İspanya Ronda

İspanya Ronda

Malaga şehrine bağlı bir kasabadır. Malaga Ronda arasındaki uzaklık, araba ile 1.5 saattir.

Endülüs bölgesinin en çok ziyaret edilen 3’ncü şehridir.

İspanya’nın en çok ziyaret edilen, beyaz Endülüs kasabalarından biridir. Nüfusu yaklaşık 34 bin kişidir.

Yüksek kayalık bir vadi üstünde kurulmuş olan ve tarih kokan bir yerdir. Kasaba Ronda dağlarında, 723 metre yükseklikte kurulmuştur. Yıl boyunca, kıyıdan daha soğuk bir iklime sahiptir.

Guadiaro nehrinin bir kolu olan Grande nehrinin bulunduğu derin bir vadi (El Tajo de Ronda) ile bölünmüş iki tepe üzerinde yer almaktadır.

Tarihi şehir bölgesi ve farklı mimarisiyle, kesinlikle görülmesi gereken yerlerin başında gelir.

Amerikalı sanatçılar Ernest Hemingway ve Orson Welles, birçok yaz dönemini Rondo’da geçirmişlerdir. Her ikisi de Ronda’nın güzelliği ve ünlü boğa güreşi gelenekleri hakkında yazılar yazmıştır. Böylece Rondo’nın zaman içinde popülitesine katkıda bulunmuşlardır.

 

Tarihi

İspanya’nın en eski şehirlerinden birisidir.

711 yılında Moors tarafından fetih edilince, Rondo tüm bölgeyi kontrol eden bir şehir haline gelir.

Roma ve Vizigot binalarının yerini, Müslüman camileri ve binaları alır.

Arap hamamları, Mondragon Sarayı gibi birçok önemli yapı inşa edilirken, surlar, yüzyıllar boyunca geliştirilip güçlendirilir.

Daha sonra, Cordoba Halifeliğinin düşmesiyle, şehir, Ronda’nın eski mahallesindeki mevcut İslami anıtsal mirasın büyük bir kısmının yaratılacağı, bağımsız bir krallık olan Ronda’nın Taifası oldu.

Uzun bir kuşatmanın ardından, su yatakları işgal edilerek şehir susuz bırakıldı ve 22 Mayıs 1485 tarihinde Katolikler (Katolik hükümdarlar Ferdinand ve Isabella) şehri ele geçirdi ve İslami dönem bitti.

Fetihten sonra İslami yapıların üzerine, yeni unsurlar inşa edildi, camiler kiliseye dönüştürüldü.

1570 yılında bir ayaklanmadan sonra Moors, şehirden kovuldu ve Ronda tamamen Hıristiyan kasabası oldu.

18’nci yüzyılda şehrin sembolü olan, Puente Nuevo (Yeni köprü) ve arena inşa edildi.

 

GEZİLECEK YERLER

İspanya Ronda

Plaza de Toros de Ronda-Ronda Kraliyet Süvarileri Arenası

Kral II Felibe, 1573 yılında Ronda’da sürücü eğitimini geliştirdi ve böylece atların gerekli yönetimi sağlandı. Burada kurulan birim, şehirde Orta Çağdan beri, İspanya’da geleneksel olduğu gibi boğalarla beceri oyunları da dahil olmak üzere, binicilik egzersizleri için bir alan ayrıldı.

Endülüs boğa güreşleri için inşa edilen, en eski arenadır ve halen kullanımdadır. Burada yılda bir kez boğa güreşi düzenleniyor.

Yörede boğa güreşinin yükselmesi, Tagus of Ronda üzerindeki büyük yeni köprünün mimarı Martin de Aldehuela tarafından 1784 yılında arenanın açılmasıyla arttı. İnşaat altı yıl sürdü. Yapı: anıtsal bir planla kumtaşından tasarlandı. Mimari tasarımın asaleti, çift revak galerisi ve açık sıraların çıkarılması öne çıktı. Meydan dairesel şekildedir.

66 metre çapındadır. 136 Toskana sütunu bulunur. 6000 seyirci kapasitelidir. Seyircilerin göremediği, koltuk sıralarının altında bekleyen boğalar ve atlar için kafes kutular var.

Ancak, arena, açıldıktan bir süre sonra o yılki boğa güreşi etkinliği, tribünlerin kısmen çökmesine neden olmuş ve bu da yapının 1785 yılında tamamlanana kadar onarım için geçici olarak kapatılmasına neden olmuştur.

18’nci yüzyılda, yaya boğa güreşleri, boğayla oynanan oyunlarda şövalyelerin yerini aldığında, Ronda’da Romero ailesi ortaya çıktı ve üç nesil boyunca ilk kez en eşsiz boğa güreşçilerini bir araya getirdi.

Ama özellikle Pedro Romero (1754-1839) öne çıktı. Kendisi, 5000 den fazla boğayı öldürdükten sonra emekli oldu. Kişiliği, cesareti, becerisi ve estetik duygusuyla toplamsal saygı kazandı.

Dikkat burayı ziyaret ederseniz, her yere giriş ücretlidir ve boğa güreşleri arenasına gitmenizi önermiyorum. Çünkü verilen ücrete değmez. Sadece müze bölümü çok güzel. Müze bölümünde Pablo Picasso’nun bazı eserleri sergileniyor.

 

La Casa del Rey Moro

18’nci yüzyılda inşa edilmiştir.

Yapı, Ronda’nın Magribi dönemine ait gerçek ve önemli kalıntıyı bünyesinde barındırıyor. (Su madeni) 14’ncü yüzyılda Ronda sürekli olarak Granada’nın Moors’u ile Sevilla’nın Hıristiyanları arasındaki çatışmalarda, sık sık kuşatıldı ve kuşatan her ordunun ilk hedefi su kaynağıydı.

İddiaya göre, Hıristiyan esirleri köle işçi olarak kullanan Ronda’nın Mağribi kralı Abomelik, aşağıdaki Guadelevin nehrinden su getirilmesini sağlamak için, geçidin taş duvarlarına basamakların kesilmesini emretti. Bir sır olarak tasarlanmış olsa da oldukça açık olmalı, çünkü Hıristiyanlar arasında “Ronda’nın su tulumları taşırken ölürsünüz” yaygın bir bilgiydi.

Yıkılan merdivenler 1911 yılında restore edildi. Başlangıçta 365 basamak vardı. Bugün gizemli bir şekilde, 300’den az vardır. Bu dolu bir su tulumu olmadan bile, çıkılması oldukça zor bir merdivendir.

Basamaklar: en önemlisi Sala de Secretos (Sırlar Odası) olmak üzere çeşitli odadan geçer. İsim, karanlık işler ve gizli ayinler hakkında ürkütücü düşünceler çağrıştırıyor, ancak gerçek böyle değildir. Duvara yakın, ancak odanın zıt uçlarında duran iki kişi, birbiriyle mükemmel bir şekilde konuşabiliyor. Ancak sözleri ortada duran hiç kimse tarafından tamamen duyulmuyor.

Sonunda, sonsuz gibi gelen bir yürüyüşten sonra, son kapıya ulaşılır ve ziyaretçi vadinin dibinde bozulmamış bir ortamı görür. Ronda şehrinin trafiğinin sesleri biter ve duyulabilen tek şey kuşların cıvıltısı ve suyun sesidir.

60 metre derinliktedir.

206 basamaklı bir merdivenden inilince, oldukça güzel bir bahçe ve tavus kuşları görülebilir.

Magribi tarzı bahçeler, daha da yenidir.1912 yılında Fransız bahçıvan Jean Claude Forestier tarafından tasarlanmıştır.

Ancak merdivenler son derece tehlikelidir. Özellikle çıkışta aşırı zahmetlidir. Bu arada, merdiven basamaklarının düzensiz, ara sıra nemli ve birçok yerin kötü aydınlatılmış olduğunu da unutmamak gerekir.

Ernest Hemingway “Çanlar kimin için çalıyor” isimli eserinde, bu köprüden ilham almıştır. Romanda, İspanya iç savaşının başlarında, Milliyetçi sempatizanların infazı anlatılıyor. Cumhuriyetçiler, Milliyetçileri, bir Endülüs köyündeki uçurumdan atarak öldürürler. Hemingway romanda, Ronda’da El Tajo kayalıklarında meydana gelen cinayetlerden etkilenmiştir.

 

KÖPRÜLER

Tajo kanyonu üstünde, 3 köprü bulunmaktadır. Hepsi de şehrin en etkileyici özelliklerinden bazılarıdır. Bunlar:

1-Puente Romana (Roma Köprüsü): Köprünün temeli Roma dönemine dayanır. Ancak Arap döneminde yeniden inşa edilmiştir ve bu yüzden “Puente Araba” yani “Arap köprüsü” olarak bilinir.

2-Puente Viejo (Eski köprü): Puente San Miguel olarak da bilinir.

3-Kanyon boyunca uzanan Puente Nuevo (Yeni Köprü): Bu köprünü inşasına 1751 yılında başlanır ve 1793 yılında tamamlanır. Bu yüzden Nuevo yani Yeni köprü denilmiştir. Köprü, kanyon tabanından 120 metre yüksektedir. Köprülerin en uzunudur.

İspanya Ronda

Puente Viejo-Köprü

Ronda merkezindeki bu köprü, kesinlikle ziyaret edilmeye değerdir.

Guadelevin nehrini oluşturan geçit üzerindeki, üç köprüden birisidir.

Buradan, Ronda’nın eski kısımlarının duvarları boyunca güzel bir yürüyüş yapabilirsiniz.

Evet, köprü ilk olarak 17’nci yüzyılda inşa edilmiştir.

Yeni köprü ise, 18’nci yüzyıl yapımıdır.

Yapılma nedeni: eski İslam Medinası (şehrin eski bölümü) ile Katolik Ferdinand’ın Mayıs 1485 yılında, şehrin fetih edilmesinden sonra ortaya çıkan ve şimdi Padre Jesus mahallesi olarak bilinen yeni kasaba ile rahat bir şekilde iletişim kurabilmekti.

Ayrıca, basamaklı bir yokuştan geçerek, Arap hamamına ve Arap köprüsüne çıkılır.

Guadelevin nehrinin sellerinden, farklı zamanlarda hasar gören veya yıkılan köprü, farklı zamanlarda yeniden inşa veya restore edilmiştir.

Son olarak 1960 yılında yapılan restorasyon ile günümüzdeki görünümüne kavuşmuştur.

Köprü, tek kemerli olup, 31 metre yüksekliktedir.

Sonuç, mutlaka görün, ancak çok fazla güvenlik bariyeri ve korkuluk olmadığı için dikkatli olmanızı öneririm.

 

Puento Nuevo (Yeni Köprü)

Yeni köprü, Plaza de Toros de la Real Maestranza de Caballeria de Ronda ile birlikte, şehrin sembolü ve ruhunu oluşturur. Köprünün yapımı için iki proje vardı. 1735 yılında ilki, 35 metre yüksekliğinde bir kemerden oluşan ve çalışmaları sadece 8 ay süren, ancak 6 yıl sonra çökerek, yaklaşık 50 kişinin ölmesine neden olduğu için başarısız sayılan V. Felibe dönemi köprüsüdür.

Birkaç yıl sonra, 1751 yılında yeni bir çalışma başlar ve Mayıs 1793 tarihinde Ronda’daki Kraliyet Mayıs Bayramı kutlamalarına denk gelecek şekilde tamamlanır. Mimar Jose Martin de Aldehuela başkanlığındaki çalışmalarla: kesme taşlar üzerine 98 metre büyüklükteki yeni köprü yapılır. Böylece modern mahalle ve eski mahalle birleştirilir.

 

Plaza del Socorro

Yeni Ronda merkezindedir.

Ronda şehrinin en ikonik bölgelerinden biridir.

Merkezde: 1956 yılı yapımı Socorro of Ronda kilisesi ve meydanın çevresinde, ona canlı bir hava katan çeşitli barlar ve restoranlar bulunuyor.

 

Mondragon Sarayı

Marques de Villasierra Sarayı olarak da bilinir. Şehirdeki en önemli sivil anıttır.

Efsaneye göre, 14’ncü yüzyılda Fas Sultanı Abul Asan’ın oğlu, büyük kral Abbel Malik veya Abomelic’in ikametgahı olarak yaptırılmıştır.

Abomelic’in ölümünden birkaç yıl sonra, son Müslüman vali Hamet el Zengri’nin de bu sarayda ikamet ettiği bilinmektedir.

Hıristiyanlık dönemi; sarayın en önemli işlerinin yapıldığı dönemdir.

1569 yılında, Felibe II tarafından, Kaptan Don Melchor de Mohdragon’a hediye edilmiştir.

Ancak günümüzde binanın içinde Magribi dönemine ait hiçbir şey kalmamıştır.

Binanın cephesi, orijinal özellikleri ve çarpıcı detayları nedeniyle, belki de tüm Ronda’nın en ilginç ve mimari açıdan önemli yeridir.

Olağanüstü Mudejar kasetli tavanıyla, sarayın “Soylu Salonu” özel olarak anılmayı hak ediyor.

Günümüzde “Ronda Müzesi” buradadır.

 

Santa Maria La Mayor Kilisesi

Bölgede yapılan arkeolojik araştırmalara göre, bu kilise MS 5’nci yüzyıldan kalmadır. Erken dönem Hıristiyanlık bazilikası kalıntılarının çok yakınındadır. Aynı yerde, Medine yani eski Müslüman şehir yerleşiminin en büyük camisi İslami yönetim sırasında inşa edilmiştir. Bu camiden günümüze sadece mihrabın kemeri ve sunağın arkasına gizlenmiş süslemeli duvarın bir parçası gelmiştir.

Caminin yerine, Katolik hükümdarlar, şehrin fetih edilmesinden sonra, 1485 yılında yapımına başlanan ve ancak 17’nci yüzyıl sonunda bitirilen bir mabet yaptırmışlardır.

1580 depreminde bu yeni yapılan yapının bir kısmı yıkılmıştır. Ceviz ve sedir ağacından yapılmış, iki katlı zarif bir koro görülüyor.

Hong Kong Stanley

Hong Kong Stanley

Burası, geçmiş dönemde, Hong Hong şehrinin en önemli balıkçı köylerinden birisiydi. Hong Kong adasının güneydoğu kısmındadır. Şehir merkezine, otobüs ile, 40 dakikalık bir yolculuk sonucunda ulaşılmaktadır.

Hong Kong Stanley

Stanley Main Beach

Yarımadanın doğu bölümünde iki tane plaj bulunmaktadır. Plaj alanlarında, belirlenen yerlerde “barbeküler” bulunmaktadır. Plajlarda, şehrin diğer plajlarında olduğu gibi, köpekbalıklarından korunmak için ağlar bulunmaktadır. Ayrıca: yine bu plajlarda “rüzgar sörfü” ve diğer su sporları yapılabilmektedir. Su oldukça temizdir. Özellikle, hafta sonlarında kalabalıktır.

Hong Kong Stanley
Hong Kong Stanley

 

Stanley Market

Burada: küçük dükkanlar ve sokak satıcılarından, ucuz giysi ve benzeri şeyler bulup satın alabilirsiniz. Şehri ziyaret ederseniz, mutlaka buraya uğramanızı öneririm. Çünkü: ipek giysiler, Çin kostümleri ve takıları ve hediyelik eşya arayanlar için, burası muhteşemdir. Özellikle, sabahın erken saatlerinde buraya gidin. Burada: Çin yazısı ile isminiz yazılı tişört yaptırabilirsiniz.

 

Stanley Polis Karakolu

Hong Kong şehrinin sömürge geçmişini yansıtan bir yapıdır. Soğuk beyaz boyalı bu yapı, günümüzde “süpermarket” olarak kullanılmaktadır. Ancak, özgün iç yapısı muhafaza edilmiştir.

 

Pat Kan Uk

Burada, 8 tane ev bulunmaktadır ve yörenin yaşlıları, bu evlerde kalmaktadırlar. Çin-Japon savaşı öncesi, burada 8 ev varmış. Bu evler: hükümet tarafından, yerel sakinler için, tehcir evleri olarak inşa edilmişlerdir.

 

Stanley Main Street

Bu cadde boyunca, sahilde, birçok bar ve restoran bulunmaktadır.

 

Stanley Plaza

Burası bir alışveriş merkezidir. Murray House yanında, 2001 yılında açılmıştır. Burada bulunan “anfitiyatro” da; çeşitli konserler ve etkinlikler düzenlenir.

Hong Kong Stanley

Murray Hause

Burası, tarihi bir yapıdır ve “Murray Kışlası” olarak bilinir. Stanley Main Street sonunda, sütunlu bir yapı olarak hemen göze çarpar.

1844 yılında inşa edilmiş, 1982 yılında bulunduğu yerden tuğla tuğla sökülerek, 1999 yılında, günümüzde bulunduğu yerde, Avrupa tarzında, yeniden inşa edilmiştir. Günümüzde, burada: restoran ve barların yanı sıra, mini “Hong Kong Deniz Müzesi” bulunmaktadır.

Honk Hong Maritime Museum:

Müze binasının giriş katında, Hong Hong şehrinin denizcilik geçmişini anlatan sergiler bulunmaktadır.

 

Man Mo Temple

Hong Kong şehrinin en eski, en ünlü ve en güzel tapınaklarından birisidir. Tapınak, İngiliz sömürgesinin başladığı yıllarda, yani 1800’lerde, İmparator Daoguang döneminde inşa edilmiştir. Taoizm ve Budizm’in kombinasyonu vardır.  Her iki dine inananlar, tapınakta yan yana ibadet ederler.

Tapınak, günümüzde de orijinal görünümünü korumaktadır. Tapınağın içinde: törenler ve festivaller sırasında, tanrıların taşınması için kullanılan ahşap üsler ve bakır ve diğer madenlerden yapılmış buhurdanlıklar bulunmaktadır. Yanan tütsülerin dumanı; güneş ışınları ile birlikte, tapınağa gizemli bir hava verir. Evet, tapınak özellikle “Bahar Şenlikleri” sırasında: yeni dönemde sağlık, mutluluk ve başarı dileyenler tarafından doldurulmaktadır. Hatta: birçok insan, tapınağa bağışta bulunurlar.

Hong Kong Disneyland

Hong Kong Aberdeen

Tunceli

Tunceli

Tunceli, Elazığ arası uzaklık: 77 km. Tunceli, Erzincan arası uzaklık: 140 km. Tunceli, Erzurum arası uzaklık: 239 km. Tunceli, Ankara arası uzaklık: 823 km. Tunceli, İstanbul arası uzaklık: 1184 km.

TARİHİ

Murat ve Karasu nehirleri arasında kalan bölge, MÖ 2000’li yıllarda “İşuva” ismiyle bilinir ve yörede Hititler hakimdir. Ardından: Urartular, Medler ve Persler, yörede hakimiyet kurarlar. MS 395 yılında, Sasaniler ve Bizanslılar arasında sık sık el değiştiren bölgenin ismi “Dersim” dir.

Dersim kelimesi, Farsça “Gümüş Kapı” demektir. 1514 yılında bölge Osmanlı topraklarına katılır. Ancak, bölgenin dağlık yapısı ve engebeli coğrafyası, devlet denetimini buradan uzak tutmuş, yörede mahalli idareciler hakim olmuştur.

Bunlar, merkezi idarenin zayıf dönemlerinde, isyankar tutum sergilerler. Böylece: Osmanlıların son dönemleriyle Cumhuriyetin ilk dönemleri arasında yaşanan bir dizi “Dersim İsyanları” olur.

25 Aralık 1935 tarihinde, yörede Tunceli isimli bir şehir kurulmasına karar verilir ve şehir merkezi olarak Mameki adlı bir köyün bulunduğu alan seçilmiştir. Çünkü bu alan: Pülümür çayı vadisini izleyerek gelen, Erzurum-Elazığ ve Malatya şehirlerini birbirine bağlayan yol üzerindedir.

Yörede 1945 yılında Belediye kurulmuştur. İl merkezi, eskiden “Kalan kasabası” olarak bilinen günümüzdeki yerine nakledilir. 1945 yılında, Tunceli şehir olur.

GENEL

Şehir: Doğu Anadolu bölgesinde, Yukarı Fırat bölümünde, Munzur çayı ile Pülümür çayının birleştiği yerde kuruludur. Deniz seviyesinden yüksekliği ortalama 970 metredir. İl merkezinin içinden Erzurum-Malatya kara yolu geçer.

Bu yol Munzur çayına paralel uzanır. Şehir dar bir vadide kurulduğu için, bu yol yani cadde dışında geniş bir cadde yoktur. Yerleşim yerinin engebeli bir yer olması nedeniyle, şehir içindeki mahallelere bağlanan yollar, inişli ve yokuşludur. Yörede karasal iklim hakimdir. Kışlar çok soğuk ve kar yağışlıdır. Yazlar ise kuru ve sıcaktır.

NE YENİR

Tunceli yöresinde, yöresel lezzetlerden tatmak isterseniz, başlıca önerilerim “Zerefet, Sirekurt, Sirepati, Keşkek, Kavut ve Patila” olacaktır.

Tunceli Ters Lale

TERS LALE

Tunceli dağlarında, zirvedeki karların erimesiyle boy veren ters laleler bulunuyor. Özellikle Ovacık ve Çemişgezik kırsalında bulunan bu çiçekler, her yıl sadece 15-20 gün boyunca görülebiliyor. Bunları görmek için Mayıs ayı içinde burayı ziyaret etmeniz gerekir. Doğa yürüyüşü yaparak bu ters laleleri görmek mümkündür.

MUNZUR KÜLTÜR VE DOĞA FESTİVALİ

Her yıl geleneksel olarak Temmuz ayı içinde 4 gün süreli yapılmaktadır. Festival süresince birçok etkinlik düzenleniyor.

GEZİLECEK YERLER

PALAVRA MEYDANI

İl merkezinde, eski Hükümet Meydanına, yörede yaşayanlar “Palavra Meydanı” ismini vermişlerdir. Bu küçük alanda: Sevuşen’in heykeli bulunuyor.

Kendisi: Tunceliler tarafından çok sevilen bir kişidir, 1994 yılında öldüğünde cenazesine binlerce kişinin katıldığı söyleniyor. Evet, Sevuşen’in heykelinin ücreti, söylendiğine göre 1995 yılında Tunceli Milletvekili Kamer Genç tarafından karşılanmıştır.

Heykelin yanında mumluk bulunuyor. İnsanlar, heykelin bulunduğu yerde dilek tutuyorlar ve mum dikiyorlar. Palavra meydanında, çay ve yemek mekanları bulunuyor.

Tunceli Munzur Vadisi Milli Parkı

MUNZUR VADİSİ MİLLİ PARKI

Tunceli il sınırlarındaki park alanı, 1971 yılında “Milli Park” ilan edilmiştir. Ülkemizde bulunan en büyük Milli Parklarından birisidir.

Park alanı Tunceli il merkezine 8 km uzaklıktadır. Burada başlayan park alanı, Munzur dağlarına kadar uzanır. Park alanı: Tunceli merkez, Ovacık ilçesi ve Erzincan Çağlayan ilçesi sınırlarında bulunmaktadır. Erzincan il sınırları içinde kalan bölüm sarp ve kayalıktır.

Milli Park sahası: Tunceli il merkezinin 7 km batısından başlar, 46 km devam eder ve kuzeye doğru Munzur dağlarını içine alacak şekilde belirlenmiştir.

Park alanının kuzeyinde: Munzur dağlarında, 3000 metre yükseklikte krater gölleri bulunur.

Ovacık ilçesi düzlüğünde: gözeler ve kanyonlar görülür.

Vadi boyunca şelaleler vardır.

Park alanında: Munzur Suyu ve Mercan deresinde yöreye özgü alabalık türleri bulunur. Ayrıca yine park alanında: 2 tür keçi vardır. Bunlar: dağ keçisi ve çengel boynuzlu dağ keçisidir.

Milli Park: bitki örtüsü bakımından oldukça zengindir. Park alanında 1518 bitki çeşidi tespit edilmiştir. Bunlardan büyük kısmı endemiktir. Park alanı, Türkiye’de bulunan 122 önemli bitki alanından bir tanesidir.

Park alanında: tepelik ve yamaçlarda, kayalık olmayan yerlerde meşe ormanları bulunur.

Tunceli Munzur Vadisi Milli Parkı

Mercan vadisinin kuzey kesimlerinde: doğa yürüyüşü yapılır. Güney kesimlerinde ise kamping alanları ve piknik yerleri vardır.

Milli Park alanını ikiye bölen Munzur ırmağında, 70 kilometrelik parkurda: rafting yapılmaktadır.

Ana Fatma Ziyareti

Tunceli-Ovacık yolu üzerindedir. Ana Fatma mahallesi olarak tanınan burası yöre halkı ve dışarıdan gelenler tarafından sıklıkla ziyaret edilir. İl merkezine 7 km uzaklıktadır. Burada kaplıca bulunmaktadır.

Ayrıca bir dinlenme tesisi ile lokanta bulunur. Dinlenme tesisi: “Munzur Vadisi Milli Parkı İdare Ziyaretçi Merkezi ve Orman Köşkleri” ismiyle bilinir. Buradaki tesisin vatandaşların kullanımına açık olduğu söyleniyor.

 

Halvori Gözeleri

Tunceli-Ovacık yolu üzerindedir. İl merkezine 20 km uzaklıktadır. Kutsal mekan olarak kabul edilmektedir. Munzur çayı kıyısında, derin ve kayalık bir arazidedir. Burada; çok soğuk kaynak suları bulunmaktadır. Ayrıca dinlenme ve mesire alanları bulunur. Ancak tesis yoktur, sadece masalar ve oturma gurupları vardır.

Mercan Deresi vadisi

Mercan deresi, Ovacık ilçe merkezinin doğusunda Munzur çayına karışır. Yüksek dağlardan beslendiği için suyu boldur. Berrak ve temiz sulardaki alabalıklar çok ünlüdür. Burada balık tutmak mümkündür. Vadi bitki örtüsü bakımından da oldukça zengindir. Vadide doğa yürüyüşleri, kamp ve piknik yapılabilmektedir.

Tunceli Kırk Meydan Şelaleleri

Kırk Meydan Şelaleleri

Munzur dağlarının, Mercan vadisine inan yamaçlarında, Ovacık yöresinin kuzeyinde, yaylalara çıkan güzergah üzerindedir. Munzur dağlarının, Mercan vadisine inen yamaçlarında: Kırk Meydan Şelaleleri görülebilir.

Şelaleler, Gözeler köyüne yaklaşık 15 km uzaklıkta, Munzur dağları arasında, aynı vadi üzerinde, 4 farklı noktadadır. Şelalelere ulaşmak için, araçla gidilen köyden sonra yürüyerek 3 saatlik bir yolculuk yapmak gerekiyor.

Bunlar: küçük ve dar bir vadide akan, birkaç şelaleden oluşmaktadır. Havanın iyice ısınıp doğadaki karların bir bölümünün erimesiyle şelaleler akmaya başlar. Görsel zenginlik sunarlar. Çünkü: suları boldur, doğal çevreleri görülmeye değerdir.

Kaletepe Mevkii

Milli Park alanının kuzeyinde, Şahverdi köyünün kuzeybatısındadır. Kale tepe mevkii, 1636 metre yüksekliktedir. Burası: 1’nci Derece Arkeolojik Sit alanı olarak tescil edilerek koruma altına alınmıştır.

Tülin Tepe-Tepecik ve Pulur Höyükleri

Milli Park içindedir. Yörenin kalkolitik ve neolitik dönemlerinde iskan edilmişlerdir.

RABAT VADİSİ

İl merkezine bağlı Çemçeli köyü Rabat Mezrasındadır. İlçe merkezine 17 km uzaklıktadır.

Rabat vadisinde Rabat köyü ve Rabat köprüsü görülmeye değerdir. Yine vadi içinde: iki tane şelale var. Bu şelaleler 150 ve 200 metre yükseklikten dökülmektedir. Vadi içinde, 2200 metre rakımda, dağların eteklerinde bir mağara da gezilebiliyor. Bu mağaranın girişinde “Öküz figürü” bulunuyor.

Rabat kalesi ise, Tunceli yöresinde tespit edilebilen en eski ve büyük antik yerleşim alanıdır. Kale alanı, 3 futbol sahasından daha büyüktür. Kalenin, yüzeyde bulunan seramik kalıntılarına göre, Erken Demir çağından Osmanlı dönemine kadar kullanıldığı tahmin edilmektedir.

Vadide bulunan tarihi köprü: Rabat Kalesini, Hozat’a bağlayan bir yolda bulunmaktadır. Burada: kaya mezarları ve yine kayalara oyulmuş merdivenler görülür.

Tunceli Kutu Deresi

KUTU DERESİ

Tunceli-Erzincan kara yolu üzerindedir. İl merkezine 20 km uzaklıktadır.

Tunceli yöresinin en çok kabul gören turistik yerlerinden birisidir. Burası yaz aylarında plaj olarak kullanılıyor. Pülümür çayının buz gibi sularında yüzmek mümkündür. Dere kıyısında restoranlar bulunuyor. Bu restoranlarda özellikle karabalık yemenizi öneririm. Burada bir de tarihi köprü var, orayı da görmeyi unutmayın.

 Tunceli Hozat hakkındaki gezi yazım için  Hozat