Ankara Ayaş

Ankara Ayaş

Belediyenin simgesi “dut” yani, bu yöremizin dutları lezzetli ve bu lezzetin ünü, ülke çapında yayılmıştır.

Ayrıca: tarihi ipek yolu üzerinde bulunması, Ayaş’ın, tarih boyunca önemini korumasına neden olmuştur. Başlangıç için son bir not: Oğuz Türklerinin Bozok kolu: Ankara yakınlarında “Ayaş” ve Mersin-Erdemli ilçesi yakınlarında yine “Ayaş” denilen yerleşim yerlerini kurmuşlardır.

“Ayaş” kelimesinin Türkçede anlamı yoktur. Kaşgarlı Mahmut’un “Divan-ı Lügat-ı Türk” ünde anılan “Ayaş” sözcüğünden (köle adı imiş) bozma olduğunu sanmıyorum. Kökenini ve anlamını güvenle saptamak mümkün olmamıştır. Ermenice’de ve Rumca’da da “Ayaş”a benzer sözcük yoktur.

Ermenice’de “Ayz” (ziyaret), Ayaş’a dönebilecek bir sözcüğe biraz benzemektedir. Belki Luwi/Pelasgos dilinde “Toprak Ana” yı kastettiği düşünülen “Aia” dan türetilmiş “Aissa” yani “Aia-assa” yani “Aia kenti” adının bozulmuş şekli olabilir.

Buradaki ilçe merkezinin ilk çağlardaki isimlerinden birinin “Prasmon” olabileceği sanılmaktadır. Prasmon hakkında şu bilgiler vardır.

Erken Bizans döneminde, İstanbul-Ankara yolu üzerinde, Ankara’nın 20-25 km öncesinde varlığı bilinen bir köy veya kasabadır.

Ramsay’ın Galatia haritasına bakıldığında, şimdiki Ayaş’ın yerinde olduğu görülür. İsminin Helen dilinde bir anlamı yoktur.

Ayaş içmelerinin ünü düşünülünce, Prasmon isminin Abrasmawana’dan bozma olabileceği düşünülüyor. Abr-as-u-ma-wana, Gürsu köyü, halkının ülkesi demektir.

Ayaş, tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır.

İpek yolunun durağı olan Ayaş, bir Türkmen oymağı adı olduğunun bilinmesiyle birlikte Öztürkçe kökenli “Parlak, aydınlık gece” anlamına da geliyor.

Evliya Çelebi, Ayaş’dan şöyle söz eder: ” ……. bir  de baktık ki Ayaş’ın tarihi taaa Hititlere kadar uzanıyor. Bu arkeologların bulabildiği ya da onlardan önce bu yörede yaşayan Hattiler?

İşte o bilinmiyor. Biz Ayaş’ın tarihinin Anadolu’da imparatorluk denebilecek ilk devlet yapısını kuran Hititlilerle başladığı öğrenildi. Frig, Roma ve Bizans devletleri izlendi.

Şehre “Parlak, aydınlık gece” anlamına gelen bugünkü ismini verenler de Anadolu’ya Orta Asya’dan göçen atalarımızdır. Malazgirt savaşında, Bizans ordusu yenilip Anadolu, doğudan gelen Türk boylarına açıldığında, bu yöreye de Oğuzların Ayaş oymağı yerleşmiş, olmuş yörenin ismi “Ayaş”

Evet, Ayaş, Ankara’nın çok uzağında değil, özellikle Ankara yakınlarındaki en büyük turistik yerlerden olan Beypazarı yolu üzerinde bulunması büyük avantajdır. Beypazarı’na giderken, Ayaş’a uğramayı ihmal etmeyin, özellikle kaplıcalarını mutlaka denemenizi, 3 günlük bir kaplıca turizmi yapmanızı öneririm.

Ankara Ayaş

ULAŞIM

Ayaş-Ankara arasındaki uzaklık: 58 km. dir. Ankara Büyükşehir Belediyesi sınırları içine dahil edilen Ayaş ilçesine ulaşmak için: Ankara merkezinden, özel otobüsler kullanılmaktadır. İlçe çıkışında, yüksek bir yerde bulunan “Ayaş Beli” özellikle kışın sürücüler için tehlike yaratmaktadır. Ayaş-Beypazarı arası uzaklık, 43 km. dir. Ayaş-Polatlı arasındaki uzaklık: 64 km. dir.

Ankara Ayaş

TARİHİ

Ayaş yöresinde, ilk yerleşimcilerin “Hititler” olduğu bilinmektedir. Hititler, MÖ. 2000 yıllarında, yörede yerleşmişlerdir. Daha sonraki dönemlerde ise, bu kez: Frig ve Helenistik dönem görülmektedir. Çünkü, bu dönemlere ait: çanak-çömlek seramik parçaları ve çivi yazılı tabletler görülmektedir. Özellikle: Roma hamamı kalıntısı, bölgenin tarihi zenginliğini yansıtmaktadır.

Ankara Ayaş

GENEL

Ayaş: bir vadi içindedir ve bu nedenle: yayla bakımından zengin bir doğaya sahiptir. Yörenin denizden yüksekliği: 910 metredir.

Asartepe barajı ve Kirazdibi göleti: güzel manzarası ve çevresinin yeşilliğiyle önem kazanmaktadır. Özellikle, ilçe merkezine 1-2 km uzaklıktaki Kirazdibi göleti çevresi: Ayaş şenlikleri sırasında Pazar kurulmasıyla önem kazanır.

Yöre insanının ekonomik etkinliklerinin başında: besi ve süt hayvancılığı gelmektedir. Bunun yanında, yörede, 2000 yılından bu yana organik tarım yapılmaktadır. Buna bağlı olarak, iklimin elverdiği tüm sebze ve meyveler yetiştirilmektedir. Ama, özellikle “Ankaralı” okurlar bilirler, Ankara yöresinde “Ayaş domatesi” lezzetiyle ön plana çıkmakta ve tercih edilmektedir.

Yazının en başında söz ettiğim “dut” da, burada önemlidir. Domates gibi, yörede yetişen dut da yoğun tercih edilmektedir. İlçe, ipek yolu üzerinde bulunduğu için, o dönemlerde Çin’den gelen kervanlar yolu ile, yöreye dut fidanı getirilmiş ve dut, Ayaş yöresinde istediği suyu, havayı bulunca, yörenin her yerinde dut bitmeye başlamıştır.

Burada üretilen kiraz da, standartlar dışı lezzet ve güzelliktedir ve büyük bölümü yurt dışına ihraç edilmektedir. Başkent Ankara’nın dut ve kiraz ihtiyacının büyük bölümü buradan karşılanmaktadır.

Ayaş’ın en önemli özelliklerinden birisi de: “Ankara” şehrine ismini veren “Ankara keçisi” yani Tiftik keçisinin, burada yapılmasıdır. Tiftik keçisi ticaretinin, buradan başladığı kabul edilmektedir. Bu keçinin yününden elde edilen parlak elyaf; dokumacılıkta kullanılmakta ve parlak soft elde edilmektedir. Bu parlak soft ile yapılan ürünler, incelik ve renk çeşitliliği bakımından, birçok yöre ve hatta ülke tarafından tercih edilmektedir.

Ayaş’ın diğer bir özelliği de: termal yer altı kaynak sularıdır. Tarihi geçmişte, milyonlarca yıl önce dağların yükselmesi sırasında, arazinin yer altına doğru çatlaması sonucunda, bölgede çok sayıda termal su kaynağı oluşmuştur.

Hatta: Selçuklular zamanında, bu termal yani şifalı su kaynakları tespit edilmiş ve kullanılmaya başlanmıştır. Günümüzde de, özellikle fizik tedavi aşamasındaki rahatsızlıklarda, Ayaş kaplıcaları yoğun olarak tercih edilmekte ve kullanılmaktadır.

Vadi tabanında, çarşının çevresinde görülen Ayaş evleri: mimari özellikleri bakımından, geleneksel Türk evlerine benzemektedir. Bu evler: genellikle 2 katlı ve yarı ahşap olarak yapılmış, zemin katında kiler ve ahır ve büyük evlerde ise hizmetkar odası bulunmaktadır.

Üst katlar ise esas yaşama alanı olarak değerlendirilir ve burada iki veya üç oda ile birlikte, mutfak, tuvalet, banyo bulunmaktadır. Ayrıca: ahşap kafesli pencereler görülür. Bunun yanında, Ayaş içinde, günümüzde faal veya faal olmayan 15 çeşme bulunuyor.

Bunların çoğu sokaklarda, bir kısmı ise bahçe duvarlarına bitişik olarak yapılmıştır. Özellikle: Emine Hatun çeşmesi ve kitabesi ilgi çekmektedir.

Evet, Ayaş hakkındaki genel söylemleri bitirmeden önce: yörede bulunan ölü yatırımlar yani “Ayaş Tüneli” ve Cezaevinden sadece bir-iki kelime söz etmek gerekebilir. “F Tipi Cezaevi” inşaatı yarım kalmış ve yakın geçmişte, buraya “Mülteci Kampı” yapılması düşünülmüştür, duyduğuma göre, bu fikir de iptal edilmiştir. Ayaş tüneli de, günümü de çürümeye terk edilmiştir.

Ankara Ayaş dut

DUT VE DUT FESTİVALİ

Ayaş yöresinde, her yılın Haziran ayı sonlarında, Dut Festivali yapılmaktadır. Bu festival, yöre ve yakın çevre insanının yoğun ilgisini çekmektedir.

Birkaç kelime ile dut: dut: kansızlığa iyi gelir ve vücuda kuvvet verir. Ateş düşürür, karaciğeri güçlendirir, mide ve bağırsakların çalışmasını düzenler. Hazmı kolaylaştırır, aç karna yenildiğinde kabızlığı önler ve hatta ishal yapar.

YEŞİL KARADERE BAĞLARI

İlçe merkezine çok yakın olan, küçük bir derenin kıyısındaki bu bölge: inanılmaz doğası ile insanların ilgisini çekmekte ve günübirlik piknikçiler tarafından yoğun olarak tercih edilmektedir.

NE SATIN ALINIR

Ayaş yöresinde, tiftik keçisi üretimi ve tiftik dokumacılığı, Kurtuluş savaşından sonra gerilemiş olmasına rağmen son zamanlarda yine yoğunlaşmıştır. Buna bağlı olarak: ev ve el sanatları gelişme göstermektedir. Buraya yolunuz düşerse: tiftik dokumasından üretilen: çorap, halı ve el dokuması ürünleri bulup satın alabilirsiniz.

Ayaş pazarı: Cuma günleri kuruluyor.

Ankara Ayaş

NE YENİR-NE İÇİLİR

Ayaş yöresine yolunuz düşer ve yerel lezzetlerden tatmak isterseniz: Ayaş kapaması, Ayaş güveci, Ayaş sarması, dut dibi siyer, gözleme ve bazlama tadabilirsiniz.
Bunun dışında, daha önce de söz ettiğim gibi: zamanında giderseniz, burada özellikle dut ve kiraz tatmalısınız.

Elbette domates, zaten buraya giderken sağlı-sollu tarlalar göreceksiniz ve tarlalarda ilanlar göreceksiniz. Bu ilanlar “Kendin topla” diyor, yani tarlaya giriyorsunuz, tarla sahibi size naylon poşet veriyor, domates, fasulye, biber vs topluyorsunuz, tarla sahibi tartıyor ve parasını ödeyip satın alıyorsunuz.

Ankara Ayaş

GEZİLECEK YERLER

Ankara Ayaş Yöresel Ürünler Pazarı

AYAŞ YÖRESEL ÜRÜNLER PAZARI

Ankara-Beypazarı kara yolu üzerindedir. Özellikle: Ankara yakınlarındaki turistik önemi büyük olan Beypazarı’na gidenlerin mutlaka kısa bir mola verdikleri ve alışveriş yaptıkları yer olarak önem kazanmaktadır. Ancak, şunu belirtmek isterim, buraya birkaç kere uğradım, birçok alışveriş yaptım, maalesef ürünlerden gerek fiyat ve gerekse tazelik ve orijinallik açısından hoşnut kalmadım, tercih sizin.

Ankara Ayaş Bünyamin Ayaşi Camisi

BÜNYAMİN AYAŞİ CAMİSİ

Yapılış tarihi ve yaptıran bilinmemektedir, ancak 16’cı yüzyılın başında yapıldığı düşünülmektedir. Bünyamin Ayaşi: Bayramiye tarikatı şeyhlerindendir. Kendisi hakkında anlatılan bir efsane var. “Bünyamin Ayaşi; yapılan bir iftira sonucu Kütahya kalesine hapsedilir. Aynı dönemde, Kanuni Sultan Süleyman tarafından, Rodos adası kuşatılmış, ancak bir türlü alınamamıştır. Bu sırada, Bünyamin Ayaşi’nin durumu, Sultan’a bildirilir ve bunun üzerine Sultan, kendisini hapisten kurtarır ve aynı sırada, Rodos adası düşer ve Osmanlılar tarafından ele geçirilir.
Evet, cami: ölümünden sonra, Bünyamin Ayaşi için yaptırılmıştır. Yapı: dikdörtgen planlıdır. Doğu yönündeki bir kapıdan girilir. Batı bölümünde, yüksek bir kaide üzerinde minare var. Kuzeydoğu bölümünde ise, Şeyh Bünyamin’in türbesi görülüyor.

KİLİK CAMİSİ

İlçe merkezinde, Hacı Veli mahallesindedir. Kitabesine göre, 1560 yılında Veli Bin Hızır tarafından yaptırılmıştır. Yapı: dikdörtgen planlıdır. Orijinali toprak damlı olmasına rağmen, günümüzde üstü kırma çatı ile örtülmüştür. Kuzeydoğu bölümündeki ahşap minare: 20’nci yüzyıl başında yapılmıştır.

SİNANLI KÖYÜ ULU CAMİSİ

İlçe merkezinin 5 km. kuzeyinde, Sinanlı köyündedir ve 1547 yılında Sinan Bin Hacı Osman tarafından yaptırılmıştır. Yapı: dikdörtgen planlıdır. Duvarları oldukça yüksektir ve çatısı, kırma çatı ile örtülüdür. Ancak, ilk yapıldığında, çatının toprak olduğu anlaşılmıştır. Caminin mihrabı, yapıldıktan sonra onarım görmüş ve orijinalliğini yitirmiştir.

Ankara Ayaş Karakaya Kaplıcası

KARAKAYA KAPLICASI

Ankara-Ayaş kara yolu üzerindedir. Ankara’ya olan uzaklığı: 58 km. dir. Ayaş’ın “Kırkevler” mevkiinde bulunur. Çifte hamam olarak yapılan bu kaplıcanın suyu şifalıdır.

Kaplıca suyunun sıcaklık derecesi: 31 derecedir. Selçuklu döneminden kalma tarihi hamamın: 4 özel banyo bölümü ve 2 havuzu bulunmaktadır. Burada bulunan çeşmelerden akan kaplıca suyu: içmece olarak kullanılabilir.

Karakaya kaplıcasının üstü: 3 kubbe ile örtülmüştür. Kaba yontu  taşı ile, kagir olarak inşa edilmiş bir yapıdır. Önde erkekler kısmı, arkada kadınlar kısmı bulunur.

Hamamın erkekler kısmının dikdörtgen planlı soyunmalığı, beşik tonozla örtülmüştür. Buradan, yine beşik tonozlu bir koridorla içi sekizgen bir havuzla kaplı, kubbeli sıcaklık kısmına geçilir.

Kadınlar kısmı da aynı plan tipindedir. İki sekizgen havuz, iki soyunmalık ve dinlenme yeri ve üzeri üç kubbe ile örtülüdür. Erkekler kısmının, sol köşesinde bir çeşme bulunur. Selçuklu döneminde yapılmış olan kaplıca, romatizma gibi ağrılı hastalıklar için banyo ve içme olarak kullanılmaktadır.

1957 yılında yapılan onarım çalışmaları sırasında, yapının mimari karakteri korunmaya çalışılmıştır. Kaplıcanın hemen yanında: Selçuklu dönemine ait Kırkevler denilen bir yer var.

Buranın, çok sayıda oda bulunması nedeniyle, bu isimle anıldığı düşünülmektedir. Kesme taşlardan yapılan ve yer yer tuğla kullanılan Kırkevlerin sağlam kalan kısmında, günümüzde bir kısım insan yaşamaktadır.

PAŞA HAMAMI

Belediye Meydanı, Karakaya caddesi üzerinde, İğdeli Sokak, 1 Numarada: Ulu Caminin doğusunda yer alan hamam, kaba yontu taşla kagir olarak yapılmıştır.

Hamama: Cumhuriyet Meydanı arkasındaki sokaktan girilir. Sağda “L” biçiminde dizilmiş soyunma odalarının bulunduğu, dikdörtgen planlı bir mekana geçilir. Soldaki bir kapıyla, kubbeli bir ılıklık mekanına, oradan da yine kubbeli ve sekizgen planlı sıcaklığa geçilir.

Sekizgen dikey ekseninde, beşik tonozlu, dikdörtgen planlı birer kurnalı nişlerle diyagonal eksenlerin uçlarında, ikişer kurnalı kubbeli mekanlar bulunur. Orta mekan, sekizgen göbek taşı ile  zenginleştirilmiştir.

Selçuklu döneminde yapılan hamam, günümüzde Ayaş Belediyesi tarafından sergi salonu olarak kullanılmaktadır.

AYAŞ İÇMESİ VE KAPLICASI

İlçe merkezine 23 km ve Ankara’ya 83 km. uzaklıktadır. Ayaş-Beypazarı kara yolundan 3 km. içeride, Ilıca tabanındadır.

1892 yılında hizmete sokulmuştur.

Kaplıcalarda bulunan termal sular: 52 derece sıcaklıktadır ve içinde çok sayıda mineral bulunmaktadır. En önemlisi: Sağlık Bakanlığı tarafından, gerek içilmesi ve gerekse kaplıca olarak kullanılması yönünde “ruhsat” verilmesidir. Bakanlık tarafından ruhsat verilen ilk ve tek termal kaynaktır.

En önemli özelliği: suların sıcak olmasıdır. Bu sıcaklık özelliği; kaplıca sularında az rastlanan özelliklerdendir.
Fizik tedavide kullanılan yani yıkanılan su: renksiz, kokusuz ve berraktır. Bu tedavinin iyi geldiği söylenen rahatsızlıklar: cilt hastalıkları, ortopedik, nörolojik hastalıklar, kemik hastalıkları, felç ve romatizmal hastalıklar.

Kaplıca suları içmece olarak kullanıldığında ki, sıcak olması nedeniyle, rahatlıkla içilmektedir, şu hastalıklara iyi geldiği söylenmektedir: karaciğer, mide, bağırsak sistemi, safra kesesi rahatsızlıkları.

Kaplıca bölgesinde konaklama sorarsanız: Burada: Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon A.Ş. isimli bir tesis faaliyetini sürdürmektedir. Bu tesisin: 800 yatak kapasitesi, kapalı yüzme havuzu, Türk hamamı, saunası, kondisyon salonu ve 80 kişi kapasiteli toplantı salonu bulunmaktadır. Telefonla ulaşmak için: 312-4442927 ve 312-7183101.

BAŞKENT ÜNİVERSİTESİ FİZİK TEDAVİ VE REHABİLİTASYON MERKEZİ

İlçe merkezinde, Karakaya Otopark caddesindedir.
Buradaki kaplıca tesisi, Belediye tarafından yapılmış ve daha sonra Başkent Üniversitesi tarafından kiralanarak hizmete sokulmuştur.

Tesiste: 90 yatak bulunmaktadır ve ayrıca, sürekli olarak sağlık ekibi de bulunur. Tesiste bulunanlar: havuz, lokanta, fizik tedavi birimleri, spor ve kondisyon salonlarıdır.

ASARCIK HÖYÜK

Ilıca köyündedir. İlçe merkezine 9.5 km. uzaklıktadır. Güdül-Ankara karayolu, köyün batısından geçmektedir.

Burada, Roma ve Bizans dönemlerine ait paralar ve Eşe deresi bölgesinde bir “aslan başı” bulunmuştur. Yine, aynı yörede bulunan “Asarcık Höyük”; bir bazalt temel üzerindedir ve kuzey yönü: Ilıca deresine inen dik bir yamaçtan oluşmaktadır.

Ilıca suyu, Kızılcabayır dağından doğmakta ve höyüğün hemen kuzeyinden geçmektedir ve antik dönemde bu suyu kullanmak üzere, höyüğün burada oluşturulduğu düşünülmektedir.

Buranın, antik dönemde bir kale olduğu değerlendirilmektedir. Ancak resmi arkeolojik kazılar yapılmamıştır.

GALAT KALESİ

İlçe merkezine bağlı ve 41 km uzaklıktaki Gökçebağ köyünün, 100 metre kadar doğusunda, Ankara şehrinin ilk kurucusu ve yerleşimcileri olan Galatlara ait olduğu sanılan bir kaleye ait yıkıntılar bulunmaktadır.

TEKKE KÖYÜ HÖYÜĞÜ

İlçe merkezine bağlı ve 26 km. uzaklıktaki Tekke köyünde: antik döneme ait olduğu düşünülen yerleşim yerinde bulunanlar: taş bir el baltası ve çok sayıda seramik parçası.

Ayrıca: yine bu höyük çevresinde, benzerlerine Frig başkenti Gordion şehrinde rastlanılan: hayvan şeklindeki içki kapları, Hitit bardağı, öğütme taşları, zarif bir testi bulunmuştur.

ÇINGILLI MAĞARALARI

Bunlar, Türkeli Boğazı mevkiinde, Ankara çayına, yüksek ve dik bir yamaçtan bakmaktadırlar. Bu mağaraların bir zamanlar insanlar tarafından ikametgah olarak kullanıldığına dair emareler görülmektedir.

Özellikle mağaralardan birinde bulunan tuğla havuz ve bir diğerinde bulunan Ankara çayı ile ilgili olduğu sanılan kuyu ilgi çekmektedir.

Adana Karataş

Adana Karataş

Yaz aylarında, Adana ve çevresinde yaşayan insanların, dinlenmek ve denize girmek için tercih ettikleri başlıca yerdir. Ancak tarihi ve tarihi yerleri sevenler de, Karataş’ı ziyaret ettiklerinde Magarsus kenti kalıntılarından büyük keyif alacaklardır, Efes antik kentinin yaklaşık 3 misli büyük olduğu söyleniyor.

ULAŞIM

Adana’ya 47 km. uzaklıktadır. Bu mesafe otobüsle 45 dakika ve özel araçlar 30 dakika sürer. Karataş-Yumurtalık arasındaki mesafe: 45 km. dir.

Adana Karataş

GENEL

Yazının girişinde de belirttiğim gibi: Karataş, ülkemizin büyük nüfus yoğunluklu şehirlerinden biri olan Adana’nın, denize açılan iki noktasından biri. (Diğeri, Yumurtalık)

Karataş: Doğu Akdeniz bölgesinde, Seyhan ve Ceyhan nehirlerinin yarattığı doğal sınırlar içinde kurulmuştur.

88 km. uzunluğunda deniz kıyısı bulunmaktadır.

Burada, birçok kamu kurum ve kuruluşuna ait tesis bulunuyor. Ayrıca: Orman Müdürlüğüne ait bir kamping yeri var. Yinede: birçok turistik tesis bulunmasından çok, daha çok yazlık konutların yoğunlaştığı bir beldedir. İlçenin nüfusu kış aylarında 10 bin iken, yaz aylarında 100 bini geçer.

Çukurova’da bulunan ilçe toprakları tamamen düz ovalık bir arazi yapısına sahiptir. Akdeniz kıyısında doğal kumsallar vardır. Kıyıdaki kumul setleriyle deniz arasında lagünler oluşmuştur. Sığ ve tuzlu suları olan bu lagünlerin çevresi bataklıktır.

Karataş’ta, çok önemli üç dalyan var. Bunlar: Hurmaboğazı/Akyayan, Akyatan ve Tuzla Dalyanı. Ayrıca: küçük bir balıkçı barınağı var. Bu dalyanlarda: çeşitli balık türleri bulunuyor.

Akdeniz’e özgü: kefal, çipura ve levrek balıkları, çok sayıda üretiliyor ve yetiştiriliyor. Özellikle: Tuzla dalyanında çıkan balıklar, ayrı bir lezzet taşımaktadır.

Bu arada: amatör balıkçılık yapmak da mümkün. Özellikle: Tuzla Dalyanında Karagöçerler’i öneriyorum. Ancak, kötü bir yolu var. Özellikle, yağışlı havalarda gitmek biraz sorunlu, tercih etmemenizde yarar var.

Adana Karataş

TARİHİ

Bölgede kurulan en eski uygarlık, Hititlerdir. Ayrıca Luvi krallığı ve Kizuvatna (MÖ 2000-1500) krallığı dönemlerine ait sikkeler bulunmuştur. Bölgede ilk yerleşim yeri antik Magarsus şehrindir. Yani Karataş ilçesinin tarihte bilinen en eski ismi “Magarsus” dur.

Bu antik kent, günümüzdeki Karataş ilçesinin 5 km batısındadır. Bu şehir, MÖ 7’nci yüzyılda koloni kenti olarak kurulur, Grek, Roma ve Bizans dönemlerinde de yerleşim görür. Öncelikle büyük ve geniş bir kalesi vardı. İlkçağdan Ortaçağ’a kadar Akdeniz ticaretini ellerinde bulunduran Fenike, Rodos, Girit, Venedik, Ceneviz ve hatta Portekizli deniz ticaret filolarının uğrak yeri olan bir ticaret şehridir.

Bu antik kentin önünde bulunan Dydimae denen iki ada üzerinde iki kalenin mimari kalıntıları görülür. Bunların kalıntıları, Karataş ve civarındaki köylerde yapılan Menzil Han ve İskele yapımında kullanılmıştır.

MÖ 547 yılında Magarkus şehri ve bütün Çukurova, Perslerin eline geçmiştir.

MÖ 331 yılından sonra bölgede Büyük İskender ve ardından Selevkosların hakimiyeti görülür.

Roma imparatoru Justinyen, Mısır seferine giderken, bölgeyi istila etmiş, Magarsus kalesini yıkmıştır. Harun Reşit, bölgeyi ele geçirince, Magarsus kentinin imarını, tahkimini ve iskanını yaptırır.

Homeros, İlyada destanında: Magarsus şehrinin, Misis’i kuran Mopsos’un Turuva savaşında tanışıp Çukurova’ya getirdiği Yunanlı Anfloksos tarafından kurulduğunu yazar. Ancak bölgeye hakim olma isteğiyle daha sonra ikisi de savaşa tutuşurlar.

Bir balıkçı tarafından 1980 yılında balık avı için suyun dibine daldığında suyun dibinde bulduğu ve daha sonra sudan çıkarılıp Adana Müzesine götürülüp sergilenen bronz heykel, Magarsus sanatının hangi düzeyde olduğunun kanıtıdır. Heykelin MÖ 1 ile MS 2’nci yüzyıllara ait olduğu düşünülüyor, MÖ 1’nci yüzyılda Eyalet valiliği yapan Çiçeron’a ait olma ihtimali yüksektir.

Büyük Türk denizcisi Piri Reis: 1517 yılında yazdığı Kitab-ı Bahri adlı eserinde Karataş hakkında şunları yazar “Cihan suyunun beri yanında Od kalesi dirler, denize karşı yüce bir yerde bir harap kale vardır. Ol kalenin altında yani lodos tarafında bir adacık var. Ol adacığa Porto Melun dirler. Küçük gemiler mezkür adacıkla kenar arasına girerler.”

1885 yılında Alishan isimli yazar Karataş Hakkında şunları yazar “Antik Magarsus’un bulunduğu Karataş burnunun üstünde şimdi birkaç harabe ile kuzey tarafında Sen Nikola adına yapılmış küçük bir kilise vardır. Kubbesi dört sütun üzerine kurulmuş olan bu kilisenin yanında lahit ve biraz ilerisinde de eski bir hamam ve sarnıç görülür.

Kilisenin güneyinde bir şatoyu andırır kare şeklindeki yapı kalıntısının sütunları durmaktadır. Burnun doğusunda eskilerin Didime dedikleri, iki küçük adada bazı inşaat kalıntıları vardır. Sahilde büyük bir han ile 50 hanesi Hıristiyanlara ait, Karataş köyü bulunur.”

Yakın tarihte Karataş, 1’nci Dünya Savaşından hemen sonra Fransızlar tarafından işgal edilir. Fransızlar, ermeni militanları ile birlikte yöredeki Müslümanlara eziyet ederler. Milli Mücadeleden  sonra, Karataş’a Selanikli göçmenler getirilerek yerleştirilir, bunlara toprak verilir. Karataş 1928 yılında uçak, 1957 yılında ise ilçe olur.

Peki buranın ismi niye Karataş? Karataş’a adını veren kara taş, volkanik patlamalardan geriye kalan bazalt taşlarıdır. Bölgede yapılan araştırmalarda ve kazılarda, bazalt taşlarla örülmüş bina ve yol örneklerine ulaşılması hedefleniyor.

NE YENİR

Adana yöresinin zengin mutfağı, Karataş mutfağını da etkilemiştir. Adana kebabı çok ünlüdür. Yanında bol yeşillik, ezme, salata yenir ve mevsimine göre ayran veya yöreye özgü şalgam suyu içilir. Tatlı olarak  halka tatlısı önerilir.

PLAJLAR VE KAMP ALANLARI

Karataş ilçesinin 60 kilometrelik kumsal alanı vardır. Bu alandaki plajlar: Atapark, Barınak, Mavikum, Orman altı, Tuzla, Bahçe, Harbiş’tir. Günübirlik tatilciler bu plajları kullanarak denize girebilirler. Aynı zamanda karavan ve çadır turizmi içinde uygundur.

BÜYÜK İSKENDER FESTİVALİ

Karataş ilçesinde, iki yıldır bu festival yapılıyor, tarihi Ağustos ayının son haftasında üç gün sürüyor. Festivalde ücretsiz halk konserleri düzenleniyor. Bu festivalin neden yapıldığını, niye isminin “Büyük İskender Festivali” dendiğini anlamadım, araştırdım öğrenemedin, sanırım Karataş ilçesinin tanıtımı için böyle bir festival düzenleniyor, iyi de ismi niye Büyük İskender?

Adana Karataş Turizm İşletmeciliği ve Otelcilik Yüksek Okulu ve Uygulama Oteli

KARATAŞ TURİZM İŞLETMECİLİĞİ VE OTELCİLİK YÜKSEK OKULU VE UYGULAMA OTELİ

Çukurova Üniversitesine bağlı okul, 1994 yılında kurulmuştur. 2005 yılında ise Karataş ilçesindeki yerleşkeye taşınmıştır. Konaklama işletmeciliği bölümü örgün eğitim vermektedir. Bu bölümde, temel turizm branşları dersleri ağırlıklı olarak veriliyor. Karataş ilçesinde, okula ait uygulama oteli var. Otel özel işletmeye kiralanmış olup 50 oda, toplantı salonları, restoran, kafe, spor tesisleri ve yüzme havuzu bulunuyor.

Adana Karataş

GEZİLECEK YERLER

KARATAŞ MENZİL HANI

İlçe merkezinde çarşı içindedir. Pazaryeri denilen denize nazır bir tepe üzerindedir. Ancak günümüzde tamamen harabe halindedir. Hanın kitabesinde yapının 1608 yılında Osmanlı döneminde Mir Ali isimli birisi tarafından yaptırılmıştır. Dikdörtgen planlı hanın batı kısmında temel hizasına kadar yıkılmıştır.

Güney kısmında iki tane bina vardır. Kuzeyde cümle kapısı vardır. Doğu kenarındaki mekanların bir kısmı sağlamdır. Yapıda ortada uzun bir avlu ve bu avlunun çevresinde sıralanan odalar bulunur.

TARİHİ HAN KALINTISI

İlçe merkezindeki bu tarihi han kalıntısının, Osmanlı döneminde, 1782 yılında yapıldığı biliniyor, tamamen harap haldedir.

Adana Karataş Akyatan Kuş Cenneti ve Yaban Hayatı Geliştirme Sahası

AKYATAN KUŞ CENNETİ VE YABAN HAYATI GELİŞTİRME SAHASI

Deltada bulunan lagünler ve göller, Akdeniz’in su seviyesinin düşmeye başladığı dönemlerde oluşmaya başlamıştır. (muhtemelen 10 bin yıl önce) Akyatan gölünün bulunduğu yerde: deltayı oluşturan nehirlerin yataklarından taşmaları sonucu, bataklık oluşur. Bu bataklık, daha sonra dalgaların taşıdığı kumların zamanla kıyıda oluşturduğu kordonla denizden ayrılır ve bugünkü durumunu alır. Yani, burası tipik bir alüvyon baraj gölüdür

Akyatan lagünü, 1988 yılında Sulak Alanları Koruma Sözleşmesi kapsamına alınmış ve 2005 yılında Yaban Hayatı Geliştirme Sahası olarak ilan edilmiştir.

Burası, Türkiye’nin en büyük lagün gölü ve kuş cennetidir. Yaz süresinde gölü besleyen suların azalması ve buharlaşması nedeniyle, göl alanı küçülür, suyun çekildiği alanlarda geniş çamur düzlükleri oluşur ve yaz sonuna doğru tamamen kurur. Çamur düzlükleri, özellikle gölün kuzeydoğu ve batı kesimlerinde görülür ve Kapıköy yakınlarındaki bazı adalar, kara ile birleşir.

Göl, güneybatıda bulunan 2 kilometrelik bir kanalla denize bağlanır. Göl suları yüksek olduğunda, kanal vasıtasıyla gölden denize, göl sularının düşük olduğu dönemlerde ise denizden göle su akışı olur. Bu yüzden, göl suyundaki tuzluluk durumu mevsimlere göre değişir.

Kışın ve ilkbaharda, drenaj kanalları ile taşınan sular ve yağışların etkisiyle, göl suyu tatlılaşır. Yazın ise yüksek buharlaşma ve denizden göle gelen tuzlu su girişi nedeniyle göl suyu tuzlanır. Tuzluluk oranı, denize bağlantılı olan yerlerde daha yüksek, kuzey kesimlerde yani drenaj sularının etkili olduğu yerlerde ise tuzluluk daha azdır.

Göl ile deniz arasında Türkiye’nin en büyük kumullukları vardır, bunların yükseklikleri 20 metreye kadar ulaşır. Bunlar yağışlı dönemlerde suyla dolar. Ayrıca kumulların kuzeydoğusunda, hiç kurumayan ve ekolojik açıdan önemli Tatlısu birikintileri ve bataklıklar vardır.

Deltalar: dünyanın en verimli doğal alanlarıdır. Bu yüksek verimin oluşturduğu yiyecek ağı, başka su kuşları olmak üzere değişik türden zengin bir yaban hayatının barınması ve beslenmesine olanak verir. Deltalar balıkların yumurta döktüğü, özellikle yavru balıkların beslendiği ve korunduğu alanlardır. Yapılan araştırma sonuçlarına göre: deltalar, balıkçılığın devamı açısından hayati öneme sahiptir.

Burada, nesli tükenme tehlikesi altında bulunan bitki türleri, memeli hayvanlar ve kuşlar bulunur. Bunlara örnekler: hayvanlar: saz kedisi, turna, yeşil kaplumbağa, caretta caretta, bitkiler: kum zambaklarıdır.

Lagün, 22 kilometrelik kumsalı ile caretta caretta kaplumbağalarına ev sahipliği yapar, bunların Akdeniz’deki en büyük yumurtlama alanı burasıdır.

Burası, fotoğraf çekmeyi seven doğa tutkunlarının yoğun tercih ettiği bir yerdir. Çünkü burada yıllık 300 binden fazla kuş göçü yaşanır ve meraklılarına bu kuşları izleme imkanı tanır. Dünya üzerinde en çok flamingo türü burada yaşar. 2015 yılında yapılan sayımda, lagün alanında 89.900 tane flamingo tespit edilmiştir.

Akyatan gölü, Doğu Akdeniz’in en zengin dalyanlarından birisidir. Denizle olan bağlantısı nedeniyle, göle beslenmek ve üremek için çok sayıda balık girer. Gölün denize açılan bölümünde, Karataşlı balıkçılar tarafından işletilen bir dalyan inşa edilmiştir.

Gölde bulunan balık türleri: sazan, aynalı sazan, yayın, yılanbalıı, levrek, kefal, çipura, yayın, gökkuşağı alasıdır. Gölde avlanan balıkların bir bölümü ihraç edilmektedir. Gölün doğu kesimlerinde, mavi yengeç avlanır. Ancak zaman içinde arkan kirlilik, bu göldeki balık popülesyonuna zarar vermektedir.

Adana Karataş Tuzla Gölü

TUZLA GÖLÜ

Çukurova Deltasında, balık stoklarının son yıllarda düşmediği tek sulak alan. Burada: üretilen ve yetiştirilen balıkların lezzeti bir başka. Yani: muhteşem bir lezzet.

Diğer lagunlarda olduğu gibi, burada da; çeşitli kuş türlerini görmekte mümkün. Bunlar: Turaç, Yaz Ördeği, Kocagöz, Akça Cılıbıt, Mahmuzlu Kış Kuşu ve küçük Sumru. Hiçbir turizm yatırımı bulunmayan bir yer. Daha önce söylediğim gibi, yine güzel bir görüntü, kuşlar sizi bekliyor. Yanınızda, dürbün ve fotoğraf makinesi bulunmalı.

Adana Karataş Mallos Antik Kenti

MALLOS ANTİK KENTİ

İlk çağda, gölün doğusunda antik Mallos kenti kurulmuştur. Mallos kentinin güney batısında ise, Çukurova’nın ilk liman kenti olan Magarsos kenti kurulmuştur.

Yazının başında Mallos şehrinin burası olduğunu yazmama rağmen, arkeoloji biliminde, Mallos şehrinin yeri hakkında gizem vardır. Çünkü Pyramos yani Ceyhan nehri, zaman içinde hem yerleşimlerin gömülmesine hem de antik yazarların tarif ettiklerin Topoğrafik özelliklerin kaybolmasına sebep olmuştur.

Dolayısı ile, Mallos şehrinin yeri konusunda yapılan saptama ve yorumlar farklılık göstermektedir. 1949 yılında bölgede araştırma yapan Bossert isimli araştırmacı, Mallos antik kentinin, Kızıltahta köyü civarında bulunabileceğini söylemiştir. Çünkü bu köyün birkaç km kuzeyinde bulunan Terkeşhan Çiftliği arazisinde Mallos kent merkezinin yayılım alanı olabileceği düşünülmektedir.

Ayrıca Kızıltahta civarında, Flavia Procla şerefine bir Heroon inşa ettirildiği bildirilen bir yazıt bulunmuştur. Bu yazıtta, Heroon’u Mallos kentinin yaptırdığı ifade edilmektedir. Kızıltahta köyündeki Akdeğirmen köprüsünün de Mallos antik kentinden günümüze kalan bir yapı kalıntısı olduğu iddia edilir.

Ancak Kızıltahta köyü, Athena Magarsia kutsal tapınağı ve limana 25 km uzaklıktadır. Bu durum: Mallos ve Magarsos şehirleri arasındaki ilişkinin antik çağda Didyma ve Milet şehrine benzer bir ilişki içinde olduğuna karar verilmiştir.

Bu 25 km denize uzaklık nedeniyle Mallos şehrinin, Kızıltahta köyü civarında değil, kıyıya daha yakın bir noktada aranması gerekti kesindir.

Evet, eski coğrafyacılar, kıyının bu bölümünde Mallos ve Magarsos diye iki kentten söz ederler. Ancak her iki kent, birbirinden uzakta değildir. Magarsos’un MÖ 2’nci yüzyılda Mallos’a ait bir kutsal alan ve liman olduğu düşünülür. Magarsos limanının yeri, bugün net olarak bilinmektedir. Athena Magarsia tapınağı da aynı yerdedir ve yeri de tam olarak bilinmektedir.

Son bir not, yani Mallos mu Magarsos mu? Magarsos isimli bir şehir için, hiç sikke basılmamıştır. Oysa en küçük şehirlerin bile kendi adına bastırdıkları sikkeler vardır. Dörtdirek mevkiindeki tiyatro ve stadion gibi görkemli kalıntıların Magarsos isimli bir şehre ait olduğunun düşünülmesi için bu şehrin tarih boyunca hiç sikke bastırmamış olması ilgi çeker.

Magarsos şehrinin en karakteristik unsuru olan Athena Magarsia tapınağının, sadece Mallos sikkeleri üzerinde resmi geçer. Dolayısıyla Magarsos’un müstakil bir şehir olma şansı yoktur, yani Karataş ilçesi kıyısındaki kalıntıların Mallos şehrine ait olduğu da büyük olasılık dahilindedir.

Strabon, Magarsos’u bir polis yani şehir olarak değil Mallos civarında, üzerinde Athena Magarsia tapınağının bulunduğu, Kilikya’daki en yüksek tepe olarak tanımlar. Sonuç olarak: Magarsos’un Mallos şehrine bağlı bir liman ve kutsal alan olduğuna inanılır. Ancak Mallos şehrinin zaman içinde buraya taşındığı tahmin edilmektedir. Ancak Mallos şehrinin ne zaman Magarsos bölgesine taşındığı bilinmemektedir.

Adana Karataş Magarsus Antik Kenti

MAGARSUS ANTİK KENTİ

İlçe merkezinin batısında bulunan bu antik kent, ilçe merkezine 4 km batısında, Dört direkli mevkiindedir. Neden “Dört direkli” denmektedir? Çünkü Bizanslılar tarafından yapılmış olan kiliseye Türkler “Karakilise” demişler, ardından savaşta bu kilise yanınca “Yanıkkilise” diye adlandırılmıştır. Bugün, burası herhangi bir kalıntı olmasa da “Dört Direkli” mevki olarak bilinir.

Akdeniz’e girinti yapan bir burun üzerine kurulmuştur. Denizden yüksekliği 20-50 metre civarında değişen bu tepelik bölge, yöredeki en yüksek yer konumundadır. Ayrıca Akyatan ve Ağlatan gölleri arasındaki yaklaşık 12 km lik alan boyunca denize paralel olarak uzanmaktadır.

Taşınma işleminin ardından, kent merkezi, Pramon nehrinin bir yakasından diğerine taşınmıştır.

Şehrin ismi: Strabon, Mela, Plinus, Arrianos ve Pausanias gibi antik çağ yazar ve gezginlerinin eserlerinde geçer.

Ancak değişik dönemlerde: Mallos, Antiokheia, Kara veya yanık kilise, od kalesi, Dört Direkli isimleri de kullanılmıştır.

Ancak şehrin isminin Makedonya kralı Büyük İskender’in MÖ 333 yılında Pers Kralı Darius ile giriştiği savaşa başlamadan önce, buraya gelip kurban kestiği Athena tapınağındaki Magarsiya rahiplerinden alır.

Peki “Kara kilise” nedir? Yine eski dönem yazarlarından Bağdatlı Ahmet yazdıklarına göre “Söylendiğine göre Kara Kilise Rumlar tarafından siyah taşlarla yapılmıştır. Burada harap olan şeyler arasında bir de kale vardır. Harun Reşit, Karataş’ın imarını, tahkimini ve iskanını emir eyledi ve buradaki mücahitlerin tahsisatına zam yaptı” İbn-ül Adim’in söylediklerine bakalım “Kara kilise veyahut Yanık kilise denen bu şehir eskidir.

Rumlar tarafından siyah taşlarla bina edilmiştir. Sonradan yine onların hücumuyla yıkılmıştır ki, bundan dolayı kendisine Yanık Kilise denmiştir. Şimdi harap bir vaziyettedir. Burası aslında bir kale imiş, deniz kenarındadır. Eski şehir de siyah taşlarla Rumlar tarafından bir tepe üzerinde kurulmuş olup içinde bir kalesi vardır ki bu da haraptır.”

Bu şehirde tiyatro kaveası ve Roma devri Stadionu bulunur.

Ayrıca burada ele geçen yazıtlarda burada bir Athena Magarsia tapınağının bulunduğu bilinmektedir.

Arkeoloji literatüründe Magarsos “Tanrıça Athena’ya adanmış tapınağın bulunduğu kutsal alan” olarak tanımlanır.

Buradaki tapınak Hellenistik devirde tüm Doğu Akdeniz bölgesinde tanınan bir kehanet ve bilicilik merkeziydi.

Şehir, MÖ 5’nci yüzyıldan itibaren: Syennesis Hanedanlığı, Pers İmparatorluğu, Makedonya krallığı, Seleukos krallığı, Ptolemalos krallığı, Roma imparatorluğu, Abbasi devleti, Ermeni krallığı ve Osmanlı imparatorluğunun hakimiyetinde kalmıştır.

Amasyalı ünlü coğrafyacı gezgin Strabon’a göre:

Şehir: Troya savaşından sonra bölgeye gelen Apollon’un kahin rahipleri Mopsos ve Amphilokhos tarafından kurulmuştur. Truva savaşçısı Misisli Maphos, Troya savaşı bittikten sonra, Kilikya’ya dönerken, Yunanlı arkadaşı Anflakos’u beraberinde getirir. İki savaşçı, bugünkü Karataş ilçesinin 5 km batısında, birlikte Magarsus antik kentini kurarlar. Ardından Amphilokhos, Argos şehrine geri dönmüş, bir süre sonra ise tekrar buraya gelmiştir.

Ancak zaman içinde, Magarsus’un tek hakimi olma mücadelesi veren Mapsos ve Anflakos, denizi seyreden Magarsus Amfi Tiyatro’da, ölümüne bir dövüş yaptılar. 3 ay süren mücadele, Anflakos’un ölümüyle sonuçlandı, ancak ağır yaralar alan Mapsos’da fazla yaşamadı ve her ikisi de öldü. Şehirde birbirine uzak iyi yere gömüldüler.

Günümüzden 1800 yıl önce yaşayan, antik dönem coğrafyacısı diğer yazar Arrianos ise, şehrin bir gurup Argoslu tarafından kurulduğunu yazar. Ayrıca Büyük İskender’in bölgeye geldiği zaman, alanın kuzeyindeki alandan akan Ceyhan nehri üzerinde bir köprü inşa ettirip, önce Magarsus kentine geldiğini, antik tiyatronun 200 metre kuzeyindeki Athena Magarsia Tapınağını ziyaret ettiğini, sunularda bulunduğunu daha sonra kentin efsanevi kurucusu Anflakos’un mezarını ziyaret ettiğini sonra da buraya çok yakın olan Mallos şehrine geçtiğini anlatır.

Seleukos kralı IV Antiokhos döneminde, Magarsos ilk kez şehir statüsü elde eder.

Karataş’ta bulunan bir yazıt üzerindeki “Magarsos halkı” ifadesi değerlendirildiğinde, Karataş-Magarsos eşitlemesi yerindedir.

Roma imparatoru Elagabalus (MS 218-222) döneminde “Coloniae” ünvanını alan Mallos/Magarsus MS 260 yılına kadar bir Roma kolonisi olarak kalır.

Geç Roma döneminde ise, MS 4’ncü yüzyıldan itibaren bir piskoposluk merkezi olur.

MS 964 yılında Bizans imparatoru II. Nikephoros Phokas (MS 912-969) ın bölgeyi Abbasilerden geri almak için düzenlediği sefer sırasında, şehir yakılıp yıkılır. Sonraki dönemlerde bir daha eski günlerine dönemez ve küçük bir liman yerleşimi olarak varlığını sürdürür.

Evet, Magarsus antik kenti, tarihsel, sanatsal ve kültürel değerleriyle çok fazla ön planda olan bir şehirdir.

Bir balıkçı tarafından, 1980 yılında balık avı için suyun dibine daldığı ve suyun dibinde görüp sonradan ihbar ederek çıkarılıp Adana Bölge Müzesinde sergilenen Bronz Heykel, Magarsus sanatının hangi düzeyde olduğunu belirtir. Heykelim MÖ 1 ve MS 2’nci yüzyıllara ait olacağı düşünüldüğünden MÖ 1’nci yüzyılda Eyalet Valiliği yapan Çiçeron’a ait olma ihtimali de düşünülmektedir.

Kentin kalıntılarından günümüze gelenler: kent suru, Athena Magarsia Tapınağı, Tiyatro, Stadion, Sarnıç, Ortaçağ kalesi, Bizans ve Osmanlı hamamları, Değirmenler, Mezar kalıntıları ve Menzil Han kalıntılarıdır.

Antik şehrin önünde bulunan ve “Dydimae” denen iki ada üzerinde kale kalıntıları vardır.

Her iki ada üzerinde bulunan kalenin ve surların mimari kalıntıları; maalesef bölge halkı tarafından Karataş ve civarındaki köylerde, 18 ve 19’ncü yüzyıllarda yapılan evlerin, Menzil Han ve İskele’nin imarında kullanılmıştır.

Adana Karataş Magarsus Antik Kenti Athena Tapınağı

Athena Tapınağı

Yerel bir tanrıça olan Athena adına, Magarsia’ya adanmış olan bu tapınak: Hellenistik dönemde, tüm Doğu Akdeniz’deki en önemli kehanet merkezlerinden birisiydi.

Antik çağ yazarlarından Arrianos’un yazdıklarına göre: doğu seferi sırasında MÖ 333 yılında Kilikyaya gelen Büyük İskender, İssos savaşından önce Pyramos (Ceyhan) nehri üzerinde bir köprü yaptırır ve önce Magarsus’a ve sonra da Mallos’a gelir. Magarsus’ta Athena Magarsia Tapınağına kurbanlar sunar ve Amphilokhos’un mezarını ziyaret eder.

Adana Karataş Magarsus Antik Kenti Amfi Tiyatro
Adana Karataş  Magarsus Antik Kenti Amfi Tiyatro

 

Amfi Tiyatro

Antik kentteki tiyatro alanı için Bakanlık tarafından ayrılan ödeneğin büyük bölümü, bu arazide hak sahibi olan hissedarların kamulaştırılmasına ödenmiştir. Ardından başlayan çalışmalar Çukurova Üniversitesi Arkeoloji Bölümü tarafından yürütülmüş ve 2016 yılında ilk bölüm tamamlanmıştır.

Tiyatronun oturma alanı doğu-batı yönünde olup yaklaşık 157 x 24 metredir. Açığa çıkarılan kısmın 5000 kişilik olduğu tahmin edilmektedir.

Adana Karataş Akdeğirmen

AKDEĞİRMEN

Kızıltahta mahallesinde ve Ceyhan nehri üzerinde kurulmuştur.

Roma mimarisiyle yapılmıştır. 1700 yıl önce Roma döneminde inşa edilen Akdeğirmen’de yerel halk tarafından 1960 yılına kadar buğday unu üretildiği ancak daha sonra değirmenin bakımsızlığı nedeniyle kapandığı söyleniyor. Ama neden kapanmış, çevre köylerden gelenler değirmen yapısının tahta ve demirlerini yağmalamışlar, ardından da yapıyı yakmışlar. (yangın izleri bugünde görülmektedir.)

Değirmen kısmı iki katlıdır. Altında bulunan köprünün, sadece nehrin karşı tarafından ayakta kalmış 4 gözü görülebiliyor, yani yıkılmış.

Evet Akdeğirmen ve değirmene giden yol üzerindeki köprü günümüzde bakımsızlık nedeniyle harap halde, yani buraya gidip görmek isterseniz, beklentiniz çok olmasın. Çünkü köprünün kötü olması nedeniyle, aracınızı bırakıp, değirmene ulaşmak için bir süre yürümeniz gerekiyor.

Adana Karataş Yedi Kardeşler Türbesi ve Anıt Ağaç

YEDİ KARDEŞLER TÜRBESİ VE ANIT AĞAÇ

Yöre halkının çok tanrılı dine inandığı dönemde, 6 kardeş, halkı tek tanrılı dine inanmaya davet eder. Ancak bu kardeşlere sadece 1 çoban inanır. Yöre halkı 6 kardeşi ve 1 çobanı öldürür, yedisini de palamut ormanlarının içine gömerler. Sonra halk, Allah’ın bir olduğuna inanınca, bu yedi kişi kıymete biner ve şimdiki türbelerini yaparlar. Bundan dolayı, buraya yedi kardeş ziyareti denir.

Anıt ağaç yaklaşık 500 yıllıktır.

Malatya

Malatya

Birkaç kez gittim. Özellikle: şehir merkezindeki İsmet İnönü heykelinin büyüklüğü dikkatimi çekti. Bir de, şehir girişinde, hemen sol yandaki büyük bir uçurum kıyısında, sanırım asker birlik vardı onu hatırlıyorum. Ayrıca: şehre çok uzak bir havaalanı. Muhteşem lezzetli kayısılar. İlk intiba, Malatya büyük ve güzel bir şehir.

Derler ki: Malatya’ya gelen, bir daha buradan ayrılamazmış. Ama, Malatya’dan dışarı gidenler de, bir daha Malatya’ya geri dönmezlermiş. İşte size Malatya.

Malatya

ULAŞIM

Malatya’ya ulaşım denilince: kara, hava ve demiryolu ulaşımının bulunduğu söylenebilir. İl merkezine, 30 km. uzaklıktaki “Erhaç Havaalanı” ile, il merkezine havayolu ulaşımı sağlanmaktadır.

Malatya-Sivas arası uzaklık: 247 km. Malatya-Adana arası uzaklık: 388 km. Malatya-Gaziantep arası uzaklık: 247 km. Malatya-Adıyaman arası uzaklık: 185 km. Malatya-Ankara arası uzaklık: 660 km. Malatya-Diyarbakır arası uzaklık: 251 km. Malatya-İstanbul arası uzaklık: 1113 km. Malatya-İzmir arası uzaklık: 1189 km.

Malatya

TARİHİ

Malatya yöresinin tarihi incelendiğinde, özellikle: 1979 yılında, Karakaya Baraj Gölü kurtarma kazıları yapılan “İzolulu Mevkiindeki Cafer Höyük”te: yörede yaşayan insanların mağaralardan çıkıp, ilk defa ovada tarım ve hayvancılık yaptıkları anlaşılmıştır. Yani: yerleşik köy hayatına geçiş aşaması görülüyor. Burada yaşayan bu insanların, MÖ.7000’li yıllarda, burada bulundukları tahmin ediliyor.

Malatya yöresinde: takip eden tarihi süreçte, Hitit, Med, Pers, Roma ve Bizans egemenlikleri görülür. 11.yüzyılda ise, Türkler görülür. 1057 yılında, Malatya Türklerin eline geçer. 1515 yılında, Osmanlılar yörede görülürler.

MALATYA İSMİNİN KAYNAĞI

Malatya şehri, günümüze kadar pek büyük bir değişiklik göstermeden gelen Anadolu şehirlerinden biridir. Hitit yazılı kaynaklarında: şehrin ismi “Melita” olarak geçer. Asur yazılı kaynaklarında ise, şehrin ismi: “Meliddu, Melide, Melid, Milid, Milidia” olarak geçmektedir. Urartu kaynaklarında, şehre: “Melitea” ismi verilmiştir. Sonuçta, şehrin yani Malatya’nın isminin: Hititçe “bal” kelimesi olan “Melid” kelimesinden türediği düşünülmektedir. Hitit hiyeroglif kitabelerinde: Malatya şehri: “bir öküz başı ve ayağı” ile ifade edilmiştir.

BATTAL GAZİ DESTANI

Hüseyin Gazi: Peygamber soyundan gelen bir kişidir ve Malatya yöresine yerleşmiştir. Cafer isimli bir oğlu vardır. Ancak: Hüseyin Gazi, bir av sırasında, yörenin Rum Beylerinden Mihriyayıl tarafından, bir hile sonucu öldürülür.

Cafer: babasının katillerini bulur ve öldürür. Serasker olur. Daha sonra, Kayser orduları ile yapılan çatışmalarda, üstün başarılar gösterir ve Malatya Beylerinin güvenini kazanır.

Kayser: Ahmer komutasında, bölgeye bir başka ordu gönderir. Cafer: Ahmer’in komutasındaki ordu ile yaptığı savaşı da kazanır. Bunun üzerine, Ahmer “Müslüman” olur. Kendisine: Cafer tarafından ”Ahmet” ismi verilir. Ahmet’te, Cafer’e “Battal” ismini verir.

Takip eden süreçte: Battal Gazi, Bizanslılarla yaptığı sayısız çatışmadaki başarıları ile öne çıkar ve yaptıkları, destansı bir şekilde yörede anlatılır.

Malatya

GENEL

İl merkezi, Malatya ovasında kurulmuştur. Fırat’ın kollarından biri olan Tohma ve ona karışan birçok akarsu, ovayı sular. Ovanın sulanan bu kesimlerinde: şeker pancarı, tütün, sebze, meyve ve tahıl üretimi yapılır. Ancak, son yıllarda, yaylalarda hayvancılık ta gelişmektedir.

Malatya: il geneli olarak, tüm iller içinde, sosyo-ekonomik gelişmişlik sıralamasında, ülkemizde, 41’nci sırada bulunmaktadır.

Malatya topraklarında önemli bitki örtüsü yok. Çünkü: bir zamanlar, büyük bölümü ormanlarla kaplı iken, gelişen zamanla bu ormanlar yok edilmiş ve bozkırlar ortaya çıkmıştır.

FIRAT NEHRİ

Elazığ-Keban barajından çıkan Fırat nehri: genişçe bir yay çizer ve Kuruçay ile Tohma suyunu alarak ve çeşitli adacıklar oluşturarak: Karakaya Baraj Gölü sahasına gelir. Daha sonra: Doğu Anadolu’nun en derin ve en uzun boğazlarından biri olan “Kömürhan” boğazına girer ve akmasına devam ederek: Diyarbakır-Çüngüş ilçesi yakınlarında “Karakaya Barajı” göletini doldurur.

Malatya

KAYISI

Günümüzden, 5000 yıl öncesine kadar, kayısı bu bölgede bilinmekte ve üretimi yapılmaktadır. Dünya yaş kayısı üretiminde, Türkiye, birinci durumdadır. Türkiye’yi: İtalya ve İspanya izlemektedir.

Kayısı: içinde bulunan organik ve anorganik maddelerle, insan sağlığına olumlu etkiler yapar. Muhteviyatında bulunan yüksek şeker, nişasta, protein, pektin, çeşitli vitaminler (A,B,B2,C,E,P,PP,Folik asit) içermektedir.

A vitamini: vücudu ve organları saran epitel doku ve göz sağlığı, kemiklerin ve dişlerin gelişimi açısından yararlı ve gereklidir. Ayrıca: kayısının sodyumca fakir, potasyumca zengin olması, bazı özel diyetlerin düzenlenmesinde de yardımcı olur.

MALATYA ASKERİ YAPI

İl merkezinde: 2’nci Ordu Komutanlığı karargahı bulunuyor. Ayrıca: 7’nci Ana Jet Üs Komutanlığı da var. Yani: Malatya şehrinde, yoğun bir askeri personel ve ailelerinin oluşturduğu sosyal çevreyi görmek mümkün. Özellikle: hafta sonu günlerinde, şehir merkezinde bol miktarda, asker şahıs görülebiliyor.

Malatya İnönü Üniversitesi

MALATYA İNÖNÜ ÜNİVERSİTE

Üniversite, 1975 tarihinde kurulmuş olup, Türkiye’nin kuruluşu en eski üniversitelerinin arasındadır. Üniversite bünyesinde birçok fakülte ve yüksek okul bulunmakta olup, en son olarak: 2009 yılında Hukuk ve 2010 yılında İletişim Fakülteleri kurulmuştur.

Üniversite kampüsünde: eğitim-öğretim birimleri, Turgut Özel tıp merkezi, öğrenci yurtları, spor tesisleri, konferans salonu, alışveriş merkezi, öğrenci kafeteryası, kitap satış merkezi, internet merkezi, kütüphane, bayan kuaförü, postane, banka şubeleri bulunmaktadır.

Üniversite kampüsü içinde, 2 tane müze var. Bunlar: İsmet İnönü Müzesi ve Turgut Özal Müzesi.

NE YENİR

Malatya mutfağında, köfteler önemli yer tutar. Köftelerin yapımında kullanılan ana malzeme ise, bulgurdur. Malatya’da, bulunan 70’den fazla köfte çeşidinden, benim size önerebileceğim başlıcaları şunlar: analı-kızlı, içki köfte, sumaklı ekşili köfte.

NE SATIN ALINIR

Malatya’da, buraya has kayısının her türü satışa sunuluyor. Özellikle: kuru kayısıların hediyelik paketleri göz alıcı. Siz de, gerek kendiniz ve gerekse yakınlarınız için, kayısıdan mamul ürünlerden satın alabilirsiniz. Elbette, kayısı kurusu ve kayısı çekirdeği, ilk öneri.

Malatya

GEZİLECEK YERLER

Malatya Müze

MÜZE

1971 yılında, İnönü parkında, günümüzde “Evlendirme Dairesi” olarak kullanılan binada, ilk müze açılır. Kernek Meydanındaki müze binası yapımına ise, 1975 yılında başlanır ve 1979 yılında bitirilerek, ziyarete açılır. 2001 yılında ise, Müze modern bir sergilemeye kavuşmuştur.

Müzede: 15.000 eser bulunmaktadır.

Neolitik Heykelcikler

Burada sergilenen eserler: MÖ.8000 yıllarına tarihlenen, kireç taşından yapılmış, ilk heykel örnekleridir. Bunlar: İzollu bölgesindeki “Caferhöyük”te bulunmuştur. Burada: bu ilk heykel örneklerinin yanı sıra, obsidiyen bıçak, orak, ok ucu, keski ve delgiler de bulunmuş olup, bunlar da müzede sergileniyor.

Kılıç ve Mızrak Uçları

Bunlar: Aslantepe bölgesinde bulunmuş olup, MÖ.3200-3000 yılları arasından, günümüze kadar ulaştıkları tahmin edilmektedir. Bu kalıntıların çoğu bronz olup, arsenik alaşımlı olmaları ve bir kısmının gümüş olması, ilgi çekmekte ve arkeolojik önemlerini arttırmaktadır.

İnsan Mezarı

Aslantepe höyüğünde bulunan bu mezar buluntularının, MÖ.4000 yıllarından kaldığı tahmin edilmektedir. Anadolu’da, ölü gömme geleneklerinin tipik bir örneği olması açısından önem kazanmaktadır. Mezar: orijinalliği bozulmadan, sağlamlaştırılarak müzeye getirilmiştir.

Mezarda bulunan ceset, bir kadına ait olup: süs eşyaları, mutfak kapları ile birlikte bulunan ceset: arkeolojik dilde “hoker vaziyeti”  denilen bir şekilde yani “çocuğun ana rahminde duruş şekli” gibi yatırılmış vaziyette bulunmuştur.

Bu şekilde yerleştirilmesinin sebebi: devrin insanı tarafından, dünyaya nasıl gelindi ise, öyle gömülmesi düşüncesinin ağır basmasıdır. Ancak: o devirde, elbette çocuğun ana rahmindeki bu yatış şeklinin nasıl öğrenildiğine dair her hangi bir bilgi yok. Yani, bu ana rahmindeki yatış şeklini nasıl öğrenmişlerdir, meçhul.

Mühür Baskılar

Aslantepe höyüğünde yoğun olarak bulunan mühür baskıların, MÖ. 3200-3000 yıllarından günümüze kaldığı düşünülmektedir. Bunların bulunması: Aslantepe bölgesinin ne derece önemli olduğunu ortaya koyması açısından ilgi çekmektedir. Diğer yandan: Aslantepe bölgesinde bulunan Saray kompleksi içinde: ilkel muhasebe sistemi ve bürokrasinin doğuşunun ilk temellerinin ifadesi açısından da önem taşımaktadır.

Kral Mezarı

Aslantepe kazılarında ortaya çıkarılan, MÖ.2900 yıllarına tarihlenen, Saray yapısı içindeki, 70’den fazla mezar buluntusu ve kral mezarının bir örneği, Müzede sergilenmektedir. Kralın mezar içinde: yukarıda sözünü ettiğim şekilde (hoker-yani çocuğun ana rahminde yattığı gibi şekilde) yatıyor olması ve mezarın üzerinde, kurban edildiği  düşünülen 4 kişinin bulunma pozisyonları, ilgi çekiyor.

Müzede: tüm bunların dışında, Karakaya Baraj gölü suları altında kalan Değirmentepe höyükte yapılan kazılarda bulunan: mühür ve mühür baskıları da sergileniyor.

Malatya Orduuzu-Pınarbaşı

ORDUZU, PINARBAŞI

Malatya-Elazığ karayolu üzerinde, il merkezine 5 km. uzaklıkta, Bahçebaşı semtinde, kaynak suları, önüne set çekilerek bir gölet oluşturulmuştur. Yörenin yamaçları çam ağaçları ile çevrili olup, özellikle yaz aylarında, yörenin insanın en büyük uğrak yeri olan bir mesire yeridir.

Bu yapay göl kıyısında: yazlık gazinolar, dinlenme tesisleri ve “Kayısı Fuar Alanı” bulunmaktadır. Malatyaspor Futbol Takımının tesisleri de, burada bulunmaktadır. Tüm bunların yanında, burada, bir de açık yüzme havuzu var ve yaz aylarında yüzme yarışmaları yapılıyor.

Malatya Aslantepe

ARSLANTEPE HÖYÜĞÜ

UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek koruma altına alınan Arslantepe Höyüğü hakkındaki ayrıntılı tanıtım yazım yine bu sitede.

Arslantepe höyüğü tanıtım yazısı için.

HORATA

İl merkezine, 5 km. uzaklıkta, Konak kasabasındadır. Burada: Beydağı eteklerinden çıkan Hotara çayının çevresinde oluşturulmuş bir mesire yeri var. Yörenin insanları, yaz aylarında buraya akın ediyorlar.

İSPENDERE İÇMESİ

Malatya-Elazığ kara yolunun, 28’nci km.de, İspendere köyündedir. Buradaki içme: ağaçlar arasında, açık bir alandadır. Su: 3 kaynaktan çıkmakta olup, hem içme ve hem de banyo olarak kullanılabilmektedir.

İçme olarak kullanıldığında: sindirim sistemi, idrar yolları ve karaciğer hastalıklarına iyi geldiği söyleniyor. Burada: Malatya İl Özel İdaresi tarafından yaptırılan: bir motel ve gazinosu var.

Malatya Atatürk Anıtı

ATATÜRK ANITI

İl merkezinde, 1946-1947 yılları arasında, halktan toplanan paralarla yaptırılmıştır. İki bölümlü anıtın: birinci bölümü: taş kaide, ikinci bölümü ise: bronz Atatürk ve bayrak taşıyan çıplak genç erkek figürü. Anıtın mimarı ise: Nejat Sirel.  Heykeltıraş ise: Hakkı Bey.

Malatya

İNÖNÜ ANITI

İl merkezinde, Valilik binası önündedir. Anıt: 1946-1947 yılları arasında, ildeki Atatürk anıtını da yapan heykeltıraş Nejat Sirel ve Hakkı Bey tarafından yapılmıştır. Yine: Atatürk anıtı gibi, iki kademeli olup, taş kaide ve bronz İsmet İnönü heykellerinden oluşur. Halktan toplanan paralar ile yaptırılmıştır.