Ankara Kalesi

 

Ankara Kalesi

Ankara kalesine son olarak Temmuz 2023 tarihinde gittim, kalenin video çekimlerini görmek isterseniz: Youtube “Orhan Meral” ismiyle mevcut sitemde bulabilirsiniz. En altta ise bağlantı var.

Dik yamaçlar üzerine, bir kartal yuvası gibi inşa edilmiş. Şüphesiz ki: başkentin görülmeye değecek yerleri arasında ilk sırada. Zamanında: Ankara, 3 önemli akarsu (Hatip, Çubuk, İncesu) nun birleştiği noktada, hakim bir tepe üzerinde kurulmuştur.

Burada: tarih süreci içinde: Galatlar Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular, Haçlılar ve sonra yine Selçuklular ve ardından Osmanlılar hakimiyeti ele geçirmişlerdir. Ancak: ilk yapılışının: Galatlar döneminde olduğu sanılıyor.

Galatlar: daha önce birkaç yazımda sözünü etmiştim, Ankara şehrinin ilk yerleşimcileri, kurucusu olarak tanınıyorlar. Hatta, Ankara yöresine “Galatia” denilmektedir.

Kısaca söz etmek gerekirse

Galatlar, Balkanlar-Avrupa yöresinden gelmişler ve İstanbul’da bir süre yaşamışlar. Hatta: İstanbul’daki Galata kulesinin, bunlar tarafından yapıldığı söyleniyor. Bunlar, zamanla İstanbul boğazını geçerler ve Anadolu içlerinde ilerlerken: Karadeniz kıyısında, Pontus kralına, Mısır  donanması ile yapılan savaşta yardımcı olurlar ve Mısırlılar yenilir. Bunun üzerine, Pontus kralı, Galatlara, ne istediklerini sorar.

Galatlar: kraldan, yerleşim yeri isterler ve bunun üzerine, Ankara ve çevresindeki bir kısım arazi: kendilerine verilir. Bunun üzerine, Galatlar, Ankara yöresine yerleşirler ve buradaki ilk yerleşimci olarak isimleri tarih sahnesine yazılır. Hatta: yenilgiye uğrattıkları bir Mısır gemisinden ele geçirdikleri, büyük bir çıpayı; yanlarında getirirler ve yeni kurdukları şehrin (Ankara) tam orta yerine koyarlar.

Evet: Ankaralılar ve Ankara’yı ziyaret edenler, günümüzde hemen Ankara kalesi kapısının önünde ve “Armada” Alışveriş Merkezi önündeki büyük “çıpa” nın, denizi olmayan Ankara şehrinde ne anlama geldiğini belki düşündüler. İşte, anlamı bu, yani, ilk kuruluş aşamasında Ankara şehrinin simgesi, bir çıpa.

Evet, biz yine kaleye gelelim. Dediğim gibi, kale, muhteşem bir yerde. Yani, konum olarak, tam bir kartal yuvası gibi. İlk yerleşimciler, buraya kale kurarlar ve tepenin eteklerinde yerleşirler. Daha sonra: Frigler görülüyor.

Hatta: Frigya kralı Midas, bir gün bir rüya görür. Rüyasında: bir gemi çıpasının bulunduğu yere şehir kurması söylenir. Bunun üzerine, araya-araya gemi çıpasını bulurlar ve buraya, yani Ankara’ya yerleşirler. Evet, Galatlardan sonraki karanlık dönemi takiben, burada bir sürede Frig yerleşimi olduğu söyleniyor.

Hatta: bu döneme ait şehirde bir kalıntı bile söz konusu. Günümüzde: Ulus-Hacıbayram Camisine bitişik, Augustus Tapınağının bulunduğu yerde, daha önce, pagan döneminde, bir Frig tapınağı bulunduğu söyleniyor.

Kale: her ne kadar ilk kez Galatlar döneminde yapılmış olsa da, bugünkü görünümü: Roma-Bizans ve Selçuklu dönemlerinden kalma. 110 metre yükseklikteki tepe üzerine: iç ve dış kale olmak üzere, iki bölümlü yapılmış. Dış kale surları, zamanla yıkılmış, günümüzde ise iç kale surlarının bir kısmı görülüyor.

Özellikle: hemen giriş kapısının bulunduğu yerdeki surların taşları arasında görülen, devşirme taşlar, kalenin yapımında, çevredeki: heykel, lahit ve sütun başlıklarından da yararlanıldığını gösteriyor.

Roma imparatoru Caracaila, 217 yılında, kalenin surlarını onattırmıştır. 222-260 yılları arasında ise, İmparator Severus Alexander, Perslere yenilince kale kısmen tahrip olur. Ancak, 7’nci yüzyılın ikinci yarısında, Romalılar, kaleyi yeniden onarırlar.

Roma imparatoru Konstantinos, 688 yılına gelindiğinde, dış kaleyi yaptırır. İmparator IV. Leon ise, 740 yılında, kale duvarlarını onarttırır ve bu sırada, iç kale surlarını da yükselttirir. İmparator Nikephoros ve İmparator Basileios ise, 9’ncu yüzyılda, kaleyi yine onartırırlar.

Evet, dediğim gibi, iç surlar günümüze ulaşmış. Bu surlar: MS. 630 yılında, Roma imparatoru Heraklius döneminde yapılmıştır. Ancak: özellikle günümüzde görülmeyen dış surların: o dönemdeki Arap saldırılarını engellemek için, MS. 859 yılında, Bizans İmparatoru III. Mikhael tarafından onarıldığı biliniyor.

O dönemdeki dış surların uzunluğunun: 350 metre ve iç surların uzunluğunun ise: 180 metre olduğu biliniyor. İç kale: dikdörtgen planlıdır ve yöresel Ankara taşından, yani bazalt taşından yapılmıştır. Özellikle: bent deresi yönünde , yani bölgenin en korunaklı bölümünde, 110 metre yükseklikte “Ak burç” bulunuyor.

Akkale

Selçuklu döneminde yapılmıştır. Sarp bir damaca dikilmiştir ve buranın surları, bölgenin en yüksek noktasındadır. Cumhuriyet tarihinin ilk müzesi olan Eti Müzesi, 1921 yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle burada açılmış ve 1948 yılına kadar faaliyet göstermiştir.

Ancak, burası günümüzde ziyarete kapalı. Sanırım: üstünde görülen çok miktardaki telsiz-radyo-televizyon alıcı-vericisi nedeniyle ziyarete izin verilmiyor. Ama: çok uzaklardan görülen şanlı Türk Bayrağımız, burada dalgalanıyor.

1073 yılına gelindiğinde: kale, bu kez Selçuklular tarafından ele geçirilir. Bu dönemde, kaleye yeni ilaveler yapılır.

Ankara Kalesi

KALENİN GENEL ÖZELLİKLERİ

Ankara kalesinde, yükseklikleri: 14-16 metre arasında değişen, beşgen şekilli 42 kule var. Dış surlar: kuzey-güney doğrultusunda ve yaklaşık 350 metre, doğu-batı doğrultusunda ise, yaklaşık 180 metredir. İç kalenin güney ve batı duvarları, dik açı oluşturur. Doğu duvarı, tepenin girinti ve çıkıntılarını izler.

Ankara Kalesi

KALE GEZİSİSaman pazarı yönünden çıkarak veya doğrudan Ulus semtinden-Atatürk Anıtının hemen yanındaki yolu, dümdüz takiben buraya ulaşabilirsiniz. Bayağı dik bir yokuş var. Buna hazırlıklı olmalı ve özellikle, ayaklarınız da lastik tabanlı ayakkabı giymelisiniz.

Ankara Kalesi Saat Kulesi

Saat Kulesi

Kale kapısına ulaştığınızda: hemen sol yanda, bir saat kulesi var. Bu kule: Osmanlı Sultanı II. Abdülhamit zamanında, saltanatının 25’nci yılı anısına, her ile yaptırılan saat kulelerinden biridir. Kale, surlarına ilave edilerek yapılan saat kulesinin üstünde: halen faal bir saat var.

Ankara Kalesi Çukurhan

Çukurhan

Burada: dikkatinizi çekmek istediğim bir yapı daha var. Çukur han.

Burası: UNESCO tarafından, dünya üzerinde mutlaka kurtarılması gereken 100 anıttan biri olarak listeye dahil edilmiş, yani bu derece önemli bir yapı.

Çünkü: Çukur han: 16’ncı yüzyılda yapılmış. Yani, yaklaşık 500 yıllık bir yapı. Burası: Osmanlı döneminde cezaevi ve daha sonra ise kervansaray olarak kullanılmış.

Son bir-iki yıldır burada büyük bir restorasyon çalışması vardı, son gittiğimde bittiğini gördüm, gayet güzel yapılmış, ön cephesinden gördüğüm kadarı ile, güzel bir restorasyon geçirmiş.

Emeği geçenlere  teşekkürler. Ama bir yandan da, şunu düşünmemek elde değil. Bu tarihi yapı: Kültür Bakanlığı tarafından özel sektöre kiralanmış. Otel olarak kullanılacakmış. Bilmiyorum, sahip çıkabilirler mi, günün birinde, yandı diye haber alırsanız, şaşırmayın. Umarım, yeterli tedbirler alınmıştır.

Kale kapısından içeri giriyorsunuz: daracık yollar, sokaklar ve bu sokaklarda ilerlemeye çalışan araçlar. Egzoz kokuları ve araba kim geçecek öncelik kimde derken, bir şekilde ilerliyorsunuz ama elbette sıkıntılı.

Evet, devam edelim. Kale içi Sit alanı olarak kabul edildiğinden, çivi bile çakılmıyor. Restorasyon çalışmaları ise, özel izinle yapılıyor. Zaten, kale içindeki derme-çatma konutların çoğu, günümüzde, Ankara’nın pahalı eğlence mekanları, restoranları ve kafeleri olarak kullanılıyor. Bunun dışında ise, birçok ev.

Kale içinde, günümüzde 600 ev bulunduğu söyleniyor. Hatta, ilk yerleşim, söylenenlere göre, Osmanlı döneminde olmuş. Çünkü: daha önceki dönemlerde, aslen iç kale içlerinde yerleşime izin verilmez, halk kale dışında yerleşir ve tehlike halinde, iç kaleye girilirdi. Ama: şu an, burada yüzlerce ev var. İnanmak mümkün değil.

Sizler bu dar sokaklarda ilerlemeye çalışırken, hedefinizi “sur üstü” olarak belirleyin. Bulamazsanız, çevredeki çocuklardan yardım alabilirsiniz.

Sur üstüne geldiğinizde, 50-60 basamaklı bir merdivenden yukarı çıkıyorsunuz, çıkarken elbette birçok satıcı görüyorsunuz. Sur bölümüne geldiğinizde demir bir kapıdan geçtiğinizde, bir avlu ve bu avludan yine gayet tehlikeli bir merdivenle, yukarı çıkıyorsunuz.

Burada, özellikle belirtmek istiyorum, unutmayın ki: yanınızda özellikle çocuk varsa, yukarıda çok büyük tehlike bekliyor. Çünkü: sur bölümünde, kenarlarda herhangi bir koruma yok, yani kesinlikle  dikkatli olmanız, belki kendiniz için bile şart.

Sur bölümüne çıktığınızda, muhteşem bir Ankara manzarası sizi bekliyor. 360 derece, yani ne tarafa dönerseniz, Ankara’nın değişik bir yeriyle karşılaşıyorsunuz. Göz alabildiğine uzanan bir şehir ve gökyüzü. Gerçekten muhteşem bir manzara ve her Ankaralının bunu  tatmasını öneririm.

Özellikle: buradan, güneşin batışını mutlaka izleyin. Ayrıca: Ankara kalesi, Ankara’nın turizm potansiyelinde öne çıkarılmalı, çünkü, ben son gittiğimde (Temmuz 2022) burada, birçok çok az sayıda turist gördüm. Demek ki gerekli tanıtım yapılamıyor.

Evet: Ankara kalesi. Kalenin dar sokaklarında, gezinin ve bu sırada kale surları taşları arasındaki, önceki dönemlere ait devşirme heykel, lahit, sütun parçalarını görün. Biraz önce anlattığım gibi, sur bölümüne çıkın ve Ankara’nın muhteşem manzarasını ve özellikle güneşin batışını izleyin.

Bu gezinizi, kalenin hemen biraz altındaki, Anadolu Medeniyetleri Müzesi gezisiyle birleştirebilirsiniz. Müze hoşunuza gitmezse: kalenin kapısından çıktığınızda, sol bölüm istikametinde ilerlerseniz, Ankara’nın otantik ara sokaklarını gezebilirsiniz.

Ankara Kalesi Alaaddin Camii

Alaattin Camii

Bu arada: iç kalede bir de cami görülüyor. “Alaattin Camisi”, Evliya Çelebi’nin notlarına göre, eskiden kilise imiş. Evliya Çelebi, iç kalede: bağsız-bahçesiz 600 hane bulunduğunu belirtiyor.

Caminin “Alaattin Keykubat” tarafından yapıldığı kabul edilse de, minberindeki yazıt 1178 tarihini ve Musut I’in adını veriyor. Caminin: 1361 tarihinde, Orhan Gazi ve 1433 yılında Şerife Sünbül Hatun tarafından onarımı yaptırılmıştır.

Gündüz yaşanan bu güzelliği, arzu ederseniz, kaledeki restoranlardan birinde “akşam yemeği” yiyerek noktalayabilirsiniz.

ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER

Bir yetkili çıkıp ta, bu kalenin içine araç girmesini niye engelleyemez bilmiyorum. Gelişmiş ülkelerde, bu tür tarihi yapıların içine bırakın araç girmesine izin vermeyi, insan yaşamasına bile müsaade etmiyorlar.

Evet, araçlar o daracık sokaklara girince, o araçları kullananlar, topu topu, yürümek zorunda oldukları, 150-200 metrelik yoldan tasarruf ediyorlar, hayır, bırakın yürüsünler, kalenin içine araç girmemesi için lütfen tedbir alın.

Bunun dışında, yine gelişmiş ülkelerde, yapılan bir uygulama, bu tür tarihi yapıların içi kamulaştırılır, buralarda yaşayan insanlara, en harika konutlar tahsis edilir ve daha uygun yerlerde yaşamaları sağlanarak, tarihi yerler, tamamen ziyaretçilerin serbestçe-rahatça ziyaretlerine açılır.

Sonra: Ankara’da turizm gelişmiyor demenin bir anlamı yok.

THE ANKARA CİTADEL:

The citadel sits on a hilltop overlooking the modern city and has no generally accepted date of completion. İt is known, however, that its existence goes back as far as the second century BC and the Galatian period. Afterwards, it was restored by the Romans who upgraded the building and defences.

The citadel has outer and inner walls, the latter of which were probably built by the Byzantines. Worn down by continuous Arab assaults, the castle went through a comprehensive restoration in 900  AD at the hands of the Byzantines. It is not known when the outer wall was completed. Following the conquest of the castle by the Seljuk Turks in 1073, the citadel underwent further renovation during the Ottoman era. The early Republican period saw more refurbishment and a strengthening of the citadel walls.

The outher citadel contains 20 towers dotted along the walls, which are pierced by two main gates: the Outer Gate, facing west, and the Citadel Gate facing south. An old Persian inscription dating back to 1330, the era of İlhanlılar (a Turkish principality), can be seen engraved over the citadel gate.

The inner wall is built around a rectangular base and was completed partly with Ankara stone and other materials, 42 pentagonal towers, the heights of which vary from 14-16 meters, stand along the inner wall. Old houses and the Alaeddin Mosque, dating from the Ottoman period, are still found in good shape inside the citadel itself, and the area has a charming village-like atmosphere.

Ankara Tarihi

Ankara Tarihi

Ankara kenti topraklarına, çok eski tarihlerde yerleşilmiştir. Türkiye’nin en eski kentsel yerleşim alanlarından biridir. Türkiye’nin en eski kenti olduğu düşünülen İstanbul, MÖ. 667 tarihinde, Megaralılar tarafından kurulmuş olmasına rağmen, Ankara, MÖ. 14’ncü yüzyılda, bir Hitit kenti olarak kurulmuştur.

Anadolu yolları üzerindeki konumu; kentin, tarihi süreç içinde, daima önemli bir konumda olmasını sağlamıştır. Bent deresinin dar vadisi, Ankara kalesinin bulunduğu tepeyi, yaylanın ovaya dik kenarından ayırarak, korunmaya elverişli bir yer hazırlamıştır. Kent: Hititliler, Frigyalılar ve Galatlar döneminde, hep aynı yerde konumlanmıştır. Selçuklular ve Osmanlılar döneminde de yerini değiştirmemiştir. Zaten, günümüzde bile, ova zeminde yükselen kale, hemen dikkati çeker.

Kentin adı; eski dönemlerden, günümüze kadar, çok az değişiklik geçirir. Hititliler döneminde, kentin ne isimle anıldığı bilinmiyordu. Hititlilerin, yazılı kaynaklarında “Ankuva” ismiyle geçen kentin, burada kurulduğu söylense de, bu konudaki bulgular yetersizdir. Buna karşılık; Frigya döneminde, kentin adının; “Ankyra” olduğu bilinmektedir. Bu adın; gemi çapası anlamına gelen, ankerden türetildiği, Frig kralı Midas’ın, bir gemi çapası bulduğu yerde, kenti kurarak, bu adı verdiği ileri sürülmektedir.

Ama; bir kısım tarihçide; kenti, Galya’dan (bugünkü Fransa) başladıkları büyük göç sonunda buraya gelen Galat’ların (Keltler) kurduğunu ve Mısır’lılar ile yaptıkları bir savaşta ellerine geçirdikleri Mısır gemilerinin çapalarını, zafer ganimeti ve hatırası olarak yanlarına aldıklarını, bundan esinlenerek, burada kurdukları kente, “Ankyra” adını verdiklerini ileri sürerler.

MÖ.7’nci yüzyılda, kentte, Lidya egemenliği görülür.

MÖ. 547-331 yılları arasında ise; bölge Pers imparatorluğunun egemenliğine girer. Hatta; İran’lılar, kentin ekonomik ve stratejik durumunun çok iyi olması nedeniyle, burayı bir eyalet valiliği merkezi yaparlar. Mezopotamya’daki Susa şehrinden başlayıp, Anadolu’yu boydan boya geçen ve Sardis şehrinde son bulan ve buradan Ege denizine çıkan, ünlü kral yolu, Ankara’dan geçer. Yani; Ankara, gerçekten, döneminin en büyük üretim ve ticaret merkezi konumunda olmuş.

MÖ. 333 yılında, Büyük İskender, doğuya doğru yaptığı ilerlemesi sırasında, Ankara’yı da egemenliği altına alır. Büyük İskender’in ölümü üzerine ise, birçok yerde olduğu gibi, burada da otorite boşluğu doğar. Nitekim, kendilerine yurt arayan bazı Kelt kabileleri, Balkanlardan Anadolu’ya geçerek, MÖ. 278-277 yıllarında, Kızılırmak ve Sakarya nehirlerinin meydana getirdiği yay içindeki bölgeyi, kendilerine vatan edinirler.

Galat’ların bir kabilesi olan Tektosaglar ise; Ankara’yı kendilerine merkez edinirler ve burada, 250 yıl sürecek devleti kurarlar. Galatlar; ana vatanları Galya’da ve ele geçirdikleri diğer şehirlerde olduğu gibi, burayı da, kale gibi inşa ederler. Kentin, savunmaya en elverişli yüksek kayalık tepesine, bir kale inşa ederek, herhangi bir savaşta, buraya son çekilme noktası haline getirirler.

Kaba yontulmuş iri taşlardan, dairesel bir plan dahilinde yapılan ve surlarla çevrilen bu alana; oppidium denir. Ankara kalesinin, bugünkü planına bakıldığında, aynı modeli görmek mümkündür. Yani, Ankara kalesinin ilk hali, Galatlar tarafından yapılmıştır.

Ankara’daki Galat egemenliği, Roma’nın bu toprakları, MÖ. 189 yılında ele geçirmesiyle biter. Hatta, Galat kralı Tektosaglar’ın son savaşta, ordusunun yenilmesi üzerine, kaleye sığındığı yazılı kaynaklarda belirtilir. Romalılar, kentin ekonomik ve stratejik konumunu fark ederek, burayı bir eyalet merkezi haline getirirler. Kent, bu dönemde, muhteşem ve görkemli bir hale gelir.

1073 yılında, Selçuklular yöreyi ele geçirirler. 1832 yılından itibaren ise, Osmanlı egemenliği görülür.