Tunceli Ovacık

Tunceli Ovacık

Ovacık, Tunceli arası uzaklık: 29 km. Ovacık, Hozat arası uzaklık: 39 km.

TARİHİ

1200’lü yılların başında: Mengüç Beylerinden Ahmet Gazi, Erzincan ve Ovacık yöresine hakim olmuştur. 1886 yılında yerleşim yeri, Mamuret-ül Aziz (günümüzdeki ismiyle Elazığ) vilayetine bağlanır.

1908 yılında ise, ayrı bir ilçe olarak Yeşilyazı’da kurulur. 1’nci Dünya savaşında, Rus işgali görülür. 1935 yılında yerleşim yeri Tunceli iline bağlanır. 1938 yılında ilçe merkezi, Yeşilyazı’dan alınarak günümüzdeki Pulur Mahallesine nakledilir ve Belediye kurulur.

GENEL

Yerleşim yeri ismini, dağların arasında bulunan ovadan alır. Arazinin büyük bölümü dağlardan oluşur. Bu yüzden, rakım ortalama 1300 metredir.

GEZİLECEK YERLER

Tunceli Ovacık Munzur gözeleri

MUNZUR GÖZELERİ

Tunceli il merkezine 80 km ve Ovacık ilçe merkezine 17 km uzaklıktadır. Burası yöre halkının en sık kullandığı mesire alanıdır. Ama aynı zamanda bölge halkı tarafından kutsal kabul edilirler. Ovacık ilçesinin Ziyaret köyü yakınlarındadır.

Munzur dağlarının eteklerinde, 250-300 metrekarelik alanda bulunan yaklaşık 40 kadar gözeden: beyaz köpüklü, buz gibi sular fışkırır. Bunlar: yamaçlardan aşağıya çağlayanlar oluşturarak akar ve Munzur çayına dökülürler. Çayın çeşitli yerlerine ahşap masalar yerleştirilmiştir. Girişinde bayanlar tarafından yapılıp satılan gözlemelerden tatmalısınız.

Bu gözlemeleri, ahşap masalarla yiyebilirsiniz. Gözelerin muhteşem manzarası yanında, sularından çıkarılan alabalıkları da çok ünlüdür. Bunları tanımak için bölgede yaygın olarak anlatılan “Munzur Baba Efsanesi” ni bilmek gerekir.

Munzur Baba Efsanesi

Bir zamanlar bölgede bir Pir vardır. Pir’in tek kızı bir gün ölür. Dede, birkaç gün sonra rüyasında kızını görür. Kızı “Baba benim mezarımı aç, bende bir emanet var, onu al” der. Bunun üzerine Dede ve beraberindekiler mezarı açarlar, kızın tabutu içinde, beşiğe benzeyen bir şeyin içinde, şehadet parmağını emen bir çocuk görürler.

Çocuğu alırlar. Dede bir gece sonra rüyasında yine kızını görür. Kızı “Çocuğun adını Munzur bırakın” der. Zaman geçer ve Munzur, 7 yaşına gelir, Ovacık yöresinde bağlı Koyungölü civarında yaşayan bir ağanın koyunlarını gütmek için çoban olur.

Munzur’un ağası, hac zamanı gelip hacca gider. Ağasının hacda bulunduğu sırada, Munzur, ağasının hanımının yanına gider “Hanımım, ağamın canı sıcak helva ister, helvayı yaparsan ben kendisine götürürüm” der.

Ağanın hanımı önce şaşırır, sonra zavallı çobanın canı helva istedi diye düşünür ve helvayı pişirir, bir bohçanın içine bağlar ve Munzur’a “Al evladım, götür” der. O sırada, ağa hacda namaz kılmaktadır.

Namaz sırasında sağa selam verirken, bir de bakar ki sağ yanında, elinde bohça ile Munzur dikilmiş duruyor. Namazı bitirip Munzur’a  “Hoş geldin evladım, burada ne arıyorsun, nedir o elindeki” der. Munzur da “Ağam canın sıcak helva istemişti, onu sana getirdim” der.

Elindeki bohçayı ağasına uzatır. Ağası bohçayı açar ve bakar ki içinde sıcacık helva paketlenmiş duruyor. Ağa hayretler içinde Munzur’a bir şeyler söylemek ister, ancak başını kaldırıp baktığında Munzur yanında yoktur.

Ağa, hac görevini tamamlayıp köyüne döndüğünde, komşuları herkes elinde bir hediye ile hacıyı karşılamaya giderler. Munzur’da götürecek bir hediyesi olmadığından, bir çanağın içerisine, koyunlarından sağdığı bir miktar sütü koyar ve ağasını karşılamak için gider.

Ağa, Munzur’u görünce, yanındakilere “Asıl hacı Munzur’dur, öpülecek el varsa Munzur’un elidir. Önce ben öpeceğim” der ve Munzur’a doğru koşar.

Munzur bu konuşmayı duyduğunda, “Aman ağam Allah aşkına, böyle bir şey olmaz, ben yıllarca senin ekmeğini, aşını yedim, sen nasıl benim elimi öpersin, ben sana elimi öptürmem” der ve kaçmaya başlar.

Munzur önde, ağa ve yanındakiler arkasında, bir kovalamaca başlar. Günümüzde, Munzur ırmağının ilk çıktığı yere geldiklerinde, Munzur’un elindeki süt dolu çanak dökülür. Sütün döküldüğü yerde, süt gibi bembeyaz bir su fışkırır.

Munzur, 40 adım daha atar. Fışkıran bu sulardan bir ırmak meydana gelir.

Munzur’un arkasından koşanlar bu ırmaktan öteye geçemezler. Munzur da dağlarda kaybolur gider.

Evet: sonuç, Munzur ırmağı günümüzde de yer yer sanki bir süt görünümünde akmaya devam etmektedir.

Özellikle Haziran ayında dağlardan sular fışkırdığı görülür.    

 

EFKAR TEPESİ HÖYÜĞÜ

Köyönü mevkiindedir. 1994 yılında 2’nci derece arkeolojik Sit alanı olarak koruma altına alınmıştır.

 Tunceli Nazimiye hakkındaki gezi yazım için  Nazımiye

Tunceli Nazımiye

Tunceli Nazımiye

Nazimiye, Tunceli arasındaki uzaklık: 37 km. Nazimiye, Pülümür arası uzaklık: 55 km.

TARİHİ

Nazimiye, Kızıl Kilise olarak bilinen Hozat’a bağlı iken, 1876 yılında ilçe olur. 1936 yılında Tunceli il merkezi olunca, Nazimiye Tunceli’ye bağlanır. 1911 yılında Nazimiye Kaymakamı Vehbi Bolat, Padişahın yeni doğan torunu Nazım Efendi için ilçenin adını değiştirme talebinde bulunmuş ve bu talebi hükümet tarafından kabul edilmiştir.

GENEL

Yerleşim dağlık bir yerde kuruludur, bu dağlık arazi sık ve derin vadilerle bölünmüştür. Yerleşimin ortalama rakımı 1550 metredir.

GEZİLECEK YERLER

Tunceli Nazımiye Düzgün Baba

DÜZGÜN BABA

İlçe merkezine bağlı 15 km uzaklıkta, Düzgün Baba dağı ve ziyaretgahı bulunur. Türbenin bulunduğu yere araç yolu yoktur, ulaşım yaya yolu ile sağlanmaktadır. Düzgün Baba dağının yüksekliği 2097 metredir ve ziyaret yeri, dağın zirvesindedir.

Kendisi: Seyyid Mahmut Hayrani oğlu Şah Haydar’dır. İsminin kaynağı bir efsaneye dayanmaktadır.

Düzgün baba ziyaretgahına giderken, 2100 metre rakımda bir mağara bulunur. Bu mağara “Çile Mağarası” dır. Mağaranın içinde döşeği, yastığı, kemanesi ve ayak izi vardır. Döşeği denen yer: taşlardan oluşmaktadır. Mağaradan yukarı doğru yürüyünce, sır olduğu yer vardır. Ayrıca Düzgün Babanın atının ayak izleri bulunuyor. Orayı geçince: sazı, kolu, kapısı ve dilek taşı bulunuyor.

Türbe denen yerde sır olduğu söylenir. Ulaşım yani yol zor olsa da her yıl Mayıs-Eylül ayları arasında, ziyaretgah yoğun ziyaretçi görür. Hatta bu ziyaretçilerin çoğunluğu il dışından, yakın çevre illerden gelenlerden oluşmaktadır.

Burada, ziyaretçiler genellikle kurban keserler, mum yakarlar ve bazı ziyaretçiler ise geceyi mağarada geçirirler. Eğer rüyalarında Düzgün Baba’yı görüp dileklerini iletebilirlerse, dileklerinin gerçekleşeceğine inanırlar. Çocuğu olması için dilek tutanlar, çocuğu olduğunda genellikle ismini “Düzgün” koyarlar.

GENÇLİK ŞELALESİ-DEROVA ŞELALESİ

İlçenin kuzeyinde, 13 km uzaklıkta Dereova Bucağının yanındadır. Gelin pınarı ismiyle de tanınır. Şelale: 30-40 metre yükseklikteki kayalardan: sarkıtlar, dikitler yaparak ince ince akar.

Bu yüzden alışılmış bir şelale görüntüsünden uzaktır. Yazın havanın aşırı sıcak olduğu anlarda, şelalenin 50 metre kadar yakınına gidilebilir ve muhteşem bir serinlik hissedilir.
Kayalardan akan suların yarattığı gerek serinlik ve gerekse ses, oldukça güzel bir ortam yaratır. Şelalenin hemen altında bir restoran bulunuyor. Burada alabalık yiyebilirsiniz.

 

Tunceli Pülümür hakkındaki gezi yazım için  Pülümür

Edirne Keşan

Edirne Keşan

Edirne Keşan: İlçe günümüzde E-87, E-84, E-90 karayollarının kavşağında bulunmaktadır. Keşan, Edirne arası: 112 km. Keşan, İstanbul arası: 215 km. Keşan, Yunanistan arası: 35 km. Keşan, Enez arası: 70 km. Keşan, Malkara arası: 26 km. Keşan, Gelibolu arası: 60 km. Keşan, Saroz körfezi arası: 45 km. Keşan, İpsala arası: 30 km.

Edirne Keşan

 

TARİHİ

Keşan’ın bilinen ilk adı “Zorlanis” dir ve tarihi süreçte bölgede ilk olarak Luviler ve Trak boylarının yaşadıkları bilinmektedir.

Bölge, MS 1’nci yüzyıldan itibaren Roma egemenliğine girer. Roma döneminde “Via Egnatia” yani “Egnatia yolu” üzerinde bulunan ilçe, daha da önem kazanır. MÖ 145 yılında yapılan Egnatia yolu 6 metre genişliktedir ve Roma ile İstanbul şehirlerini birbirine bağlar. Karadeniz, Ege ve Adriyatik denizleri arasında önemli bir askeri ve ticari ulaşım sağlayan yol, Bizans döneminde de önemini korumuştur. 1354 yılında Rumeli’ye geçen Osmanlılar, Gelibolu ve ardından Trakya’yı ele geçirdiler. Gazi Evrenos, Keşan’ı fetih etti ve Egnatia yolu, Osmanlı denetimine geçti. Keşan ve çevresine, Anadolu’dan gelen Türkmen toplulukları yerleştirildi.

İlçe: 1828 ve 1878 yıllarında, Ruslar tarafından iki defa işgal edildi. 1878-1879 yıllarında Rusların Balkanları işgal etmesiyle birlikte göçler başladı, Anadolu’ya giden ana yol üzerinde bulunan Keşan’a göçmenlerin büyük bölümü yerleştir. 30 Temmuz 1920 tarihinde bu kere Yunan işgali görüldü. Büyük Zaferin ardından ise 19 Kasım 1922 tarihinde işgalden kurtarıldı.

Edirne Keşan

 

GENEL

Edirne ilinin en büyük ilçesidir. Meriç nehrine kadar uzanan bir ovanın doğu kenarında kuruludur. Keşan ilçesinin en büyük özelliklerinden birisi, İpsala gümrük kapısı üzerinden Yunanistan’a uzanan yolların kesişim noktasında olmasıdır. Keşan halkının önemli bir kısmı: 19 ve 20’nci yüzyıllarda: Bulgaristan, Yuğoslavya ve Yunanistan’dan göç edenlerden oluşmaktadır. Keşan ekonomisi genellikle tarıma dayalıdır. Yetiştirilen ürünlerin başında: buğday, ayçiçeği ve arpa gelir. Bal üretimi de yaygındır. Doğal Sit alanı olan bölgede, meşe ve çam ormanları denize kadar uzanır. İlçede: sonbahar ve kış ayları soğuk ve yağışlı, yaz ayları kurak geçer. Saroz körfezine kıyısı olan bölgede, iklim daha ılımandır. Ancak kış döneminde şehirde muhteşem bir hava kirliliği vardır, hatta bu hava kirliliğinin insan yaşamı için tehlikeli boyutlarda olduğu söylenir.

KEŞANLI ALİ DESTANI

Haldun Taner’in eseridir. 31 Mart 1964 tarihinde ilk gösteri, Karaca Tiyatrosunda yapılmıştır. Konusu: işlemediği bir cinayet yüzünden hapse atılan ve sevdiği kız Zilha tarafından dayısını öldürmekle suçlanan Ali’nin hikayesidir.

Edirne Keşan Saroz Körfezi

 

SAROZ KÖRFEZİ

İlçe sınırları içinde, meşe ve çam ormanları, Ege denizi kıyısında Saroz körfeziyle buluşur, Keşan kıyı şeridi, sanayileşmenin etkisinden uzak kalabilmiş ender yerlerdendir. Körfezin bir başka önemli özelliği ise balık çeşitliliğidir. Özellikle: istavrit, sardalya, hamsi, mezgit, çinekop, orfoz ve ahtapot avlanır. Saroz körfezindeki tatil beldeleri şunlardır: Sazlıdere, Gökçetepe, Mecidiye, Erikli, Danişment ve Yayla. Erikli ve Yayla, yaz aylarında artan nüfusu ile öne çıkar. Keşan sahillerinde: orman içi bungalov tipi evler, prefabrik barakalar, pansiyonlar, villalar ve az sayıda oteller bulunur. Otellerin az olmasının sebebi, bölgenin SİT alanı olması ve yaz mevsiminin kısa sürmesidir, bu yüzden turizm yatırımları açısından çok fazla gelişmemiştir.

Saroz körfezinde denizin üstü kadar altı da ilgi çeker. Çünkü, güçlü su akıntıları vardır ve bunun sonucunda deniz oldukça temizdir. Dibinde yüzden fazla canlı bırınır, mercan oluşumlarının fazlalığı dalgıçları ve su altı fotoğrafçılarını buraya çeker. Mecidiye sahilindeki “İbrice” özellikle tercih edilir. (İbrice hakkındaki ayrıntılı yazımı, yine bu sitede İbrice adı altında bulabilirsiniz.)

Edirne Keşan İbrice

Daha çok İstanbul ve Edirne gibi illerden gelen turistler, sahildeki plajlarda, deniz, kum ve güneşin tadını çıkarırlar.

NE YENİR

Keşan’a yolunuz düşer ve yerel lezzetlerden tatmak isterseniz, “satır et” öneririm, yanında manda yoğurdu ile birlikte oldukça güzeldir.

LALACIK HALK OYUNLARI EKİBİ

Köy halkının oluşturduğu bu topluluk, gerek yurt içi ve gerekse yurt dışındaki birçok festivalde Keşan’ı temsil etmiş ve birçok ödül kazanmıştır. Bu topluluk, bölge insanının müzik ve oyun alanındaki yeteneklerinin temsilidir.

DALLIK ŞENLİĞİ

Her yıl Mayıs ayında düzenlenen geleneksel şenlikte, Keşan’daki çok kültürlülük yaşanır, yaşatılır, yaklaşık 50 bin kişinin katıldığı piknikte yemekler yenir, oyunlar oynanır.

Edirne Keşan Meslek Yüksek okulu

 

KEŞAN MESLEK YÜKSEK OKULU

Trakya Üniversitesine bağlıdır. 1988-1989 yıllarında Keşan’da Özel İdare İş Hanında eğitim ve öğretime başlamıştır. 1995 yılında ise yapımı tamamlanan yeni hizmet binasına geçmiştir. 2007-2005 öğretim yılında, ikinci blok kullanıma girmiştir. Halen ikinci öğretim programlarının kapatılmasıyla birlikte program sayısı 6 olarak uygulanmaktadır.

Edirne Keşan

 

GEZİLECEK YERLER

Edirne Keşan Hersekzade Ahmet Paşa Camisi

 

HERSEKZADE AHMET PAŞA CAMİSİ

İlçe merkezinde, ilçenin hemen girişindeki bu cami, 1511 yılında yapılmıştır. Hersekzade Ahmet Paşa kimdir? Kendisi; Anadolu Beylerbeyi olarak Sultan II. Bayezid ve Yavuz Sultan Selim ile önemli savaşlara ve seferleri katılmıştır. Ahmet Paşa: Osmanlı devleti hizmetinde iken, cami, hamam, imaret, ham gibi vakıflar yaptırmıştır. Hersekzade Ahmet Paşa camisi, bunlardan biridir. Caminin kitabesi yoktur. Kesme taştan, tek kubbeli cami, erken Osmanlı mimari özellikleri taşır.

Caminin içinde, mihrabın sağ tarafında bulunan işlemeli sanduka içinde, günümüze kadar gelen mukaddes emanetlerden birisi olan “Sakal-ı Şerif” saklanmaktadır. Kandil günlerinde ve Ramazan ayında belli günlerde ziyarete açılır. Giriş kapısı tarafındaki bölümü sonradan eklenen caminin, avlusunda 12 köşeli mermer şadırvan ve üzerindeki süslemeler dikkat çeker. Caminin haziresinde, işlemeli mezar taşları bulunur. Cami yakınında, Osmanlı dönemine ait çift kubbeli hamam, kısmen yıkık olarak günümüze ulaşmıştır.

Edirne Keşan Mercan Köprüsü-Boyacı Dere Köprüsü

 

MERCAN KÖPRÜSÜ-BOYACI DERE KÖPRÜSÜ

İlçe merkezine bağlı Mercan köyündedir. Osmanlı köprü mimarisinin belirgin özelliklerini taşıyan köprü, üç kemerlidir. Eğimi fazla değildir, taşıyıcı taş duvarlar üzerinde köprü korkulukları günümüze ulaşmamıştır. Köprü halen kullanılmaktadır.

Enez tanıtımı.

Gelibolu tanıtımı.

İpsala tanıtımı.

Edirne tanıtımı.