Buraya ulaşmak için, Lizbon Campo Grande otobüs terminalinden, otobüse binmeniz gerekir.
Kasaba: orta-batı Portekiz’de bulunmaktadır. Atlantik okyanusuna 29 km uzaklıktadır. Bölgede: tarım ve ticaret önem kazanmaktadır. Ayrıca: kireçtaşı, bazalt, granit, mermer ve su mermeri yatakları bulunmaktadır.
Eşsiz ve kültürel bir doğal çeşitlilik sunmaktadır. Burada: ulusal avcılık faaliyetleri sürdürülmekte olup: geyik, alageyik, yaban domuzu avcılıkları yapılmaktadır. Sahil ise, su sporları için gayet uygundur. Portekiz ülkesinde, sörf yapmak isteyenler, burayı tercih ederler. Bölgenin “Ericeira” isimli limanı da ilgi çekmektedir.
Ama, Mafra denilince ilk akla gelen “Mafra Barok kraliyet sarayı” dır. Yani: Mafra bölgesini ziyaret ederseniz, burada, saraydan başka görecek bir şey yok, ama saray muhteşem ve ilginç, özellikle Brezilya’dan sömürge döneminde getirilen tonlarca altının nasıl kullanıldığının en büyük kanıtı olarak ziyaret için ilgi çekiyor.
Portekiz Lizbon MafraPortekiz Lizbon Mafra
Palacio Nacional de Convento de Mafra-Kraliyet Sarayı
Bu anıtsal saray: 1717 yılında, kral Joao V tarafından kızının doğumunu kutlamak için yaptırılmış ve içinde bir manastır ve bazilika bulunmaktadır. Zaten, buraya yaygın olarak “Mafra Manastırı” sarayı deniliyor.
Saray: manastır, kütüphane ve bazilika içeriyor. Burada: Portekiz’in Brezilya’yı sömürdüğü ve Brezilya’nın tonlarca altınının buraya taşındığı yıllarda yapılmış olması nedeniyle, muhteşem bir lüks hissedilmektedir. Evet, Salı günleri hariç her gün saat 10.00-16.30 arasında ziyarete açık olan saraya giriş ücreti 4 eurodur.
Bu abartılı saray yapısında: 45 bin erkek çalışmış ve birçok sanatçı, 7000 askerin işgücü nezaretinde, yurt dışından gelerek saraya sanatsal katkılarını sunmuşlardır. Bazilika ile birlikte yapının cephe uzunluğu 200 metredir.
Portekiz Lizbon MafraPortekiz Lizbon Mafra
Yapının inşaatına: 1717 yılında, Alman mimar Johann Friedrich Ludwig tarafından başlanılmış ve 1730 yılında bitirilmiştir. 1720 yılında, bölgeyi ziyaret eden Fransız elçisi: sarayın bitirilmesi için gerekli paranın bulunamadığını yazar, ancak Brezilya’nın zengin maden yataklarından ülkeye akan altın, 1730 yılında sarayın bitirilmesini sağlamıştır.
Yapının uzunluğu doğudan-batıya 213 metre, kuzeyden güneye 244 metredir.
Sarayın: 4500 kapısı, 2500 penceresi, 880 salonu ve odası, 154 merdiveni, 29 avlusu ve iki çan kulesi bulunur. Çan kulelerinin yüksekliği: 57 metredir. 18’nci yüzyılda, Belçika-Antwerp bölgesinde yapılan çan: dünyanın en büyüklerinden birisi olarak kabul edilir ve sesi, 24 km. uzaklıktan duyulmaktadır.
Sarayın merkezinde, iki çan kulesi ile çevrili bazilika bölümünün barok cephesi ve kenarlarındaki soğan kubbeleri ilgi çekmektedir. Portekiz ülkesinde Barom mimarinin dönüm noktasıdır.
Evet, burayı gezmek mümkündür. Rehberli turlarda, sarayın diğer ucunda, kubbeli bazilikadan 250 metre uzaklıktaki odası, görkemli barok kütüphanesi görülebiliyor. Abartılı odalarda: 18’nci yüzyıla ait mobilyalar ve tablolar görülüyor. En göz alıcı odalardan birinde, boynuzlar ve hayvan derisinden yapılan avizeler muhteşem güzelliktedir.
Kütüphane
Mafra manastırının doğu kanadında bulunan kütüphane bölümü ise: değerli mermer ve egzotik ahşap dekoru ile Avrupa’nın en iyilerinden birisidir. 83 metre uzunluğundaki ana oda: karmaşık ve uzunluğu ile dikkati çekmektedir. 1819 yılında, kütüphanede bulunan tüm kitapların başlıklarını içeren bir katalog hazırlanmıştır.
Burada: 1514 yılından kalma, üç dilde İncil, değerli el yazması eserler ve Yunanca Homer’in en eski sürümü de dahil olmak üzere, yaklaşık 35 bin kitap bulunduğu söyleniyor. Ayrıca: 16-17 ve 18’nci yüzyıla ait birçok kitap ve 41 harita bulunmaktadır. Ünlü Portekizli şair Luis de Camoes tarafından yazılan “Os Lusiadas” isimli eserin ilk baskısı da burada bulunmaktadır.
Evet, burayı mutlaka görmelisiniz.
Bazilika
Kraliyet bazilikası: burası aynı zamanda kaliteli pembe ve gri mermerler ile döşenmiş olarak dikkat çekmektedir. Burada: dünyanın en büyük kubbelerinden birinin bulunduğu söyleniyor. Bazilika içinde, 10 tane şapel bulunuyor.
Hastane-Eczane
Sarayın ziyarete açık diğer bölümlerinde görülebilenler ise: hastane, tuhaf tıp aletleri bulunan eczane, izleyici odası ve Chapterhouse bulunuyor.
Portekiz Lizbon MafraPortekiz Lizbon Mafra
Av Bahçesi
Sarayın arka kısmında ise, eski kraliyet av sahası vardır. Bu doğa parkı da ziyarete açıktır. Burada: domuz dahil olmak üzere bir kısım yaban hayatı hayvanı ve İber kurt koruma merkezi bulunmaktadır. Hatta: antika atlı arabaların bulunduğu küçük bir müze de görülüyor.
Kral: ülkeyi işgal eden Napolyon ve Fransız ordusundan kaçmak için: 1807 yılında Brezilya’ya kaçtı ve sarayın iç mobilyalarının büyük bölümü de, Brezilya’ya kaçırıldı.
Portekiz Lizbon Mafra
Joao V Heykeli
Jaoa V (1689-1750) sarayı yaptıran kraldır. Kendisi: Ekim 1708 tarihinde, Avusturya ile ittifakı güçlendirmek için: Avusturya kralı Leopold I’in kızı Mary Anne ile evlenmiştir. Saltanatı boyunca: din adamları ile iyi geçinmiş, en sadık kral olarak Portekiz tarihinde yerini almıştır.
Portekiz Lizbon Mafra
Malveira yel değirmenleri
Malveira, Mafra ilçesinin küçük bir köyüdür ve merkeze 8 km. uzaklıktadır. Bu köyde, tepede, yel değirmenleri görülmektedir.
Portekiz Lizbon Mafra
Igreja de Santo Andre
Bu küçük tapınak, Aziz Andreye adanmıştır. 13’ncü yüzyıldan k alma Romanesk-Gotik mimari özellikler taşımaktadır.
Ankara kenti topraklarına, çok eski tarihlerde yerleşilmiştir. Türkiye’nin en eski kentsel yerleşim alanlarından biridir. Türkiye’nin en eski kenti olduğu düşünülen İstanbul, MÖ. 667 tarihinde, Megaralılar tarafından kurulmuş olmasına rağmen, Ankara, MÖ. 14’ncü yüzyılda, bir Hitit kenti olarak kurulmuştur.
Anadolu yolları üzerindeki konumu; kentin, tarihi süreç içinde, daima önemli bir konumda olmasını sağlamıştır. Bent deresinin dar vadisi, Ankara kalesinin bulunduğu tepeyi, yaylanın ovaya dik kenarından ayırarak, korunmaya elverişli bir yer hazırlamıştır. Kent: Hititliler, Frigyalılar ve Galatlar döneminde, hep aynı yerde konumlanmıştır. Selçuklular ve Osmanlılar döneminde de yerini değiştirmemiştir. Zaten, günümüzde bile, ova zeminde yükselen kale, hemen dikkati çeker.
Kentin adı; eski dönemlerden, günümüze kadar, çok az değişiklik geçirir. Hititliler döneminde, kentin ne isimle anıldığı bilinmiyordu. Hititlilerin, yazılı kaynaklarında “Ankuva” ismiyle geçen kentin, burada kurulduğu söylense de, bu konudaki bulgular yetersizdir. Buna karşılık; Frigya döneminde, kentin adının; “Ankyra” olduğu bilinmektedir. Bu adın; gemi çapası anlamına gelen, ankerden türetildiği, Frig kralı Midas’ın, bir gemi çapası bulduğu yerde, kenti kurarak, bu adı verdiği ileri sürülmektedir.
Ama; bir kısım tarihçide; kenti, Galya’dan (bugünkü Fransa) başladıkları büyük göç sonunda buraya gelen Galat’ların (Keltler) kurduğunu ve Mısır’lılar ile yaptıkları bir savaşta ellerine geçirdikleri Mısır gemilerinin çapalarını, zafer ganimeti ve hatırası olarak yanlarına aldıklarını, bundan esinlenerek, burada kurdukları kente, “Ankyra” adını verdiklerini ileri sürerler.
MÖ.7’nci yüzyılda, kentte, Lidya egemenliği görülür.
MÖ. 547-331 yılları arasında ise; bölge Pers imparatorluğunun egemenliğine girer. Hatta; İran’lılar, kentin ekonomik ve stratejik durumunun çok iyi olması nedeniyle, burayı bir eyalet valiliği merkezi yaparlar. Mezopotamya’daki Susa şehrinden başlayıp, Anadolu’yu boydan boya geçen ve Sardis şehrinde son bulan ve buradan Ege denizine çıkan, ünlü kral yolu, Ankara’dan geçer. Yani; Ankara, gerçekten, döneminin en büyük üretim ve ticaret merkezi konumunda olmuş.
MÖ. 333 yılında, Büyük İskender, doğuya doğru yaptığı ilerlemesi sırasında, Ankara’yı da egemenliği altına alır. Büyük İskender’in ölümü üzerine ise, birçok yerde olduğu gibi, burada da otorite boşluğu doğar. Nitekim, kendilerine yurt arayan bazı Kelt kabileleri, Balkanlardan Anadolu’ya geçerek, MÖ. 278-277 yıllarında, Kızılırmak ve Sakarya nehirlerinin meydana getirdiği yay içindeki bölgeyi, kendilerine vatan edinirler.
Galat’ların bir kabilesi olan Tektosaglar ise; Ankara’yı kendilerine merkez edinirler ve burada, 250 yıl sürecek devleti kurarlar. Galatlar; ana vatanları Galya’da ve ele geçirdikleri diğer şehirlerde olduğu gibi, burayı da, kale gibi inşa ederler. Kentin, savunmaya en elverişli yüksek kayalık tepesine, bir kale inşa ederek, herhangi bir savaşta, buraya son çekilme noktası haline getirirler.
Kaba yontulmuş iri taşlardan, dairesel bir plan dahilinde yapılan ve surlarla çevrilen bu alana; oppidium denir. Ankara kalesinin, bugünkü planına bakıldığında, aynı modeli görmek mümkündür. Yani, Ankara kalesinin ilk hali, Galatlar tarafından yapılmıştır.
Ankara’daki Galat egemenliği, Roma’nın bu toprakları, MÖ. 189 yılında ele geçirmesiyle biter. Hatta, Galat kralı Tektosaglar’ın son savaşta, ordusunun yenilmesi üzerine, kaleye sığındığı yazılı kaynaklarda belirtilir. Romalılar, kentin ekonomik ve stratejik konumunu fark ederek, burayı bir eyalet merkezi haline getirirler. Kent, bu dönemde, muhteşem ve görkemli bir hale gelir.
1073 yılında, Selçuklular yöreyi ele geçirirler. 1832 yılından itibaren ise, Osmanlı egemenliği görülür.
Edo kalesi ile Tokyo körfezi arasındaki bataklık alan: 17’nci yüzyılda, Tokugıva İeyasu’nun emriyle doldurularak kullanıma hazır hale getirilmiştir. Günümüzde, bu alan: şehir merkezi konumundadır. Bu bölgede: Nihombaşı, Marunouçi, Yurakuço ve Ginza semtleri bulunur.
Japonya Tokyo Chiyoda
Nihombaşi-Marunouçi
Tokyo şehrinin en itibarlı ve önemli ticari firmalarının yönetim merkezleri: bu semtlerdedir. Bu yüzden: şehrin en iyi sanat koleksiyonlarının bulunduğu müzeleri, bu semtlerde bulmak mümkündür.
Bridgestone Sanat Müzesi
Ginza metro hattında: Çuodori bölgesindeki Kyobaşi-Nihombaşi istasyonları arasındadır. Girişin ücretli olduğu bu müzede: Renoir, Cezanne, Matisse, Rembrandt, Manet, Picasso gibi sanatçıların ve Batı tarzı Japon resminin erken dönem sanatçılarının eserlerinden oluşan muhteşem bir koleksiyon sergilenmektedir.
Koleksiyon: Bridgestone Lastik Şirketinin kurucusu İşibaşi Şociro tarafından toplanmış ve eski Mısır, klasik Roma ve Yunan dönemi heykelleriyle pekiştirilerek, bu müze kurulmuştur.
Uçurtma Müzesi
Nihombaşi istasyonundan birkaç dakikalık yürüme mesafesindedir. Bu muhteşem müzeyi de görmenizi öneririm, çünkü: Japonlar süslü uçurtmalar yapmayı çok iyi bilirler, hatta ülkede bu bir gelenektir ve müzede özellikle elle boyanmış uçurtmalar ilgi çekmektedir.
İdemitsu Sanat Müzesi
Bridgestone Müzesinin hemen karşısındadır.
Müzede: Çin porselenlerinden, klasik fırınlama tarzıyla üretilmiş Japon seramiklerine kadar birçok obje sergilenmektedir. Ayrıca: Zen resim sanatı örnekleri, ahşap baskılar ve Edo döneminde günlük yaşamı tasvir eden resimler de sergilenmektedir. Tüm bunların yanında, dünyanın dört bir tarafından toplanmış tarihi çömlek parçaları da bulunuyor.
İdemitsu sanat müzesinin bir blok doğusunda: Forum yapıları bulunuyor.
Tokyo Uluslar arası Forumu
Burası: 1997 yılında tamamlanmıştır. Raphael Vinoly tarafından tasarlanmıştır. 2 binadan oluşmaktadır ve binaların arasında, bir açık hava galerisi görülür. Evet, aslında burayı niye ziyaret etmek gerekir diye düşünebilirsiniz. Burası, yalnızca bir mimari harika olarak değerlendirilmez. Aynı zamanda: insan odaklı çalışmalara da ev sahipliği yapar.
Doğudaki yapı: 55 metre yüksekliğindeki tavanıyla, bir sergi salonu olarak kullanılır.
Batıdaki yapı: konferans, sergi ve konser salonları olmak üzere, 6 salondan oluşan bir komplekstir. En büyük salon: 5000 seyirci kapasitelidir. Bu binanın zemin katındaki restoranlarda, yöresel lezzetleri tadabilirsiniz.
İki bina arasındaki açık hava galerisinde: hafta içi, öğlen saatlerinde: ziyaretçiler ve çalışanlar için “Tay” yemeklerinden oluşan menüler sunan kamyonetler, yani tekerlekli yemek üniteleri görebilirsiniz. Hatta, bunlarda: Okinava eriştesinden yapılmış paella ve çöp şiş bile bulmak mümkündür.
İdemitsu sanat müzesinin batısındaki bulvardan yürüyerek ilerlerseniz: bir bina ile karşılaşırsınız.
Dai-içi Hayat Sigortası Şirketi Binası
Bu bina: II. Dünya Savaşında bombardımandan etkilenmemiş nadir yapılardandır. Zaten bu yüzden: işgal döneminde, bu bina, müttefik askeri güçleri tarafından karargah binası olarak kullanılmıştır. Bu dönemde, General Mac Arthur’un ofisi, günümüzde halen muhafaza edilmektedir.
Dai-içi binasından güneybatı yönünde yürürseniz, bulvarın karşısında sağda bulunan bir park ile karşılaşacaksınız.
Hibiya Parkı
Burası, 1903 yılında yapılmış olup, Japonya’nın ilk batı tarzı parkı olarak önem kazanmaktadır.
İmperial Hotel’den sonra, sola dönerseniz, bu kez karşınıza bir tiyatro çıkıyor.
Takarazuka Tiyatrosu
Burada sahnelenen “kabuki” tarzı, şarkılı, danslı ve hepsi genç kızlardan oluşan eleştirel tiyatro oyunları: kostümleri ve dekorlarıyla çok ilgi çekicidir.
Evet: bu eleştirel tiyatro, ilk olarak 1903 yılında Osaka şehrinde kurulmuştur. Tokyo şehrinde ise, ilk kez, burada faaliyete geçmiştir.
Yan blokta, Japon Demiryolları hatlarının altında, bir çarşı bulunuyor.
Uluslar arası Alışveriş Çarşısı
Burası: hediyelik eşya satan dükkanlarla doludur.
Yurakuço ve Ginza
Yurakuço: kelime anlamı olarak “zevk köşesi” anlamını taşımaktadır. Burası: II. Dünya savaşından sonra, eğlence sunmaya başlamıştır. Yani: bir anlamda, o günlerde, müttefik askerlerine hizmet veren “genelev” olarak bilinmektedir. Tren hattının altında kalan bölümde ise: büyük bir karaborsa pazarı bulunuyordu.
Daha sonra ise: burası, Ginza bölgesindeki ofis çalışanlarının bira içip sohbet ettikleri ucuz restoranlarıyla ünlenmiştir.
Edo döneminde: burada bir gümüş darphanesi (Japonca ismi “ginza”) bulunmaktadır. 1612 yılında, İeyasu tarafından, itibarlı hizmetlilerinden birinin köşkü ile bu gümüş darphanesinin bulunduğu yer arasında bir köprü yaptırılır ve Sukiyabaşi ismi verilir. Bölgenin “ginza” ismi ise, bu gümüş darphanesinden gelmektedir.
1872 yılına gelindiğinde: büyük bir yangın, bölgenin tamamını yakarak yok eder. Daha sonra ise, Meici hükümeti: buranın batı tarzında kaldırımları olan, sokak lambaları, atlı arabaları olan, yatay ve dikey caddeleri bulunan bir yer olarak yeniden düzenlenmesini emrederler. Aynı yıl: Şimbaşi-Yokohama arasındaki, ülkenin ilk demiryolu hattı olan “Ginza” hizmete girer ve böylece, bölge tamamen güzelleşir.
Takip eden dönemde ise, burası bir alışveriş merkezi haline gelir. Özellikle: 1894 yılı yapımı: “Hattori saat kulesi”, son moda “Wako” mağazasının ön cephesini süslemektedir. Bunun hemen yanında ise, Tokyo şehrinin ilk kültür incisi satan dükkanı olan “Mikimoto” mağazası bulunur. Yurakuço istasyonundan sonra ise: en son teknoloji ürünlerinin satıldığı “Sony” galerisini bulabilirsiniz.
Evet: Tokyo şehrini ziyaret ederseniz, elbette buraya da mutlaka gitmenizi öneririm. Çünkü: sonuçta her ne kadar burada alışveriş için hatırı sayılır bir meblağ paranızın bulunması gerekmekte ise de, yine de alışveriş yapmasanız bile, burayı görmek inanın hoşunuza gidecektir. Hatta: özellikle neon ışıklarının dansını izlemek için, akşam saatlerinde buraya gitmenizi öneririm.
Tokugava İeyasu tarafından kurulan yeni başkentte: 1657 yılında büyük bir yangın çıkar ve 2 gün süren yangın sonucunda: şehrin üçte ikisi yanarak kül olur. Daha sonraki süreçte: yeniden inşa çalışmaları sırasında, Edo kalesinin doğusundaki bataklıklarda, ıslah çalışmaları yapılarak, buradan elde edilen büyük arazide köşkler ve tapınaklar için yerler parsellenir. 1853 yılına gelindiğinde ise, bu bölge: Tokyo şehrinin Amerikan ve Avrupalı tarzdaki ilk yerleşim yeri olarak göze görülür ve “Tsukici” ismiyle bilinir.
Tsukici bölgesine ulaşmak için: Hibiya metro hattını kullanmanız gerekir.
Tsukiji
Günümüzde: Tsukiji semtinde, birkaç anıt ve abideden başka, 19’ncu yüzyıla yani kurulduğu ilk dönemlere ait herhangi bir şey kalmamıştır. Bu bölgede günümüzde görülebilecek yerler şunlardır:
Tsukiji Merkez Toptancı Balık Pazarı
Burada, Pazar günü hariç, her gün sabahın erken saatlerinde “mezat” başlar ve saat 13.00 gibi tüm dükkanlar kapanır. Yani, bu olayı izlemek isterseniz, sabahın erken saatlerinde buraya gitmeniz gerekir.
Tsukiji metro istasyonunun 2 numaralı kapısından dışarıya çıkarsanız, bulvarı geçince solunuzda bir dini yapı göreceksiniz.
Tsukiji Honganci Tapınağı
Tapınak binası, Hindu tarzı cephesiyle ilgi çekmektedir.
Evet, bölgede yürümeye devam ediyoruz ve bu kez hedefimiz, büyük bir balık pazarıdır. Şin-Ohaşi-dori boyunca, güneybatı istikametinde yürüyün, ana kavşağı geçin ve daha sonra sola döndüğünüzde, yolun sonunda burayı bulacaksınız.
Balık Pazarı
Burası: Asya’nın en büyük balık pazarıdır. Pazarın kurulu bulunduğu alan, toplam 22 hektardır. 1600 civarında toptancının bulunduğu alanda, Tokyo şehrinin balık tüketiminin % 90’lık bölümü karşılanır ve burada 15 bin kişi istihdam edilir. Burada satılan balıklar: ülkenin birçok yerinden, her sabah, soğutuculu kamyonlarla, buraya getirilir.
Balıklar: ruhsatlı toptancılara satılır ve toptancılar satın aldıkları balıkları, el arabalarıyla götürürler. Günlük yaklaşık 2000 ton deniz ürünü, burada taşınmaktadır. Burada, özellikle “ton balığı” pazarlaması büyük oranlarda yapılıyor.
Günde, 120 kez ton balığı açık arttırması yapılıyormuş. Bu ihaleleri görmek isterseniz, sabahın çok erken saatlerinde, yani: 05.50-06.00 gibi, burada bulunmanız gerekiyor. Yoğun günlerde, bu saatte gitseniz bile, ihalelerin yapıldığı alana giremeyebiliyorsunuz.
Buraya giderseniz, yerel “suşi” restoranlarında, mutlaka bir kahvaltı yapın veya öğle yemeği yeyin. Restoranlar, saat: 05.00 den itibaren açıktır.
Şin-Ohaşi-dori’ye doğru geriye yürüyoruz ve sola döndükten sonra, birkaç dakikalık yürüyüşün ardından: bulvar batıya kıvrılıyor ve yüksek bir geçide ulaşıyoruz. Burada, bir saray bahçesi girişi var.
Japonya Tokyo Chiyoda
Hama Rikyu Bahçesi
Bahçeye girdiğinizde, solda kalan yolu takip ederseniz: Sumida nehri boyunca, Asakusa’ya giden teknelerin kalktığı feribot iskelesine ulaşırsınız.
Evet: bahçe, aslında “Tokugava” ailesinin mülküdür ve 1945 yılında halka açık park haline getirilmiştir. Hoş bir park alanı, özellikle: Şiodome kompleksinin yüksek binaları arasındaki yeşillik olarak ilgi çekmektedir.
Balık pazarından çıkınca: Şin-Ohaşi-dori’den sağa dönerseniz: Ginza’ya doğru ilerlediğinizde: bir tiyatro mekanına ulaşacaksınız.
Kabuki-za
Burada ilk gözünüze çarpacak olanlar: kırmızı fenerler, pankartlar ve posterlerdir. Burada, ilk “kabuki” tiyatrosu: 1889 tarihinde kurulmuştur. Tiyatro binasının tasarımı ise, 1925 yılında yapılmıştır ve Tokugava dönemi kale mimarisini andırmaktadır. Ancak, bina 1945 yılındaki bombardımanda yıkılmış ve 1951 yılında yeniden yapılmıştır.
Japonya Tokyo ChiyodaJaponya Tokyo ChiyodaJaponya Tokyo Chiyoda
AKİHABARA BÖLGESİ
Buraya “Elektrik Şehri” denilmektedir. Çünkü: Japonya ülkesinde: tüketici elektroniği endüstrisinin odak noktasıdır. Burada: yüzlerce elektronik cihaz satan dükkan bulunur. Ayrıca: yanıp sönen neon ışıkları, video ekranları, gürültülü müzik yayını ve biraz önce de söylediğim gibi, en son teknoloji elektronik cihaz satan yüzlerce dükkan.
Bu dükkanlar: bölgede şaşırtıcı şekilde yerleşmiştir. Bir uçta: JR istasyonu yakınlarında: teknisyen ve kişisel meraklılara hitap eden küçük dükkan ve tezgahlar görülür. Diğer uçta ise: ülke çapında, dış pazarlara yönelik mallarla dolu reyonları bulunan sıralanmış dev mağazalar görülür. Bu mağazalardan: pasaportunuzu gösterdiğinizde “gümrüksüz” alışveriş yapabilirsiniz.
Caddelerin arka sokaklarında ise: animasyon filmleri ve bilgisayar oyunları satan sayısız dükkan bulabilirsiniz. Caddeler demişken: ana cadde, Pazar günleri, saat: 13.00-18.00 arasında trafiğe kapatılıyor. Büyük elektronik parakendeciler: “Chuo Dori” caddesi boyunca dizilidirler. Bu dükkanlarda: kameralar, bilgisayarlar, televizyonlar, cep telefonları, elektronik parçalar, ev aletleri, ikinci el eşyalar ve elektronik cihazlar bulup satın alabilirsiniz.
Ancak: burada satılan elektronik cihazların bir bölümü, yalnızca Japonya’da kullanılmak üzere tasarlanmıştır. Yani, alışveriş yaptığınızda, özellikle buna dikkat etmenizi öneririm. Ayrıca: kullanım talimatlarının Japonca olması ve sınırlı garanti verilmesi de, alışverişte dikkat etmeniz gereken hususlardır. Yine de, mağazaların bir kısmı, uluslar arası kullanıma uygun modelleri satışa sunarlar.
Hatta: biraz önce de söylediğim gibi, yabancı ziyaretçiler gümrüksüz alışveriş yapabilirler. Gümrüksüz alışverişi bilenler hatırlayacaktır, diğer yerlerde olduğu gibi, burada fatura alıp, havaalanında gümrük polisine göstermek gerekmiyor, alışveriş sırasında “pasaport” unuzu göstererek gümrüksüz alışveriş yapabilirsiniz.
Burada: bulunan birkaç elektronik mağazasından söz etmek istiyorum:
Japonya Tokyo Chiyoda
İshimaru Denki
Akihabara istasyonu yakınındaki, bu üçlü mağaza: haftanın her günü, saat: 10.00-22.00 arasında açıktır. Burada: cep telefonları, bilgisayarlar bulup satın alabilirsiniz. Ayrıca: CD, DVD, oyunlar da bulunuyor.
Japonya Tokyo Chiyoda
Sofmap
Sofmap gurubu: Akihabara bölgesinde, yaklaşık 12 mağaza işletmektedir. Bu mağazalarda: Apple ürünleri, CD ve oyunlar, bilgisayarlar, kameralar, yazılım ürünleri bulup satın alabilirsiniz. Mağazalar: her gün saat 11.00-21.00 arasında açıktır.
Japonya Tokyo Chiyoda
Laox
Ana mağaza ve ilaveten bir mağazası daha bulunuyor. Haftanın her gün, saat: 10.00-20.00 arasında açıktır. Bu mağazalarda, özellikle “dutty-free” ürünleri, müzik aletleri, hobi ve oyun ürünleri satılmaktadır.
Yamada Denki
Haftanın her günü, saat: 10.00-22.00 arasında açık bulunan mağazada: kişisel bilgisayarlar, bilgisayar aksesuarları, ev elektroniği ürünleri bulup satın alabilirsiniz.
Japonya Tokyo Chiyoda
Akky
Haftanın her günü, saat: 09.30-20.00 arasında açık olan mağazada: kameralar, bilgisayarlar, televizyonlar, DVD oynatıcıları, bilgisayar yazılımları bulup satın alabilirsiniz. Buranın en büyük özelliği: yalnızca Japonya için değil, uluslar arası alan için üretilen ürünlerin satılıyor olmasıdır.
Radyo Pazarı
Burası: bir mağaza gibi değil, dar sokaklarda, tezgahlar üzerinde satış yapılan bir yer olarak dikkat çekiyor. Özellikle, II. Dünya Savaşından sonra, radyo ve elektronik radyo parçaları satışı konusunda uzmanlaşmış bir karaborsa yeridir. Burada: elektronik parçalar, güvenlik monitörleri, radyo ve bilgisayar parçaları bulup satın almak mümkündür. Ancak, satılan parçalar, genellikle herhangi bir ambalajı olmadan satılıyor, yani dikkat ederek alışveriş yapmalısınız.
Otaku bölgesinde Gezi
Kafeler
Bu bölgede bulunan özel kafeler: tipik Fransız hizmetçisi gibi giyinmiş garsonların hizmet verdiği, temalı restoranlardır. Gıda hizmeti dışında, bu mekanlarda: müşteriyle konuşularak ve oyunlar ile, müşteri meşgul edilir. Hizmetçi yani garson olarak ise: özellikle İngilizce konuşan bayanlar kullanılır.
Japonya Tokyo Chiyoda
Don Quijote
Haftanın her günü, saat: 10.00-17.00 arasında açık olan bu mekan, genellikle indirim mağazası olarak bilinir. Burada: oyuncak, elektronik, son moda ürünler bulup satın alabilirsiniz. Mağazanın 8’nci katındaki tiyatroda ise, günlük gösteriler sunulur.
Japonya Tokyo Chiyoda
Games-Oyuncular
Haftanın her günü saat: 09.00-22.00 arasında açık olan bu mekanda: filmler, video oyunları, CD, kırtasiye, yazılımlar bulup satın alabilirsiniz.
Japonya Tokyo Chiyoda
Mandrake
Haftanın her günü, saat 12.00-20.00 arasında açık bulunan bu mekan, ikinci el eşya konusunda uzmanlaşmıştır ve burada: bebekler, figürler, poster, CD, oyuncaklar satılmaktadır.
Evet; Akihabara bölgesi, her ne kadar alışveriş cenneti olarak bilinse de, burada da birkaç yapı ilgi çekmektedir.
Akihabara istasyonundan: ana bulvar (Çuo-dori) boyunca kuzeye doğru yürüyün ve bir sonraki büyük kavşağa geldiğinizde: Suehiro istasyonuna doğru dönün. Kısa bir yürüyüşten sonra bir dini yapıya çıkan merdivenleri göreceksiniz.
Kanda Myocin Tapınağı
Tapınağın ilk yeri: günümüzdeki “Otemaçi” finans bölgesidir. Ancak: 1616 yılında, bugünkü yerine taşınmıştır. Taşınan bu orijinal ahşap yapı: 1923 yılındaki büyük depremde yıkılır ve yerine, günümüzde görülen beton bina inşa edilir.
Evet, bu tapınak: 3 tanrıya adanmıştır. Bunlardan: Okuninuşi no Mikoto ve Sukunahikona no Mikoto: Japon yaradılış efsanesinde geçen iki tanrıdır.
Diğer tanrı “Taira no Masakado” ise: 940 yılında “vatana ihanet” suçlamasıyla idam edilen, ancak daha sonra saygı ve prestij kazandırılmış ve Heian soylusudur. Bu kişi: Kyoto’daki imparatorluk sarayına karşı; sesini yükselten savaşçı sınıfının ilk isyanını başlatan kişi olarak bilinir. Ayrıca: Japonya’nın doğusunda, kendisinin imparator olacağı yeni ve bağımsız bir devlet kurmaya çalışmıştır.
Tapınak alanında göreceğiniz küçük yapılardan bir kısmı: Tokyo şehrinin üç büyük kutlama töreninden birisi olan “Kanda Matsuri” döneminde, caddelerde taşınan “mikoşi” yani “taşınabilir mabetler” dendir.
Tapınağın güneyindeki ana kapısından: tepenin eteklerindeki “torii” kemerine kadar uzanan cadde üzerinde: yöresel lezzetleri tadabileceğiniz dükkanlar bulunuyor. Bunlarda, özellikle: miso (mayalanmış fasulye hamuru) ve zencefille tatlandırılmış pirinç içeceklerini denemenizi öneririm.
Kemerin bulunduğu yerden: bulvarı geçtiğinizde, bu kez karşınıza bir akademi çıkıyor.
Yuşima Seido
Burası: 1632 yılında, Ueno bölgesinde kurulmuş ve 1691 yılında ise, buraya taşınmıştır. Bu akademide: Konfiçyus klasikleri öğretilmektedir.
Ayrıca, bu akademi: Tokugava hükümetlerinin yöneticileri ve seçkinleri: burada: itaat etme, hiyerarşinin faziletleri, özdenetim gibi hususlarda eğitim almaları için kurulmuştur. Günümüzde: yapı, tapınak olarak kullanılmaktadır.
Evet: yapı, uzun geçmişinde, altı kez yanıp kül olmasıyla da bilinmektedir. Simsiyah ve karanlık ana salonuna giden geçitte: bir Konfiçyus heykeli görülüyor. Yapı, en son olarak 1954 yılında restore edilmiştir.
Evet, gezimize devam ediyoruz. Tapınaktan çıkıp, Oçanomizi istasyonunun yanında bulunan, Kanda nehri üzerindeki “Hiciribaşi” köprüsüne ulaşın. İstasyonun hemen güneyinde, bir dini yapı bulunuyor.
Nikolai Katedrali
Burası: Japonya ülkesinde, Rus Ortodoks kilisesinin merkezidir. Kilisenin bilinen ismi “Kutsal Diriliş” katedralidir. Ancak: daha çok “Nikolai” adıyla anılır. Çünkü: 1861 yılında, Aziz Nikolai Kassatkin (1837-1913) buraya gelir ve geri kalan hayatını burada geçirir, bu kiliseyi kurar.
Japonya Tokyo Chiyoda
KOİSHİKAWA KORAKUEN
Burası: Tokyo şehrinin en eski ve en iyi “Japon Bahçeleri” bulunan bölgesidir. Kentsel Tokyo şehrinden doğaya kaçış için, en uygun ortam buradadır. Giriş ücretlidir, ücret 300 Yen. Her gün saat 09.00-16.30 arasında açıktır.
Bölge: Edo döneminde yapılmıştır. Bahçenin isminde kullanılan “Korakuen”: ünlü bir Japon şairdir. Koishikawa ise, bahçenin bulunduğu ilçenin adıdır.
Evet: giriş kısmında da belirttiğim gibi: en geleneksel “Japon Bahçeleri” burada bulunmaktadır. Bu bahçeler için: havuzlar, taş, ağaç ve insan yapımı tepeler kullanılarak minyatür güzellikler ortaya çıkarılmıştır.
Yürüyüş parkurları, ziyaretçilerle doludur. Ama özellikle Kasım ve Aralık ayları başında: bahçede, sonbahar nedeniyle tam bir renk armonisi yaşanır. Akçaağaçlar: turuncu ve kırmızı, canlı tonlarla, havuzların çevresinde boy gösterirler. Güneydoğu köşede ise, ginkgo ağaçları görülür. Mart ortasında: bu kez “erik” sezonu başlar. Nisan başında ise, “kiraz çiçekleri” muhteşem güzellikleri sunarlar.
Japonya Tokyo ChiyodaJaponya Tokyo ChiyodaJaponya Tokyo Chiyoda
İMPERİAL PALACE-İMPARATORLUK SARAYI
Tokyo şehrini ziyaret eden ziyaretçilerin: ilk gezme noktası burasıdır. Burası: Japon İmparatorunun en önemli konutudur. Büyük bir park alanı içinde bulunur ve buradaki bir çok bina bulunur. Bu binalar içinde: İmparatorluk ailesinin sarayı, özel konutları, ofisleri, arşiv ve müze bulunur. Toplam alan: 1.32 km. karedir.
Saray: Tokugava İeyasu zamanında yapılan ve o anda, dünyanın en büyük kalesi olarak bilinen “Edo kalesi” kalıntıları üzerine kurulmuştur. Kale: dış sınırları 16 km. uzunluğunda, bir çember şeklinde, iç içe 3 halka şeklindeydi. Çevresinde: dereler, kanallar ve hendekler vardı. Bu hendekler üzerinde: 110 kapı ve 30 köprü bulunuyordu. En içteki hendekteki kale duvarının kalındığı 5 metre idi.
Kalenin yapımında kullanılan, büyük granit bloklar: 97 km. uzaklıktaki “İzu” yarımadasından, mavnalar ile buraya getirilmiş ve kızaklarla çekilerek yerlerine yerleştirilmişlerdi. Ayrıca: kalenin yapılında, ülkenin dört bir yanından gelen taş ustaları çalışmışlardı. Özellikle: imparatorluk sarayı önünde, iç saraya girişi oluşturan iki köprüden biri olan “Meganebashi” yani “Gözlük köprüsü” ilgi çekmektedir.
Evet: bu kompleks içindeki bir çok yapı: 1860-1870 yılları arasında, yangınlarda harap oldu.
19’ncu yüzyılın ortalarında: şehrin genişletilmesi için, bütün duvarlar yıkıldı. Ancak: II. Dünya Savaşı sonlarına doğru: saray bölgesi: hava bombardımanı sonucu ağır hasar gördü. Bunun sonucunda, bölgede bulunan 28 silah deposundan yalnızca 2 tanesi ve onlarca gözetleme kulesinden yalnızca 3 tanesi ayakta kaldı.
Evet: kale-saray hakkındaki bu kısa tarihsel girişten sonra, gelelim gezi rotamıza: öncelikle “Doğu Bahçesi” bölümünden: sarayın ücretsiz bir haritasını almanızı öneririm.
Sarayın iç bölgesi: her yıl, yalnızca 23 Aralık ve 2 Ocak günlerinde, halkın ziyaretine açıktır. Ancak: dış bölgeleri, yıl boyunca gezilebilir. Sarayın içi: 6 kanattan oluşmaktadır. Bunlar:
1. Seiden Devlet Salonları
2. Chowaden Resepsiyon Salonu
3. Homeiden Devlet Ziyafet Salonu
4. İmparator Çalışma Ofisi.
5. Rensui Yemek Odası
6. Chigusa Chidori Drawingi Room
Salonlar, yani bu bölüm “Kyüden” denilen bu bölüm: gerek devlet misafirlerini kabul ve resmi devlet törenleri için kullanılır. Matsu-no-Ma denilen taht odasında: İmparator; Başbakan, yeni atanan ve ülkeden ayrılan elçileri kabul eder. Ama, biraz önce de sözünü ettiğim gibi, buraları gezme şansımız yok.
Fukiage Bahçesi
Bu bahçe: Edo döneminden günümüze kalmıştır ve İmparatorluk ailesi için yerleşim alanı olarak kullanılmaktadır, yani burada bir saray bulunmaktadır.
Burada, “Fukiage Omiya” olarak isimlendirilen sarayda: İmparator Showa ve imparatoriçe Köjün ikamet etmekte iken, 1989 yılında imparator ölünce, imparatoriçe, 2000 yılına yani ölümüne kadar burada ikamet etmiştir. Daha sonra takip eden süreçte, saray: kutsal imparatorluk taç giyme ve düğün törenlerinde kullanılmıştır.
Japonya Tokyo ChiyodaJaponya Tokyo ChiyodaJaponya Tokyo Chiyoda
Doğu Bahçesi
Burası, yılın her bölümünde (Pazartesi, Cuma ve özel günler hariç) ziyarete açıktır ve rehberli turlar eşliğinde burası gezilebilmektedir. Evet: 210 bin metrekarelik bir alana yapılan bu bölümde: idari binalar bulunmaktadır.
Buraya: “Otemon kapısı”ndan giriliyor. Bu kapı: Edo döneminde, Şogunluk kalesinin ana giriş kapısı olarak kullanılmıştır. Bugün görülen kapı: 1967 yılında restore edilmiştir.
Bahçenin hemen sağ yanında bulunan bu müzede: İmparatorluk ailesinin sanat koleksiyonları sergilenmektedir. Çünkü: 1989 yılında, imparatorluk ailesi, Japon hükümeti için, 6000 adet sanat eseri bağışlamıştır.
Tökagakudö-Müzikholl
Bu müzik salonu: İmparatoriçe Kojun’un 60’ncı doğum yıldönümü için, Mart 1966 yılında yapılmıştır. Salonun dış duvarlarının her biri, farklı tasarlanmış mozaik çinilerle döşenmiştir.
Nimomaru
Burada: Japonya ülkesinde her ili temsilen sembolik bir ağaç dikilmiştir. Bu ağaçlar, her vilayetin kendisin tarafından bağışlanmıştır ve 30 çeşitten, 250 civarında ağaç bulunmaktadır.
Bahçe içinde yürümeye devam ederseniz: müzeden sonra yolun dikleştiğini ve ikiye ayrıldığı yerde: yine 19’ncu yüzyıldan kalan, iki askeri bina göreceksiniz. Kalenin iç halkasının girişi: yüzer kişiden oluşan, dört vardiya asker tarafından korunurdu. Burada göreceğiniz “Muhafız Karakolu” bu askerlerin barındığı yerlerden birisidir.
Yolun ikiye ayrıldığı yerdesiniz: yolun sola giden bölümü: kalenin en iç kısmı olan “hon-maru” ya devam eder. Burada: Şogon’un özel ikametgahı, kabul salonu, karısı-cariyeleri-nedimelerinin bulunduğu bölüm olan “o-oku” görülür.
Yolun sağa giden bölümü ise: ayrı bir bahçeye gider ki, burada: bir havuz, bir çay terası ve şelale bulunur.
Dış Bahçe ve Nicubaşi Köprüsü
Doğu bahçesinden çıktığınızda: sağa dönüp, saray arazisinin sınırları boyunca yürürseniz: Edo döneminden günümüze kalıpta görebilecekleriniz şunlardır: Fujimi Gözetleme kulesi, Fujimi cephaneliği, Tatsumi Çift Katlı gözetleme kulesi, Kikyomon kapısı, Sakaşitamon kapısı.
Buradan devam ederek, birkaç dakika daha yürüyünce, bu kez “Dış Bahçe” ye ulaşacaksınız.
Burada: İeyasu dönemindeki itibarlı baronların evleri bulunuyor. Hatta: İmparator Meici hükümeti zamanında da, baronların bu konutları: ilk modern bakanlık binaları olarak kullanılmıştır. Ancak: 1899 yılında, bakanlık binaları, güneydeki Kasumigaseki bölgesine taşınınca, buraya, Japon çamları dikilir ve mesire yeri olarak halkın kullanımına açılır.
Evet: buradaki yani dış bahçedeki gezimize devam ediyoruz. Yürümeye devam ettiğimizde, karşımıza “Nicubaşı Köprüsü” ve “Seiman Kapısı” çıkıyor. Köprünün karşısındaki bina: 17’nci yüzyıldan kalma “Fuşimi Gözetleme Kulesi” dir. Solda ise: davetsiz misafirleri görmek ve tecrit etmek için kullanılan “masu” yani “kapı” tahkimatlarından en etkileyicisi olan “Sakuradamon” (kelime anlamı: kiraz ağacı arazisi kapısı) görülür.
Hendek Boyu Gezisi
Evet, bölgedeki gezimize devam ediyoruz. Saray hendeği boyunca: kuzeye doğru yürümeye devam ediyoruz.
Bulvarın: kollara ayrıldığı yerde bir yapı görüyoruz.
Ulusal Parlamento (Diet) Binası
Yapının ön cephesindeki granit kaplama ilgi çekmektedir. Yapı: 17 yıllık bir çalışma sonunda, 1937 yılında tamamlanmıştır. Mimari açıdan: Hint ve antik Pers özellikleri yansıtır.
Yürümeye devam edip, beş yolun kesiştiği bölgeye geldiğinizde: bulvarın diğer tarafından 2 yapı ile karşılaşıyorsunuz.
Anayasa Mahkemesi Binası
1968 yılında yapılmıştır. Yani: II. Dünya Savaşının ardından, Tokyo şehrinin yeniden imarı sırasında yapılan son yapılardan birisidir. Bina: dar pencereleri, taş levhaları, uzun gri duvarları, çelik ve beton dirsekleriyle, modern bir mimari stil sergilemektedir.
Ulusal Tiyatro
1966 yılında yapılmıştır. Yerel mimari gelenekler örnek alınarak inşa edilmiştir. Binada, 2 salon bulunmaktadır ki, bunların seyirci kapasiteleri: birinci salonda 1745 ve ikinci salonda 650 kişidir. Bu salonlarda gerçekleştirilen gösterilerde: kabuki, bunraku (geleneksel kukla tiyatrosu), geleneksel müzik ve dans ağırlıklı gösterilerdir.
Evet: Hendek boyunca yürümeye devam ediyoruz. İngiliz Elçiliğini geçtikten sonra tepede kiraz ağaçlarının bulunduğu bölüme ulaşıyorsunuz. Buradan sağa dönerek yürümeye devam ediyoruz ki, bu noktada saray arazisinin 5 km. lik dairesel turu tamamlanmış oluyor.
Hendek boyunca: “Harakavamon Kapısı” nı geçince; yeniden “Otemon Kapısı” ve “Doğu Bahçesi” ni göreceksiniz.
Otemon Kapısı
Bu kapı: Şogon haremindeki kadınların, nadir olarak saray dışına çıkışlarında kullanılırdı.
Caddenin hemen karşı tarafında “Takebaşi” denilen yerde, bir müze bulunuyor.
Ulusal Çağdaş Sanat Müzesi
Müzede: kalıcı koleksiyonlarda: Japonya ülkesinde, 20’nci yüzyılda, Batı tarzı sanatı benimseyen ilk ustalar olan “Fucita Tsuguci” ve “Umehara Ryuzaburo” nun eserleri görülüyor.
Biraz önce sözünü ettiğim, kiraz ağaçları ve trafik ışıklarının bulunduğu tepeden, sarayın ilerisine doğru ilerleyince, başka bir yapı görülüyor.
Yasukuni-cinca-Barış Tapınağı
Burası: “Ulus için Barış Tapınağı” olarak bilinir. Bu kutsal alan: 1869 yılında, Meici imparatorluğunun modernleşme çabalarına karşı, silahlı çatışmaların başladığı 1853 yılından sonra: Japonya için savaşta ölenlerin anısına adanmıştır. Tapınak kompleksi içinde: Ana Salon ve İbadet Salonu ve bunlara ilaveten, savaş hatıraları müzesi olarak düzenlenen “Yuşukan” bölümü bulunur. Müzedeki en ilginç obje: II. Dünya savaşı sırasında tasarlanmış ve bir geminin güvertesinden denize indirilen tek kişilik denizaltıdır.
Aslına bakarsanız: günümüzdeki Japon Anayasası “ulusal politika” olarak “savaşı” kabul etmez ve Japonlar militarizmi ima edecek en ufak şeyden çekinirler.
Ancak: yine de, her yıl milyonlarca Japon, burayı ziyaret ederek, savaşlarda ölmüş sevdikleri yakınları için dua ederler.
Evet, yürüyerek gezmeye devam ediyoruz. Yasukini Barış Tapınağı bölgesinden geri dönüyoruz, Edo kalesinin kuzey duvarlarındaki en güzel kapılardan biri olan “Tayasumon” kapısına geliyoruz ve buradan geçtiğimizde, bu kez karşımıza bir park çıkıyor.
Kitanomaru Parkı
Parkın içinde, 1964 yılı Olimpiyatları için yapılan, dövüş sanatları salonu “Budokan” bulunuyor. Şehirdeki: karate, Judo ve Japon eskrimi turnuvaları, müsabakaları, burada yapılıyor. Öte yandan, şehirdeki birçok pop ve rock müzik konserleri de burada düzenleniyor.
Parkın diğer ucunda: sarayın yakınında: Ulusal Çağdaş Sanat Müzesi’nin el sanatları galerisi olan “Kogeikan” bulunuyor.
Kogeikan
Burası: Meici döneminden günümüze kalan, şehirdeki yalnızca 5 yapıdan birisidir. Kırmızı tuğlalı güzel binada bulunan galeride: geleneksel seramik, tekstil, ahşap, bambu, lake ve metal el sanatlarının muhteşem güzel örneklerini görmek mümkündür.
Japonya Tokyo ChiyodaJaponya Tokyo ChiyodaJaponya Tokyo Chiyoda
HAMA RİKYU
Haftanın her günü, saat: 09.00-17.00 arasında açık olan bahçeye giriş, 300 Yendir.
Burası, Tokyo şehir merkezinde, büyük ve çekici bir peyzaj bahçesi olarak önem kazanmaktadır. Burada bulunan havuzlar: deniz suyunun gel-gitleriyle seviye değiştirmektedirler ve ziyaretçiler, burada muhteşem manzara eşliğinde dinlenmektedirler. Evet: gökdelenler bölgesi olan Shiodome bölgesinin hemen dibindeki bu park alanı şehirde yeterli zamanınız varsa, mutlaka gidip görmenizi önereceğim yerlerdendir.
Bahçe: kurulduğundan bu yana, yüzyıllar boyunca bir çok amaca hizmet etmiştir. Başlangıçta, yöresel bir lordun, avlanma alanı iken, daha sonra imparatorluk müstakil sarayı ve daha sonra ise, gezinti bahçesi olarak kullanılmıştır. Bu kullanımları ile ilgili olarak: ördek avı panjurları ve eski bir hendek ve kaya duvar kalıntıları görülmektedir.