Ankara Esenboğa Havaalanı

Ankara Esenboğa Havaalanı

Sanırım: bu satırların okurları olan sizler, bir şekilde: Ankara Esenboğa hava alanını kullanmışsınızdır ki, ben defalarca kullandım.

Esenboğa hava alanı: özellikle karlı günlerde ve yoğun mesai saati başlangıç ve bitiş saatlerinde ulaşım sıkıntısı ve hava alanının bulunduğu yerin sürekli esmesi, yoğun ve sürekli sis olması ve hatta bazen sanırım yakınlarında bulunan ahırlardan kötü kokuların gelmesi ile hatırlanmaktadır.

Peki: bu hava alanının isminin neden “Esenboğa” olduğunu hiç düşündünüz mü?

Çünkü “Esenboğa” kelimesi ilginç, ilginç çağrışımlar yapıyor. Evet: kelimenin kökenini ve niye buraya bu ismin verildiğini inceledim, buyurun hikayesi aşağıda.

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında, Ankara’nın yeniden planlanması gündeme geldiğinde, 1927 yılında yapılan uluslar arası yarışma sonucunda, yarışmayı kazanan Alman Hermann Jansen’in şehir planına göre, hava alanı bugünkü Tandoğan Meydanının olduğu yerdedir.

Esenboğa hava alanının inşaatına 1955 yılında başlandı. Halen kullanılmakta olan büyük uçak hangarı: 1954 yılında yapıldı. Kule ve yolcu hizmetlerinin verildiği müşterek terminal ise, 1958 yılında hizmete açıldı.

Artan yolcu trafiğini karşılamak için, 1984 yılında yeni bir iç hatlar terminali yapıldı. Ertesi yıl ise, yeni bir pist açıldı. 2006 yılında ise: hava alanı tamamen yenilendi ve 16 Ekim tarihinde hizmete girdi.

 

Gelelim alanın ismine yani “Esenboğa” kelimesine.

“Esenboğa” kelimesi düşünüldüğünde akla ilk gelen: sanki sürekli “esen” bir rüzgar veya “gürleyen bir boğa” düşünülmektedir.

Ancak, bu elbette böyle değildir, kelimenin kökeni; 1402 yılında yapılan “Ankara” savaşından gelmektedir. Hatta, yine neden olduğu anlaşılmayan bir sebeple: alana bu savaşta Osmanlı’yı yenen ve tarihte ender görülecek şekilde, bir Osmanlı padişahını esir alan Timur’un generallerinden birinin ismi: evet nedendir bilinmez, ülkemizin başkentinin hava alanına isim olarak verilmiştir.

Daha ayrıntıya girelim. 1402 yılındaki Ankara savaşında, Orta Asya’dan kalkıp Anadolu’nun içlerine kadar gelmiş aksak (bir ayağı kısadır) Timur: Osmanlı güçlerini perişan etmiştir.

Onun generallerinden birinin ismi ise “İsen Buga” yani “mutlu ve sağlıklı öküz” dür.

Kendisi: Asya’daki Türk imparatorluklarından biri olan Çağatay Devletinin hükümdarıydı, ama Timur: 1381 yılında kendi imparatorluğunu kurunca, onun hakimiyetini kabul eden hükümdar, sultanlar ve hakanlar: bağımsız devlet olmaktan çıkıp Timur’un birer generali durumuna geldiler.

İşte “İsen Buga” da bu durumda idi ve Timur’un generallerinden biri olarak emrindeki birliklerle savaşlara katılıyordu.

Kendisi, 1402 yılındaki Ankara savaşında, fil birliklerinin komutanıydı ve karargahını, bugünkü Esenboğa hava alanının bulunduğu yer yakınlarında kurmuştu.

Savaş sırasında, özellikle Timur’un iki oğlunun ön saflarda savaşan birliklerinin bozguna uğrama ihtimali söz konusu olduğunda fil birliklerini öne sürerek muhtemel Timur ordularının yenilgisine engel olması ile önem kazanmıştır.

Hatta, söylenenlere göre: savaşın geçtiği burada bir an gelmiş, sis basmış ve İsen Buga, fillerini siste saklamış ve birden sisin kalkması ile tank gibi filler ortaya çıkınca, Osmanlı süvarilerinin atları ürkmüş ve bozguna uğramışlardır.

Günümüzde de burada aniden sis bastırmakta ve sis aniden çekilmektedir. Hatta: hava alanının bu sürekli sis li bölgeye neden yapıldığı da meçhuldür.

Ankara savaşı: elbette Osmanlı için tam bir hüsran, yenilgi, Padişah Yıldırım Beyazıt’ın ölümü ve ardından Osmanlı devletinin parçalanması ile devam eden bir sürece neden oldu.

Savaşın ardından, Timur orduları bölgeden çekilmiş ancak burada bir kısım birlikleri kalmış ve bunlar, yörede Türkmen köyleri oluşturarak yaşamaya başlamışlardır.

Evet: Ankara savaşı günümüzde bu hüzün yanında: savaşın yapıldığı Çubuk ovasında: Timur zamanında yapılmış bir hamam kalıntısı ve günümüzde de toprağın altında bulunabilen ok ve savaş baltaları parçaları ile hatırlanmaktadır.

Öte yandan, Timur’un generallerinden birinin isminin, hava alanına verilmesi konusuna gelince: 1930’lu yıllarda Ankara’da Etimesgut hava alanı ihtiyaca cevap vermeyince, Esenboğa denilen küçük yerleşim yerinin bulunduğu burada yeni bir havaalanı yapılmasına karar verildi ve inşaat tamamlandığında, alana, bulunduğu yerin ismi verildi.

Yani: Timur’un generallerinden biri, hatta Osmanlının yenilgisinde baş rolü oynayan ve Osmanlının dağılmasına sebep olan bir kişinin ismi: ülkemizin başkentinin hava alanına isim olarak verildi.

Evet, buranın ismi hakkında bir efsaneden daha söz etmek istiyorum. Gerçeklik payı az olsa da şöyle bir anlatım söz konusudur “bu hava alanı, Esenboğa isimli bir şefin idaresindeki Kızılderili kabilesi toplu mezarı üzerine yapılmıştır ve bu yüzden uçaklardaki rötarların ve havadaki sisin sebebi budur”

Gelelim sonuca: Türk Tarihi incelendiğinde, bir kısım yazarlar, bu kişinin yani İsen Buga’nın bir Türk generali olduğunu ileri sürmekte ve hava alanının isminin bu şekilde kalması yönünde fikir ortaya atmaktadırlar.

Bence: her ne kadar alışılmış bir isim olması ve bugüne dek insanlarımızın bu ismin kökenini bilmeme ve hatta merak etmemeleri nedeniyle, isim öylece kalmıştır. Ancak, yakın tarihimizde birçok ünlü ve bu ülkeye hizmeti geçmiş Türk insanı varken, hava alanına gidip te her ne kadar Türk kökenli olsa da, Timur’un generallerinden birinin ismini vermek, hatta Osmanlının parçalanmasının en büyük sebebi olarak kabul edilen bir kişinin ismini vermek ne kadar anlamlı?

 

Mersin Mezitli

Mersin Mezitli


Mezitli, Mersin il merkezinin, batıdaki ucudur. Ben burada, Mezitli hakkında merkezdeki durumuna bakarak bilgiler vermek yanında ( çünkü: bu bilgiler, Mersin il merkezini tanıtan yazımda verilmiştir), Mezitli ilçesinin il merkezi dışındaki bölgesinde bulunan, tarihi ve turistik güzelliklerinden söz etmek istiyorum.

Burada, genellikle Mersinliler ve üniversite öğrencileri oturuyorlar. Mersin’de, siteleriyle meşhur bir yer olarak öne çıkıyor. Burada insandan çok site görebilirsiniz. Biraz insan yüzü görmek isterseniz, Pozcu bölgesine geçmeniz gerekir.

TARİH

Ünlü gezgin Evliya Çelebi’nin yazılarına göre: Mezitli ismi: Seyyah Metizoğlu isimli bir şahıs nedeniyle, buraya verilmiştir. Çünkü: Tarsus bölgesinden gelerek buraya yerleşen Mezid oğulları, tarihte bilinmektedirler. Mezitli yöresine ilk muhtarlık mührü ise: 17’nci yüzyılda verilir.

Yani, buradaki yoğun yerleşim hakkında yazılı kaynaklar, 17’nci yüzyıldan söz etmektedirler. Özellikle: 19’ncu yüzyılın sonlarında, Mersin ilinin canlanmasıyla, bölge şekillenmeye ve gelişmeye başlar.

Konya ovasından ve Ankara’dan gelen kervanlar, getirdikleri ürünleri, Mezitli’de, eski Mısır ve Kıbrıs adasından gelen gemilere satarlar ve ürünler değiş-tokuş edilir.

1968 yılına gelindiğinde ise, Mezitli’nin kasaba statüsüne kavuştuğu görülür. Belediye kurulur ve günümüzde, Mersin ilinin önemli bir ticaret ve alışveriş merkezi haline gelir.

GENEL

Mezitli: Mersin ilinin 10 km. batısında bulunmaktadır. Bölgedeki arazilerin büyük bölümü: dağ, yayla ve dalgalı araziden oluşmaktadır. Dağ ve deniz arasında kalan kıyı şeridi, batıya gittikçe daralmaktadır.

Yılın, en az 300 günü, güneşli geçmektedir. Yıllık sıcaklık ortalaması yüksektir. Bu yüzden, yörede turizm sezonu yüksektir.

NE YENİR

Buraya yolunuz düşerse, mutlaka, buraya has “lagos balığı” yemelisiniz. Lagos balığının, şiş, tava ve ızgarası yapılıyor.

NE SATIN ALINIR

Buraya yolunuz düşerse ve ilginiz çekerse: iğne oyası, kıl çuval dokuması ürünleri satın alabilirsiniz.

GEZİLECEK YERLER

Mersin Mezitli Soli-Viranşehir (Soloı-Polpeıpolis)

SOLİ-VİRANŞEHİR (SOLOI-POLPEIPOLİS)

İlçe merkezine 2 km. uzaklıkta, deniz kıyısındadır.
Soloi antik kenti: MÖ.7’nci yüzyılda, Rodoslu koloniciler tarafından kurulmuştur. Soloi isminin anlamı güneştir. MÖ.521-483 yılları arasında, Kilikya bölgesini ele geçiren Persler, bu kenti, liman olarak kullanmışlardır. Hatta: kent adına sikke basılmıştır.

Atina/Pers savaşlarında, bölgeyi ele geçiren Atinalılar, bir süre Soloi kentini yönetim merkezi olarak kullanmışlar, ancak savaş sonunda yapılan barış anlaşması ile, Soloi kenti, Perslere geri bırakılmıştır. MÖ.333 yılında ise, bu kez, Makedonyalı İskender, şehri ele geçirir. Büyük İskender, şehirdeki bir tapınağa, bir miktar para bırakmıştır.
Evet, antik dönemlerde, Mısır ve Kıbrıs adası ile büyük ticari ilişkiler geliştiren şehir, bu ticaret sonucu çok zenginleşmiştir.

Roma dönemi gelince, bu kez, yöredeki korsan egemenliği, bu şehri de etkilemiştir. Ermeni kralı Tigranes: yine bu dönemde kenti yağmalamış, halkını göçe zorlamıştır. Böylece: Kilikya bölgesinde yaşanan: yağmacılık, esir ticareti ve kargaşa dolu korsanlık dönemi içinde, Soli şehri de kendisini bulmuştur.

MÖ.64 yılında, Pompeius isimli general, yöredeki korsan hükümranlığını gidermek üzere görevlendirilir. Bütün Akdeniz’i korsanlardan temizleyen general, son olarak Soloi şehrine gelir ve burayı da korsanlardan temizler. Bunun üzerine, korsanlara karşı kazandığı zaferlerin anısına, şehre “Pompeipolis” ismi verilir ve yine aynı adı taşıyan general tarafından, şehir yeniden imar edilir.

İmparator Hadrianus: MS.130 yıllarında, Anadolu’ya yaptığı gezi sırasında, Roma eyaleti olan Kilikya bölgesine kadar gelmiş, Soli şehrine, liman çalışmaları için para yardımında bulunmuştur.

Soli şehrinde yaşadığı söylenen ünlüler şunlardır: Filozof Chrysippos, ünlü komedi şairi Philemenos, matematikçi ve astronom Aratos, Cicero ve Strabon’un arkadaşı Athenodoros, ünlü heykeltıraş Milan.

Bizans döneminde ise, şehrin piskoposluk merkezi olduğu görülür. Ancak, 527 yılında meydana gelen deprem, kentin tamamen yıkılıp yok olmasına neden olur.

Bundan sonraki dönemlerde, şehir, yeniden inşa edilmeye çalışılsa da, yoğunlaşan Arap akınları, şehrin yeniden eski görkemine ulaşmasını engeller ve şehir terk edilir ve bu kez, şehre “Viranşehir” ismi verilir.

Antik dönemde: Soli şehri: Yunan dilinin bozuk konuşulması, çekirdeksiz narları, şehir yakınlarındaki Liparis çayının suyunun yağlı olması ve bu yağlı suya giren insanların şifa bulması ile ünlü olmuştur.

Evet, günümüzde Soli antik şehrinin çevresi, yerleşim alanları ile dolmuştur. Burayı ziyaret ederseniz görebilecekleriniz şunlardır: liman, sütunlu cadde, Roma hamamı, tiyatro, şehir duvarları, su kemerleri ve diğer bir kısım yapı kalıntısıdır.

Burada: deniz kapısından başlayan ve dağ kapısına kadar ilerleyen sütunlu caddede: 200 korint başlıklı sütundan, 41 tanesi ayakta kalarak günümüze ulaşmıştır. Bunlardan, 33 tanesi başlıklı olup, başlıklar aslan ve insan kabartmaları ile süslenmiştir. Sütunlar, kalkerden yapılmıştır.

Yapılış tarihleri olarak, MS.2 ve 3’ncü yüzyıllar düşünülmektedir. Ayrıca, bazı sütunların yazıtlarından, caddeye bakan konsolların, Roma imparatorlarının ya da üst düzey yöneticilerin heykellerini taşıdıkları anlaşılmaktadır. Son dönemlerde yapılan kazılarda, bu heykellerin bir kısmı bulunmuştur.

Şehirdeki arkeolojik kazı çalışmaları sonucu ortaya çıkarılan eserler: Mersin Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir. Ayrıca: Rusya-Petersburg Müzesinde, yine buradan çalınarak kaçırıldığı sanılan “Altın ve gümüş” çeşitli objeler sergilenmektedir.

Mersin Mezitli Fındıkpınarı Kalesi

FINDIKPINARI KALESİ

İlçenin yaklaşık 40 km. kuzeyinde, Fındıkpınar yaylasındadır.
Yaylanın hemen yanında: duvarları ana kaya üzerine oyularak yapılmış bir kale kalıntısı bulunuyor.

Bu kalenin duvarları: taş ve tuğlalarla örülmüştür ve kayalar üzerinde yükselmektedir. Doğu tarafında, taştan yapılmış bir kule ve daha kuzeyde, yuvarlak bir burç görülüyor. Evet, orta çağ dönemine tarihlenen bu kalenin : bir garnizon kalesi olarak kullanıldığı düşünülmektedir.

Mersin Mezitli Kaleburnu-Cemili Köyü Kalesi

KALEBURNU-CEMİLİ KÖYÜ KALESİ

İlçe merkezinin 20 km. kuzeyinde, Fındıkpınarı yolu üzerinde, Kaleburnu köyünün girişindedir.
Kale, yüksek bir tepe üzerindedir. Eteklerinde yapılan yüzey araştırmalarında: Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait seramik parçaları bulunmuştur. Ayrıntılı, arkeolojik çalışmalar yapılmamıştır. Yapıda, iç ve dış sur bulunmaktadır. Surların ve burçların bir kısmı, günümüze kadar ayakta kalabilmiştir.

Mersin Mezitli Kuzucubelen Kalesi

KUZUCUBELEN KALESİ

İlçe merkezinin 24 km. kuzeyinde, Fındıkpınarı kara yolu üzerindedir.
Buranın bir gözetleme kalesi olarak kullanıldığı düşünülmektedir. Uçurumun dibindeki yüksek platoya hakim konumdadır. Yöre insanı tarafından, burası, Taş kale olarak bilinmektedir.

Yapı: 2 katlı ve dikdörtgen planlıdır. Orta çağ mimarisinin tipik özellikleri görülmektedir. Kapı girişinde, ahşap bir seyyar merdiven kullanıldığı düşünülmektedir. Gözetleme delikleri, kapılara göre daha küçük yapılmıştır. Daha üst seviyelerdeki tek giriş, kuzeybatıdadır.

Bu yapının: Roma ve Bizans dönemlerinde kullanıldığı düşünülmektedir. Kale yapısında günümüzde, kilise, sarnıç ve manastır olduğu düşünülen bir yapının kalıntıları görülmektedir.

Mersin Mezitli Tece Kalesi

TECE KALESİ

İlçe merkezine bağlı, Tece kasabasının 4 km. kuzeyindedir.
Yapım yılı olarak, Orta çağ dönemi düşünülmektedir. Dikdörtgen planlı kale yapısının çevre duvarlarında bulunan kale burçları yer yer yıkılmıştır. Kuzey ve güney duvarları ise, yok olmuştur. Dış duvarlarda kesme blok taşlar, iç duvarlarda ise düz kesme taşlar ve moloz taşlar kullanılmıştır.

Duvarlarda mazgal pencereleri bulunmaktadır. Merdiven izlerinden, kalenin üç katlı olduğu tahmin edilmektedir. Ancak, ikinci katın kuzey bölümü ve üçüncü kat, yok olmuştur. Ancak, dış duvarlar değerlendirildiğinde, belki de, kale yapısının 4 kat olabileceği değerlendirilmektedir. Kalenin çevresinde çeşitli lahit kalıntıları görülebilmektedir.

BAŞNALAR KALESİ

İlçe merkezine bağlı, İnsu köyünün batısında, Kuzucubelen köyünün kuzeydoğusunda, Değirmençay yolu üzerinde, ilçe merkezine 14 km. uzaklıktadır.
Kale: 800 metre rakımlı bir tepe üzerindedir.

Yapının, Kilikya döneminde yapıldığı tahmin edilmektedir. Kısmen sağlam olarak günümüze gelebilmiştir. Yapım yılı olarak: MS. 10 veya 12’nci yüzyıllar arasındaki bir dönem düşünülmektedir.

Mersin şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

 

Kıbrıs Beşparmak dağları

Kıbrıs Beşparmak dağları

 

Beşparmak dağları, Kıbrıs’ta kuzey sahili boyunca denize paralel 160 km boyunca uzanmakta ve ismini de Girne’nin doğusunda bulunan Beşparmak Tepesinden almaktadır.

Kıbrıs Beşparmak dağları

Beşparmak dağları, Kıbrıs’ta kuzey sahili boyunca denize paralel 160 km boyunca uzanmakta ve ismini de Girne’nin doğusunda bulunan Beşparmak Tepesinden almaktadır.

Efsanelere konu olan Beşparmak Tepesi ile ilgili en yaygın efsane: bir kıza aşık olan iki delikanlının kız için gerçekleştirdikleri ölümcül düellodur. Düello sonunda hayatta kalabilen, kızı alacaktır.

Düello sonunda, delikanlılardan erdemli olan, çıkarcı olanı öldürüp bataklığa atmasına rağmen, yaraları nedeniyle kendisi de bataklığa gömülür ve sevdiği kıza uzanan eli bilek hizasından dışarıda kalır. İşte bu el, zamanla büyüyüp taşlaşır ve Beşparmak Tepesi oluşur.

 

Kıbrıs Beşparmak dağları

Kıbrıs Beşparmak dağları

DAĞDAKİ BAYRAK

Dağdaki Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Bayrağı, Başparmak dağlarının güney yamacında yer alıp, 450 x 225 metre ebatlarında, dünyadaki en büyük boyanmış ve ışıklandırılmış bayraktır.

Gece ve gündüz, kilometrelerce uzaklıktan rahatlıkla görülebilen bayrak 400 adet lamba kullanılarak ışıklandırılmıştır. Bayrağın boyanma işlemleri ise Ekim 2013 tarihinde tamamlanmıştır.

Gündüz, KKTC Bayrağı görünümündeki bayrak, 4 farklı aşamada ve formda ışıklandırılmış olup, geceleri sırasıyla yıldız, ay-yıldız, ay yıldızlı Türk Bayrağı ve son olarak da KKTC Bayrağına dönüşmektedir. Aslında bu bayrak, büyüklüğü nedeniyle dünyanın en büyük bayrağıdır ancak KKTC tanınmama nedeniyle bunu tescil ettirememektedir.

Kıbrıs Beşparmak dağları

 

EFSANE TANK

Beşparmak dağlarında, Selvili Tepe mevkiinde bulunan tank, 1974 Barış harekatı sırasında, Lapta Muharebesinde, oldukça sarp ve dik bir yerde, mayın patlaması sonucunda tahrip olmuştur. Ardından gelen tank tarafından yolun açılması için, şimdi bulunduğu yere itilmek zorunda kalmıştır.

Bugün, hala olduğu yerde açık hava müzesi olarak hizmet veren tank hakkında sayısız efsaneler günümüze kadar gelmiştir. Yakın zaman önce, tank mürettebatından bir er bölgeye gitmiş ve Beş Parmak Dağlarına çıkardığı tankın bulunduğu yeri 42 yıl sonra ziyaret etmiştir.

Tankı oraya nasıl çıkardıkları konusunda, mantıklı bir açıklama yok, tamamen milli duygularla çıkarıldığına inanılıyor, normal şartlarda tankın oraya çıkması mümkün değildir.

2 Ağustos 1974 tarihinde yapılan Lapta çatışmalarında, düşmanı yan ve gerisinden vurmak için görevlendirilen Özel Kuvvetlerde görevli bu tank, sarp araziyi aşarak görevini yerine getirmiş, ancak düşman ateşi ile ağır hasara uğrayarak yanmış ve burada kalmıştır.

beşparmak dağları.st hilarion kalesi.1
Kıbrıs Beşparmak dağları

beşparmak dağları.st hilarion kalesi.2
Kıbrıs Beşparmak dağları

ST HİLARİON KALESİ

Beşparmak dağları üzerinde kurulan üç kaleden biri olup, en batıdadır. Girne şehir merkezine 10 km uzaklıktaki kaleye, çıkmak için 480 basamak merdiven tırmanmak gerekiyor. Kale: Lefkoşa şehrine 24 km ve Gazimağusa şehrine 85 km uzaklıktadır. Kale Haziran 1995 tarihindeki büyük Girne yangınında etkilenmiş ve yeniden düzenlendikten sonra 15 Temmuz 2005 tarihinde ziyarete açılmıştır.

Deniz seviyesinden 732 metre yükseklikte bulunan kaleye, 10’ncu yüzyılda bir manastır ve kilise eklenmiştir.

Kalenin isimleriyle ilgili çeşitli rivayetler vardır. Bunlardan bir tanesi: MS 6’ncı yüzyılda Suriye’de yaşayan Aziz Hilarion’dan almaktadır. Rivayetlere göre: Aziz, Filistin’deki Gazze’nin 10 km uzağındaki deniz ve bataklık arasında kalan bir kumsalda 48 yıl yaşamıştır.

Ancak, bu hayattan bıktığında, rahat ve huzurlu bir yer bulmak için yola çıkar, Kıbrıs’a gelerek ömrünün son beş yılını burada bir mağarada geçirir. Kendisini ziyaret edenler artında, kalede bir manastır inşa edilir ve manastıra ismi verilir, zamanla kale de bu isimle anılmaya başlanır.

Kalenin ismiyle ilgili diğer rivayetlere gelince: 1191 yılında, kale, dağın zirvesinde yan yana duran iki tepe nedeniyle “ikizler” anlamına gelen “Didymus” ismiyle biliniyordu. Bu isim MS 13’ncü yüzyılda Lüzinyanlar tarafından değiştirilmiş ve kalenin ismi “Aşk Tanrıçasının Kalesi” anlamında “Dieu d’Amour” olmuştur.

Çünkü: zirvede bulunan iki tepeden birinin Aşk Tanrıçası Venüs ve diğerinin ise yaramaz oğlu Cupid’e benzetilmiştir. Daha sonra: kalenin ismi yine değiştirilmiş ve Kıbrıs genelindeki kraliçe efsanesine uygun olarak “Kraliçe Kalesi” (Castle of Regaena) olmuştur. Hatta: “Kraliçenin 101 evleri” olarak da isimlendirilmiştir. Kraliçe anlamına gelen Regaena: bir Bizans aristokratı, bir Lüzinyan kraliçesi ve bir asilzadenin karısı olarak betimlenmiştir. Çok zengin ve çok güzel olan bu kraliçe, bazı rivayetlere göre iyi kalpli ve nazik, bazı rivayetlere göre ise kıskanç ve kötü biri olarak anılmaktadır.

Evet, kalenin ismi hakkındaki söylentileri inceledik. Şimdi de kalenin yapılışı hakkındaki rivayetlerden söz etmek istiyorum. Çünkü kalenin nasıl ve ne zaman yapıldığı hakkında net bilgiler yoktur. Rivayete göre: Kıbrıs’ın en güzel ve en zengin kadını Kraliçe Regaena: kalenin yapımında, askerlerin denetiminde çalışan işçileri, bir yüksek kayanın üstüne oturarak izliyormuş.

İşçiler, sahilden sağladıkları su, kum ve taşları, el ele vererek kaleye taşıyorlarmış. Kalenin yapımı tamamlanınca, Kraliçe kalenin gizli yerlerinin ifşa edilmesini önlemek için, inşaatta çalışan işçilerin öldürülmesine karar verir. Askerler: işçileri teker teker bir odaya alır ve işçileri, odanın penceresinden aşağıya atmışlar. Ancak, işçilerden sonra askerler de aynı şekilde öldürülmüştür. Kalenin yukarı bölümündeki pencerenin “Kraliçenin penceresi” olarak bilinmesinin sebebi budur.

Gerek kalenin yapılışı ve gerekse isim kaynağından hakkındaki rivayetlerden sonra, kale hakkında yazılı kaynaklardaki mevcut bilgileri verelim. Kale, kesin yapım tarihi bilinmese de Beşparmak dağları üzerinde bulunan diğer iki kale gibi (Kantara ve Bufavento) MS 11’nci yüzyılda Bizanslılar tarafından bir gözetleme kalesi olarak yapıldığı tahmin edilmektedir.

MS 1191-1488 yıllarında yani Lüzinyan döneminde ise geliştirildiği ve son şeklini aldığı bilinmektedir. Lüzinyanlar: Lefkoşa ve Girne arasındaki ulaşımı sağlayan Girne Dar Boğazının kontrolü için kaleyi kullanmışlardır. Venedik döneminde ise, asker azlığı ve deniz kıyısındaki kalelerin önem kazanması nedeniyle, 1489 yılında boşaltılarak terk edildiği görülür.

MS 1191 yılında, İngiliz Kralı Aslan Yürekli Richard: Kıbrıs’ı ele geçirdiğinde, ilk olarak yazılı kayıtlarda kaleden söz edilmektedir.

St. Hilarion kalesinin ünlü film yapımcısı Walt Disney’i de etkilediğine inanılmaktadır. 1920 yılında burayı ziyaret eden Walt Disney, birkaç çizgi filimde bu kalenin jeneriğini çizgi filmlerine yansıtmıştır. Walt Disney’in “Pamuk Prenses ve 7 cüceler” isimli çizgi filminde de mekan olarak St. Hilarion’u canlandırdığına inanılmaktadır.

Yine bir başka efsaneye göre: kaleye dışarıdan bakıldığında sadece birkaç tane kapısı olduğu görülmesine rağmen, gerçekte 100 kapısının bulunduğu ve 101’nci kapıyı bulanın, kapıdan girdiğinde kaybolduğu söylenir. Bir başka rivayete göre: kalede 101 oda bulunmakta, gizli olan 101’nci odada ise kraliçenin definesi bulunuyormuş. Her Paskalya günü bu 101’nci kapı bir süre aralanır, sürenin sonunda ise kapanırmış. Bir keresinde, kapının açılması üzerine, orada bulunan bir çoban kapıdan girerek gizli odaya ulaşır, ancak çok fazla almak üzere içeride uzun süre kaldığından, kapı büyük bir gürültüyle kapanır ve çoban, içeride mahsur kalır. Bu rivayetin devamında ise, çoban gizli odadan çıktıktan sonra, güneşi görünce erir ve gözden kaybolur.

Kalenin bölümleri: Tanıtım odası, Barbikan, Kiler, Atölye, Mutfak, Kraliyet Sarayı, Sarnıç, Prens John Kulesi ve Bizans kilisesidir.

Kalenin en tepesine tırmanırsanız üzerinde “Tebrikler, St Hilarion zirvesindesiniz 732 m” yazılı bir maket askerle karşılaşırsınız. Buradan Girne ve Akdeniz manzarası mükemmeldir.

 

ALEV KAYASI BÖLGESİ-HERBARİUM

Burada Kıbrıs endemikleri, Orkide türleri ve nadir bulunan yaban bitkileri görülebilir.

 

BUFAVENTO KALESİ

Beşparmak dağları üzerinde, Arap saldırılarından korunmak ve gözetlemek amacıyla yapılmıştır. Deniz seviyesinden 950 metre yükseklikteki kale, Kıbrıs’ın en sarp ve rüzgarı bol tepesinde kurulu olduğu için Bufavento yani Rüzgara kafa tutan ismini almıştır. Ancak kalenin yapım tarihi bilinmemektedir. Tarihi kayıtlarda, kaleden Aslan Yürekli Richard zamanında söz edilmektedir. Kale: 1389-1398 yılları arasında hapishane olarak kullanılmış ve Aslan Şatosu olarak isimlendirilmiştir.

1489 yılında kale, Venedikliler tarafından ele geçirilmiş, ancak deniz kıyısında bulunan kaleler önem kazandığından, eski önemini yitirmiştir. Burası Kıbrıs içinde ulaşılması en zor olan kaledir, sadece bilginiz olması açısından anlattım, yoksa ulaşım mümkün olmuyor.

Son notlarımı, kale hakkındaki efsanelerle bitirmek istiyorum. Efsaneye göre: Kıbrıs kralı Komnemus’un kızı, Aslan Yürekli Richard’a aşık olur. Ancak, bir süre sonra prenses ve köpeği cüzzam hastalığına yakalanır ve bu kaleye kapatılırlar. Her sabah, prensesin köpeği kalenin yakınında bulunan bir su kaynağına giderek yıkanır ve bir süre sonra köpek üzerindeki yaraların iyileştiği görülür. Bunun üzerine, prenses te aynı kaynakta yıkanmaya başlar ve iyileşmesi üzerine, su kaynağının bulunduğu yere Ayios Ionnis Manastırı yapılır.