Ordu İkizce

Ordu İkizce

İkizce, Ordu arası uzaklık 92 km dir. İkizce, Ünye arası uzaklık 30 km.

TARİHİ

Yörede ilk yerleşimin Rum Pontus Devleti yönetiminde olduğu bilinmektedir. Bu tarihler muhtemelen 1204-1461 yılları arasındadır. 1461 yılında, Fatih Sultan Mehmet tarafından, yöre Osmanlı hakimiyetine girmiştir. Osmanlı vezirlerinden Lala Paşa: bir seferi sırasında Eski Cami (günümüzdeki Ulu Cami) yanındaki düzlükte konaklamıştır.

Yöre halkı kendisini karşıladığında bir demet lale sunmuştur. Paşa, kendisine gösterilen bu ilgiden memnun kalmış ve yöreye “Lale” ismini vermiştir. Zamanla bu isim “Laleli” olarak kullanılmıştır. Daha sonra yerleşimin ismi “Laleli Mabeyceli” olarak kullanılmıştır. 1957 yılında yerleşimin ismi “İkizce” olarak değiştirilmiştir. 1972 yılında Belediye kurulur, 1990 tarihinde ise ilçe olur.

Ordu İkizce

GENEL

Yerleşim yeri, Akçay ırmağının iki yakasında tepelerin eteğinde kurulmuştur. İlçenin tam ortasından Akçay ırmağı geçer ve Karadeniz’e dökülür. Bundan dolayı, buraya “Dereiçi” de denilmektedir. İki yakalı olan ilçe, bir köprü ile birleşir.

Akçay ırmağı, ilkbaharda karların erimesiyle taşar, yaz döneminde ise suyu azalır. Karadeniz sahiline olan uzaklık 15 km dir. İlçenin denizden yüksekliği ortalama 130 metredir.

Ancak belde ve köylerin yükseklikleri değişmektedir. Yörede Karadeniz iklimi hakimdir, buna göre yazlar sıcak, kışlar ise soğuk ve kar yağışlı geçer. Bitki örtüsü ormandır.

İKİZCE MESLEK YÜKSEK OKULU

2011 yılında Ordu Üniversitesine bağlı olarak kurulmuştur. Finans, Bankacılık, Sigorta, Sağlık Bakım Hizmetleri, Terapi ve Rehabilasyon bölümlerinde eğitim verilmektedir. Okul ilçe merkezine 800 metre uzaklıktadır. Ünye yönüne düzenli olarak toplu ulaşım bulunmaktadır.

Ordu İkizce

GEZİLECEK YERLER

LALELİ CAMİİ

Düzpelit Mahallesindedir. Çevresinde mezarlık bulunur.

Caminin hangi tarihte ve kimler tarafından yapıldığı belli değildir. En büyük özelliği, uzun yıllar önce yapılmış olmasına rağmen hiç yıpranmadan günümüze kadar gelmiş olmasıdır. Hiç çivi kullanılmadan yapıldığı için Çivisiz cami olarak da isimlendirilir.

Yani caminin yapımında kurtboğazı tekniği kullanılmıştır. Tamamen ahşap malzeme kullanılarak yapılmıştır. Zeminin nemli ortamından ayrılması için yani yerden gelecek nemden korunmak için, 45-50 cm yükseklikte taş bir zemin üzerine oturtulmuştur.

Türkiye’nin en eski ahşap camisidir ve yaklaşık 500 yıllık geçmişe sahiptir. Çünkü 1994 yılında ağaçlar üzerinde bir inceleme yapılmış ve caminin 400-500 yıllık olabileceği söylenmiştir. Ahşap malzeme bölge iklimine dayanıklı, pelit ağacından yapılmıştır. İnşaatta kullanılan keresteler, Ünye Çatak köyü Düzpelit mahallesinden temin edilmiştir.

Caminin çift kanatlı kapısı, sanat tarihçileri açısından özel bir öneme sahiptir. Kapı çevresi kabartmaları ve kapı göbeği olarak yapılmış lale kabartması ise, oldukça dikkat çekicidir. Cami ismini bu lale motifinden alır.

Kapı üzerinde, en üstte yaşam çiçeği, üst kenarlarda ise stilize hayat ağacı motifleri ve lale figürleri bulunur. Lale ve hayat ağacı figürleri, Selçuklulardan itibaren Anadolu’da yoğun olarak kullanılmıştır. Yine içeride kadınlar mahfilini taşıyan ahşap dikmelerin başlıklarında da stilize lale motifleri bulunur.

Cami duvarlarında yelkenli resimleri ve bazı tarihler, sonradan kazınmıştır. Caminin iç dekorasyonu oldukça sadedir.

Yakın zaman önce restore edilmiştir. Bu restorasyonda: tavan, çatı ve bahçe bölümleri yeniden düzenlenmiştir. Çalışmalar sırasında hiçbir tahta yerinden oynatılmamıştır. Yani camiye tek bir çivi çakılmamıştır. Caminin büyük bölümünü oluşturan ahşap kısımlar ve kapısı, 500 yıl önceki orijinal haliyle aynen durmaktadır.

Caminin çatısında kullanılan oluklu kiremitler, Gençağa kalesinden getirilmiştir.

Caminin minaresi yoktur.

Cami önceden daha büyük inşa edilmiş, sonradan geçirdiği bir onarımla küçültülmüştür. Onarımdan artan kerestelerle yolcular için bir barınak yapılmıştır. Çünkü caminin hemen önünden geçen taş yol çevrenin bilinen en eski yoludur. Ancak bu barınak cami çevresi restore edilirken kaldırılmıştır.

Laleli camisinin dünü ve bugünü böyledir. Ancak Laleli Camisini daha iyi tanımak için, burası hakkında anlatılan bir efsaneden de söz etmek istiyorum. Evet caminin yapılmasıyla ilgili yöre halkı tarafından anlatılan efsane şöyledir.

“Yıllar önce, caminin yapılması için önce başka bir yer ayarlanır ve oraya caminin malzemeleri taşınır. Derken caminin temeli atılır ve akşam olunca herkes evine gider. Ancak ertesi günü, halk camiyi yapmaya devam etmeye gittiğinde, caminin temelinin yerinden söküldüğü ve kalasların da yerinde olmadığını görürler.

Ararlar ve sonunda camiyi temeli atılmış ve kalasları da şu anki caminin bulunduğu yerde bulurlar. Sonunda birkaç kez tekrarlanan bu olayın ardından bir keramet olduğu düşünülerek cami bugün bulunduğu yere yapılır.

Cami avlusu eski mezarlarla doludur. Bu yüzden, kurak mevsimlerde, insanlar yağmur duası için burada toplanırlar. Burada edilen duaların gerçekleştiğine inanılır.

ŞAHİNKAYA

Gazi Mahallesindedir. İlçe merkezine 3 km uzaklıktadır. Şahinkayası, sarp bir yerde, tabii bir granit kayadır. Kayanın içerisinde: insanlar tarafından yapılmış mağaralar vardır. Kaya bloğu: şahinler, akbabalar, kartallar ve kuzgunlar yaşadığı için Şahinkayası ismini almıştır.

Ordu İkizce Gençağa Kalesi

GENÇAĞA KALESİ

Karlıtepe Köyündedir.  İlçe merkezine 6.8 km uzaklıktadır. Bu yolun 2.4 km asfalt, kalan bölümü stabilizedir.

Ordu İkizce Gençağa Kalesi

Kale, 13’ncü yüzyılda Hacıemiroğulları Beyliği döneminde yapılmıştır. Evet, bence önce bu kaleye ismini veren Genç Ağa hakkında anlatılan bir efsaneden söz etmeliyiz. Toplumdaki haksızlıklara ve yapılan yanlışlara, zenginlerin fakirlere yaptığı zulümlere isyan eden genç bir ağa, yüksekçe bir tepeye çıkar ve oraya bir kale yaptırır.

Genç Ağa burayı kendisine mesken edinir, gelip geçen kervanları takip eder ve zenginlerin kervanlarını basarak (Köroğlu gibi) onlardan aldıklarını fakirlere dağıtmaya başlar ve halkın gönlünde taht kurar.

Evet yöre halkı bu olayın ardından, kaleye Genç Ağa kalesi adını vermiştir. Çok zengin ve çok sayıda askeri olan Derebeyi Genç Ağa: kale düşmanlar tarafından kuşatıldığında, bir gece 7 katır yükü altınla kaleyi terk ettiği ve katırların yorulduğu yerde, altınları gömerek düşmandan kurtulduğu söylenir.

Günümüze gelelim. Kale, bölgeye hakim bir tepe üzerindedir. Çevresi surlarla çevrilidir. Doğal kaya kütlesi üzerinde kurulmuştur.

İki bölümden oluşur. Bunlardan biri kuzeyde, diğeri güneydedir. Asıl birinci bölüm, yani Güneydeki bölüm: Ağa yani kale kumandanının yerleşim alanıdır. Yaklaşık 60 metre yükseklikte bulunan kütle, kayanın kuzeyi ve kuzeydoğusu yarıya kadar, 2 metre kalınlığında kesme taştan sur örülerek çevrilmiştir.  

Doğu ve güney yönleri, surlarla çevrilidir.

Diğer yönlerde sarp kayalar bulunduğundan sur yoktur.

Kalenin giriş kapısı: 30 metre yükseklikte olup, buraya oyma 69 basamaklı taş merdivenle çıkılır. Girişte kemerli bir açıklık bulunur.

Giriş kapısının hemen solunda, bir oda vardır. Bu odanın yüksekliği 6 metre, genişliği 3 metredir. Ancak gerek bu oda ve gerekse diğer bölümlerin taşları, yöre köylüleri tarafından kendi evlerinin yapımı için alındığından, net plan görülemez. Zaten bunun sonucunda, surlarla çevrili alan düzlük ve çayırlık haline gelmiş, yapı kalıntısı kalmamıştır.  

Bu yerleşim alanından sonra, 30 metre daha ileride, sivri tepenin eteğinde 5 tane su kuyusu vardır. Bu su kuyuları, oyma kanallarla birbirine bağlanmıştır ve muhtemelen sarnıç olarak kullanıldıkları düşünülür.

Bu kuyulardan, birinci büyük kuyunun ağzı dar, dini geniştir. İçine taş atıldığında, bakır sesine benzer yankı yapar ve bu yüzden halk arasında bu kuyuya “Bakır kuyusu” denir. Tabii bir de defineci boyutu var. Defineciler çeşitli kazılar yaparak kuyunun bakırlarını almak istemişler, böylece kalenin zemin yapısını bozmuşlardır.

Kuyulardan ikinci bölüm ise, oldukça sert ve sivri kayalardan oluşur. Burada: ağzı dar, 6-7 metre genişliğinde bir kuyu bulunur. Bu kuyunun içerisinde kemikler ve kemik tozları bulunduğundan, yerli halk bu kuyuya “Kemik kuyusu” ismini vermiştir. Rivayete göre, bu kuyu bir zamanlar zindan olarak kullanılmıştır.

Ordu İkizce

Kale, 1998 yılında 1. Derece doğal ve arkeolojik sit alanı ilan edilerek koruma altına alınmıştır.

Ordu İkizce Cin Değirmeni

CİN DEĞİRMENİ

Değirmen: İkizce-Devecik yolunun 17’nci kilometresindedir. İlçe merkezine 17 km uzaklıktadır.

Değirmen: Diyek Irmağı üzerindedir. Değirmen, söylenenlere göre Rumlar tarafından yapılmıştır. Yine söylenenlere göre, ilk yapılan değirmen tahta imiş, mağara içinde ağaçtan yapılan ilk değirmen, 1970’li yıllarda bir sel sonucu sürüklenerek yol olunca yerine günümüzdeki taş değirmen 3 x 4 metre ebatlarında yapılmıştır.

Gelelim değirmenin ilginç ismine; eskiden yörede ekilen mısır, buğday, arpa ve yulaf öğütülmek üzere köylüler tarafından buraya getirilirmiş, ancak kalabalık olur sıraya girilir, bazen değirmen gece de çalışırmış. Bu cin hikayeleri de bu gece çalışma nedeniyle ortaya çıkmıştır.

Ordu İkizce Cin Değirmeni

Evet burada doğa üstü varlıklarla ilgili anlatılan birçok hikaye var, bunları yazmak istemedim, çünkü anlatılanların hepsi rivayet yani gerçek olup olmadıkları meçhul bu yüzden hikayelere girmeyelim ama gerçek olan tek şey bu değirmenin isminin “Cin değirmeni” olduğudur. Bence bu hikayelerin temelinde, değirmenin oldukça ıssız bir yerde bulunuyor olmasıdır.

Ordu İkizce Keriş Köprüsü

KERİŞ KÖPRÜSÜ

Şenbolluk ve Kaynartaş mahalleleri arasında Kutluca deresi üzerindeki köprü, 1896 yılında Rumlar tarafından yapılmıştır. Köprünün uzunluğu 15 metre, genişliği 2 metredir. Köprü yapılırken Horasan harcı denen bir maddeyle, kesme taşlar, birbirine yapıştırılmıştır.

Ordu Ulubey hakkındaki gezi yazım için  Ulubey

Please follow and like us:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.