl boyunca sürekli kullanılmış ve MS. 7’nci yüzyılda hamamın yandığı ve tahrip olarak kullanım dışı kaldığı anlaşılmaktadır.

Evet, biraz da Roma hamamı bölümlerinden söz etmek istiyorum.

Hamamlarda, insanlar peş peşe farklı sıcaklıklardaki ve nemli odalarda kalırlardı. Bu odalarda sıcaklık 40-70 derece arasında değişirdi.

Şimdi de Roma hamamlarında ısıtma tertibatından da birkaç cümle edip, Ankara Roma hamamını anlatmaya başlayacağım.

Roma hamamlarının ısıtılması “hypokaust” denilen bir sistemle yapılmaktadır. Arkeolojik veriler yukarıda da sözünü ettiğim gibi bu sistemin Helenistik dönemden beri varlığını kanıtlamaktadır.

Bu sisteme göre: praefurnium denilen ocakta yakılan odun ve odun kömüründen elde edilen yüksek sıcaklıktaki baca gazları: sistem boyunca pilae denilen destekler arasında ilerleyerek hamamın zeminden ısıtılmasını sağlıyordu.

Ocak sayısı: hamamın büyüklüğüne göre belirleniyordu. (Ankara Roma hamamında 10 ocak bulunması, hamamın büyüklüğüne işaret etmektedir) Ocaklar: taştan yapılmakta ve ızgara kullanılmamaktaydı.

Zemine eğim verilerek küllerin temizlenmesi sağlanıyordu. Ocağın çevresinde ise, yanmış ateş tuğlası kullanılıyordu. Ocağın üstünde: bakır veya bronz kazanlarda su ısıtılıyordu. Ayrıca: daha büyük bir depoda soğuk su bulunuyordu. Suların dağıtımı: musluklarla donatılmış, borularla yapılıyordu.

Hamamın ısıtılmasında kullanılan baca gazlarının içinde ilerlediği bu destekler: tuğladan yapılan ve horasan harcı ile birbirine bağlanıyordu. Bu destekler: özellikle tuğladan yapılıyor ama zaman zaman bazalt, kireç taşı gibi farklı malzemeler de kullanılıyordu.

Şekil olarak ise: silindirik, dörtgen,  kemerli veya farklı geometrik şekiller kullanılıyordu. Birçok hamamda: duvarlarla, hamam arasında boşluk bırakılarak, ısıtma zemin değil, duvarlardan yapılıyordu.

Evet: hamam kültürü ve Roma hamam yapıları ile ilgili bu genel bilgilerden sonra, gelelim Roma hamamı bölgesine:

Yazının başında da belirttiğim gibi: bu bölgede yapılan hafriyat çalışmalarında, sürekli olarak antik döneme ait kalıntılar çıkması üzerine, bu höyüğün bulunduğu alanda resmi arkeolojik kazı çalışmaları yapılmış, Roma hamamı ortaya çıkarılmış ve ardından burası bir açık hava müzesine dönüştürülerek ziyarete açılmıştır.

Ancak: burada Roma dönemine ait iki ayrı bölüm bulunmaktadır. Bunlar: Roma hamamı, palaestra ve sütunlu yoldur. Bu üç bölümden oluşan yaklaşık 65 bin metre karelik alan: 1997-2001 yılları arasında yeniden düzenlenerek bir açık hava müzesi haline getirilmiştir ve burada 1000 civarında eser sergilenmektedir.

Bu eserler arasında bulunanlar: mezar stelleri, kuzey kanadında yazılı bloklar, postmamentler ve su künkleri, doğu kanadında altar ve batı  kanadındaki “Nike Zafer Anıtı” benzeri mimari eserlerdir. Alanın ortasında ise: lahit ve aslan heykelleri sergilenmektedir.

Özellikle: mezar stelleri ilgi çekmektedir ki, bunların çoğunluğu Roma ve Bizans dönemlerine aittir. Bu mezar taşlarının bir kısmı tercüme edilmiş ve yazanlar, hemen yakınındaki levhada belirtilmiştir.

Özellikle burada bulunan mezar taşlarından: 7 yaşında ölen iki kardeş Auximos ve Athenodoros adına yaptırılmış olanlar ilgi çekmektedir.

Diğer bir mezar taşı üzerindeki yazıtta “Niketes. I. Pathica ordusunun emektarı ve onun annesi. Onların kendi tatlı çocuğu, bilgi ve eğitimin tüm zarafetiyle süslenmiş. 13 yıl yaşayan Castrensis anısına. Tatlı çocuk mutlu ol, kimse ölümsüz değildir.” Bu mezar taşını da görmenizi öneririm.

Yazıtlı bloklar ise: genellikle kitabeler ve mil taşlarından oluşmaktadır. Bunlar: Ankara şehrinin o döneme ait bilgilerini içermeleri açısından önemlidir. Örneğin: bu kitabelerin birinde: İmparator Vespasianus döneminde (69-79) Ankaralı emekli askerlerin, bir dernek kurdukları öğrenilmektedir. Ayrıca: yine bu kitabelerde, dönemin ekonomik, sosyal, kültürel ve idari yapısı ve spor etkinlikleri öğrenilmektedir.

SÜTUNLU YOL

Son yıllarda arkeolojik kazı çalışmaları sürdürülen burası: antik Ankyra şehrinin sütunlu yolunun bir kısmıdır. Sütunlu yol: hamam yapısının ve palaestra’nın doğusunda, antik dönem Ankyra şehrinin kutsal alanı olan Augustus Tapınağının bulunduğu yere doğru uzanmaktadır.

Ancak: Cumhuriyetin ilk yıllarında Çankırı caddesi yapılırken bu sütunlu yolun büyük kısmı, caddenin ve çevresindeki yapıların altında kalmış yok olmuştur.

Evet, sütunlu yolun MS. 2 ile 3’ncü yüzyıl arasında yapıldığı düşünülmektedir. Yolun sütunları: boz renkli damarlı mermerden olup, korint tipte başlıkları bulunmaktadır. Sütunların iki yanında, dükkan yapıları bulunur. Bu dükkanların bulunduğu bölüme ait duvar yapıları ortaya çıkarılmıştır.

Kuzey-güney doğrultusundaki duvar:1.70 metre derinlikte görülmüştür. Burada tespit edilen tüm duvarlar, iri taş bloklardan oluşmakta ve aralarında harç bulunmaktadır. Kazı yapılan bölgenin kuzeyinde: dükkanların muhtemelen ön duvarını oluşturan tuğla örgülü duvar bulunur. Duvar, burada 4.30 metre devam ettikten sonra, iri  taş bloklardan oluşan bir eşikle sonlanmaktadır.

Buradaki kazılarda: seramikler, moloz dolgusuyla beraber kırık ve karışık olarak bulunmuştur. Platformun altında ve çevresini kaplayan yanık tabakada da yer yer Roma ve Bizans döneminden bronz sikkeler ele geçirilmiştir.

Ayrıca: az miktarda Frig seramik parçaları, bol miktarda Roma dönemine ait değişik kap formlarına ait seramik parçaları ve geç dönem seramik parçaları ve az miktarda Roma dönemi kandil ve kandil parçaları bulunmuştur.

Dükkanların bulunduğu bölgede, toplu olarak ele geçirilen ve kronolojik silsile takip eden 2000 adetlik sikke buluntusu: define hüviyeti taşımakta olup, sikkelerin çoğunluğu MS. 364-375 yılları arasında Anadolu’da darp edilen bronz sikkelerdir.

Definenin bulunduğu seviyede yoğun yanık izlerinin de olması, bir yangın veya düşman tarafından dükkanların yakılmış olabileceğini düşündürmektedir.

Ayrıca yine burada bulunan ve halen Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergilenen: çıplak çocuk savaşçı olarak tanımlanan pişmiş toprak figürin, kemik tarak ve kemik at koşumu süslemesi de ilgi çekici buluntulardır.

Roma hamamı kapısından girince, hemen sağ yanda görülen kazı alanında: sütunlu yol ile ilgili bir kısım görüntü ilginizi çekebilir.

PALAESTRA-SPOR ALANI

Burası: antik dönemlerde “gymnasium” denilen alanın bir bölümüydü. Bu açık alan “güreş okulu” anlamına gelmesine rağmen, daha geniş anlamda kullanılmış ve bedensel her türlü etkinlik için ayrılmıştır.

Bu bölüm: aynı zamanda hamamın avlusu olarak da nitelendirilmiştir.

HAMAM KISMI

Burada yapılan arkeolojik araştırmalara göre: hamam kısmının “Septimus Severus”un oğlu İmparator Caracalla (212-217) zamanında yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Bunun en büyük kanıtı: bu alanda bulunan yüzlerce sikkedir.

Geleneğe göre: hamama gelenler, hamam ücretsiz olmasına rağmen, hamam kanallarına sikke atarlardı ve bu atılan yüzlerce-binlerce sikke: arkeolojik buluntularda ele geçirilmiş ve hamamın ve o dönemin yaşantısı ve kültürüne ait büyük kanıtları ortaya koymuştur.

Bu sikkeler, öte yandan hamamın hangi yıllarda kullanıldığını da kanıtlamaktadır ve bunlar incelendiğinde hamamın 500 yıl boyunca kullanıldığı anlaşılmıştır. (buluntu sikkeler, 500 yıllık sürece aittir.)

Evet: daha önce sözünü ettiğim gibi, bu hamam da Ankaralı bir hayırsever zengin olan Tiberius Julius Julianus tarafından yaptırılmış ve bu durum: yine aynı kişi tarafından yaptırılan yazıtlarda belirtilmiştir. Hamam: sağlık tanrısı “Asklepios” a adanmıştır. Ancak döneminde yapıldığı imparatorun ismiyle anılmakta yani “Caracalla Hamamı” olarak bilinmektedir.

Hamamın uzunluğu 130 metre ve genişliği 80 metredir. Taş ve tuğla kullanılarak yapılmıştır. Daha önce de belirttiğim gibi, Anadolu’daki en büyük Roma hamamıdır ve bu durum, gerek şehrin nüfusunun fazlalığı ve gerekse şehre Romalılar tarafından verilen önemi ifade etmesi açısından önemlidir.

Hamamın suyu: buraya 60 km uzaklıktaki Elmadağ’dan taş borularla getirilmiş ve bu hamamla birlikte şehrin tüm mahallelerine  dağıtılmıştır.

Şimdi de bölgenin gezilmesine gelelim

Hamam bölgesinin girişi: Çankırı caddesinde, sütunlu bir revak kalıntısının çevrelediği geniş bir alandadır. Buradaki giriş önce “palaestra” denilen spor alanına açılır. Bu alanda: beden eğitimi ve güreş yapılırdı.

Bu revaklı avlunun bir kenarında 32 sütun bulunur ve buradaki sütunların toplamı 128 tanedir. Bu sütunlar gayet kalındır, gördüğünüzde boyutlarına şaşıracaksınız.

Evet: söylediğim gibi, günümüzde bir açık hava sergisi olarak kullanılan palaestra bölümünden sonra: sola döndüğünüzde: önce soğuk bölüm (frigidarium) görülür. Burası iki bölümlüdür. Sağ yanda: soyunma yerleri (apoditerium) ve bunun hemen solunda havuz (piscina) bulunur.

Bunların ardında: ılık bölümler (tepidarium) ve bu ılık bölümün hemen solunda su deposu bulunur.

Bir sonraki bölüm yine ılık bölümlerdir, ama bu bölümlerin en solunda yani su deposunun hemen arkasında en sıcak bölüm (caldarium) bulunur.

Roma hamamının bulunduğu bölüme giremiyorsunuz. Ancak: bu bölümün biraz yüksekten görülebilmesi için gayet güzel bir yürüyüş yolu platformu yapılmış, zaten bunun üstüne çıkarak yürüdüğünüzde yapının planını ve bölümlerini gayet net olarak görebiliyorsunuz.

Hatta size bir ipucu vereyim, burayı daha yüksekten görmek isterseniz, hemen yan tarafta bulunan “Yıba” çarşısının en üst katına çıkıp bir pencereden burayı tüm güzellikleriyle tepeden görebilirsiniz.

Frigidarium

Burası: içinde yüzme havuzu da bulunan soğuk bölüm yani soğukluktur. Burası: yalnızca Roma hamamlarına özgü özel bir bölümdür. Roma hamamlarını, Türk hamamlarından ayıran en büyük özellik bu bölümdür. Bölüm yuvarlak tuğladan yapılmıştır ve sütun parçaları bulunur. Soğuk bölüm iki kısımdan oluşmaktadır.

Apoditerium-Soyunma yerleri

Burası giriş ve soyunma mekanıydı. Alan olarak hamamın en büyük bölümüdür. Soyunma mekanı: halvet hücreleri de dahil olmak üzere, bütün sıcaklık mekanına yakın büyüklükte bir alanı kapsamaktadır.

Piscina-Havuz

Yüzme havuzunun kenarında: oturma basamakları dikkat çeker.

Soğuk su havuzunun bulunduğu bölümde: büyük eğlenceler tertip edilirdi. Bu havuz, sıcak yaz günlerinde aynı zamanda ziyaretçilerin serinlemek amacıyla kullandıkları bir yerdir ve nispeten büyük inşa edilmiştir.

Tepidarium-Ilık Bölüm

Yapının ikinci sırasındadır. Soyunma mekanı ile sıcaklık bölümü arasındadır. Ziyaretçiler: soyunmalık ve sıcaklık bölümü arasındaki burada: vücudun ısı farkına adapte olması için bir süre beklerler ve sıcak bölümden çıktıktan sonra burada serinlerlerdi.

Burası da yine yuvarlak tuğladan yapılmıştır ve sütun parçaları bulunur. Yıkanma odaları: bu sütunların arasındadır. Bölüm: 40 derece civarında ısıtılır ve içinde sauna seansları düzenlenen dinlenme bölümüdür.

Bölüm zeminden ısıtılırdı. Burada: İatrına yani tuvalet ve traşlık bölümleri de bulunur. Ayrıca, o dönemde henüz  sabun bilinmediğinden, vücudu ovma ve yağlama da burada yapılırdı.

Ankara’nın soğuk kış mevsimi nedeniyle, bu bölüm diğer bölümlerden daha geniştir. Bu bölümün çevresinde: ocaktan yani külhan bölümünden gelen sıcak havanın rahatça dolaştığı tuğla sütunlardan oluşan bir yer altı ısıtma tesisatı bulunur.

Bu yeraltı ısıtma tesisatı: ocakçıların ateşi körüklemek için geçtikleri bir takım tünel ve geçitlerle birbirine bağlanır. Yukarıdaki odalar, bodrumdaki bu tesisat yardımı ile ısıtılır.

Caldarium-En sıcak Bölüm

Burası: yapının en arka kısmındadır ve hamamın saunası yani en sıcak ve en önemli bölümüdür. Bölüm: kubbenin örttüğü, merkezi bir alan çevresinde sıralanan eyvan ve hücrelerden oluşur. Bu bölüm: öğleden sonra güneşini alması için güney cephede yapılmıştır.

Burada sıcaklık, sabit olarak 40-50 dereceler arasındadır. Havadaki nem oranı ise çok yüksektir ve hatta yüzde 100’e yakındır. Bu bölümde: adaleler gevşer, kan dolaşımı zorlanmaz, koku seansları ile solunum yolları rahatlatılır.

Hipocastum-Hypocaustum

Hamamın ısıtma tertibatı bu bölümdedir. Bölüm: ateşlik ve cehennemlik olmak üzere ikiye ayrılır. Burada: su haznesi ve bakır kazanlar bulunur. Külhan yani ısıtma tertibatı: genellikle sıcaklık mekanının bir tarafına yerleştirilen sıcak su deposunun altında bulunmaktadır.

Sudatorium

Ocağa yakın inşa edilen, bir tür “terleme” salonudur. Burada, sıcaklık doğal olarak daha yüksektir ve iç ortamın nemi, mümkün olduğunca düşük tutulur. Yani, bir tür kuru saunadır.

BALGAT ROMA MEZARI

Son olarak: palaestra bölümünün solunda, caddenin kıyısındaki bir yapıdan söz etmek istiyorum.

Burada: bir ev tipi mezar görülmektedir ama bu mezar yapısı, buraya sonradan getirilerek yerleştirilmiştir. Çünkü: Balgat mahallesinde yapılan bir hafriyat çalışması sırasında bulunmuştur. İki odadan oluşan aile mezar yapısı: MÖ. 50 ile MS. 50 arasındaki yıllara tarihlenmektedir.

1998 yılında ilk bulunduğunda, içinde üç gömü bulunmuştur. Ayrıca: yine antik dönemde mezar hediyesi olarak bırakılan: altın yüzükler, küpe ve cam kap parçaları, bronz kaplar ve mobilya aksamları ile kaseler ve günlük yaşamda kullanılan bazı takı ve eşyalar bulunmuştur.

Bulunan bu eserler, günümüzde Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergilenmektedir. Bu mezarın yanına kadar gidebilir, hatta çevresinde dolaşabilirsiniz, ama elbette içine girmek veya bakmak mümkün değildir, çünkü kilitlidir.

Evet: son olarak birkaç cümle daha söylemek istiyorum. Ankara, yani başkentte yaşıyorsanız, kesinlikle birkaç kez, buranın önünden geçmişsinizdir, bence mutlaka zaman ayırın ve hemen yakınımızdaki bu antik yapıyı görün.

Özellikle: burayı gezdiğinizde: buranın bulunduğu alanın çevresine nasıl hakim olduğunu, çevrede nasıl muhteşem bir manzara bulunduğunu göreceksiniz, öte yandan: buranın büyüklüğünü belki hissetmeyeceksiniz, ancak burası diğer tüm hamam yapılarını inceleyen araştırmacılar tarafından, Anadolu’da bulunan en büyük hamam yapısı olduğu belirtiliyor.

Yani: Romalılar, gerçekten bir taşra kenti olan Ankara’ya bir zamanlar büyük önem vermişler ve bu ölçüde büyük bir hamam yapma gereğini hissetmişler. Öte yandan, bu hamamın 500 yıl kullanıldığını düşünün. Gerçekten 500 yıl muhteşem uzun bir süre.

Yani, bir yapının sürekli olarak 500 yıl boyunca kullanılması muhteşem bir durum, bu durum gerek kültürel özellikler ve gerekse yapının sağlamlığından kaynaklanmaktadır. Buraya, antik dönemde 60 km uzaklıktaki Elmadağ yöresinden taş kanallar ile su getirildiğini düşünün.

Son olarak: bir zamanlar, muhteşem bir kültürün ve medeniyetin yaşandığı, insanların havasını soluduğu bu mekanda gezerken, günümüzden 1000 yıl sonra yine bu topraklarda yaşayacak insanların bizler hakkında neler düşüneceğini düşünmeye çalışın.

Antik dönem insanları: bizlere en büyük miras olarak toprakları bırakmışlar ve yaşam alanlarını ekilebilir topraklar üzerine değil, yüksek yerlere kurmuşlar.

Ankara Ulus Roma yolu

Ankara Ulus Roma yolu

Cardo Maximus olarak isimlendiriliyor.

Ulus Şehir Çarşısı temel kazısı sırasında bir kısım tarihi eserler çıkınca: burada 1995 yılında yapılan resmi arkeolojik çalışmalarda: Geç döneme ait bir Roma yolu kalıntıları bulunmuştur.

2006 yılında, Ankara Valiliği tarafından yapılan otopark çalışmaları sırasında ise: bu Roma yolunun devamı bulunmuştur.

Günümüzde: zemin seviyesinin 2 ile 3.30 metre altında kalan; Roma yolunun toplam 215 metre ve genişliğinin 6.5 metre olduğu düşünülüyor.

Yolun kenarlarında: yayalar için yapılmış 20 cm yükseklikte ve 1.5 metre genişlikte kaldırım blokları bulunmaktadır.

Yolun zemini taş kaplıdır ve altındaki oluktan şehrin kanalizasyonu geçer.

2007 yılında yapılan arkeolojik araştırmalarda: burada 1800 yıllık “Hermes” heykeli, 11. yüzyıla tarihlenen Selçuklu kandilleri ve Osmanlı d önemine ait pipo ve porselenler bulunmuştur.

Çok sayıda pipo çıkması üzerine yapılan araştırmalarda: Osmanlı döneminde, burada “Kuyulu Kahvehane” denilen bir mekanın bulunduğu anlaşılmıştır.

Bu pipolar: üzerinde geometrik ve çiçek desenli, üzerinde yapan veya kullananın mührü bulunan, ince işlemeli lüle taşı pipolardır. Yine burada bulunan çinilerin ise, Osmanlının son dönemlerinde Çin ve Avrupa’dan ithal edilmiş olabileceği değerlendirilmektedir.

Bölgede yapılan araştırmalarda, ayrıca: Frig dönemine ait gri seramik parçaları, Roma dönemine ait 2. ve 3. yüzyıla tarihlenen: mermerden yapılmış, başı kırık, ayakta duran bir kadın heykeli ve seramik kaplar bulunmuştur.

Bence en kısa zamanda, Ulus semtine gidin ve bu tarihi Roma yolunu görün, çünkü yakın zaman sonra görme şansınız olmayabilir.

Ekim 2014 tarihinde: Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan kanalizasyon çalışması sırasında: Hükümet caddesindeki Roma dönemine ait tarihi sütunların üzeri önce toprakla örtülmüş ve ardından asfalt ile kaplanmış ve tarih tarihe gömülmüştür.

Ankara Ulus Augustus Tapınağı

 

Ankara Ulus Augustus Tapınağı

 

Tapınak günümüzde Ulus Semtinde Hacıbayram camisinin hemen yanındadır.

ÖNEMİ

Ankara Ulus Augustus Tapınağı; Yapı: 14 Ekim 1972 tarihinde 1’nci derece kültür varlığı olarak tescil edilerek koruma altına alınmıştır. Aynı zamanda: UNESCO tarafından dünya üzerinde mutlaka korunması gereken 100 kalıntı arasında kabul edilmektedir. Çünkü: ilk Roma imparatoru Augustus’un vasiyetnamesinde yazılı ve yaptığı işleri anlatan dünya üzerindeki Latince en uzun ve tek yazıt olarak önem kazanmaktadır.

İLK KAŞİFLER

Ankara Ulus Augustus Tapınağı: İmparator Augustus adına yaptırılan tapınak: 16. yüzyıldan itibaren bilim adamları ve tarihçilerin dikkatini çekmiştir.

Tapınak ilk olarak: 1553-1555 yılları arasında Kanuni Sultan Süleyman döneminde: Kanuni Sultan Süleyman’ın huzuruna çıkmak için Amasya’ya giden Kaiser I. Ferdinant’ın elçisi ve I. Ferdinant’a yazdığı 4 mektupla tanınan aslen Hollandalı olan Baron Ghislen de Busbeck tarafından incelenmiş ve kopyası çıkarılmıştır. Yapı ile ilgili daha detaylı bilgi ise: Busbeck ile birlikte seyahat etmiş olan Hans Dernschwam tarafından verilmiştir.

Evliya Çelebi: 1640 yılları civarında külliyede, 300 e yakın dervişin barındığını yazmıştır.

1670 yılında Ankara’yı ziyaret eden Fransız Lainse, tapınakla ilgili daha detaylı bir çizim yapmıştır.

1701 yılında Ankara’ya gelen Joseph Piton de Tournefort: tapınakla ilgili iki verim vermektedir ve tapınağın tarifi ve yazıta değinmektedir.

Tapınaktan söz eden bir diğer seyyah da Richard Pococke’tur. Pococke: yapının tarifini yaptıktan ve çeşitli ölçüler verdikten sonra, bu yapının Augustus tapınağı olduğunu söyler ve yazıtına değinir.

Yazıtın ilk tam ve inanılır kopyası: III Napolyon tarafından Anadolu’yu araştırmakla görevlendirilen Georges Perrot ve Edmund Guillaume tarafından yapılmıştır. Bunlar: yazıtların Latince metninin tamamını ve Yunanca metninin yetiştirebildikleri kısımlarının alçı değil, grafik kalemle tam kopyasını almışlardır.

Bu kopyalar: yazıtın 1865 yılında Mommsen edisyonu tarafından basımında ve 1873 yılında Berg edisyonu basımında ve Corpus İnscriptionum Latinarum adlı eldeki bütün Latince yazıtları kapsayan eserin basımında temel teşkil etmiştir.

1813 yılında Ankara’ya gelen MacDonalt Kinneir: yapıyı kısaca tarif ettikten sonra, burada bulunan yazıtı kopyalamaya çalıştığını belirtir ve ancak daha önceden kopyalandığını ve çok tanınan bir yazıt olduğunu öğrenince bundan vazgeçtiğini belirtir.

1835 yılında Ankara’ya gelen Fransız mimar ve seyyah Charles Texier: tapınakla ilgili birçok çizim yapmış ve yapının planını hazırlamıştır.

1859 yılında Berlin Akademisi Mordtmann’a yazıtın ıslatılmış kağıttan (papier-mache) mulajını alması için finansman tahsis etmiştir. Ancak Mordtmann, bu tapınağın dış duvarındaki Yunanca metinleri kapatan evlerin sahiplerinden izin alamadığı için ve bu şekilde mülaj yapmanın kazılmış yazılara zarar vereceğini düşündüğünden bu işe girişmemiştir.

1882 yılında Mommsen’in önerisine uyularak Berlin Akademisi bu defa yazıtların alçı mülajlarını almak için Carl Humann’ı finanse etmiştir. Carl Humann: hem Latince metnin hem de ev sahiplerine çok iyi tazminat vererek tatmin ettiği için, Yunanca metnin tamamının mulajını almayı başarmıştır.

Bu alçı munajlar, 1882 yılında Berlin’e taşınmış olup Berlin Müzesinin en tanınmış; bütün eski kopyalardan daha değerli olmuş ve Berlin Müzesinin en tanınmış eski eserlerinden birisi olarak görülmektedir.

Ancak: Humann’ın tarafından kopyalar çıkarılmadan önce, anıt duvarlarının bazı yerlerinde biraz göçükler olması, eski kopyaların da kullanılmaya devam etmesini gerektirmiştir.

Mommsen’in verdiği metinin baskılarından: bu yazıtın Latinceden Türkçeye çevirisi “Ankara Anıtı” adı altında Prof. Hamit Dereli tarafından yapılmış ve Devlet Kitapları arasında bastırılmıştır. 1930 yılında yine Hamit Dereli tarafından gerçekleştirilen kazılarda: tapınağın tüm mimari yapısı ortaya çıkarılmıştır.

1936-1939 yılları arasında tapınakta “Türk Tarih Kurumu” adına H. Z. Koşay kazı çalışmaları yürütmüştür.

2008 yılında Anadolu Medeniyetleri Müzesi Müdürlüğü başkanlığında sondaj çalışmaları yapılmıştır.

 

TAPINAĞIN YAPILIŞI

Ankara Ulus Augustus Tapınağı: Tapınağın ilk olarak: Frig döneminde Frig tanrıları Men ve Kybele onuruna yapıldığı düşünülmektedir. Romalılar MÖ. 1’nci yüzyılın sonlarına doğru, Galatya bölgesini eyalet haline getirip Ankara şehrini metropolis başkent yaptıktan sonra, şehrin büyüyüp gelişmesini sağlamak için birtakım imar faaliyetlerine girişmişlerdir.

Bu esnada: şehirde; Roma döneminin en önemli yapıtlarından biri olan tapınak: son Galat hükümdarı Amintos’un oğlu Kral Pylamenes tarafından Roma imparatoru Augustus onuruna bir bağlılık belirtisi ve Galatya Eyaletinin Roma’ya katılmasını kutlamak için, MÖ. 25 yılında: daha önce burada bulunan Frig tanrıları Men ve Kybele onuruna yapılmış tapınak üzerine inşa ettirilmiştir.

Bu durum: Roma dönemi yazıtları ve sikkelerden anlaşılmaktadır. Bir kısım sikkede: Frig döneminde tapınağın bulunduğu tepede “Bereket Tanrıçası Kybele” ve “Ay Tanrısı Men” adına yapılmış bir tapınak bulunduğu görülmektedir.

Galatlar: Helen ve Romalıların tapındıkları tanrılara  tapınmanın yanı sıra, Anadolu’da kendi bölgelerinde ağırlıklı olarak Kybele ve Men’i kutsamışlardı.

“Men” bir erkek tanrıydı ve onlar için: insan talihinin, yaşanılan olayların, yerin ve göğün tanrısıydı. Canlıları ve ölüleri yargılayan yüce bir varlıktı.

Tanrıların anası “Kybele” ise Pessinus’daki ünlü kutsal mabedin kült tanrıçasıydı. Ana tanrıçanın şekilsiz,  taştan yapılmış kült heykelinin gökten indiğine inanılıyordu. MÖ. 204 yılında, Roma Senatosu Pesinus’a elçi göndererek, Kybele’nin bu kült heykelini Roma’ya getirtmiş ve “Hayatin” tepesinde yapılan bir tapınağa koydurmuştu.

Evet Galatia’nın başkenti Ankara şehrindeki Augustus mabedi önceleri tapındıkları tanrılara ayrılmıştı. İcra ettikleri dini törenleri uyguladıkları bu tapınak, daha sonraları imparator kültü için kullanıldı.

Kolonadın kuzeybatı antası üzerindeki bir yazıtta: tapınağın Augustus ve Tanrıça Roma’ya adandığı yazılıdır. İmparator kültünün Ankara şehrine bu şekilde getirilmesi, o dönemde Ankara şehrine Romalılar tarafından verilen önemin en büyük ifadesidir.

Bu mabetteki Augustus kültü: özel olarak Augustus mabedinin baş rahibi ile diğer rahipler tarafından imparatorun doğum günleriyle diğer günlerde düzenleniyordu.

Her beş yılda bir büyük şenlikler düzenleniyor, bu sırada görkemli ziyafetler veriliyor ve hatta halka hububat dağıtılıyor, özel müsabakalar ve gladyatör gösterileri düzenleniyordu.

Aslında: tarihçi M. Schede: tapınağın yapılış tarihi olarak MÖ.2. yüzyılı vermiş olsa da tapınakta bulunan mimari ögeler: tapınağın yapılış tarihi olarak: erken Augustus dönemi yani MÖ. 27 ile MS. 14 yılları arasındaki dönemi işaret etmektedir.

Şehir: Roma döneminde: bu tapınağın bulunduğu tepenin çevresinde büyüyüp gelişmiştir.

 

MİMARİ

Ankara Ulus Augustus Tapınağı: Tapınak: 8 basamakla çıkılan; 36 x 54.82 metre ölçülerinde ve 2 metre yükseklikteki basamaklı bir podyum üzerinde oturmaktadır.

Yapı: İon düzeninde: önde ve arkada kısa kenarlarda: 8 ve kuzey ve güney uzun yanlarda: 15 sütunlu, dikdörtgen planlı, Korint düzenli bir perinstasis ile çevrilmiş, pseudodipteros planlı bir yapıdır.

Plan olarak benzemesi nedeniyle: Hadrian döneminde: Kütahya-Sivrihisar bölgesinde yapılmış Aezonai Zeus Tapınağına öncülük ettiği söylenmektedir. Ayrıca: tapınak yerli Anadolu geleneğini sürdüren Efes, Sardes, Menderes Magnesiası ve son yıllarda Pessinus’ta ortaya çıkarılan tapınak gibi batıya dönüktür.

Yapının eğimli çatısını destekleyen bu 42 tane dış sütun dizisinin arkasında: 4 sütundan oluşan bir sıra daha vardır. Sütunlar: büyük dikdörtgen bloklardan oluşan temel üzerinde durmaktadır. Ancak günümüze kadar varlığını sürdürememiş bu sütunları anlayabilmek için, yapının ön tarafında görülen 4 ve arkadaki 2 sütun temel kalıntıları değerlendirilmektedir.

Cella (tapınaklarda tanrı heykellerinin konulduğu bölüm) ya giriş: yüksek bir kapı ile sağlanmaktadır ve burada 4 sütun bulunmaktadır.

Giriş güzel ve orantılı, yüksekçe bir kapı ile verilmiştir. Çünkü: penceresiz tapınağın cella bölümünün aydınlatılması, bu yüksek kapı ile sağlanmıştır.

Kapının yüksekliği 8.4 metredir, genişliği 3.34 metredir. Bu büyük ve görkemli kapıdan, kutsal yapının iç bölümüne ve pronaos denilen üstü kapalı bir geçide geçilmektedir.

Yapının iç bölümü yani “Naos” (tapınaklarda kült heykelinin bulunduğu kutsal bölüm, iç oda, yani tapınağın en kutsal bölümüdür) üç bölümlüdür ve 12.8×28.21 metrelik bir alanı kapsamaktadır.

Pronaos (tapınakta genellikle doğuda bulunan ve cellaya geçit veren ön odadır) bölümünde 4 ve opisthodomos (tapınakta arka odadır) bölümünde 2 korint tarzı sütun bulunmaktadır.

Duvarlar: yapının bütün duvarları yaklaşık 11.20 metre uzunluğunda ve 90 cm kalınlığındadır. Kısa olan ve Hacı bayram camisine bitişik olan duvar: önemli ölçüde bozulmuştur. Büyük duvarın tepe noktası ise, zemine göre 70 cm kaymıştır ve eğimlidir.

Turizm Bakanlığı: duvardaki eğikliğin daha fazla ilerlememesi için, duvarların desteklenmesine karar vermiştir. Tapınaktaki 3 mermer duvarın destek yapıları yapılırken: üzerindeki yazıtların görünürlüğünün korunması esas alınmıştır. Bu duvar destekleri halen görülebilmektedir.

Cellanın kuzeybatı duvarının bir bölümü: 1834 yılında yıkılmış, ancak tapınak yine de iyi korunarak günümüze ulaşmıştır. Tapınaktan günümüze gelen kısımları: büyük kapı, sella ve pronaos kısımlarıdır. Yani: yalnız iki yan duvar ile kenarları işlemeli kapı kısmı eski haliyle ayakta günümüze ulaşmıştır.

 

İMPARATOR AUGUSTUS

Ankara Ulus Augustus Tapınağı: Roma imparatoru Augustus: MÖ. 63 yılında Roma şehrinde doğmuştur ve esas ismi “Gaius Octavius” tur. MÖ. 44 yılında, bir suikast sonucu öldürülen Roma imparatoru Julies Ceaser’ın kız kardeşinin oğludur ve imparatorun yasal varisidir.

Kendisi: MÖ. 43 yılında, 5 yıllığına, Marcus Antonius ve Lepidus ile birlikte, Roma’da ikinci Triumvirliğe (Roma’da devlet yönetimini üstlenen üçlü komisyon) seçildiler. Daha sonra ise Octavianus ile Antonius’un arası açıldı. Octavianus, MÖ.30 yılında, Mısır’daki Ptolemaios krallığının başında bulunan Kraliçe VII Cleopatra ve Mısır’a kaçan M. Antonios’u izleyerek Actium Deniz Seferinde onları yenilgiye uğrattı ve Roma’nın başındaki tartışmasız tek lider oldu.

MÖ. 27 yılında Mısır’dan Roma’ya döndüğünde Senatus tarafından imparator ve onun yanında “kutsal” anlamına gelen “Augustus” unvanları verildi. Augustus unvanı onunla bütünleşerek ismi oldu ve Augustus olarak anılmaya başlandı.

Bu başarılı imparator: 70 yaşlarına yaklaştığında yavaş yavaş devlet işlerinden uzaklaştı. Karısı Livia’nın ilk eşinden olan oğlu Tiberius’u evlatlık edindi ve MS. 4. yılında ona 10 yıl süreyle “tribunika potestas” görevi verdi. Livia (MÖ.58 MS.29) yılları arasında yaşamıştır.

Roma imparatoriçesi ilk imparator Augustus’un karısı ve ikinci imparator Tiberius’un annesidir. Augustus’un ölümünden sonra adı Julio olmuş ve Livia, uzun yaşamı boyunca imparatorlar üzerinde etkili olmuştur.

Evet Augustus dönemi: Roma için acı ve sıkıntıların az olduğu huzurlu bir dönemdi. Kendisi Anadolu’da etkili olmuş ve MÖ. 25 yılında Roma’ya bağladığı Galatia Eyaletinin başkentini Ankara olarak belirlemiştir.

Roma imparatorlarının: Anadolu’da birer tanrı gibi kabul görmeleri, bu imparator zamanında başlamıştır.  Onlar adına tapınaklar inşa edilmiş, var olan tanrı ve tanrıça tapınakları da Roma imparatorlarına ithaf edilmiştir.

MS.14. yılında 19 Ağustos günü, imparator Augustus: Capri adası yakınlarında hastalanarak 76 yaşında öldü ve cesedi Roma’ya getirilerek yakıldı ve külleri “Mausoleum”a konuldu.

İmparator ölmeden 16 ay önce: Vesta rahiplerine 4 önemli belge teslim etti.

Birinci belge: özel istekleri ve vasiyetnamesiydi. İkinci belge: cenaze töreni hakkında buyrukları yazılıydı. Üçüncü belge: İmparatorluğun parasal ve askeri bilgileri bulunuyordu. Dördüncü belge ki en önemlisi buydu: hayatı boyunca yaptığı işleri belirliyordu.

Bunlar: cenaze töreniyle ilgili emir, devletin asker ve para durumu belgesi, servetini varisleriyle Roma halkına bıraktığını bildiren belge, yaptığı işleri, kazandığı onur ve harcadığı paraları gösteren çizelgeden oluşmaktadırlar.

Bunlardan, yalnızca dördüncüsü yani “İndex rerum gestarum” Augustus tapınağı duvarlarına iki dille yazılarak günümüze ulaşmıştır.

Roma şehrinde Senato’da okunan metin: MS. 14. yılında ölümünün ardından: bronz levhalar üzerine yazılarak, Roma şehrinde “Da Ripatta”da bulunan Augustus mozolesinin ön yüzüne yerleştirilmiş ve belgelerin kopyaları: eyaletlerdeki tapınaklara gönderilerek, bazı şehirlerdeki Augustus tapınaklarının duvarlarına yazdırılmıştır.

Ancak, Roma şehrinde imparatorun mezarına konulan orijinal Latince metinler nereye gittiği bilinmeden kaybolmuş ve bu yüzden tapınaklardaki yazıtların önemi daha da artmıştır.

 

ANKARA AUGUSTUS TAPINAĞI YAZITLARI

Ankara Ulus Augustus Tapınağı: İmparator Augustus’un vasiyetnamesi: Ankara şehrinde bulunan Augustus tapınağının duvarına: Latince ve eski Yunanca olarak yazılmıştır.

“Monumentum Ancyranum” yani “Ankara Anıtı” ve “Ankara Yazıtı” (Res Gestae Divi Augusti) ve hatta “Yazıtlar Kraliçesi” olarak bilinmektedir.

 

Latince Çeviri

Bu yazıt: İmparator Augustus’un yaptığı işleri anlatan, dünyadaki en uzun ve sağlam Latince kitabe olarak önem kazanmaktadır.

Evet: “Res Gettae Divi Augusti” isimli yazıt: tapınağın anta duvarlarının promaos’a bakan yüzünde: Hacı bayram camisine yakın olan duvarın üstünde Latince, güneydoğu cella duvarının dışa bakan yüzünde ise eski Yunanca olarak yazılmıştır. Yazıt: “tanrılaştırılmış Augustus’un icraatları” sözcükleri ile başlamakta ve duvarın büyük bölümünü kaplamaktadır.

Yazıtlarda, yukarı da söz ettiğim gibi: ilk Roma imparatoru Augustus’un imparatorluğu sırasında (MÖ.27-MS.14) yaptıklarını yani “Res Gestae Divi Augusti” metninin  bir kopyasını içermektedir.

Yazıtların yazılı bulunduğu ve kalın mermerden yapılmış: iki uzun paralel duvar ve bu iki duvarı birbirine bağlayan, tapınağın girişini oluşturan üçüncü duvar: günümüze kadar ulaşmıştır. Uzun ve paralel duvarlar: yaklaşık 27 metredir. Kısa olan duvar ise yaklaşık 10 metre uzunluğundadır. Kısa olan duvar: iki uzun duvar arasındaki boşlukta bulunan girişi oluşturur.

Yazıtlar: uzun duvarlardan birinde, zeminle yaklaşık 2 metre yükseklik arasında bulunmaktadır. Anıtın Pronaos bölümündeki üç duvarın iç bölümlerine Latince ve 6 sayfa olarak yazılmıştır. Latince yazıtın her bir sayfası:2.7 metre yükseklikteki duvara kazınmıştır.

Her duvar 4 metre genişliktedir. Bu 6 sayfa Latince yazıttan girişin sol tarafında bulunan ilk 3 sayfasında 46 satır bulunur. Bunun bölümlerinin başlıkları: her 3 sayfanın üzerinde 2.5 satır olarak verilmiştir.

Girişin sol yanında bulunan 3 sayfa için ise, her bir sayfa 54 satırdan oluşmaktadır. Şüphesiz, bu şekildeki düzenleme: Roma şehrindeki bronz orijinaline benzetmek içindir. Bu altı sayfadan her bir satır, ortalama olarak 60 Latince harften oluşmaktadır.

Paragrafları göstermek için paragraftaki birinci harf: marjdan bir harf dışarı çıkar. Cümle sonlarında bulunması gereken nokta yerine, 7 şeklinde bir sembol kullanılmıştır.

 

Grekçe Çeviri

Cellanın güneybatı dış duvarına ise Grekçe çeviri kazınmıştır. Çünkü: Latince metnin, Grekçe konuşan eyaletlerdeki halkın okuması için Grekçe çevirisi eklenmiştir. Ancak: Grekçe çeviri: metnin birkaç noktası dışında olmak üzere, yazıtı çözümleme ve açıklama bakımından önemsizdir.

Hatta: bunları araştıran Mommsen ve Kaibel gibi araştırmacılar: çeviriyi yapının bir Grek değil, bir Romalı olduğunu kesin olarak kanıtlamışlardır.

Zaten: Grekçe metin uzun yıllar araştırılmamıştır, Grekçe yazının Latince yazıt ile herhangi bir ilgisi olduğu akla bile gelmemiştir. Latince metinde bulunan bazı parçaların, Grekçe metinde karşıt parçalarına uymaması, biraz önce belirttiğim gibi, Latince metinin Grekçeye kötü tercümesinden kaynaklanmaktadır. Bu durum: bu konudaki en etkin araştırmacı Mommsen tarafından belirtilmektedir.

Grekçe metnin bulunduğu bu dış duvar kıyısında: çok uzun zaman öncesinde evler inşa edildiğinden Grekçe metni okumak ve bu metinlerin alçıdan kopyalarını almak bazı kısımlar için imkansız olmuştur.

 

Diğer Kopyalar

Yukarıda belirttiğim gibi: belgelerin kopyaları bazı eyaletlere gönderilmiştir.

Buna istinaden: aynı konuyu içeren Latince yazıtlar: Pisidia bölgesindeki Antiochia (Yalvaç) da yapılan kazılarda “Res gestae divi Augusti” yani “tanrılaştırılmış Augustus’un işleri” adını taşıyan kitabenin kopyasına ait bir kısım parça ele geçirilmiştir.

Frigya Apollonia’sında (Uluborlu) ise yazıtların Grekçeleri ele geçirilmiştir. Ancak: Grekçe bu yazıt: Ankara’daki Augustus tapınağında bulunan Grekçe yazıtın okunmasında çok da işe yaramamıştır. Evet; yazıtlar içinde en iyi korunanı Ankara Augustus tapınağında bulunanlardır.

Ankara Augustus tapınağında bulunan yazıtın eksik bölümlerinin tamamlanmasına yardımcı olan bu parçalardan Yalvaç da bulunan yazıt; halen Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergilenmektedir.

 

RAHİPLER LİSTESİ

Augustus rahiplerinin burada sadece 1 yıl görev yaptıkları biliniyor. Tapınağın anta duvarlarından: kuzeybatı anta duvarının ucunda: imparator rahiplerinin listesi ve rahiplikleri sırasında yaptıkları işleri anlatan “Rahip Listesi” bulunuyor.

Burada: rahip isimleri yanında Livia Augusta ismi de geçmektedir. İmparator Augustus MS. 14 yılında ölünce, karısı imparatoriçe Livia tarafından “Augustus” unvanı kullanılmaya başlanmıştır.

Bu durum: imparatorun vasiyetinde yazılıdır. Yine bu yazıtta: Albiyoriks adındaki rahibin, mabede Livia Augusta ile Kaiserin heykelini diktirmiş olduğu yazılıdır.

Güneybatı anta duvarında ise: biraz daha geç dönemde görev yapan bir rahiple ilgili kısa bir yazıt görülür.

 

HIRİSTİYANLIĞIN KABULU VE KİLİSEYE DÖNÜŞÜM

Hıristiyanlık kabul edilince, tapınak kiliseye çevrilmiştir. Bu esnada cellanın güney duvarına üç pencere eklenmiştir. Ayrıca: cella ile opisthodomos arasındaki duvar yıkılarak naos gerisine bir crypta yapılmıştır.

 

OSMANLI DÖNEMİ

Osmanlı döneminde, tapınak bir ara medrese olarak kullanılmıştır.

 

HACI BAYRAM CAMİSİ

15. yüzyıl başlarında Türkler, Ankara’yı alınca, tapınağın kuzeybatı köşesine: 1427-1428 yılları arasında  Hacı bayram camisi eklenmiştir.

Çünkü: MÖ. 8. yüzyıldan günümüze kadar olan süreçte, tüm kutsal yapıların üst üste veya yan yana bulunması, eski bir Anadolu geleneği ve Anadolu insanının hoşgörüsü olarak yorumlanmaktadır.

Caminin doğu duvarı: Augustus tapınağına, güney duvarı Hacı Bayram türbesine dayanır. Selçuklu mimari stilinde inşa edilmiş cami, Mimar Sinan tarafından onarılmıştır.

Yapı: uzunlamasına dikdörtgen planlı, taş kaideli, tuğla duvarlı, kiremit çatılıdır. Türbenin güneydoğu duvarında yükselen iki şerefeli minaresi kare planlı, taş kaideli ve silindirik tuğla gövdelidir.

Alt pencereler dışta sivri kemerli nişlerle kuşatılmıştır. Üst pencereler sivri tuğla kemerlidir. Ahşap mihrabı 17. yüzyıl sonunda ünlü nakkaş Mustafa tarafından işlenmiş olan cami,  daha sonra Kütahya çinileriyle süslenmiştir.

Sanat değeri yönünden ilgi çekici olan cami, halen Ankara’nın en önemli camilerinden birisidir.

 

SONUÇ

Önemli kısımları: günümüze kadar ulaşmış tapınak, Anadolu kültür bütünlüğünü en güzel yansıtan bir eserdir.

Her ne kadar, restorasyon ve çevre düzenlemesi adına: tapınağın hemen yakınlarına havuzlar yapılmış olsa ( bu havuzların yaratacağı nem ortamının tapınak kalıntılarını olumsuz etkileyeceği maalesef hiç düşünülmemiştir) ve bu tür antik hazinelerimizin hala yalnızca taş olduğu zihniyeti devam ettiği sürece: dünya buranın dünya üzerinde kesinlikle sahip olunması gereken 100 eser arasında gösterse de: inanın, bu kafa ve mantalite ile burası da fazla dayanmaz, yıkılır, yok olur gider.

Bu yüzden: Ankara’da yaşayanlar, Ankara’ya yolu düşenler, mutlaka burayı ziyaret etmeli ve bin yıl öncesinden günümüze kalan bu eseri yıkılmadan, yok olmadan mutlaka görmelisiniz.

 

Ulus Roma sütunu tanıtım yazım için.

Ulus Roma hamamı tanıtımı yazım için.

Ulus Atatürk Anıtı tanıtımı yazım için.

Ulus Ankara kalesi tanıtımı yazım için.