Ankara Ulus Roma Hamamı

Ankara Ulus Roma Hamamı

Roma hamamı: Ulus Meydanından, Yıldırım Beyazıt Meydanına uzanan yol üzerinde, Ulus meydanına yani Atatürk anıtına 400 metre uzaklıkta, Çankırı caddesi üzerinde, yolun batısında cadde seviyesinden 2.5 metre yükseklikteki bir plato üzerinde bulunmaktadır.

Bu höyükte yapılan arkeolojik araştırmalarda: Frig ve Roma dönemi katları ortaya çıkarılmıştır. Buradaki Frig yerleşimi: iki yapı katıyla temsil edilmektedir. Bu yapı katlarında uygulanan mimari: çamur harçla tutturulmuş taş temeller ve dikdörtgen planlı evlerdir.

Bu evlerin içinde: kötü durumda bazı demir eşyalar, çark yapımı ve bazı perdahlı, gri renkli ve boyalı frig seramik parçaları bulunmuştur. Temmuz 2007 tarihinde yapılan kazılarda ise, yine bu bölgede MS. 2’nci yüzyıla ait olduğu düşünülen büyük “Hermes” heykeli bulunmuştur.

Hamam binası ise: 1939-1943 yılları arasındaki kazılarda tamamen ortaya çıkarılmıştır. Burayı mutlaka ziyaret etmenizi öneriyorum, çünkü: burası Roma döneminde yapılan birçok hamam yapısı incelenirken, klasik bir taşra şehri hamam yapısı ötesinde imparatorluk tarzı bir hamam yapısıdır ve Anadolu’da bulunan en büyük Roma hamamı olarak bilinmektedir.

Çünkü: Galatları şehri olan antik Ankyra şehri: Galatia ülkesinin başkenti olması ve Anadolu’da doğu-batı hattındaki yolların birleşim noktasında bulunması sebebiyle, özellikle Roma döneminde çok gelişmiştir.

Yapı ile ilgili bilgi vermeden önce, burayı gezerken daha iyi anlamanız için isterseniz biraz Roma hamamı ve hamam kültürü hakkında bilgi vermek istiyorum.

Bronz çağındaki kültürlerde, yıkanma dinsel kökenlidir. Ama genel temizlik için: göl, akarsu ve su kaynakları kullanılmıştır. Yıkanma eylemi, ilk olarak eski Yunanlıların yaşamında yer bulmuştur. Yıkanmak: Greklerin yaşantısında hem dini hem de vücut sağlığı açısından önemli hale gelmiştir.

MÖ. 5’nci yüzyıl sonlarında Olympia’daki hamamın: ilk evresinde görülen ilkel zeminden ısıtma sistemi, hamamlarda kullanılan ve “hypokaust” denilen sistemin ilk evresi olarak kabul edilmektedir.

Ancak gerçek anlamda, bu sistem MÖ. 2’nci yüzyılın sonu ve 1. yüzyılın başına tarihlenen evrede görülmektedir. Ancak, Yunanlılarda,  Romalılar gibi gelişmiş ve bağımsız hamam yapısına rastlanılmamaktadır.

Evet: Yunanlılardan esinlenen Romalılar; MÖ. 2’nci yüzyıl içinde, hayırseverlerin yaptırdığı genel hamamları halkın kullanımına açmışlardır. Böylece,  hamamlar. MÖ. 1’nci yüzyıldan başlayarak, imparatorluk dönemi süresince, tüm Roma ve eyaletlerinde çok sayıda yapılmış ve imparatorluk döneminde de büyüklük ve lüks açısından doruğa ulaşmıştır.

MÖ. 33 yılında, Roma’da 170 hamam bulunduğu söyleniyor. Romalılar hamamlara “Thermea” ismini vermişlerdir. Bu isim biraz değiştirilerek günümüzde de “Thermal” olarak kullanılmaktadır.

Bilinen ilk Roma genel hamamı İtalya-Pompei şehrindeki “Stabia” hamamıdır. Bu hamam: MÖ. 150 yılında inşa edildikten sonra eklerle genişletilmiştir. Ben: iki kere ziyaret ettiğim Pompei şehrinde, bu hamamı da gezdim.

Gerçekten muazzam bir yapı, özellikle duvarlardaki ısıtma tertibatını ve yine duvarlardaki her biri muhteşem küçük heykelcikleri unutamıyorum.

Bir  de içinde sıcak su bulunan bir büyük küvet vardı, üzerindeki yazı ilgimi çekmişti, yazı “bir şehirlinin şehir meclisine seçilmek için verdiği ilan yazıtını” içeriyordu, çünkü hamamlar: yıkanma yanında, şehirdeki tüm sosyal ve kültürel ilişkilerin, sohbetlerin, tartışmaların yapıldığı bir yer olarak çok revaçta idi.

İlk Roma hamamlarında: kadınlar ve erkekler için ayrı bölümler bulunuyordu. Kadınlara ayrılan kısımlar daha küçük ve konforsuzdu. Daha sonra kadınlar ve erkekler birlikte yıkanmaya başladılar.

Ancak İmparator Hadrian döneminde, çıkan bazı sansasyonlar nedeniyle beraber yıkanma yasaklandı ve bu durumda farklı bölümleri olmayan hamamlar, kadınlar ve erkekler için günün ayrı zamanlarında kullanılmaya başlandı.

Romalılar, genellikle öğle yemeğini izleyen siesta saatlerinden sonra yani saat 14.00-15.00 gibi hamama giderlerdi. Bazı hamam kalıntılarında bulunan kandiller, hamamların geceleri de kullanıldığını göstermektedir. Hamam yapıları çevresinde sportif ve sosyal amaçlı kullanılan tesislerin de varlığı düşünüldüğünde, hamamların Romalıların yaşamında önemli bir yeri olduğu kesindir.

Roma hamamı, daha önce belirttiğim gibi, ziyaretçiler tarafından borulara-tesisata atılan sikkelerden yaklaşık 500 yıl boyunca sürekli kullanılmış ve MS. 7’nci yüzyılda hamamın yandığı ve tahrip olarak kullanım dışı kaldığı anlaşılmaktadır.

Evet, biraz da Roma hamamı bölümlerinden söz etmek istiyorum.

Hamamlarda, insanlar peş peşe farklı sıcaklıklardaki ve nemli odalarda kalırlardı. Bu odalarda sıcaklık 40-70 derece arasında değişirdi.

Şimdi de Roma hamamlarında ısıtma tertibatından da birkaç cümle edip, Ankara Roma hamamını anlatmaya başlayacağım.

Roma hamamlarının ısıtılması “hypokaust” denilen bir sistemle yapılmaktadır. Arkeolojik veriler yukarıda da sözünü ettiğim gibi bu sistemin Helenistik dönemden beri varlığını kanıtlamaktadır.

Bu sisteme göre: praefurnium denilen ocakta yakılan odun ve odun kömüründen elde edilen yüksek sıcaklıktaki baca gazları: sistem boyunca pilae denilen destekler arasında ilerleyerek hamamın zeminden ısıtılmasını sağlıyordu.

Ocak sayısı: hamamın büyüklüğüne göre belirleniyordu. (Ankara Roma hamamında 10 ocak bulunması, hamamın büyüklüğüne işaret etmektedir) Ocaklar: taştan yapılmakta ve ızgara kullanılmamaktaydı.

Zemine eğim verilerek küllerin temizlenmesi sağlanıyordu. Ocağın çevresinde ise, yanmış ateş tuğlası kullanılıyordu. Ocağın üstünde: bakır veya bronz kazanlarda su ısıtılıyordu. Ayrıca: daha büyük bir depoda soğuk su bulunuyordu. Suların dağıtımı: musluklarla donatılmış, borularla yapılıyordu.

Hamamın ısıtılmasında kullanılan baca gazlarının içinde ilerlediği bu destekler: tuğladan yapılan ve horasan harcı ile birbirine bağlanıyordu. Bu destekler: özellikle tuğladan yapılıyor ama zaman zaman bazalt, kireç taşı gibi farklı malzemeler de kullanılıyordu.

Şekil olarak ise: silindirik, dörtgen,  kemerli veya farklı geometrik şekiller kullanılıyordu. Birçok hamamda: duvarlarla, hamam arasında boşluk bırakılarak, ısıtma zemin değil, duvarlardan yapılıyordu.

Evet: hamam kültürü ve Roma hamam yapıları ile ilgili bu genel bilgilerden sonra, gelelim Roma hamamı bölgesine:

Yazının başında da belirttiğim gibi: bu bölgede yapılan hafriyat çalışmalarında, sürekli olarak antik döneme ait kalıntılar çıkması üzerine, bu höyüğün bulunduğu alanda resmi arkeolojik kazı çalışmaları yapılmış, Roma hamamı ortaya çıkarılmış ve ardından burası bir açık hava müzesine dönüştürülerek ziyarete açılmıştır.

Ancak: burada Roma dönemine ait iki ayrı bölüm bulunmaktadır. Bunlar: Roma hamamı, palaestra ve sütunlu yoldur. Bu üç bölümden oluşan yaklaşık 65 bin metre karelik alan: 1997-2001 yılları arasında yeniden düzenlenerek bir açık hava müzesi haline getirilmiştir ve burada 1000 civarında eser sergilenmektedir.

Bu eserler arasında bulunanlar: mezar stelleri, kuzey kanadında yazılı bloklar, postmamentler ve su künkleri, doğu kanadında altar ve batı  kanadındaki “Nike Zafer Anıtı” benzeri mimari eserlerdir. Alanın ortasında ise: lahit ve aslan heykelleri sergilenmektedir.

Özellikle: mezar stelleri ilgi çekmektedir ki, bunların çoğunluğu Roma ve Bizans dönemlerine aittir. Bu mezar taşlarının bir kısmı tercüme edilmiş ve yazanlar, hemen yakınındaki levhada belirtilmiştir.

Özellikle burada bulunan mezar taşlarından: 7 yaşında ölen iki kardeş Auximos ve Athenodoros adına yaptırılmış olanlar ilgi çekmektedir.

Diğer bir mezar taşı üzerindeki yazıtta “Niketes. I. Pathica ordusunun emektarı ve onun annesi. Onların kendi tatlı çocuğu, bilgi ve eğitimin tüm zarafetiyle süslenmiş. 13 yıl yaşayan Castrensis anısına. Tatlı çocuk mutlu ol, kimse ölümsüz değildir.” Bu mezar taşını da görmenizi öneririm.

Yazıtlı bloklar ise: genellikle kitabeler ve mil taşlarından oluşmaktadır. Bunlar: Ankara şehrinin o döneme ait bilgilerini içermeleri açısından önemlidir. Örneğin: bu kitabelerin birinde: İmparator Vespasianus döneminde (69-79) Ankaralı emekli askerlerin, bir dernek kurdukları öğrenilmektedir. Ayrıca: yine bu kitabelerde, dönemin ekonomik, sosyal, kültürel ve idari yapısı ve spor etkinlikleri öğrenilmektedir.

SÜTUNLU YOL

Son yıllarda arkeolojik kazı çalışmaları sürdürülen burası: antik Ankyra şehrinin sütunlu yolunun bir kısmıdır. Sütunlu yol: hamam yapısının ve palaestra’nın doğusunda, antik dönem Ankyra şehrinin kutsal alanı olan Augustus Tapınağının bulunduğu yere doğru uzanmaktadır.

Ancak: Cumhuriyetin ilk yıllarında Çankırı caddesi yapılırken bu sütunlu yolun büyük kısmı, caddenin ve çevresindeki yapıların altında kalmış yok olmuştur.

Evet, sütunlu yolun MS. 2 ile 3’ncü yüzyıl arasında yapıldığı düşünülmektedir. Yolun sütunları: boz renkli damarlı mermerden olup, korint tipte başlıkları bulunmaktadır. Sütunların iki yanında, dükkan yapıları bulunur. Bu dükkanların bulunduğu bölüme ait duvar yapıları ortaya çıkarılmıştır.

Kuzey-güney doğrultusundaki duvar:1.70 metre derinlikte görülmüştür. Burada tespit edilen tüm duvarlar, iri taş bloklardan oluşmakta ve aralarında harç bulunmaktadır. Kazı yapılan bölgenin kuzeyinde: dükkanların muhtemelen ön duvarını oluşturan tuğla örgülü duvar bulunur. Duvar, burada 4.30 metre devam ettikten sonra, iri  taş bloklardan oluşan bir eşikle sonlanmaktadır.

Buradaki kazılarda: seramikler, moloz dolgusuyla beraber kırık ve karışık olarak bulunmuştur. Platformun altında ve çevresini kaplayan yanık tabakada da yer yer Roma ve Bizans döneminden bronz sikkeler ele geçirilmiştir.

Ayrıca: az miktarda Frig seramik parçaları, bol miktarda Roma dönemine ait değişik kap formlarına ait seramik parçaları ve geç dönem seramik parçaları ve az miktarda Roma dönemi kandil ve kandil parçaları bulunmuştur.

Dükkanların bulunduğu bölgede, toplu olarak ele geçirilen ve kronolojik silsile takip eden 2000 adetlik sikke buluntusu: define hüviyeti taşımakta olup, sikkelerin çoğunluğu MS. 364-375 yılları arasında Anadolu’da darp edilen bronz sikkelerdir.

Definenin bulunduğu seviyede yoğun yanık izlerinin de olması, bir yangın veya düşman tarafından dükkanların yakılmış olabileceğini düşündürmektedir.

Ayrıca yine burada bulunan ve halen Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergilenen: çıplak çocuk savaşçı olarak tanımlanan pişmiş toprak figürin, kemik tarak ve kemik at koşumu süslemesi de ilgi çekici buluntulardır.

Roma hamamı kapısından girince, hemen sağ yanda görülen kazı alanında: sütunlu yol ile ilgili bir kısım görüntü ilginizi çekebilir.

PALAESTRA-SPOR ALANI

Burası: antik dönemlerde “gymnasium” denilen alanın bir bölümüydü. Bu açık alan “güreş okulu” anlamına gelmesine rağmen, daha geniş anlamda kullanılmış ve bedensel her türlü etkinlik için ayrılmıştır.

Bu bölüm: aynı zamanda hamamın avlusu olarak da nitelendirilmiştir.

HAMAM KISMI

Burada yapılan arkeolojik araştırmalara göre: hamam kısmının “Septimus Severus”un oğlu İmparator Caracalla (212-217) zamanında yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Bunun en büyük kanıtı: bu alanda bulunan yüzlerce sikkedir.

Geleneğe göre: hamama gelenler, hamam ücretsiz olmasına rağmen, hamam kanallarına sikke atarlardı ve bu atılan yüzlerce-binlerce sikke: arkeolojik buluntularda ele geçirilmiş ve hamamın ve o dönemin yaşantısı ve kültürüne ait büyük kanıtları ortaya koymuştur.

Bu sikkeler, öte yandan hamamın hangi yıllarda kullanıldığını da kanıtlamaktadır ve bunlar incelendiğinde hamamın 500 yıl boyunca kullanıldığı anlaşılmıştır. (buluntu sikkeler, 500 yıllık sürece aittir.)

Evet: daha önce sözünü ettiğim gibi, bu hamam da Ankaralı bir hayırsever zengin olan Tiberius Julius Julianus tarafından yaptırılmış ve bu durum: yine aynı kişi tarafından yaptırılan yazıtlarda belirtilmiştir. Hamam: sağlık tanrısı “Asklepios” a adanmıştır. Ancak döneminde yapıldığı imparatorun ismiyle anılmakta yani “Caracalla Hamamı” olarak bilinmektedir.

Hamamın uzunluğu 130 metre ve genişliği 80 metredir. Taş ve tuğla kullanılarak yapılmıştır. Daha önce de belirttiğim gibi, Anadolu’daki en büyük Roma hamamıdır ve bu durum, gerek şehrin nüfusunun fazlalığı ve gerekse şehre Romalılar tarafından verilen önemi ifade etmesi açısından önemlidir.

Hamamın suyu: buraya 60 km uzaklıktaki Elmadağ’dan taş borularla getirilmiş ve bu hamamla birlikte şehrin tüm mahallelerine  dağıtılmıştır.

Şimdi de bölgenin gezilmesine gelelim

Hamam bölgesinin girişi: Çankırı caddesinde, sütunlu bir revak kalıntısının çevrelediği geniş bir alandadır. Buradaki giriş önce “palaestra” denilen spor alanına açılır. Bu alanda: beden eğitimi ve güreş yapılırdı.

Bu revaklı avlunun bir kenarında 32 sütun bulunur ve buradaki sütunların toplamı 128 tanedir. Bu sütunlar gayet kalındır, gördüğünüzde boyutlarına şaşıracaksınız.

Evet: söylediğim gibi, günümüzde bir açık hava sergisi olarak kullanılan palaestra bölümünden sonra: sola döndüğünüzde: önce soğuk bölüm (frigidarium) görülür. Burası iki bölümlüdür. Sağ yanda: soyunma yerleri (apoditerium) ve bunun hemen solunda havuz (piscina) bulunur.

Bunların ardında: ılık bölümler (tepidarium) ve bu ılık bölümün hemen solunda su deposu bulunur.

Bir sonraki bölüm yine ılık bölümlerdir, ama bu bölümlerin en solunda yani su deposunun hemen arkasında en sıcak bölüm (caldarium) bulunur.

Roma hamamının bulunduğu bölüme giremiyorsunuz. Ancak: bu bölümün biraz yüksekten görülebilmesi için gayet güzel bir yürüyüş yolu platformu yapılmış, zaten bunun üstüne çıkarak yürüdüğünüzde yapının planını ve bölümlerini gayet net olarak görebiliyorsunuz.

Hatta size bir ipucu vereyim, burayı daha yüksekten görmek isterseniz, hemen yan tarafta bulunan “Yıba” çarşısının en üst katına çıkıp bir pencereden burayı tüm güzellikleriyle tepeden görebilirsiniz.

Frigidarium

Burası: içinde yüzme havuzu da bulunan soğuk bölüm yani soğukluktur. Burası: yalnızca Roma hamamlarına özgü özel bir bölümdür. Roma hamamlarını, Türk hamamlarından ayıran en büyük özellik bu bölümdür. Bölüm yuvarlak tuğladan yapılmıştır ve sütun parçaları bulunur. Soğuk bölüm iki kısımdan oluşmaktadır.

Apoditerium-Soyunma yerleri

Burası giriş ve soyunma mekanıydı. Alan olarak hamamın en büyük bölümüdür. Soyunma mekanı: halvet hücreleri de dahil olmak üzere, bütün sıcaklık mekanına yakın büyüklükte bir alanı kapsamaktadır.

Piscina-Havuz

Yüzme havuzunun kenarında: oturma basamakları dikkat çeker.

Soğuk su havuzunun bulunduğu bölümde: büyük eğlenceler tertip edilirdi. Bu havuz, sıcak yaz günlerinde aynı zamanda ziyaretçilerin serinlemek amacıyla kullandıkları bir yerdir ve nispeten büyük inşa edilmiştir.

Tepidarium-Ilık Bölüm

Yapının ikinci sırasındadır. Soyunma mekanı ile sıcaklık bölümü arasındadır. Ziyaretçiler: soyunmalık ve sıcaklık bölümü arasındaki burada: vücudun ısı farkına adapte olması için bir süre beklerler ve sıcak bölümden çıktıktan sonra burada serinlerlerdi.

Burası da yine yuvarlak tuğladan yapılmıştır ve sütun parçaları bulunur. Yıkanma odaları: bu sütunların arasındadır. Bölüm: 40 derece civarında ısıtılır ve içinde sauna seansları düzenlenen dinlenme bölümüdür.

Bölüm zeminden ısıtılırdı. Burada: İatrına yani tuvalet ve traşlık bölümleri de bulunur. Ayrıca, o dönemde henüz  sabun bilinmediğinden, vücudu ovma ve yağlama da burada yapılırdı.

Ankara’nın soğuk kış mevsimi nedeniyle, bu bölüm diğer bölümlerden daha geniştir. Bu bölümün çevresinde: ocaktan yani külhan bölümünden gelen sıcak havanın rahatça dolaştığı tuğla sütunlardan oluşan bir yer altı ısıtma tesisatı bulunur.

Bu yeraltı ısıtma tesisatı: ocakçıların ateşi körüklemek için geçtikleri bir takım tünel ve geçitlerle birbirine bağlanır. Yukarıdaki odalar, bodrumdaki bu tesisat yardımı ile ısıtılır.

Caldarium-En sıcak Bölüm

Burası: yapının en arka kısmındadır ve hamamın saunası yani en sıcak ve en önemli bölümüdür. Bölüm: kubbenin örttüğü, merkezi bir alan çevresinde sıralanan eyvan ve hücrelerden oluşur. Bu bölüm: öğleden sonra güneşini alması için güney cephede yapılmıştır.

Burada sıcaklık, sabit olarak 40-50 dereceler arasındadır. Havadaki nem oranı ise çok yüksektir ve hatta yüzde 100’e yakındır. Bu bölümde: adaleler gevşer, kan dolaşımı zorlanmaz, koku seansları ile solunum yolları rahatlatılır.

Hipocastum-Hypocaustum

Hamamın ısıtma tertibatı bu bölümdedir. Bölüm: ateşlik ve cehennemlik olmak üzere ikiye ayrılır. Burada: su haznesi ve bakır kazanlar bulunur. Külhan yani ısıtma tertibatı: genellikle sıcaklık mekanının bir tarafına yerleştirilen sıcak su deposunun altında bulunmaktadır.

Sudatorium

Ocağa yakın inşa edilen, bir tür “terleme” salonudur. Burada, sıcaklık doğal olarak daha yüksektir ve iç ortamın nemi, mümkün olduğunca düşük tutulur. Yani, bir tür kuru saunadır.

BALGAT ROMA MEZARI

Son olarak: palaestra bölümünün solunda, caddenin kıyısındaki bir yapıdan söz etmek istiyorum.

Burada: bir ev tipi mezar görülmektedir ama bu mezar yapısı, buraya sonradan getirilerek yerleştirilmiştir. Çünkü: Balgat mahallesinde yapılan bir hafriyat çalışması sırasında bulunmuştur. İki odadan oluşan aile mezar yapısı: MÖ. 50 ile MS. 50 arasındaki yıllara tarihlenmektedir.

1998 yılında ilk bulunduğunda, içinde üç gömü bulunmuştur. Ayrıca: yine antik dönemde mezar hediyesi olarak bırakılan: altın yüzükler, küpe ve cam kap parçaları, bronz kaplar ve mobilya aksamları ile kaseler ve günlük yaşamda kullanılan bazı takı ve eşyalar bulunmuştur.

Bulunan bu eserler, günümüzde Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergilenmektedir. Bu mezarın yanına kadar gidebilir, hatta çevresinde dolaşabilirsiniz, ama elbette içine girmek veya bakmak mümkün değildir, çünkü kilitlidir.

Evet: son olarak birkaç cümle daha söylemek istiyorum. Ankara, yani başkentte yaşıyorsanız, kesinlikle birkaç kez, buranın önünden geçmişsinizdir, bence mutlaka zaman ayırın ve hemen yakınımızdaki bu antik yapıyı görün.

Özellikle: burayı gezdiğinizde: buranın bulunduğu alanın çevresine nasıl hakim olduğunu, çevrede nasıl muhteşem bir manzara bulunduğunu göreceksiniz, öte yandan: buranın büyüklüğünü belki hissetmeyeceksiniz, ancak burası diğer tüm hamam yapılarını inceleyen araştırmacılar tarafından, Anadolu’da bulunan en büyük hamam yapısı olduğu belirtiliyor.

Yani: Romalılar, gerçekten bir taşra kenti olan Ankara’ya bir zamanlar büyük önem vermişler ve bu ölçüde büyük bir hamam yapma gereğini hissetmişler. Öte yandan, bu hamamın 500 yıl kullanıldığını düşünün. Gerçekten 500 yıl muhteşem uzun bir süre.

Yani, bir yapının sürekli olarak 500 yıl boyunca kullanılması muhteşem bir durum, bu durum gerek kültürel özellikler ve gerekse yapının sağlamlığından kaynaklanmaktadır. Buraya, antik dönemde 60 km uzaklıktaki Elmadağ yöresinden taş kanallar ile su getirildiğini düşünün.

Son olarak: bir zamanlar, muhteşem bir kültürün ve medeniyetin yaşandığı, insanların havasını soluduğu bu mekanda gezerken, günümüzden 1000 yıl sonra yine bu topraklarda yaşayacak insanların bizler hakkında neler düşüneceğini düşünmeye çalışın.

Antik dönem insanları: bizlere en büyük miras olarak toprakları bırakmışlar ve yaşam alanlarını ekilebilir topraklar üzerine değil, yüksek yerlere kurmuşlar.

Ankara Ulus Roma yolu

Ankara Ulus Roma yolu

Cardo Maximus olarak isimlendiriliyor.

Ulus Şehir Çarşısı temel kazısı sırasında bir kısım tarihi eserler çıkınca: burada 1995 yılında yapılan resmi arkeolojik çalışmalarda: Geç döneme ait bir Roma yolu kalıntıları bulunmuştur.

2006 yılında, Ankara Valiliği tarafından yapılan otopark çalışmaları sırasında ise: bu Roma yolunun devamı bulunmuştur.

Günümüzde: zemin seviyesinin 2 ile 3.30 metre altında kalan; Roma yolunun toplam 215 metre ve genişliğinin 6.5 metre olduğu düşünülüyor.

Yolun kenarlarında: yayalar için yapılmış 20 cm yükseklikte ve 1.5 metre genişlikte kaldırım blokları bulunmaktadır.

Yolun zemini taş kaplıdır ve altındaki oluktan şehrin kanalizasyonu geçer.

2007 yılında yapılan arkeolojik araştırmalarda: burada 1800 yıllık “Hermes” heykeli, 11. yüzyıla tarihlenen Selçuklu kandilleri ve Osmanlı d önemine ait pipo ve porselenler bulunmuştur.

Çok sayıda pipo çıkması üzerine yapılan araştırmalarda: Osmanlı döneminde, burada “Kuyulu Kahvehane” denilen bir mekanın bulunduğu anlaşılmıştır.

Bu pipolar: üzerinde geometrik ve çiçek desenli, üzerinde yapan veya kullananın mührü bulunan, ince işlemeli lüle taşı pipolardır. Yine burada bulunan çinilerin ise, Osmanlının son dönemlerinde Çin ve Avrupa’dan ithal edilmiş olabileceği değerlendirilmektedir.

Bölgede yapılan araştırmalarda, ayrıca: Frig dönemine ait gri seramik parçaları, Roma dönemine ait 2. ve 3. yüzyıla tarihlenen: mermerden yapılmış, başı kırık, ayakta duran bir kadın heykeli ve seramik kaplar bulunmuştur.

Bence en kısa zamanda, Ulus semtine gidin ve bu tarihi Roma yolunu görün, çünkü yakın zaman sonra görme şansınız olmayabilir.

Ekim 2014 tarihinde: Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan kanalizasyon çalışması sırasında: Hükümet caddesindeki Roma dönemine ait tarihi sütunların üzeri önce toprakla örtülmüş ve ardından asfalt ile kaplanmış ve tarih tarihe gömülmüştür.

Ankara Akköprü

Ankara Akköprü

Bu köprü: Ankara çayı üzerindedir. Akköprü ismi, özellikle, Ankara’nın en büyük alışveriş merkezlerinin birinin ismi ile özdeşmiştir.

Bu yüzden, her gün önünden, yakınından yüzbinlerce kişinin geçtiği bu köprü hakkında, birkaç satır yazmak istedim.

Geçerken bir bakın, tarihi geçmişini duyduğunuzda kesinlikle bakmak isteyeceksiniz.

Çünkü: Ankara’nın, Selçuklu döneminden kalan en önemli mimari yapılarından birisidir.

Evet, bu ana yolun kenarında: Ankara çayı üzerinde: İncesu deresi ve Hatip çayının birleştiği yerde sessiz-sakin duran ve geçmişle günümüzü birleştiren köprü: Mayıs 1222 yılında, Anadolu Selçuklu hükümdarı Alaaddin Keykubat tarafından ; Ankara valisi Kızıl Beye yaptırılmıştır.

Çünkü: Bağdat-İstanbul arasındaki ticaret yolunun üzerindedir ve stratejik konumu vardır. Ticaret yolunun: Ankara-İstanbul arasındaki bölümünün başlangıç noktasıdır.

Ayrıca: Osmanlı döneminde, şehirden: askere veya hacca gidenler, bu köprü başından topluca uğurlanırlarmış.

Köprü: 4 büyük ve 3 küçük olmak üzere, 7 kemerden oluşmaktadır. Bu kemerlerde, büyük oranda, Ankara taşı kullanılmıştır. Aralarda ise, yöredeki antik eserlere ait taş malzeme kalıntılarından faydalanılmıştır.

Kenarlardaki küçük kemerler nedeniyle, köprü, iki ucundan başlayarak, ortaya doğru yükselmektedir.

Batı bölümünde, antik dönemden kalma iki adet yazıt bulunmaktadır.

Sağ bölümde bulunan yazıtın Türkçesi: “ Din ve dünyanın büyüğü, yüce Sultan Ey-ül-feth Keykubad bin Keyhüsrev-müminlerin emrinin bürhanı-619 yılı rebiulahir ayında yaptırıldı”

Orta gözün solundaki kitabede: bazı yerleri silik olduğundan net okunamamakta, yalnızca köprüyü yapan Bedreddin ismi okunabilmektedir.

Köprü çok dar olması nedeniyle: günümüzde yalnızca yayalar tarafından kullanılmaktadır.

Evet, yazının başında söz ettiğim gibi: uzun yıllar, bu köprü üzerinden insanlar, kervanlar geçmiş, asker, hacı uğurlanmış ve hasret çekenler köprüyü hep bir ayrılma ve buluşma, hasret köprüsü olarak görmüşler.

Bugün sağlam olmasına rağmen, her ne kadar aralarda kalmış ve devasa görüntüsünü kaybetmiş olsa da özellikle yapıldığı yıllardaki muhteşemliği düşünmeye değer.