İzmir Şirince

İzmir Şirince

Selçuk ilçesine ulaştıktan sonra, tabelaları takip ederek, dolambaçlı ve nispeten konforlu olmayan bir yoldan, buraya ulaşmanız mümkündür. Yani, yol kötü, döne döne çıkılıyor ve dar. Selçuk ilçe merkeziyle, Şirince arasındaki mesafe: 8 km. dir.

Şirince köyüne vardığınızda: hemen girişte, solda otopark alanı var. Aracınızı orada bırakıp, köy içindeki gezinize yürüyerek devam edebilirsiniz.

İzmir Şirince
İzmir Şirince

             

Otopark ile, yerleşim yerinin meydanı arasında gidip-gelen ilginç bir ulaşım aracı var. Buna “Şirince Köyü Ekspresi” diyorlar, traktör arkasına bağlanan bir römork, rengarenk boyanmış ve otantik bir ulaşım aracı ortaya çıkmış. Ama, özellikle sıcak yaz günlerinde, yokuş yukarı çıkış için ideal.

Evet: Şirince köyü girişinde aracınızı bıraktıktan sonra: hafif meyilli köy yerleşimi içinde yürümeye başlıyoruz. Çevre, tamamen satış tezgahlarıyla dolu. Ayrıca: birkaç pansiyon ve restoranlar var.

İzmir Şirince
İzmir Şirince

 

Bu restoranlarda: mutlaka gözleme yemeli ve ayran içmelisiniz. Ayrıca: buraya özgü dondurma tatmalısınız. Burada, yine buraya has “kabak çiçeği dolması” yemelisiniz. Yani sonuçta bence bu yerel lezzetleri mutlaka tatmalısınız.

İzmir Şirince

 

Şirince’nin özellikle yabancı ziyaretçiler tarafından en ilgi çeken yanı: otantik evleri, bu evler restore edilerek günümüze taşınmışlar. Özellikle: uzaktan güzel bir görüntü sunuyorlar. Ama, sıcak yaz günlerinde, bunların bulunduğu alana ulaşmak biraz zahmetli ve zor, ziyaretçilerin büyük bölümü, bu evleri yalnızca uzaktan izlemekle yetiniyorlar. Tercih sizin, bulundukları yere kadar gidebilirsiniz.

İzmir Şirince

 

 

Evet, Şirince denilince, Nisan 2024 tarihinde en son yaptığım ziyarette aklımda kalan: sıcak olmasına rağmen, bölgenin yüksek olması nedeniyle, serin bir esintinin olması ve otantik restoranında yediğim yiyeceklerin lezzeti, bir de, buraya has ilginizi çekerse, buraya has “meyve şarapları” çok meşhur. Burayı ziyaret edenlerin büyük bölümü, bu meyve şaraplarından satın alıyorlar. Ama: ben, son ziyaretimde, Denizli yöresine ait bir meyve şarabının burada satıldığını görünce, bu işin esprisini kaybettiğini düşündüm.

Sonuçta, burası eski bir Rum yerleşimi ve burada uzun yıllar boyunca, yöreye özgü, meyve şarabı yapılmış. Şimdi, çevreden meyve şarabı toplayıp, buraya özgü gibi satmak sanırım pek hoş değil. Ayrıca: şarap almaya niyetlenirseniz, aroma değil de, gerçek meyve suyundan üretilmiş şarapların seçilmesi sanırım daha mantıklı. Ama: elbette, bu tür şarabın fiyatı, diğer türe göre daha fazla. Aromadan üretilen şarapları 250 TL. civarında, orijinal meyve ile üretilen şarapları ise, 350 TL. arasında bulup satın alabilirsiniz.

Sonuç olarak: Şirince, belki yabancı ziyaretçiler için ilginç gelebilir, ama ben burada restore edilen evlerin benzerlerini birçok yerde gördüm ve bu yüzden, yöreyi ziyaret etmeyi düşünen yerli ziyaretçiler, zamanları varsa Şirince köyüne çıkmayı düşünmeliler, yoksa kısa süreli tatillerde, buraya zaman ayırmanız yersiz olabilir. Çünkü, burada sizi bekleyen çok orijinal mekanlar yok.

Selçuk tanıtımı.

Efes tanıtımı.

Selçuk Artemis Müzesi tanıtımı.

https://www.youtube.com/watch?v=yCrsSyHTT6A

 

İzmir Selçuk Efes Müzesi

İzmir Selçuk Efes Müzesi

 

Hemen girişte, şunu belirtmekte yarar var. Müze, çağdaş müzecilik anlayışına uygun olarak eserler sergilenerek yeniden düzenlendi.

Selçuk İlçesi içinde, hemen merkezde. 1964 yılında; bugünkü müzenin güneyindeki bölümün inşaatı tamamlanmış ve eserler sergilenmeye başlanmış. 1976 yılında; müzenin güney bölümü inşa edilmiş ve sergi alanları genişletilmiş.

Müze; sahip olduğu ve sergilediği eserlerle, Avrupa’nın en önemli ve en zengin müzelerinin başında gelmekte.

Ülkemizde ise, Topkapı müzesinden sonra ikinci sırada. Bugün: burada; 8352 arkeolojik eser, 1092 Etnografik eser ve 17143 sikke sergilenmekte. Efes’e, Selçuk’a gittiğinizde, burayı mutlaka görün. Yalnızca Artemis heykellerinin muhteşemliğini görmek için buraya girmeniz gerek.

Mutlaka girin. Selçuk’a giderseniz, nereyi gezelim, nereyi görelim diye düşündüğünüzde, Efes Müzesini mutlaka gezmenizi öneriyorum.

Efes Müzesi, Arkeoloji ve Etnografya olmak üzere iki ana bölümden oluşuyor. Müzede Prehistorik Çağ’dan (MÖ.7000), Miken, Geometrik, Arkaik, Klasik, Hellenistik, Roma, Doğu Roma (Bizans), Selçuklu ve Osmanlı dönemine kadar Anadolu arkeolojisi için önemli eserler sergileniyor.

Sergileme klasik kronolojiyi takip etmiyor, eserler tematik olarak sergileniyor. Salonlar, girişte “Bilgilendirme Salonu” olmak üzere Çeşme Buluntuları, Yamaç Evler Buluntuları, Sikkeler, Çağlar Boyu Efes, Orta Bahçe, Kybele Kültü, Artemis Tapınağı buluntuları, Efes Artemisi, İmparator Kültü olarak farklı konular ve buluntu guruplarına göre düzenlenmiştir. Arasta bölümü: Saadet Hatun Hamamı ve zanaat ürünlerinin tanıtıldığı dükkanlardan oluşuyor.

Müzede bir de çeşitli sürelerle çağdaş sanat eserlerinin ve çeşitli konularda sergilerin düzenlendiği Hikmet Gürçay Sanat Galerisi bulunuyor. Müzede sergilenen eserlerin büyük çoğunluğunu, dünyanın en eski kazı alanlarından biri olan Efes Antik Kenti kazılarından gelen eserler oluşturuyor.

Efes kentinin en eski yerleşim izlerini taşıyan Çukuriçi Höyük, dünyanın yedi harikasından biri kabul edilen Artemis Tapınağı kalıntılarının yer aldığı Artemision, İncil yazarı St Jean’ın mezarının da bulunduğu Ayasuluk tepesinde yer alan kale ve yakın çevrede yapılan kazılarda bulunmuş eserler, müzede dolaşırken aniden karşınıza çıkacaktır.

Müzeye girdiğinizde, sırası ile, gezebileceğiniz salonlar ve göreceğiniz eserler şunlar:

YAMAÇ EVLER VE EV BULUNTULARI SALONU

İzmir Selçuk Efes Müzesi: Son 50 yıl içinde, ortaya çıkarılmış olan yamaç evlerde bulunan ve birçoğu Roma dönemine ait eserler var. Tıp ve kozmetik eserleri, günlük ev eşyaları, freskler ve daha pek çoğunu, salonda bulunan vitrinlerde göreceksiniz. Bunlardan en ilginç: cam tepsi.

Ancak; en önemli 3 eser, salonun orta kısmında. Yunus üzerindeki Eros, Mısırlı Rahip heykeli ve Lysippos’un Eros Heykeli başı.

ÇEŞME BULUNTULARI SALONU

Efes’te bulunan: Pollio, Trajan, Laecanus çeşmelerinde yapılan kazılarda bulunan eserler burada. Zeus büstü, Odysseus heykel gurubu, bir kütüğe yaslanmış halde Dionysos ve bir dizi büst, salonun köşesinde sergileniyor. Dinlenen savaşçı heykeli ise; salonun orta kısmında, tüm ihtişamı ile durmakta.

YENİ BULUNTULAR SALONU

Bu eserler, bir-iki yıl boyunca burada sergilendikten sonra, kendi bölümlerine alınıyor. Girişin sağında; Hıristiyanlık dönemine ait, Bizans buluntuları sergileniyor. Salonun sağ kısmında: sikke ve ziynet eşyaları var.

Efes sikkelerinde; Roma dönemine kadar, ön yüzlerinde Efes sembolü arı, arka yüzünde ise Artemis’in kutsal geyiği resmedilmiş. Roma döneminde ise: ön yüzde imparator ve yakınlarının sembolleri var.

Sol duvar ise: tiyatro maskeleriyle süslü. Bu maskeler: deri ve tahtadan yapılmış. Taştan olan maskeler ise, dekoratif olarak kullanılmış. Salonun sürekli kalan tek eseri ise: yamaç evlerinde bulunan, fil dişinden yapılma bir friz. Bu frizde: Trajanın, doğulu barbarlarla yaptığı savaş ve hazırlıkları, üç bölüm halinde gösterilmiş.

BAHÇE

Sağ tarafta: lahitler, mezarlar, sunaklar ve yazıtlar var. Batı duvarında ise, mezar ve adak taşları sergileniyor. Bahçenin ortasında ise, güneş saati bulunmakta.

MEZAR BULUNTULARI SALONU

Sağ duvardaki çizimlerde, Anadolu’daki gömme adetleri anlatılıyor. Sol kısımdaki ilk vitrinde, St. John Kilisesinin önünden çıkarılan Miken mezarına ait küçük eşyalar, diğer bir vitrinde ise Efes ve civarında bulunan mezarlardan çıkan cam eşyalar sergileniyor. Orta kısımda ise, mezar taşları var.

ARTEMİS SALONU

Büyük Artemis ve Güzel Artemis heykelleri var. Salonun vitrinlerinde ise, Artemis Tapınağına ait buluntular sergileniyor. Artemis Tapınağının kendisini süsleyen dört atlı arabanın atlarından biri de bu salonda görülüyor. Heykellerin göğsündeki yumruların ne olduğu hakkında, bilim adamları yıllarca kafa yormuşlar ve yorumlar yapmışlar.

Bunların; boğa hüsyeleri olduğu önü sürülmüş. Hüsyelerin bereketle ilgisi nedeniyle, bu iddia güç kazanmış. Heykeller, en kıymetli madenlerden yapılıyordu. Bunun için: mermerin, bronzun, ağacın en iyisi kullanılıyordu. Bugüne kadar, altın ve bronz gibi değerli madenlerden yapılmış heykel bulunamadı. Fakat, toprak altında daha nelerin saklı olduğu bilinmez.

Mermerden yapılmış heykellerin en güzelleri burada sergileniyor. Zamanında, bu heykelin, belden yukarısının altın kaplı olduğu, bugüne kadar kalmış kaplama izlerinden anlaşılıyor. Görmek için dikkatlice bakın.

Bütün bu tasvirlerde: tanrıça ayakta durur vaziyette. İki elleri öne doğru uzanmış, bolluk ve bereket dağıtan bir ifade ile betimleniyor. Ayak bileklerine kadar inen, Doğu modasına uygun bir elbise ve genellikle başında bir tacı var.

İMPARATORLUK KÜLTÜ VE PORTRELER SALONU

İmparator ve ailelerine ait büstler sergileniyor. Dikkat çeken nokta, bazı büstlerin alınlarında çizili olan haç işaretleri. Orta kısımda bulunan sunak ise, Domitian Tapınağına ait ve üç frizli. Çıkışta ise, Domitian heykelinin parçalarını görmek mümkün.

İzmir Efes’in Kuruluş Öyküsü

İzmir Efes’in Kuruluş Öyküsü

Antik çağ yazarlarına göre; Efes, MÖ.3000 yılında kurulmuştu. Kuruluşuna ait öykü ise şöyledir;

ŞEHRİN İLK KURULUŞ ÖYKÜSÜ

İzmir Efes’in Kuruluş Öyküsü; Atina kralı Kodros’un; cesur ve doğaya tutkun bir oğlu vardır. İsmi: Androklos. O, sürekli olarak, Anadolu sahillerini ve adaları; büyük bir arzu ve merakla seyrederdi.

Bütün amacı: bir gün, başına buyruk olarak, bu denizlere açılmak, karşı diyarları görmek, tanımak ve güzel yerlere sahip olmaktı. İçindeki arzuların karşı koyulmaz hale geldiği bir gün; arkadaşlarını da alarak, Ege’nin berrak sularına yelken açarlar.

Tüm tanrılar, onlara yardımcı olurlar ve günlerce; yemyeşil kıyıları, birbiri ardına sıralı adaları ve koyları dolaşırlar. Derken; bir gün, tanrılar, gemilerini, çok güzel bir koya getirir.

Androklos ve arkadaşları, bu güzel koyu görünce çok etkilenirler. Burada; adacıklar, tepeler ve bunların arasında uzanmış şirin vadiler vardır.

Geride ise; geniş düz arazileri sulayarak, kıvrıla kıvrıla akan ve koya dökülen bir ırmak (Küçük Menderes). Gördükleri yerler, onlara Atina’yı hatta Yunanistan’ı bile unutturur. Androklos kararını verir, bu güzel yerlerin bir köşesini, kendisine yurt yapacaktır.

Ancak; inanışlara göre, bir yerin kent yapılabilmesi için, tanrıların ve kahinlerin iznini almak gereklidir. Androklos; derhal, bir arkadaşını, Delfi kentindeki kutsal tapınaktaki kahinlere gönderir.

Kahinler, bu yeri, yani şehrin kurulacağı yeri;” size bir balık işaret edecek, domuz yol gösterecek ” derler. Evet; bu ilginç sözlerin esrarını, Androklos ve arkadaşları, uzun süre çözemezler.

Aradan, bir süre geçer. Bir gün; tuttukları balıkları kızartıp yemek isterler, yalnız tam balıkları pişirirken, çalıların arasından bir domuz sıçrar ve balıkları kaparak kaçmaya başlar. Androklos, hemen atına atlayarak, domuzu takip etmeye başlar.

Bir süre sonra, oku ile, domuzu öldürür ve yere yıkar. O anda; kahinlerin söyledikleri aklına gelir ve söylenenleri anlamlandırır. Demek ki, kenti, burada yani domuzun öldüğü yerde kurması gerekmektedir.

Evet; aynı yerde, Efes kenti kurulur. Kentin ilk kuruluşuna ait bu öyküyü, daha sonra, Hadrian Tapınağının duvarına, frizlerle işlerler. Bugünde görülebilmektedir.

Kentin kuruluş öyküsü böyle. Antik çağ yazarları ise, şöyle demektedirler. Dor istilası üzerine, Ege kıyılarına yerleşen İonlar; Efes’e gelerek yerleşirler ve şehri kurarlar. Ancak; bunlar geldiklerinde, zaten, burada yaşayan yerli bir halk vardı.

Yoksa, Yunanistan’dan gelen bir avuç denizci ile, koca bir kent kurmak mümkün mü? Tarihçilere göre; yörede daha önce yaşayan insanlar, eski Anadolu uluslarından Karialı’lar ve Lelegler’den oluşuyordu. Yunanlılar gelmeden önce; burada Kybele denilen bir ana tanrıçaları vardı.

Hıristiyanlığın çıkışına kadar da, bu yörelerde, bu ana tanrıça kültü egemen oldu. Bu da; eski halkın, Yunanlılar geldikten sonra da, buradan ayrılmadıklarının en büyük kanıtıdır. Kaldı ki, Efes’te bugün yapılan kazılarda çıkarılan buluntular, kent tarihinin Hititlilere kadar uzandığını kanıtlamaktadır. Hatta; kentin, eski halkı, kadın savaşçılara yani Amazonlara büyük saygı gösterirlerdi.

İzmir Efes’in Kuruluş Öyküsü; Çünkü; kenti, bu kadın savaşçıların kurduklarına ve kente adını veren ” Ephesos ” un, güzel bir amazon olduğuna inanırlardı. Bununla beraber; Efesliler, kendilerini, kısa zamanda yüksek bir yaşam düzeyine eriştiren ve onları iyi yöneten Androklos’a da büyük sevgi ve saygı duyarlardı.

Nitekim, onu, kısa zamanda kral yaparlar. Ancak; en ilginç olan, günümüzde, bu ilk kurulan kentten geriye hiçbir kalıntının kalmamış olması. Yeri, bile net olarak bilinmiyor, yalnızca tahmin ediliyor. Ancak; bugün, ilk kurulan bu kentin, Kale’nin bulunduğu tepe ve çevresinde olduğu artık kesinlik kazanmakta.

Evet; kentin ilk kuruluşuna ait, öykü, bilgi, belge, söylence, işte hepsi bu. Sonuçta; hangisine inanılırsa inanılsın, bir şekilde kent kuruluyor.

Biz, yine tarihi süreçteki gelişmelere devam edelim. Androklos, bir kraldı ve soyundan gelenler, krallık yönetimini uzun süre devam ettirdiler. Sonra, yönetimin kötüye gitmesi üzerine, karışıklık ve anarşi çıktı.

Halk ayaklanarak, krallık yönetimini devirdi. Bu kez; tiranlar işbaşına geldi. İsa’dan yaklaşık 600 yıl önce, iktidarı ele geçiren tiranlar; kentte, halk meclisi kurulmasına razı oldular.

Ancak; kral ve kent yöneticileri, ne kadar iyi veya barışsever olurlarsa olsunlar; Efes ve Ege dünyası içinde; savaşsız, barış içinde bir yaşam, tarihi süreçte asla mümkün olmadı. Doğu’daki uluslardan, devamlı olarak savaş tehlikesi geldi.

Denize ulaşmak ve oradan Yunanistan’a geçmek isteyen: Lidyalı’lar ve Pers’ler, özellikle Efes’in elverişli limanı nedeniyle, bölgeyi sürekli olarak tehdit ettiler.

İzmir Efes’in Kuruluş Öyküsü: Derken; bugünkü Salihli yakınlarındaki Sart (Sardes) kentini başkent yapan Lidyalılar; devreye girdi. Lidyalıların ünlü kralı Kroisos (Krezüs) ve ordusu; Efes kapılarına dayandı ve şehirde egemenliği ele geçirdi. Fakat; şehirdekilerin yaşantısına karışmadı ve halkın mutlu yılları yine devam etti.

Efesliler; evlerinde ve işlerinde, yine huzur içinde yaşadılar ve Lidyalılara yalnızca biraz vergi vermek gibi bir yükün altına girdiler. Bu da, o devirde, çok normal bir sonuçtu.

Derken; İran’dan gelen Pers’ler bölgeye dayanır. Lidyalıların başkenti Sart kentine girerler, yakıp yıkarlar. Çok geçmeden, Efes kapılarına dayanırlar. Ancak; Pers ordusu, kendisine karşı ayaklanan diğer şehirlere katılmayan Efes şehrini, yakıp yıkmaz.

Halbuki; bölgedeki diğer tüm İon şehirlerini yakıp yıkarlar. Efesliler yine vergi vermeye devam ederler. Halkın ve özellikle yöneticilerin; bölgedeki siyasal rolü gerçekten şehrin her türlü tehlike karşısında yakılıp yıkılmasını önlemiştir. Olaylar karşısında; çok güzel siyasi taktikler yürütürler.

MÖ. 6’ncı yüzyılda: bilim, sanat ve kültürde, Milet şehri ile birlikte, en ön sıralarda yer alır. Bilge Herakleitos, rüya tabircisi Artemidoros, şair Callinos ve Hipponaks, gramer bilgini Zenodotos, hekim Soranos ve Rufus gibi; antik çağa damgasını vurmuş kişiler, burada yetişmişti.

Ayrıca; Artemis kültürünün en büyük tapınağı Efes’te yapılmış ve dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilmişti.

LİMAN DOLUYOR

İzmir Efes’in Kuruluş Öyküsü: Bu arada; liman zamanla dolmaya başlar. Küçük Menderes nehri: dağlardan, vadilerden söküp getirdiklerini körfeze yığınca, liman bataklığa dönüşür. Sonra da, sivrisineklere yuva olur.

Bu durum, kentteki insanların sağlığını ve geleceğini tehdit etmeye başlar. Özellikle; sıtma yaygınlaşır. Limanın temizlenmesi için, büyük paralar gereklidir ve Efesliler bunu karşılayamaz.

Limanın dolması nedeniyle, gemiler yanaşamaz olur. Tam bu sırada; zengin bir kişi, kral olur. Bu kişi; Büyük İskender’in ölümü üzerine, sahip olunan toprakları paylaşan generallerinden biri olan; Lysimakhos’dur. (MÖ. 290)

Bu general; zeki bir adamdır. Savaş ganimeti olarak, yanında büyük bir hazine getirmiş ve Bergama’da saklamaktadır. Ancak, limanın bataklıktan temizlenmesinden öte, yeni bir kent kurmanın daha mantıklı ve ekonomik olacağını düşünür.

Bunun için, uygun bir yer aradığında ise; Panayır Dağı ile Bülbül Dağı arasındaki, şirin vadiyi seçer. Mimarları ile görüşür, yeni kentin burada kurulmasını ister. Para çok, işçi boldur, inşaatlar kısa zamanda tamamlanır. Yeni kent, yine deniz kenarında ve hem de emniyetlidir.

Kentin manzarası ise, çok güzeldir. Herhangi bir tehlike gelebilir diye, dağlar üzerine, uzun ve geniş surlar yaptırır. (Bunlar; günümüzde, Meryem Ana Evi’nin yolu üzerinde görülebilir.)

Evet; yeni kent kurulur, peki ya ismi?

Lysimakhos; mevcut 3 eşinden, Mısır kralının kızının ismini, yani Arsinoe’nin ismini şehre verir.

Efes halkı, bu olaydan yani yeni kent kurulmasından mutlu olmaz. Çünkü; yeni kent, onlar için çok önemli olan Artemis Tapınağından uzaklaşmayı gerektirmektedir. Yeni kent; tapınaktan 2 km. uzaktadır.

Bu nedenle; uzun süre, yeni kente yerleşmeyi kabul etmezler. General ise; bunu bildiği için, yeni kenti, Artemis’in havasından uzak kalmasınlar diye, Panayır Dağını çevreleyen, kutsal yolun iki yanına yerleştirmiştir. Hatta, şehrin efsanevi ilk kurucusu, Androklos’un anıt mezarı da, bu kutsal yolun hemen kenarında idi.

Yeni şehirde, caddeler ve sokaklar birbirini dik açı ile kesmesine rağmen, muhtemelen dini inançlara saygı olsun diye, bu kutsal yolun güzergahı hiç değiştirilmemişti. Günümüzde, göreceğiniz Kuretler caddesi ve onun devamı olan Mermer cadde, bu kutsal yolun üzerine yapılmıştır.

Derken; aradan günler geçer. Yağmurlar başlayınca, general zekice bir plan yapar ve şehrin su kanallarını kapatır. Bunun üzerine, tüm Efes’i ve evleri; su basar. Halk; bunun üzerine direnemeyeceğini anlar ve yeni kente yerleşir. Böylece: ömrü 1000 yıl sürecek olan, yeni Efes kentinin ilk yerleşimleri başlamış olur.

Günümüzde; Efesi gezerken, bu kentten kalma, çok sayıda yapı göreceksiniz. Doğal olarak, daha sonraki Roma ve Bizans dönemlerinde, buraya yerleşim devam etmiştir.

Yeni şehir; yukarı ve aşağı olmak üzere, iki büyük mahalleden oluşmuş olup, ortadan geçen kutsal yol; şehri ikiye bölmektedir. Bu arterin, en büyük durağı ise; Heroon’lar mevkiiydi.

Kent; MÖ.190 yıllarında, Romalıların egemenliğine girer. Romalılar; büyük bir imparatorluk haline geldikten sonra, sahip oldukları yerlerin halkını, ağır vergilere bağlarlar. Romalı memurlar; Efes’i bölgenin merkezi yaparlar. Gümrükten, tarıma kadar her şeyden vergi alınır.

Ancak, bu görevlilerin çoğu; kötü sicilli kişilerdir. Bu dönemde: Roma egemenliği yanında, bölgede güçlenen Pontus imparatorluğu görülür. Pontus kralı Mithridates’in bölgede egemen olma çabaları, sonuçta bölgeyi ele geçirmesiyle sonuçlanır.

Evet, bölge Pontus’luların egemenliğine girer. Pontus kralı; halkı büyük bir dertten kurtarır, vergiler biter, kutsal yapılara dokunulmaz. Yalnızca; Roma’dan gelen 80 bin kişilik göçmen topluluğu, kral Mithridas tarafından, bir günde öldürülür. Bu olay, o çağların en büyük imha hareketi olarak, “Efes Katliamı” adıyla tarihe geçer.

Takip eden süreçte; Efes’te, yine Roma egemenliği görülür. Çünkü: MÖ. 87 yılı, Aralık ayında: Efes’te halk isyanı başlar ve bölgedeki Pontus egemenliği biter.

Doğu ile Batı arasında başlıca kapı durumunda bulunan ve tümüyle mermerden yapılmış ilk kent olan Efes; önemli limanı, konumu, çağının en önemli politik ve ticaret merkezi olması nedeniyle; Roma devrinde, Asia Eyaletinin başkenti olur.

MÖ. 17 yılı. Bir gece, sabaha karşı, bütün İonya sarsılır. Efes; bu depremde, en çok etkilenen şehirlerden biri olur. Ev ve tapınakların çoğu yıkılır, caddeler geçilmez hale gelir. Yüzlerce, binlerce ölü ve yaralı.

Kamu görevi yapılan yapılar, taştan yapıldıkları için, yıkıldıklarında büyük tehlike yaratıyorlardı. Fakat, evlerin çoğunun üstünün ahşap ve kiremit kaplı olması, burada yaşayan insanların daha az zararla kurtulmasını sağlıyordu.

Artemis Tapınağında ise; fazla hasar yoktu. Ancak, Efes şehrinin tarihinde, bu tür sarsıntılar hiç bitmedi. Takip eden dönemlerde; MS.24, 262, 359 ve 366 yıllarında, yine büyük sarsıntılar yaşandı.

Evet, Efesliler, Roma döneminde, depremde, yerle-bir olan şehirlerini, Roma imparatoru Tiberius zamanında yeniden imar ederler. Ancak; bu defa, Helenistik bir yapı stili yerine, tüm Efes, Roma karakterli yapılarla dolar.

Özellikle; I ve II’nci yüzyıllarda; Efes, altın çağını yaşar. Roma imparatorları; bu güzel kente nihayet gereken önemi verirler. Hatta, birçoğu gelip, bir süre burada kalırlar. Böylece, Efes, İskenderiye’den sonra, Doğu’nun en büyük kenti olur ve nüfusu 200 bin kişiyi geçer.

ŞEHİR TEKRAR YER DEĞİŞTİRİYOR

Bizans döneminde; Bizans imparatoru Justinyen (527-565) tarafından, şehir tekrar yer değiştirir ve ilk kurulduğu, Selçuk’taki Ayasuluğ Tepesine gelir ve St.Jean Bazilikasının çevresine kurulur.

1330 yılında ise, şehre Türk’ler gelir. Aydınoğulları’nın merkezi olan Ayasuluğ; 16 ncı yüzyıldan itibaren, giderek küçülmeye başlar.

Evet; tarihi süreç içinde; Efes kenti, 5 kez yer değiştirdiğinden, şehrin kalıntıları; 8 km. lik geniş bir alana yayılmıştı. Ayasuluğ Tepesi, Artemision, Efes ve Selçuk olarak, dört ana bölgedeki harabeler, yılda ortalama 1.5 milyon yerli-yabancı turist tarafından ziyaret edilmektedir. Bugün görülen kalıntılar; Efes kentinin, 3’ncü kuruluşuna aittir.