Ankara Maltepe Cami

Ankara Maltepe Cami

Ankara, Maltepe semtinde, bulvar üzerindedir.

Ankara Maltepe Cami

1950 yılında, halkın katılımıyla, Hasan Balbudak Başkanlığında “Ankara Maltepe’de bir Cami Yaptırma Derneği” kurulur.

Bu derneğin adı, daha sonra “Ankara Maltepe Cami Yaptırma ve Yaşatma Derneği” olarak değiştirilir ve dernek, bugün bu yeni adıyla faaliyetlerine devam etmektedir.

Caminin ilk kurulması düşünülen ve Belediyenin Derneğe ilk tahsis ettiği yer: şu anda Maltepe’de Çankaya Belediyesinin birimlerinin de bulunduğu bölümün yerinin karşı tarafındaki arsa idi.

Daha sonra, kullanım ve şehrin yerleşimi açısından, şu anda Maltepe Caminin bulunduğu 5553 ada ve 20 parseldeki arsa, Belediye tarafından, 90 yıllığına kullanım hakkı olarak cami yaptırmak üzere, Derneğe tahsis edilmiştir.

Derneğin öncülüğünde ve yardımsever halkın gayretleriyle, 1954 tarihinde, Maltepe Caminin temeli atılır. 1959 yılında ise, inşaatı bitirilir ve ibadete açılır. Mimar Recai Akçay’ın tasarladığı planı, kalfa olarak yönetim kurulu üyesi Mehmet Varlıer uygulamıştır.

Eni 20 metre, boyu 20 metre ve yüksekliği 30 metre olan Maltepe Cami, beyaz taş ve tuğladan inşa edilmiştir. Caminin birer şerefeli, 50 metre yüksekliğinde, 2 minaresi vardır. Minarelerde, 142 merdiven ile şerefeye çıkılır.

Bir ön ve iki yan olmak üzere, üç kapı ile caminin içine girilir. Camide, iki katmahel vardır. Tek kubbesi olan caminin kubbe yüksekliği: 50 metredir. Kubbenin kaynağında, 3 cepheli dar bir balkon bulunur.

Kubbenin en üst tepe kısmında “Fatiha Suresi” yazılıdır.

Kubbenin, Fatiha Suresi yazılı tepe noktasının ortasından, aşağıya büyük bir avize asılıdır. Bu avize, camiye, Sadi Hoşses tarafından armağan edilmiştir.

Cami duvarları: yerden 5 metre yüksekliğe kadar çiniyle kaplanmıştır. Çinilerin bitiminden sonra, mermer üzerine oymalı Tegabün Suresi yazılmıştır.

Ön ve yan yukarı camlar, vitray ile süslenmiştir.

Mihrap: mermerden yapılmıştır ve üzerindeki kitabede “Yönünü: Mescid-i Haram’a çevirir” hakkında bir ayet-i kerime yazılmıştır.

Mihrabın sağında: Allah, solunda: Muhammed yazılı iki levha vardır. Kubbeyi taşıyan köşelerde ve yan taraflarda: Allah, Muhammed ve 4 Halifenin isimlerinin (Ebubekir, Osman, Ömer, Ali) yazılı olduğu levhalar vardır.

Ankara Maltepe Cami

Müezzinlerin mahfelinde, ilk müezzin olarak bilinen Hz. Bilal-i Habeşi’yi hatırlatan, eski Türkçe yazılmış bir levha vardır.

Minber: mermerden yapılmıştır. 9 basamaklıdır. Cuma ve bayramlarda, hatip orada cemaate dini konuları anlatan bir konuşma (hutbe okur) yapar. Bunu dinlemek farzdır, ibadettir ve Cumanın şartlarından birisidir.

Cami, ön cepheden bakıldığında: merkezde, büyük bir kubbe ve kuzey yönünde 5 küçük kubbe ile örtülüdür. Küçük kubbelerin altı: dış cemaat mahalli olarak isimlendirilmiştir.

Doğu istikametinde girilen kapının üzerinde “Emniyet ve Selametle girin” anlamına gelen, bir Ayet-i Kerime’nin , kitabe olarak yazıldığını görüyoruz.

Caminin çevresinde: bir kız Kur’an kursu veren yer, şadırvan ve bunlarla birlikte bir de tuvalet bulunur.

Camiye göre, kıblenin sağında dış avluda, mermerden yapılmış, cenaze namazı kılmak için cenazelerin konulduğu iki adet musalla taşı vardır. Üzerleri, camiye uygun bir yapı ile kapatılmıştır.

Cami: yerden ısıtmalıdır. Görevliler: kıble istikametindeki lojmanlarda otururlar.

Ankara Gecik Cami

Ankara Gecik Cami

Nazım Bey mahallesi, Ulucanlar caddesindedir.

Kitabesinde, 1443 yılında yapıldığı kaydedilmekte ise de kim tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir.

Ulucanlar caddesinin seviyesi alçaltılmış olduğundan, Mescit, cadde yanında teşkil olunan bir platform üzerinde kalmaktadır. 9.70 x 6.60 metre ebadında, dıştan taş temeller üzerinde, ahşap hatıllı ve kerpiç duvarlı, çok basit ve ufak bir yapıdır.

Dış görünüş itibarıyla, hiçbir sanat değeri bulunmayan mescidin, kıble duvarındaki alçı mihrabı, tetkike değerdir.
İki sıralı, dikdörtgen pencerelerle aydınlatılan mekanı örten ahşap tavan da, pek fazla değer taşımıyor.

Tavan hizasına kadar yükselen bir sıra palmet ile nihayetlenen alçı mihrabı, beden duvarlarından hafif çıkıntı teşkil etmekte olup, niş yarım silindirik ve üzeri mukarnaslıdır.

Niş üzerindeki kısımlar ise, kabartma olarak geometrik motiflerle süslenmiş ve bütün çevresi, Kelime-i Tevhit yazılı bir kitabe ile çevrilmiştir. Kuzey kısmında, sonradan ilave edilmiş kadınlar mahfilinin ortası, ileri doğru bir çıkma meydana getirir.

Ankara Tarihi

Ankara Tarihi

Ankara kenti topraklarına, çok eski tarihlerde yerleşilmiştir. Türkiye’nin en eski kentsel yerleşim alanlarından biridir. Türkiye’nin en eski kenti olduğu düşünülen İstanbul, MÖ. 667 tarihinde, Megaralılar tarafından kurulmuş olmasına rağmen, Ankara, MÖ. 14’ncü yüzyılda, bir Hitit kenti olarak kurulmuştur.

Anadolu yolları üzerindeki konumu; kentin, tarihi süreç içinde, daima önemli bir konumda olmasını sağlamıştır. Bent deresinin dar vadisi, Ankara kalesinin bulunduğu tepeyi, yaylanın ovaya dik kenarından ayırarak, korunmaya elverişli bir yer hazırlamıştır. Kent: Hititliler, Frigyalılar ve Galatlar döneminde, hep aynı yerde konumlanmıştır. Selçuklular ve Osmanlılar döneminde de yerini değiştirmemiştir. Zaten, günümüzde bile, ova zeminde yükselen kale, hemen dikkati çeker.

Kentin adı; eski dönemlerden, günümüze kadar, çok az değişiklik geçirir. Hititliler döneminde, kentin ne isimle anıldığı bilinmiyordu. Hititlilerin, yazılı kaynaklarında “Ankuva” ismiyle geçen kentin, burada kurulduğu söylense de, bu konudaki bulgular yetersizdir. Buna karşılık; Frigya döneminde, kentin adının; “Ankyra” olduğu bilinmektedir. Bu adın; gemi çapası anlamına gelen, ankerden türetildiği, Frig kralı Midas’ın, bir gemi çapası bulduğu yerde, kenti kurarak, bu adı verdiği ileri sürülmektedir.

Ama; bir kısım tarihçide; kenti, Galya’dan (bugünkü Fransa) başladıkları büyük göç sonunda buraya gelen Galat’ların (Keltler) kurduğunu ve Mısır’lılar ile yaptıkları bir savaşta ellerine geçirdikleri Mısır gemilerinin çapalarını, zafer ganimeti ve hatırası olarak yanlarına aldıklarını, bundan esinlenerek, burada kurdukları kente, “Ankyra” adını verdiklerini ileri sürerler.

MÖ.7’nci yüzyılda, kentte, Lidya egemenliği görülür.

MÖ. 547-331 yılları arasında ise; bölge Pers imparatorluğunun egemenliğine girer. Hatta; İran’lılar, kentin ekonomik ve stratejik durumunun çok iyi olması nedeniyle, burayı bir eyalet valiliği merkezi yaparlar. Mezopotamya’daki Susa şehrinden başlayıp, Anadolu’yu boydan boya geçen ve Sardis şehrinde son bulan ve buradan Ege denizine çıkan, ünlü kral yolu, Ankara’dan geçer. Yani; Ankara, gerçekten, döneminin en büyük üretim ve ticaret merkezi konumunda olmuş.

MÖ. 333 yılında, Büyük İskender, doğuya doğru yaptığı ilerlemesi sırasında, Ankara’yı da egemenliği altına alır. Büyük İskender’in ölümü üzerine ise, birçok yerde olduğu gibi, burada da otorite boşluğu doğar. Nitekim, kendilerine yurt arayan bazı Kelt kabileleri, Balkanlardan Anadolu’ya geçerek, MÖ. 278-277 yıllarında, Kızılırmak ve Sakarya nehirlerinin meydana getirdiği yay içindeki bölgeyi, kendilerine vatan edinirler.

Galat’ların bir kabilesi olan Tektosaglar ise; Ankara’yı kendilerine merkez edinirler ve burada, 250 yıl sürecek devleti kurarlar. Galatlar; ana vatanları Galya’da ve ele geçirdikleri diğer şehirlerde olduğu gibi, burayı da, kale gibi inşa ederler. Kentin, savunmaya en elverişli yüksek kayalık tepesine, bir kale inşa ederek, herhangi bir savaşta, buraya son çekilme noktası haline getirirler.

Kaba yontulmuş iri taşlardan, dairesel bir plan dahilinde yapılan ve surlarla çevrilen bu alana; oppidium denir. Ankara kalesinin, bugünkü planına bakıldığında, aynı modeli görmek mümkündür. Yani, Ankara kalesinin ilk hali, Galatlar tarafından yapılmıştır.

Ankara’daki Galat egemenliği, Roma’nın bu toprakları, MÖ. 189 yılında ele geçirmesiyle biter. Hatta, Galat kralı Tektosaglar’ın son savaşta, ordusunun yenilmesi üzerine, kaleye sığındığı yazılı kaynaklarda belirtilir. Romalılar, kentin ekonomik ve stratejik konumunu fark ederek, burayı bir eyalet merkezi haline getirirler. Kent, bu dönemde, muhteşem ve görkemli bir hale gelir.

1073 yılında, Selçuklular yöreyi ele geçirirler. 1832 yılından itibaren ise, Osmanlı egemenliği görülür.