Ordu İkizce

Ordu İkizce

İkizce, Ordu arası uzaklık 92 km dir. İkizce, Ünye arası uzaklık 30 km.

TARİHİ

Yörede ilk yerleşimin Rum Pontus Devleti yönetiminde olduğu bilinmektedir. Bu tarihler muhtemelen 1204-1461 yılları arasındadır. 1461 yılında, Fatih Sultan Mehmet tarafından, yöre Osmanlı hakimiyetine girmiştir. Osmanlı vezirlerinden Lala Paşa: bir seferi sırasında Eski Cami (günümüzdeki Ulu Cami) yanındaki düzlükte konaklamıştır.

Yöre halkı kendisini karşıladığında bir demet lale sunmuştur. Paşa, kendisine gösterilen bu ilgiden memnun kalmış ve yöreye “Lale” ismini vermiştir. Zamanla bu isim “Laleli” olarak kullanılmıştır. Daha sonra yerleşimin ismi “Laleli Mabeyceli” olarak kullanılmıştır. 1957 yılında yerleşimin ismi “İkizce” olarak değiştirilmiştir. 1972 yılında Belediye kurulur, 1990 tarihinde ise ilçe olur.

Ordu İkizce

GENEL

Yerleşim yeri, Akçay ırmağının iki yakasında tepelerin eteğinde kurulmuştur. İlçenin tam ortasından Akçay ırmağı geçer ve Karadeniz’e dökülür. Bundan dolayı, buraya “Dereiçi” de denilmektedir. İki yakalı olan ilçe, bir köprü ile birleşir.

Akçay ırmağı, ilkbaharda karların erimesiyle taşar, yaz döneminde ise suyu azalır. Karadeniz sahiline olan uzaklık 15 km dir. İlçenin denizden yüksekliği ortalama 130 metredir.

Ancak belde ve köylerin yükseklikleri değişmektedir. Yörede Karadeniz iklimi hakimdir, buna göre yazlar sıcak, kışlar ise soğuk ve kar yağışlı geçer. Bitki örtüsü ormandır.

İKİZCE MESLEK YÜKSEK OKULU

2011 yılında Ordu Üniversitesine bağlı olarak kurulmuştur. Finans, Bankacılık, Sigorta, Sağlık Bakım Hizmetleri, Terapi ve Rehabilasyon bölümlerinde eğitim verilmektedir. Okul ilçe merkezine 800 metre uzaklıktadır. Ünye yönüne düzenli olarak toplu ulaşım bulunmaktadır.

Ordu İkizce

GEZİLECEK YERLER

LALELİ CAMİİ

Düzpelit Mahallesindedir. Çevresinde mezarlık bulunur.

Caminin hangi tarihte ve kimler tarafından yapıldığı belli değildir. En büyük özelliği, uzun yıllar önce yapılmış olmasına rağmen hiç yıpranmadan günümüze kadar gelmiş olmasıdır. Hiç çivi kullanılmadan yapıldığı için Çivisiz cami olarak da isimlendirilir.

Yani caminin yapımında kurtboğazı tekniği kullanılmıştır. Tamamen ahşap malzeme kullanılarak yapılmıştır. Zeminin nemli ortamından ayrılması için yani yerden gelecek nemden korunmak için, 45-50 cm yükseklikte taş bir zemin üzerine oturtulmuştur.

Türkiye’nin en eski ahşap camisidir ve yaklaşık 500 yıllık geçmişe sahiptir. Çünkü 1994 yılında ağaçlar üzerinde bir inceleme yapılmış ve caminin 400-500 yıllık olabileceği söylenmiştir. Ahşap malzeme bölge iklimine dayanıklı, pelit ağacından yapılmıştır. İnşaatta kullanılan keresteler, Ünye Çatak köyü Düzpelit mahallesinden temin edilmiştir.

Caminin çift kanatlı kapısı, sanat tarihçileri açısından özel bir öneme sahiptir. Kapı çevresi kabartmaları ve kapı göbeği olarak yapılmış lale kabartması ise, oldukça dikkat çekicidir. Cami ismini bu lale motifinden alır.

Kapı üzerinde, en üstte yaşam çiçeği, üst kenarlarda ise stilize hayat ağacı motifleri ve lale figürleri bulunur. Lale ve hayat ağacı figürleri, Selçuklulardan itibaren Anadolu’da yoğun olarak kullanılmıştır. Yine içeride kadınlar mahfilini taşıyan ahşap dikmelerin başlıklarında da stilize lale motifleri bulunur.

Cami duvarlarında yelkenli resimleri ve bazı tarihler, sonradan kazınmıştır. Caminin iç dekorasyonu oldukça sadedir.

Yakın zaman önce restore edilmiştir. Bu restorasyonda: tavan, çatı ve bahçe bölümleri yeniden düzenlenmiştir. Çalışmalar sırasında hiçbir tahta yerinden oynatılmamıştır. Yani camiye tek bir çivi çakılmamıştır. Caminin büyük bölümünü oluşturan ahşap kısımlar ve kapısı, 500 yıl önceki orijinal haliyle aynen durmaktadır.

Caminin çatısında kullanılan oluklu kiremitler, Gençağa kalesinden getirilmiştir.

Caminin minaresi yoktur.

Cami önceden daha büyük inşa edilmiş, sonradan geçirdiği bir onarımla küçültülmüştür. Onarımdan artan kerestelerle yolcular için bir barınak yapılmıştır. Çünkü caminin hemen önünden geçen taş yol çevrenin bilinen en eski yoludur. Ancak bu barınak cami çevresi restore edilirken kaldırılmıştır.

Laleli camisinin dünü ve bugünü böyledir. Ancak Laleli Camisini daha iyi tanımak için, burası hakkında anlatılan bir efsaneden de söz etmek istiyorum. Evet caminin yapılmasıyla ilgili yöre halkı tarafından anlatılan efsane şöyledir.

“Yıllar önce, caminin yapılması için önce başka bir yer ayarlanır ve oraya caminin malzemeleri taşınır. Derken caminin temeli atılır ve akşam olunca herkes evine gider. Ancak ertesi günü, halk camiyi yapmaya devam etmeye gittiğinde, caminin temelinin yerinden söküldüğü ve kalasların da yerinde olmadığını görürler.

Ararlar ve sonunda camiyi temeli atılmış ve kalasları da şu anki caminin bulunduğu yerde bulurlar. Sonunda birkaç kez tekrarlanan bu olayın ardından bir keramet olduğu düşünülerek cami bugün bulunduğu yere yapılır.

Cami avlusu eski mezarlarla doludur. Bu yüzden, kurak mevsimlerde, insanlar yağmur duası için burada toplanırlar. Burada edilen duaların gerçekleştiğine inanılır.

ŞAHİNKAYA

Gazi Mahallesindedir. İlçe merkezine 3 km uzaklıktadır. Şahinkayası, sarp bir yerde, tabii bir granit kayadır. Kayanın içerisinde: insanlar tarafından yapılmış mağaralar vardır. Kaya bloğu: şahinler, akbabalar, kartallar ve kuzgunlar yaşadığı için Şahinkayası ismini almıştır.

Ordu İkizce Gençağa Kalesi

GENÇAĞA KALESİ

Karlıtepe Köyündedir.  İlçe merkezine 6.8 km uzaklıktadır. Bu yolun 2.4 km asfalt, kalan bölümü stabilizedir.

Ordu İkizce Gençağa Kalesi

Kale, 13’ncü yüzyılda Hacıemiroğulları Beyliği döneminde yapılmıştır. Evet, bence önce bu kaleye ismini veren Genç Ağa hakkında anlatılan bir efsaneden söz etmeliyiz. Toplumdaki haksızlıklara ve yapılan yanlışlara, zenginlerin fakirlere yaptığı zulümlere isyan eden genç bir ağa, yüksekçe bir tepeye çıkar ve oraya bir kale yaptırır.

Genç Ağa burayı kendisine mesken edinir, gelip geçen kervanları takip eder ve zenginlerin kervanlarını basarak (Köroğlu gibi) onlardan aldıklarını fakirlere dağıtmaya başlar ve halkın gönlünde taht kurar.

Evet yöre halkı bu olayın ardından, kaleye Genç Ağa kalesi adını vermiştir. Çok zengin ve çok sayıda askeri olan Derebeyi Genç Ağa: kale düşmanlar tarafından kuşatıldığında, bir gece 7 katır yükü altınla kaleyi terk ettiği ve katırların yorulduğu yerde, altınları gömerek düşmandan kurtulduğu söylenir.

Günümüze gelelim. Kale, bölgeye hakim bir tepe üzerindedir. Çevresi surlarla çevrilidir. Doğal kaya kütlesi üzerinde kurulmuştur.

İki bölümden oluşur. Bunlardan biri kuzeyde, diğeri güneydedir. Asıl birinci bölüm, yani Güneydeki bölüm: Ağa yani kale kumandanının yerleşim alanıdır. Yaklaşık 60 metre yükseklikte bulunan kütle, kayanın kuzeyi ve kuzeydoğusu yarıya kadar, 2 metre kalınlığında kesme taştan sur örülerek çevrilmiştir.  

Doğu ve güney yönleri, surlarla çevrilidir.

Diğer yönlerde sarp kayalar bulunduğundan sur yoktur.

Kalenin giriş kapısı: 30 metre yükseklikte olup, buraya oyma 69 basamaklı taş merdivenle çıkılır. Girişte kemerli bir açıklık bulunur.

Giriş kapısının hemen solunda, bir oda vardır. Bu odanın yüksekliği 6 metre, genişliği 3 metredir. Ancak gerek bu oda ve gerekse diğer bölümlerin taşları, yöre köylüleri tarafından kendi evlerinin yapımı için alındığından, net plan görülemez. Zaten bunun sonucunda, surlarla çevrili alan düzlük ve çayırlık haline gelmiş, yapı kalıntısı kalmamıştır.  

Bu yerleşim alanından sonra, 30 metre daha ileride, sivri tepenin eteğinde 5 tane su kuyusu vardır. Bu su kuyuları, oyma kanallarla birbirine bağlanmıştır ve muhtemelen sarnıç olarak kullanıldıkları düşünülür.

Bu kuyulardan, birinci büyük kuyunun ağzı dar, dini geniştir. İçine taş atıldığında, bakır sesine benzer yankı yapar ve bu yüzden halk arasında bu kuyuya “Bakır kuyusu” denir. Tabii bir de defineci boyutu var. Defineciler çeşitli kazılar yaparak kuyunun bakırlarını almak istemişler, böylece kalenin zemin yapısını bozmuşlardır.

Kuyulardan ikinci bölüm ise, oldukça sert ve sivri kayalardan oluşur. Burada: ağzı dar, 6-7 metre genişliğinde bir kuyu bulunur. Bu kuyunun içerisinde kemikler ve kemik tozları bulunduğundan, yerli halk bu kuyuya “Kemik kuyusu” ismini vermiştir. Rivayete göre, bu kuyu bir zamanlar zindan olarak kullanılmıştır.

Ordu İkizce

Kale, 1998 yılında 1. Derece doğal ve arkeolojik sit alanı ilan edilerek koruma altına alınmıştır.

Ordu İkizce Cin Değirmeni

CİN DEĞİRMENİ

Değirmen: İkizce-Devecik yolunun 17’nci kilometresindedir. İlçe merkezine 17 km uzaklıktadır.

Değirmen: Diyek Irmağı üzerindedir. Değirmen, söylenenlere göre Rumlar tarafından yapılmıştır. Yine söylenenlere göre, ilk yapılan değirmen tahta imiş, mağara içinde ağaçtan yapılan ilk değirmen, 1970’li yıllarda bir sel sonucu sürüklenerek yol olunca yerine günümüzdeki taş değirmen 3 x 4 metre ebatlarında yapılmıştır.

Gelelim değirmenin ilginç ismine; eskiden yörede ekilen mısır, buğday, arpa ve yulaf öğütülmek üzere köylüler tarafından buraya getirilirmiş, ancak kalabalık olur sıraya girilir, bazen değirmen gece de çalışırmış. Bu cin hikayeleri de bu gece çalışma nedeniyle ortaya çıkmıştır.

Ordu İkizce Cin Değirmeni

Evet burada doğa üstü varlıklarla ilgili anlatılan birçok hikaye var, bunları yazmak istemedim, çünkü anlatılanların hepsi rivayet yani gerçek olup olmadıkları meçhul bu yüzden hikayelere girmeyelim ama gerçek olan tek şey bu değirmenin isminin “Cin değirmeni” olduğudur. Bence bu hikayelerin temelinde, değirmenin oldukça ıssız bir yerde bulunuyor olmasıdır.

Ordu İkizce Keriş Köprüsü

KERİŞ KÖPRÜSÜ

Şenbolluk ve Kaynartaş mahalleleri arasında Kutluca deresi üzerindeki köprü, 1896 yılında Rumlar tarafından yapılmıştır. Köprünün uzunluğu 15 metre, genişliği 2 metredir. Köprü yapılırken Horasan harcı denen bir maddeyle, kesme taşlar, birbirine yapıştırılmıştır.

Ordu Ulubey hakkındaki gezi yazım için  Ulubey

Bingöl Genç

Bingöl Genç

Genç, Bingöl arası uzaklık: 52 km. Genç, Lice arası uzaklık: 55 km.

TARİHİ

İlçenin eski ismi “Darahini” dir. Bu kelimenin anlamı “Ağaçlı çeşme” demektir. Söylentilere göre, ilçe merkezinde bulunan çeşmeye Dara adında, zamanın bir kadın hükümdarının ismi verilmiştir.

Dara adı, çeşme anlamına gelen Hini kelimesiyle birleşmiş ve Darahini adını almıştır. Yerleşim yeri: 1881 yılında Bitlis iline bağlanmıştır. 1924-1927 yılları arasında il merkezi olmuştur. 1927-1936 yılları arasında Elazığ iline bağlı bir ilçe olur. 1936 yılında Bingöl il olunca Bingöl iline bağlanır.

GENEL

İlçe, Doğu Anadolu bölgesinin Yukarı Fırat bölümündedir. Dağlık ve engebeli bir arazi yapısına sahiptir. Bu dağların büyük kısmı ormanlarla kaplıdır. Orman örtüsü bakımından Bingöl ilinin en zengin ilçesidir. Deniz seviyesinden yüksekliği ortalama 1125 metredir. Yörede yükselti faktörü nedeniyle yazları sıcak ve kışları soğuk geçen bir iklim tipi hakimdir. Genç ilçesi, Doğu Anadolu kırık fay kuşağı üzerindedir. Bu yüzden sık sık küçük çaplı depremler olmaktadır.

Bingöl Genç Meslek Yüksek Okulu

GENÇ MESLEK YÜKSEKOKULU

Bingöl Üniversitesine bağlıdır. 2011 yılında kurulmuş ve 2015 yılından itibaren Genç ilçesinde eğitime başlamıştır. Okulda halen aktif 380 civarında öğrenci bulunmaktadır.

GEZİLECEK YERLER

Bingöl Genç Kral Kızı Kalesi

KRAL KIZI KALESİ (DANO-HİNİ)

İlçe sınırları içinde, Diyarbakır çayı ile Kosper çayının birleştiği yerde, bir tepe üstündedir.

Söylenenlere göre, kale, Pers kralı Dano tarafından, kızı için yaptırılmıştır. Genç ilçesi, eski ismini bu kaleden almıştır. Kalenin asıl ismi “Darahini” yani “Dara’nın çeşmesi” demektir. Buraya “Keynekler” denilmektedir. Günümüzde yıkıntı durumundadır.

Bingöl Karlıova Hakkındaki gezi yazım için  Karlıova

 

Erzurum Olur

Erzurum Olur

Olur, Erzurum arası uzaklık: 161 km. Olur, Yusufeli arası uzaklık: 78 km. Olur, Oltu arası uzaklık: 46 km. Olur, Artvin arası uzaklık: 124 km. Olur, Kars arası uzaklık: 154 km.

TARİHİ

Bölgede bulunan gözetleme kuleleri, kaleler ve kiliseler, yörede çok eski dönemlerden bu yana yerleşim olduğunu kanıtlamaktadır.

Yörenin tarihi süreçte bilinen ilk ismi “Tavusker” dir. Bu isim tarihi kaynaklara göre Kafkasya’da Derbent kesimlerinde yaşayan Saka-İskit Türk boylarından biri olan Ta-Ok’lardan gelmektedir. Bu isim tahminlere göre MS 350 yılında kullanılıyordu.

Olur ismi ise, yörede yapılan Lor peynirinden gelir. Olura gelen devlet büyüklerine, bu lezzetli Lor peynirinden ikram edilirdi ve bu yüzden ilçenin ismi Olor yani Olur olarak belirlenmiştir.

Yerleşim yeri bölgesi, 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşının ardından, Berlin antlaşması ile savaş tazminatı olarak Ruslara bırakılmıştır. Rus işgali altında geçen 40 yıllık sürenin ardından, 1917 yılında Rus birlikleri işgal ettikleri yerleri ve silahlarını Ermenilere bırakarak geri çekilirler. Ermeniler bu dönemde yörede vahşi bir şekilde gerek mal ve gerekse can olarak katliam yaparlar. Bu vahşet bir süre sonra 28 Mart 1918 tarihinde biter. Her yıl 28 Mart tarihi Ermeni zulmünden kurtuluş günü olarak kutlanmaktadır.

Olur, 1958 yılına kadar Oltu ilçesinin bir nahiyesi iken, aynı yıl Oltu’dan ayrılarak İlçe olmuştur.

Erzurum Olur

GENEL

İlçe Doğu Anadolu bölgesinin kuzey doğusunda yer alır. İlçenin kuzey ve güney istikametinde, sıra dağlar ve bu dağları kesen derin vadiler bulunur. Kuzeyde ise platolar vardır. Ortalama rakım 1327 metredir. Çoruh nehrinin bir kolu olan Oltu çayı ilçe sınırlarından geçer. İklim bakımından Doğu Anadolu ve Doğu Karadeniz iklimleri arasında bir geçiş bölgesidir. Yüksek kesimlerde iklim oldukça serttir ve yoğun kar yağışı görülür. İlçe merkezi ve güney kesimlerde ise iklim daha ılımandır. Yağışlar yağmur şeklinde görülür.

 

NE YENİR

Olur yöresinin meşhur pekmezi “Karnavas pekmezi” denemelisiniz.

Erzurum Olur Karnavas Bezi

KARNAVAS BEZİ

İlçe merkezine bağlı Karnavas mahallesinde dokunan şal, muhteşem güzelliktedir. Karnavas bezi, bir tür pamuklu dokumadır. Genelde kadınların dış örtü bezi olarak kullanılır. Ancak dekorasyon amaçlı örtüler ve mefruşat ürünü olarak da kullanılır. Yöre halkının ifadesine göre, yaklaşık olarak 250 yıldan beri dokunmaktadır. Daha önceleri el tezgahlarında dokunan Karnavas bezi, zamanla sanayi tipi tezgahların çıkmasıyla üretimine bir süre ara vermiştir. Günümüze kalan birkaç dokumacının gayretiyle gelebilmiştir. Evet, bu yörede karnavas bezi ürünlerini görünüz, hatta Karnavas bezi şallarının yurt dışına dahi ihraç edilecek güzellikte olduğunu göreceksiniz.

Erzurum Olur

GEZİLECEK YERLER

 

AŞAĞI KARACASU KALESİ

İlçe merkezine bağlı Karacasu Mahallesi sınırları içerisinde, yüksek bir dağın tepesindedir. Küçük boyutlu ve kare planlı olan kale, moloz ve kırma taşlardan inşa edilmiştir. Kalenin dört duvarının büyük bölümü temel seviyesine kadar yıkılmıştır. Sur duvarı temel izlerinden seçilebilmektedir. Kalenin biri sağlam, diğeri büyük oranda yıkılmış iki burcu günümüze gelebilmiştir. Kesin yapım tarihi bilinmemektedir.

Erzurum Olur Koç Heykelleri

KOÇ HEYKELLERİ

İlçe merkezine bağlı 5 köyde koç heykelleri bulunmaktadır. Bu köyler: Ilıkkaynak, Yaylabaşı, Uzunharman, Ekinlik ve Taşgeçit köyleridir. Bu koç heykelleri: Orta Asya Türk kültürünün Anadolu’ya uzanan kültür halkasındaki eserlerden sadece birkaçıdır. Bu koç heykellerinin içinde dikkati çekenler: Yaylabaşı köyünde ve Uzunharman köyünde olanlardır. Yaylabaşı köyündeki heykelde “Çift başlı kartal” kabartması vardır. Uzunharman köyündeki heykelde isi “Aslan” kabartması bulunur. Heykellerin hangi dönemde yapıldıkları bilinmiyor. Ama muhtemelen Karakoyunlu veya Akkoyunlu döneminden kalmadır.

Erzurum Olur Köprübaşı Gözetleme Kulesi

KÖPRÜBAŞI GÖZETLEME KULESİ

Kule: Ardahan-Olur-Artvin yolunun Olur yol ayrımında, 8 km uzaklıktaki Köprübaşı köyündedir. Buradan Olur’a ayrılan yolun 500 metre uzağında bir tepe üzerindedir. Gözetleme kulesi, Ortaçağ döneminde bu vadiyi denetleyen bir ileri karakol görevi görmüştür. Bölgedeki bütün gözetleme kulelerinin her biri, bir diğerini görebilecek şekilde hakim tepeler üzerine yapılmıştır.

Erzurum Olur Kaplıcalar

KAPLICALAR

Olur Kaplıcaları, ilçe merkezine 9 km uzaklıktadır. Kaplıcalara: Ilıkkaynak ve Sarıbaşak köylerinden geçip, Uzun harman-Yayla başı köy güzergahı takip edilerek ulaşılır.

Erzurum Olur Kaplıcalar

Ilıkkaynak mahallesinde, kaynak suyu yer üstünde buz gibi akarken, yar altındaki sıcaklığı eksi 40 dereceyi geçiyor. Kaplıca sularının iyi geldiği söylenen hastalıklar: romatizmal hastalıklardır.

Erzurum Olur Keçili Kale-Vank kalesi

KEÇİLİ KALE (VANK KALESİ)

İlçe merkezine bağlı Keçili Köyü Vatan Mevkii Vank Tepesinin üst noktasında kuruludur. Köye 12 km uzaklıktaki “Çataksu” köyünden gidilmektedir. Üç yandan kayalarla çevrili kalenin şekli, araziye uydurulmuş üçgen biçimdedir. Halk arasında “Vank Kalesi” olarak isimlendirilir. Vank kelimesinin anlamı “kilise” demektir. Kalenin kitabesi yoktur. Hangi dönemde ve ne zaman yapıldığı belli değildir. Kale, moloz ve kırma taşlardan yapılmıştır.

Kale surlarının kuzey-batı ve güney surları yıkılmıştır. Günümüze; kale duvarlarının bir kısmı ile kale burcu sağlam gelmiştir. Ayakta kalan kısımlarda da tahribatlar mevcuttur. Girişi batıdan sağlanan kale, kareye yakın bir plana sahiptir. Kale içerisinde ana kayaya oyulmuş bir su sarnıcı ile temel seviyeye kadar yıkılmış küçük ebatlı iki kompleks yapı vardır. Hangi dönemde yapıldığı kesin olarak bilinmeyen kalenin, mimari yapısı ve seramik buluntular ışığında Orta Çağdan kalma olduğu tahmin edilmektedir. Kale günümüzde büyük oranda tahrip olmuştur.

Üç yandan kayalarla çevrili kalenin şekli, araziye uydurulmuş üçgen biçimdedir.

Erzurum Olur Vank Kilisesi

Vank Kilisesi

Ayrıca kale yakınlarında Rum-Pontus devleti zamanında onarımlar geçirmiş bir de kilise bulunur. Kilise iki katlıdır. Birinci katında Hıristiyanlığın çevrede yayılışı sırasında, sert kalkerden yapılmış yüz kişilik bir salon bulunur. Salon, kayanın oyulması ile yapılmıştır. İçine 4 sütun yerleştirilerek tavana destek verilmiştir. Sonraki tarihlerde de, kaya oyma kilisenin üzerine kesme taştan ve kiremitli harçtan, bazilika tipte ikinci kat yapılmıştır.

Bazilikanın ortası kubbelidir. Sonraları çeşitli onarımlar geçiren yapıda üzeri çeşitli bitki motifleriyle dekore edilmiş sütun, kapı ve pencere süslemeleri, kilisenin sanat değerini arttırır. Ayrıca Hıristiyanlıkla ilgili çeşitli fresk türü resimler, iç duvarları süslemektedir. Kilisenin çevresinde Hıristiyanlıkla ilgili çeşitli yapılar da yapılmış ve burası bir manastır halini almıştır.

PERTUS ÖREN YERİ

İlçe merkezinin 17 km güneybatısında bulunan Eğlek köyündedir. Köyün güneydoğusunda “Pertus” denen tepe üzerindedir. Pertus şehrinin Rum-Pontus kralı Dikran tarafından kurulduğu tahmin edilmektedir. Ören yeri, günümüzde tam bir harabedir, sadece yapıların temelleri görülmektedir.

Erzurum Olur Beğendik Gözetleme Kulesi

BEĞENDİK GÖZETLEME KULESİ

İlçe merkezine 30 km uzaklıktaki Beğendik köyündedir. Gözetleme kulesi, Trabzon Rum Pontus döneminden kalmadır.

ÇATAKSU KÖYÜ TAVUSKER CAMİİ VE KÜLLİYESİ

İlçe merkezine 40 km uzaklıktaki Çataksu (eski ismi Tavusker) köyü Çukur Mahallededir. Buraya Tahta Camii de denir. 12 ve 13’ncü yüzyıllarda: Tavusker mevkiinde Ahılkelek ve Ahıska asıllı Türk Beylerinin oturdukları bilinmektedir. Külliye: bu beyler tarafından, 17’nci yüzyılda yaptırılmıştır. Külliyede: saray, hamam, türbe ve cami bulunur.

Saray

1940’lı yıllarda yıkılmıştır.

Hamam

Sarayın 100 metre ilerisinde bulunmaktadır. Yanında bulunan derenin zaman zaman taşması nedeniyle, o da yıkılmıştır.

Erzurum Olur Çataksu köyü Tavusker Camii ve Külliyesi

Türbe

Caminin 25 metre kadar uzağındadır. Dört yanı açık, altı kesme taş, üstü tuğla kemerler üzerine kubbe ile örtülmüştür. Ortasında: Hamşoğullarından bir kadına ait mezar vardır.

Erzurum Olur Çataksu köyü Tavusker Camii ve Külliyesi

Cami

Cami: çoğunlukla ahşap malzemeden yapılmıştır. Birçok onarım geçirerek günümüze kadar gelmiştir. Dışarıdan basit görünen ve duvar aralarında yer yer ahşap kirişlerin bulunduğu caminin orijinal pencere şebekeleri de ahşaptır. Ahşap boyama ile süslü tavanı, ahşap direkleri, ahşap mihrabı, ahşap müezzin mahfili ile muhteşem bir yapıdır. Kemer içerisinde kitabesi vardır. Kitabeye göre: cami 1671 yılında Derviş Mehmet isimli bir kişi tarafından yaptırılmıştır.

Erzurum Olur Çataksu köyü Tavusker Camii ve Külliyesi

Cami, kare planlıdır. Beden duvarları moloz taştan yapılmıştır. Duvar aralarında hatıllar bulunur. Caminin yanları açık son cemaat yeri, dışta 6 tane direklidir. İç kısımda ise cami duvarları tarafından taşınmaktadır. Son cemaat yerinin batı tarafında saç malzemeli minare uzanır. Camiye giriş sivri kemer içerisine alınmış bir kapıdan sağlanır. Mihrap kısmı ahşaptır. Mihrap, mahfil, ahşap direkler ve tavanın orta kısmında, kök boyadan bitkisel ve geometrik süslemeler yapılmıştır. Camide halen ibadet yapılmaktadır.

Erzurum Olur Yıldızkaya Mağarası-Kivi Mağarası

YILDIZKAYA (KİVİ) MAĞARASI

İlçe merkezine 45 km uzaklıktadır. Bu yolun 30 km bölümü asfalt ve kalan 18 km bölümü ise stabilizedir. Yıldızkaya köyünün 2 km kuzeydoğusundadır. Mağara, yüksek dağ ve kayalıklar altında bulunur. Mağaraya köyden yürüyerek gidiliyor.

Giriş kapısının genişliği, yaklaşık 1.5-2 metredir. Mağaranın giriş kapısı denizden 1700 metre yüksekliktedir. Yüksekliği 0.75 metredir. Mağaranın, 3-4 futbol sahası büyüklüğünde olduğu tahmin ediliyor.

Mağaranın uzunluğu yaklaşık 140 metre ve en geniş yerindeki genişliği ise 43 metredir. Tavan yüksekliği yer yer değişmekle birlikte, güveçlik diye adlandırılan kesinde 40 metreyi geçer.

Erzurum Olur Yıldızkaya Mağarası-Kivi Mağarası

Mağaranın içinde, kalsiyum karbonatça zengin suların, mağara tavanından sızarak içindeki kirecin tavanda birikmesiyle oluşan sarkıtlar, damlayarak tabanda birikmesiyle oluşan dikitler dikkat çekiyor.

Girişten hemen sonra, mağara bir balon gibi genişleyerek ana galeriye geçilir. Bu galerinin uzunluğu 135 metre, genişliği ise 53 metredir. Mağara, giriş kısmından itibaren hızla alçalır. Ana galerinin orta kesimine gelindiğinde tavan yüksekliği 40 metreyi bulur. Bu kesim, tavandan düşen bloklar yüzenden yeniden oluşmaya başlayan kalın dikitler nedeniyle, yöre halkı tarafından güveçlik olarak adlandırılır. Güveçlik olarak adlandırılan sahanın güneyinde, tünel biçimli bir geçitle ikinci salona geçilir. Burası ana galeriye göre daha küçüktür. Mağaranın ulaşılabilir başka salonu olmamasına rağmen burası yöre halkı tarafından odalar şeklinde adlandırılır. Bu salon damlataşları yönünden oldukça zengin olup, güney kesimde yaklaşık doğu-batı yönünde uzanan bir çatlak boyunca sızan sular, damlataşlarından bir perde oluşturmaya başlamıştır. Perdenin gelişimi batıya doğru zayıflamakta önce sütunlara, sonra da sarkıt ve dikitlere geçmektedir. Ancak mağarada çobanlar zaman zaman ateş yaktığı için, sarkıt ve dikitlerin siyahlaştığı görülüyor. Yine mağarada bulanan bazı dikitler, bazı kişiler tarafından kırılmıştır. Salonun kuzey duvarı boyunca sızan sular, burada renkli travertenler oluşturur. Ayrıca, salonun diğer kenarı üzerinde bayrak şekilleri, mağara çiçekleri ve mağara incileri oluşmuştur. Odalar adlı salonun perde ile güney duvar arasında kalan kesimde, küçük bir su birikintisi oluşmuştur. Mağaranın içindeki su çok lezzetli ve buz gibidir. Bununla birlikte mağara içinde belirgin bir su hareketi yoktur. Mağaranın fazla suları buradaki çatlaklardan daha derinlere sızmaktadır. Burası mağaranın en derin yerini oluşturmakta ve girişten eksi 55 metre derinde yer almaktadır.

Yine mağara içinde, dağın yaklaşık 500 metre tepesine kadar çıkan havalandırma bacası vardır. Bu bacadan yoğun bir hava akımı hareketi gözleniyor. Buraya köylülerce yelin gözesi denilmektedir. Bu havalandırma arazinin doğal yapısından kaynaklanmaktadır ve içeride nefes almayı oldukça kolaylaştırmaktadır. Umarım mağara bir gün ışıklandırılır ve ziyarete açılır. Çünkü içerideki oluşumlar oldukça ilginç.

Erzurum tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.