Malatya Hekimhan

Malatya Hekimhan

Hekimhan, Malatya il merkezi arasındaki uzaklık: 85 km. Hekimhan, Kangal arası uzaklık: 76 km.

TARİHİ

İlçe, MÖ 2’nci yüzyıl ile MS 14’ncü yüzyıllar arasında yoğun olarak kullanılan İpek Yolu-Bakır yolu güzergahında bulunmuştur. 13’ncü yüzyılda bölgede Selçuklular hakimdir. Aynı dönemde, devrin ünlü doktorlarından Ebu-l Hasan El Hekim: tarafından günümüzde ilçe merkezinde bulunan ve “Taşhan” olarak bilinen han yaptırılmıştır.

“Han-ı Hekim” olarak isimlendirilen bu han, daha sonra kurulan ilçeye “Hekimhan” isminin verilmesine vesile olmuştur. (ayrıntı aşağıda) Osmanlı döneminde, 1656-1661 yılları arasında Köprülü Mehmet Paşa, ilçede bulunan hanı askeri amaçlı kullanım için onarttırmıştır.

Bu dönemde, Selçuklulardan kalan hana ek, Köprülü Mehmet Paşa Camisi yaptırılmıştır.

Hekimhan, 1 Temmuz 1921 tarihinde ilçe statüsü kazanmıştır.

Malatya Hekimhan

GENEL

Malatya ilinin en gelişmiş ilçesidir. İlçe, Doğu Anadolu bölgesinin Yukarı Fırat bölümünde yer alır. Dağlık ve engebeli bir yapıya sahiptir. İlçe merkezinin rakımı 1040 metredir. Dağlar dik ve ormansız olduğu için sık sık taşkın ve erozyon olmaktadır.

İlçede ortadaki kayalık tepenin ismi  “Zurbahan” dır.  İlçede tipik karasal iklim hüküm sürer ve buna bağlı olarak yazlar sıcak ve kurak, kışlar kar yağışlı ve soğuk geçer.

İlçenin akarsuları Kuruçay ve Yağca çayıdır. İlçe toprakları demir ve krom madeni bakımından oldukça zengindir. İlginç bir durum, ilçede pusulalar doğru yönü göstermez, çünkü dağı taşı demirdir.

Öte yandan, ilçenin toprağında da yoğun asbest bulunduğu söyleniyor. Son yıllarda ilçede kayısı üretimine ağırlık verilmiştir. Halkın başlıca geçim kaynağı kayısı üretimidir. Kayısı yanında cevizi de ünlüdür.

HEKİMHAN CEVİZ, MADEN VE KÜLTÜR FESTİVALİ

Festival, her yıl Temmuz ayı içinde yapılmaktadır. Hekimhan ilçesinin turizm potansiyelini arttırmak, ulusal ve uluslararası düzeyde tanıtımı yapılmak için yapılan festival 2009 yılından bu yana düzenleniyor.

Malatya Hekimhan

HEKİMHAN MEHMET EMİN SUNGUR MESLEK YÜKSEK OKULU

Malatya Turgut Özal Üniversitesine bağlıdır. 1997 tarihinde kurulmuştur. Başlangıçta teknik programlar bölümü bünyesinde: Maden, Bahçe Ziraatı ve Arıcılık programları açılmıştır. 2001-2002 öğretim yılında, okul kendi kampus alanında eğitim-öğretime başlamıştır.

Malatya Hekimhan

GEZİLECEK YERLER

Malatya Hekimhan

 TAŞHAN

Taşhan’da üç ayrı kitabe vardır. Yapının yapım aşamaları ile ilgili bu kitabeler şunlardır:

Birinci kitabe

Hanın kapalı bölümünde kapı üstündeki birinci kitabede: hanın birinci kısmı olan, kuzeydeki eski kısmın Selçuklular döneminde, tahta çıkmadan önce Malatya valisi olarak görev yapan, 1218 yılında, I. Izzettin Keykavus (1210-1219)tarafından, devrin ünlü hekimlerinden Malatyalı Ebu’l Hasan oğlu Selim El-Malati’ye yaptırıldığı yazılıdır.

Aynı kitabe, Ermenice ve Süryanice yinelenmiştir. Süryanice yazılmasının sebebi, o dönemde dünya ticaret dilinin Süryanice olmasıdır. Ayrıca, bu durum o dönemde bölgede büyük bir Süryani topluluğunun bulunduğunu da gösterir.

Daha sonra hanı yapan hekimin hekimliğine vurgu yapılarak halk arasında han “Han-ı Hekim” olarak yani “Hekimin Hanı” olarak isimlendirilmiştir.

Malatya Hekimhan

İkinci kitabe

Avlulu bölümün kapısı üstündedir. I. Alaeddin Keykubad döneminde (1229-1237) yapıldığı belirtilmektedir.

Üçüncü kitabe

Kapalı bölümdeki üçüncü kitabede, 16’ncı yüzyılda onarımı gösterir. Köprülü Mehmet Paşa, Sadrazamlığı sırasında (1661-1665) Anadolu’da Celali isyanlarını bastırmak için Anadolu’ya geçtiğinde, Taşhan’ın birinci bölgesine ek olarak ikinci bölmesini, Camiyi ve Hamamı yaptırmıştır. Bu üçüncü kitabede, Sultan Mehmet Han ve Köprülü Mehmet Paşa unvanları geçer.

Malatya Hekimhan

Mimari özellikleri

Yapı: Selçuklu sultan hanları geleneklerini devam ettirir. Önden revaklı, kare avlu, avluyu takiben de hol kısmından oluşur. Dikdörtgen planlı ve avlulu, eyvanlı yapı gurubundadır. Eski Malatya’daki büyük hanın sitilini yansıtır.

Avlunun çevresine yapılan, ikinci kısım ise Osmanlılar döneminde Köprülü Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Burası, günümüzde iş yerleri olarak kullanılmaktadır.

Ölçüleri birbirini tutmayan odalarca sarılmıştır. Girişin sağ ve solundaki kare planlı odaların üstü beşik tonozlarla örtülü olup, içlerinde birer ocak vardır.

Çünkü, bu yerler Köprülü devrinde günümüzdeki hükümet daireleri yerine devlet iaşe konağı olarak kullanılmak üzere yaptırılmıştır. Üç nefli kapalı bölümün batı duvarı payandalarla güçlendirilmiştir.

Yapı bezemesizdir. Osmanlı döneminde yoğun tamirat görmüş olan han, 1987 yılında restore edilmiştir. Han ismiyle ilgili bir rivayet var. “Mısır’dan Malatya’ya sürgün edilen Emrullah isimli bir hekim, cezasını çekip İstanbul’a dönüşünde burada bulunan Taşhan’da bir süre konaklamıştır.

Bu süre içinde hanın yıkılan yerlerini tamir ettirip, üzerine ismini yazdırmıştır. Bu han yapısına izafeten buraya “Hekimin Hanı” denilmiştir. “

Malatya Hekimhan

KÖPRÜLÜ MEHMET PAŞA CAMİSİ

Cami, Taşhan’ın kuzeydoğusundadır.

Ana mekanın giriş kapısı üzerinde, talik hatla yazılmış bir kitabesi vardır. Bu kitabede caminin 1661 yılında yapıldığı yazılıdır. Cami, 1656-1661 yılları arasında Köprülü Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır. Son cemaat yeri karşısındaki muslukların üzerinde ise, onarım kitabesi vardır ve tarih olarak 1815 yazılıdır.

 Son cemaat yeri revaklıdır. Beş küçük kubbe, burayı örter. Ana mekan dikdörtgen şeklindedir. Ortada bulunan büyük kubbe, iki yana doğru beşik tonozla genişletilmiştir.

Kubbe sekiz kasnak üzerine oturur. Giriş kapısının tam karşısına rastlayan mihrap gayet sadedir, hiçbir süsleme yoktur. Caminin batı duvarına bitişik tek minarelidir.

Malatya Hekimhan

KÖPRÜLÜ MEHMET PAŞA HAMAMI

Taşhan’ın doğu duvarına bitişiktir.

Kitabesi yoktur, bu yüzden ne zaman ve kim tarafından yaptırıldığı bilinmez. Ancak Köprülü Mehmet Paşa camisinin yapıldığı tarihte, Köprülü Mehmet Paşa tarafından vakıf edildiği tahmin edilmektedir. (1660-1661) Hamam, günümüzde oldukça harap durumdadır. Giriş kapısının üstü, eğimli çatıyla örtülüdür. Oradan da soyunma bölümüne geçilir.

Burası kare şeklindedir, üstü kubbe ile örtülüdür. Soyunma kısmından soğukluk kısmına geçiril, burası beşik tonozla örtülü, dikdörtgen şeklinde uzunca bir holdür.

Burayı küçük bir mekan izler. Batı duvarındaki küçük bir kapı ile halvet bölümüne geçilir. Burası da bir kubbeyle örtülüdür. Soyunma zemininin doğu duvarına bitişik külhan bölümü vardır.

Malatya Hekimhan

SUROHAN KİLİSESİ

İlçe merkezinde Kaymakamlık binasının arkasındadır.

Kilise, 16’ncı yüzyılda yapılmış Surp Pirgıç Ermeni Kilisesidir. Kitabesi yoktur. Yapı 1934 yılına kadar bir dönem hapishane olarak kullanılmış olup günümüzde yıkık durumdadır. Yapı dikdörtgen planlı, basit bazilika tipindedir. Yan cephe duvarında bulunan kabartma haç işaretlerinden Bizans döneminde yani 1500’lü yıllarda kilise olarak kullanıldığı düşünülmektedir.

Malatya Hekimhan

ŞIRZI’DA BULUNAN HİTİT HİYEROĞLİF KİTABESİ

İlçe merkezine bağlı Şırzı köyünde, köye yarım saat mesafede “Ören” denilen yerde büyük bir şehir harabesi vardır.

Harabelerde taş duvarlar kolayca görülmektedir. Toplanan çanak-çömlek parçaları harabelerin Roma dönemine ait olduğunu gösterir. Bizi ilgilendiren Hitit hiyeroglif kitabesi: Şırzı köyünün, 2 kilometre güneyinde, Ören denen kalıntılara 1 saatlik uzaklıktadır.

Ören harabeleri Roma dönemine aittir, ancak kitabenin bulunduğu yer, Ören harabelerinin bulunduğu yerden 1 saat uzaklıkta olduğuna göre, kitabenin Ören ile ilgisi yoktur.

Kitabe, dağ silsilesinin batı yamacında, vadiye manzarayı kapayan küçük ve tabii bir sed üzerindedir. Kitabe, meyilli toprakta, müstakil olarak duran 2.5 metre eninde ve 1.5 metre boyunda büyük bir kaya bloku üzerindedir. Yamacın üstünde görülen kayalar kopmuştur. Kitabede satırlar: sağdan-sola, aşağıya doğru meyilli gider.

İşaretler tamamen amudi olarak sıralanmıştır. Bu tanzime bakılınca, kitabe yazıldığı zaman, kaya şimdiki yerinde durmuş olmalıdır. Kaya civarında hiçbir bina ve tapınak izine rastlanılmamıştır.

Buna istinaden, kayanın muhtemelen Hitit döneminde aşağıya düştüğü ve kitabenin bu hadiseyi veya herhangi bir hadiseyi canlandırma veya hatırlatmak amacıyla yazıldığı düşünülmektedir. Evet, sonuç, kitabede yazılı metin okunamamış, çözülememiştir, yani kitabede neler yazdığı bilinmiyor.

Malatya Hekimhan

HASAN AĞA ÇEŞMESİ

Hasan Ağa Çeşmesinin ilginç bir hikayesi var, hatta çeşme, Hekimhan’daki ilk yerleşim ile ilgili bağlantı da yapıyor. Şöyle ki: Köprülü Mehmet Paşa: İstanbul’dan sefere çıktığında Hekimhan’a gelince her yerin yemyeşil ormanlar ve bol sularla dolu olduğunu görür. Burada ordusu ile birlikte dinlenmeye çekilir. Bu sırada askerlerin bir kısmı çevrede geziyorlarmış.

Günümüzdeki Hasan Ağa çeşmesinin bulunduğu yere gelmişler, burada küçük bir derenin aktığını görürler. Ancak bu küçük derenin içinde bir kırmızılık da akmaktadır. Askerler suyu takip ederler, bir yaralı adam görürler ve adamın kanı, dereye karışıp akmaktadır. Hemen Paşa’ya haber verirler.

Paşa: hekimle birlikte yaralı adamın yanına gelir, adamı hekime muayene ettirir, hekim “Paşam adamın bir canı kalmış, kurtulma ümidi yok” der. Paşa: hekime hitaben “Ya bunun canını kurtarırsın, ya da senin kanını bunun kanına katarım” der.

Bunun üzerine hekim, üç gün içinde yaralı adamı iyileştirir. Paşa: adama kim olduğunu sorar. Yarası iyileşen adam “Hekim olduğunu, ilaç yapmak için buralara geldiğini ancak eşkıyaların kendisini yaraladığını” söyler.

Köprülü, ormanda yaşayan eşkıyaların önlenmesi için, bulundukları yerdeki ormanı kestirir, bir yer açtırır, buraya bir han, bir hamam, bir de cami yaptırır. Ardından, bunların çevresine birkaç ev yaptırır ve bu suretle günümüzdeki Hekimhan’ın ilk yerleşimi yaratılmış olur.

Malatya Hekimhan

HEKİMHAN KONAKLARI

Ahmet Ali Efendi “Yazıcıoğulları Konağı”

Ahmet Ali Efendi, I. Dünya savaşında Yemen’de Yüzbaşı olarak savaşmıştır. Savaş sonrası Hekimhan’da Belediye Başkanlığı yapmıştır. Yaptırdığı konak günümüzde hala ayaktadır ve “Camcı İhsan Yazıcıoğlu’nun evi” olarak tanınır. Üzerinde herhangi bir tarihi kayıt yoktur.

Müftülerin “Camcı Ömer Alpay Konağı”

İlçe merkezine bağlı Müftüler kasabasındadır.

Konak üzerinde bir taş kitabe vardır. Kitabesinde, Bakara suresinin ayeti ve 1325-1327 tarihleri yazılıdır. Ayrıca, taş kitabesinin aynısı, girişte tavan tahtaları üzerine de yazılıdır. Binayı ilk olarak Hüseyin Ağa’nın babası Nedim Ağa yaptırmıştır.

Bu kişi Sultan Reşat’ın culuy törenine katılmıştır. Osmanlı döneminde Müftüler kasabasının idari işlerini bu binadan yürütmüştür. Müftüler günümüzde Özkul soyadı ile bilinen bir ailedir. Bu bina daha sonra miras olarak Camcı Ömer Alpay’a geçmiştir.

Malatya Hekimhan

GİRMANA KANYONU

İlçe merkezine 20 km uzaklıktaki Girmana beldesindedir. İpek Yolu beldesinin yeni ismi “Girmana” olmuştur.

Malatya Hekimhan

Kanyon tarihi İpek yolu güzergahı üzerindedir. Dik kayalar ve doğal taraçalara sahip kanyonun tektonik hareketler sonucunda 35 milyon yılda oluştuğu sanılıyor.

 Kanyonun ortasından “Kuruçay” akıyor. Burada: dağcılık, yürüyüş ve rafting yapılabilir. İl Özel İdaresi tarafından kanyona stabilize yollar açılmıştır.

Vadide: 4.200 metrelik yürüyüş parkuru, 700 metre ahşap görünümlü trabzan, 11 kameriye ve 25 piknik masası vardır. Ayrıca, köprüler ve banklar bulunmaktadır.

Yürüyüş parkuru yanlarına ise 11 bin çam fidanı dikilmiştir. Ziyaretçilerin hafta sonu kalabilmeleri için bungalov evler yapılması düşünülmektedir.

Malatya Hekimhan

Kanyonda, kuruçayın üzerinde bir köprü bulunuyor. Bu köprünün ismi “Kızlar köprüsü” dür. Rivayete göre, yörede 150 yıl önce birbirlerini seven iki genç kanyonda buluşurmuş.

Delikanlı, suların yükseldiği dönemde, kayadan çıkan çam ağacının dalını eğerek Kuruçay’dan geçip karşı kıyıda sevdiği kızın yanına gidermiş. İki sevgili yine bir gün çayın iki yakasında karşı karşıya gelmişler.

Delikanlı, sevdiğinin yanına gidebilmek için ağacın dalını eğdiği sırada, dal kopmuş ve delikanlı sulara kapılmış ve ölmüş. Sevdiği kız, kendinden sonrakilerin böyle bir acı yaşamaması için çeyizini satarak buraya ahşap bir köprü yaptırmış ve bu köprü yıllarca kullanılmış. Adı “Kızlar köprüsü” olarak bilinen bu ahşap köprünün hikayesi dilden dile aktarılmıştır.

Malatya Hekimhan

YAMADAĞI VE YAMADAĞI KAYAK MERKEZİ

Sivas ve Hekimhan arasında kalan Yama Dağı, 2500 metre yüksekliktedir. Buraya yapılması düşünülen Yamadağı Kayak Merkezi, Sivas-Kahramanmaraş ve Erzincan yöresindeki kayak severler tarafından kullanılabilecektir.

Yama dağında zirvede bir de NATO hava üssü bulunuyor.

Yamadağı Kayak Merkezi

2011 yılında temeli atılan ve bugüne kadar faaliyete geçemeyen Yama Dağı Kayak Merkezinde hazırlıklar sürdürülüyor. Burada 70 yataklı bir otel ve 1250 metre uzunluğunda teleski tesisleri hazırlanıyor.

Kayak alanında, 335 metre kot farklı yaklaşık 1700 metre uzunluğunda 1’nci etap kayak alanı ve 382 kot farklı yaklaşık 1500 metre uzunluğunda 2’nci etap kayak alanı olmak üzere 2 adet pist yer alacaktır.

Evet tüm bunlar güzel de, tesis henüz açılmamış, çünkü özellikle Malatya-Sivas karayolunun 110’ncu kilometresi ile, kayak merkezi arasındaki ulaşıma sağlayacak ara yol, kış aylarında hizmet verebilecek durumda değilmiş.

Yaklaşık 18 kilometrelik yolda, kış aylarında yaklaşık 2 metrelik kar birikmesi, ulaşımı imkansız hale getiriyormuş.

Malatya Hekimhan

DİPSİZ GÖL

İlçe merkezine bağlı Hasançelebi Beldesindedir. Göl, Hasançelebi beldesine 7 km uzaklıkta Yama dağı eteklerinde Baskinik köyünün hemen yanındadır.

Yamadağların tepesindeki krater gölünün deniz seviyesinden yükseklik 1700 metredir. Gölün derinliği bilinmiyor ama 100 metre civarında olduğu tahmin ediliyor.

Gölün bugüne kadar kuruduğu görülmemiştir. Gölde yaşayan sülükler toplanıyor ve şifa kaynağı olarak kullanılıyor. Bu sülükler yüzünden, göle “Sülüklü göl” de deniliyor.

Çevre yörelerden birçok vatandaş, sülükler yüzünden Dipsiz gölü ziyaret ediyorlar. Gölün çevresi, Malatya Valiliği tarafından düzenlenerek mesire alanı haline getirildi.

Gölün çevresi teraslama yapılarak ağaçlandırılmış, kamelyalar yerleştirilmiştir. Buraya piknik amaçlı gelenler yanında, çadır kuranlar da bulunuyor.

Gölün hemen yanı başında bir kilise kalıntısı vardır. Ayrıca çeşitli eski dönemlere ait mezarlar bulunuyor. Ancak buraları kaçak define arayıcıları tarafından delik deşik edilmiştir.

Göl ile ilgili diğer rivayetler, efsaneler şunlardır: “Gölde çok eskiden ağırlığı 50 kiloyu bulan balıklar yaşarmış. Göl adeta balık üretme çiftliği gibiymiş. Ama dinamit gibi patlayıcılar atılmış, hatta göle elektrik verilerek balıklar yok edilmiş.

Ancak bugün, gölde küçük balıklar yaşıyor. Ayrıca, hiçbir yerde yaşamayan Angut kuşlarının göl çevresinde yuva yapıp çoğaldıkları ifade ediliyor. Angut kuşları ilginçtir, kayalara yumurta bırakırlar, yumurtalardan yavru çıkar, erkek Angut kuşu ayrı tepede, dişi Angut kuşu ayrı tepede durarak yavruları sürekli izler, yavruları gölde büyüyüp bağımsız yaşayabilecek duruma gelince yavruları da alıp orayı terk ederler. Hatta, dipsiz gölde fazla olan su kendiliğinden aşağılara doğru akarak kayısı bahçelerine hayat veriyormuş.”

 HASANÇELEBİ ILICA MESİRE ALANI

İlçe merkezine bağlı Hasançelebi beldesinde, beldeye 3 km uzaklıktadır.

Burada oldukça büyük yapay bir göl vardır. Göl ve çevresindeki park alanı, özellikle yaz döneminde güzel manzaralar sunuyor. Piknik yapılabiliyor, gölde bulunan sandallarla sandal gezisi yapılabiliyor.

Malatya Hekimhan

ŞIPŞIPI

Şıpşıpı, kayaların çıkıntılarından süzülen damlaların şıp şıp seslerinden esinlenilerek isimlendirilmiştir. Şelalenin eteğindeki kayalardaki arapsaçı benzeri bitkilerin üzerindeki damlacıklar kışın soğuğunda oldukça güzel manzaralar yaratır. Şıpşıpı suyunun geçtiği bahçelerde sık meyve ağaçları, ceviz, kayısı ağaçları görülebilir.  

Gelelim eskilere, eskiden halk şıpşıpı’ya ziyaret için gidermiş. Hekimhan ve çevresinde sıtma hastalığına yakalananlar şıpşıpının damlayan sularından içer, kayaların arasından çıkan suyun birikintisinde yıkanırmış. Dilek ve muratlarının olması için kayalara, ağaçlara çaput bağlar, mum yakarlarmış. Suyun yatağındaki değirmen, yakın geçmişe kadar çalışıyormuş.

Yine, Şıpşıpı denen bahçedeki arasından su geçen taşla ilgili bir efsaneden söz etmek istiyorum “Kurtuluş savaşı sırasında istila edilen yerlerden biri olan Hekimhan’da, güzelliği dillere destan genç bir kız yaşarmış. Düşman askerleri bu kızı “Şıpşıpı” denilen yerde görmüşler ve peşine düşerek ona saldırmayı amaçlarlar.

Genç kız, namusunu kurtarma için ağlaya ağlaya “Allahım ya beni taş et, ya da kuş et” demiş ve o anda taş kesilmiştir. Genç kız Allaha yalvarırken, ağladığı için de bu taştan tuzlu su akmaktadır. Şıpşıpı denilen yerin bu adı almasının sebebi de göz yaşlarının şıp şıp akmasından kaynaklanmaktadır.

Malatya Hekimhan

ÇİMENLİK KALESİ

İlçe merkezine bağlı 32 km uzaklıktaki Çimenlik mahallesinin 3 km kuzeyinde yüksekçe bir yerdedir.

Kalenin Roma döneminden kaldığı düşünülüyor. Bu alanda: ana kayaya oyulmuş (sarnıç şeklinde) iki adet su biriktirme kuyusu bulunmuştur. Ayrıca bu kuyulara yönlendirilmiş oyuk şeklinde su arkları, alan yüzeyinde kaba ve ince seramik parçaları, mimaride kullanılabilecek düzgün kaba yontu taşlar ve yüzeyinde moloz taş olması bu düşünceyi desteklemektedir.

Ayrıca ana kayanın aşağı kısımlarında kültür toprağı yüzeyinde de seramik parçalarına rastlanmıştır. Çimenlik kalesi alanı Sit alanı ilan edilerek koruma altına alınmıştır.

Malatya Hekimhan

ÇAĞNA

İlçe merkezinde Emniyet müdürlüğünün arkasına düşen uçurumun adı “Çağna” dır.

Çağna: nice ölümlere, intiharlara, tarihi acı olaylara şahitlik etmiştir. Eskiden telef olan, mundar olan, belediye görevlilerince zehirlenen hayvanlar da buradan atılırmış. Böyle günlerde kartallar, leş yiyen hayvanlar bayram ederlermiş. Halktan bazıları, birbirleriyle dövüştüklerinde ve tartıştıklarında beddua ederken “Çağna harcı, git Çağna’dan kendini at, temizle” diye söylermiş. Çağna’ya günümüzde Belediye tarafından güzel bir pak yapılmıştır.

 

 Malatya Yazıhan hakkındaki gezi yazım için Yazıhan

 

Malatya Arslantepe

 

Malatya Arslantepe

Malatya Arslantepe: bilgi vermeden önce, gurur ve mutlulukla belirtmem gerekir ki, Arslantepe UNESCO tarafından “Dünya Kültür Mirası Listesi” ne dahil edilerek 2021 Temmuz ayında koruma altına alınmıştır. Temennim ülkemde bulunan bu tür binlerce tarihi kalıntının da, UNESCO tarafından “Dünya Kültür Mirası Listesi” ne dahil edilerek koruma altına alınmasıdır. 

2011 yılının Mayıs ayının son günlerinde: burası “Açık Hava Müzesi” olarak ziyarete açıldığını duydum. İtalyan arkeologlar tarafından yapılan kazılar devam etmesine rağmen, buranın “Müze” olarak ziyarete açılması bence gayet olumlu bir adım olmuş.

Sizler, bu çevreye yolunuz düşerse, mutlaka ve mutlaka gidip burayı görmelisiniz. Umarım en kısa zamanda, ben de gidip son durumu görmek istiyorum. Yani, Müze olarak nasıl dizayn ettiler, merak ediyorum. Son durumu yani Müzeyi görenler, lütfen yorum bıraksınlar, diğer okuyucularla paylaşalım.

Evet, gelelim, burası hakkında bilgi vermeye. Hüyük: İl merkezinin 7 km. batısında, Orduzu bölgesindedir. Yani merkeze oldukça yakın, ulaşımı oldukça kolaydır. 

Höyüğün Hititçe ismi “Malitiya” ve Asurca ismi ise Meliddu’dur. Kazılarda bulunan aslan heykelleri nedeniyle, buraya “Aslantepe” ismi verilmiştir.

Malatya Arslantepe

 

Höyükteki Yerleşim

Höyüğün yani yerleşim alanının boyutları 200 x 120 metredir. Yükseklik ise 30 metredir. 

Höyük: MÖ.1900-1200 yılları arasında, ilk olarak Hititliler tarafından yerleşim yeri olarak kullanılmıştır. MS 11’nci yüzyıla kadar iskan edilmiştir. MÖ 5 binli yıllarda başlayan yerleşim, MÖ 710 yılında, Asur istilası ile son bulur. Malatya Krallığının Asur Kralı II Sargon tarafından fethinden sonra, Arslan tepe giderek geriler ve Kimmerler’in istilasından sonra kesin olarak terke dilir. 

Sonrasında MS 5-6 yüzyıllarda Romalıların gelmesiyle bölge bir lejyonun yerleşim yeri haline gelir. MS 6’ncı yüzyıla kadar bir Roma lejyonuna ev sahipliği yapar. 

Ardından Bizans nekropolü olarak yerleşim görür. 

Atatürk: 1933 yılında, burada, arkeolojik araştırma yapılmasını söyler.

Bunun üzerine: Fransız I. Delaporte ve 1948 yılında, C. Schaeffer ve 1962 yılında ise, İtalyan F. Meriggi tarafından kazılar yapılır. Bu kazılar sonucu: höyükte, birçok kültür tabakasına rastlanır.

Özellikle: Hitit ve Asur hükümdarlarına ait saray kalıntıları, kabartmalar, aslan heykelleri ve süslü vazolar bulunur.

Malatya Arslantepe Aslan Heykelleri

 

Aslan Heykelleri

Aslanlı iç kapısında, sol yana ait kapı aslanı: aslan figürü beyaz kireçtaşından bir ortostat bloğuna oyulmuştur. MÖ 11-10’ncu yüzyıllara aittir.

Orijinal yerinde başı kırık olarak bulunmuştur. Arslanın üst tarafında, bloğun sağ üst köşesine kazınmış, 6 işaretli Luvi hiyeroglifinde Kral Halpasulupi adı yazılıdır. 

Günümüzde heykel Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesindedir. 

Malatya Arslantepe Saray

 

Saray

Höyükte bulunan geç Hitit dönemine ait kerpiç Saray oldukça ilginçtir. Saray MÖ 3300-3000 yılları arasına tarihlenmektedir. Bu saray kompleksinin, Yakındoğu’da “saray” ın başlangıcını oluşturduğu düşünülür. 

Sarayın çevresi toprak tabakasından arındırılmış ve böylece saraya gelecek toprak kütlesinin ve su baskınlarının önüne geçilmeye çalışılmıştır. 

Saraya: anıtsal bir oda kapısından ve zemin altından su tahliyesi için kapalı bir kanal geçen, dik bir şekilde yükselen koridordan girilirdi. 

Bugün sarayın yıkılmış koridor duvarlarında bazı renkli bezeme (baklava desenli baskı, motif ve duvar resimleri) izleri görülmektedir. 

Binanın duvarlarında, girişlerin yakınlarında ve geniş erişim koridoru duvarları boyunca: alçılı beyaz zemin üzerine: kırmızı ve siyah renkli resimler bulunur. Bu resimler: insan ve hayvan figürlerini içerir, karmaşık sahneler ve motifler bulunur. 

Bu bezemelerde: bir yük arabasını çeken iki boğanın, boyunduruğa bağlı durumu görülmektedir. Arabanın sürücüsü tarafından çekilen araç: 2 katlı bir yapıdan çıkmaktadır. 

Bu sarayda taş üzerine kabartma ile tasvir edilmiş avlu ve giriş kapısı yanında iki aslan heykeli ve devrilmiş bir kral heykeli bulunmuştur. 

Sarayın içindeki kazılarda ise: ayaklı meyvelikler ve uzun vazolar da tespit edilmiştir. Ama bu dünyanın en eski kerpiç sarayında bulunan en ilginç buluntu: MÖ 3000’li yıllara ait olduğu tahmin edilen kerpiç tahtdır. 

Ayrıca: saray kompleksi içindeki depo ve benzeri yerlerde: kumanya dağıtımı için yapılmış yüzlerce kase, mühür baskısı taşıyan yaklaşık 2 bin civarında kil mühür bulunmuştur. 

 Saray: MÖ 3000 yılında büyük bir yangın sonucu yok olur. Günümüzde her yerde, tüm malzemeleri yerinde tutan, çöken bir yangın izleri vardır.

Malatya Arslantepe Kral Mezarı

 

Kral Mezarı

Sarayın hemen yanındaki bir mezarın, MÖ 2900 yılından kalma, zengin bir kişiye ait olduğu düşünülür. Bu mezar: dünyanın en eski kral mezarı olarak kabul edilmektedir. 

Mezarda bulunan sanduka: büyük levhalarla kaplanmış ve süslenmiştir. Mezarda bulunan iskelet: kendisini taşımak için kullanılan bir tahtanın kalıntılarının üzerine çömelmiş ve bacakları karnına çekilmiş, güneşe doğru yan yatmış durumdadır. 

Bu sanduka 5 metre büyüklükteki geniş bir çukurun içindedir. Sandukanın içinde: çanak, çömlek, silahlar, bakır-gümüş alaşımı ve altından yapılmış süs eşyaları gibi mezar hediyeleri ve bir yetişkin iskeleti vardır. Mezara yerleştirilmiş kavanozlar ölüler için yiyecek rezervi olarak ve küçük kaplar ise masa servisi olarak kullanılıyordu. 

Sanduka çatısının iki büyük taş bloğunun üzerine ve çevresine dört genç gömülmüştür. (veya büyük olasılıkla ölüme terk edilmiştir.)

Mezarı kaplayan levhalar üzerine uzanmış: başlarında gümüş-bakır karışımı taç bulunan 14-16 yaşlarında bir erkek ve bir genç kız iskeletinin: sandukada gömülü kişiyle bağlantılı olduğu düşünülür.

Diğer iki genç kız iskeleti ise, 13-15 yaşlarındadır. Bunlar, diğer ilk iki genç iskeletinin ayaklarına, taş sanduka alanının dışına ve ekipmansız olarak yerleştirilmiştir. Bunlar muhtemelen ölen kişinin hizmetkarlarıdır. 

Tüm cesetler: ayrık ve doğal olmayan bir konumdaydı. İskeletler kaynak sırasında çürük ve kırık izlerini koruyordu. Bu ölümden kısa bir süre önce veya cenaze töreni sırasında yaşanan şiddetin bir işaretidir. 

Muhtemelen: yüksek rütbeli bir adamın, belki de bir şefin: insan kurbanlarının eşlik ettiği bir cenaze törenidir. İlk iki genç kişinin taktığı mücevherler, onların da daha yüksek bir rütbeye sahip olduklarını, belki de ölen kişinin aile gurubuna ait olduklarını gösteriyor.

Evet sonuç olarak mezarın kime ait olduğu bilinmiyor. Ancak bir kral veya önemli bir lider veya zengin kişi olduğu düşünülüyor.

Tapınak

Sarayla birlikte höyükte bulunan tapınak ta ilgi çeker. Tapınak MÖ 3600-3500 yılları arasına tarihlenmektedir. Toplumun en seçkin kişilerinin evleri, bu tapınağın yanındadır. 

Höyüğün zirvesinde ve şehirden ayrı bulunan tapınak yaklaşık 400 metre karelik bir alanı kapsamaktadır. 22 x 20 metre ölçülerinde, büyük taş ve kerpiç levhalardan oluşan bir platform üzerinde yükselir. 

Büyük ve tek başına olan bu yapı: sal taşları ve kerpiçten yapılmış büyük bir platform üzerine inşa edilmiştir. Mezopotamya’nın üç bölümlü mimari planına sahiptir. 

Yapının ortasında büyük bir salon, salonun iki yanında ise küçük odalar vardı.

Krala ait bu dini alan, aynı zamanda ticari ve ekonomik paylaşım yerine dönüşmüştür. 

Tapınak yapısı: çok renkli nişlerle bezelidir.

Merkezindeki hol de ateş platformu bulunur. Dört girişi bulunması, geniş kalabalıklar tarafından kullanıldığına işaret eder. Ayrıca: tapınak alanında bulunan çok sayıdaki (binden fazla) seri şekilde üretilmiş kaseler, tapınakta törensel ziyafetler yapıldığını ve bu ziyafetlerde yemek dağıtıldığını gösterir.

Bu yüzlerce kase: yavaş bir tekerlek üzerinde yapılmıştır. Kaselerin yanı sıra mühür baskılı çok sayıda kretula da bulunmuştur. 

Tapınak: MÖ 3450 yılında terk edilmiştir. Terk edilme sebebi bilinmiyor, muhtemelen deprem olduğu düşünülür. Ardından: tepenin güneybatı kısmında açık avlularla birbirine bağlı değişik işlevlere sahip tapınak ve depolar inşa edilmiştir. 

Günümüzde: bu tapınağa ait benzersiz olan bir temel ve bodrum sistemi görülür. 

Diğer yapılar

Sarayla birlikte Anadolu’daki ilk şehir devleti yapıları bulunmuştur.

Höyüğün zirvesinde: duvarları boyalı, kerpiç sütunları beyaz renkli, geniş odalı ve elit kesimin ikamet ettiği görkemli kerpiç yapılar bulunmuştur. 

Depolar

Araştırmalara göre, depolama sektörü, malların toplanması ve yeniden dağıtılmasının iki ana aşamasını gösteren, iki depoyu ifade eder. Bir alan depo olarak kullanıldı ve neredeyse tamamen gıda kavanozları, büyük kaplar ve şişeler içeriyordu.

Bazı büyük kapların yanında, muhtemelen yeniden dağıtılması amaçlanan, daha küçük başka bir odada, yüzlerce seri üretim kil ve kase ele geçmiştir.

Bu oda: sık sık görevliler kontrolünde, kapların mühürlenerek açılıp kapanması ile toplama ve yemek dağıtım işlerini, kaseleri tanımlanmış büyüklükteki kaplar olarak kullanarak yapmak zorunda kaldı. 

Yiyecek toplama ve yeniden dağıtma faaliyetleri, sarayın iki tapınağında yapılıyordu. 

Malatya Arslantepe Mühürler

 

Kil Mühürler

Ayrıca: 2 bin civarında mühür baskısı bulunmuştur. Üreticilerin malları mühürlenerek yatı altına alınıyor ve krala sunuluyordu. Bir kısmı ise dini törenlerde halka sunuluyordu. 

Yani bu mühürler gıda dağıtım sisteminde kullanılmıştır. Kil mühürlerin çoğunluğu: ön sipariş ve muhasebeden sonra bilinçli olarak, belirli alanlarda çöpe atılıyordu. 

Bu mühürler incelendiğinde: bütün depolar sadece tek bir memur tarafından mühürleniyordu. Ancak, ikinci tür depolar ise başkaca bir gurup memurlar tarafından mühürleniyordu. Üçüncü bir memur gurubu ise: her bir memurun bir odadan sorumlu olduğu anlaşılmaktadır. Yani memurların büyük çoğunluğuna, bu mühürleme yetkisi verilmemiştir. 

Yani: malları depolardan alma ve mühürleme yetkisi bulunan çok sayıda memurun çalıştığı düşünülmektedir. Kayıt amacı ile etkin bir mühürleme sisteminin kullanılması, giderek bürokrasinin geliştiği, güçlü siyasi ve dini kurumları olan bir devlet sisteminin doğuşunu işaret etmektedir. 

Malatya Arslantepe Kılıçlar

 

Kılıç ve Metal buluntular

Sarayın odalarından birinde: arsenikli bakırdan yapılmış 21 silah bulunmuştur. Uç kısımları daha öldürücü olması için arsenikle güçlendirilen ve yeni ortaya çıkmaya aşlayan bu silahlar: genellikle duvarlara asılan ve gücü sembolize eden askeri araçlardır. Yani bu kılıçlar, savaşlarda kullanılan değil bir tür tören kılıcı olarak kullanılmıştır ve bu el sanatı ürünlerinin alıcıları büyük ölçüde yerel seçkinlerdir. 

Bu silahlar arasında: 13 mızrak ve 9 kılıç vardır.

Kılıçlar, bakır, bakır arsenik alaşımı ve gümüşten yapılmıştır.

Sap süslemeleri gümüş kakmalıdır. Aslantepe höyüğünde rastlanan bu tür silahlar, tarih sahnesinde ilk kez rastlanılması nedeniyle ilginçtir.

Başka yerlerde görülen ve daha önceki dönemlere tarihlenen kılıçlarda: ağız ve kabza bölümleri, tek bir parça halinde dökülmüştür. 

Ayrıca: dörtlü sarmallı metal plakalar ele geçmiştir. Bunlar: metal üretimi ve işçiliğinin geldiği seviyeyi göstermesi açısından ilgi çeker. 

Daha da ilginç olanı, kazılar sonrası ele geçirilen bu metal silahlarda yapılan ayrıntılı incelemede: kullanılan metalin Karadeniz kıyılarından ithal edildiğini gösterir. Bu yörelerde yaşayan göçebe guruplar, metali saraya getirmişlerdir. Böylece Aslantepe’de, elitlerin metal ticaretinde oldukça etkili oldukları görülür.

Malatya Arslantepe Fildişi Tablet

 

Fildişi Tablet

Aslantepe höyük kazılarında ortaya çıkarılan bu fildişi tabletin üzerinde Asur süsleme sanatı görülür. MÖ 1200 yıllarına ait olduğu düşünülen tablet: dikdörtgen bir çerçeveye sahiptir. Çerçeve içinde: orta kısma bir palmet ve palmetin her iki yanına, birer dağ keçisi figürü ve üst köşelerde birer lotus çiçeği işlenmiştir. Tabletin kalınlığı 0.8 cm, yüksekliği 4.3 cm ve genişliği 8.1 cm dir.

Keçi kabartmalı tablet, Asur ve Aslantepe arasındaki bağı ortaya çıkarması açısından ilginçtir. Tabletin bir mobilyanın dekorasyonu olduğu tahmin edilmektedir. 

Malatya Arslantepe Çocuk İskeleti

 

Çocuk İskeleti

Yine kazılarda: Geç Kalkolitik döneme ait bir evin taban kısmında: 5.700 yıllık bir çocuk iskeletine rastlanmıştır. Evin içinde çukur açılıp çocuk oraya gömülüyordu.

Bu sistem yani çocukların eve gömülmesi: Neolitik dönemde Doğu Anadolu ve Mezopotamya’da sıkça görülür. Çocuğun: 6-7 yaşlarında olduğu tahmin edilmektedir.

Çocuğun boynunda: 4 sıra kolye, sağ el bileğinde 4 sıra bileklik ve sol el bileğinde bir sıra bileklik bulunmuştur. Bu boncuklar, çocuğun önemli bir aileye ait olduğunu gösteriyor. 

Diğer Buluntular

Günümüzde, bu eserlerin birçoğu Malatya ve Ankara-Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergileniyor. Tarih sahnesinde kılıcın ilk kez burada kullanıldığı tahmin ediliyor. Çünkü, burada bulunan kılıçlar öncesinde, herhangi bir yerde kılıç kalıntısı yok.

Gelelim höyükteki geziye: Höyükte oldukça güzel bir düzenleme yapılmıştır. Düzenlenen ahşap yürüyüş yollarıyla höyüğün bütün bölümlerine girmek mümkündür. Ayrıca: oldukça makul sayıda bilgilendirici pano bulunmaktadır. 

Malatya tanıtımı, gezilecek ve görülecek yerlerle ilgili yazım için.

Malatya Battalgazi

Malatya Darende

 

Malatya Yeşilyurt

Malatya Yeşilyurt

İlçe Malatya’ya çok yakındır ve ulaşımın rahat sağlanması gibi nedenlerin yanı sıra çok sayıda park, bahçe, piknik ve mesire alanı olması nedeniyle, özellikle ilçe yaz aylarında oldukça canlı ve kalabalıktır.

Malatya Yeşilyurt

TARİHİ

Bölgenin tarihi, Malatya şehrinin tarihiyle aynıdır. Buranın eski ismi “Çırmahtı” dır. Cumhuriyetten sonra Malatyalı devlet adamı İsmet İnönü’ye atfen, İsmetpaşa adıyla anılmış, 1957 yılında ilçe olmuş ve adı Yeşilyurt olarak değiştirilmiştir. İlçe 2012 tarihinde kabul edilen bir yasa ile, Malatya Büyükşehir Belediyesine bağlı iki merkez ilçeden biri olmuştur.

Malatya Yeşilyurt

GENEL

İlçenin yerleşim yerinde arazinin çoğu dağlıktır. Kuzeyde Malatya, batıda Akçadağ ve Doğanşehir, güneyde Adıyaman ve Çelikhan ile çevrilidir.

Malatya Yeşilyurt

GEZİLECEK YERLER

 

BÜRÜCEK YAYLASI ARKEOLOJİK YERLEŞİMİ

Bürücek yaylasına giden yolun 13’ncü kilometresinde, yolun 200 metre doğusunda tepelik bir alandadır.

Yüzeyin hemen altında Horasan örgülü bina kalıntıları vardır. Gözetleme yeri alanı, Üçgöze mahallesi yol ayırımına 1700 metre mesafededir ve Geç Roma dönemine aittir.

Malatya Yeşilyurt

CİHANKALESİ ARKEOLOJİK YERLEŞİM ALANI

Atalar mahallesi Fadıloymağı mezrası mevkiindedir.

Malatya-Ankara karayolunun 10’ncu kilometresinden sola devam eden Atalar Mahallesi-Fadıloymağı yolunu takiple, köprüden sağa devam eden stabilize yolla ulaşılan Fadıloymağından 7.5 km toprak yolu sonundaki tepelik alandadır. Cihankalesi’ndeki kayalık-tepelik yamaç alanda taş duvar yerleşim izleri, Horasanla örgülenmiş ve kaçak kazıyla ortaya çıkan duvarları kireç katkılı sıvayla sıvanmış mekanlar vardır.

Üst bölümde mezarlık alanı da olabilir. Çevrede az miktarda Tunç dönemi seramik izine rastlanır. Başka bir alandan getirildiği düşünülen, karaz tipi iki parça bulunmuştur. Yoğun Roma ve Bizans seramik ile demir cüruflarına rastlanmıştır.

GÖZBABA TÜMÜLÜSÜ

İkizce-Fatih arasında, Elemendik mevkiindedir.

Tümülüs, yaklaşık 40 metre çap ve 8 metre yükseltiye sahiptir. Yapılan kaçak kazılar neticesinde, mezar odası dromosu olduğu tahmin edilen taş bloğun bir kısmı açığa çıkmıştır. Tümülüs, MS 2’nci yüzyıla tarihlenmektedir. 140 x 170 metre ebatlarında olan yerleşim yerinde, tarla yolu ve modern tarım nedeniyle ortaya çıkan tahribat alanlarında, savunma amaçlı kullanıldığı düşünülen, yaklaşık 1 metre kalınlıkta, 170 metre takip edilebilen taş duvar kalıntısı yer almaktadır. Yüzeyde bulunan amorf keramik parçaları Demir Çağı ve Geç dönem özellikleri taşımaktadır. Dalgalı yivli, kabartma bezemeli ve kırmızımsı kahverengi astarlı, baskı bezemeli mallar Demir Çağının keramik özelliklerini yansıtır.

HÖYÜKTEPE TÜMÜLÜSÜ

Eski Görgü mahallesinin kuş uçuşu 900 metre güneybatısındaki tepelik alanın uç kısmındadır. Çapı 50 metre, yüksekliği 7-8 metredir. Üstü kaya parçalarıyla yığıntılıdır. Tümülüs ve çevresindeki alan Geç Roma dönemine tarihlenir.

KADI KALESİ YERLEŞİMİ

Görgü’nün kuzeybatısındaki yüksek tepenin güney düzlüğünde başlayan yerleşim izleri, tepe uç noktasına doğru kaya kütleleriyle kesintiye uğrar. Tepe noktasında yerleşim yapı izleri görülür. Bizans döneminde yerleşim gören tepede, döneme ait seramik parçaları tespit edilmiştir.

KALETEPE ARKEOLOJİK YERLEŞİMİ

Malatya-Kayseri karayolunun 14’ncü kilometresinde Kuşdoğan’a giden yolu takiple, Kuşdoğan’ın 1 kilometre kadar güneyindedir.

Kuzey-güney uzantılı, kuzeyde 10 metre dolgu tabakalı, güneyde düz yerleşimlidir. Tepenin kuzey yamacı, doğal dik bir ana kaya üzerine yaslanmıştır. Tepenin kuzeybatı yamacına kadar uzanan ve tepelik alanı çevreleyen muhtemelen savunma amaçlı kullanıldığı düşünülen taş bir mimari kalıntıdan söz edilir.

Kaletepe’nin özellikle güney ve kuzeybatı yamaçlarında kaba, çarkta yapılmış, mineral katkılı çok iyi pişirilmiş Roma dönemine ait olabilecek keramik buluntuların yanı sıra elle yapımmış, kabartma bezemeli, baskı bezemeli ve yivli keramik parçaları, Erken Tunç Çağı özelliklerini taşır. Batı yamaçta mezar olabileceği düşünülen yerleşim izi vardır. MÖ 3000 yıllarına ve Bizans Dönemine ait yerleşim izleri gözlenir.

KALETEPE HÖYÜĞÜ

Mollakasım Mahallesi Şabandede mevkiinde bulunan höyük, yapılan yüzey araştırmalarına göre Roma ve Bizans devirlerini kapsar.

Dört tarafı vadi ile çevrili bu yerleşim yerinin kuzey ve kuzeydoğu yamacı modern tarım nedeniyle kısmen zarar görmüştür. Höyüğün özellikle tepe noktasında çeşitli noktalarda kaçak kazı izleri belirlenmiştir. Kaçak kazıların yarattığı tahribattan Orta Çağ ve Roma dönemine ait olabilecek üst üstü yapılmış taş duvar kalıntıları açığa çıkmıştır. Kaletepe höyüğünde Geç Demir Çağına tarihlenebilecek ağız kenarları baskı ve kabartma bezemeli keramik parçaları bulunmuştur. Bir konglomera üzerinde yer alan höyüğün yüksekliği 14-15 metre civarındadır. Görünümü yayvan koniktir.Höyük üzerinde kaçak kazılarda meydana çıkan beşik tonozlu bir mekan vardır. Buranın bir Bizans kilisesi veya bazilikası olabileceği sanılmaktadır.

ROMA MEZARI

Taftacık mevkiinde, eğimli bir tepenin doğusunda bulunan mezar yüzeyin 50-60 cm aşağısından başlar. Mezarda iki tane deforme olmuş iskelet, bir adet sağlam, iki adet de kırık cam koku şişesi bulunmuştur. Duvar yapısı, kalker karakterli 26 cm kalınlıkta ve 190 x 160 x 110 x 160 cm ebatlarındadır. Mezar üzerinde üç adet kapak taşı vardır.

 Malatya Hekimhan hakkındaki gezi yazım için Hekimhan