Düzce Güzeldere Şelalesi

Düzce Güzeldere Şelalesi

İstanbul tarafından gelenler: Hendek çıkışında, TEM Otoyolundan ayrılmalıdırlar. Ankara yönünden gelenler: Düzce çıkışında, TEM Otoyolundan ayrılmalıdırlar.

Daha sonra, Gölyaka’ya ulaşacaksınız. Gölyaka’nın içinde “Güzeldere Şelalesi” takip edin.

Güzeldere Şelalesine, yaklaşık 10 km. lik yolunuz kalıyor. Yol boyunca, oldukça güzel görüntüler ve şirin köyler göreceksiniz.

Eftani gölünün hemen yakınında. Efteni gölünden, yukarı arabayla biraz tırmandığınızda, şelaleye ulaşıyorsunuz. Buralardan içeri girerek: Kocayayla, Kardüz, Torkul, Pürenli ve birkaç yaylaya daha çıkıldığı söyleniyor. Ben çıkmadım. Yorum yapmak istemiyorum. Deneyebilirsiniz. Şelaleye giderken, yol üzerinde, mısır ambarlarının görüntüsü çok güzel. Şelale, Düzce’ye 28 km. ve Gölyaka’ya ise 16 km. uzaklıkta.

Düzce Güzeldere Şelalesi

GENEL

Şelale, Güzeldere köyü sınırları içinde kalıyor. Köyde yaşayan insanların büyük çoğunluğu: Orta ve Doğu Karadeniz’den buraya göç etmiş insanlar. Oldukça misafirperverler ve yoldan geçerken canınız bahçeden bir şeyler çektiğinde, çekinmeden kapılarını çalabilirsiniz. Size, seve seve ikramda bulunacaklardır, göreceksiniz.

Evet, şelale: Güzeldere köyünden geçen, Bicki Deresi üzerinde bulunuyor. Kademeli olarak, blok kayaların üzerinden, 135 metre yükseklikten dökülüyor. Evet, döküldüğü bu yükseklik nedeniyle, Türkiye’nin en yüksek akan şelalesi unvanına sahip. Hatta, dünyanın da sayılı şelaleleri arasında.

Döküldüğü yerdeki rakım: 600 metre. Yani, şelalenin üst noktası, denizden 600 metre yükseklikte.

Ancak: dar bir vadide bulunması ve yoğun orman dokusu ile çevrelenmiş olması nedeniyle, şelaleyi tam olarak göremiyorsunuz. Özellikle, yakınına geldiğinizde, şelalenin tamamını görmeniz mümkün değil. Şelalenin sularına, az aşağıda bir dere daha karışıyor. Bu muhteşem görüntü, gerçekten çok büyüleyici.

Köpük köpük akan suyun şırıltısını dinlemenin zevkini tadabilmek için, zorlu bir patika yolu kat etmek gerekiyor. Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından yapılan bu yollar ile, şelalenin düşüş yaptığı, cadı kazanına kadar giden merdivenlerden iniyorsunuz. Ama emniyet tedbirleri ve ikazlara uymak şart.

Dikkatli yürümeniz gerekiyor. Bir de, en başından uyarmam gereken bir konu vardı, lütfen buraya giderken, mutlaka ve mutlaka giysi ve ayakkabı yönünden hazırlıklı gidin. Ayakkabılarınızın su ve nem geçirmeyecek sağlam bir ayakkabı olmasına mutlaka dikkat edin, üşümemek ve ıslanmamak için de, sağlam giysiler almayı sakın ihmal etmeyin.

Evet, devam ediyoruz. Şelalenin doğal oluşumu, özellikle ve estetik yönünden, ayrıca bir doğa harikası. Kuş ve su sesleri, birbirine karışıyor. Ayrıca: şelalenin bulunduğu alanda: Kayın, Gürgen, Köknar, Porsuk, Sarıçam, Karaçam, Kestane, Ihlamur, Akağaç, Dişbudak, Ceviz gibi bitkiler görülüyor. Yaban hayatı yönünden de oldukça zengin bir bölge.

Boz ayı, kurt, çakal, vaşak, karaca, geyik, yaban domuzu gibi hayvanlar görülebiliyor. Bunları söyleyince, tabii, hemen karşınıza çıkmıyorlar, bunların görünmesi tesadüflere bağlı. Yine de, dikkatli olmak gerek, normal yürüyüş patikaları dışına çıkmamak, gurup halinde bulunmak şart.

Burada: hafta sonlarında konaklayabileceğiniz ahşap evler de var. Bu evler: Orman İşletmesi tarafından kiraya veriliyormuş. Ayrıca, ziyaretçilerin dinlenme ve eğlence ihtiyaçlarını gidermek için, bir kısım tesis yapılmış ve günlük 373 kişi kapasiteli bir piknik alanı var.

Düzce Güzeldere Şelalesi
Özellikle: buraya, sonbaharda mutlaka gidin.

En güzel zamanı. Renk renk ağaçların oluşturduğu, görsel bir şölen ile karşılaşacaksınız. Fotoğraf makinanız mutlaka yanınızda olsun, muhteşem resimler çekebileceksiniz. Ama daha önce söylediğim gibi, özellikle güneş battıktan sonra, muhteşem bir nem ve soğuk başlıyor. Tedbirli olmanız şart. Su geçirmeyeceğini düşündüğünüz ayakkabıları giymelisiniz.

SONUÇ

Güzeldere şelalesi, kuş ve su sesinin birbirine kaynaştığı, bir cennet. Gördüklerinize inanamayacaksınız. Günün ve şehrin sıkıntı, yorgunluk ve stresinden kesinlikle uzaklaşacaksınız. Damarlarınızda akan kanın oksijen düzeyinin yükseldiğini hissedeceksiniz. Buralardan geçerseniz, bu doğa harikasını mutlaka görün. Yakınsanız, bir gün ayırıp mutlaka gidin.

Dünyanın 7 harikası Rodos Klosos Heykeli

Rodos Klosos Heykeli

Dünyanın 7 harikası Rodos Klosos Heykeli;

Evet, dünyanın 7 harikası olarak kabul edilen anıtlardan birisi de Rodos adasındadır. Ancak: bu anıtın resmini herhangi bir yerde görmek mümkün değil. Aynı zamanda, anıt hakkında ayrıntılı bilgi bulmak da mümkün değil, yani anıttın varlığı konusunda bir çelişki yok, ama anıt hakkında maalesef ayrıntılı bilgi bulmak mümkün olmamıştır.

Anıt hakkında, yalnızca antik dönem yazarlarından bazılarının yazdıklarına bakarak, özellikleri ve nerede bulunduğu konusunda bir kısım yargılara varılabilmektedir, ancak elbette bunların doğruluğu tartışılır. Yine de, tartışılmayan tek husus, Rodos adasında, böyle bir anıtın varlığıdır.

Evet, anıt hakkında söz etmeden önce “Rodos” adası ve adanın tarihinden bir şeyler söylemek gerekir ki, niye böyle bir anıt, niye Rodos adasında dikilmiş.

Rodos Klosos Heykeli; Rodos adası; İyonya kıyıları ve Mısır ile, Yunanistan ve Kıbrıs adası ile Suriye arasındaki deniz ticaretinin geçtiği deniz yollarının önemli bir kavşak noktasında idi. Ayrıca: bereketli toprakları ve çok güzel iklimi ve bu elverişli coğrafi konumu nedeniyle, ada, özellikle antik dönemde muhteşem bir refah düzeyine ulaşmıştır.

Önceleri: kıyılardaki diğer şehir devletleri gibi, ada üzerinde de, İalysos, Lindos ve Kamiros isimli üç şehir ve üç bölge bulunuyordu. Ama, MÖ.408 yılında bunlar birleşti ve adanın kuzeyinde federal devletin başkenti olarak yeni bir şehir Rodos şehrini kurdular. Miletoslu Hippodamos’un bulduğu “ızgara” planına göre düzenlenen şehir, kısa zamanda 60 ile 80 bin kişinin yaşadığı, büyük bir şehir haline gelmiştir.

Evet: gelelim adanın tarihi süreç içinde yaşadıklarına:

MÖ.377 yılında, Rodoslular, Atina şehir devletinin kurduğu, İkinci Deniz Birliğine katılırlar. Ancak: adaya bir garnizon asker yerleştiren Karia kralı Mausolos’un kışkırtmasıyla, MÖ.332 yılında bu deniz birliğinden ayrılırlar.

Rodos Klosos Heykeli: MÖ.332 yılında: Büyük İskender, Troy kuşatmasında, Rodoslular Perslerin yanında yer alınca, adaya bir Makedonya askeri garnizonu kurar. Takip eden dönemde, Rodoslular, İskender’in tarafına geçerek, büyük bir felaketten kurtulurlar.

Rodos Klosos Heykeli; MÖ.323 yılında, İskender’in ölümünün ardından, generalleri İskender imparatorluğunu kendi aralarında bölüşürler. Bu dönemde, Rodos başlarda bağımsızlığını korusa da, ticaret nedeniyle, Mısır’a sahip olan general Ptolemaios ile işbirliğine girer. Bu sırada: Ege kıyılarında ise, İskender’in diğer generallerinden Phrygia valisi Antigonos hüküm sürmektedir. Ancak: Antigonos, 600.000 kişilik ordusu ve 25.000 altınlık hazinesi nedeniyle, Asya’nın en büyük gücü haline gelir.

Rodos Klosos Heykeli; MÖ.307 yılında, Antigonos: Rodoslulara, Mısır’daki Ptolemaios’a karşı kendisinin yanında olmalarını ister. Ancak, Rodoslular, Mısır ile olan ticari ilişkileri nedeniyle, bu teklifi kabul etmezler.

Bunun üzerine, MÖ.305 yılında: Antigonos’un askeri kuvvetleri, Rodos adasını kuşatır. Antigonos birlikleri en yeni ve gelişmiş silahları kullanmalarına rağmen, bir yıllık kuşatma sonucunda Rodos adasını ele geçiremezler ve bunun üzerine, Antigonos askerlerinin geri çekilmesini ister. Askerler: kuşatmayı kaldırırlar ve ardından birçok silahlarını geride bırakarak geri çekilirler. Rodoslular, bu silahları satarak, büyük paralar elde ederler.

Gerek kuşatmanın başarısız olması ve gerekse kuşatma ardından elde ettikleri büyük para nedeniyle: Rodoslular Güneş Tanrısı Helios için büyük bir heykel yaptırmak isterler. İşte, ünlü heykelin yapılması fikri buradan çıkmıştır.

Rodoslular: heykelin yapımı için ünlü heykeltıraş Lysippos’un öğrencisi Lindoslu Khares ile anlaşırlar.

MÖ. 294-282 yılları arasındaki 12 yıllık süreçte, Khares ve tunç dökümcüleri, yaklaşık 33 metre yüksekliğinde bir heykel yaparlar. Bu heykele “Rodos heykeli” veya “Kolosos” ismi verilir ve Rodos adasına gelen tüm ziyaretçiler ve ticaret insanları: bu muhteşem heykelin büyüklüğü karşısında büyülenirler ve heykel, Dünyanın 7 harikasından biri kabul edilerek tarih sahnesinde yerini alır.

Evet, yazının başında da belirttiğim gibi, heykel hakkında herhangi bir resim, tasvir veya sikkeler üzerinde resim yok.

Heykel hakkında yalnızca antik dönemdeki bazı yazarların yazıları var ki, bunların gerçek olup olmadığı da kanıtlanamamıştır. Yine de, bu heykel hakkında bir şeyler bilmek istiyorsak, antik dönem yazarlarının bu yazılarını incelemek-okumaktan başka çare bulunmamaktadır.

Strabon

Sinoplu, ünlü gezgin “Coğrafya” isimli kitabında, heykel hakkında şunları yazmaktadır.
“ Heykel: Rodos şehrinin doğu burnundadır. Limanları, yolları, surları ve gelişimi açısından; genelde diğerlerinden o kadar üstündür ki, onunla eşit bir şehirden söz edemem. Hatta: onunla eşit ya da ona yakından bile…

İyi düzeni, devlet işlerinin genelde dikkatli yönetimi: özellikle denizcilikte üstünlüğü sayesinde, korsanlığı çökerterek Romalıların ve Yunanlıların tarafını tutan bütün kralların dostu olmuşlardır. Bu nedenle: bağımsız kalmış, pek çok adak sunusuyla süslenmiştir. Bunların en iyilerinin başında: Helliosun Kolossosu gelmektedir.

Yüksekliği 10 kübitin 7 katı, Lindos’lu Khares’in yapıtıdır. Ama, bir deprem sonucu yıkılmıştır ve şimdi, dizlerinden kırılmış olarak yerde yatmaktadır. Halk; bir kehanete uyarak, onu yeniden ayağa kaldırmamıştır. Bu heykel; o zamanki adak sunularının en şahanesidir.”

Plinius

Yaşlı gezgin, “Doğa Tarihi” isimli kitabında, heykel hakkında şunları yazmaktadır:
“ Ötekilerin hepsinden daha çok hayranlık uyandıran, yukarıda adı geçen Lysippos’un öğrencisi Lindoslu Khares’in yaptığı, Rodos’daki Kolossos: Güneş Heykelidir.

Bu heykel: 70 kübit (yani 33 metre) yüksekliğinde olup, dikilişinden 56 yıl sonra, bir depremle yıkılmış ise de yerde yatarken bile muhteşemdir. Heykelin başparmağının çevresinde, birkaç kişi kollarını kavuşturabilirdi. Parmaklar: çoğu heykelden daha büyüktür.

Gövdesinin kırık parçalarında açılmış koca oyuklardan, içerisindeki büyük kaya kütleleri görülebiliyordu. Sanatçı heykeli bunların ağırlıklarıyla ayağa dikmişti.

Tamamlanmasının 12 yıl sürdüğü ve 300 talente mal olduğu ve bu paranın, uzayan Rodos kuşatmasından bıkan Demetrios’un bırakıp gittiği savaş aletlerinden elde edildiği kaydedilmiştir.”

Byzantionlu Philon

Kolossos heykelinin son derece karışık yapım tekniğini anlamak için, bu yazarın yazılarını okumak gerekir.

“Rodos’ta güneşi temsil eden 70 kübit yüksekliğinde bir kolossos heykeli dikilmiştir. Çünkü: tanrının görüntüsünü bir tek onun soyundan gelenler bilirdi. Sanatçı: bu heykele, madenlerde kıtlık yaratacak kadar çok tunç harcamıştır. Heykelin dökümü, tüm dünyanın tunç endüstrisini etkileyecek bir işti.

Sanatçı: tunç bölümü, içeriden demir bir iskelet ve köşeli taş bloklarla desteklemiştir. Blokların kenetleri, bunların devletin gücüyle dövüldüklerine tanıktır. Gerçekten de, işin görünmeyen bölümü, görünenden büyüktür.

Beyaz mermerden bir kaide yapan sanatçı: kaideye önce, Kolossosun ayağını, ayak bileğinin altına kadar yerleştirmiştir. Oranlarını 70 kübit yüksekliğe ulaşacak bir tanrı heykeline göre ayarladığı için: ayağın t abanı, uzunluk olarak diğer heykellerin yüksekliğini çoktan aşmıştı. Bu yüzden: heykelin geri kalanını, yukarı çekip, ayaklar üzerine koymak imkansızdı. Ayakların üzerine, ayak bileklerinin dökülmesi, aynen bir ev inşaatında olduğu gibi, yapının kendi üzerinde yükselmesi gerekiyordu.

Diğer heykeller, önce modelleri yapılıp sonra kalıplama için parçalara ayrılır ve en son olarak yeniden birleştirilip yerine dikilirdi.

Bu heykelde ise: ilk parça döküldükten sonra, ikincisi onun üzerine uydurularak ve izleyen parça için de yine aynı çalışma yapılarak özel bir yöntem uygulandı. Çünkü: gövde, madeni parçaları, ayrı-ayrı taşıyamazdı.

İşi biten parçanın üzerine, yeni bölüm döküldükten sonra, yatay kenetler ile iskelet bağlantılarının aralığı ayarlanmış ve heykelin içine yerleştirilen taş blokların sabitleştirilmesi sağlanmıştı.

Sanatçı: işlemi, heykelin her yanında, sağlam bir temel üzerinde yürütmek için, her bölüm tamamlanır tamamlanmaz, çevresine büyük bir toprak kümesi yığmıştı. Böylece biten kısım, yığılan toprağın altında gömülü kalmış ve sanatçı, bir sonraki parçanın dökümünü, o zeminin üstünde gerçekleştirmişti.

Böylece: adım adım yukarı tırmanarak amacına ulaşan sanatçı: 500 taletlik tunç, 300 taletlik demir pahasına ve inanılmaz bir cesaretle, gerçek tanrıya eş bir tanrı yaratarak, dünyaya ikinci bir güneş armağan etti.

Evet: bu metinler değerlendirildiğinde elde edilen sonuç şudur:

Metinler; Kolossosun görünümü hakkında çok az şey anlatsa da, tanrının dimdik ayakta ve çıplak betimlendiği sonucuna varılmaktadır. Çünkü: 33 metrelik bir heykelin, dimdik durabilmesi için, çok sade olması gerekmektedir.

Tarihi süreç içinde, Kolossos hakkında bir şeyler yazan diğer yazarlar şunlardır:

Gabriel

Bu Fransız bilim adamı, 1932 yılında: elindeki tüm verilere dayanarak bir heykel benzetmesi ortaya koymuştur. Buna göre: bir elinde meşale, diğerinde mızrak tutan ve bacakları birbirine yapışık olarak dimdik duran, çıplak bir erkek.

Herbert Maryon

1954 yılında, Kolossos hakkındaki yazılarında, heykeli şu şekilde tasvir etmiştir. Sağ elini başına doğru kaldırmış, çıplak bir erkek.
Yazar bu benzetmesini yaparken: Rodos adasında bulunmuş, kırık bir mermer kabartmasındaki “başına çeleng takan bir atlet” betimlemesinden etkilenmiştir ki, bunun Helios’ile hiçbir bağlantısı olmadığı kesindir.

Diğer araştırmalar ve çalışmalar

Bilim adamları: heykeldeki tanrının başı için: dönemin Rodos sikkelerindeki “Helios başı” desenlerine başvurmuşlardır. O tarihlere ait yörede ele geçen sikkelerin çoğunda: popüler desen olarak güneş ışınlarıyla çevrili bir baş görülür. Ama, yine aynı sikkelerin bazılarında ise, ışıksız baş desenine de rastlanmaktadır.

Heykel hakkında elde edilen sonuçlar

Heykelin en şaşırtıcı yanı: muazzam büyüklüğüdür. Yere düşmüş durumdayken bile, ayaktaki kadar etkileyici olmuştur. Kaynakların çoğu: 70 kübitlik bir yükseklikte uzlaşmaktadırlar. Kübit: orta çağda dönem dönem ve yer yer az çok değişiklik gösterse de, Kolossosun yüksekliğinin yaklaşık 33 metre olduğu kesin gibidir. Antik dönemde, Yunanistan’da 10 metreye varan heykellerin varlığı bilinmektedir. Ancak, bu yükseklikteki bir heykelin yapılma fikrinin, Mısır’dan geldiği düşünülmektedir. Çünkü: MÖ.3’ncü yüzyılda, Rodos ile Mısır arasında sıkı ilişkilerin bulunduğu bilinmektedir.

Heykelin başının görünümü hakkında yapılan araştırmalarda: dönemin Rodos sikkeleri üzerindeki popüler “Helios” başı desenleri incelenmiştir. Bu desenlerden büyük kısmı, baş çevresinde ışıklı olmasına rağmen, bazılarında ise, baş çevresinde ışık görülmez. Bu yüzden: kesin bir kanıya varılamamıştır.

Heykelin konumuna gelirsek:

Heykelin konumu hakkında antik kaynaklar bilgi vermezler. Bunun üzerine, heykelin yeri konusunda varsayımlarda bulunulur. Bu varsayımlardan en akla yatkın olanı, yukarı da söz ettiğim gibi “Gabriel” tarafından yapılmıştır.

Heykelin: “Mandraki Limanı” nın güneydoğusundaki “Deigma” yani “çarşı” bölümünde bulunduğu öne sürülmektedir.

Ayrıca: aşağı kentte “Kolossos” un bulunduğu yere dikilmiş ve Kolossos St John’una adanmış bir ortaçağ şapeli bulunduğu söylenmektedir. Ancak: Gabriel: kentin o bölümünde, böyle bir şapel olmadığını yazmıştır.

Martini isimli İtalyan bir gezgin, 1394 ve 1395 yılları arasında, Rodos adasını ziyaret ettiğinde: heykelin “Mandraki Limanı” üzerinde, bacakları açık olarak durduğunu yazmıştır. Martini: heykelin bir ayağının “Mandraki Limanı doğu girişinde” ve diğer ayağının ise “liman girişinin diğer tarafında” durduğu hakkında: Rodos adasında yaygın bir inanıştan söz etmektedir.

Ancak: bu tanıma göre, heykelin bacaklarının arasının açıklığının 400 metre olması gerekir diki; Gabriel tarafından bunun imkansız olduğu kanıtlanmıştır.

Yine de: heykelin elinde bir meşale tuttuğu ve bunun bir fener kulesi gibi kullanıldığı görüşü: liman ağzında bulunan heykel konumunu güçlendirmiştir.

Zaman içinde, ünlü İngiliz yazar Shakespeare: “Julius Ceasar” isimli eserinde, Rodos heykeli hakkında şunları yazmıştır.

“ Ya, dostum baksana adam bir Kolosos gibi açıp bacaklarını
Dikilmiş tepesine daracık dünyanın: ve biz zavallılar,
Kocaman bacakları altında gezinip, gizlice gözetliyoruz etrafı”

Evet, Kolososun liman girişinde durduğu iddia edilen bölgeye; daha sonraki tarihlerde şövalyeler tarafında: “Aziz Nikola” ya adanmış bir kilise ve daha sonra ise bir kale yapılmıştır. Bu kalenin duvarlarında pek çok antik döneme ait taş bulunmaktadır.

Öte yandan, Kolossos yapıldıktan sonra: dünyanın çeşitli yerlerinde liman girişlerine heykeller yapılması fikri yaygınlaşmıştır. Takip eden tarihi süreçte; Roma şehrinin limanı Ostia ve Filistin Limanı Caesarea’da, bu tür heykellerin dikildiği bilinmektedir.

Ancak, Kolossos’un liman girişine dikilmesi konusunda olan itirazlar, iki hususta toplanmaktadır. Bunlardan birincisi: heykelin MÖ.226 yılındaki bir depremde yıkılmasının ardından, yaklaşık 900 yıl boyunca, liman girişinde böyle bir heykelin bulunması, birçok faaliyeti engellemiş olmalıdır.

Diğer bir husus: antik dönem yazarları, heykelin düşüşü ile, birçok evin yıkıldığını söylemektedirler. Heykel, liman bölgesinde bulunsa böyle bir yıkım olamazdı, öte yandan: liman bölgesindeki heykel, denize doğru yıkılıp, görünürden kaybolurdu ki, yıkılmış heykel, takip eden 900 yıllık süreçte birçok kez görülmüştür. Dolayısı ile, heykelin liman girişindeki konumu iddiaları kanıtlanamamıştır.

Sonuç olarak, heykelin konumu hakkında, şu söylenebilir

Rodos Klosos Heykeli; Şövalyeler sokağının başında: 1310 yılında yapılmış, Kolossos St. John onuruna yapılmış bir manastır kilisesi bulunmaktadır. Ancak, 1856 yılında, kilise, bir barut patlaması sonucu kazara yok olunca, buraya 19’ncü yüzyılda bir Türk okulu yapılmıştır. Günümüzde: bu okul yapısının kaidesi çevresinde eski taşlar görülmektedir.

Buna göre, yapının eski temeller üzerine, dört köşeli oturtulduğu anlaşılmıştır. Ayrıca: okul kapılarının hemen dışında ve okulun Büyük Üstatlar Sarayına bakan çevre duvarının alt tabakasında da, eski duvar kalıntıları görülmektedir.

Bu noktanın yakınlarında bulunmuş yazıtlara göre “Helios Tapınağı”, antik dönemde burada veya yakınlarındadır. Yunanlılar: tanrılarının tapınaklarına şükran sunuları sunarlardı. Bu nedenle: Delphoi ve Olympia gibi büyük kutsal alanlarda: birçok heykeltıraşlık hazineleri görülmektedir.

Kolosos’da: Demetrios’un kuşatmasından kurtuluş üzerine yapılan bir şükran sunusu olarak değerlendirilebilir ve büyük ihtimalle: Helios kutsal alanında olması düşünülmektedir.

KOLOSSOS HEYKELİN YIKILIŞI

MÖ 226 yılında, büyük bir deprem sırasında, heykel en zayıf yeri olan dizlerinden kırılarak yıkılır. Bunun üzerine, Mısır kralı II. Ptolemaios: heykelin restorasyonu için ödeme yapmayı teklif eder. Ama: Rodoslular, heykeli yeniden dikmelerini yasaklayan bir kehanet nedeniyle, bu teklifi kabul etmezler. Böylece: Kolossos, düştüğü yerde, neredeyse, 900 yıl kalır ve gelip-geçenler, yıkıntılar içine bakarak, bir zamanlar onu ayakta tutan demir ve taş yığınlarını görmüşlerdir.

MS.654 yılında, Rodos adasını işgal eden Araplar: Kolossosun kırık parçalarını, Anadolu’ya taşırlar ve Emesalı bir Yahudi’ye satarlar. Bu adam: parçaları 900 devenin sırtına yükletip, Suriye’ye götürür.

DÜNYANIN YEDİ HARİKASI OLARAK ÖNEMİ

Rodos heykeli hakkında: Dünyanın 7 harikası olarak seçilen diğer eserlerden daha az bilgi bulunmaktadır.
Heykelin: nerede durduğu ve neye benzediği net olarak bilinmemektedir. Ama, bilim adamları, elde mevcut bütün kanıtları birleştirdiklerinde: bir takım tahminler yürütmektedirler.

Heykelin en şaşırtıcı yanı, muazzam büyüklüğüdür. Tunç heykel, 33 metre yükseklikteydi ve antik dönemde, bundan önce, bu boyutta bir heykel yapılmamıştı. Bu yüzden: yapılışından yok oluşuna kadar, yalnızca 56 yıl boyunca ayakta duran bu devasa heykel, dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilir.

MÖ.226 yılında heykel, bir deprem sonucu, en zayıf yeri olan dizinden kırılır ve düştüğü yerde, 900 yıl boyunca kalır.

Dünyanın 7 Harikası Artemis Tapınağı hakkındaki yazım için Artemis Tapınağı