Sinop Boyabat

Sinop Boyabat

Pirincinin nefaseti ile öne çıkan bu küçük İlçe’de: tarih meraklıları için, üzerinde bulunduğu kaya blokunun bir yeraltı şehri olarak kullanıldığı kalesi görülmeye değer

Sinop Boyabat

Boyabat: Sinop’un içi kısımlarında kalıyor. Nüfusunun büyük bölümü dışarıda yaşamaktadır. Yine de, Sinop ilinin en kalabalık ilçesidir.

 

PİRİNÇ

Boyabat’ın pirinci çok meşhur. Yol boyunca satılıyor, satın alabilirsiniz. Eylül ve Ekim ayları geldi mi: buraları pirinç telaşı sarıyor.

Tarladan ham şekilde toplanan çeltik (kabuğundan ayrılmamış pirinç): dövülerek, pirinç haline gelir ve tezgahlarda yerini alır. Mısır ve buğdaydan sonra, dünyada en fazla ekimi yapılan bir bitki.

Dünya nüfusunun yarısından fazlası için, beslenmede büyük önem taşıyor. Osmancık, baldo ve riba gibi çeşitleri var. Ama en meşhuru: kara kılçık. Verimi düşük olduğu için, bu türün ekimi az.

PANAYIR

Her yıl, Ekim ayının, ikinci Çarşambasında, bir hafta süre ile, panayır düzenlenir. Bu panayıra: çevreden birçok insan gelir.

Panayırın: 100 yıldan fazla mazisi olduğu söyleniyor. Uzun yıllardan bu yana: Şamlıların arazilerinde kuruluyor.

Boyabat ve çevresi için, ayrı bir anlam taşıyor. Çeltik hasadı yapılıp, ambara konulduktan sonra, köylüleri büyük bir sevinç kaplıyor.

Bu sevinçle, kasabaya indiklerinde, pazara gidenler, ekonomik güçleri oranında: alış-veriş yapıyorlar. Panayırda: pehlivan güreşleri başta olmak üzere, çeşitli oyun ve eğlenceler düzenleniyor.

Yakın köylüler: ailece şehre iner, hep beraber panayır yerine gider eğlenirler. Genelde: erkekler, alım-satım yaparlar. İşi olmayan kadınlar ve çocuklar ise, panayır alanına yakın yamaçlarda toplanırlar, kebap ve üzün yerler. Bu yamaçlar, panayır alanını seyretmek için ideal yerlerdir.

Ancak: günümüzde, panayıra, yerli halkın katılımı, her geçen gün azalıyormuş. Çünkü: ilçe, Büyükşehirlere göç veriyormuş.

YEMEKLER

SIRIK KEBABI

Bütün olarak kesilen kuzunun derisi yüzülür ve içi temizlenir. Uzunca bir sırığa, tam ortadan geçirilerek, özel olarak hazırlanmış, çöplerle kuzunun karnı dikilir. Ocakta yakılan ateşin başında çevrilerek pişirilir. Pişirilirken akan yağı bir kapta toplanır. Buna: serit adı verilir.

TARHANA

Bildiğiniz tarhana çorbası, ancak burada yapılanın lezzeti muhteşem.

PİLAV

Elbette, buranın pirinci çok meşhur. Bu meşhur pirinçten yapılan pilavı da mutlaka tatmalısınız.

ALIŞVERİŞ

Alışveriş düşünürseniz, Boyabat’tan ya pirinç yada el dokuması Boyabat Çemberi almanız gerek.

TARİHİ

Boyabat ve çevresi, eski bir yerleşim yeri olup: MÖ.600 yıllarında kurulmuş olup, şehrin eski adı: Germanipolis.

Boyabat yöresi: Danişment hükümdarı Gümüş Tekin tarafından Bizanslılardan alınıp, 1175 yılında, Selçukluların eline geçmiştir. Selçuklulardan da, 1309 yılında, Candaroğlu Süleyman Paşa alır.

Daha sonraki süreçte, Yıldırım Beyazıt tarafından Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katılan Boyabat, Ankara Savaşından sonra, tekrar Candaroğullarının eline geçer. 1461 yılında, Fatih Sultan Mehmet, yöreyi yine ele geçirir.

İLÇENİN ADI

Boy: uzunluk, Abat: ova, anlamına gelir.

GEZİLECEK YERLER

Sinop Boyabat Kaya Mezarları

KAYA MEZARI

Boyabat-Kastamonu karayolunun 15. km. deki Salar Köyünün güneydoğusundadır. Kaya mezarına ulaşmak için, karayolundan ayrılarak, köy yoluna girilmesi ve bir süre ilerlenmesi gerekir. Yani: kaya mezarının bulunduğu alana, doğrudan ulaşan bir yol yok. Tarlalar içinden geçilerek yamaç yukarı yaya yolundan kısa bir yürüyüşle ulaşılıyor.

Köyün doğusunda ve yüksekçe bir kalker kayanın üzerinde bulunan Mezar: Gökırmak ovasına hakim bir tepededir. Köye adını veren “Salar” kelimesinin, “saray” kelimesinden geldiği ve sonra “salar” şekline dönüştüğü anlatılır.

Bu mezar: yaklaşık 200 metre yüksekliğindeki, kalker kayalara, oyularak yapılmış ve oldukça büyük. Ancak: büyük hasar görmüş durumda. Günümüzde ise, köy muhtarının sorumluluğuna verilmiş. Gittiğinizde: Salar köyünün muhtarından izin almanız gerek, yoksa mezarın bulunduğu yere çıkamazsınız.

Sinop Boyabat Kaya Mezarları

Kaya mezarının dış kısmı: dikdörtgen şeklinde. Boyu: 10 metre, yüksekliği 5 metre. Cephede: 3 sütun var. Boyabat çevresi ve tarih kitabında, bu sütunlardan dolayı “Direkli Kaya Mezarı” da deniliyor. Sütunlar: kare bir ayak üzerine oturuyor.

Sütunlar, alttan yukarı doğru daralan, silindirik bir yapıya sahip. Ayrıca: sütunların alt ve üst kısımlarında, iki kuşak var.

Her üç sütunun üzerinde: kabartmalar var. Bu kabartmalardaki, hayvan heykelleri diz çökmüş durumda. Bunlar: boynuz ve kulakları bakımından boğa hissi veriyorsa da, burun ve yüzlerine bakınca, bundan şüphe ediliyor.

Özellikle, burunda açılan oluk, beklide hiddet ve heybet ifadesi olarak yapılmış. Enli ve uzun kulakları, yandan yukarı kaldırılmış.

Bakana göre sağdaki hayvanın boynuzu kalkmış, diğeri bilinmeyecek hale gelmiş. Arkadan bakınca: kuyruklarının baş tarafının, alttan bacaklarının arasına sokulduğu görülüyor.

Mezarın üst kısmında: üçgen bir alınlık var. Üçgenin tepe noktasında: bir kartal kabartması bulunuyor. Ama bu parça, bulunduğu yerden kopmuş ve yere düşmüş durumda. Yerde bulunan bu kaya parçasının üstünde; kanatlarını açmış bir kartal ve aslan başı kabartması açıkça görülüyor.

Üçgenin sağ alt köşesinde: nöbet bekleyen bir aslan ve köşeler arasında ise, koşan bir aslan kabartması var.

Buradaki kabartmaların anlamları şöyledir: Aslanlar: Frigya’da olduğu gibi, mezar bekçisi olarak konulmuşlardır.

Yani: ölüye dışarıdan gelecek herhangi bir fenalığın defedilmesi için düşünülmüştür. Kartal: ruh kuşu olarak alınır. Mücadele sahnesi: dini bir anlam taşır. Bu konu da Ön Asya’da çok yaygındır.

Mezar odası kapısının: kapatma oyukları hala görülüyor ve kapının sol üst kısmında, mezara bakan bir ışıklık penceresi var.

Mezarın dışında bulunan alanlarda: kayalara oyulmuş basamaklar ve çeşitli kaya şekilleri var. Ayrıca, mezarın bulunduğu kaya blokunda: üstten girilen ve biraz aşağıya doğru ilerledikten sonra çıkılan basamaklı bir kaya tüneli var.

Kaya bloğunun bir kısmının ayrılması ile, tünelin bir kısmı açığa çıkmış durumda. Hala özelliğini koruyan bu yere, çevre köylüleri “şeytan basamakları” ismini vermişler.

Ayrıca: kaya mezarının bulunduğu kaya blokunun önünde, ovaya doğru çıkıntı yapan son bir tepe var. Bu tepenin üstünde, yöre insanlarınca “dilek ağacı” olarak isimlendirilen bir ağaç var. Ağaç, tepenin en üst noktasında.

Ağacın bulunduğu yerden, ovayı seyretmeye doyamazsınız. İnsana büyük zevk veriyor. Ancak: define avcıları: ağacın kökleri arasında define ararken, köklerin bir kısmına zarar vermişler.

Mezar anıtının: MÖ.7’nci yüzyılda, Paflagonya’lılar tarafından yapıldığı sanılmaktadır.

Sinop Boyabat Kale ve Yeraltı Şehri

KALE VE YER ALTI ŞEHRİ 

Gökırmak vadisinde, karşılıklı, sarp iki kayalık tepeden biri üzerinde kuruludur. Kayaların doğal yapısına uygun olarak inşa edilmiştir. Aslında, kalenin bulunduğu tepenin çok ilginç. Çünkü: bu tepe, aslında bir yer altı şehrinin dış çeperleri.

Kalenin hemen batısından: nehir geçiyor. Bu nehir üzerinde: birbirine 70 metre mesafede, iki köprü var. Köprüden geçtikten sonra, köprülerin bulunduğu kısımdan kaleye çıkmayı denerseniz, dıştaki korkuluklardan belli bir kısma kadar çıkabilirsiniz, ondan sonrası hayır. Çünkü: kapalı.

Kaleye: bir de üstten giriş mümkün. Güneydoğu köşesinden, büyük yuvarlak kulenin yanındaki, küçük bir kapıdan sağlanır. Kale içinde gezinti tehlikeli, korumalıklara sıkı sıkıya tutunmayı sakın ihmal etmeyin. Evet: kalenin altı tam bir yer altı şehri. Toprakla dolu olan tüneller: Belediyenin katkıları ile temizlenip açılmış, ışıklandırılmış ve korkuluklar ilave edilmiş.

Sinop Boyabat Kale ve Yeraltı Şehri

Geç Roma, Erken Bizans dönemlerinde ait buluntular da, burada sergileniyor. Bugünkü haliyle. Osmanlı kalesi özelliklerini gösteriyor.

Ancak: eski kalenin temelleri, MÖ.6. yüzyılın başlarında, Paflagonyalılar zamanında atılmıştır. Eski temellerde, kale iç duvarının bir kısmında: Roma ve Bizans eserleri var. Yeni kalenin, bugünkü halinin, Osmanoğulları zamanında yapıldığı kesin. Ancak: kalenin kitabesi bulunmaması nedeniyle, yapılış tarihi kesin olarak bilinmiyor.

KIRKKIZLAR KAYASI

Kalenin karşısında bulunan “kırkkızlar kayası” ile ilgili bir efsane var. Kale ve Kırkkızlar kayası: önceleri bitişik ve büyücek bir kaya imiş. Bu kayanın üzerine: Boyabat kalesi yapılmış.

Günlerden bir gün: kalede yaşayanların düşmanları, kaleye saldırmışlar. Kalenin komutanı: kadın-kız, herkesi: kaleyi korumak için çağırmış.

Kaledekiler: topluca, kale çevresinde, düşmana karşı koymuşlar. Ancak: Kırkkızlar kayasının yönü; düşmanın kaleye girmesine daha uygun imiş.

Kale komutanı: düşmanın sayısının çokluğunu görünce: kalenin korunamayacağını anlamış.

Saldırıyı önlemek için: hemen kılıcını çekmiş ve kırkkızlar kaya kütlesine, tüm gücüyle vurmuş. Kaya: bir anda, ikiye bölünmüş.

Yarılan kaya arasından: bir çay akmaya başlamış. Ancak: kayanın karşı parçasında: 40 kız kendi başlarına kalakalmış ve ağlamaya başlamışlar.

Önlerinde düşman, arkalarında dik ve yüksek bir uçurum. Kızlar: kurtuluş ümidi kalmayınca: Allah’a yalvarmaya başlamışlar. “Allah’ım, bizi ya taş yap, ya kuş yap, kurtar”

Allah: dileklerini kabul etmiş ve kızlar, bir anda, orada taş oluvermişler. Bu nedenle, bu kayaya “kırkkızlar kayası” ismi verilmiş.

Sinop Boyabat Evleri

BOYABAT EVLERİ

Osmanlı dönemi, sivil mimarisi eserleridir. Ahşap malzeme ağırlıklı olarak kullanılmıştır. Ayrıca: Bağdati tekniği kullanılarak, dolgulu bir tür tuğla malzeme ile inşa edilmişlerdir. Bol miktarda pencere, ön cephede iki çıkma arasında ve üçgen alınlıkla son bulan kapı girintisi, ortak cephe özelliklerini oluşturmaktadır. Odalar: genel olarak oturma, yatma, yıkanma ve yeme-içme ihtiyaçlarına cevap vermek üzere tasarlandığı için, dolaplar ve ocaklar var.

BAZALT KAYA SÜTUNLARI

Sinop Boyabat Bazalt Kaya Sütunları

İlçe merkezine, 15 km. uzaklıkta, Kurusaray köyü civarında, Fındıklı mevkiindedir. 3 vadide bulunan Bazalt Kayalardan oluşan sütunların özelliği: 4,5 ve 6 köşeli oluşlarıdır. Yükseklikleri ise: 30-40 metre civarındadır. Yapılan araştırmalar sonucu: bu oluşumların, yaklaşık 3-5 milyon yıllık bir geçmişe sahip oldukları tespit edilmiştir.

Ankara Cepa Alışveriş Merkezi

Ankara Cepa Alışveriş Merkezi

Eskişehir yönünden, Ankara’ya gelen ziyaretçilerin, hemen şehre girişte, sol yanda dikkatlerini çekecek ölçüde büyük bir yapı var.

İşte, burası “Cepa” isimli alışveriş merkezi. İsim neden Cepa: bu ismin verilme sebebini 1 ay önce öğrendim, hem de bizzat isim sahibinden, Cepa ismi, soy isimden “Celepçioğlu” türetilmiş, bu güzel, çağdaş ve özellikle ziyaretçilerinin kalitesiyle yoğunlaşan alışveriş merkezini, gerçekten tam bir beyefendi insan yaptırmış.

Evet: burası, bence, Ankara’nın bugün için, en güzel alışveriş merkezlerinden biri, hatta en iyisi diyebilirim ve inanın tamamen tarafsız bir yorum, çünkü diğerlerini de çok iyi biliyorum, gezdim, gördüm.

Özellikle değerlendirmelerimi, dünya üzerinde 5 kıtada birçok ülke gezmiş, bu ülkelerdeki alışveriş merkezlerini de görmüş, gezmiş biri olarak aşağıda bulabilirsiniz.

Ankara Cepa Alışveriş Merkezi

ULAŞIM

Ankara-Eskişehir yolu üzerinde, 7’nci km. de bulunuyor. ODTÜ nün karşısında. Konum itibarıyla, çok kolay ulaşım imkanı var. ODTÜ ve Bilkent kavşakları arasında bulunan alışveriş merkezine, özel araçlarla rahatlıkla ulaşılabileceği gibi, civar bölgelerden toplu taşıma araçları ile maksimum 10 dakikada gelinebiliyor. Ama en büyük sorun: Eskişehir istikametinden Ankara’ya gelirken, Cepanın bulunduğu bölüme geçme sıkıntısı.

Ankara Cepa Alışveriş Merkezi

Toplu ulaşım araçlarını kullanacaksanız: Cepanın önünden yaklaşık 200 metre ilerleyerek üst geçidin bulunduğu yere gitmeniz gerekiyor. Oradan karşıya geçip; Kızılay istikametine giden dolmuşlara binebilirsiniz. Fazla beklemek istemiyorsanız, ODTÜ’nün önüne kadar yürüyüp, buradan daha bol ulaşım aracı bulabilirsiniz.

Özel aracınız ile gidecekseniz: Cepa’nın gerek önünde ve gerekse arkasında ve de kapalı bölümde otoparkları bulunuyor. Ön bölümden girerseniz: buradaki otoparkta yer bulamasanız, binanın sol yanından, arka bölüme ve kapalı otopark bölümüne ulaşabilirsiniz.

Aslına bakarsanız: otopark açısından pek sıkıntılı değil, yani yer bol. Özellikle: hafta içinde, kesinlikle otopark sıkıntısı yaşamıyorsunuz. Bu arada: kapalı otoparkın bir özelliği var. Her araç park yeri üzerinde, kırmızı ve yeşil küçük ışıklar var.

Bunlar: uzaktan bakıldığında, boş otopark yeri bulmanız açısından büyük imkan yaratıyorlar. Yani: ışık, altındaki otopark alanı boş ise, yeşil yanıyor, dolu ise kırmızı yanmakta. Uzaktan, yeşil ışıkları arayarak, boş otopark yeri bulmanız mümkün.

Ancak: kapalı otoparkta bir sıkıntı var. Çok miktarda, “Çıkış” tabelası kullanılmış, bu tabelaları karıştırdığınızda, dışarı çıkabilmek için uzun süre dolaşmanız gerekiyor. Son bir not, kapalı otoparkta, aracınızı bıraktığınızda, otopark bölüm numarasını mutlaka kafanıza bir yere yazın, yoksa dönüşte, uzun süre aracınızı bıraktığınız yeri aramak zorunda kalabilirsiniz.

Cepaya özel aracınız ile gelirken: Eskişehir yolundan ilerleyip, binanın ön bölümünden otopark alanına girebilirsiniz. Ama: size daha rahat bir ulaşım istikameti belirtmek istiyorum. Şöyle ki: Eskişehir yolunda ilerlerken, benzinlikleri geçtiğinizde, İstanbul istikametine sapıp, yaklaşık 300 metre sonraki ışıklardan, sola döndüğünüzde, Cepanın arka bölümüne, Bauhaus market önüne çıkacaksınız. Buradan, Cepaya ulaşmak daha rahat ve otopark bulmak daha kolay.

GENEL ÖZELLİKLERİ

Evet: Cepa: Celebcioğlu Şirketler Gurubuna ait bir yapı. 53 bin m. karelik arsa üzerine kurulmuş. İnşaata Kasım 2005 tarihinde başlanmış ve 22 aylık bir süre sonunda, tamamlanarak, 24 Ağustos 2007 tarihinde hizmete açılmış. Yatırım maliyeti: 148 milyon dolar.

Ankara Cepa Alışveriş Merkezi

Alışveriş merkezinin aydınlatılmasında: gün ışığından yararlanılması esas alınmış. Yani: bol miktarda cam ile kaplanmış açık alan var. Bu da elbette, mekana ferah bir hava vermiş. Ayrıca: burada, Türkiye’nin ilk renkli spektrumlu dış cephesi var.

Ön cephenin hava karardığında değişmeye başlayan renkleri, kafelerin bulunduğu en üst katın kubbemsi tavanına da yansıyor. Ara ara konuşlandırılmış küçük ışıklar da, eş zamanlı olarak renkleniyor.

Yapı: yatay dikdörtgen prizma şeklinde yapılmıştır. Birinci kat ve ikinci katlarda, ana giriş yönünde mağazalar, arka bölümde ise, iki kat yüksekliğinde hipermarket var. Üçüncü katta: hazır yemek üniteleri ve restoranlar ile eğlence bölümü ve sinemalar tasarlanmıştır.

Ankara Cepa Alışveriş Merkezi

Mimari çizgisiyle yeni bir kentsel simge oluşturmak ve iç mekan zenginliği ile rahat ve keyifli vakit geçirilebilecek bir merkez yaratılması amaçlanmıştır.

Ferah bir yer. İnsanlar içeride daralıp bunalmıyor. İçeri girdiğinizde: kafanızı kaldırıp tavana bakarsanız, içinizde garip bir duygu oluşuyor. Sanki; devasa bir cami ve kubbesi gibi bir görüntü var. Yani: muhteşem yüksek ve kubbemsi bir iç tavan görüntüsü yaratılmış.

Bu giriş bölümünde: zaman zaman sergiler yapılıyor. ( örneğin: ayakkabılar sergisi, oyuncak arabalar sergisi, resim sergileri gibi) Bu sergiler: insanlar tarafından genellikle ilgi çekici oluyor. Yani: yalnızca bir alışveriş merkezi olmanın yanında, bu tür sosyal faaliyetlerin yapılması da olumlu.

Ankara Cepa Alışveriş Merkezi

Mağaza çeşitliliği ve konumlandırılması mükemmel. Örneğin: ayakkabıcıların çoğu, yan yana konumlandırılmış. Bir de alanlar oldukça geniş ve yüksek tavanlı olduğu için, kalabalık pek fazla algılanmıyor.

Evet: en alt kattan, zemin kata ulaşan yürüyen merdivenler; basamaklı değil. Diğer katlar arasında ise, basamaklı yürüyen merdivenler var. Bunların avantajı: aynı hizada olması. Yani: yürümeden, aynı bölümdeki yürüyen merdivenleri kullanarak, en üst kata kadar ulaşabiliyorsunuz.

Diğer alışveriş merkezlerinde, insanların mağazalar arasında dolaşmalarının sağlanması için, yürüyen merdivenler, birbirinden farklı bölümlere konulmuş ve bir üst kata çıkmak için, alışveriş merkezi içinde bir hayli yürümek gerekirken, burada böyle bir sıkıntı yok. Asansörler ve yürüyen merdivenler, aynı bölümde bulunuyor.

Ancak: yürüyen merdivenlerin, yan bölümlerinde ve aşağıda, her hangi bir koruma önlemi yok. Sakın aşağıya bakmayın, uzay mekiğine asansörle çıkar gibi hissedebiliyorsunuz.

Evet, en üst kata çıktınız: muhteşem bir teras sizi bekliyor. Belki de, Ankara sınırları içinde görebileceğiniz en mükemmel manzaralardan biri (ODTÜ ormanları ve Bilkent manzaralı) ile karşılaşacaksınız. Yemek bölümü ve sinemaların bulunduğu bu bölümde: bir balkon olması çok güzel.

Ancak, bu güzel balkonun yarısının, bir kafe tarafından işgal edilmiş olması da o ölçüde saçma. Yine de: bu balkonda, mutlaka manzara seyretmenin keyfini yaşayın, olmasa bir sıcak çikolata içmeyi de deneyin.

 

ALIŞVERİŞ

Cepada: bir hipermarket (Carrefour Sa: Ankara’nın en büyük ve Türkiye’nin ilk, iki katlı Carrefour marketi.

14 bin metre karelik alanda, 500 personel, 46 kasa ile hizmet veren markette, 50 binden fazla ürün çeşidi bulunuyor. ), 1 yapı market (Bauhaus: 15 bin metre karelik alanda, Ankara’nın ilk Bauhaus marketi ), 11 Büyük Mağaza zinciri halkası (Boyner, D-R, Esse, Joker, Koton, LcWaikiki, Mango, Mudo, Nezih, Teknosa), birçok Bay-Bayan giyimi mağazası, 5 spor giyim (Adidas, Billabong, Fenerimu, İntersport, Nike).

Bunların dışında: Bebe-Çocuk giyimi, İç giyim, mayo, Optik, Saat, Takı, Aksesuar, Kuyum, Mücevherat, Elektronik ve İletişim alanında, birçok mağaza bulunuyor.

Ayrıca: 4 banka (Akbank, Garanti bankası, İş bankası, Ziraat bankası) şubesi ve birçok bankanın ATM bulunuyor.

Ankara Cepa Alışveriş Merkezi

YEMEK BÖLÜMÜ

Alışveriş merkezinin en üst katındaki yemek katı: gerçekten Ankara’daki alışveriş merkezleri arasında, en iyisi.

Toplam: 12 tane firma tarafından: fast food hizmeti verilmekte. Yiyeceklerde, çeşitlilik yaratılmış olup; gerek pizza, gerek hamburger ve gerekse diğer lezzet çeşitleri var. Bunun dışında: 17 tane restoran faaliyette bulunuyor. Ayrıca: kafeler var. Yani: her türlü damak zevkine uygun yiyecek ve içecek bir şeyler bulmak mümkün.

Özellikle: bazı restoranların ikinci katlarının bulunması, yanınızdan geçip giden insanlar olmadan, sakin bir şekilde yemek yemeniz için olanak sağlıyor.

SİNEMA

Alışveriş merkezinin en üst katında: AFM Sinemaları bulunuyor. Sinemaları: konforlu salonları, görüntü ve ses kalitesini garanti altına alan ileri teknoloji olanakları sunuyor.

10 salon ve 1889 koltuk var. Sinemalar: Autoban tarafından dizayn edilmiş. Şık fuayesi ve son teknoloji ürünlerle donatılmış salonlar cidden çok güzel. Salonlara, en kaliteli ve etkili ses ve görüntü standardı olan: THX sistemi konulmuş.

Ünlü sinema ustası George Lucas’ın geliştirdiği; görüntü ve ses kalitesini garanti altına alan bu teknoloji sayesinde, izleyiciler filmi, yönetmenin tasarladığı şekliyle izleyebiliyorlar. THX donanımlı salonlar, Türkiye’de yalnızca AFM sinemalarında var.

SONUÇ

Cepa; ulaşımın kolay olduğu, park yeri probleminin bulunmadığı bir yer olması nedeniyle avantajlı. Buraya gittiğinizde: aradığınız her türlü objeyi bir çatı altında bulabilmenin rahatlığını yaşayacaksınız.

Özellikle: Bauhaus bölümünden yapıya girip, burayı da gezdikten sonra, üst katlara çıkabilirsiniz. Üst katlarda: mekan o kadar ferah ki, gerçekten sıkılıp bunalmadan gezinme şansınız var. Koridorların arasında: gerek kafeler ve gerekse yapıya ait oturma yerleri oluşturulmuş.

Yorgunluk gidermek için birebir. Her katta, bol miktarda ve temiz tuvaletler bulunuyor. Yürüyen merdivenler ve asansörün aynı bölümde bulunması avantaj. En üst kata çıktığınızda:yemek bölümünün kalitesi ve çeşitliliği ve yerleşimi çok güzel. Terasta; şehir manzarası harika. Evet, tüm güzellikleri bir arada bulabileceğiniz bir yer.

Son olarak: Cepa’ya mutlaka gidin, hoş ve güzel zaman geçireceğiniz kesin. Burası: sizi, bir tam gün veya en azından yarım gün rahatlıkla meşgul edebilir.

Cepa’nın hemen yanında yapılan “Kentpark” ve birkaç kilometre ilerideki “Gordion” ve diğer yapılmakta olan alışveriş merkezleri açıldıktan sonra da, Cepa’nın tercih edilirliği azalmadı, hala yoğun ve özellikle yakın çevrede oturanlar tarafından tercih ediliyor.

Kayseri Kocasinan

Kayseri Kocasinan

İlçe merkezi, il merkezinin içerisindedir.

TARİHİ

Kocasinan ilçesinde müstakil bir tarihi yapılanma yoktur, çünkü Kayseri ilinin tarihi yapısı içindedir. Kocasinan ilçesi, 1989 yılında Kayseri Büyükşehir Belediyesinin bir ilçesi olarak merkezde kurulmuştur.

Kayseri Kocasinan Mimar Sinan

MİMAR SİNAN

Kayseri’nin bu güzel ilçesinin isminin kaynağı: yine Kayseri’nin yetiştirdiği en ünlü ve önemli bir isimdir “Mimar Sinan” Mimar Sinan: Melikgazi ilçesine bağlı Ağırnas Mahallesinde doğmuştur. Osmanlı döneminde, Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim ve III Murat dönemlerinde tam 49 yıl baş mimarlık yapmıştır.

Bu dönemde: 11 ülkede, 375 eser bırakmış olup bunlardan 48 tanesi hamamdır. Mimar Sinan, 9 Nisan 1588 tarihinde vefat etmiştir. Sinan’ın Kayseri’de ayakta kalarak günümüze ulaşan tek eseri Kurşunlu Camisidir ve 1573 yılında yapılmıştır. Bu camiyi de içine alan park alanına “Mimar Sinan Parkı” ismi verilmiştir.

Kayseri Kocasinan

GENEL

Sivas tarafından gelen devlet yolunun şehir içinde Sivas caddesini takiben Düvenönü ve Osman Kavuncu caddesini takip ederek Ankara çevre yolu ile Boğazköprü’ye kadar kısmın kuzeyinde kalan bölüm, Kocasinan ilçesinin sınırlarını belirlemektedir. Kayseri ilinde: hem nüfus hem de yüzölçümü bakımından en büyük ilçedir.

İlçe merkezi bir ova üzerine kurulmuştur. Ortalama rakımı 1330 metredir. İlçede step iklimi görülür. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve yağışlı geçer. Sanayinin gelişmiş olması, ticaret faaliyetlerinin yoğunluğu, İlçeyi Türkiye’nin en önemli ticaret merkezlerinden biri haline getirmiştir.

Şehir merkezindeki konutlaşma durumu, modern bir görünüm arz eder. Şehir merkezinde yaşayanların bağ evleri en çok Talas, Hisarcık ve Erkilet civarındadır. Bu insanlar, yaz aylarında bağ evlerine giderler ve şehir merkezi nüfusu oldukça azalır. Şehirdeki sosyal yaşam oldukça gelişmiştir.

Kayseri Kocasinan

GEZİLECEK YERLER

Kayseri Kocasinan Serçeönü Mahallesi

SERÇEÖNÜ MAHALLESİ

Sahabiye Medresesi

Medresenin taç kapısı üzerinde, beyaz mermerden dikdörtgen şeklindeki kitabesine göre: Selçuklu Sultanı 3’ncü Keyhüsrev zamanında, Selçuklu veziri Sahib Ata Fahrettin Ali tarafından 1267 yılında yaptırılmıştır.

Kayseri Kocasinan Serçeönü Mahallesi Sahabiye Medresesi

Bir külliye şeklinde düzenlenmiş olup, medrese ile birlikte çeşme ve mescit bulunur. Ancak sonraki süreçte mescit yıkılmış, Kayseri’nin en eski çeşmesi olan “Sahabiye Çeşmesi” ise yol planlaması nedeniyle bulunduğu yerden sökülmüş, yapının giriş cephesinin doğu bölümüne taşınmıştır.

Anadolu Selçuklu taş işçiliğinin en önemli eserlerinden biridir. Tamamen kesme taştan inşa edilmiştir. Dikdörtgen planlı, açık avlulu ve tek katlıdır. Medresenin ön yüzü, orta boy bir kervansaray görünümündedir. Medresenin dışarıya taşan taç kapısı, geometrik şekilli işçiliği, dış kenarlarındaki zikzaklı süslemeleriyle dikkat çeker.

Kayseri Kocasinan Serçeönü Mahallesi Sahabiye Medresesi

Yapı: zamanla çevresindeki yolların 1 metreye yakın yükselmesi nedeniyle, aşağıda kalmıştır. Günümüzde Büyükşehir Belediyesinin halka açık tesisi olarak kullanılmaktadır.

Kayseri Kocasinan Serçeönü Mahallesi Sahabiye Çeşmesi

Sahabiye Çeşmesi

Medresenin doğu kenarındadır. Halk arasında “Mıhlım Çeşmesi” olarak da bilinir. Çeşmenin mermer kitabesine göre: 1266 yılında Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında Hüseyin oğlu Sahip Ata tarafından yaptırılmıştır. Çeşme kemerinin yukarısında ve iki yanında, yıldız kabartmalı mermer iki göbek bulunur. Çeşme günümüzde hala kullanılmaktadır.

Kayseri Kocasinan Serçeönü Mahallesi Roma Mezarı

Roma Mezarı

İstasyon caddesindedir. Sahabiye Medresesinin arkasındadır.

Erken Roma dönemine ait olduğu düşünülmektedir. Yani, 2 veya 3’ncü yüzyıl yapısıdır. Birkaç basamakla inilmektedir. Kareye yakın dikdörtgen planlıdır. Duvarlar siyah kesme taş kaplıdır. İki katlıdır. Üçgen alınlı çatısı ve batıya açılan bir kapısı vardır.

Mezar odasına: kuzey yönden, ortada bulunan dikdörtgen şeklinde, düz lentolu bir kapıdan girilir. Roma mezarı içindeki mezar taşlarından bir ara Selçuklu Türbesi olarak da kullanıldığı anlaşılmaktadır. Mezarın içerisinde 1317-1318 yıllarında vefat eden Mesut ve Ayşe Hatun’un mezarları bulunmaktadır.

Serçeoğlu Camisi

Sahabiye Medresesi yakınındadır.

Ne zaman yapıldığı kesin olarak bilinmez. Ancak bir kayıtta, caminin 12 Eylül 1817 tarihinde yapıldığı ifadesi vardır. Serçeoğlu Hacı Ali Efendi tarafından yaptırılmıştır. Ayrıca Hacı Ali Efendi, caminin inşa edildiği mahallede Serçeoğlu Medresesi adıyla bir medrese yaptırmıştır. Bağdat Valisi Gözlüklü Mehmet Paşa, 1852 yılında camiyi onarıp genişletmiştir. 1855 yılında cami Akçakayalı Hacı Mehmet Ağa tarafından yeniden tamir edilmiştir.

Hacı Kılıç Camisi

İstasyon caddesindedir. Caminin hemen bitişiğinde bir medrese bulunmaktadır.

Selçukluların son dönemlerinden kalmadır. Kitabesine göre: 1249 yılında Selçuklu Sultanlarından II Gıyaseddin’in oğlu Sultan İzzeddin Keykavus bin Keyhüsrev emriyle Tuslu Ali oğlu Ebul Kasım tarafından yaptırılmıştır.

Caminin planının Anadolu’da başka bir örneği yoktur, bunda en önemli husus, avlunun plandaki yeridir. Anadolu’da diğer cami-medrese komplekslerinde cami ve medrese ayrı ayrı planlanmış, ama burada medrese caminin avlusu görevini yapacak şekilde biçimlendirilmiştir.

Zaten günümüzde buraya dikkatli bakılmazsa burada bir medrese bulunduğu anlaşılamaz. Cami ve medresenin taç kapıları her ikisinin de dışa taşkındır. Taç kapılarda: alçak kabartma tekniğiyle bitkisel ve geometrik bezemeler yapılmıştır. Caminin mihrabı orijinaldir.

Taç kapılarda görülen bezeme burada da tekrarlanmıştır. Minare sonradan eklenmiştir. Minare Hunat camisi minaresine benzediği için bu minarenin de Sultan II. Abdülhamit döneminde yaptırıldığı düşünülür. 1547 yılında yeniden inşa edilmiş ve yakın tarihte kapsamlı restorasyondan geçirilmiştir.

 

YALMAN MAHALLESİ

Kayseri Kocasinan Yalman Mahallesi Kurşunlu Camii

Kurşunlu Camisi

Asıl ismi “Hacı Ahmet Paşa Camisi” dir.

Çünkü caminin banisi yani yaptıran: Rumeli, Şam ve Karaman Beylerbeyi Kızıl Ahmedli Hacı Ahmet Paşa’dır. Ahmet Paşa: Şam Beylerbeyi iken emekli olarak İstanbul’a yerleşen ve soyu Halid Bin Velid’e dayanan bir devlet adamıdır.

Kendisine Tomarza ve havalisi tahsis edilmiştir. Caminin kubbesi ve üzerine kurşun döktürdüğü için “Kurşunlu Camisi” olarak bilinir. Mimar Sinan tarafından 1573 yılında yapılmıştır. Kubbe, dört büyük fil ayağı üzerine oturmaktadır.

Kubbeyi, kalem işi bezemeler süslemektedir. Kayserili olan Mimar Sinan, şehirde 3 eser yapmış, ancak bunlardan sadece Kurşunlu camisi ve Şadırvan günümüze ulaşmıştır. Cami: iç süslemeleri, minberi ve avluda bulunan kubbeli şadırvanı ile dikkat çeker.

Caminin pencerelerinde bulunan renkli taş, camiye hareketlilik kazandırmıştır. Kalem nakışları ve süslemeleri, görülmeye değerdir. Zaten camiyi diğer camilerden ayıran en büyük farklılık bunlardır. Özellikle: caminin iç kısmında ana kubbenin ortasında “Halim 1941” imzalı celi sülüsle yazılmış bir göbek yazısı güzeldir. Bu yazı Cuma Suresinin 9’ncu ayetidir ve siyah zemine oksit sarısıyla yazılmıştır.

 

HASBEK (KADI) KÜMBETİ VE ÇEŞMESİ

Çavdar Mahallesi Saat sokaktadır.

Kadı Mesut Gülzar Kümbeti olarak da bilinir. Selçuklu dönemine ait en eski kümbetlerden birisidir. Kitabesinde: “1184-1185 yıllarında haksız yere öldürülen Nisan oğlu Ali’nin oğlu Mesud’un şehitliğidir.” yazılıdır.

Bu olay ile ilgili olarak İbnül Esir tarafından yazıldığına göre, 1184 yılı sonbaharında Selahaddin Eyyubi’nin Diyarbakır’ı muhasarası sırasında, Bahaeddin Mesud mallarını ve ailesini alarak şehri terk eder. Sonradan Aksaray’a neden gittiği ve oradan neden katledildiği, öldükten sonra Kayseri’ye neden getirildiği ve kümbeti kimin yaptırdığı bilinmemektedir.

Evet gelelim kümbetin mimari özelliklerine:

Sekizgen planlıdır. Dış duvarlar kesme taş kaplıdır. Tek katlıdır. Üzeri sekizgen piramit külahla örtülüdür. Sekizgen gövdenin her yüzeyinde, dairevi takviye kemeri bulunur. Kuzeydoğu ve doğu yüzlerinde, üç parça halinde ve bir satırlık Arapça iri yazılar vardır. Kümbetin içerisindeki sandukalar günümüze gelememiştir.

Hasbek Çeşmesi

Hasbek çeşmesi, kümbetin yanındadır. Düzgün kesme taştan yapılmıştır. Çeşmenin inşa kitabesi yoktur. 1920 tarihli bir kitabesi mevcut olup büyük olasılıkla onarım kitabesidir.

YALMAN MAHALLESİ MİMAR SİNAN PARKI

Şifalı (Avgun) Kümbet

Mimar Sinan Parkındadır.

Kitabesi ve hakkında herhangi bir yazılı kaynak yoktur. Bu yüzden kesin inşa tarihi bilinmez. Gövde üstü sekiz köşelidir. Duvarlar kesme taş kaplıdır. İki katlıdır. Kümbet: 13’ncü yüzyıl Selçuklu yapısıdır. Adını yanındaki medrese içinden çıkan şifalı su (avgun)dan alır.

Gevher Nesibe Medresesi-Çifte Medrese-Selçuklu Uygarlığı Müzesi:
Gevher Nesibe Medresesi-Çifte Medrese-Selçuklu Uygarlığı Müzesi

Yenice Mahallesindedir.

“Çifte Medrese” adıyla da bilinir. Anadolu Selçuklu Sultanı I. Gıyaseddin Keyhüsrev yapıyı: kız kardeşi Gevher Nesibe’nin vasiyeti üzerine, 1204 yılında yaptırmaya başlamıştır.

Melike İsmetüddin Gevher Nesibe: Anadolu Selçuklu Hükümdarlarından, II. Kılıçarslan’ın kızı, I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in küçük kardeşi ve I. Alaeddin Keykubad’ın halasıdır.

Kayseri Kocasinan

1167-1206 yılları arasında yaşadığı tahmin edilmektedir. Kayseri’de yaşamış, abisi Gıyaseddin Keyhüsrev’in ikinci saltanatı sırasında veremden ölmüştür. Mezartaşı bulunmadığı için kesin ölüm tarihi bilinmiyor.

Yapımla ilgili bir rivayet var. “Gevher Nesibe Sultan, aşık olduğu Sarayın Baş sipahisi ile evlenmek ister, ancak Hükümdar (abisi Gıyaseddin Keyusrev) izin vermez ve bir süre sonra kumandan şehit düşer, Sultan da üzüntüsünden vereme yakalanır.

Ölüm döşeğinde: abisi Gıyaseddin Keyhusrev ondan özür diler, son arzusunu sorar. Gevher Nesibe de, kendisi gibi çaresiz hastaları tedavi edebilecek hekimlerin yetişecekleri bir medrese yapılmasını istediğini söyler.

Bütün servetini bu iş için bağışlar. Gıyaseddin Keyhusrev, ikinci defa tahta çıktığında kız kardeşinin vasiyetini yerine getirmek üzere, sonradan kendi adıyla anılan medreseyi (Gıyasiyye), arkasından da darüşşifayı (Şifaiyye) yaptırır ve inşaat iki yılda tamamlanır.

Gevher Nesibe Sultan da medresenin içindeki türbeye defnedilir. Birbirine bitişik olan iki bina, bu konumlarından dolayı halk arasında “Çifte Medrese” veya “İkiz Medreseler” adıyla da anılır.

Kayseri Kocasinan Tıp Medresesi

Yapı: tıp medresesi (tıbbiye), şifahane (hastane) ve Bimarhane bölümlerinden oluşur.

Medrese: Anadolu’nun ilk uygulamalı Tıp medresesi olması açısından önemlidir.

Eski Türklerde: akıl hastalarının su ve müzik sesiyle tedavi edilmesi yöntemleri, burada Bimarhane denen bölümde uygulanmıştır. Ayrıca hastaların düzenli yıkanabilecekleri hamam da yapılmıştır.

Her iki yapının (medrese ve Şifahane) girişi güneye açılmıştır ve bugünkü dış görünüşün bütün ağırlığı soldaki darüşşifanın taç kapısında toplanmıştır. Ön cephe sarımsı kesme taşlarla kaplanmıştır. Duvarların iç dolgusu bol kireç harçlı kırma taştır.

Taç kapı: abidevidir. Geometrik süslemeli ve sivri kemerli bir kuşakla çevrelenen mukarnaslı kavsarası, üç taraftan örgü motifli bordür ve en dışta enli bir silme ile kuşatılmıştır.

Üst köşe yüzeylerine geometrik desen dolgulu, iki büyük kabartma rozet yerleştirilmiştir. Bunların ortasında, dikdörtgen bir taş üzerine oyulmuş, 8 şeklinde tıbbı temsil eden karşılıklı iki yılan figürü ve aralarında, 12 dilimli bir çarkıfelek madalyonu bulunur.

İki yapı: birbirine bir koridorla bağlıdır. Her ikisinde de havuzlu bir avlu, sivri kemerli ve tonoz örtülü revaklar vardır. Ayrıca yine tonozlu çeşitli boyutlarda odalar bulunur. Kapıların hepsi küçüktür ve revaklara açılır. Odalarda ocak ve baca yoktur. Mutfak tipinde bir mekana rastlanmamıştır. Çünkü yemekler dışarıdaki bir imaretten getiriliyordu.

Osmanlı döneminde külliye birkaç kez onarım görmüştür. İlk onarım 1669 yılında İsmail Efendi tarafından Mimar Ömer Beşe’ye, Sultan Hamamı ile birlikte yaptırılmıştır. 1955-1956 yıllarında ise, 750’nci yıl münasebetiyle büyük tamir gerçekleşmiştir.

Yapı: günümüzde Selçuklu Medeniyetinin her yönüyle ele alındığı ve Bimarhane bölümündeki uygulamaların canlandırmalarla sunulduğu, Selçuklu Uygarlığı Müzesi olarak kullanılmaktadır. Ayrıca: Erciyes Üniversitesi Tıp Tarihi Müzesi olarak da isimlendirilir. Çünkü Gevher Nesibe Şifahanesi: 14 Mart 1982 tarihinde Erciyes Üniversitesi Tıp Tarihi Enstitüsüne tahsis edilmiştir.

13’ncü yüzyılda, bu tıp kurumundaki eğitim: Gıyasiyle yani medresede teorik ve Şifaiyye’de pratik olarak sürdürülmüştür. Binaların yakındaki bir hamamdan getirilen buharla, alttan merkezi bir sistemle ısıtıldığı düşünülmektedir.

Müze iki bölümden oluşur.
Gıyassiyye-Tıp Medresesi bölümü

Revaklara açılan küçük odalarda, öğrencilerin kaldığı, derslerin yazın büyük eyvanlarda yapıldığı, ayrıca bu eyvanların dışarıdan gelen hastaların muayeneleri için de kullanılmış olduğu tahmin edilmektedir.

Binanın kuzey köşesinde bulunan kışlık dershane, yüksek tonozlu olup iki pencerelidir. Kapısı istiridye motifli dolgulu kavsara ve rozetlerle süslenmiştir.

Diğerlerinden farklı olarak, doğrudan avluya açılan ve önünde revak bulunmayan büyük eyvan, medresenin yazlık dershanesidir. Bina buradan başlayan yüksek tonozlu bir koridorla Şifaiyye’ye bağlanır.

Şifahane-Dürüşşifa bölümü

Taç kapasında Selçuklu taş işlemeciliğinin güzel bir örneği vardır. Taç kapısında yer alan kitabeye göre: inşa tarihi 1205-1206 yıllarıdır. Şifahane içinde: cerrahlar, göz doktorları, ruh hastalıkları koğuşları, akıl hastanesi bölümü ve eczane kısmı vardır.

Klinik eğitimler burada hasta başında yapılmıştır. İleri sınıflardaki öğrencilere “danişmend” denildiği ve bunlara diğer öğrencilerden farklı ödeme yapıldığı bilinmektedir. Burası mimari olarak Gıyasiyye’ye benzer, ancak avlu ve ortasındaki havuz kare biçimindedir.

Kuzey ve güney eyvanlarının eksende olmasına karşılık, hastaların güneş almaları için kullanıldığı sanılan doğu ve batı eyvanlarından, batıdaki biraz güneye kaydırılmıştır. Büyük eyvanın kuzeye ve doğuya açılan iki penceresi vardır.

Bu eyvanın doğusunda, iç içe iki oda bulunur ve bunlardan içeridekinin tamamen karanlık olduğu görülür. Bu karanlık odada, ışığa karşı hassas olan ilaçların hazırlandığı tahmin edilmektedir.

Büyük eyvanın batısında, süslü bir kapıdan girilen uzun dikdörtgen şeklindeki bir mekan ve ona açılan kare şeklinde üç küçük oda vardır. Bunlardan uzun mekanın “ameliyata hazırlık odası” ve diğerlerinin ise “ameliyat odaları” olduğu tahmin edilmektedir.
Ameliyata hazırlık odası, beşik tonoz örtülüdür. Tonozun ortasında yükseklik ve ferahlık hissi uyandıran, kademeli bir kemer bulunur. Bu odada, kuzeye açılan lokma demirli bir pencere, ameliyat odalarında ise içeriye loş bir ışık sağlayan küçük birer tepe penceresi vardır.

 

Avlunun güney batı köşesinde hasta odaları kısmı bulunur. Bu kısımlar toprak altında iken, temelleri bulunarak kısmen yeniden yapılmıştır. Bu odalar: kuzey güney istikametinde uzanan bir orta koridorda, sağlı sollu dizilmiş hücrelerden oluşur. İki tarafta, dokuzardan 18 tane hasta odası bulunur.

Hamam

Bu bölümden geçilen koridorun karşısındaki ilk odadan (soyunmalık odası) hamama girilir. Hamam: tuğladan yapılmıştır. Kare planlıdır. Hamamın hastalara, tıp öğrencilerine ve çalışanlara ait olduğu düşünülür.

Bimarhane-Akıl Hastalıkları Bölümü

Şifahanenin batısında bulunan bu bölümün, 1956 yılında yapılan tamirat sırasında temelleri bulunmuş ve yeniden yapılmıştır. Bimarhane: 9 x 41 metre boyutlarındadır. Buraya şifahane avlusundan, dar ve tonozlu bir koridordan girilmektedir.

Burada bir orta koridor ve sağlı-sollu küçük hücreler yani odalar vardır. Hasta odalarının eyvan kavislerinde, karşılıklı ikişer delik bulunmaktadır.

Bunlar o zaman uygulanan musiki veya telkin tedavisi amacıyla yapılmış olmalıdır. Bu ses koridorları, dünyanın ilk primitif hoperlörleri gibidir. Odaların tonozlarının birçoğunda ışık ve havalandırma için oluşturulmuş açıklıklar görülür.

O dönemde Batı dünyasında hastaların toplumdan uzaklaştırılması için, son derece kötü şartlara sahip binalarda, ölüme terk edildikleri bilinmektedir. Bu yüzden, buradaki yapının çarpıcılığı daha belirgindir. Aynı dönemde Selçuklu Şifahanelerinde hastalar musiki ve su sesi ile tedavi edilmekteydi.

Gevher Nesibe Kümbeti-Türbesi

Medresenin içindeki kümbette: Gevher Nesibe’nin kabrinin bulunduğu tahmin edilmektedir.

Türbe, sekizgen planlıdır. İçten tromplu kubbe, dıştan çokgen kasnağa oturmuş sivri külah örtülüdür. Üst mekana: iki taraftan dörder basamaklı merdivenle çıkılır. Sanduka kaybolduğu için mescit olarak kullanılan bu mekan: dikdörtgen nişlerle genişletilmiştir.

Türbenin damı üstünde kalan kısmına: insan boyu yüksekliğindeki bir hizada, çepeçevre Selçuklu sülüsü ile Ayetel Kürsi ve bunu takip eden ayetler yazılmıştır. Ölü mahzeninin kapısı dikdörtgen olup, tavanı tonoz örtülüdür. Mezar: 1980 yılındaki onarımda, Selçuklu genç kız mezarı tipinde yenilenmiştir.

Gevher Nesibe Çeşmesi

Mimar Sinan Parkındadır.

Çeşme: Gevher Nesibe Medresenin güneybatı köşesindedir. İnşa kitabesi yoktur. Onarım kitabeleri ve mimari özellikleri dikkate alındığında 16’ncı yüzyılda yapıldığı düşünülür. Tek kemerli ve bağımsız olarak yapılmıştır. 11.5 metre derinliğindeki çeşme nişi, yanlarda duvar içerisine gömülü olan sütunlar ile sınırlandırılmıştır.

Kayseri Kocasinan Beşparmak Türbesi

BEŞPARMAK TÜRBESİ

Sümer Mahallesi Beşparmak mevkiindedir.

Kayseri Erkilet yolu üzerinde, askeri lojmanların bahçesindedir. Kitabesi yoktur. Mimari özelliklerinden dolayı, 13’ncü yüzyıla tarihlenir. Dikdörtgen planlı olup kesme taşlardan yapılmıştır. Gövdesi tek bir eyvandan ibaret olan türbeler sınıfına girer.

Türbe: ceset mahzeni ve eyvandan ibaret olmak üzere iki katlıdır. Üst kata, cepheden iki yandan merdivenlerle çıkılır. Alt katta mumyalık kısmı, üstte ise sandukaların bulunduğu zemin kat vardır.

Türbenin üstü, sonradan konik bir çatı ile örtülmüştür. Merdivenlerde ve yapının bazı bölümlerinde yenilemeler görülür.

Kayseri Kocasinan Askeri Hastane Giriş Kapısı

ASKERİ HASTANE GİRİŞ KAPISI

Yıldırım caddesinde Orduevi binasının batısındaki askeri hastane giriş kapısı dikdörtgen planlıdır.

Kapının kitabesinde “1891-1892 tarihleri” yazılıdır. Kapı ve kitabe günümüzde bir ulu çınar ağacının altındadır. Kesme taştan inşa edilmiştir. Geniş dairevi kemerli cephesi, uzun dikdörtgen taşlardan oluşan kemer ayakları tarafından taşınır.

Genişliği 4 metre, yüksekliği 3.5 metredir. Kapının kitabesi, kemerin üzerindedir. Ancak halen “Kayseri Arkeoloji Müzesi Deposunda” muhafaza edilmektedir.

Kayseri Kocasinan Gazi Paşa İlköğretim Okulu

GAZİPAŞA İLKÖĞRETİM OKULU

Bina, 2 katlıdır ve kesme taştan yapılmıştır. Üst örtüsü kırma çatılı ve Marsilya kiremit çatılıdır. Yapı 1914-1918 yılları arasında yapılmış. Binanın temeli 1914 yılında Tavlusunlu Salih Usta tarafından atılmıştır. Bina: tam olarak bitirilmeden: 1’nci Dünya Savaşı başlamış ve savaşta yaralanan askerlerin tedavisi için kullanılmıştır.

Öte yandan: 1918 yılında bina tam olarak bitmemiş olmasına rağmen hastaneye dönüştürülmüş, binanın bazı pencereleri taşla örülmüş, diğer pencerelere çerçeve takılarak, Askeri hastaneye dönüştürülmüştür. 1918-1926 yılları arasında Askeri Hastane olarak kullanılmıştır. 1926 yılında askeri hastane buradan çıkmış ve başka bir binaya taşınmıştır.

Boşalan bina kapsamlı bir onarımdan geçirilerek eskiyen ve yıpranan tarafları tamir ettirilmiş, boyanmış ve “Darül İrfan” ismiyle “Öğretmen Okulu” olarak açılmıştır. 1927 yılında ise okulun ismi “Numune Mektebi” olmuştur. 1928 yılında “Gazi Paşa İlkokulu” ismini almıştır.

ARGINCIK MAHALLESİ

Kayseri Kocasinan Argıncık Mahallesi Haydar Bey Köşkü

Haydar Bey Köşkü

Kayseri-Sivas İpekyolu üzerinde Pervane yazılı denen mevkide bir tarlanın içerisindedir.

Selçuklu dönemi eseridir. Büyük ölçüleriyle anıtsal bir etki yaratmaktadır. Kitabesi yoktur. 1249 yılında vefat eden Eretna Beyi Haydar Bey’e ait olduğu tahmin edilmektedir. Ancak köşk, Selçuklu Veziri Muinettin Süleyman Pervane tarafından yaptırılmıştır. Dış görünüşü anıtsaldır, kale görünümündedir. Cephelerde mazgal pencereler vardır. Yapı: dikdörtgen şeklinde bir salon ve odalardan oluşur. Halen burada düğün düzenleniyor.

Kayseri Kocasinan Erkilet Kasabası

ERKİLET KASABASI:

Kayseri Kocasinan Erkilet Kasabası Hızır İlyas Köşkü

Hızır İlyas Köşkü

Hızır İlyas köşkü: kasabanın kuzeyinde bulunan bir tepe üzerindeki düzlük alanda, yaklaşık 200 metre çapında, 50-60 metre yükseklikte, Roma devrine ait bir Tümülüs üzerinde oluşturulmuştur.

Köşkün zemininde bulunan Tümülüs, Kapadokya Krallığının en büyük Tümülüslerinden biridir. Kapadokya krallarından birinin mezarı olduğu tahmin edilmektedir.  Yapının kitabesi daha önce okunmuş ancak sonrasında kırılmış ve yok olmuştur. Yapının 1241 yılında yapıldığı bilinmektedir.

Bazı araştırmacılara göre: şehir dışında yapılan bu yapı: Çifte Medresede bulunan Şifahanenin göğüs hastalıkları bölümü olarak kullanılmıştır. Bir kısım başka araştırmacıya göre ise, burası Selçuklu Sultanlarının bir dinlenme alanıdır. Köşke giriş güneydendir. Mermer bloklardan yapılmış üzerleri tezyinatlı bir portalı bulunmaktadır.

Yapı: düzgün yontma taştan ve kalın duvarlı olarak yapılmıştır. Köşkün önünde bir merdiven vardır, buna istinaden köşkün zemin yüksekliği görülebilir. Köşkün duvarları, ön cephelerde yuvarlar, yanlarda ve arkada, köşeli kulelerle desteklenmiştir. Köşkün giriş portali: mermer kaplamadır. Ana duvarlardan dışarıya taşan anıtsal bir görünüm hakimdir.

Burada, birbiri içerisine geçmiş, geometrik geçmeler ve aynı şekilde geometrik bordürler dikkat çeker. Girişten sonra “L” şeklinde bir avluya geçilir. Avlunun üstü yuvarlak tonozla örtülüdür. Avlunun sağ tarafında kare planlı küçük bir mescit vardır.

Girişin solunda, yuvarlak tonozla üstü örtülü birbirine bitişik aynı ölçüde iki oda bulunur. Bu odaların karşısında da avluya açılan yuvarlak kemerli bir mutfak vardır.

Erkiletli Mehmet Paşa Camisi

1718 yılında Erkiletli Mehmet Paşa tarafından, depremde yıkılan bir caminin yerine yaptırılmıştır. Caminin kuzey cephesinde bütünüyle son cemaat mahalli bulunmaktadır. Caminin giriş kapısı, basık kemerli olup, kapı üzerinde kitabesi vardır. Cami kare planlı olup, tek bir kubbeyle örtülmüş ve kubbeye geçişlerde tromp kullanılmıştır.

İkiz Çeşme

Cami Kebir Mahallesindedir.

Etkiletli Mehmet Paşa Camisinin kuzeydoğusundadır. Çeşmelerin üst kısmında iki kemer arasında bulunan kitabeden, 1671 yılında Hacı Ömer tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Düzgün kesme taştan yan yana iki adet sivri kemerli olarak inşa edilmiştir. İkiz çeşme, iki gözlü olup, her gözde bir oluk bulunmaktadır. Çeşmenin önünde, suyun depolandığı büyük bir havuz vardır.

YUVALI KÖYÜ

Kayseri Kocasinan Yuvalı Köyü Tekgöz Köprüsü

Tekgöz Köprüsü

Eski Kayseri-Kırşehir arasında bulunan Ortaçağ yol güzergahında, Kızılırmak ovasında boğaz üzerinde yapılmıştır.

Köprü kitabesine (günümüzde Erciyes Üniversitesi Sabancı Kültür Merkezinde teşhir edilmektedir.) göre: Selçuklu Sultanı Rükneddin Süleyman Şah zamanında ve Hüseyin oğlu Kayserili Hacı Alişir tarafından 1203 yılında yaptırılmıştır.

Dik bir köprüdür. Köprünün uzunluğu 114 metredir. Tabliye genişliği 5.80 metredir. Sivri kemerli iki göz vardır. Kuzey yöndeki su aşan büyük kemer gözü, 11 metre açıklığındadır. Köprünün memba cephesinde, ana açıklığı oluşturan kemerin güney kanadındaki ayağında, üçgen pirizmal gövdeli ve piramidal külahlı bir selyaran vardır.

Köprünün inşaatında, sarımtırak renkte düzgün kesme taş ve kaba yontu taş kullanılmıştır. Taş örgüleri arasında kimi yerlerde devşirme malzeme kullanıldığı görülür.

Kayseri Kocasinan Yuvalı Köyü Yamula Barajı

Yamula Barajı

İlçe merkezine 25 km uzaklıkta, Kızılırmak nehri üzerinde Yemliha köyü yakınlarındadır.

2003 yılında su tutulmaya başlanmıştır. Baraj gölünde: her yıl yelkenli, kürek, yüzme ve off shore ve kano yarışları düzenleniyor. Ayrıca: Yamula barajı kıyısında, şehrin sosyal yaşantısını renklendirecek bungalov evlerde bir “Tatil köyü” yaratılmıştır, ismi Kuşçu Marinadır.

 

KEYKUBADİYE SARAYI

Keykubat dağı eteğinde, Şeker mahallesindedir.

Şeker gölünün doğu kısmındadır. Alaaddin Keykubat sarayı olarak 13’ncü yüzyılın ilk çeyreğinde yapılmıştır. Saray bugün neredeyse tamamen yok olmuş durumdadır. Günümüze iki tane yapı kalıntısı kalmıştır.

Birincisi: iki tonozlu iki tarafı açık, iki tarafı kapalı kesme ve moloz taşlardan ibarettir. İkincisi: birincisine 100 metre uzaklıkta, 6 kemerli kare köşk kaidesinin alt kısımlarının toprak içinde kaldığı görülür. Burası, birincisi gibi kesme ve moloz taştan yapılmıştır.

Kayseri Melikgazi hakkındaki gezi yazım için  Melikgazi