İzmir Göztepe Uşakizade Köşkü

İzmir Göztepe Uşakizade Köşkü

İzmirli ve İzmir şehrini ziyaret eden tüm gezginlerin: bir zamanlar tarihe tanıklık yapan ve ardından binlerce Atatürkçü Türk gencinin yetiştiği, yetiştirildiği bu mekanı mutlaka ziyaret etmelerini öneririm.

Çünkü: burada, gerek Atatürk ve gerekse Latife hanımın anılarını, İzmir’in kurtuluşunun ilk günlerinin coşkusunu ve ardından yaklaşık 40 yıllık süreçte, yine burada yetişen yüzlerce-binlerce öğrencinin anılarını hissedeceksiniz. Pazar günleri hariç her gün saat: 09.00-17.30 arasında açıktır.

Ziyaretinizde sizlere yardımcı olması düşüncesiyle, mekan hakkında kısa bilgi vermek istiyorum.

Uşaklı Helvacızade Hacı Ali Efendi: 19. Yüzyılın ilk yarısında: Uşak şehrini terk ederek, İzmir şehrine yerleşir ve Karşıyaka Tren İstasyonu yanında bir konut yaptırarak burada ikamet etmeye başlarlar. Hacı Ali Bey: Uşak şehrinde yaptıkları geleneksel helva yapımcılığını terk ederek, İzmir şehrinde oğlu Sadık Bey ile birlikte: kervancılık yapmaya başlarlar.

Onlar: İzmir-Aydın arasında, Ege bölgesinin geleneksel ürünleri olan incir, kuru üzüm, arpa ve buğday ile benzeri ürünleri toplarlar ve yaklaşık 2000 develik konvoy ile bu ürünleri, İzmir limanına taşıtırlar ve buradan Avrupa ve hatta Amerika’ya ihraç ederek, büyük paralar kazanırlar.

Bunun üzerine, sahip olunan zenginlikle birlikte: 1860 yılında, Sadık Bey tarafından, yaşadıkları konuta ilaveten yeni bir köşk yaptırılması düşünülür. Dönemin geleneklerine uygun olarak: şehrin çeşitli bölgelerine aynı anda asılan “taze etler” den, en son bozulanın yerinin, en serin yer olduğu varsayılarak, yeni yapılacak köşkün yeri tespit edilir.

İzmir Göztepe Uşakizade Köşkü

Evet: günümüzde Göztepe-Sadıkbey semtindeki: Mithatpaşa Caddesinden 120 basamaklı bir merdivenle çıkılan köşk: şehrin en serin yeri olarak kabul edilen buraya, böyle bir araştırma sonucunda inşa edilmiştir ve ilk dönemde, ismi: Beyaz Köşk, Mor Salkımlı Köşk, Uşakizade Köşkü olarak kullanılmıştır.

Sadık Bey: bu arada, Adviye hanım ile evlenir ve 6 çocukları olur, bunlardan en büyüğü Latife Hanımdır. Ancak, çocukların hepsinin ortak özelliği: en üst düzeylere kadar okumaları, eğitim görmeleri ve ticaret hayatına atılmalarıdır. Çocuklardan biri ise, uzun süre İzmir Belediye Başkanlığını yürütmüştür.

Takip eden süreçte: 1886 yılında, İzmir-Aydın demiryolu hattı yapılınca, Uşakizade ailesinin kervan işleri eski önemini kaybeder ve karlılığını yitirir. Bunun üzerine, aile halı ticaretine başlar. Sadık Bey: 1867 yılında, Paris şehrinde bir halı sergisine katılır ve sergilediği halılardan biri ile: altın madalya yani büyük ödüle layık görülür. Yine aynı dönemde: ilk defa yurt dışı gezisine çıkan Osmanlı Padişahı: Sultan Abdülaziz bile; Paris gezisinde bu sergiyi ziyaret eder.

Biz gelelim, köşk ile ilgili gelişmelere:

Köşk: zemin ve üstünde 2 katlıdır. Köşkün ön yüzünde, mor salkımlar görülür. Yine ön bölümde: iki yandan yükselip, ana kapı önünde birleşen merdivenler, birinci kata çıkışı sağlamaktadır.

İzmir Göztepe Uşakizade Köşkü
İzmir Göztepe Uşakizade Köşkü
İzmir Göztepe Uşakizade Köşkü
İzmir Göztepe Uşakizade Köşkü

Zemin bölümünde: kiler ve hizmetkarların odaları bulunur.
Birinci kat: burası: köşkün en serin yeri olduğundan, yazın köşkün en çok kullanılan bölümüdür. Burada 4 oda vardır.

Yemek odası: aynı zamanda salon görevi görür. Atatürk ve Latife Hanımın nikahı burada kıyılmıştır. Girişte soldaki oda: köşkün başodasıdır. Burası: Atatürk için, çalışma odası olarak ayrılmıştır. Sağdaki oda ise, köşkün diğer konuk odasıdır.

İkinci kat: birinci katta, tahta bir merdivenle çıkılan bu bölümde: köşelerde 4 yatak odası olmak üzere toplamda 6 oda bulunmaktadır. Bunlardan: merdivenlerden çıkıldığında soldaki ilk oda: Atatürk’ün yatak odasıdır. Yatak odalarının ortasında kalan iki oda ise, günlük oturma odaları olarak kullanılmaktadır.

Köşkün bahçesinde yaptırılan ve Camlı Köşk olarak isimlendirilen yer ise: Sadık Bey: gerek kendi çocukları ve gerekse mahallenin çocuklarının okuması için ilkokul olarak düzenlenmiştir.

İzmir Göztepe Uşakizade Köşkü

KÖŞK VE ATATÜRK

Büyük önder Atatürk: İzmir kurtarılınca, 14 Eylül 1922 tarihinde şehre geldiğinde: bu köşkte karşılanmıştır. Çünkü: yine aynı tarihte, şehrin büyük bölümü, Ermeni mahallesinde başlayan yangınla yanmaktadır. (Bu yangın sonucunda 25.000 ev-konut-işyeri yandığı söylenmektedir.)

Bu nedenle: yaveri tarafından güvenilir bir yer aranırken bulunan Uşakizade köşkü: Latife hanım ile yapılan görüşmenin ardından, Mustafa Kemal Atatürk’ün kalabileceği bir yer olarak belirlenir ve biraz önce de sözünü ettiğim gibi, Atatürk, burada karşılanır. Bu ilk ve 16 gün süren ziyarette: Atatürk: burayı Başkomutanlık Karargahı olarak kullanmaya başlar ve savaşın ardından: bu dönemde, köşk, birçok devlet adamı ve gazeteci tarafından ziyaret edilir.

Ardından: yurt gezilerini sürdüren Atatürk: 14 Ocak 1923 tarihinde, Uşakizadelerin Karşıyaka semtinde bulunan konutunda misafir edilen annesi Zübeyde hanım vefat edince; şehre gelir ve yine, bu köşkte konuk edilir. Aynı tarihte, yine köşk tarihinde ilgi çekici olay: Atatürk ile Latife Hanım’ın yine bu köşkte nikahlarının kıyılmasıdır. 29 Ocak 1923 tarihinde, nikah kıyılır ve bu nikah aynı zamanda, ülkemizdeki medeni nikahın ilk örneği olarak tarihe yazılır.

Nikahın ardından: Atatürk ve Latife hanım: Batı Anadolu gezisine çıkarlar ve Atatürk, eşi Latife Hanımı, Türk halkına tanıtır. Daha sonra: Atatürk ve Latife hanım: birlikte yaşayacakları Ankara-Çankaya köşküne yerleşmişlerdir.

Latife hanım denince, biraz kendisinden söz etmek istiyorum.

Latife Hanım: Uşakizade Muammer Beyin 6 çocuğunun en büyüğüdür. 1900 yılında doğmuş ve ilkokulu Uşakizade köşkünün bahçesinde bulunan “Camlı Köşk” ilkokulunda özel öğretmenler nezaretinde bitirmiş, ardından İstanbul Arnavutköy Amerikan kolejindeki lise eğitimi ve ardından Fransa Sorbonne Üniversitesinde hukuk ve siyaset bilimi eğitimi.

Bu arada: 4 lisan ve piyano çalmayı öğrenmiş, yani tam bir hanımefendi olarak her türlü görgü-nezaket ve protokol kurallarına uygun olarak yetişmiştir. Bu arada, kendisi ülkemizdeki kurtuluş mücadelesini de takip etmektedir ve Kurtuluş Savaşının ardından, İzmir’in kurtulacağını düşündüğünden, babasından, İzmir’e geri dönmek için izin istemiş ve İzmir’e geri dönmüştür.

Yani: Latife hanım, bir Atatürk hayranı olarak, Atatürk daha İzmir’e gelmeden kısa süre önce; İzmir şehrine dönmüştür.

Evet: Latife hanım, 29 Ocak 1923 tarihinde Atatürk ile evlenmiş ve 2 yıl, 5 ay, 5 günlük evliliğin ardından, 5 Ağustos 1925 tarihinde boşanmıştır. Boşanma nedeni olarak: Latife hanımın aşırı kuralcılığı ve Fikriye hanımın varlığı öne sürülse de: gerek evlilik sırasında yaşadıkları ve gerekse sonrasındaki safahat: ne Atatürk ve ne de Latife hanım tarafından yaşamları boyunca asla açıklanmamış ve sahip oldukları sırlar kendileriyle birlikte sonsuzluğa gömülmüştür.

Latife hanım: 13 Temmuz 1975 tarihinde İstanbul-Harbiye’de vefat etmiş ve mezarı Edirnekapı aile mezarlığındadır.

Evet, Latife hanım ile ilgili bu kısa açıklamadan sonra, ben köşkten söz etmeye devam edeceğim.

Mustafa Kemal Atatürk: köşkü, üçüncü olarak “İzmir İktisat Kongresi” sırasında ziyaret etmiş ve Nutuktan sonraki en uzun konuşması olan kongrenin açılış konuşmasını, burada hazırlamıştır.

Tarihler: 2 Ocak 1924 gününü gösterdiğinde, Atatürk, bu kez, Cumhurbaşkanı olarak yanında iki bakan ile birlikte İzmir şehrini ve köşkü ziyaret eder.

Latife hanım: Atatürk’ten boşandıktan sonra, İstanbul’a yerleşir. Uşakızade köşkü ise: bu aradaki süreçte boş kaldıktan sonra, 1951 yılında, Latife hanım tarafından: İzmir Türk Koleji kurucularından Bahattin Tartışa kiralanır.

Çünkü: Tartış; burayı eğitim amaçlı kullanacağını söylemiş ve Latife hanım, Atatürk’ün anısına, eğitim amaçlı kullanım düşüncesi nedeniyle, burayı kendilerine kiralamıştır.

Ardından: 1979 yılında köşkün mülkiyeti, Tartış ailesine geçer. 1951-1979 yılları arasında: 40 yıllık süreçte, binlerce genç yetiştirilen bu özel eğitim kurumu: 1979 yılında restorasyona sokulur ve aslına uygun olarak ve aslına uygun eşyalarla dekore edilerek yapılan restorasyon sonucunda: 15 Haziran 2001 tarihinde törenle bu kez müze olarak ziyarete açılır.

Yapılan restorasyon çalışmaları: 2003 yılında: İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından “Esaslı Onarım Ödülü” ne layık görülür.

İzmir Selçuk Ayasuluğ Tepesi (Hagios Theologos)

İzmir Selçuk Ayasuluğ Tepesi (Hagios Theologos)

EFES KENTİNİN AYASULUĞ TEPESİNE TAŞINMASI

İzmir Selçuk Ayasuluğ Tepesi (Hagios Theologos): Büyük İskender’in ölümünden sonra, onun generali Lysimachos tarafından kurulan Efes kenti; takip eden dönemde; limanın tekrar dolmuş olmasının yarattığı ekonomik ve sivri sineklerin yarattığı sıtma hastalığı sebeplerinden dolayı, Ayasuluğ Tepesi eteklerine taşınır ve yeniden kurulur.

Zaten; yıllardır depremlerde zarar gören binalar da, iyice salaş hale gelmiştir. Halk; artık, liman kıyısında değil de, dağlara, yaylalara çekilmesi tercih ediyorlardı. Bir yandan da, yoksullaştılar, uzun yollar aşarak yeniden taş ocaklarından yeni taş getirecek ekonomik güçleri yoktu.

MS.10’ncu yüzyıldan itibaren, eski kent tamamen terk edilir ve şehir tepenin çevresine yerleşir. Eski tanrılara ait heykel ve kabartmalar kırılır, hatta inşaatlarda kullanılmaya başlanır. (Efes’te, inşaat taşı olarak kullanılan, yüzlerce tanrı heykeli parçası ele geçmiştir.)

Böylece büyük göç başladı ve herkes St. Jean Kilisesi etrafına gelip yerleşti. Bu arada; St. Jean ismi, kentin geleneksel adına üstün gelir. Belgelerden anlaşıldığına göre, yeni kente, onun ismine atfen ” Hagios Theologos ” adı verilir. (1082 tarihli böyle bir belgeye rastlanmıştır.)

Böylece; Efes adı, tarihe karışır. Antik çağın görkemli kenti Efes, artık yalnızca bir taş ocağı idi.

Malazgirt zaferinden sonra, Türkler, büyük bir hızla Anadolu’ya yayılırlar. Türkler Efes’i 11’nci yüzyılın ilk yarılarında fetih etmelerine rağmen, Bizanslılar, bölgeyi 14’ncü yüzyılın başına kadar terk etmezler.

Kent; zamanın hanedanlığı Menteşoğulları’ndan İsa Bey tarafından fetih edilir. Daha sonra ise, 1348 yılında, Aydınoğluları Beyliğinin başkenti olur.

1390 yılında ise, Osmanlılar tarafından, kent, ele geçirilir. Yıldırım Beyazıt; diğer beylikler gibi Ayasuluğ’u da işgal eder. Bu arada; İsa Bey’in kızı Hafsa Sultan ile evlenir.

İsa Bey; biraz da bu akrabalık nedeniyle, Osmanlılardan olumsuz etkilenmez. Ancak; Anadolu beyliklerinin hepsi perişan olur. 1402 Ankara Savaşını kazanan Timur; takip eden dönemde, Ayasuluğ’u da ele geçirir. Hatta, buradaki St. Jean kilisesine büyük ölçüde zarar verdiği iddia edilmektedir.

Bundan sonra, önemini yitirir, çünkü İzmir daha önemli duruma gelmiştir. 1914 yılında, Ayasuluğ ismi, ” Selçuk ” olarak değiştirilir. Kentin, nüfusu 50 yıl önce; 1000 kişi iken, bugün gelişen turistik yapı nedeniyle, 18 bine ulaşmıştır.

Bu arada: Ayasuluğ kelimesinin nereden geldiğini belki merak edersiniz? İtalyanca da ” yüksek yer ” anlamına gelen ” Altoluogo ” kelimesi, Türkler tarafından farklı bir biçimde telaffuz edilmiş ve ” Ayasuluğ ” olarak isimlendirilmiştir. Nitekim, bu ad, günümüze kadar, değişmeden gelmiştir.

Evet; Ayasuluğ Tepesindeki tarihi kalıntılara bakalım.

AYASULUĞ KALESİ

İzmir Selçuk Ayasuluğ Tepesi (Hagios Theologos): Bu tepe; erken Hıristiyan, Bizans ve Selçuklu devirlerinde; iyi tahkim edilmiş bir kale ile savunulmuştu. Halen ayakta duran sur; erken Hıristiyanlık devrinde inşa edilmiş olup sonradan Selçuklular zamanında, büyük bir restorasyona uğramıştır. Yani; göreceğiniz sur, sonradan restore edilmiş.

Kale içinde; 7-8’nci yüzyılda; Arap akınlarının yörede etkili olması üzerine, Bizanslılar tarafından yapılmış. Böylece; şehir, koruma altına alınmış. St. Jean kilisesinin bulunduğu alanın çevresi; 20 kule ve onları birbirine bağlayan surlar ile çevrilmiş.

Selçuklular ve takip eden dönemde Osmanlılar, bu kaleyi onarmış ve daha da güçlendirerek kullanmışlar.

Kesme taş ve moloz taştan yapılan kale ve surların; Efes kentine yönelik, bir de görkemli kapısı var. Bu kapıdan içeri girildiğinde görülen kilisenin duvarlarında ise; Truva kahramanlarından Achileus’un yaşamını anlatan bir friz görülüyor.

Bu friz; günümüzde, Abbey Galerisinde. Kapıdan sonraki Atrium; 35 x 47 metre ebatlarında. Arazi konumu, buradaki duvarların yükseltilmesi ile giderilmiş. Kalenin, anıtsal giriş kapısı dışında, biri güneyde, diğeri de batıda olmak üzere iki giriş kapısı daha var.

Ana giriş kapısı, yöredeki Roma yapılarından alınmış taşlarla yapılmış. Surlar; 15 burçla sağlamlaştırılmış, günümüzde büyük bölümü restore edilmiş olarak ayakta ve görülebilmekte.

İSABEY CAMİİ

İzmir Selçuk Ayasuluğ Tepesi (Hagios Theologos): 1375 yılında, Aydınoğulları’ndan İsa Bey tarafından yaptırılmış. Şamlı Mimar Ali; inşa etmiş. Tepede; St. Jean bazilikasının, batı yamacında. Selçuklu dönemi özelliklerini taşıyan bir yapı. Binanın ön yüzü, süsleri birbirine benzemeyen pencerelerle donatılmış.

Namaz kılınan yer, oldukça büyük tutulmuş ve bundan ayrı olarak, ilk defa, bir camiye etrafı revaklarla çevrili, büyük bir avlu eklenmiş. Caminin iki de minaresi var.

Camiyle birlikte inşa edilmiş olan İsa Bey hamamı var. Klasik Türk hamamının tüm özelliklerini taşıyan bir yapısı var. Bütün mekanları kubbeli. Kubbe kasnaklarını taşıyan stalaktitler; benzerlerinin en güzeli.

Aslında; İsa Bey; kendi zamanında, kenti, birçok karakteristik Selçuklu yapılarıyla süslemiştir. Hamamlar, türbeler, medreseler ve camiler yaptırmıştır.

Ancak; İsa Bey Cami; Türk-İslam sanat tarihinde önemli bir yer tutar. İsa Bey; eski putperest Artemis Tapınağı ile bir Hıristiyan tapınağı olan St. Jean Kilisesi arasına, bu camiyi yaptırırken, İslam’ın üstünlüğünü kanıtlamak istemiştir.

İzmir Selçuk Ayasuluğ Tepesi (Hagios Theologos) ST. JEAN BAZİLİKASI-AZİZ YUHANNA BAZİLİKASI

ST. JEAN BAZİLİKASI-AZİZ YUHANNA BAZİLİKASI

Hıristiyan dünyasının, iki önemli kişisi; Aziz Paul ve Aziz John’dur. Her ikisi de, Efes’te yaşamışlardır. Paul; yaşamının, 5-6 yılını, yeni dini tanıtmak için, Efes’te vaazlarla geçirmiştir. John ise; bir yüzyıl süren ömrünün son yıllarını; Efes’te, yeni Ahit’in 4’ncü bölümlerini yazmakla geçirmiştir.

Hz. İsa; Kudüs’te, kalabalığın coşkulu çığlıkları ve kahkahaları arasında çarmıha gerilirken; Aziz John ve Meryem; İsa’nın yanı başındadır. Hz. İsa; Aziz John’a dönerek; “John, bu senin annendir” der. Annesine dönerek: ” Anne, bu senin oğlundur” der.

İzmir Selçuk Ayasuluğ Tepesi (Hagios Theologos)

Bunun üzerine; İsa’nın havarisi; bu isteği görev kabul eder ve İsa’nın ölümünden sonra; Meryem Anayı da yanına alarak, Efes’e gelir ve yerleşir. MS.39 ile 48 yılları arasında; bölgede vaazlar vererek, yeni dini yaymaya çalışır. Sonrada, burada ölür. Mezarının Ayasulug tepesinde olduğu kabul edilmektedir.

Aziz John öldüğünde, mezarın üzerine, o devirlerde, küçük bir kilise yapılmış. Efes’in karşısına rastlayan kayalık ve kurak bir tepede; St. Jean adına, halk tarafından küçük bir kilise kurulmuştu. Theologien adıyla anılan bu yapı, zamanla yıkık bir hale geldi.

Takip eden dönemde, bu harap kilisenin üzerine, Bizans imparatoru Justinyen tarafından; MS.6’ncı yüzyılda, daha muhteşem bir kilise yaptırmaya karar verdi.

İzmir Selçuk Ayasuluğ Tepesi (Hagios Theologos) ST. JEAN BAZİLİKASI-AZİZ YUHANNA BAZİLİKASI

Öyle ki, İstanbul’daki Ayasofya ile boy ölçüşecek nitelikte olmalıydı. Nitekim, yapı bittiği zaman; yalnızca Efeslilerin değil, bütün çevre halkını da tatmin etmişti. Zira; kimse, Artemis Tapınağı yıkıldığından beri, böyle görkemli bir yapı görmemişti.

Bu kilise, ortaçağın muhteşem anıtları arasında yer alır. Yapı: 40 x 130 m. boyutlarında. Dönemin, en büyük yapılarından biri.

Sütunlarla çevrili, kubbeli bir avlusu var. İki katlı. Freskler ve mozaiklerle bezeli; 6 büyük ve 5 küçük kurşun kaplı, kubbesi var. Bu kubbeleri; kalın fil ayakları taşıyor. Kutsal kuyular, ilahilerin söylendiği yerler bu kubbelerin altında.

İzmir Selçuk Ayasuluğ Tepesi (Hagios Theologos) ST. JEAN BAZİLİKASI-AZİZ YUHANNA BAZİLİKASI

Ayrıca; St. Jean’ın mezar odasından çıkan tozların; her derde deva olduğu söyleniyor. Bu yüzden; kilise, hacılar ve hastalar tarafından sürekli ziyaret ediliyordu.

Arkeolojik çalışmalarda; MS.1’nci yüzyıla ait sikkelerin bulunmuş olması, Aziz John’un mezarının, o zamanlarda, yani MS.1’nci yüzyılda da, insanlar tarafından ziyaret edildiğinin işareti.

Yapıya: batıdan giriliyor. İnşaatta kullanılan taşların bir kısmı: Artemis Tapınağından getirilmişti. Bir tapınağın harabesi yanında, bu kez başka bir tapınak yükseliyordu.

Sanırım, böylece, Hıristiyanlığın putperestliğe olan zaferi anıtlaştırılmak istenmişti. Neyse, devam edelim. Kilisenin planı; bir haçı andırıyor. Bazilikanın ortasında; kubbe altında ve zemin seviyesi altında; İsa’nın en sevdiği havarilerinden olan St. Jean’ın mezarının bulunduğu iddia edilmekte.

Ancak; henüz bir bulguya rastlanmamış. Aziz John’un mezarının yanından akan suların şifalı olduğu ve o zamanın hacıları için ayrı bir değeri olduğu söyleniyor.

Doğu tarafında ise, rahiplerin oturdukları kısımlar var. Bu yapılar; kiliseden, yarım daire biçiminde ayrılıyor. Mezar alanının kuzeyinde, aziz resimlerinden oluşan fresklerin bulunduğu kilisenin, restore edilen sütun başlıkları üzerinde, imparator Justinyen ile karısı Theodora’nın resimleri bulunuyor. Kilisenin kuzeyinde, hazine binası ve vaftizhane var.

Evet, bugün bu muhteşem yapı burada durmasına rağmen, yapılan incelemelerde, daha önceki tarihlerde, buraya ait birçok kalıntının, kutsal olması adına, çalınarak, Yunanistan, Avusturya ve diğer ülkelere kaçırıldığı ortaya çıktı. Bugün; mezarın çevresinde, beş küçük mezar daha ortaya çıkarılmış.

Aziz John’un arzusu üzerine; diğer beş mezar, kendi mezarıyla, haç oluşturacak şekilde yapılmış. Hıristiyanlığın en başından beri; Hıristiyan camiası, bu yeri; ” bir haç merkezi ” olarak kabul etmiş.

Takip eden dönemlerde, Artemis’in Tapınağı ne kadar yağmalandı ise, bu kiliseye hiç dokunulmadı. Çünkü; onun İsa’nın halefi olduğuna inanılıyordu.

Selçuk tanıtımı.

Şirince tanıtımı.

7 Uyurlar tanıtımı.

Artemis tapınağı tanıtımı.

Efes tanıtımı.

Düzce Konuralp

Düzce Konuralp

Düzce’nin 7 km. kuzeyinde, Akçakoca yolu üzerinde bir beldedir.

Konuralp, bir belde olmasına rağmen, günümüzde Düzce ile birleşmiş gibidir. Ayrıca: Düzce Üniversitesine ait Tıp Fakültesinin de burada olması, burayı anlamlandırır. Ancak, Konuralp, özellikle Roma dönemi kalıntıları ile öne çıkmaktadır.

Tarihi, Milattan önce 3’ncü yüzyıla kadar dayanan Konuralp antik kenti, Konuralp Müzesi, Roma Köprüsü, Su kemerleri ve Antik Tiyatrosu ile Düzce ilinin tarihi ve kültürel değerlerini içinde barındırıyor. Ayrıca, yine Konulalp, günümüzde, Düzce Üniversitesine ait Tıp Fakültesinin burada bulunmasıyla önem kazanıyor. Bir de Konuralp Bey’in türbesi vardır.

Düzce Konuralp

GEZİ ROTASI

Konuralp’deki gezide: antik kalıntılar görülebilir. Bunların başlıcaları: Konuralp Müzesi, Antik Şehir, Tiyatro, Roma mermer köprüsü, mozaikler, surlar, atlı kapı görülebilir.
Zamanınız yettiği sürece, buraları gezebilirsiniz. Özellikle: tiyatro ve müzeyi görmenizi öneriyorum.

Düzce Konuralp
Düzce Konuralp

 

Konuralp Müzesi

Prusias ad Hypium antik kentinin zengin kültürel mirasını yaşatmak üzere kurulan müze: 2003 yılında ziyarete açılmıştır.

Müzede: 3 teşhir salonu, 1 laboratuvar, 2 depo, 1 konferans salonu ve idari bölümler vardır. Müzenin envanterinde: 1848 arkeolojik eser, 491 Etnografik eser ve 3989 sikke olmak üzere toplam 6237 eser vardır.

Düzce Konuralp

Bahçe

Müze bahçesinde: Konuralp (Prusias ad Hypium) antik kentinden çıkan, büyük mimari parçalar, sütunlar, bomoslar (adak yazıtları), ostothekler (ölü küllerinin konulduğu küçük taş lahitler), şehir yasası yazıtları, pythoslar (büyük depolama küpleri), mezar stelleri (mezar taşları), çeşme parçaları, İslami mezar taşları sergilenmektedir.

Düzce Konuralp

Bahçedeki eserlerden en önemlisi: MS 1’nci yüzyıla ait bir girlandlı bir lahittir. Konuralp’in batısında bulunan Tepecik Nekropolde, 1937 yılında bulunmuştur. Mermerden yapılmış lahit: 1.20 metre yükseklikte, 1.22 metre genişlikte ve 2.47 metre uzunluktadır. Lahdin uzun yüzünde, kabartma olarak öküz başlarının taşıdığı çelenkler işlenmiştir.

Bunların ortasında yazıtsız bir tabulaansata görülür. Altta ise aslan, kartal, yaban domuzu ve balıkçıl kuşu tasvirleri bulunur. Lahdin alt kısmında, çeşitli hayvan resimleri resmedilmiştir.

Düzce Konuralp

Yine bahçede mermer üzerinde bir yazıt vardır. Bu yazıtta “Roma imparatoru Hadrian Prusias ad Hypium’u ziyaret etti” ve “İmparator Caracalla Nisan ayında kentten geçerek şereflendirdi” yazılıdır.

Düzce Konuralp

Müze bahçesinde, sıralı olarak sergilenen bomoslar, yaşarken itibarlı insanların ardından dikilmiş birer övgü taşlarıdır.

Düzce Konuralp

Arkeoloji Salonu

Müzenin arkeoloji bölümündeki eserlerin bazıları, Bolu Müzesinden buraya getirilmiştir. Bunlar: günlük kullanım kapları, süs eşyaları, sikkeler, figürlerdir. Bu bölümdeki eserler: Tunç çağından, Doğu Roma’ya kadar çeşitli dönemlere aittir. Bunlar: pişmiş toprak ve mermer heykelcikler, metal eserler, takılar, cam kaplar ve mezar hediyeleridir ve kronolojik olarak sergilenmektedir.

Ayrıca: Roma imparatoru Antonius Pius (MS.138-161)un, 1991 yılında, Konuralp güneyindeki bir tarlada bulunan büstü, ostotekler, mimari elemanlar, bu bölümü tamamlıyor. Müzede bulunan çeşitli dönemlere ait mezar stelleri ise, antik Konuralp hakkında bilgi vermesi açısından ilginçtir.

Düzce Konuralp

Etnoğrafya Salonu

Geleneksel kültürlere ait eserlerin sergilendiği bu salonda: el işlemeleri, yöresel kıyafetler, süs eşyaları, mutfak kapları, aydınlatma gereçleri, tartı aletleri, kişisel eşyalar, kılıçlar, tüfekler sergilenmektedir.

Düzce Konuralp

Taş Eserler Salonu

Konuralp antik kentinde bulunan birçok heykel, çok önceden il dışına götürülmüş ve gittiği müzelerde sergilenmektedir. Bunlardan en önemlisi: burada arkeoloji salonunda sergilenen ama aslı İstanbul Arkeoloji Müzesinde bulunan “Tykhe” heykelidir. Orijinali MÖ 4’ncü yüzyıla ait olan bir eserin Roma döneminde, MS 2’nci yüzyılda yapılmış bir kopyasıdır.

Zengin bir süslemeye sahip: kader, şans ve başarı tanrıçası Tykhe’nin başının üzerinde zeytin yapraklarıyla süslü, şehir surunu temsil eden bir taç vardır. Sol kolunda, çeşitli meyvelerle dolu bir bereket boynuzu ile zenginliğin simgesi olan Plutos isminde bir çocuk taşımaktadır.

Tykhe Okeanos’un kızlarından biridir. Kader, şans, başarı tanrıçasıdır. Her kentin bir Tykhe’si vardır.  Tykhe’ler kentlerin koruyucu tanrıçaları olup, başlarında şehir suru şeklinde bir taçla gösterilirler.

Düzce Konuralp

Evet, müzenin bu bölümünde bir mozaik görülüyor. Oprpheus konulu mozaik: Roma dönemi bir taşınmaza ait zemin döşemesidir. Yaklaşık 45 metre kare olan mozaiğin tamamının konservasyonu yapılmış ve sergilenmektedir.

Mozaiğin merkezinde, Orpheus lirini çalar şeklinde, etrafında hayvanlar toplanmış, çevresinde ise dört mevsim, insan yüzü şeklinde betimlenmiştir.

Orpheus: çaldığı müzikle ağaçları ve kayaları harekete geçirdiği ve canavarları yatıştırdığına inanılan bir mitoloji kahramanıdır. Mozaiğin çevresinde aslan, kaplan, tavus kuşu gibi hayvan figürleri ve dört köşesinde, dört mevsim tasvirli kadın başı figürleri yer almaktadır.

Düzce Konuralp

Bir diğer önemli eser Roma Tanrısıdır. Bir yüzü sağa, bir yüzü sola bakan, iki yüzlü Roma tanrısı, taş eserler salonunda sergilenmektedir. Bu tanrı resmine Roma paralarında rastlanır. Janus’a ait olan yüzlerden biri kentten içeri girenlere, diğeri ise kentten çıkanlara bakar. Böylece kentin güvenlik içinde yaşamını sürdürdüğüne inanılır.

Tüm bunların yanında, Konuralp yöresinde bulunan eserlerin bir kısmı ise: İstanbul Arkeoloji Müzesinde sergileniyor. Bunların başında: 1931 yılında bulunan bereket tanrıçası “Tyche” heykeli, Roma dönemine ait (MS.2’nci yüzyıl) oturan kadın heykeli, Konuralp’in Sarafiye Mevkiinde bulunan ve MS.3’ncü yüzyıla tarihlenen, mermer, çocuk heykeli geliyor.

Düzce Konuralp

Antik Şehir. Prusias Ad Hypium

Düzce’ye bağlı, Konuralp beldesinde, adı: Prusias ad Hypium olan bir de antik şehir kalıntısı var.

Bu şehir: MÖ.3’ncü yüzyıl başlarına tarihleniyor.

Doğudan batıya uzanan, Küçük Melen ve Tabak Çayları yakınında, ovada, bir tepenin üzerinde kurulmuş. Bugünkü Düzce şehrinin kuzeyinde bir yamaç üzerindedir. Güneyindeki ovaya hakim bir tepe üzerindedir.

Antik şehir, önceleri, Hypios olarak anılırken, daha sonraları, Kieros olarak anılmaya başlanmış.

Ancak: Kieros, MÖ.2’nci yüzyıl sonlarında, tarih sahnesinden çekilmiştir.

Bitinya Kralı Prusias, kenti ele geçirdikten sonra büyük bir imar faaliyetine girişmiştir. Şehrin adı: kralın adına izafeten, “Prusias” olarak anılmaya başlanmış.

Roma yapılarının ortaya çıkmasıyla birlikte kent, mimari olarak en üst düzeye ulaşır.

Prusias ad Hypium şehri: MÖ.74 yılına kadar, Bithyn hakimiyeti altında kalır. Bithy birliğini oluşturan 12 kentten biridir. Bereketli topraklarıyla bir tarım kentiydi. Karadeniz ticaretinde önemli bir etkinliği olan kent, Ege ile de irtibatını muhafaza etmiştir.

Özellikle ürettiği tarım ürünleri ve keresteyi nehirler aracılığı ile Karadeniz’e aktarıyor oradan da Ege ile bağlantılar kuruluyordu.

Kral 4. Nikomedes Philopater zamanında; şehirde, siyasi çalkantılar ortaya çıkar.

Büyük Pontus Kralı Mitridates; bölgedeki diğer Bithyn şehirleri gibi, burayı da istila eder ve Pontus hakimiyetine sokar.

Daha sonra, takip eden tarihi süreçte ise, bölgede, Romalılar görülür.

Roma dönemi boyunca: ekonomik hayat canlanır. Şehrin sembolü olan, tanrıça Tyche heykeli ve bu gün Tabak Çayı yatağında, toprakla kapanmaya yüz tutmuş Roma Köprüsü, bu dönemlerden günümüze kalan eserlerdir. Şehrin surlarından ise, günümüze herhangi bir iz kalmamıştır.

Roma devri: MS.395 yılında biter. 535 yılına doğru, Prusias şehri; Claudiopolis’den sonra, bölgenin en önemli ikinci şehirlerinden biri olur. Konuralp’te bulunan haç işaretli mezar mermerleri de, bu devre ait arkeolojik kalıntılar olarak dikkati çeker.

Evet, takip eden dönemde: Osman Gazi Beyliği sırasında, Düzce ve yöre, Türk hakimiyeti altına girer. Konuralp Bey; bu dönemde, bölgedeki çoğu yer gibi, burayı da fetiheder. Düzbazar’ı ele geçirir ve sonra Bizanslılar ile, Uzuncabel’de yapılan iki gün süren savaşı kazanır ve bölgenin tek hakimi olur.

Bunun üzerine: Osman Gazi; Düzce Pazarı (yani ovayı) ve Bizans Prusias şehrini, Konuralp Bey yönetimine verir. Bundan böyle, burası: “Konrapa” diye anılmaya başlanır.

Düzce Konuralp

Antik Tiyatro

Konuralp’in tarihi zenginliğini gösteren en önemli kalıntılardan biridir. Batı Karadeniz bölgesinde, günümüze gelebilen tek antik tiyatrodur. Halk arasında “40 Basamaklar” olarak da bilinir.

MS 1’nci yüzyılda Roma döneminde 30 yıllık süreçte yapılmıştır. İsmi: Prusias antik tiyatrosu.

Düzce Konuralp

MS.1’nci yüzyıla kadar, yöreye hakim olan Prusias krallığı döneminin sanatsal zenginliğini gösteren, en canlı eserlerdendir. Tepenin üst kısmına yaslanmış olarak durmaktadır. Yarı daire şeklindedir. İki ucu kesişmiş oturma kademeleri, yarı daireden daha kısa bir şekil almıştır. Güneye bakmaktadır. Uzunluğu: 100 metre, genişliği ise 74 metredir. Beyaz, sağlam ve mahalli, güzel kalkerli taşlardan yapılmıştır.

Üst kısmındaki oturma kademelerinin yarısı, iyi korunmuş durumdadır. Aslan pençeleri ile süslenmiş olan oturma kademelerini, bölümlere ayıran 7 merdiven var. Sahne binası, büyük dikdörtgen şeklindedir. Sağda ve solda, bir koridora açılan, kemerli geçitleri ile orkestrasının bulunduğu kesime geçilir. Kemerlerden, yalnızca en sağdaki, yarı daire şeklinde ve örtülü olanı, bugüne dek ayakta kalabilmiştir.

Sahnenin önündeki üç büyük kemerli kapıdan ise, bugün, yalnızca biri sağlam olarak ayakta kalabilmiştir. Cephede, korniş altında, büyük harflerle yazılı, Yunanca kitabeden ise, küçük bir parçası, bugüne kadar muhafaza edilebilmiştir.

Anlatılanlara göre, tiyatronun girişinde büyük bir kuyu varmış. Şimdi de gözüküyor fakat bugün restorasyon katliamı sonucu, ağzına kadar çakıl taşları ile doldurulmuş.

Eskiden, Roma döneminde, o arenada, aslanlarla ya da birbiriyle dövüştürülen köleler, özgürlüklerini elde etmek bir şansmış, o kuyu. Şöyle ki, galip gelen köleye, kuyuya girme izni veriliyormuş. Köle kuyuya inince, karşısına 3 tünel çıkıyormuş.

Tüneller, yalnızca bir insanın geçebileceği kadar darmış. Tünellerden biri akreplerle ve çıyanlarla son bulurmuş. Diğer tünel, yılanlarla dolu, çıkmaz bir yolmuş.

Üçüncü tünel ise, şehir surlarının dibinde, özgürlüğe açılıyormuş. Bu tünelin uzunluğu yaklaşık 500 metre imiş. Tünelin çıkışı halen gözüküyor.

Evet, bugün. Yaklaşık 2000 yıllık tiyatro alanı içindeki yapılar: Konuralp Belediyesi tarafından istimlak edilmiş. Tiyatro: düzenlenen çeşitli etkinlikler ile, yeniden canlandırılmış. Son yıllarda, burada, festivaller ve konserler düzenleniyormuş.

Düzce Konuralp

Roma Mermer Köprüsü

Konuralp’in batısından geçip, Efleni Gölüne dökülen, Tabak Deresi üzerindedir. Akçakoca yolu ile Çilimli yol ayrımında bulunuyor. Bugün, yalnızca 10 metrelik bölümü ve üç kemeri görülebiliyor.
Beyaz mermer bloklardan ve hiç harç kullanılmadan yapılmış olması, köprünün en büyük özelliği olarak tanımlanıyor.

Mozaikler

İlk olarak, 1959 yılında, Konuralp şehir merkezinin güneyinde, Akçakoca yolu kenarında, eski Roma Yolu olduğu tahmin edilen kanal mevkiinde, tesadüfen, iki büyük ve önemli mozaik bulunur. Daha sonra, bu mozaiklerin bulunduğu alan, İstanbul Arkeoloji Müzesi ilgilileri tarafından kazılarak incelenir. Ancak, ödenek yokluğundan, çıkarılamazlar ve üzerleri yeniden toprakla kapatılır.

1997 yılında, Konuralp Turizm Tanıtma Derneği tarafından başlatılan girişimler sonucu: Kültür Bakanlığından izin alınarak, Bolu Müze Müdürlüğü gözetiminde, mozaikler için yeniden kazı yapılır. 1959 yılında bulunan ve üzerleri kumla örtülen mozaikler, yeniden ortaya çıkarılırlar.

İlk mozaikte: 40 metre karelik mozaik zeminde: Lir çalan Orpeus, çevresinde hayvanlar ve dört köşesinde dört mevsim tasvir edilen kadın başı figürleri ortaya çıkarılır.

Diğer mozaikte ise: Archilleus ve annesi Thetis ile ilgili sahneler resmedilmiştir. Mozaiklerin; MS.1’nci yüzyılda, Roma devrinde yaşayan zengin bir Romalının evinin salonuna, alt zemin döşemesi olarak yapıldığı sanılmaktadır.

Düzce Konuralp

Surlar

Roma dönemine ait olan kale duvarlarından, herhangi bir kalıntı görülmemektedir. Ancak: MS.253-268 yılları arasında, İmparator Gallienus zamanından kalan bir sikkede, Prusias ad Hypium şehrinin, iki kuleli şehir kapısının tasviri görülmektedir.

Bizans dönemine ait surların, 200 metrelik bir kısmı ise, hala ayaktadır. Bu surlar, Akçakoca yolu kenarında, antik mermer köprünün bulunduğu yerin tam karşısından başlar ve Hamam Sokağına kadar devam eder. Evlerin bahçelerinde kalan surların bir kısmı, bugün kimi yerde evlerin temeline, kimi yerde ise bahçe duvarını oluşturuyor.

Düzce Konuralp

Atlı Kapı

Şehir merkezinin güneyinde, Düzce’den gelen ana caddenin sağında, antik tiyatroya kadar uzanan, dar bir yol üzerindedir. Sokağa da adını veren atlı kapının, ikinci defa kullanılmış olan mahal taştan, büyük bir lentosu bulunuyor.

Üzerinde at tasviri ve Yunanca bir kitabe bulunan taşın, bir Prusias vatandaşı tarafından, annesine mezar kitabesi olarak yaptırıldığı sanılıyor.
Surlar, buradan itibaren bir süre daha güneydoğu istikametinde devam ediyor ve kare şeklinde bir kule ile son buluyor.

Sonuç

Evet, Konuralp, tarihi süreç içinde, bulunduğu yer itibarı ile, önemli bir yerleşim yeri olarak kullanılmış. Özellikte: amfitiyatro ilginç. Çünkü: bu bölgede, başkaca, bu tür tiyatro kalıntısı yok. Tarihi süreç içinde, büyük bir medeniyetin kurulduğu anlaşılan burada, antik kalıntılar arasında gezmek ve tarihi yaşamak mümkün.

Merakınız varsa, bu bölgeden geçerken veya zaman ayırırsanız, bir gün içinde, bu tarihi mekanları gezmeniz mümkün. Tarihi sevenlerin bu mekanları gezmekten keyif alacaklarına inanıyor ve öneriyorum.

Düzce Konuralp

KONURALP TÜRBESİ

İl merkezine bağlı Konuralp’te: 1323 yılında şehri Bizanslılardan alan Konur Alp’in türbesi bulunmaktadır. Bugün, yeni bir yapı gibi görünen türbenin içinde 3 mezardan birinin Konur Alp’in yakınlarından Ali Hamza’ya ait olduğu bilinmektedir.