Isparta

Isparta

Gül ve halı ile öne çıkan ve dünya üzerinde haklı bir ün kazanan bu güzel ilimize birçok kez gittim.

ULAŞIM

Isparta: Ankara-Antalya bağlantılı kara yolu üzerinde bulunmuyor. Bu kara yolu üzerinde, Keçiborlu’yu geçtikten sonra: ana yoldan sapmanız gerekiyor. Ana yoldan yaklaşık 19 km. uzaklaştıktan sonra, Isparta’ya ulaşmanız mümkün.

Aslında: Ankara-Antalya arasında ulaşım düşünenler için, bu yoldan saparak Isparta’ya ulaşmak ve oradan yola devam ederek, Antalya’ya ulaşmak mümkün ve bu yol, Burdur üzerinden ilerleyen yola göre: gerek kalabalık olmaması ve gerekse daha kısa olması nedeniyle bilenler tarafından tercih ediliyor.

Bende, Ankara-Antalya arasındaki yolculuklarınız için, Isparta üzerinden Antalya’ya ulaşmanızı rahatlıkla önerebilirim.

Bu ara yol; Dereboğazı yolu olarak tanımlanıyor. Bu 138 km. lik yol; 3 yıl gibi kısa bir sürede yapılmış ve 1995 yılında hizmete açılmıştır. Bu yolun, Antalya bağlantı noktası: özellikle, şehir kalabalığına uğramadan, Side-Alanya istikametine gitmek isteyenler için çok uygun. Evet, bu yolun Antalya şehrindeki bağlantı noktası, Alanya yolu üzerinde, hemen Antalya Hava alanından sonra.

Isparta’nın bir kısım şehre uzaklıkları şöyledir.

Isparta-Ankara arası uzaklık: 422 km. Isparta-Antalya arası uzaklık: 128 km. Isparta-Burdur arası uzaklık: 51 km. Isparta-Denizli arası uzaklık: 167 km. Isparta-İstanbul arası uzaklık: 601 km. Isparta-İzmir arası uzaklık: 382 km. Isparta-Konya arası uzaklık: 264 km. Isparta-Nevşehir arası uzaklık: 487 km.

Hava ulaşımı değerlendirildiğinde: Isparta’da, 1992 yılında, hava alanı yapılmıştır. Süleyman Demirel Hava alanı: Keçiborlu sınırları içinde olup, İl merkezine 28 km. ve Burdur iline ise, 30 km. ve Antalya iline, 140 km. uzaklıktadır. Yılda, 1.5 milyon yolcuya hizmet verebilme kapasitesi vardır.

Bunun dışında: Isparta’da, demir yolu ulaşımı da bulunuyor. Ama: demir yolu ulaşımı kısıtlı.

Isparta

TARİH

Bugünkü Isparta şehrinin bulunduğu yer yakınlarında, İlk çağlarda, “Baris” isimli bir kentin bulunduğu ve Isparta adının bu “Baris” kentinden geldiği düşünülmektedir. Ancak, bugünkü kent civarında yapılan araştırmalarda, böyle bir şehrin varlığına rastlanmamıştır. 14. yüzyıl Arap kaynaklarında ise, İlin bugünkü bulunduğu yöreye: “Saparta” ismi verilmektedir. Isparta adının bu sözcükten geldiği de bir olasılık.

Evet, ilin tarihine gelelim. Isparta ilinde, toplam 56 höyükte, Neolitik ve Kalkolitik yerleşimler tespit edilmiştir. Tüm höyüklerde, Tunç Çağ yerleşimleri bulunmaktadır.

Hitit döneminde: bölge, “Pitaşşa” olarak biliniyor. Daha sonra ise, Frigler; Pisidia denilen bu bölgede egemenlik kurarlar. MÖ. 334 yılında, Pisidia bölgesi, Pers egemenliğine girer. Tarihi kaynaklarda, Pisidia adına, ilk kez, MÖ. 5 yüzyılda rastlanır. Daha sonra ise, Anadolu’ya giren İskender, bu bölgeyi de ele geçirir ve MÖ. 323 yılına kadar, bu durum sürdürülür. MÖ. 133 yılında bölgede Roma egemenliği görülüyor.

Pisidia bölgesinde, özellikle İmparator Augustus döneminde, Roma egemenliğinin simgesi olan koloni kentleri kurulur.

Roma imparatorluğunun ikiye ayrılmasından sonra: MÖ. 395 yılında, Isparta, Bizans imparatorluğunun bir eyaleti ve bir dini merkez haline gelir.

1204 yılında; Isparta yöresi, III. Kılıç Arslan’ın saltanatı sırasında fethedilir. I. Keyhüsrev (1204-1210)  ve I. Kaykavus (1219-1237) yıllarında, yöredeki Selçuklu egemenliği iyice pekişir. Ancak, Moğol akınları sonucu Selçuklular yıkılınca, bölgede, beylikler dönemi başlar.

Bölgede: 1301 yılından itibaren, Hamidoğulları Beyliği kurulur. 1390 yılında ise, Yıldırım Beyazıt tarafından, bölge, Osmanlı yönetimine alınır. Bu dönemde: bölge, Karamanoğulları Beyliği ile Osmanlılar arasında zaman zaman el değiştirir.

16.yüzyıl başlarında: Şahkulu isyanı, bölgeyi olumsuz olarak etkiler. Şahkulu, bölgeyi yağmalar ve çok sayıda kişi öldürülür. 1511 yılında, isyan bastırılır. 16.yüzyılda, Isparta, önemli bir dokumacılık merkezi olarak tarih sahnesinde yerini alır. Halıcılık: 15.yüzyıla doğru, dış piyasalarda önem kazanmaya başlar.

17. yüzyılda: Isparta yöresini etkileyen önemli bir olay da: Haydaroğlu ayaklanmasıdır. 1645 yılında, Isparta yöresinde ortaya çıkan, Kara Haydar isimli bir şahıs: soygunlar yaparak, yöreyi uzun süre tedirgin etmiştir. Daha sonra ise, yakalanarak öldürülmüştür.

19.yüzyıl başlarında, şehir, bir veba salgını geçirir.

Bu salgın sonucunda; 200-300 kişi hayatını kaybeder. Osmanlı Devletinin son yıllarında: Isparta’nın başlıca ekonomik etkinliği: gül yağcılığı, halıcılık ve haşhaş üretimidir. Isparta’nın ihracatı da, bu ürünlere dayalıdır. 1908 yılında, İzmir’de kurulan bir şirket, halı üretiminde, Uşak’tan sonra, en büyük ağırlığı, Isparta’ya vermiştir. Burada; 2160 tezgahlık bir imalathane kurulmuştur.

Evet, Milli Mücadele sırasında bölgede yaşananlara gelince: Milli Mücadelenin en şiddetli dönemlerinde, Isparta, asker göndermenin yanı sıra, cephenin yiyecek ve giyecek ihtiyacının hemen hemen tamamını karşılar. Yiyeceklerin bir kısmı, çoğu zaman, halktan toplanan ayni yardımlarla sağlanıyordu.

Cepheye yakın illerin hemen hepsinin düşman işgalinde veya işgal tehdidinde bulunması nedeniyle, cephe gerisi: lojistik hizmetler bakımından Isparta’yı öne çıkarmıştı. Bu amaçla oluşturulan hastane hizmetleri; burada, tek asker hastanesinin temellerinin atılmasına da neden olmuştur. Yunan işgaline uğramamış nadir yerlerden biri.

Isparta

GENEL

Şehir, Akdeniz Bölgesinin kuzeyinde, Göller bölgesinde bulunuyor. Ortalama rakım: 1050 metre.

Şehir: birinci derece deprem kuşağı üzerinde bulunuyor. Şehir: Isparta-Dinar-Çivril-Uşak fay hattı üzerindedir. Buna bağlı olarak: tarihi süreç içinde, bölgede birçok deprem meydana gelmiş. Özellikle: 1875, 1890, 1901 yıllarındaki depremler; büyük ölçekleri ile, kayıtlara geçmiştir. En fazla can kaybı ise, 1914 tarihindeki depremde yaşanmıştır.

Bu depremde: bölgede, 2000 den fazla insan ölmüş, binlerce insan ise, evsiz kalmıştır. Kayıtlara göre: bu depremde, 3700 binanın yıkıldığı ve ayakta kalanların ise oturulamaz olduğu yazılıdır.

Depremin gece meydana gelmesi, ölü sayısının artmasına sebep olmuştur. Yaklaşık, 20 bin kişi, bir anda evsiz kalmıştır. Tabii, bu dönemde bir yandan da I. Dünya Savaşının sürmesi, bölgede, yoksulluk, hastalık ve benzeri sıkıntıların had safhada yaşanmasına sebep olmuştur. Takip eden dönemlerde de, çeşitli depremler olmuş ve en son olarak, 1995 tarihinde, 6.0 büyüklüğünde deprem, bölgeyi etkilemiştir.

İklim denilince: yörede, kış aylarında, kuru soğuklar sebebiyle zaman zaman Sibirya yüksek basıncı etkili olmaktadır. Yaz aylarında ise, Basra alçak basınç sistemi görülüyor. Gün içindeki sıcaklık farkları, yaz aylarında, kış aylarına nazaran daha yüksektir. Yağışlar ise, kış ve bahar aylarında olmaktadır. Yaz ve sonbahar ayları ise oldukça kuraktır.

İl arazisinin yarıya yakın bölümü, ormanlarla kaplıdır. Bunlar dışındaki alanlardaki bitki örtüsü ise, otlardır.

Isparta ilinde en önemli zirai faaliyetlerin başında, meyvecilik gelir. Elma, kiraz, kayısı, vişne ve üzüm yetiştiriciliği, meyve ürünleri arasında önemli yere sahiptir. Ülkemizde, çok büyük bir oranda başı çeken gül üreticiliği yanında, hububat, baklagiller ve endüstri bitkileri de Isparta tarımında önemli yer tutar.

Ülkemizdeki: elma ve kiraz üretiminin önemli bir kısmı, İlden karşılanmaktadır. Elmada birinci, kiraz yetiştiriciliğinde ise, ikinci sırada yer alır.

Isparta denilince: elbette, burada bulunan askeri kurumlardan da söz etmeden geçmek olmaz. Çünkü: burada bulunan askeri eğitim merkezinde; her dönem, yoğun olarak askerlik hizmetini yapmak üzere gelen asker adayları, hafta tatilinde çarşıda gezmeye çıkmış askerler, asker yakınları ve askeri malzeme satan birçok dükkan göreceksiniz.

Tüm bunlar: Isparta’da bulunan ve yaklaşık 10 bin kişi kapasiteli bir askeri eğitim birliğinde askerlik hizmetini yapan askerler ve bunların eğitiminden sorumlu  diğer askeri personeldir. Bu askeri personel için: şehirde: askerlik hizmetinin yürütüldüğü büyük askeri kışla alanına ilaveten, hemen şehir merkezinde: askeri lojmanlar, Orduevi, Askeri Hastane bulunmaktadır.

Isparta Gül ve Halı Festivali: her yıl, festival komitesince belirlenen tarihlerde, 3 gün olarak kutlanmaktadır.

ISPARTA VE ATATÜRK

Atatürk, 6 Mart 1930 tarihinde Eğirdir’e ulaşır ve burada Eğirdir Gölünü ve Can adayı çok beğenir. Bunun üzerine, Can adanın tapusu, Belediye Meclisi kararı ile Atatürk’e verilir. Atatürk, 6 Mart 1930 günü Kuleönü’den Isparta’ya yolculuk yapar ve saat 11.00’de Isparta’ya gelir. Burada, büyük bir coşkuyla karşılanır ve bugünkü Atatürk Bulvarı üzerinden yürüyerek doğruca Tümen Binasına gider. Daha sonra Valiliği ziyaret eder. Her yıl 6 Mart tarihinde, Atatürk’ün Isparta’ya gelişini anmak için kutlamalar yapılır.

Isparta

GÜL-GÜL YAĞI 

Yağ gülü (rose damascena): 1870 li yıllarda, Anadolu’ya, Bulgaristan’dan gelen göçmenler tarafından getirilmiştir. Isparta’da yağ üretim gülü ise, 1888 yılında başlar. Gülyağı üretimi ise, 1892 yılında “Müttüzade İsmail Efendi” isimli bir şahıs tarafından yapılır.

Bu dönemde: basit ve ilkel kazanlarla üretilmeye başlanan gülyağı, daha sonraki uzun yıllarda yaygınlaşarak, üretilmeye devam edilmiştir. 1935 yılında ise, Modern Gülyağı Fabrikasının yapılması ile, büyük ölçüde, sanayi tipi gülyağı üretimine başlanır.

Bu arada: Gülbirlik tarafından: 1958 yılında İslamköy Gülyağı Fabrikası ve 1976 yılında, diğer bir kısım gülyağı tesisleri kurularak, gülyağı üretimi şekil değiştirir. Gülyağı, günümüzde, tamamen sanayi üretimi şeklinde yapılmaktadır. Yörede: birçok, yerli ve yabancı gül işleme fabrikaları bulunmaktadır. Bu fabrikalar: toplam 15 tanedir.

Isparta yöresinde gül yağı üretimi: 1954 yılında kurulan Gülbirlik tarafından sürdürülmektedir. Gülbirlik, günlük gülyağı üretimi ile, Türkiye’nin ve dünyanın bu alanda en büyük üretici ve ihracatçı kuruluşudur.

Halen, dünyanın parfüm ve kozmetik sanayinin önde gelen kuruluşlarının gülyağı ve gül ihtiyaçları, Gülbirlik tarafından karşılanmaktadır. Tüm bunların yanında, Gülbirlik, 1998 yılından sonra, kozmetik üretimine de başlamıştır. Zaten, Isparta yöresinde; satışa sunulmuş bu ürünleri bol miktarda göreceksiniz.

Isparta

ISPARTA HALI

Isparta’da halıcılık, bölgeye yerleştirilen Türk oymakları ile başlamış. Bu oymakların dokuduğu “Türkmen Halıları”, yüzyıllar boyunca, gelenekselliğini korumuştur. Ancak, son yüzyıllarda, batılı halı tüccarlarının, kendi isteklerine göre halı sipariş etmeleri yüzünden, bu gelenek etkisini sürdürememiştir.

Evet: 19.yüzyıl sonundan başlayarak: İzmir, Manisa, Kula, Uşak ve Isparta’da; Şark Halı siparişleri nedeniyle, mahalli ve geleneksel özellikteki halılar unutulmuş ve tam 100 yıldır da, dokunmamaktadır. 19. yüzyıl ortalarına kadar: Avrupalıların istedikleri halıların üretimi ve pazarlaması, Osmanlı tüccarlarının elinde bulunuyordu. Ancak: 19. yüzyıl sonlarında, Avrupalı tüccarlar bu ticareti ele geçirdiler. İngiliz tüccarlar, ip ve modellerini vererek, önce Uşak ve çevresinde halı dokutmaya başladılar. Böylece, geleneksel dokuma tarzındaki kültür değişti.

Değişen kültür ne idi?

Isparta’da halıcılığın tarihi hakkında, sizlere kısa bilgi vermek istiyorum. Isparta’da halıcılık: 1889 yılında, özel bir teşkilat ile başlamış. Kurulan özel şirket ile: iyi halılar dokunmaya başlandı. Bir taraftan okullarda tezgah başlarında çocuklara halı işlemesi öğretildi. Diğer taraftan, şirket tarafından, halıların satışında, aracılardan kurtulmak için alıcılarla doğrudan temasa geçilmeye çalışıldı.

Takip eden dönemde: 1924 yılında Isparta’da “İplik Fabrikası” kuruldu. Bu fabrika: 1943 yılında Sümerbank’a devredilmiş, 1990 yılında ise, Sümer Halı Organizasyonu içine alınan Sümer Halı Isparta Halı Fabrikası üstlenmiştir.

Bu oluşum: halı için ham madde sağlamak, halıların dokunup, tekrar fabrikada yıkanmasını sağlamak ve Türkiye pazarına satışa sunabilmek gibi tüm işlemleri yürütmektedir.

Isparta

SÜLEYMAN DEMİREL

Isparta’da, bu isme çok rastlayacaksınız. Süleyman Demirel: yani ülkemizin 9. Cumhurbaşkanı: 1 Kasım 1924 yılında, Isparta şehir merkezine oldukça uzak, İslamköy’de doğdu. 1949 yılında, İstanbul Teknik Üniversitesinden mühendis olarak mezun oldu. 1949-1951 yılları arasında, Amerika’da: sulama, elektrik teknolojileri, baraj inşaatı doktorası yaptı.

Evet, daha fazla ayrıntıya girmek istemiyorum. Ancak: Süleyman Demirel, tüm hayatı boyunca, doğduğu bu topraklara, yani Isparta yöresine her türlü hizmeti yapmış biri olarak, Isparta şehri ve halkı tarafından, gerekli: övgü, sevgi, ilgi ve bağlılığı bulmuş ve bulmaktadır.

Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi

SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ

1992 yılında kurulmuştur. Ancak, Isparta yöresinde yüksek öğrenim, 1960 lı yıllarda başlamıştır. 1976 yılında: Isparta Devlet Mimarlık ve Mühendislik Akademisi kurulmuştur. Bu Akademi, Fakülteye dönüştürüldükten sonra, 1982 yılında, Antalya’da kurulu Akdeniz Üniversitesine bağlanır.

Başta belirttiğim gibi, 1992 tarihinde bu üniversite kurulur. Başlangıçta: 12 fakülte, 2 yüksek okul ve 4 enstitüden oluşturulması planlanırken, bugün; 12 fakülte, 3 yüksek okul, 15 meslek yüksek okulu, 4 enstitü ve çok sayıda araştırma ve uygulama merkezinden oluşan büyük bir yüksek öğretim kurumudur.

Halen üniversite bünyesinde: 91 profesör, 62 doçent, 426 yardımcı doçent, 260 öğretim görevlisi, 146 okutman, 643 araştırma görevlisi bulunuyor.

Kredi Yurtlar Kurumuna bağlı olarak, üniversite birimlerinin bulunduğu yerleşim yerlerindeki yurtlarda ise: 3300 kız ve 3100 erkek öğrenci barınmaktadır. Bunun dışında: üniversite bünyesinde: anfi tiyatro, basketbol sahaları, fitness salonu, halı sahalar, kondisyon merkezi, koşu parkuru, kum futbolu, voleybol alanları, mini golf sahası, spor salonu, sporcu test merkezi, tenis kulübü gibi sosyal mekanlarda bulunmaktadır.

Isparta

NE YENİR

Şehirde: Isparta Fırın Kebabı denemelisiniz. Az, orta ve dilediğiniz ölçüdeki yağlılık oranında isteyebilirsiniz. 18.yüzyıl başlarında, Isparta’da yaşayan Rumlar, özel fırınlarda, yalnız erkeç etinden, kebap yapmaya başlarlar. Fırın kebabı: o günden bu güne, Isparta’nın vazgeçemediği bir yemek olur. Ancak, günümüzde, yalnızca erkeç etinden değil: damak zevklerine uygun olarak: kuzu, koyun, oğlak ve erkeç etlerinden yapılıyor.

Kekik, şalba, çiğdem vb. gibi bitkilerin hoş kokusu ekleniyor. Kebap pişirilmekte olduğu özel fırınlarda: öyle rastgele sıradan odunlarla değil; is ve alevi olmayan özel meşe odunu ve çalı kökleriyle yakılan ateş ile pişiriliyor.

Daha sade bir anlatım gerekirse: fırın kebabı: uzun şişlere geçirilmiş: kuzu, keçi, oğlak kaburgalarının pişirilmesiyle yapılan bir tür yemek. Üzüm hoşafı ile birlikte servis ediliyor. Ardından da meşhur irmik helvası tatmanız şart.

Nerede yenir? Süleyman Demirel Bulvarından, İstanbul Caddesi ve Mimar Sinan Camisini geçip, Cumhuriyet Meydanının hemen arkasındaki tarihi Bedesten Çarşısının hemen karşısında “Kebapçı Kadir” var. 1851 yılından bu yana, yaklaşık 150 yıllık bir geçmişi var.

Yemek üstüne: kabak tatlısı tatmayı sakın ihmal etmeyin.

NE SATIN ALINIR

Gülbirlik tarafından, gül yağı ham maddesi ile üretilen her türlü kozmetik ürünleri bulabilirsiniz. Hatta: bunlar, set halinde satılmaktadır. Bu set içinde: gül suyu, gül kremi, gül sabunu gibi ürünler bulunuyor.

Tüm bunların yanında: elbette, gül reçeli. Kendiniz ve yakınlarınız için hediyelik olarak düşünülebilecek ve başka bir yerde bulamayacağınız orijinal ürünler bunlar.

GEZİLECEK YERLER

Isparta Müzesi

ISPARTA MÜZESİ

Isparta Müzesi: şehir merkezinde, İstiklal Mahallesi, Millet Caddesinde, 4 numarada bulunmaktadır. (246-2183437)

Müze binasının inşaatı: 1985 yılında tamamlanmıştır. 1989 yılında ise, Arkeoloji Bölümü eklenmiştir. 1999 yılında başlayan restorasyon çalışmaları ise, 2003 yılında tamamlanmış ve yeni düzenlenen salonlar ile birlikte, 16.283 eser bulunan müze, ziyarete açılmıştır.

Müzenin salon girişlerinde: Aksu ilçesindeki Timbriada, Sofular ve Senitli Yaylasında bulunan Pisidia mezar taşlarının örnekleri var. Arkeoloji Salonunda: 1989 yılında, Atabey ilçesinde, Göndürler Höyüğü mezarlığında yapılan çalışmalarda ortaya çıkarılan, 5 adet küp mezar canlandırılmış.

Bu salonda: Aksu Zindan Mağarası önünden getirilen Eurymedon heykeli, mermer heykeller ve Senirkent Yassıörende bulunan Geç Arkaik dönem, Greko-Pers (MÖ.530-510) mezar stelleri sergileniyor.

Salondaki vitrinlerde ise, sırası ile: gaga ağızlı testiler, taş baltalar, idoller ve bronz yüzük, küpe, iğne gibi süs takıları, pişmiş toprak eserler, kandiller, figürinler sergileniyor. Bu salonda: 7’Nolu vitrinde: müzenin sahibi olduğu iki define sergileniyor.

Eğirdir definesi, 374 adet Osmanlı altın sikkesinden oluşuyor. Eğirdir’de bulunan ve Burdur’a götürülen define, 1989 yılında, Burdur Müzesinden Isparta Müzesine getirilmiş. Diğer define ise, 1995 yılında, Karaağaç Mahallesinde, Cami inşaatı sırasında, temel kazımı sırasında bulunmuş ve müzeye getirilmiş. Definede: 468 adet Osmanlı gümüş sikkesi var.

Isparta Müzesi Etnografya Salonu

Etnografya Salonu

Bu salondaki vitrinlerde sergilenenler şunlar: Aydınlatma araçları, giysiler, işlemeler, takılar, saat ve köstekler, tespbihler, ağızlıklar, kaplar, kahve kültürü ile ilgili malzemeler, ölçü-tartı aletleri, silahlar ve topak ev sergileniyor.

Halı Salonu

Isparta çevresine ait geleneksel halılar, kilimler, cicimler, zililer sergileniyor.

Ön ve Arka Bahçe

Ön bahçede, Sidemara lahit parçaları, Yassıören mezar stelleri ve ostotek örnekleri sergileniyor. Arka bahçede ise, Pisidia bölgesi mezar taşları örnekleri ve mimari parçalar, Yunanca kitabeler, İslami mezar taşlarından oluşan zengin bir koleksiyon sergileniyor.

Isparta Kutlubey Camii

KUTLUBEY (ULU) CAMİ

Şehir merkezindedir. I. Murat döneminde yaşamış ve yararlılıklar göstermiş Osmanlı komutanı olan Kutlubey’den adını almıştır. Bu caminin bulunduğu yerde: 1429 yılında bir cami varmış. Bu caminin çürüyen kısımlarının yenilenmesi çalışmaları sırasında, tavanı taşıyan direklerin çoğunun çürümüş olduğu görülünce, caminin yıkılıp yenisinin yapılmasına karar verilmiş.

Bunun üzerine, Padişah II. Abdülhamit’in tahta çıkışının 25. yılı hatırasına, İstanbul’da bulunan Ayasofya’ya benzer: kagir ve çok kubbeli bu cami yapılmış. İnşaat: 1904 yılında tamamlanmış. Ancak, yapılan bu cami: 1914 yılındaki depremde yıkılmış. Bunun üzerine, 1922 yılında, bugün görülen cami yapılmış. Petek üstünde yükselen külah, kurşun kaplamalıdır.

HIZIRBEY CAMİSİ

Keçeci mahallesindedir. Hamidoğulları Devletinin kurucusu Feleküddin Dündar Beyin oğlu Hızırbey tarafından yaptırılmıştır. Yapım tarihi olarak, 1325 yılı değerlendirildiğinde, ildeki en eski cami olduğu ortaya çıkıyor. Cami küçüktür. Dört duvarı taş, içi ahşap, çatısı toprak dam, minaresi kövkeden yapılmıştır.

1881 yılında damı yıkılarak, çatı biraz daha yükseltilmiştir. 1887 yılında minaresi harap olmuş ve 1911 yılında, cami tamamen onarılmıştır. 1969 yılında yeniden bir onarımdan geçirilmiş ve bugünkü halini almıştır.

Isparta Firdevs Paşa Camii

FİRDEVS PAŞA CAMİSİ (MİMAR SİNAN CAMİSİ)

Üzüm pazarı civarındadır. Isparta’nın en eski camilerinden biridir. Kanuni Sultan Süleyman döneminde, Isparta Valisi Firdevs Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kare planlı ve tek kubbelidir. Kitabesi bulunmamakla birlikte, 1565 yılında yapıldığı düşünülmektedir. Mimar Sinan eserleri arasında yer almaktadır.

Cami: kesme taştan yapılmıştır. Caminin giderlerinin karşılanması için, 1561 yılında, Firdevs Paşa tarafından, bir de bedesten yaptırılmıştır.

Isparta Bedesten-Firdevs Bey Bedesteni

BEDESTEN (FİRDEVS BEY BEDESTENİ)

Mimar Sinan camisine gelir sağlamak için, Isparta Valisi Firdevs Bey tarafından, 1561 yılında yaptırılmıştır. Yapı: düzgün kesilmiş taşlarla yaptırılmıştır. Kuzey-güney doğrultusunda uzanır ve her iki yönden, birer girişi vardır. Çatısı: 1967 yılında onarım görmüş ve ahşap çatı ile kaplanmıştır. Halen içindeki dükkanlar faaldir.

Isparta Atabey Gazi Ertokuş Medresesi

ATABEY GAZİ ERTOKUŞ MEDRESESİ

Selçuklular döneminde, I. Alaaddin Keykubat zamanında yaptırılmıştır. Yapım yılı olarak: 1224 düşünülüyor. Medresenin taşları: Agrai ve Seleukeia Sidera harabelerinden getirilmiştir. Yapı: kapalı tip medrese türüne girer. Dış avlu, iç avlu ile türbe ve medrese odalarından oluşuyor. Medresenin hücreleri, zemin kattadır ve üzeri kubbelidir. İç avluda: bir havuz ve üstünde ortası açık bir kubbe var.

Medresenin içinde hiçbir dekor yok. Yalnızca taş mihrabı ile, Anadolu Selçuklu eserlerinin nadir örneklerinden biridir. Medrese, 1993 yılında restore edilmiştir.

Isparta Aya Baniya Kliisesi

AYA BANİYA (AYA PAYANA) KİLİSESİ

İl merkezinde, Turan mahallesindedir. 1750 yılında yapılmıştır. 15 x 26 metre ölçülerindeki yapının, 3 giriş kapısı var. Tavanı ahşaptan yapılmış, dışı harçla sıvanmıştır. 1999 yılında kilisenin çatısı, tamamen yenilenmiştir.

Isparta Aya İshotya Kilisesi

AYA İSHOTYA (YORGİ) KİLİSESİ

İl merkezinde, Doğancı mahallesindedir. Yapım tarihi: 1857 yılıdır. Bununla ilgili olarak giriş kapısı üzerinde bulunan, kitabe, Isparta Müzesinde sergilenmektedir. Narteksin önündeki çan kulesinin çanı, günümüzde Isparta Müzesinde  sergileniyor. Çanın yapım tarihi olarak: 1903 yılı yazılı

Isparta Gölcük Tabiat Parkı

GÖLCÜK TABİAT PARKI

İl merkezi, Yakaören köyündedir. İl merkezine, 5 km. uzaklıktadır. Asfalt yolla ulaşım imkanı bulunmaktadır. Isparta ve yöre halkının; günübirlik dinlenme, eğlenme ve spor ihtiyaçlarını karşılayan bir yöre. 1991 yılında, Tabiat Parkı olarak tescil edilmiştir. Rakım: 1380 metredir. Krater çukurunun su ile dolmasıyla oluşmuş bir krater gölüdür. Gölün çevresi, 150-300 metre yükselen ve volkanik küllerle kaplı tepelerle çevrelidir. Daireyi andıran gölün çapı: 1500 metre, derinliği ise, yer yer 32 metreyi bulur.

Göl genelde yağmur suları ve dipten kaynayan kaynaklarla beslenir. Son yıllarda gölün suyunda biraz azalma gözlenmektedir. Göl kapalı havza olmasına rağmen suyu tatlıdır. Göl de az da olsa balık vardır. Gölün kenarından 3-5 metre açılınca suyun birden derinleştiği görülür. Gölün çevresi, DSİ tarafından tamamen ağaçlandırılmıştır.

Göl kıyısında, piknik için tüm alt yapı tesisleri var. Bir restoran binası ve bir de küçük kır gazinosu bulunuyor. Göl ve çevresi, 1998 yılında, Turizm Bakanlığı tarafından, Turizm merkezi olarak ilan edilmiştir. Çünkü, burası Nemrut kalderası ile birlikte ülkemizin iki kalderasından (kaldera, patlama krateridir) biridir. Batı Anadolu’nun tek kalderasıdır. Bu nedenle korunması gereken bir yerdir.

Isparta Milas Mesireliği

MİLAS MESİRELİĞİ

İl merkezine, 10 km. uzaklıktadır. Yakaören köyü sınırları içinde kalıyor. Asfalt bir yolu vardır. Doğal güzellikleri ile ünlüdür. Gölcük’ün eteklerinde bulunuyor.

Isparta Kovada Milli Parkı

KOVADA MİLLİ PARKI

Eğirdir gölü regülatöründen çıkan su fazlası, bir kanal aracılığı ile Kovada gölüne dökülür. Kovada gölü, dekarstik çukurlarının su ile dolması sonucu oluşmuştur. Ancak eskiden çok daha küçük iken, Eğirdir gölünün fazla sularının akıtılmasıyla büyümüştür. Kovada gölü ve çevresi, 1970 yılında, milli park olarak ilan edilmiştir. 1992 yılında ise, I. Derece doğal Sit alanı olarak koruma altına alınmıştır.

Buranın en önemli özelliği: regreasyonel kullanıma uygun olan doğal kaynaklardır. Göl: 9 km. genişliğinde ve oldukça sığdır. Çevresi ise: 21 km. dir. Derinliği: 6-7 metredir. Gölün suyu tatlıdır, bulanmaz, bu nedenle gölde bol balık yaşar. Sazan, kadife ve tatlı su levreği ile tatlı su ıstakozu bulunur. Gölün batı yöresi dışındaki bölümü sazlık ve kamışlıktır.

Burada, ziyaretçiler: kampçılık, yürüyüş, manzara seyretme ve tırmanma aktivitelerini yapabilirler. Göl çevresinde: yaban hayvanları, yaban  domuzu, sansar, porsuk, tilki, tavşan ve ağaç sincapları bulunur. Bölgede: 153 su kuşu tespit edilmiştir. Kuşlardan: yaban ördeği, kaz, angut, keklik ve çulluk en çok rastlanan kuş çeşitleridir.

Isparta Ayazmana Mesireliği

AYAZMANA MESİRELİĞİ

İl merkezine, 2 km. uzaklıkta, güneydoğudadır. Halıkent Mahallesinin yanı başında dağın eteklerinde. Asfalt bir yolla gidilmektedir. Burada: soğuk suları ve yüzlerce yıllık kestane ağaçları bulunur. Piknik için tüm altyapı düzenlemeleri vardır.

Isparta Karacaören Barajı

KARACAÖREN BARAJI

Isparta-Antalya kara yolu üzerinde, yol boyunca bu barajın oluşturduğu göletin güzelliğini görebilir, tesislere uğrayarak balık yiyebilirsiniz. Baraj Aksu ırmağı üzerinde 1989 yılında yapılmıştır. Baraj setinin üzerinden Isparta-Antalya kara yolu geçer, baraj göletinde tatlı su çiftliklerinde balık üretimi yapılmaktadır.

Isparta Gökçay

GÖKÇAY

Şehir merkezinde, Huzur Evi karşısındadır. Tarihe yön vermiş, Türk büyüklerinin, bilim adamları ve halk ozanlarının yer aldığı, Türk Tarih Yolu, otağ çadırı, Yörük çadırları, köşkleri, yeşil alanları, havuzları, sandal gezisi yapılabilen göleti ile, gezip görebileceğiniz güzel bir yer. Piknik yapmak da mümkün.

Isparta Kirazlıdere Mesireliği

KİRAZLIDERE MESİRELİĞİ

Hisartepe yamaçlarındadır. Şehri kuşbakışı gören, çevresi bağ ve bahçelerle kaplı ve lokantası da bulunan, bir dinlenme yeridir. Özellikle, yaz aylarında, panoramik görüntüye sahip olması nedeniyle tercih edilir.

Isparta Davraz

DAVRAZ

Yine bu sitede, “Davraz” başlığı ile ayrıntılı tanıtım yazısını bulabilirsiniz.

Isparta Kapıkaya

KAPIKAYA

Merkeze bağlı, Güneyce ve Çukurca köyleri arasında, Güneyce köyüne 5 km. uzaklıktadır. Şehir, Helenistik dönemde kurulmuştur. Güney tarafı surla çevrili, kuzey tarafı ise yüksek bir kayalığa dayanmıştır. Kente girişte: iki yandaki kayalara nişler oyularak, ostotekler yapılmıştır. Doğu ve batı yamaçlarında ise, teraslar oluşturularak, yapılar yerleştirilmiştir.

Güneydeki geniş düzlükte: 5 oturma basamaklı, at nalı şeklinde toplantı alanı var. Bunun doğusunda ise, kentin en büyük binası bulunuyor. Ayrıca: tapınak olduğu düşünülen, haç planlı bir şapel var. Bunlar dışında: lahit mezar ve kapağı üzerine mezar sahibinin işlendiği iki lahit kapağı ve heykeller var. Heykellerin bir kısmı: Isparta Müzesine taşınmış ve orada sergileniyor.

Kentin güneybatısında ise, bir mağara var. Bu mağaranın muhtemelen, kutsal bir alan olduğu düşünülüyor.

Şanlıurfa Viranşehir

Şanlıurfa Viranşehir

Şanlıurfa-Mardin karayolunun tam ortalarında; gerçekten buram buram tarih kokan ve dini özellikleri de ön plana çıkan bir yer. Buradan geçerken; bir gününüzü ayırarak, bu güzellikleri rahatlıkla gezebilirsiniz.

ULAŞIM

Viranşehir; Şanlıurfa-Mardin karayolunun üzerinde. Suriye sınırına çok yakın, 50 km. Viranşehir-Şanlıurfa arası uzaklık: 93 km. Viranşehir-Mardin arası uzaklık: 101 km. Viranşehir-Diyarbakır arası uzaklık:158 km. Viranşehir-Gaziantep arası uzaklık: 240 km. Viranşehir-Ankara arası uzaklık: 903 km. Viranşehir-İstanbul arası uzaklık: 1356 km. Viranşehir-İzmir arası uzaklık: 1336 km. dir.

GENEL

Uluslar arası D-400 karayolu şehirden geçer. Yol nispeten bir hayli bozuk ve bu yüzden sık sık kazalar olmaktadır. Bu yüzden, buraya gidecek ziyaretçilerin ulaşıma ve trafiğe dikkat etmelerini özellikle öneriyorum.

Stratejik açıdan, oldukça önemli olan büyük bir ilçedir. Matematik konumu gereği, dönenceler dışında kaldığından, bir cismin gölgesi her zaman vardır ve kuzey yarım kürede olduğu için, gölge yönü, sürekli kuzeyi gösterir.

Tozu-dumanı meşhurdur. Suriye sınırına yakın olması nedeniyle, burada sık sık toz fırtınaları olur.

Şanlıurfa Viranşehir Karacadağ

İlçe karasal iklim etkisi altında olduğundan ve yılın büyük bir kısmının kurak geçmesi nedeniyle, doğal orman bitki örtüsüne rastlamak zordur.

Ancak, İlçenin kuzey kesiminde, Karacadağ’ın bulunduğu alanda: yer yer Meşe ormanlarına rastlanır.

20’nci yüzyılın ortalarına doğru, bu alanlar, orman açısından zengin bir örtüye sahip iken, bu yıllardan sonra; kaçak kesimler ve yakacak temin etmek için büyük oranda tahrip edilerek, yok olma ile yüz yüze bırakılmışlar.

Ormanların yok edildiği bu alanlarda: dikenimsi bitki toplulukları ortaya çıkmış.

KARACADAĞ

Burada bir belde var ve Siverek İlçesine bağlı. Siverek ilçesine 45 km uzaklıkta. Şanlıurfa’dan 90 km. sonra Siverek’e varıp, eski Diyarbakır yolu üzerinden 50 km. kuzeydoğuya gidince, Karabahçe’ye varmadan, sağa ayrılan yolla Karacadağ’ın zirvesine tırmanış başlar.

Zirveye kadar 16 km. süren bu yol boyunca: ağaçsız, çıplak ama gururlu bir yayla ile karşılaşacaksınız. Karlı günlerde: kış, burada ıssız geçer. Bu arada; buranın kışı kadar meşhur olan bir şey daha var: suyu.

Karacadağ suyundan mutlaka tadın. Güllüce Mevkiinde. Çevre illerde, bidonlara doldurularak, para ile satılıyor.

Siverek ilçesi hakkında sayfa açılmadığından, Karacadağ’ı burada anlatmak istiyorum. Bu dağın en büyük özelliği: kışın burada kayak yapılabilmesi.

İlçenin kuzeyinde, Karacadağ volkan kolonisi bulunmakta olup, yüksekliği: 1938 m. dir. Eskiden: Karacadağ; ağaç ve ormanlar ile kaplıymış. Develerle odun taşınırmış. Ne deve kalmış, ne de odun.

Şimdi develer gidince, atlar onları vahşi hayvan sanıp ürküyorlarmış. Dağın en büyük özelliği: sanki dağın yayılıp pelteleştiğini göreceksiniz. Yani: bir kısım yükselti var ama burası tam bir dağ değil.

Bir bakıyorsunuz, dağın tepesindesiniz. Sırasıyla: iki ziyaret yeri ve göçer obalarını geziyorsunuz. Ayrıca: üç vadi ve su kaynakları var.

Evet, biraz önce söylediğim gibi, buranın en büyük özelliği: kayak yapılabiliyor olması. Karacadağ’daki kayak merkezinde: en iyi kaymayı, çevre köylerde oturan şalvarlı-poşulu vatandaşlar yaparken, çevre illerden gelen ve kaymayı öğrenmek isteyen, birçok üniversiteli profesör ve sosyeteye de hocalık yapıyorlar.

İlk zamanlar: kendilerinin de, kayak yapmakta zorlandıklarını söyleseler de, günümüzde usta birer kayakçı olmuşlar ve kayak merkezinde, gönüllü olarak hocalık yapıyorlar.

Kayak merkezinde otel yok. Kayak merkezi özel bir işletmeci tarafından işletiliyor. Kaymak isteyenler: saatlik ücret olarak 5 TL. ve gün boyu kaymak isteyenler ise, yalnızca 20 TL. ödüyorlar. Bu fiyatları; ülkemizdeki diğer kayak merkezleri ile kıyasladığınızda, ortaya büyük farklılıklar çıkıyor.

NE YENİR

İlçede; kırmızı mercimek, sabah etli pilav, çiğköfte ve şelengo denilen bir salatalık türü ünlüdür. Şelengo, buraya özgü bir sebzedir.

TARİHİ

Viranşehir: Sümer, Hitit ve Asurlular dönemlerinde, “Tilla, Tela, Tilli”, Romalılar döneminde ise “Tell-Mevzelaht, Tel-Mevzen, Tel-Muzin,Tilmuz ve Örenşehir” isimleriyle anılmıştır. Tarihte: çok yakılıp-yıkıldığı için, şehre harap anlamına gelen “Viran” kelimesi eklenerek “Viranşehir”ismi verilmiştir.

Evet, Viranşehir, eski bir Hitit şehridir. MÖ.2750 yılından itibaren, tarih sahnesinde yerini almıştır. İlçenin tarihi her ne kadar MÖ.2500-3000 yıllarına kadar gitmekte ise de, çok verimli ovası ve bulunan yeni mezar taşları dikkate alındığında, daha da eskilerde burada yerleşim bulunduğu öğrenilmektedir.

Yukarı Mezopotamya’nın önemli bir merkezi olması nedeniyle, birçok saldırılara ve istilalara maruz kalmıştır.

Şehir, MÖ. 1115 yılında, Asurluların eline geçer. Daha sonra İranlıların egemenliği görülür. Makedonyalılar ve ardından Selefkoslar ve nihayet Romalılar şehre hakim olurlar. MS. 623 yılında: şehir, İslam Orduları Komutanı Ganem tarafından işgal edilir.

Melikşah döneminde, Selçuklulara bağlanır. 1258 yılında Hülaguların işgali görülür. 1367 yılında, Artuklular şehri ele geçirir. 1400 yılında, Timur şehri işgal eder ve tamamen yıkar. Timur; tarihin en büyük katliamını burada yapmıştır.

1516 yılında, Osmanlılar şehri ele geçirir. Sultan IV. Murad; Irakeyn seferini yaparken, buradan geçer. Rüyasında; Eyüp Peygamberin mezarını görür.

Bunun üzerine: Eyyüp Peygamberin mezarı; bugünkü Eyyüpnebi adı verilen beldede bulunur.

GEZİLECEK YERLER

Şanlıurfa Viranşehir Ortagonal Roma Tapınağı-Dikmeler

ORTAGONAL ROMA TAPINAĞI (DİKMELER)

İlçe merkezindedir. Bu tapınak, eskiden sekiz dikme halinde iken, günümüzde yalnızca bir dikmesi kalmıştır. Roma imparatoru Hadrianus’un, Nil nehrinde boğulan sevgilisine hitaben yaptırılmış olduğu rivayet edilir.

Bazalt kesme taşları ile, 14 ayak üzerinde, iki katlı olarak yapılmıştır. Bizans döneminde, kiliseye dönüştürülmüş, Timur’un şehri fethi sırasında harap olmuştur.

Tapınağın planı: altıgen bir yapıdadır. Tapınak: bazalt taşlarla inşa edilmiştir. Ortası: altıgen planlı, Talas tipinde olan tapınağın, kültür merkezi de var.

Yine, bu mekanın dışında aynı planlı, dairesel bir galeri var. Bu galeride, ortasındaki Talas mekanına iki kapıdan giriliyor.

Ortadaki Talas mekanı üzeri: açık, tek katlı kutsal bir mekanmış. Galeri kısmı ise, iki katlı olup birinci kat, ortadaki Talas yapı ile aynı yükseklikte imiş.

Dini ayinler: Talas mekanının içinde yapılırken, galerinin üst katında da bu ayin izlenebiliyormuş.

1900’lü yılların başında, halk arasında dikme olarak adlandırılan tapınak ayaklarından 8 tanesi ayakta olmasına rağmen, günümüzde yalnızca 1 dikme ayakta kalmıştır.

Ayakta kalan bu dikme, iki katlı bir mimariye destek olarak yapıldığı izlenimi vermektedir. Şehir merkezinde bulunan bu yapı; koruma altına alınmıştır.

Şanlıurfa Viranşehir Çemdin Kalesi-Eski Kale

ÇEMDİN KALESİ (ESKİ KALE)

Viranşehir-Şanlıurfa karayolunun, 25’nci km. de, yolun güneyine sapan stabilize yolun, 9’ncu km. dedir. Romalılar tarafından yapılmıştır.

Kale: konumundan dolayı, sürekli el değiştirmiş ve çeşitli uygarlıklar tarafından genişletilerek, restore edilmiştir. Bazı kaynaklarda, bu kalede, üç medeniyetin izleri bulunduğu ifade edilmektedir.

Kale yüksek bir tepede, sert kalker taşlarından inşa edilmiştir. Kale ve çevresindeki kayalık alanlar oyularak mesken haline getirilmiştir.

On iki burç ve iki gözetleme kulesinden yapılmış olan bu kalenin sur ve burçları; beyaz kesme taşlarla örülmüş, iç kısımları dolgu malzemesi ve harçla doldurularak 3-4 metre kadar kalınlaştırılmıştır.

Surlar 8-10 metre, burçlar ise 13-14 metre yüksekliğindedir. Kalenin çevresinde, savunma amaçlı yapılmış ve içi sürekli su ile dolu olan 5 metre derinliğinde ve 5 metre genişliğinde bir savunma hendeği vardır.

Kalede: biri doğuda diğeri batıda olmak üzere, iki kapı var. Bu kapıların önünde ve savunma hendeğinin üzerinde, kaleye geçilmeyi sağlayan, iki seyyar köprü varmış. Kale, günümüze iyi durumda korunarak gelebilmiş tarihi bir eser.

Bu kalenin çevresinde, kale ismi ile anılan bir köy var. Köydeki halkın büyük bir kısmı, halen kalenin çevresinde bulunan yapay mağaralarda yaşamaktalar.

Bu yapay mağaraların tümü, aslında tünellerle birbirlerine bağlanmaktadır. Ancak bu meskenlere yerleşenler, bu tünelleri kapatarak burayı kullanıyorlar.

Köy sakinleri, bu yapay mağaralara elektrik bağlayarak ve buraları perdelerle odalara bölerek kullanıyorlar.

Bu yapay mağaralar, yazın oldukça serin ve kışın ise sıcak olmaktaymış. Tepenin yamacında bulunan bu meskenlerin yanına gelinmeden fark edilmeleri mümkün değil. Bu meskenler, köye gelen ziyaretçilere otantik-mistik bir tablo sergiliyor. Mutlaka ziyaret edin.

ŞEMUN MANASTIRI (YOLBİLEN KÖYÜ)

Viranşehir’e bağlı, Yolbilen köyünün orta Yolbilen mezrasındadır. İlçe merkezine; 3 km. uzaklıktadır. MS. 873 yılında inşa edildiği sanılmaktadır. Bazı arkeologlar tarafından: dünyanın ikinci büyük Süryani manastırı olarak kabul edilmektedir.

Burada; yapılan kazılarda, manastırın doğusunda azizler mezarlığı ortaya çıkarılmış. Aziz Şemun tarafından yaptırıldığı tahmin edilen manastırda, başta Şemun olmak üzere, Halfin, Yuhannun, Elişa ve Tuma mezarları olduğu söylenen mezarlar ortaya çıkarılmış. Ayrıca, bu manastırın bulunduğu çevrede, çok sayıda mağara bulunuyor.

Eski medeniyetlerin, özellikle yüksek yerler ve dere kenarlarını tercih ettiklerini göz önüne alındığında; bu bölgede daha yapılması gereken kazı çalışmaları sonucunda, birçok eserin ortaya çıkarılacağı kesin.

Zaten manastırın bulunduğu köyün eski ismi olan “Hifdemal” kelimesi “Onyediev” anlamına geliyor. Manastır: Mardin’de bulunan “Deyrul Zafaran” manastırından, iki kat daha büyük, Antakya’da ki manastırdan ise, küçüktür.

EYYÜPNEBİ BELDESİ VE TÜRBELER

Viranşehir’in kuzeybatısında, Viranşehir-Şanlıurfa kara yolunun 6’ncı km. den kuzeye sapılarak, 15 km. lik bir asfalt yol ile ulaşılır. Burada: Hz. Eyüp Peygamberin, Hz. Rahime ve Hz. Elyassa Peygamberlerin türbeleri bulunmaktadır. Burada bulunan türbeler: kara yolu ile Hicaz’a giden hacıların tavaf ettiği kutsal türbelerdir.

EYÜP PEYGAMBERİN TÜRBESİ

Eyyüpnebi Köyündedir. Bu köy: aynı zamanda, Hz. Eyüp’ün adı ile anılmaktadır. Türbe: köy caminin güneydoğu köşesine, 15-20 metre uzaklıktadır. Üzerine kubbeli bir bina yapılmıştır.

HZ.RAHİBE TÜRBESİ

Köy höyüğünün kuzeybatı yönünde, höyüğe 50 metre uzaklıktadır. Hz. Rahime; Hz. Eyüb’ün karısıdır.

HZ. ELYASSA TÜRBESİ

Hz. Eyüb Türbesinin güney batında, köye 500 metre kadar uzaklıktadır. Hz. Eyüb’ü ziyarete geldiğinde, ona ulaşamadan türbenin bulunduğu yerde vefat ettiği rivayet edilmektedir.

HZ. EYÜB PEYGAMBER VE VİRANŞEHİR

Hz. Eyüp: MÖ.1263 yılında, Şam ve Ramle arasında dünyaya gelmiştir. Hz. İshak neslindendir. Hanımı Hz. Rahibe ise, Hz. Yusuf’un torunudur.

Allah; Hz. Eyüb’e, dedesi Hz. İshak’ın duası ve bereketiyle, çok mal ve servet verdi. Sürülerle hayvanlar, bağlar, bahçeler ve çok evlat ihsan etti. O, bu ihsanlara, ibadetle karşılık verdi. Şeytan bunu kıskanır ve Allah’a; “ Yarabbi. Eyüb’ün ibadeti çoktur.

Lakin, hangi kul vardır ki, sen bu kadar nimet veresin de, ibadet etmemiş olsun. Beni, onun malı üzerine musallat kıl ki: ta ki, onun tüm malını helak edeyim. O zaman, senin nimetine nasıl küfran edeceğini gör” dedi.

Allah; “ ya mel’un, elinden ne gelirse işle” diye, şeytan’a ruhsat verir. Şeytan, önce Eyüb’ün malını helak eder. Eyüb, sabır eder.

Sonra yine Allah’ın ruhsatıyla Eyub’un çocuklarına musallat olarak, bulundukları evi başlarına yıkar. Hz.Eyüb, yine sabır eder. Şeytan, bu kez, Eyüb’ün şahsına musallat olmak ister.

Eyüb, secdedeyken, yer altından gelip ağzına üfler. Şeytanın nefesi, peygamberin bütün vücudunu ateş gibi yakıp, kırp kırmızı eder.

Hz. Eyüb’ün başından, gözlerinden, dilinden ve yüreğinden başka, sağlam bir yeri kalmaz. Büyük derde, belaya düşen Eyüp, yine sabır eder. Belası arttıkça, sabrı da artar.

Şeytan, son kez, Hz. Eyüb’ün hanımına da musallat olur. Ama, yine başaramaz. Nihayet, Eyüb Peygambere iman etmiş olan üç kişi; bir gün, onu ziyarete gelirler.

Ve derler ki; “ Eyüb ki bu kadar derde müptela oldu, bunca zamandır Allah’tan bir yardım ve merhamet yetişemedi. Öyle görünür ki, Allah bundan vazgeçmiştir. Yoksa, bela son bulurdu”.

Eyüb, bunu işitince çok incinir. Allah’ın kendisinden vazgeçme ihtimali onu çok üzer. Allah’a yalvarır. Allah merhamet eder.

Ona derki: “ ayağını yere vur, su çıksın”. Eyyüb, ayağını yere vurur, yerden latif bir su çıkar, onunla yıkanır ve o sudan içer. Sonuçta; tüm dertlerinden kurtulur.

Evet: işte hikaye böyle. Bunun geçtiği yer ise; Viranşehir Eyubname beldesidir. Hz. Eyüb’ün hasta iken sırtını yasladığı küresel bazalt taşı, halen beldededir ve sabır taşı olarak adlandırılmaktadır.

Hasta iken suyundan içtiği, suyu ile yıkandığı ve hastalıklardan kurtulduğu kuyu da, beldededir ve süt kuyusu olarak adlandırılmaktadır.

HZ. ELYASSA PEYGAMBER

Şam tarafından yola çıkarak, Allah’ın sevgili kulu olan sabır timsali Hz. Eyub’ü ziyaret etmeye gelir. Uzunca günler, yaya olarak yol yürüdükten sonra Hz. Eyüb’ün bulunduğu köye yaklaştığı sırada, şeytan, insan kılığına girerek, önüne çıkar ve nereye gideceğini sorar.

Hz. Elyassa; Eyüb Peygamberi ziyaret etmeye gideceğini ve aylardır yol yürüdüğünü söyleyerek, yolunun daha çok kalıp kalmadığını sorar. İblis: “bu halinle, sen nere, Eyüp peygamberin bulunduğu köy nere?

Geldiğin yol kadar yolun var der. “ Halbuki: Hz. Elyassa, Hz. Eyüb’un bulunduğu köye, oldukça yaklaşmıştır.

Yorgun ve bitkin bir durumda olan Hz. Elyassa, daha fazla yol gitmek için kendisinde güç bulamayınca, Allah’a “ Ya Rabbi, ben yorgun ve bitkin bir durumdayım, emanetini benden al” diye dua eder.

Elindeki asasını yere batırdıktan sonra, Allah’ın rahmetine kavuşur. Yere batırmış olduğu asası, türbesinin başında bir ağaç olarak yeşerir.

Hz. Elyassa’nın türbesinin bulunduğu yerdeki ağaç, 1990’lı yıllara kadar yaş iken, sonradan kurumuş, türbe restore edildikten sonra da ağacın bu kütüğü mezarın yanında, korumaya alınmıştır.

Avusturya İnsburg

Avusturya İnsburg

 

Şehir: şehrin içinden geçen “İnn” nehri ve o nehir üzerinde kurulan köprüler yani “bruck” lar ile meşhur olmuştur ve zaten ismini de buradan almaktadır.

Denizden yükseklik: 565 metredir. Şehrin her yanı dağlarla çevrilidir ve bir anlamda, ufuk görülmemektedir bile denilebilir. Bunun doğal sonucu olarak, uzun süreli konaklamalarda insan kendinde boğulma hissi bile hissedebilir.

Şehrin nüfusu: 120 bin civarındadır. Genç nüfusun fazlalığı nedeniyle: yeme-içme, eğlence, alışveriş gibi aktiviteler oldukça fazladır. Şehirdeki üniversite öğrencilerinin sayısının, 30 bin civarında bulunduğu söyleniyor.

1964 ve 1976 yıllarında, Kış Olimpiyat oyunları, 1984-1988 yıllarında Kış Paralimpik Olimpiyat Oyunları ve 2012 yılında, İlk Kış Gençlik Olimpiyatları, bu şehirde yapılmıştır. Şehir, 2008 yılı Avrupa Futbol Şampiyonasına da ev sahipliği yapmıştır.

Yani, şehir kış sporlarıyla bütünleşmiştir. Bu şehre, tam bir kayak şehri denilebilir. Yaz döneminde ise, şehir, Uzakdoğu ve Uzak batıdan gelen, orta yaş üstü turistlerin ziyaretleriyle yoğunlaşmaktadır.

Yani: şehir: kış aylarında kayak ve gece hayatı için dünyanın dört bir yanından genç gezginleri ağırlarken, yaz aylarında ise doğu düşkünleri tarafından tercih edilmektedir.

Bu arada: kayakla atlama dünya şampiyonu Gregor Schlierenzauer: İnsburgludur.

TARİHİ


Şehirdeki ilk yerleşimcilerin, Taş Devrine kadar gittiği söylense de, yazılı belgelere göre: 4. yüzyılda Romalılar, burada, ekonomik açıdan önemli bir ticaret yolunu korumak amacıyla “Oenipons” denilen bir ordu istasyonu kurmuşlardır. Şehrinin isminin anlamı: İnn nehri üzerindeki köprü demektir.


1180 yılında: Andechs Sayar: kasabayı satın alır. 1248 yılında ise, kasaba bu kez: Tirol Sayar’ın eline geçer. 1267 yılından günümüze kadar olan süreçte, şehrin arması olarak “İn köprüsünün kuşbakışı görünümü” kullanılmaktadır.

Evet: şehir, Alpler üzerinde: Brenner Geçidinin ardından: kuzey ve güney arasında önemli bir ulaşım ve haberleşme bağlantısının üzerindedir.

1429 yılında, şehir Tirol bölgesinin başkenti olur. 15. yüzyılda, İmparator Maximilian döneminde: şehir Avrupa siyaset ve kültür merkezi haline gelir.

1564 yılında, Avusturya Arşidükü II. Ferdinand: Tirol üzerine gider ve bölgeyi ele geçirir ve bu durum, 18.yüzyıla kadar devam eder.


1669 yılında, şehirde, ülkenin ilk üniversitesi kurulur. Napolyon savaşları sırasında, şehir, Fransızların müttefiki Bavyeralılara geçer. 1814 yılına kadar, İnsburg şehri: Bavyera’nın bir parçası olur. Takip eden süreçte ise, şehir Viyana Kongresinin ardından, Avusturya’nın bir parçası olur ve bu durum.

1918 yılına kadar devam eder. 1938 yılında şehir Alman-Naziler tarafından işgal edilir ve burada “İnsburg-Reichenau” toplama kampı kurulur.

1943-1845 yılları arasında ise, müttefik güçleri tarafından 22 defa bombalanır ve büyük hasar görür.

ULAŞIM


İnsburg şehrine ulaşımın en kolay yolu: Almanya’nın Münih şehri üzerinden ulaşmaktır. Münih şehri buraya 2.5 saatlik uzaklıktadır. Viyana-İnsburg arasındaki ulaşım için, tren kullanmak isterseniz: 5 saatlik yolculuk için, 50 Euro ücret istenilmektedir.

Ancak, şehirde “Flughafen Innsbruck”olarak isimlendirilen bir de havaalanı bulunmaktadır. Bu alan, Tirol bölgesindeki en büyük havaalanıdır. Havaalanı ile şehir merkezi arasındaki uzaklık 4 km. dir ve otobüsler çalışmaktadır.

ŞEHİR İÇİ ULAŞIM


Şehir içindeki ulaşım: Strassenbah denilen tramvaylarla sağlanmaktadır. Bunlara bir binişlik bilet, 1.60 Euro’dur.

Şehirde: motorlu araç trafiği ise, yok denecek kadar azdır ve bu nedenle, bisiklet en çok kullanılan ulaşım aracıdır.

Motorlu araç sürücüleri, yayalar için son derece saygılıdır. Bisiklet kiralayarak, keyifli manzaralar eşliğinde, nehirlerin üzerindeki köprülerden geçerek, şehrin tarihi sokaklarını keşfedebilirsiniz.

İNSBURG MİSAFİR KARTI


İnsburg ve tatil köylerinde kalırken, bu kartı satın alırsanız: otobüslere ücretsiz binebilirsiniz. Ayrıca: Casino İnsburg’a gidenler ücretsiz hoş geldin içeceği, şehir merkezi ve tatil köylerindeki açık hava konserleri, dağ yürüyüşü programları, çeşitli yüzme havuzları ve tenis kortlarını ücretsiz kullanabilirsiniz.

İnsburg kart: günlük 22 Euro’dan satın alınabilmektedir. Ancak: aile olarak veya birkaç kişi ile şehri ziyaret ederseniz: bu kartı almaktan ziyade, araç kiralamanızı öneririm.

Çünkü: şehirde havaalanında, günlük araç kiraları, yaklaşık 55 Euro’dan başlamaktadır ancak şehir merkezindeki araç kiraları, günlük 30 Euro’ya kadar düşmektedir.

İKLİM


Orta Avrupa’da sahile uzak, İnsburg şehrinde, tipik karasal iklim hüküm sürmektedir ve buna bağlı olarak: kışlar soğuk ve karlı geçer. Kış geceleri, bazen eksi 15 derecelere kadar inen hava sıcaklığı: baharda en fazla 15 dereceye kadar yükselir ve bahar kısa geçer.

Yaz mevsimi ise, oldukça değişkendir ve bazen 17 derece, bazen ise 34 derece sıcaklık görülür.

Sonuç olarak: bu şehri ziyaret edecekler, yaz sezonunda bile, yanlarında kalın bir kısım giysiler bulundurmak zorundadırlar.

Özellikle: akşamları bayağı soğuk geçmektedir. Son bir not: bu şehri ziyaret etmek isterseniz, kışın yani kar varken gitmeniz gerekir. Çünkü: buranın özelliği, dağlarda kar varken ve üniversite açıkken çıkar, çünkü şehir bu mevsimde canlanır ve hareketlenir.

DİL


Şehirde: resmi dil olarak “Almanca” konuşulurken, öte yandan: Türkçe, Hırvatça, Sırpça ve İngilizce de yoğun olarak kullanılmaktadır. İlginç gelebilir, şehirde konuşulan gerçekten resmi dil Almanca, ikinci dil ise Türkçedir. Şehirde Türk nüfusu fazla olduğundan, gezerken rahatlıkla her an bir Türk vatandaşımıza rastlayabilirsiniz. Özellikle, şehirdeki taksicilerin çoğunluğu Türk vatandaşımızdır.

ALIŞVERİŞ


Şehirde, alışveriş yaptığınızda, 75 Euro’nun üzerindeki alışverişlerinizde, vergi iadesi hakkı kazandığınızı unutmayınız.

İnsburg şehrinde alışveriş denilince akla gelen yerler, şunlar olabilir:

Maria-Theresa caddesi


Eski şehir merkezinden, Altın çatı denilen yere giderken geçilen bu cadde: hediyelik eşya satın almak isteyenler için idealdir.

Burada: şehre özgü geleneksel kıyafetler, şekerlemeler, antikalar, mumlar, el yapımı hediyelikler ve kristal eşyalar bulup satın alabilirsiniz.

Rathaus Galerien


Maria Theresia caddesi üzerinde bulunan bu merkez, şehrin en büyük alışveriş merkezlerinden birisidir. Alışveriş merkezi içinde bulunan “Thai Li Ba” denilen restoran, Asya mutfağı sevenlerin uğrak yeridir.

Kaufhaus Tirol Alışveriş Merkezi


Bu alışveriş merkezi, ziyaretçilere keyifli bir atmosfer sunmaktadır. Ayrıca: dünyaca ünlü markaları bulabileceğiniz dükkan ve mağazalardaki alışveriş yanında, içinde bulunan kafelerde, güzel molalar verebilirsiniz.

Dez

Burası, şehir merkezinden biraz uzakta, geniş bir alanda bulunmaktadır. Buraya ulaşmak için, şehir merkezinden otobüse binmeniz gerekir. Burada: yerel markalar yanında, dünyaca ünlü markaların mallarının satışa sunulduğu dükkan ve mağazalar bulunuyor.

Anderas Gösth

Şehir merkezinde, eski şehir bölümünde bulunan bu dükkan, şehri ziyaret edenlerin mutlaka uğradıkları bir yer olarak dikkati çekiyor. Çünkü: burada Avusturya’ya özgü her türlü hediyelik eşyayı bulup satın alabilirsiniz.

Bunlar arasında bulunanlar: ev yapımı likörler, çikolatalar, şaraplar, şekerlemeler ve çeşitli organik ürünlerdir.

NE YENİR-NE İÇİLİR


İnsburg şehrinde, yerel lezzetleri tatmak isterseniz: Goulash çorbası, Pfandl, Tafelspitz ve kırmızı şarap düşünebilirsiniz. Bu şehirde, zaten sıcak şarap içmek bir gelenektir. Tafelspitz: havuç, patates, bonfile et ve çeşitli baharatlardan yapılıyor.

Yanında ise; ızgara patates, ıspanak püresi gibi çeşitli garnitürlerle servis ediliyor. Yine, bu şehirde, Viyana ve Avusturya ülkesinin meşhur lezzeti: Winer Schnitzel deneyebilirsiniz.

Yalnız domuz eti olup olmadığını sormakta yarar var. Son bir öneri: yine buraya özgü “Tiroler Gröstl” deneyebilirsiniz. Tavada servis edilen bu yemek üstüne yumurta kırılıyor ve yanında hardallı mayonezli turp ile servis ediliyor.

Şehirde yemek yemek için iyi bir yer önermek gerekirse, bu “Sitzwohl” olacaktır. Eski bir ilkokul binasında bulunan restoranın girişinde, bar ve kafeterya, ikinci katta ise muhteşem güzel bir restoran bulunmaktadır.

Menüsünde ise, yerel mutfağın özel lezzetleri sunuluyor. Ama burayı ziyaret edenlerin fiyatların yüksek bulunduğunu bilmesi gerekir.


Tatlı denilince, bu konuda ilginç bir olay yaşanmaktadır. Yıllardır İnsburg halkı: şehirdeki hangi pastanenin en iyi olduğu konusunda tartışır dururlar. Ama, çoğunluğu, şehrin en iyi pastanesi olarak, şehir merkezinin güneyindeki “Valier” pastanesi olduğunu söylemektedirler.

Tarihi bölgedeki “Munding” ise, eski bir pastane olarak: 200 yıldır pişirdiği tatlılar ile, özellikle elmalı veya karışık meyveli kekleriyle, bölgenin tüm ilgisini çekmiştir. Bu iki pastaneyi ziyaret ederek, yerel lezzetleri tatmanızı öneririm.

GECE HAYATI-EĞLENCE

Daha önce de belirttiğim gibi, şehir tam bir üniversite öğrenci yoğunluğu barındırdığı için, gece hayatı hareketlidir. Gece kulüplerindeki eğlenceler, genellikle, gece saat: 01.00’de başlamaktadır ki, bu saatten önce giderseniz, genellikle kendi başınıza oturmak zorunda kalırsınız.

Çünkü: gençler gece kulüplerine, saat: 01.00 den sonra gelirler ve eğlence sabaha kadar devam eder. Dans gösterilerini izlemek isterseniz: Theresienbrau denilen yeri öneririm.

Burada: erkek ve kadın dansçıların şovlarını izleyebilirsiniz. Şansınıza güvenip kumar denemek isterseniz, bu kez, Casino İnsburg’u ziyaret etmeniz gerekir.

Özellikle, üniversite gençlerinin gittiği “Weekender” denilen kulüplerde, her akşam farklı bir temayla dans partileri düzenleniyor. Çoğu zaman, DJ veya gençlerden oluşan müzik gurupları sahneye çıkıyorlar.

İnn nehrinin kıyısındaki “Aftershawe” denilen yer de, şehrin en ünlü eğlence mekanlarından birisidir. Burada, biraz önce de sözünü ettiğim gibi, saat: 01.00’den sonra yer bulmak imkansızdır.

Manzara seyrederek bir gece geçirmek isterseniz, bu kere: Lichtblick bölgesindeki “360’ denilen yeri ziyaret edebilirsiniz. Burada: yuvarlak, cam kaplı, modern bir salonda otururken, tüm şehir ayaklarınız altındadır.

KAYAK

Alp dağları ile çevrili şehir: Avrupa’nın en büyük ve en tercih edilen kayak merkezlerinden birisidir. Buzul özelliği nedeniyle, burada yaz-kış kayak yapılabilmektedir.

Şehirde: 9 ayrı kayak pisti bulunmaktadır ve pistlerin toplum uzunluğu: 270 km. yi bulur. Bu kayak pistlerinin isimleri: Rangger Köpfl, Kühtai, Seefeld, Glungezer, Axamer Lizum, Patscherkofel, Schlik, Stubai, Nordkette.


Bunlar: şehir merkezine 15-60 dakika uzaklıktadır. Otellerden kayak merkezlerine ulaşmak için, ücretsiz otobüs seferleri bulunuyor.

Kayak merkezlerinde kaymak için: günlük “pass” lara: 18-35 Euro arasında ücret ödemek gerekiyor. Kayak malzemesi kiralamak isterseniz, bu kere, günlük 17-18 Euro ücret ödemeniz gerekir.

2012 yılında: Dünya 1. Gençlik Kayak Olimpiyatları, bu şehirde yapılmıştır.
Kayak merkezlerine ulaşmak için, şehir merkezinden hareket eden otobüsler kullanılır.

Ekipman kiralamak ve kayak veya snow board dersi almak istiyorsanız: bunun için merkezler ve kayak okulları bulunmaktadır.

Kayak bilmeyenler veya kayak sevmeyenler için, burada “kızak” iyi bir alternatif olmaktadır. Şehir merkezine, yaklaşık 20 km. uzaklıktaki “Stubai” denen yere gittiğinizde: akşamları 11 er kişilik lift gondolları ile yukarı çıkıp: 9 km. uzunluğundaki kızak pistinde, gece ay ışığında kızakla kayabilirsiniz.

Bunun dışında, yine kayak sevmeyenler için: buralarda: kapalı yüzme havuzları, buz pateni yapılabilecek alanlar da bulunuyor.

SWAROWSKİ

Göz alıcı kristal taşlarıyla dünyaca ünlü Swarowski’nin fabrikası: şehir merkezine yalnızca 15 km. uzaklıktadır ve bu yolculuk, otobüs ile yaklaşık yarım saat sürmektedir.

Fabrikayı ziyaret ederseniz: Fabrikayı gezdirmiyorlar ama fabrikanın müzesi ve showroom bölümlerini görebilirsiniz.

Mağaza: 2012 yılında yenilenmiştir. Alt katta: yedi tasarımcı tarafından tasarlanan, kristal kaplı, yüksek topuklu ayakkabıları görebilirsiniz. Üst katlarda: kristal odaklı müzikli ve ışıklı gösteriler ve Mucizeler odası bulunuyor.

Gezi sırasında: bir kristalin içinde olsaydınız, çevreyi nasıl görürdünüz izlenimi yaşanan oda, gerçekten muhteşem keyiflidir.

Christopher Kane’in kristal gerdanlığını takıp, isterseniz benzerini satın alabilirsiniz. Öte yandan, müze: kristallerle bezeli dev heykelleriyle dikkat çekmektedir.
Fabrikada çok sayıda Türk çalıştığı da söyleniyor.

 

GEZİLECEK YERLER

 

ALTE İNNBRÜCKE-OLD İN BRİDGE

Yukarıda sözünü ettiğim gibi, şehir ismini: nehir üzerindeki köprüden almaktadır. İnn nehri üzerinde: ilk ve tarihi ahşap bu köprü, İnsburg Stadtzenmtrums yakınlarındaki kasabaya giden yol üzerindedir. Bu köprünün: 1170 yılında inşa edildiği ve 1187 yılında kayıtlara geçtiği söyleniyor.

Günümüzde ise, burada beton bir köprü bulunur.

 

AMBRAS KALESİ-SCHLOSS AMBRAS

Şehirde, tepeler üzerinde bulunan bu Rönesans kalesi: şehrin en popüler turistik yerlerinden birisi olarak kabul edilir.

Kale: 10.yüzyılda burada bulunan bir kalenin 1133 yılında yıkılarak yok olması üzerine, 16.yüzyılda: Tirol kontu Albert IV zamanında, yıkılan kale kalıntıları üzerine yaptırılmıştır. Günümüzde görülen modern kale ise: Arşidük II Ferdinand zamanında (1529-1595) iki İtalyan mimara yaptırılmıştır. Zaten: 1563-1595 yılları arasında, kendisi de burada ikamet etmiştir.

1589 yılında, Ferdinand: silah koleksiyonu için, kalede ilaveten, Aşağı kalenin batı bölümüne ek bina yaptırmıştır. Buraya: onun silah koleksiyonu, zırh takım elbiseleri, portreler, nadir ve kıymetli eşyaları yerleştirilmiştir.

Ferdinand’ın ölümünün ardından: ilerleyen yıllarda, 1606 yılını takiben: kale artık resmi bir konut olarak kullanılmaz ve yetersiz koruma önlemleri nedeniyle: değerli kitaplar, el yazmaları ve diğer kıymetli eserlerin büyük kısmı kaybolur. Yakındaki saray ise: büyük ölçüde bakıma muhtaç hale düşer.

17.yüzyılda ise

İmparator Leopold I; burada bulunan el yazmaları ve diğer bir kısım değerli objeyi ve varlıkları: Viyana şehrinde bulunan Avusturya Milli Kütüphanesine götürür. Koleksiyonun kalan kısmı ise: 1805 yılındaki Fransız İmparatorluğunun Avusturyalıları yenmesi sonucunda, burayı işgal eden Fransızlar tarafından çalınır.

Ancak: takip eden süreçte, özel hukuk gündeme getirilerek, Ambras koleksiyonu: Fransızlardan alınarak Viyana’ya geri getirilir. Burası sanırım dikkatinizi çekmiştir, kendi çaldıklarını iade etme huyları yok, ama başkalarının kendi ülkelerinden çaldıklarını geri almayı başarıyorlar.


1855 yılında: kalede bulunan yapılar: Vali Arşidük Karl Ludwig tarafından yenilenmiş ve saray ile yazlık ev olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bu yenilemede: oldukça önemli değişiklikler yapılmış, saray ve çevresindeki park genişletilmiştir.

Kaleye dışarıdan giriş için: giriş rampası inşa ettirilmiştir. Park ise, bir İngiliz bahçesi gibi tasarlanmıştır. Daha sonra yeniden terk edilen saray: 1880 yılında ise Müzeye dönüştürülmüştür.

1919 yılında, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu dağılınca: şehir gibi, Ambras kalesi de Avusturya’nın malı olmuştur. 1970’li yıllar boyunca sürdürülen kapsamlı restorasyonlar sonucunda: İspanyol Hall, Yukarı Kale Konutları ve İç Avlu restore edilmiştir.

Kalede günümüzde müzede sergilenen koleksiyonlar: Ferdinand II: Habsburg hanedanının en önemli liderlerinden birisidir. O: zamanında Ambras kalesinde muhteşem bir koleksiyon oluşturdu ve kendi zamanında, gelişmiş fikirlere göre “Aşağı Kale” bölümünü inşa ettirdi.

Burada bulunan üç oda ve sanat odası: başından itibaren müze olarak tasarlanmış ve kullanılmıştır.

İspanyol Hall


Burası: 1570-1573 yılları arasında inşa edilmiş ve Rönesans döneminin en önemli bağımsız salonlarından birisi olarak kabul edilmektedir. 43 metre uzunluğundaki bu salonda: Tirol hükümdarları ve bir kısım soylularının 27 adet portresi bulunur.

Günümüzde: burada, önemli klasik müzik konserleri düzenlenmektedir.

Yukarı Kale

Burası: Ambras kalesinin eski bölümüdür ve burada “Habsburg Portrait Gallery” bulunmaktadır. Bu galeride: 15 ile 19.yüzyıl arasındaki döneme ait 300 portre bulunmaktadır. Bunlar arasında: Napolyon Bonaparte’nin portresi de bulunmaktadır. Portreler, tanınmış sanatçılar tarafından boyanmıştır.

Ambrass Gümüş Sikkesi

Ambrass kalesi gümüş sikkesi: dünyaca ünlüdür ve sikke koleksiyonlarında özel yeri vardır. Bu gümüş sikkenin bir yüzünde: Rönesans tarzı bahçeler ve güney kalenin genel bir görünümü bulunmaktadır.

Diğer tarafında ise: üç müzisyen ve 1569 yılında, İspanyol Hall denilen yerin bir resmi bulunmaktadır. Bu tasarım: Arşidük Ferdinand II tarafından, İspanyol Hall’de yapılan özel festivalleri hatırlatmaktadır.

Sanat Odası

Arşidük Ferdinand II tarafından yaptırılan “Curiosities odası” günümüzde de, orijinalliğini korumaktadır ve Münih, Prag ve Stutgart şehirlerindeki benzerleri talan edilmiş ve Dresden ile Kassel şehirlerindekiler değiştirilmiş iken, buradaki Sanat Odası, orijinalliğini korumasıyla önem kazanmaktadır.

Burada: ahşap oymalar, gergedan boynuzundan yapılmış objeler, Hindistan cevizi ve kaya kristallerinden yapılmış kadehler, müzik ve ölçüm aletleri, saatler, cam figürler, fildişi figürler, porselen objeler, Asya ve Avrupa sanat koleksiyonları, ipek resimler, mercan objeler görebilirsiniz.

Armouries

Arşidük Ferdinand II: özellikle burası ile ilgilenmiş ve burada: 15. yüzyıla ait çeşitli zırh ve çok nadir örnekleri ihtiva eden bir koleksiyon bulunmaktadır.

Bu koleksiyon içinde: önemli komutanların zırhları da bulunmaktadır. Arşidükün özel zırhı da burada bulunan koleksiyon içinde görülmektedir.

 

ANNASAULE-ANNA PİLLAR-ANNA DİKİLİTAŞI

Belediye binası önündeki bu anıt: 26 Temmuz 1703 tarihinde, Aziz Anna gününde, Bavyera-İspanya savaşında kazanılan zaferde ölen Tirollüler anısına, 1704-1706 yılları arasında dikilmiştir.

Pembe ve beyaz mermer ve granitten yapılan bu Korint sütunun üzerinde, başında bir hilal bulunan ve kırmızı mermerden yapılan “Meryem” heykeli bulunmaktadır.

Sütunun alt kısmında, yanlarda ise, yine çeşitli heykeller (Aziz Cassianus, Virgilius, George ve Anna heykelleri) bulunuyor.

 

BERGİSEL SKİ JUMP TOWER-SCHANZE-BERGİSEL KULESİ

Burası, şehrin güneyinde, 746 metre rakımlı bir tepe üzerinde: merkeze 6 km. uzaklıkta bulunan kuledir. Kule: 1892 yılında, Bergisel Savaşlarında Komutan olarak görev yapan, Özgürlük Savaşçısı Andreas Hofer: onuruna dikilmiştir.

Kulenin bulunduğu bu bölge: 1852 yılından bu yana, İnsbruck şehrinin kayakla atlama yarışmalarına, ev sahipliği yapmaktadır. 1964 ve 1976 yıllarındaki Kış Olimpiyatları, buradaki küçük bir rampada yapılmıştır.

Burada, 2003 yılında ise, yeni bir rampa yapılmıştır ve kayakla atlama yarışmaları burada yapılmaktadır.

Kuleye ulaşmak için iki yol vardır. Birinci yol: fenikülerle, birkaç dakika içinde rahat bir ulaşım ve ikinci yol ise: 455 adımlık bir merdiveni tırmanmaktır.

Kule üzerinde: 360 derecelik bir panaromik görüntüleme platformu, bir kafe ve restoran bulunmaktadır.

Ünlü mimar Zaha Hadid’in imzasını taşıyan bu kuleye çıkıp: kulenin tepesindeki restoranda mutlaka biraz zaman geçirmeli, bir şeyler yemelisiniz. Hatta, bir kahvaltı yapabilirsiniz.

HOTEL SCHWARZER ADLER

Burası, 500 yıllık tarihi geçmişiyle kalanlara romantik bir atmosfer sunmaktadır. Evet, İnsburg şehrinin bu en romantik oteli 4 yıldızlıdır.

Otel ilk olarak 16.yüzyılda: tüccarlar ve din adamları için yapılmış ve 17. yüzyıla kadar bu işlevini sürdürmüştür. Son yenilemede ise: burada, dünya çapında benzersiz Swarowski kristal banyoları, Vercace tasarımı, romantik şömineler kullanılmıştır. Otelde, balkonlardan çevredeki dağların muhteşem manzarası izlenmektedir.

 

BÜCHSENHAUSEN CASTLE

Burası: Büchsenhausen kalesinin doğu kanadında, şehir merkezine 10 dakika uzaklıkta, Nordkette tepesinin eteğinde, Inn nehrinin yukarısında, 17.yüzyılda inşa edilmiş ve sanat merkezidir.

Bu sanat merkezi: görsel sanatlar ve sanat kavramı alanlarında: üretim, araştırma, değişim yapılan bir lisansüstü merkezidir. Sanat ve kuram için: uluslar arası burs programları çerçevesinde: sanatçılar, teorisyenler, eleştirmenler ve küratörler için sanatsal ve sanat teorik projeleri geliştirme ve üretimi kolaylaştıran platform sağlanır.

Evet, burası ziyaretçiler için bir gezi yeri olmamaktadır ama bu konu ile ilgililer, yani sanat tutkunları, burayı ziyaret edebilirler.

CASİNO İNNSBUCK

Tirol dağlarında, etkileyici mimarisi ve zevkli iç ortamı ile dünyanın en iyi casinolar’ından birisi olarak kabul edilir. 1992 yılında açılan bu casino, şehir merkezinde, Salurner Strabe adresindedir.

Kumarhane bölümünde, 22 oyun masası, 210 slot makinası bulunmaktadır. 2012 yılında Casino, 217 bin kişi tarafından ziyaret edilmiştir.

Zemin kattaki: Jackpot Casino, her gün saat; 11.00 de açılır. Klasik gazino bölümü ise: saat: 15.00-03.00 arasında açıktır. Casino’ya giriş ücretsizdir. Ancak, gazinoya giriş bazı kurallar bulunuyor.

Resepsiyonda yapılan kontrollerde, öncelikle, 18 yaş üstü olmak, erkekler için ceket giymek ve yanınızda, fotoğraflı bir resmi kimlik ( kişisel ehliyet veya pasaport) bulundurmanız gerekiyor.

STADTSAAL-CİTY HALL

Üniversitatsstrasse bölgesindeki burası: birçok konser ve belediye toplantılarına ev sahipliği yapmaktadır. Burada bulunan etkinlik salonu 500 seyirci kapasitelidir.

Yani, burası İnsburg toplumu için, bir kültürel buluşma yeridir. Yapı: 14. yüzyılda, klasik tarzda inşa edilmiştir ve şehrin tarihini ve kültürünü temsil etmektedir.

Yakın geçmişte: burada, ziyaretçilerin yakındaki dağların manzarasının keyfini çıkarmaları için, bazı imar çalışmaları yapılmış, çeşitli galeriler eklenmiş ve modern bir cam çatı yapılmıştır.

Avusturya İnsburg Goldenes Dachl

 

GOLDENES DACHL-ALTIN ÇATI

Herzog Friendrich Strasse adresinde bulunan burası, şehirde, Old Town yani Altstadt bölgesindeki bir yapıdadır ve şehrin sembolü olarak kabul edilir.

Çatının bulunduğu bina: “Goldenes Dachl” olarak bilinir ve 15. yüzyılda, Arşidük Friedrick IV tarafından konut olarak kullanılmak üzere yaptırılmıştır.

Bu binada bulunan, sözünü ettiğim çatı ise: İmparator Maximilian ve eşi Burgundy Maria’nın düğününü anısına, 2738 adet altın kaplamalı, yaldızlı bakır çivi kullanılarak, 1500 yılında tamamlanmıştır.

Güneş vurduğu zaman, çatı parlamaktadır. Öte yandan, çatıda, heykel kabartmaları ve duvar resimleriyle süslenmiştir.

Birinci kattaki korkuluk: 8 heykel ve armalar ve Maximiliam’ın topraklarını temsil eden 6 kare yan panel ile dekore edilmiştir. Üst katta ise: iki şövalye tarafından hanedan bayrakları taşınmaktadır.


İkinci kattaki korkuluk

6 kare ve iyi yan panelden oluşur. Bunların üzerinde: Maximilliam’ın hayatına ait çeşitli görüntüler ve heykel kabartmalar bulunur.

Kabartmalar: Maximilliam’ı göstermektedir.
Sundurmanın içi: fresklerle süslüdür ve bunlarda: o dönemin aristokrat yaşamından sahneler resmedilmiştir.

İmparator ve eşi: turnuvalar ve festivaller gibi, aşağıda gerçekleşen olayları izlemek için, bu çatıyı kullanıyorlarmış.

Son bir not: mevcut yapının üzerindeki orijinallerin birebir benzeri kopyalarıdır. Orijinaller: Tirol Eyalet Müzesinde sergilenmektedirler.

Günümüzde, 2003 yılından bu yana: burada, Alpler üzerinde bulunan 8 ülkenin oluşturduğu Uluslar arası Alp Sözleşmesi Ofisi bulunmaktadır. Yapının müze bölümünde ise:; İnsburg şehir arşivleri bulunmaktadır.

Burayı ziyaret etmek isterseniz: saat: 10.00-18.00 arasında açıktır.

HOFBURG-SHİNİNG İMPERİAL PALACE-İMPARATORLUK SARAYI


Şehir merkezinde, Burggraben adresinde bulunan, burası, Avusturya ülkesinde, en önemli üç kültür binasından birisi olarak kabul edilir. Sarayın önünde, faytonlar bulunmaktadır ve bunlarla kısa gezintiler yapılır.

Orijinal saray; 1460-1465 yılları arasında; Arşidük Sigismund döneminde inşa edilmiştir. Yapılırken: şehrin doğu duvarı boyunca uzanan ortaçağ surları bölümüne dahil edilmiştir.

Takip eden dönemde ise, özellikle: 1499 yılında saray birkaç kez genişletilmiştir. 1754-1756 yılları arasında ise, İmparatoriçe Maria Theresia döneminde, sarayın güney bölümü yapılmıştır.

Şapel ise, 1765 yılında, yine İmparatoriçe Maria Theresa tarafından, ölen kocası İmparator Francis adına, onun odasına yaptırılmıştır.

Maria Theresia denilince: 40 yıl boyunca imparatorluğu yöneten bu tombul imparatoriçe: İnsburg şehrine damgasını vurmuştur ve bu yüzden, şehrin en büyük caddesine, onun ismi verilmiştir.

Buradaki İmparatorluk sarayında: Risensaal isimli salonun tavanında, bu imparatoriçenin ve 16 çocuğunun resimlerini görebilirsiniz.

 

HUNGERBURGBAHN

Burası: şehir merkeziyle Hungerburg denen yeri birbirine bağlayan yolda çalışan bir fenikülerdir ve Aralık 2007 tarihinde hizmete girmiştir. Daha öncede burada 1906 ve 2005 yıllarında yapılan fenikülerler bulunuyormuş.

Çünkü: Hungerburg bölgesi, 19.yüzyıldan itibaren dolmaya başlamış ve şehir merkeziyle arasında bir ulaşım gereksinimi ortaya çıkmıştır.

Bunun üzerine: Sebastian Kandlers ve Josef Riehl tarafından bir ulaşım bağlantısı oluşturmak üzere çalışmalara başlanmış ve sanayici Rafael von Meinong ile birlikte bu feniküleri planlamışlardır.


İlk feniküler: 1906 yılında yapılmış ve 825 metre uzunluğundaki rota için, raylar % 36 ortalama eğimle monte edilmiştir. 1957 yılına gelindiğinde ise: mimar Prachensky tarafından, rota eğim açısını azaltmak için yeni çalışmalar başlatılmıştır.

Bu çalışmalar sonunda, rota 15 metre daha uzun olmuş, 2 yeni feniküler ile taşıma kapasitesi, saatte 1100 kişiye ulaştırılmış, yolculuk 4 dakikaya inmiştir.


1982 yılına gelindiğinde ise, üçüncü feniküler inşa edilmiştir. 1 Aralık 2007 tarihinde ise, yeni Hungerburg hizmete açılmıştır. Yeni feniküler: İnsburg şehrinin kalbinden başlar ve mimar Zaha Hadid tarafından tasarlanan eşsiz 4 istasyona uğrayarak, yolculuğunu tamamlar.

Uzunluk: 1838 metredir. Yolculuk 8 dakika sürmektedir. 288 metreden, 857 metre yüksekliğe çıkmaktadır. Bir seferde, 130 yolcu kapasitelidir.

 

LEOPOLDSBRUNNEN-LEOPOLD ÇEŞMESİ

Bu havuzların yaptırılması için: 1622-1630 yılları arasında, Arşidük Leopold V tarafından mimar Christoph Gummp görevlendirilir.

Amaç: siyasi gücünün simgelenmesidir. 1632 yılında Leopold ölür ve kendisinin ortaya koyduğu düzenleme kavramı kaybolur, çünkü orijinal planlar kaybolur.

Havuzda: kenarlarda, 17 karakter figüre edilmiştir. En ortada ve tepede: Arşidük’ün bronz atlı heykeli görülür. Burada, atın ön ayakları yükselmektedir. Leopold, kendisi sessiz ve onurlu duruştadır.

Giysileri, zamanın modasını yansıtmaktadır. Sağ elinde, bir mareşal batonu bulunmaktadır.

ALTES LANDHAUS-ESKİ FEDERAL EYALET PARLAMENTOSU

Maria Theresien caddesinde, İnner City merkezinde bulunan güzel Barok tarzı bina: şehrin en etkileyici yerlerinden birisi olarak kabul edilir. 1720 yılında inşa edilmiştir.

Yapının içinde: geniş bir meclis salonu, antik tanrı heykelleri, renkli freskler ve birçok döneme ait manzara resimleri ve pek çok heykel bulunmaktadır.

 

STADTTURM-CİTY TOWER-ŞEHİR KULESİ

Herzog-Friedrich Strasse adresinde bulunan kule, 31 metre yüksekliktedir. Kulenin gözlem güvertesi, muhteşem çevre manzarasıyla ilgi çekmektedir.

Bu manzarayı, 360 derecelik bir panoramada seyrederken, muhteşem keyif alacağınız kesindir. Burada bir gelenek var: kuleye çıkarken duvarlara hatıra yazısı yazabilirsiniz, ancak yanınızda kalem bulundurun.

 

ZAFER ARCH-TRİUMPHPFORTE

Burası: II. Leopold ve Maria Ludavica’nın evliliğinin onuruna, 1976 yılında inşa ettirilmiştir. Kapının: bir yanı “sevinci” ve diğer yanı ise “hüznü” temsil etmektedir. Çünkü: düğün kutlamaları sırasında, damadın babası Franz I. hayatını kaybetmiştir.

 

ALPİNE CLUP MUSEUM

Alman ve Avusturya Alp Kulübü tarafından oluşturulan müze: ilk olarak Almanya-Münih şehrinde, 1911 yılında eski bir villada açılmış ve 1944 yılında bombalanınca tahrip olmuştur. Ancak, bombalamadan önce, koleksiyonun büyük bölümü: Avusturya’nın Tirol bölgesine taşınmıştır.

1977 yılında: müze Wilhelm Greil Strabe bölgesinde inşa edilen Alpine Club evinin üçüncü katına taşınmıştır. 1993 yılında ise, sergi zemininde yapısal değişiklikler yapılmış ve 1996 yılında, müze, kendi koleksiyonunu sergilemeye başlamıştır. 2008 yılına gelindiğinde, müze Altstadt bölgesindeki yeni binasına taşınır. 2010 yılında ise “Avrupa Müze Ödülü” ne layık görülür.

 

CEPHANELİK-ZEUGHAUS

Eski bir askeri tesis olan cephanelik, günümüzde müze olarak kullanılmaktadır. Maximilian Ben zamanında, 1500-1505 yılında inşa edilen cephanelik: o dönemde, Sill bölgesindeki şehrin kapılarının önünde yapılmıştır.

Büyük bir avlunun çevresinde: iki katlı, geniş kanatlı yapılardan oluşmaktadır. Savaş için malzemeler, toplar ve küçük silahlar burada saklanırmış. 1503 yılında, burada 150 silah bulunduğu söyleniyor ve cephanelik: 1918 yılına kadar yani Monarşinin sonuna kadar kullanılmıştır.

1964-1970 yılları arasında restore edilen yapı: 1973 yılında, Tirol Devlet Tarih Müzesi olarak ziyarete açılmıştır.

Günümüzde: Tirol Eyalet Müzesinin bir kısmı: cephanelikte bulunmaktadır. Müzede: zaman zaman özel sergiler düzenlenmektedir ve yaz aylarında, iç avluda: açık hava konserleri ve sinema gösterileri sunulmaktadır.

GRASSMAYR BELL DÖKÜM VE MÜZESİ


Burası: İnsburk şehri sınırında, Wipptal vadisindedir. Her gün açık müzede, saat: 09.00-17.00 arasında açıktır. Girişte, yetişkinlerin 6 euro ücret ödemeleri gerekir.

Burası: 400 yıldır çan dökümhanesi olarak kullanılmaktadır. 1599 yılında, Bartlme Grassmayr’da ilk çan dökümü yapılmış ve o zamandan bu yana: uzmanlık bilgisi sır gibi saklanmaktadır.

Günümüzde, yakın çevredeki 100 den fazla eyalette: buradaki çan dökümhanesinde üretilen çanlar kullanılmaktadır. Ve günümüzde, hala çanların, geleneksel el sanatları yöntemlerine göre dökümü yapılmaktadır. Çanlar, üretim dışında, restore de edilmektedirler.


Burada, bugüne kadar dökülen en büyük çan: 10 tondur. “Fridensglocke” yani “Barış çanı” olarak isimlendirilen bu çan: “Alplerdeki huzuru ve barışı” simgelemektedir.
Evet burada bir de müze bulunuyor.

Gerek dökümhaneyi ve gerekse müzeyi ziyaret etmek isterseniz: müzede: dökümhanede üretilen çanların karmaşık ses çeşitlerini ve akustik özelliklerini duyabilirsiniz. Daha büyük çanlar ise, dışarıdadır ve bunlarda 50 kadar kısmi ses üretilmektedir.

Çan Müzesi: Avusturya Federal Bakanlığı tarafından “Avusturya Müzesi Ödülü”ne layık görülmüştür. Müzeyi ziyaret ederseniz: ses odasında, Grassmary çanlarının özelliklerini yaşayabilirsiniz.

 

İNNSBURCK STUBAİTAL İSTASYONU

Burası: 1903 yılında yapılmış ve 1983 yılına kadar: Stubai Valley Railway treninin bir istasyonu olarak kullanılmıştır. Ancak: trenler, Fulpmes şehri üzerine yönlendirilince, bu istasyon, 1983 yılından sonra kullanılmaz olmuştur.

İstasyon kompleksi: arazi üzerinde bir eşya deposu, bir köşk, bir istasyon binası, bekleme salonu ve istasyon şefinin ofisi ve iki yol lokomotifi bulunan hangardan oluşmaktadır.
1983 yılında söylediğim gibi, istasyon kapatılmıştır, bunun üzerine önündeki raylar kaldırılmıştır. Eski istasyon şefi ofisi ve bekleme odasında ise: günümüzdeki müze kurulmuştur.

KAİSERJAGER MÜZESİ

İnsburg şehrinin ünlü Bergisel tepesinde bulunan ve Mart 2011 tarihinde açılan müze: Rennweg yolundadır. Müzenin açık olduğu saatler: 09.00-17.00 arasındadır ve giriş ücreti 7 Euro’dur.
Bu Tirol Panorama müzesinde: 1000 metrekareden daha büyük bir alanda: 13 Ağustos 1809 tarihindeki Bergisel savaşına ait olaylar görülmektedir.

Genel anlamda: 1796-1945 yılları arasındaki savaşlarda ölen Tirol askerlerine adanmıştır. Müzede bulunan sergilerde: Tirolen özgürlük savaşçısı Andreas Hofer, 1816-1918 yılları arasındaki özürlük savaşlarında mücadele edenler hakkındaki tablolar, bayraklar ve geniş bir silah koleksiyonunu içermektedir.

Tablolarda kavisli tuval üzerine boyanan resimler: üç boyutlu gibi görülür. Cyclorama resimleri: I. Dünya savaşı sırasında, Viyana’da bulunurken, 1906 yılında Londra’ya transfer edilmiş ve “Roxal Austian Sergisi”nde sergilenmiştir.

Tirol tarihinin kilometre taşlarından bir yolculuk yapmak ve Tirol kültürünü yaşamak ve Tirol özgürlük savaşları hakkında daha fazla bilgi edinmek için, bu müzeyi ziyaret etmek gerekir.

Ziyaretçiler, yükseltilmiş bir platform alanından, İnsburg şehrinin muhteşem güzel manzarasını izleyebilirler.

 

RİESENRUNDGEMALDE

Saggen bölgesinde, Rennweg adresinde bulunan bu devasa panaromik resim: şehrin bir çok ünlü cazibe merkezinin 20. yüzyıldaki durumunu göstermesi bakımından ilgi çekmektedir. Buraya giriş ücretlidir ve giriş ücreti olarak 2.5 Euro alınır.

Panoramik resim: Münihli sanatçı Michael Zeno Diemer tarafından, üç aylık bir çalışmanın sonucunda hazırlanmıştır.

Resimde: 1809 yılında, Napolyon askeri güçlerinin, Berginsel savaşındaki yenilgisi tasvir edilmektedir. Resimde: özellikle Tirol çiftçilerinin savaş yorgunu yüzlerinin tasvirleri ilgi çekmektedir.

 

TİROL FOLK ART MUSEUM-TİROLER VOLKUNSTMUSEUM

Tiroller: İtalyan-Avusturya karışımı bir kültürü barındırmaktadır. Bu müzede de: geleneksel tekstil ürünleri ve giysiler, ahşap oymacılık eserleri ve hatta bir evin oturma odası sergilenmektedir.

Evet, bu müzeyi gezerken, Tirol kültürünü her yönüyle tanıyabilirsiniz.

 

HOFKİRCHE-İMPARATORLUK KİLİSESİ

Yaklaşık 500 yıl önce: 1553-1563 yılları arasında, Ferdinand Hofkirche: dedesi Kutsal Roma İmparatoru olarak kabul ettikleri Maximillian I: onuruna, mezarı olarak, bu gotik anıtı inşa ettirmiştir. Bu yapı, o dönemde bir jest olarak kabul edilmekte ise de, bugün mevcut yapının mimari güzelliği, ziyaret edenleri hayran bırakmaktadır.

Evet, burası, Avrupa’da bir imparator için yapılan en önemli mezar anıtı olarak bilinir.

Burada: Alman Rönesans heykel sanatının inanılmaz bir koleksiyonu bulunmaktadır. İmparator, dost ve akrabalarının ölümsüzlüğünü betimleyen bu 28 heykel: siyah mermer “Cenotaph” den yapılmıştır.

Yalnızca: sanatçı Alexander Colin tarafından yapılan, mermer-bronz kabartmalı firiz ve beyaz mermer kabartmaların yapımı, yaklaşık 80 yıl sürmüştür.

Taş kabartmalar: Maximillian’ın hayatındaki olumlu olaylardan kesitleri betimlemektedir.
Tirollerin kahramanı Andreas Hofer’in mezarı da burada bulunmaktadır.

DOMKİRCHE ZU ST JAKOB-İNNSBURCK DOME/CATHEDRAL

Wilten bölgesinde bulunan bu heybetli Roma Katolik katedrali: hemen fark edilmektedir. Yapıda, Barok mimari stil kullanılmıştır. Katedralin muhteşem kubbesi: özel ilgi almaktadır. Ancak: II. Dünya Savaşındaki bombalamalardan etkilendiği için, yapı: daha sonra yeniden inşa edilmiş ve özgün karakterinden uzaklaşılmıştır.

 

ALP ZOO-ALPENZOO

Weiherburggasse bölgesindeki hayvanat bahçesi: Alpler üzerinde, 727 metre yüksekliktedir ve Avrupa’nın en yüksek hayvanat bahçesi olarak bilinir. Müthiş manzarası ilgi çekmektedir.

Burada: 150 türden, 2000 hayvan bulunduğu söyleniyor. Burada: geniş bir akvaryum, Avrupa’nın en büyük altın kartal kuşu, ayı, kurt, su samuru, bir oyun parkı gibi yerler bulunmaktadır.

Burayı ziyaret etmek isterseniz, saat: 09.00-17.00 arasında açık bulunduğunu bilmeniz gerekir. Giriş ücretleriyse, yetişkinler için 11 Euro, gençler için 9 Euro, çocuklar için 5.5 Euro’dur.

 

EUROPABRÜCKE-AVRUPA KÖPRÜSÜ

Brenner otoyolunda bulunan bu köprü: Avrupa’nın en yüksek köprüsüdür ve 770 metre yükseklikte bulunmaktadır. (Bu yükseklik, deniz seviyesinden hesaplanan yüksekliktir) Köprünün uzunluğu: 198 metredir ve 1963 yılında tamamlanmıştır. Sill nehri üzerindeki köprü: Batı Avusturya’dan İtalya’ya uzanan ana yol rotası üzerindedir.

Köprü üzerinde, adrenalin sevenler için “Bungee Jumping” yapma şansı bulunuyor. Yaz döneminde, her cumartesi ve Pazar günü: bu heyecanı yaşayabilirsiniz.

 

HOFGARTEN-COURT GARDEN-KRALİYET BAHÇELERİ

Burası: önceleri kraliyet ailesinin taze sebze-meyve ihtiyaçlarını karşılamak üzere yapılmıştır. Günümüzde ise: bir İngiliz bahçesi tarzındadır ve içinde: göller, devasa ağaçlar ve süslü bitkiler bulunmaktadır.

Park alanı içinde, Kunstpavillion denilen yerde ise, yaz döneminde açık hava konserleri verilmektedir.