Yunanistan Kavala

2017.07.29.Kavala.17a
Yunanistan Kavala

 

Buranın en büyük özelliği: Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın memleketi olmasıdır. Masmavi bir şehirdir.

2017.07.29.Kavala.16e
Yunanistan Kavala
2017.07.29.Kavala.2b
Yunanistan Kavala
2017.07.29.Kavala.12
Yunanistan Kavala

 

ULAŞIM

Selanik-Kavala arasındaki karayolu, yaklaşık 2 saat 15 dakika sürüyor. İskeçe’nin, 60
km. ilerisindedir. İstanbul-Kavala arasındaki uzaklık: 480 km. dir.

Kavala.Bizans kalesi.2
Yunanistan Kavala

 

GENEL

Şehir: Hilal şeklinde konumlandırılmış, küçük ve şirin bir sahil kentidir. En önemli geçim kaynakları: balıkçılıktır. Coğrafi yönden: doğal bir liman olma özelliği taşımaktadır.

Şehrin ekonomik hareketliliği: gübre üretimi, mermer pazarlama üzerine yoğunlaşmıştır. Tarım ürünlerinden öne çıkanlar: üzüm ve kuşkonmazdır. Buna bağlı olarak, bölgede 15 tane şarap üretim tesisi bulunmaktadır. Turizm açısından ise, bölgede, Selanik şehrinden sonra ikinci önemli turizm merkezidir.

2017.07.29.Kavala.20a
Yunanistan Kavala Ne Yenir
2017.07.29.Kavala.20b
Yunanistan Kavala Ne Yenir

 

 

NE YENİR

Kavala şehrine yolunuz düşerse, burada deniz ürünlerini tatmalısınız. Özellikle: balık ve yanında midyeli ve dere otlu pilav denemelisiniz. Elbette, bunların yanında, Yunan salatası almalısınız.
Özellikle, bu salatanın zeytinyağının tadına ve kokusuna doyamayacağınız kesin. Ayrıca: kabak kızartması ve kalamar ızgara da düşünebilirsiniz.
Bu veya benzeri bir menüyü, makul bir fiyatla alabiliyorsunuz. Bunun yanında: şehirde tam bir lezzet mekanı olan “Panos Zafira” ya uğrayabilirsiniz.

Burada, geleneksel yemeklerin tadına bakabilirsiniz. Bir de şehir merkezinde “Midillini” restoran bulunuyor. Rehberin önerisiyle gidilen bu restoranda: hesap fişi tamamen Yunan harfleriyle geldiğinde bir şey anlamak mümkün olmuyor ve (örnek: biz hesap fişinde yemediğimiz bir yemeğin de işlendiğini daha sonrasında, hesap fişini rehbere gösterdiğimizde gördük, ama o an anlamak elbette mümkün değil, zaten anlasanız da derdinizi anlatamıyorsunuz, dil sorunu var) anlamsız bir hesap ödemek zorunda kalabiliyorsunuz.

Fikir edinmeniz açısından hesap fişinin resmini yukarıda görebilirsiniz. Ama tek bir gerçek var, burada mutlaka deniz ürünleri yemelisiniz, alkol kullananlar için, buranın şaraplarını, şişeler değil, çanaklar içinde getiriyorlar.

2017.07.29.Kavala.13
Yunanistan Kavala
2017.07.29.Kavala.14
Yunanistan Kavala Ne Satın Alınır

 

NE SATIN ALINIR-KAVALA KURABİYESİ

Kavala yöresinden, buraya has ve çok meşhur “bademli kurabiye” satın alabilirsiniz. Kurabiye gerek Kavala merkezine yakın şehir dışında ve gerekse Kavala içinde, şehir merkezinde bolca satılıyor. Şehir merkezi yakınlarında “Neakarnavali” denen yerde kurabiye satılıyor ve tur gurupları, rehberler tarafından genellikle buraya yönlendiriliyor. Neakarnavali, Yunanca kelimelerden anlaşıldığı üzere, Karnavali denen yerin, yeniden kurulmuş, Yunanistan’da kurulmuş şeklidir. Karnavali yeri: günümüzde Kapadokya Güzelyurt olarak isimlendirilen yerin, eski adıdır.

Burada, mübadeleden önce yani 1924 yılı öncesinde çok sayıda Rum varmış ve bunlar mübadelede buraya göç edince, burada oranın ismine atfen “Neokarnavali” denen yeri kurarlar. Yani, aslında Kavala kurabiyesi, Kapadokya Güzelyurt bölgesinde eskiden yaşayan Rumlar tarafından yapılan bir tür kurabiyedir ve bu kurabiyeyi yapanlar buraya gelince, kurabiyenin ismi “Kavala kurabiyesi” olmuştur. Evet, birinci tercih Neokarnavali denen yerdeki, standart mağazadan kurabiye ve benzeri ürünler satın almaktır.

Burada satış yapanların 50-60 yıldır burada bulundukları söyleniyor, mağaza içinde Türk çayı ikramı ve tuvaletler var. Ancak ikinci tercih (bence bu daha uygundur) Kavala şehir merkezinde “Marmelato” denen yerlerde satılıyor. Burada satılan kurabiyeler, diğerlerinden farklı olarak tereyağı ile yapılmış ve tereyağı tadı hissediliyor.

Burada yapılan kurabiyenin içinde badem parçalı iken, Neokarnavali kurabiyesinin içindeki bademler bütün olarak konulmuştur. Fiyatlar ise aynıdır: 250 gramlık kutu 2.5 Euro, yarım kiloluk kutu 5 Euro ve kiloluk kutu 10 Euro’dur. Her iki yerde de kurabiyeyi satın almadan önce tatma şansınız vardır. Kurabiye: kavrulmuş un ve bademin mükemmel karışından yapılıyor. Pudra şekeri içinde bulunuyor.

Evet kurabiye dışında ne satın alınır. Özellikle, bilmelisiniz ki, Kavala şehrinde saat 19.00 dan sonra sadece hediyelik eşya satan birkaç yer açık kalıyor. Şehirde limana paralel iç bölgelerdeki caddelerin birinde, büyükçe bir market var, bu markette her türlü ürün bulunuyor ve fiyatları uygundur, marketin hemen yanında ise sadece içki satılan bir dükkan bulunuyor ve burada da fiyatlar uygundur.

2017.07.29.Kavala.17a
Yunanistan Kavala
2017.07.29.Kavala.6b
Yunanistan Kavala
2017.07.29.Kavala.16c
Yunanistan Kavala

 

GEZİLECEK YERLER

Kavala şehrine uzaktan baktığınızda: bir yarımada görüyorsunuz. Ancak, şehre yaklaştıkça: Osmanlı kalesi ve su kemerleri karşınıza çıkıyor. Su kemerlerinin altından geçerek: şehrin ana caddesinden, limana doğru ilerliyoruz. Su kemerleri: Kanuni Sultan Süleyman döneminde yaptırılmıştır.

Kavala şehrinin en merkezi meydanında: yukarıda resmini gördüğünüz, büyükçe bir tabela bulunuyor. Bu tabelanın önünden her gün yüzlerce turist ve Kavalalı geçiyor ve Türk düşmanlığı inanılmaz bir inatla sergilenmeye devam ediliyor. Çok anlamsız, umarım bir gün bunu kaldırmak akıllarına gelir. Bu konu hakkında bir husustan daha söz etmek istiyorum.

Deniz kıyısında uzanan caddede, bir parkın kenarında bir anıt daha var. Mermerden yapılmış bu anıt, sanırım İsrailliler tarafından yaptırılmış, çünkü bu anıtın üstünde “II. Dünya savaşında, burayı işgal eden Nazilere, burada yaşayan 1240 civarındaki Yahudi’nin Kavalalılar tarafından teslim edilmesinin unutulmaması” yazılıdır.

Bu yol üzerinde: hemen sağda, günümüzde kiliseye çevrilmiş olarak kullanılan, İbrahim Paşa camisi (sonradan kiliseye çevrilmiştir) görülüyor. Burayı gezmek mümkündür.

Burayı gezdikten sonra: karşısındaki caddeye doğru yürüyün ve eski Kavala Mahallesine girin. Buradaki evlerin mimari görüntüsü: kendisiniz, bir Anadolu kasabasında hissetmenize neden oluyor. Buradaki cumbalı ahşap evlerin bulunduğu sokaklar gerçekten ilginizi çekebilecektir. En önemli yanı, bütün bu evlerin hepsinin, güzel konumlandırılmaları nedeniyle, denizi
görebilmeleridir.

Dar sokaklardan yürüyerek, yokuş yukarı, kaleye doğru çıkıyoruz.

Kale yolu üzerinde, yine bir cami görüyoruz, ancak perişan hali içler acıtıyor.

Kaleye çıktığınızda ise, Kavala şehrini kuş bakışı görme şansı oluyor. Kalenin arka yolu üzerinde yürüyün ve buradan hem denizi ve hem de Taşoz adasını görebilirsiniz.

Taşoz adası, Kavala şehrine gelirken, yol kıyısından da görülüyor. Son zamanların en turistik bu adasında deniz muhteşem, dalma merakı olanlar içinde Taşoz adası öneriliyor.

Buradan yürüdüğünüzde, Mehmet Ali Paşa’nın konağının bulunduğu yere geliniyor. Konak, günümüzde müze olarak kullanılıyor ama içine girmek mümkün değil, zaten mülkiyeti Yunanlılar da değil Mısırlılardadır.

Buradan sonra: limana bakan, Kavala şehrinin en önemli Osmanlı eserlerinden olan “İmarethane” ye uğrayın. İmarethanenin bakımlı hali ve ayakta olması, güzel. Şehri ziyaretinizde, özellikle, bu imarethaneyi mutlaka görmenizi öneriyorum.

Ancak imarethane günümüzde otel olarak kullanılıyor, yani özel mülk, içine girip gezmek kişisel olarak mümkün ama büyük guruplar halinde içeri almıyorlar.

Daha sonra, limana iniyoruz.

Limandaki kafeteryalardan birinde, bir kahve molası veriyoruz. Özellikle akşam saatlerinde mutlaka limandaki kafelerde oturun ve bir şeyler için, fiyatlar çok uygun, özellikle yakın zaman önce bir Yunanlı genç tarafından icat edilen, bir tür soğuk nescafe olan Yunan nescafesini deneyin. (bardak ücreti 2 Euro)

2017.07.29.Kavala.18
Yunanistan Kavala Kamares-Su Kemeri

 

KAMARES-SU KEMERİ

Şehrin su ihtiyacını karşılamak için, Mehmet Ali Paşa tarafından 1550 yılında, Kanuni Sultan Süleyman döneminde yaptırılmıştır. Kuzeydeki dağlardan, şehir merkezine su getirmekteymiş. 60 kemerden oluşan anıtsal yapı 52 metre yüksekliktedir. 20’nci yüzyılda 10 kemer onarılarak mülteciler tarafından barınmak için kullanılmıştır.

Kavala şehrinin doğu girişi, halen bu su kemerlerinin altından geçmektedir. Bu kemerler, İstanbul Unkapanı havası veriyor, kemerlerin altından geçiliyor.

2017.07.29.Kavala.9
Yunanistan Kavala İbrahim Paşa Camisi-Aya Nikola Kilisesi

İBRAHİM PAŞA CAMİSİ- AYA NİKOLA KİLİSESİ

Cami: su kemerine giden yolda ve kale kısmının hemen yakınındadır. Cami, son yıllarda televizyonda sıkça gündeme gelen bir dizinin kahramanlarından biri olan, Pargalı İbrahim Paşa tarafından yaptırılmıştır.

Kavala şehrinin en büyük camisi olarak yaptırılmıştır. Nadir olarak yıkılmayıp kiliseye dönüştürülen camilerden biridir. Günümüzde kilise olarak kullanılmaktadır.

Dıştan görünüşü camiye benzemektedir. Adı ise: Saint Nikolas Kilisesi. Yanı başındaki minare yıkılmış ve yerine bir çan kulesi eklenmiştir. Arka tarafında da çirkin bir ek bina yapılmıştır. Ancak yine de günümüze kadar ulaşmış olması, büyük bir şans. Çünkü: kale içinde, minaresiz “Alaca camisi”  dışındaki tüm camileri yıkmışlar.

Kavala.su kemerleri.1
Yunanistan Kavala Kalesi
Kavala.Kale.1
Yunanistan Kavala Kalesi

 

KAVALA KALESİ

Eski şehir merkezinde, yukarıda bir tepenin altındadır. Limandan 15-20 dakikalık bir yürüyüşle ulaşılır ve giriş 2 Euro’dur. Kale: bir Bizans kalesi kalıntıları üzerine Osmanlılar tarafından 1425-1530 yılları arasında inşa edilmiştir.

1700’lü yıllarda hapis ve sürgün yeri olarak kullanılmıştır. Osmanlı döneminde yöneticiler yani Osmanlılar kalenin içinde, Yunanlı ve Yahudiler ise kalenin dışında yaşarlarmış. Bu yüzden kalenin içinde Osmanlı izleri çok görülür.

Denize doğru uzanan kale, muhteşem bir görüntü sunmaktadır. Günümüzde kalenin birçok duvarı ayaktadır. Ayrıca zindan kısmı da gezilebilmektedir. Kale içindeki cumbalı Türk evlerinin büyük kısmı günümüze kadar ulaşmıştır. Ancak kaleye çıkmak için yokuş yukarı tırmanmak gerekiyor, gezmeyi düşünenler günün sıcak olmayan saatlerinde kaleye çıkmayı düşünmelidirler.

ALACA CAMİSİ

Kale içindedir. Harabe şeklinde, günümüze ulaşmayı becermiştir. Minaresi yıkılmış, ancak kiliseye çevrilmemiştir. Kubbesinin üzerindeki hilal duruyor. Ancak, dediğim gibi, tadilat yapılmamış, kendi kaderine terk edilmiştir.

Kavala.İmaret.2
Yunanistan Kavala İmaret

 

İMARET

Kalenin içinde, büyük Medrese olarak da bilinmektedir. 1718 yılında inşa edilen imaret, Mehmet Ali Paşa tarafından inşa ettirilen etkileyici bir yapıdır. 18 kubbeli yapının görüntüsü, dışarıdan muhteşemdir. Ancak arka tarafta yol üstünde ilerlerken yapılın arka cephesi görülüyor ve burada Osmanlıca yazıların bulunduğu mermer levhalar bulunuyor.

İmaret yani külliye, 3500 metre karelik bir alanı kaplamaktadır. Burada: bir dini okul, sosyal ve eğitim hizmeti veren yerler vardır. Bunlar: iki medrese, iki mescit, imaret, mektep, ofis ve yatak haneler bulunur.

İlk yapılış amacı, yoksul Kavalalılara yardım içindir. Burada her gün yemek servisi yapılır ve haftanın iki günü yemeklerde et kullanılırmış.

1858 yılı sonrasında, buradaki vakıf zararlı kabul edilmiş ve eğitim ve hayır amaçlı statü değiştirilmiştir. 1923 yılına kadar burada mültecilerin yaşadığı bir dini okul olarak çalışma devam etmiştir. 1924 yılında ise, mübadele sonucu Türkiye’den gelen Rumların büyük bölümü buraya yerleştirilmiştir.

1967 yılından sonra ise çöküş dönemine girilmiş ve ardından burası, mülkiyeti Mısır hükümetinde olması nedeniyle bir Yunanlı bayan tarafından kiralanmış, 22 aylık bir restorasyonun ardından otel olarak hizmete açılmıştır.

Yani binanın mülkiyeti Mısır devletine aittir. Otel müşterisi olmadan içeriye girmek ve görmek mümkün değil. Ancak mutlaka görmek isteyenler izin almayı deneyebilirler.

2017.07.29.Kavala.35a
Yunanistan Kavala Mehmet Ali Paşa
2017.07.29.Kavala.35e
Yunanistan Kavala Mehmet Ali Paşa
2017.07.29.Kavala.40c
Yunanistan Kavala Mehmet Ali Paşa

 

MEHMET ALİ PAŞA

Kavala şehri denilince, hemen akla ilk gelen “Kavalalı Mehmet Ali Paşa” dır. Kendisi: Osmanlı döneminde, ikinci bir devlet, güç olarak iktidar ortağı olarak tanınır. Kavala şehrinde doğmuştur ve bir zaman sonra İstanbul’dan uzaklaştırmak adına, Mısır’a Hidiv yani vali olarak gönderilmiştir.

Bu dönemde Kavala şehrine çok fazla yatırım yapmıştır. Ancak tarih sahnesinde en bilinen icraatı: Yunan isyanı çıktığında, Padişah’ın isyanın bastırılmasını Kavalalı Mehmet Ali Paşa’dan istemesiyle gelişir.

Paşa, Yunan isyanını bastırır, ancak karşılığında 3 şehir ister ve Padişah bu isteği kabul etmeyince, bu kere kendisi isyan eder ve ordusuyla birlikte Kütahya şehrine kadar gelir.

Bunun üzerine Padişah. Ruslardan yardım ister ve Ruslar donanmalarıyla İstanbul’a gelerek Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın ilerlemesini engellerler ve Kütahya Barış Anlaşması yapılır. Bu sefer, Ruslar bunun karşılığında Osmanlıdan, burada yani İstanbul’da 8 yıl kalma hakkı isterler.

Bu 8 yıllık süreçte, sürekli olarak azınlık haklarını ileri sürerek çeşitli tavizler isteyen Ruslara karşı: Tanzimat ve İslahat Fermanları yayınlanır ve bu fermanlarda haklardan söz ederken, halk “herkez” olarak tanımlanır yani azınlıklar da halklara verilen haklardan yararlanacaktır. Daha fazla ayrıntıya girmek istemiyorum.

Sonuçta: Kavalalı Mehmet Ali Paşa, burada doğmuş olması nedeniyle, idarede bulunduğu sürede de buraya fazlaca yatırım yapmış, önem vermiş, bu yüzden Kavala halkı tarafından çok sevilmiş ve sevilmektedir. Tabii bu sevginin temelinde, Paşa’nın Osmanlıya başkaldırması yani isyan etmesinin de özel yeri olduğu kesindir.

Evet, Kavalalı Mehmet Ali Paşa: İmaret dışında, burada bir evi ve evinin hemen önünde duran at üstündeki heykeliyle de bilinir.

Ev: kalenin Taşoz adasına bakan ucundadır. Tur gurupları ile buraya kadar çıkılıp geziliyor ve özellikle evin yan bölümünün arkasından, çam ağaçlarının gölgesinde muhteşem güzel bir deniz manzarası izleniyor. Mehmet Ali Paşa’nın bu evde doğduğu söyleniyor. Evin önünde Yunan ve Mısır bayrakları asılıdır ve içine girilmiyor, yani ziyaret mümkün değildir. Evin 1720 yılında inşa edildiği biliniyor.

Yunanlılar Mehmet Ali Paşa’yı bir Osmanlı paşası olarak değil, Osmanlıya baş kaldıran birisi olarak tanıyorlar ve o yüzden bu eve sahip çıkıyorlar. Evin önünde Mehmet Ali Paşa’nın bir heykeli bulunuyor. 2 Aralık 1940 tarihinde açılan heykel, heykeltıraş Dimitriadis tarafından yapılmıştır.

Heykelde: Paşa at üzerinde, Ege denizine bakar şekilde betimlenmiştir. Heykelin Mısır hükümetinin teşvikiyle yaptırıldığı söyleniyor. Hemen yan tarafta da küçük bir kilise bulunuyor. Kilisenin içine girip gezebilirsiniz. Evin yani konağın bahçesinde ise, Mehmet Ali Paşa’nın annesinin mezarı bulunduğu söyleniyor.

Kavala.Lazarist manastırı.1
Yunanistan Kavala Lazarists Manastırı

LAZARİSTS MANASTIRI

1888-1892 yılları arasında yapılmıştır. Başlangıçta Fransız konsolosluğu olarak kullanılan bina, daha sonra Katolik kilisesi olarak kullanılmaya başlanmış ve günümüzde de Katolik kilisesi olarak kullanılmaktadır.

Kavala.Wix konağı.1
Yunanistan Kavala Wix Konağı

WİX KONAĞI

Alman Baron Adolf Wix tarafından yaptırılmıştır. Town Hall binasına pekçok benzerlik göstermektedir. Kavala Belediyesi mülkiyetindedir.

Kavala.Liman.2
Yunanistan Kavala Liman

LİMAN

Kavala limanı, günümüze kadar şehrin gelişiminde önemli rol oynamıştır. 7’nci yüzyılda yapılan liman özellikle Anadolu kıyılarıyla olan ulaşımda kullanılmış ve Havari Pavlus, bu limandan Kavala şehrine gelerek, Avrupa genelinde Hıristiyanlığı yaymaya çalışmıştır.

Limanda 1920 yılında başlayan yenileme çalışmaları 1950 yılında tamamlanmıştır. Günümüzde liman eğlence, ticaret, iş ve turistik aktivitelerin odak noktasıdır.

Kavala.Belediye Müzesi.2
Yunanistan Kavala Arkeoloji Müzesi
Kavala.Arkeoloji müzesi.0
Yunanistan Kavala Arkeoloji Müzesi

 

Kavala.Arkeoloji Müzesi.00
Yunanistan Kavala Arkeoloji Müzesi

ARKEOLOJİ MÜZESİ

Kavala şehrinin ilk arkeoloji koleksiyonu, 1934 yılında oluşturulmaya başlanmıştır. Ancak Alman ve Bulgarların şehri işgali sırasında müze yağmalanmış ve birçok antik eser ya kaçırılmış ya da yakılmıştır. 1963 yılında inşa edilen günümüzdeki müze binası, Yunanistan’ın en önemlilerinden birisidir. Müzede özellikle antik Amfipolis’te ele geçen bulgular çok önemlidir. Birinci katta, Trakya bölgesinden gelen eserler sergileniyor.

Kavala.Belediye tütün deposu.1
Yunanistan Kavala Tütün Müzesi

 

TÜTÜN MÜZESİ

19’ncu yüzyılda başlayan tütün yetiştiriciliği, 150 yıldır şehrin tarihinin vazgeçilmez bir parçasıdır. Aynı zamanda şehrin zenginliğinin sebebidir. Burada 160 tütün deposu kurulmuş ve 1918 yılından itibaren şehirde 50 tütün şirketi işletilmiştir.

Ancak 1929 yılında patlak veren dünya ekonomik krizi, tütün endüstrisinde büyük bir düşüş yaratmıştır. Tütün müzesi, Kavala tütün endüstrisinin tarihini anlatan ilginç müzedir ve sergilerde: tütünle ilgili araçlar, fotoğraflar ve nadir belgeler bulunmaktadır.

Kavala.Kıbrıs caddesi.1
Yunanistan Kavala Kıbrıs Caddesi

KIBRIS CADDESİ

Kavala şehrinin en güzel ve turistik caddesidir. Yürürken caddenin sağ tarafında: Lazarist Manastırı, Wix Mansion, Belediye Binası, Büyük Belediye Kütüphanesi, Tokou Konağı ve Belediye Folklor Müzesi görülür. Sol tarafta ise, Fallen Memorial, Belediye Bahçesi, II. Dünya savaşında ölen Yunanlı askerlerin anısına yapılan özgürlük anıtı görülür.

Kavala.Elçi Pavlus anıtı.1
Yunanistan Kavala Elçi Pavlus Anıtı

ELÇİ PAVLUS ANITI

A giou Nikolaou kilisesine yakındır. Havarının gelişini simgeleyen bir mozaiktir.

PHİLİPPİ ARKEOLOJİ MÜZESİ

Bu müzede bulunan koleksiyonda: Helenistik, Roma ve erken Hıristiyan dönemlerine ait, çevredeki şehirlerde bulunan buluntular sergileniyor.

DENİZ MÜZESİ

Deniz kültürünü ve geleneğini korumak için, 2005 yılında açılmıştır. Burada: çeşitli sergiler ve denizcilik faaliyetlerine ait etkinlikler, konferanslar düzenleniyor.

Yunanistan Kavala Plajları

 

KAVALA PLAJLARI

TOSCA: İl merkezine4 km. uzaklıktadır. Otobüs ile ulaşım mümkün.

BATİS: Şehir merkezinin batı ucundadır. Burada: kafeteryalar ve restoranlar var. Otobüs ile ulaşım mümkündür.

KALAMİTSA: Şehir merkezinin batısındadır. Yaz aylarında, yüzmek isteyenler buraya akın etmektedirler. Ziyaretçiler için, bölgede, tavernalar ve barlar bulunuyor.

PERİGİALİ: Şehir merkezinin 2 km. doğusundadır. 2009 yılından bu yana, burası, Mavi Bayraklı olması ile öne çıkıyor. Bölgede: tavernalar ve restoranlar bulunuyor.

TAŞÖZ ADASI

Ada, Kavala şehrinin bir parçasıdır. Yüzeyi: 393 km. karedir ve çevresi yaklaşık 100 km. dir.
Adaya ulaşım için: Kavala vapuru kullanılır ve yolculuk yaklaşık 1 saat sürer. Keramoti üzerinden ise, adaya ulaşım 30 dakika sürmektedir.

Adanın tarihi süreci incelendiğinde, ortaya çıkanlar, kısaca: İlk yerleşimciler Fenikelilerdir. Daha sonra, adaya Trakyalılar yerleşir ve adanın zengin mermer ocaklarını kullanarak güç kazanırlar. MÖ.7’nci yüzyılda ise, bu kez, ada: İyonlar tarafından ele geçirilir ve çevrede koloniler kuran İyonlar, hızla ilerlerler.

Arkaik dönemde, ada iyice güçlenir ve bütün Yunan dünyası ile ticari ilişkiler kurulur. Daha sonra: Persler, adayı ele geçirirler. Sonra: Romalılar görülür. 1204 yılında ise, bu kez Haçlılar adaya hakim olurlar.

Ada: doğal ve tarihi yönden zengindir. Genellikle: deniz kıyısında yoğunlaşan çam, meşe ve köknar ağaçlarıyla kaplıdır. Zeytinlikler ise; tüm kıyı boyunca yoğundur. Adanın diğer bir zenginliği de, mermer ocaklarıdır. Thassos beyaz mermeri olarak, dünya çapında ün kazanan mermerler: özellikle heykel yapımında hammadde olarak kullanılır.

Adanın en büyük zenginliği ise:

Tertemiz bir deniz ve berrak-turkuaz deniz sularıdır. Ada üzerinde, dağınık köyler ve küçük koylarda, güzel plajlardan denize girmek mümkündür.

Adanın 100 km. lik çevresindeki bu çakıllı plajlara ve dantel gibi işlenen koylara ulaşmak için araba kiralamanız veya tekne kiralamanız gerekmektedir. Bu plajların başlıcaları: adanın başkenti olan Port şehrinde: Glyfada, Makryammos, Neşter, Papalimanıdır.

Bunun haricinde: Skala Potamia bölgesinde berrak suların bulunduğu plajlar bulunuyor. Burada: denizde yüzmek ve sonra da tavernalarda güneşte kurutulmuş ahtapot yemeyi deneyebilirsiniz. Kinira, Alikes, Öfkeli ve Astrida bölgelerinde ise, yine yüzme keyfini tadabileceğiniz sonsuz güzellikteki koylarda, muhteşem güzel plajlar var.

Antik kalıntılar görmek isterseniz, Agora bölgesine gitmelisiniz. Burası: adanın antik dönemde, siyasi, idari ve dini merkezi olan anıtsal bir kompleksti. Buradaki yapılar, MÖ.6’ncı yüzyıla tarihlenmektedir.  

Adada, bir de Arkeoloji Müzesi bulunuyor. Müze binası: 1934 yılında yapılmıştır. Müzede, özellikle mimari heykel koleksiyonu ve seramikler sergileniyor.  

Yunanistan Gümülcine hakkındaki yazım için.

 

Batman Hasankeyf

Batman Hasankeyf

Evet burayı ziyaret ederseniz, yanınızda çocuğunuz varsa, özellikle çocuklarına dikkat etmesini öneriyorum, çünkü çok sayıda mağara var, çocukların kaybolması riskini göze almayın ve çocukları yanınızdan sakın ayırmayın. Ayrıca: bazı bölümlerde; derin kuyular var, bu kuyular, Dicle nehrine kadar uzanıyor, kuyuların dibinden su var. Gezerken mutlaka dikkatli olmanız gerekiyor.

Batman Hasankeyf

ULAŞIM

Hasankeyf; Batman-Midyat karayolu üzerinde bulunmaktadır. Batman’a uzaklık: 35 km. dir. Ayrıca: Mardin-Midyat üzerinden Hasankeyf’e ulaşmak mümkün. Hasankeyf’in Mardin’e uzaklığı: 120 km. ve Midyat’a uzaklığı ise: 50 km. dir.

Hasankeyf’e en yakın hava alanı: Batman’dadır. Diyarbakır havaalanı ise, Hasankeyf’e: 135 km. uzaklıktadır. Batman-Ankara arası uzaklık: 1012 km. Batman-İstanbul arası uzaklık: 1465 km. ve Batman-İzmir arası uzaklık ise: 1520 km. dir.

Batman Hasankeyf

TURİZM

Hasankeyf’te: ortaçağ havasını teneffüs edebilirsiniz. Tarih ve doğa, burada kesişiyor. Medeniyetlerin odak noktası olmuş, önemli bir tarih ve kültür potansiyeli var. Bu özellikleri nedeniyle: özellikle hafta sonları: yerli ve yabancı turist akınına uğruyor.

Yerli ve yabancı turistler: Dicle nehri kıyısında kurulan çardak tipi lokantalarda; yemek yiyor, mağaralarda bulunan Yolgeçen Hanı gibi tesislerde dinlenme imkanları buluyorlar.

NE YENİR

Bahar sonlarında ve yaz aylarında: Dicle nehri kıyılarındaki tahtlı lokantalar açılıyor. Bu tahtlarda: otururken bir yandan ayaklarınızı Dicle nehrinin serin sularında dinlendirebilir, bir yandan da ızgara Dicle balığı ve diğer et yemeklerini tadabilirsiniz.

Yolgeçen Hanı gibi mağaraların içinde: halı, kilim ve eski ahşap mobilyalar döşeli kafelerde dinlenebilirsiniz. Bunların dışında, ilçenin ana caddesinde, birkaç lokanta var. Bunlardan: Antik kent; çeşitli yemek çeşitleri sunuyor.

ILISU BARAJI

Türkiye’de, Dicle nehri üzerinde yapımı planlanan Ilısu Barajı; şu anda dünyanın en çok tartışılan baraj projesidir.

On yıldan bu yana: çevre ve insan hakları örgütleri, projenin devasa kültürel, ekolojik, insani ve politik etkilerine karşı mücadele veriyorlar. Evet: Baraj: Mardin ve Şırnak İl sınırları arasında, Dargeçit ilçesinin 15 km. doğusunda, Dicle nehri üzerinde yapılacak. Suriye sınırına: 45 km. uzaklıkta.

Temelden yüksekliği: 135 metre. Barajın uzunluğu: 1820 metre. Toplam gövde hacmi ise: 44 milyon metreküp. Barajdan üretilecek elektrik enerjisi: şu anda ülkemizde hidroelektrik santralleri aracılığı ile üretilen enerjinin, yalnızca yüzde 10’nudur.

Ancak: bu baraj yapıldığında: Yaklaşık 15 bin yıllık Hasankeyf şehrini, sular altında bırakacak olan Ilısu Barajı; yörenin kültürel mirasını yok etmenin yanında, 78 bin kişiyi de evsiz bırakacak.

Tabii, Ilısu barajının yapılmasıyla; bölgede birçok olumsuz durumların ortaya çıkacağı konusunda, sivil toplum örgütleri tarafından büyük mücadeleler veriliyor. Bizim amacımız: şu an için, büyük bir tarih hazinesi görünümündeki bu yöreyi sizlere tanıtmak, bu yüzden fazla ayrıntıya girmek istemiyorum.

TARİH

Hısn Keyfa olan şehrin adı: “Kayahisarı” olarak bilinir. Tarihi süreçte, bu tür kelimelerin anlamı: “korunmaya uygun” yer anlamına gelir. Kalenin; yekpare taştan olması nedeniyle, çeşitli dillerdeki Hasankeyf kelimesi “Taş Kalesi” anlamında da kullanılmaktadır.

Evet: tarihi süreci incelemeye başlayalım, Hasankeyf’in: ne zaman kurulduğu hakkında yeterli bilgi yok. Ancak: mesken olarak kullanılan çok sayıda mağara olması, buranın çok eski bir yerleşim yeri olduğu tezini güçlendiriyor.

İran ve iç Asya kültürleri: doğu Akdeniz, Mezopotamya, Roma ve Bizans kültürleri burada barınmış ve Romalılar, İran sınırını denetim altında tutabilmek için, Hasankeyf’te büyük bir kale inşa ettirmişler.

MÖ.633 yılında, bölgede, Bizans egemenliği görülüyor. 451 yılında, Bizanslılar tarafından, şehrin Müslümanların denetimine geçmesine kadar olan sürede: şehirde kale ve koruma amaçlı birçok yapı yaptırılmış.

17’nci yüzyılda: Hasankeyf, İslam orduları tarafından ele geçirilir. Bu dönemde; şehirde, sırası ile, Emeviler, Abbasiler, Hamdaniler, Mervaniler ve daha sonra ise Artukoğulları egemenlikleri görülür. Artuklular, Türkmen sülalesinden olup, Hasankeyf’te en parlak dönemin yaşanmasını sağlamışlardır.

1101 yılında, Artukoğlu Sökmen; Hasankeyf’i ele geçirip, burada önemli tarihi eserler yaptırmış. Böylece: göçebelik hayatından yerleşik sisteme geçmişler. Haçlı akımlarına rağmen: ilim, sanat ve kültürel açıdan çok büyük gelişmeler ortaya konulmuş.

Darphaneler kurulup, devletin ekonomik yapısı güçlü tutulmuştur. İlime ve bilim adamlarına büyük önem verilmiş, Hasankeyf şehir kalesine su getirilerek, önemli bir sıkıntı giderilmiştir.

1232 yılında: Eyübi Sutanı El-Kamil El-Malik tarafından, Hasankeyf ele geçirilir ve Artukoğullarının 130 yıllık dönemi sona erer. Ortaçağın en kuvvetli devletlerinden olan Eyyübiler; Mısır, Suriye ve Yemen’de hüküm sürmüşlerdir.

Selahattin Eyyübi’den sonra: Eyyübiler, birçok emirliklere ayrılır. Hasankeyf, bu dönemde yine Eyyübiler hükümranlığı altındadır. Şehirde; çok önemli eserler yaptırılır, ilim, sanat ve kültürel alanda, günümüze ulaşan eserler ortaya çıkar.

Özellikle: mimari alanda faaliyet gösteren Hasankeyf Eyyübileri, yaptıkları ile tarihte yerlerini alırlar. Takip eden, tarihi süreçte; Moğol istilasında, Hasankeyf yağma ve tahrip edilir.

Daha sonraki dönemde, bölgede, Akkoyunlular hakimiyeti görülür ve bunların egemenliği 15’nci yüzyıla kadar sürer. 1473 yılında, Uzun Hasan ve Fatih Sultan Mehmet arasındaki Otlukbeli savaşında, Uzun Hasan’ın oğlu Zeynel Bey şehit olur ve Hasankeyf’te Dicle nehri kıyısında gömülür.

Akkoyunlulardan sonra, bölgede İran Sefavilerinin egemenliği görülür. 1515 yılında, Yavuz Sultan Selim’in, doğu seferiyle birlikte, Hasankeyf, Osmanlı egemenliğine girer.

Bu dönemde, şehrin nüfusunun 10 bin üzerinde olması, büyük bir yerleşim merkezi konumunu gösterir. Şehir halkı: 7000 civarındaki mağaralarda, ortaçağ şartlarında hayatlarını uzun süre sürdürmüşlerdir.

Batman Hasankeyf

GENEL

Evet, Hasankeyf: 20 farklı kültürün izini barındıran ve 10 bin yıllık tarihiyle, UNESCO’nun 10 dünya mirası kriterinden, dokuzunu karşılayan bir yer. Yaklaşık 15 bin yıllık bir şehir.

Hasankeyf: denizden yüksekliği:520 metre olup Dicle nehri kıyısında kurulmuştur. İlçe ekonomisi: çardaklar ve balıkçılığa dayanmaktadır. Önemli bir tarım alanı mevcut değildir. Bu yüzden, halkın bir kısmı büyük şehirlere göç etmektedir.

İlçe her yönüyle: Batman’a bağımlı durumdadır.

İlçe; 1981 yılında, SİT doğal koruma alanı ilan edilmiştir. 4000’i aşkın mağara bulunan bölge, dünyada benzeri az bulunur bir doğa harikası. İlçe halkı, 1974 yılına kadar, kale başındaki yerleşim birimlerinde ve mağaralarda iskan etmiştir.

1974 yılında, Afet Evleri olarak bilinen 245 sosyal konut yapılmış, halk bu konutlara yerleştirilmiştir. İşsizlik çok yaygın olduğu için, genelde halkın gelir düzeyi düşüktür.

EFSANELER

DİCLE NEHRİ EFSANESİ

İnanışa göre: Allah tarafından Danyal Peygambere, bir vahiy gelir. Denir ki: “ Elindeki asa ile, suyun çıktığı mağaranın ağzından itibaren başlayarak bir çizgi çiz, su arkandan gelir.

Ancak: yetimlerin, dul kadınların, fakirlerin, yoksulların ve vakıfların malına ve mülküne yetiştiğin zaman, güzergahını değiştir ki, su bunlara zarar vermesin.”

Danyal Peygamber de Allah’ın bu buyruğuna riayet ederek, emredildiği şekilde Dicle Nehrinin güzergahını, çıktığı noktadan itibaren asasıyla, Basra körfezine kadar çizer.

Suyun akışı: bazı yerlerde, yukarıda belirttiğim özelliklere sahip mal ve mülklere isabet ettiği zaman, Danyal Peygamber, Allah’ın buyruğuna uygun olarak, suyun yönünü çorak ve verimsiz bir alandan geçecek şekilde değiştirir.

Bu nedenle: Dicle nehrinin, çıktığı yerden itibaren, Basra Körfezine kadar olan akış güzergahının, birçok yerinde: zikzaklar ve menderesler vardır. Bu nehir üzerindeki kıvrımların çok oluşu ve hiç kimseye zarar vermeyecek şekilde akışında, bir Peygamber elinin bulunması inancı hakimdir.

Bu nedenle: Dicle Nehri, her zaman ve her dönemde, kutsal bir nehir olarak değerlendirilmiştir.

İKİ YOLLU MİNARE

Sultan Süleyman döneminde yapılan Sultan Süleyman Camisi minaresi: daha inşaat halinde iken, usta ile kalfası arasında, inşaat tekniği açısından anlaşmazlık çıkar. Bu çekişme, kalfanın ustası tarafından kovulması ile son bulur.

Bu olay: kalfanın çok zoruna gider. Ancak, buna karşılık vermek için, Dicle Nehrine hakim kayalıklar üzerinde bulunan El-Rızk Camisinin minaresini yapmayı üslenir. Kalfanın buradaki amacı: ustasının yapmakta olduğu minareden daha güzel bir minare yapmaktır. Nitekim de öyle olur. Usta ile kalfa: minarelerini birlikte yapmaya başlarlar.

Her iki minarede yükseldikçe, ihtişamları daha da belirmeye başlar. Ancak: kalfa, yapmakta olduğu minarede, herkesten saklı tuttuğu bir ayrıntıyı özenle korumaktadır. Minareler: ilk bakışta, dış görünüş olarak birbirine benzerler.

Ancak, halk; zarafet ve estetik açısından, minareleri karşılaştırınca, kalfanın yapmakta olduğu minarede, daha güzel ve göze hoş gelen desenler bulur. Zaman ilerledikçe; her iki minarenin inşaatı hızlanır. Bir süre sonra, minareler, birlikte tamamlanır.

Usta yaptığı minarenin açılışını, başta Melik olmak üzere, kentin ileri gelenlerinin katılımı ile ve görkemli bir törenle yapar. Kalfa ise, yaptığı minarede, sır gibi sakladığı bir inşaat tekniğini, yalnız ustasının görmesini istemektedir.

Bu nedenle: minarenin açılışını yapmadan önce, ustasına karşı duyduğu saygıyı ön planda tutarak, mütevazi bir tavırla ustayı açılışa davet eder. Minarenin açılışını ona yaptırır. Minarenin açılışından sonra, usta, minarenin merdivenlerini kontrol etmek ve rahat olup olmadıklarını anlamak için minarenin tepesine çıkar.

Bir de ne görsün: kalfada, minarenin tepesinde kendisini beklemektedir. Bu durumu hayretle karşılayan usta: kalfaya “buraya nasıl çıktığını” sorar.

Kalfa, her zaman olduğu gibi, tevazuyu elden bırakmadan, ustasına “şu yan tarafta bulunan ikinci yoldan çıktım” der. Bunun üzerine, usta, şöyle bir yan tarafına bakar ki, bir de ne görsün: minarede çift yol yapılmış. Üstelik bu yollardan çıkan ve inan birbirini görmeyecek şekilde bir inşaat tekniği kullanılmış.

Oysaki, kendisinin yaptığı minarede, böyle bir teknik kullanılmamış ve yalnızca minaresine bir yol var. Bu durum karşısında ne yapacağını şaşıran usta, kalfasının bu düşüncesini takdir edeceği yerde, gururuna yenik düşmüş ve geçirdiği bunalım sonucu, minarenin tepesinden aşağıya atlayarak intihar etmiş.

Bu nedenle: Hasankeyf’te bulunan minareler, işte böyle tatlı ancak sonu dramatik olan bir rekabet anlayışı içinde yapıldığı için, üstün bir inşaat tekniğine ve üstün bir sanat değerine sahiptir.

GEZİLECEK YERLER

ARTUKLU KÖPRÜSÜ

Üzerinde herhangi bir kitabe olmadığından, kesin yapılış tarihi bilinmiyor.
Eski bir Bizans köprüsünün üzerine yapıldığı sanılıyor. Artuklular döneminde yapıldığı hakkında çeşitli görüşler var.

Batman Hasankeyf Artuklu Köprüsü

12’nci yüzyıl başlarında Artuklular zamanında yapılan köprü, 14’ncü yüzyıl başlarından itibaren, bir süre kullanılmamıştır. Daha sonra Artuklu hükümdarı al-Adil Gazi tarafından restore ettirilmiştir. 15’nci yüzyılda, köprü, bu kez Akkoyunlular tarafından yeniden restore edilir.

Kemer açıklığı itibarıyla: Ortaçağda yapılan en büyük köprülerden biri olarak kabul ediliyor. Ortadaki büyük kemeri taşıyan, iki orta ayağın arasındaki açıklık: 40 metre. Ayaklar; akıntı tarafında üçgen, diğer tarafta ise, dairesel şekilde yapılmış.

Batman Hasankeyf Artuklu Köprüsü

Dış cepheleri: kesme taştandır. Bu taşlar; birbirlerine madeni kramplarla kenetlenmiş.

Köprünün kemerleri de: kesme taştan yapılmış. Doğudaki kemer: gerçekten muhteşem büyüklükteki kesme taşlarla örülmüş. Gördüğünüzde taşların büyüklüklerine şaşıracaksınız. Batıdaki kemer ise; kırılma noktasına kadar kesme taştan, sonrasında ise tuğladan örülmüş.

Bazı kaynaklara göre; köprünün en büyük kemerinin orta kısmı: ahşaptı ve şehre düşman saldırıları olduğunda: bu ahşap bölüm yerinden kaldırılıyor ve düşmanın köprü üzerinden şehre girmesi önleniyordu.

Köprünün diğer ilginç bir özelliği de: ayakları üzerinde bulunan figürler. Bu figürler, günümüzde tahrip oldukları için tam olarak ne anlam ifade ettikleri bilinmiyor. Günümüzde, köprüden birkaç ayak dışında bir şey kalmamış.

Köprüyü: Atatürk köprüsünden, kaleden ve ya nehir kenarından görmek mümkün. Eğer nehir kenarına inmek isterseniz, Rızkiye camisini geçtikten sonra, önünüze çıkan küçük yolu izlemelisiniz.

Batman Hasankeyf Büyük Saray

BÜYÜK SARAY

Kalenin kuzeyinde, Küçük Sarayın karşısında, Ulu Caminin hemen altında.

Büyük ölçüde yıkılmış durumda. Kuzeye; nehre bakan cephesi: yuvarlak payandalarla desteklenmiş. Sarayın girişi; bu cephenin hemen ortasında bulunuyor.

Sarayda, gizli bir kapıdan hareme çıkılan özel odaların olduğu sanılıyor. Sarayın iki katı, bugün görülebilmektedir. Yapılacak kazılar sonucu, üçüncü katında ortaya çıkarılması sağlanacaktır.

Yapının en önemli özelliği: giriş kapısının karşısında, binadan bağımsız bir kulenin bulunması. Burası: kesme taşlardan örülmüştür. Köprü ayaklarında olduğu gibi, bu taşlar da madeni kramplarla birbirlerine kenetlenmişler.

Bu özelliğinden dolayı: dibindeki kasıtlı tahribata rağmen, kule yıkılmamış. Burası: bir zamanlar: ya bir gözetleme kulesi ya da yıldırımlar için paratoner görevi yapıyor olsa gerek.

Batman Hasankeyf El-Rızk Camii

EL-RIZK CAMİİ

Dicle nehrinin doğusunda, köprü ayağının hemen yakınında. Kitabesinden: Eyyübi Sultanı Süleyman tarafından 409 tarihinde yaptırıldığı yazılı. Günümüzde, caminin yalnızca minaresi sağlam kalmış.

Minarenin üzerindeki süsler; Arapça Kufi yazılar hayranlık verici güzellikte. Minarenin en önemli özelliği: çift merdivenli olması. Minareye baktığınızda: yuva yapan leylekler dikkatinizi çekecektir.

Caminin görülmeye değer avlusuna gitmek için, yeni yapılan caminin çevresini dolaşarak, erkekler tuvaletinin bulunduğu yönde olan kapıdan girmeniz gerekiyor. Avlunun son derece güzel cephesi, iyi korunarak günümüze kadar gelebilmiş.

Bugün; avlunun güneyinde kalan duvar kalıntısı var. Bu duvar kalıntısında; caminin asıl ibadet mekanına giriş kapısı var. Bu kapının sağ ve solunda, iki kapı daha bulunuyor. Bu kapıların üstü: çok güzel ayet yazıları ile süslenmiş.

Ancak, bu yazılar büyük ölçüde harap olmuş. Özellikle: ortadaki kapının süslemeleri, bitkisel motiflerle oyulmuş, taşları dikkate değer. Ancak; süslü taşların çoğu düştüğünden, eserin güzelliğinin bütünlüğü kaybolmuş.

Batman Hasankeyf Sultan Süleyman Camii

SULTAN SÜLEYMAN CAMİİ

Camiye ulaşmak için, Rızkıye camiinden sonra, yokuş yukarı giderken, hemen sola dönebilir ve ana cadde üzerinde PTT’den önceki ilk sokağa sapabilirsiniz.

Caminin kitabesinde: 1407 yılında, Eyyübi Sultanı Süleyman tarafından yapıldığı yazılı. Minare, hemen bitişiğindeki avlu giriş kapısı, kapının güneyindeki çeşme; özenle kesme taşlardan yapılmış ve süslenmiş. Çeşme üzerindeki kitabede; buranın Sultan Süleyman tarafından, 1416 yılında yaptırıldığı yazılı.

Yapının en dikkat çekici bölümü: minaresi. Minare: dikdörtgen ve kaidesinin her cephesinde, birer Arapça Kufi yazı bulunuyor. Kaidenin üzerinde yükselen silindirik gövde: şerefeye kadar, dört kuşaktan oluşmuş.

Her kuşak: farklı şekilde süslenmiş. Şerefeden yukarısı ise, yıkılmış. Üstten kesilmiş gibi bir görüntü var. Ne zaman ve nasıl yıkıldığı bilinmiyor. Şu anda, minare gövdesinde de yıkılma tehlikesi yok değil, büyük çatlarlar görülüyor.

Sultan Süleyman’ın mezarı: ibadet mekanına girerken, eyvanın doğusundaki odacıkta. Eser; tamamen harap ve sahipsiz olduğu için, günümüzde mezar olduğu nerede ise belli değil. Caminin kubbesi ve kubbenin taçlandırdığı ibadet mekanının çevresi, alçılarla dikkat çekici şekilde süslenmiş.

Batman Hasankeyf Kızlar Camii

KIZLAR CAMİİ

Koç camisinin hemen doğusunda bulunuyor. Kitabesi olmadığından, kesin yapılış tarihi ve yaptıran belli değil. Evet, bu eser sağlam ve günümüzde cami olarak kullanılmaya devam ediliyor.

Ama, buranın aslında bir anıt mezar olduğu araştırmacılar tarafından ifade ediliyor. Caminin girişinin sağındaki köşede bulunan anıt mezarın: kubbesi ve mezar kalıntıları, halen mevcut ve üç köşedeki mezar odaları ise tadilata uğramış.

Yapının kuzey cephesi kısmen korunmuş. Gerek cami girişi ve gerekse pencere çevresindeki motifler ve süslemeler; yapının güzelliği konusunda fikir veriyor. Yapının genel özellikleri dikkate alındığında, Eyyübiler döneminde yapıldığı söylenebilir. İlginç bir nokta da: harabelerin yüksekliğinin yalnızca 3 metre olmasıdır. Bu da caminin hiç tamamlanmadığı düşüncesini akla getiriyor.

Batman Hasankeyf Kale Kapısı

KALE KAPISI

Doğudan, kaleye çıkan merdivenli yolun başlarında bulunuyor. Üzerindeki kitabeden, 1416 yılında, Eyyübi Sultanı Süleyman tarafından yaptırıldığı anlaşılıyor. 590 yıldan fazla bir süre ayakta kalabilen kapıda; günümüzde, dayandığı kayaların çökmesi nedeniyle çatlaklar oluşmuş ve çökme tehlikesi var.

Yıkılmaması için acil tedbir alınması gerekir. Umarım, yetkililer bu çağrıyı duyar ve gerekli tedbirleri alır. Evet, gezmeye devam. Kapının ön cephesi: kesme taştan yapılmış. Arka cephesi ise, eklentilerle beraber molozlardan yapılmış.

Muhtemelen arka cephede, muhafızlar için yerler vardı. İkinci kapı olarak bilinen bu kapının hemen altında: 8-10 yıl öncesine kadar bir kapı daha varmış. Bu kapının iki yanında, iki aslan kabartması oyulmuş, süslü taşlar bulunuyormuş. Yıkılan bu kapının bazı taşları: Hasankeyf Kazı evinde koruma altına alınmış.

Doğudan kaleye çıkılan yolun üst taraflarında: üçüncü bir kapı daha var. Kapı: üstten harap olmuş. Gerek ön cephesinde ve gerekse yan cephesinde dikdörtgen levhalar içinde yazılar var. Alınlığın üstünde bir kitabe olduğu anlaşılıyor, ancak tahrip olmuş. Bu kapı, görülen özellikleri incelendiğinde, Eyyübiler dönemine ait olduğu söylenebilir.

Batman Hasankeyf Küçük Saray

KÜÇÜK SARAY

Kalenin kuzeydoğu ucunda bulunuyor. Rızkiye minaresine, yukarıdan bakan bir konumda. Atatürk köprüsünden bakıldığında, saray beyaza çalan bir kayalığın üstünde, kutu gibi görünüyor. Kayalar; aşağıdan itibaren saraya uygun bir şekilde yontulduğundan, dev bir kule görünümü var. Tarihi kaynaklardan: 1328 yılında Eyyübiler döneminde yapıldığı değerlendiriliyor.

Kuzeye bakan cephedeki pencerenin üstünde; iki aslan kabartması, bu kabartmaların ortasında da kufi levhalar bulunuyor. Tarihi kayıtlardan; sarayın duvarlarının göz alıcı bir şekilde süslendiği, altın harflerle yazılar yazıldığı anlaşılıyor. Ancak; bu yazılar tamamen silinmiş veya sökülmüş, günümüzde bunları görmek mümkün değil.

Batman Hasankeyf Zeynel Bey Türbesi

ZEYNEL BEY TÜRBESİ

Akkoyunlu eseridir. Hasankeyf’ten net biçimde görülebilmektedir. Akkoyunlular; 1462-1482 yılları arasında Hasankeyf’te hüküm sürmüşlerdir. Bu dönem içinde; Hasankeyf’de bıraktıkları tek eser: Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’ın oğlu Zeynel Bey’in Türbesidir.

Dicle’nin kuzey yakasında bulunan bu eserin giriş kapısı üzerindeki kitabede; buranın Zeynel Bey’e ait olduğu ifade ediliyor. Bu türbenin benzeri: İran’da; Tebriz kentindeki mavi camide görülebilmektedir.

Batman Hasankeyf Zeynel Bey Türbesi

Eser: dıştan silindirik, içten ise sekizgen özellikte bir yapı. Türbenin silindirik gövdesi üzerinde: turkuaz ve lacivert, sırlı tuğla ile dört kuşak oluşturulmuş.

Birinci kuşakta: “Allah”, ikinci ve üçüncü kuşaklarda, baş kısmında “Ahmet” devamında ise “Muhammed”, dipteki son kuşakta ise “Ali” isimleri yazılmış. Yazılar; hayranlık verici güzellikte.

Hem kapı ve hemde güneydeki pencere: aynı renkteki sırlı tuğlalar kullanılarak süslenmiş. Yapının birçok yerinde, bu sırlı tuğlaların söküldüğü, kasıtlı bir tahribatın yapıldığı gözleniyor. Üst kubbede: aynı tarzda süslerin izleri hala mevcut.

Üst kubbedeki çatlakların gittikçe açıldığı ve yıkılma tehlikesinin burada da bulunduğunu görecek ve ilgisizliğe şaşacaksınız.

Batman Hasankeyf Kale

KALE

Rızkiye camisini geride bırakıp, yolunuza devam ederseniz, birkaç dakika sonra, iki tarafı uçurum olan bir boğaza geleceksiniz. Sağ tarafta kaleye çıkan yolda su içilebilecek iki çeşme var. Kaleye çıkan yol, kaygan taşlarla döşeli olduğundan, düşmemek için aman dikkat edin.

Dicle nehrine hakim ve muhteşem bir manzarası olan bu tarihi kale, gün boyu ziyarete açıktır. Aslında: bugün surlar yok, bu yüzden belki kale beklentiniz biraz farklı olabilir.

Kalenin iskan yeri olarak kullanılması: Milattan çok önceki yıllara dayanıyor. Bu konuda kesin bir tarih ve bulgular yok. Yapının kaleye dönüştürülmesi ise: MS.363 yılında olmuş. Bu tarihte, Bizanslılar; Sasanilere karşı Hasankeyf’e bir kale yapmış ve sınırlarını koruma altına almışlar.

Kale: bütünü ile, tabii kayalardan oluşuyor. Biri doğuda ve biri batıda olmak üzere, iki merdivenli yol ile buraya ulaşılıyor. Doğudaki yol: geniş ve moloz taşlarla döşenmiş ve aralıklarla yapılan kapılarla tutulmuş. Bu kapılardan: biraz önce söz etmiştim.

Kalenin kuzeyinde: kayalara oyulmuş, tamamen gizli olan, ama günümüzde yıkılmalar sonucu kısmen ortaya çıkmış iki merdivenli bir yol daha var. Normal yollarda kaleye su çıkarılamadığı dönemlerde: kale sakinleri bu merdivenli yollarla, Dicle’den su ihtiyaçlarını karşılamışlar.

Kaleden: daha yüksek mevkilerde bulunan su kaynaklarından zaman zaman, yerlere künkler döşenerek ve zaman zaman ise, kayalara oyularak su kaleye ulaştırılmış. Kalenin dikkati çeken bir özelliği de: burada; gerek Eyyübiler ve gerekse Artuklular döneminde, kaynak suyu çıkarılmış olması.

Uzundere köyüne gidilerken: kalenin 1 km. ilerisindeki yolun sağındaki kayalara oyulan su yollarının izleri görülüyor. Yıkılmayan yerler incelendiğinde: kayalardaki bu su yollarının tamamen gizli olduğu anlaşılıyor. Sular; cazibe ile, kalenin kuzeyinde yer alan büyük havuza (depoya) toplanıyor ve oradan da, kanallarla kalenin her yanına ulaştırılıyormuş.

Artuklular döneminde, hangi hükümdar zamanında: kaleye su çıkarıldığı bilinmiyor. Ancak: Eyyübilerden Küçük Sarayı yapan Muhammed’in 1328 yılında, kaleye su çıkardığı kaynaklardan öğreniliyor. Hatta: kalede, bu tarihten sonra, ağaçların ve ekinlerin ekildiğinden bile söz ediliyor.

Kalede: Ulu Cami güneyinde, 100 metre ileride, hamama benzeyen yapılar var. Bu kaleye, bol miktarda suyun çıkarıldığını gösteriyor. Hamamın, bugünkü halinden daha sonraları, kumaş dokuma atölyesine dönüştürüldüğü tespit edilmiş. Kalede yapılacak bir araştırmada, buna benzer birçok kumaş dokuma atölyesi bulmak mümkün.

Ulu Cami güneyinde, geniş bir meydan var. Meydanın doğusu: Büyük Saray kalıntılarına kadar, mezarlığa dönüştürülmüş. Kaynaklardan: bu mezarlıkların yerinde, kale kapısına bakan noktada, Eyyübiler döneminde, büyükçe bir Eyvan yapıldığı anlaşılıyor.

Gerçekten, bu mevkide büyük taşlardan yapılmış duvar kalıntılarına rastlanıyor. Kale; tabii kayalardan oluşmasına rağmen, her tarafında burç izine rastlanıyor. Şüphesiz, bunların amacı: kaleyi düşman saldırılarından korumak değildir. Herhalde, kale sakinleri, düşme tehlikesinden korunmak için, bu burçları yapmışlar.

Tarihi süreç incelendiğinde, kalenin silah zoru ile ele geçirildiğine dair herhangi bir bilgi yok. Yalnız: Moğollar döneminde, şehir gibi, kale de harap edilmiş. Kuzeyi: Dicle ile çevrili kalenin, diğer taraflarında derin yarıklar var. Kuzeyden geniş olan kale, güneye gidildikçe daralıyor.

Kaledeki evlerin çoğu; oyulmuş mağaralardan oluşuyor. Genellikle: bir-iki odadan ibaret. Birkaç odadan ibaret olanları da var. Büyük Saray’a doğru giderken, sağda bulunan Cami-u Harap’ta; sonradan oraya konduğu anlaşılan bir kitabe parçası var. Kısmen aşındığı için okunmuyor.

küçük kale.en iyi resim.1
Batman Hasankeyf Küçük Kale-Darhane

KÜÇÜK KALE (DARPHANE) 

Halk arasında küçük kale olarak bilinen ve kalenin doğusunda bulunan kaya kütlesi, bir zamanlar darphane olarak da kullanılmış. Artuklular ve Eyyübiler döneminde, burada paralar basılmış. Bu paraların örnekleri: özellikle Mardin Müzesinde bulunuyor. Asıl kalenin karşısına düşen bir uçurumun üzerinde yer alıyor.

Moğolların tahribatından sonra, Eyyübiler, bir süre burayı mesken olarak da kullanmışlar. Buraya: kale kapısı karşısındaki bir merdivenle çıkılıyordu. Merdiveni taşıyan kaya kütlesinin, kısmen çökmesi ile, bugün, merdivenle darphaneye çıkmak mümkün değil.

Darphanenin güneyi, 8 metre genişliğinde, 10-12 metre derinliğinde oyulduğu için, darphaneye çıkmak mümkün olmuyor.

Orada yapılan incelemede: mesken olarak kullanılan evlere, su havuzuna, su kanallarına, sarnıçlara ve değişik amaçla kullanılan mağaralara rastlanılmış. Ayrıca: küçük kaleyi çevreleyen burç kalıntıları da yer yer bulunuyor.

Özellikle: kale zaman zaman darphane, define avcıları tarafından tahribata uğratılmış. Bir şeyler olduğu tahmin edilen her yer bu hırsızlar tarafından kazılmış.

Batman Hasankeyf Şehir

ŞEHİR

Kale dışında; geniş bir alan iskan yeri olarak kullanılmış. Bu durum, kalıntılardan anlaşılıyor. Kaleyi; doğudan çevreleyen büyük yarık (Şa’bülkebir) Hasankeyf’in en yoğun iskan yerlerindenmiş. Burada: bol sayıda mağaralar var.

Küçük Sarayın doğudaki penceresinden bakıldığında: güneydoğu istikametinde uzanan küçük yarığın (Şa’büssagir) iki tarafı da meskenlerle dolu. Yukarı doğru gidildikçe: yarık daralıyor ve bir noktada mağara evler bitiyor.

Şehrin güneyinde bulunan kaya kütlesinin; şehre bakan cephesinde de ev olarak kullanılan yüzlerce mağara var. Bu mağaralar: Salihiye yolu üzerindeki şelale mevkiinden güneye doğru kıvrılarak uzanıyor. Burada da yüzlerce mağara ve terkedilmiş onlarca su değirmeni kalıntıları var.

Salihiye bahçelerinin en doğusundaki kaya kütlesi zirvesinde: iki kattan oluşan, birkaç odalı, kral kızı sarayı var. Burasının: zamanında seyir amacı ile kullanıldığı sanılıyor. Salihiye bahçelerinin doğusunda da yüzlerce mağara bulunuyor. Bunların arasında, sosyal amaçlı kullanılan ( han gibi) mağaralar da bulunuyor.

Dicle’nin karşı kıyısında: Kure köyünün bitişiğindeki bölgede: iki-üç katlı oldukları tespit edilen yapılar var.

Ayrıca: kalenin batı ve güneyini çevreleyen yarıklarda da, yoğun olmasa da mesken amaçlı birçok mağara var. Şehrin, iskan edilen yerleri, şüphesiz bu kayalara oyulmuş evlerden yani mağaralardan ibaret değil.

Batman Hasankeyf Şehir

Şimdiki mevcut şehrin, tümü ortaçağda da iskan yeri olarak kullanılıyormuş. Hatta, şehir merkezinden 1-2 kilometre doğusuna kadar, oradan nehre ininceye kadar, geniş bir alanın mesken olarak kullanıldığı, bugün, görülen izlerden anlaşılıyor.

Şehrin, böylesine geniş bir alana sahip olmasına rağmen, şehri koruyan surların, iç kısımda kaldığı görülüyor. Bu surların: bugünkü kalınlığına bakılırsa, şehri korumakta zayıf kaldıkları söylenebilir. Şüphesiz, bu kadar geniş alana kurulan şehrin, belki de yüz binlere ulaşan nüfusun ihtiyaçlarını karşılayacak sosyal yapılarının da olması gerekirdi.

Evet; Hasankeyf; geniş iskan alanı, yoğun nüfusu ve korunaklı kalesiyle, ortaçağın önemli şehirlerinden biri idi. 1524 yılında tamamen Osmanlıların eline geçtiğinde de, böyle büyük bir şehir olduğundan, sancak merkezi yapılmıştı.

Hasankeyf’teki mağara evleri; çok farklı özellikler gösterir. Çoğunluğu: sade ve 1-2 odalıdır. Özellikle: yüksek yamaçlardaki mağaraların bazıları iki katlı, hatta üç katlıdır.

Batman Hasankeyf

SONUÇ

Baraj gölü havzasındaki su miktarındaki artış devem ederken Hasankeyf antik kentindeki binalar ve arkeolojik alanlar bir bir sulara gömülüyor.

Ilısu Barajı Hidroelektrik Santralinde tutulan su miktarındaki artışın başlamasıyla birlikte tarihi antik kent, Hasankeyf’te sular yükselmeye başladı.

Son durum, araçların kullandığı köprünün ayaklarının büyük bir kısmı sular altında, tutulan su miktarı arttıkça göl havzasında kalan Hasankeyf’te su seviyesi yükselmeye devam edecek ve sizler, yukarıdaki satırları sadece mazide kalan bir hikaye olarak okuduğunuzu anlayıp üzüleceksiniz, göremeyenler üzülecek, maalesef Hasankeyf bitti, yok oldu.

Nevşehir Ürgüp Ortahisar

 

Nevşehir Ürgüp Ortahisar

Nevşehir-Ürgüp kara yolu üzerinde, Ürgüp’e yaklaşık 1 km. uzaklıktadır.

GENEL

Yerleşim merkezinin yola yakın bölümünde, günümüzde kötü bir yapılanma var. Kasabanın kaya oluşumu çevresinde kalan bölümü, belki de Kapadokya’nın en az zarar gören, sivil mimarlık örneklerini barındırıyor.

Hisarın hemen yanındaki bir sokaktan başlayarak, aşağı doğru yürüyün. Balkan deresine girin. Burada, yaklaşık 1500 metre ileride, sağda, bir sırtta Sarıca Kilise ve 1000 metre ötede üçgen bir kaya oluşumunun yanında, bir tünel ve Balkan deresi Kiliseleri var.

Nevşehir Ürgüp Ortahisar

Yüksek ve stratejik konumu ile, geçmişte korunaklı bir yerleşim sağlaması nedeniyle, burası büyük önem taşıyor. Buradan, tüm Göreme ve Avanos görülebiliyor.

Bölge: zengin bir manastır yaşamının örneklerini barındırır. Harım kilisesi, sarıca kilise ve cambazlı kilise, bu beldede görülecek yerlerden bazılarıdır.

Çukurova’nın ürünü olan limon; bu bölgede, volkanik kayalar içine oyularak yapılmış olan tabii soğuk hava depolarında muhafaza ediliyor ve buradan tüm Türkiye’ye dağıtılıyormuş. Bölgede, turizme ilk açılmış olan kasabanın halkı, konukseverliği ile ünlü.

Nevşehir Ürgüp Ortahisar

KALE

Merkezde ve 50 metre yükseklikte. Ana yoldan da görülebiliyor. Eski bir barınma merkezi. Üzerine çıkılabiliyor. İlginç bir seyir ve resim çekme noktası.