Malatya Battalgazi

Malatya Battalgazi

Burası, eski Malatya olarak anılıyor. Malatya il merkezine sadece 9 km. uzaklıkta, şehrin bir dış mahallesi gibi.

ULAŞIM

Battalgazi ilçesinin, il merkezi olan Malatya’ya uzaklığı: 8 km. dir. Battalgazi-Yeşilyurt arasındaki uzaklık: 26 km.

Malatya Battalgazi

TARİHİ

Battalgazi, eski Malatya olarak da biliniyor. Burası: eski dönemlerde, Anadolu ve Ortadoğu yollarının kavşak noktasında bulunuyordu. Yollar: eski Malatya’da birleşerek, kuzeyde Kafkasya’ya, güneyde Çukurova, Mezopotamya ve Suriye, doğuda İran ve hatta uzak doğuya kadar uzanırdı.

Evet, bu stratejik öneme haiz bölgede, sırası ile: Hititler, Persler, Büyük İskender, Romalılar ve Bizanslılar, çeşitli dönemlerde egemenlik kurarlar. Daha sonra ise, yöre, 1057 yılında Türkler tarafından fetih edilir.

1515 yılında ise, eski Malatya, Osmanlı hakimiyetine girer. 19.yüzyıl başlarında: eski Malatya kenti, harap bir durumdadır. Yılın, 9 aylık bir bölümünü bağlarda geçiren halk yüzünden, kent merkezi gelişemez. Bu dönemde: yörede sık sık eşkıya baskını ve salgın hastalıklar da görülür.

1838 yılında, Osmanlı ordusu karargahı, Harput’tan, eski Malatya’ya taşınır. Ordu: bağlarda yaşayan halkın evlerine el koyar. Halk ise, bağlarda yaşamaya iyice alışır. Bağların bulunduğu Asbuzu yöresi, günümüzdeki Malatya olarak büyür ve gelişir. Ordu: Nizip savaşı için, eski Malatya’dan ayrıldıktan sonra, halk, harap olmuş evlerine geri dönmez. Kentte: askerlerin ayrılışı ardından, yaklaşık 500 kadar yıkık ev olduğu yazılı kaynaklarda belirgindir. Bu sırada, yeni Malatya’nın kurulduğu Asbuzu yöresi ise, sulu bahçeler ve bağlardan oluşmaktadır. Ayrıca, bu bağların çevresinde çok sayıda yerleşim yeri de bulunmaktadır. Zamanla, dış mahalleler, Asbuzu ile birleşir.

BATTALGAZİ ADININ KAYNAĞI

Battalgazi bu yörede doğmuştur. Battalgazi ilçesinin adının kaynağı buradan gelmektedir. Eski ismi ise, eski Malatya olarak geçmektedir. 1987 yılından sonra Battalgazi ismi kullanılmaya başlanmıştır.

Malatya Battalgazi

GENEL

Yörede: önemli bir yükselti yoktur ve bu yüzden tamamen düzlüktür. Önemli bir akarsu da bulunmamaktadır. Yörenin merkezinin deniz seviyesinden yüksekliği: 900 metredir.

İklim özellikleri ele alındığında: yazları sıcak ve kurak, kışları ise soğuk ve kar yağışlı geçer. Yağışlar: özellikle Akdeniz üzerinden gelen alçak basınçların etkisinde olur. En çok yağış: İlkbahar ve Sonbahar mevsimlerinde görülür.

Yapılaşma genellikle surlar içindedir ve çoğunluk eski yapılardan oluşmaktadır. Yerleşim, dağınıktır ve tipik köy evleri niteliğindedir. Evlerin çoğunluğu, bahçe içinde yapılmıştır.

Halkın: büyük bölümü, geçimini tarımla sağlar. Malatya ilinin en verimli arazileri, Battalgazi ilçesi sınırları içinde bulunmaktadır. Son yıllarda, burada sebzecilik ileri düzeye çıkarılmış ve Malatya ili ve yörenin ihtiyaçları buradan karşılanmaya başlanmıştır. Tarla ürünlerinden ise, başı buğday çeker, daha sonra ise, arpa ve pancar yetiştirilir. Kayısı ise, yöreye özgü olarak yetiştirilmekte olup, yetiştirilen kayısıların büyük bölümü kurutularak pazara sunulmaktadır.

Turizm açısından değerlendirildiğinde, yörenin turizm potansiyelinin yüksek olduğu, tarihi eserlerin bolluğuna dayalı olarak, yerli-yabancı ziyaretçilerin yoğunluğu gündeme gelmektedir.

NE YENİR

Battalgazi ilçesine yolunuz düşerse: burada, yerel lezzet olarak mutlaka: “Kömbe” veya “Kuymak” yani Herle yemelisiniz. Ayrıca, kayısı dolmasının da tadına bakmalısınız.

GEZİLECEK YERLER

Malatya Battalgazi Kale Surları

KALE SURLARI

Bölgedeki Roma dönemine ait kalenin yapımına: Roma imparatoru Justinianus zamanında, muhtemelen 522 yılında başlandığı ve uzun yıllar süren inşaat çalışmaları sonucunda, 530 yılında tamamlandığı anlaşılmaktadır. Surlar: 2 km. uzunluğunda olup, 71 burcu ve 11 kapısı bulunmaktadır. Batı kısmındaki “Sıptırız” kapısında, restorasyon çalışmaları yapılmıştır.

Kale yapısı: Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde onarım görmüştür. Bugün harap durumdadır.

Malatya Battalgazi Ulu Cami

ULU CAMİ

Cami: 1224 yılında, Selçuklu Sultanı I. Alaeddin Keykubat tarafından yaptırılmıştır. Mimarı: Yakup Bin Ebubekir. Yapının kitabesi: Malatya Müzesinde sergilenmektedir.

Anadolu’da: İran Selçukluları tarafından, geleneksel mimari özelliklerini taşıyarak yapılan tek eserdir. Mihrabın önü kubbeli, avlulu ve tek eyvanlıdır. İçindeki: çini ve mozaikler,  devrinin en güzel örnekleridir. Yapı: taş ve tuğladan yapılmıştır. Taş işçilikleri özellikle dikkat çekmektedir. Özellikle: Revaklardaki mavi çini uygulamaları muhteşem, mutlaka görmelisiniz.

Minaresi: tuğladır ve yapının kuzeybatı köşesindedir. Cami: son olarak, 1970 yılında restore edilmiştir.  Caminin mimarlarının Türk olması, bu camiyi öne çıkarıyor. Çünkü: o dönemde genellikle İran ve Suriye’den mimarlar getirtiliyormuş. Sonuç olarak: bu cami, Anadolu Türk mimari sanatı için bir milat denilebilir.

MELİK SUNULLAH CAMİSİ

Eski Malatya bölgesinde, surların dışında, Ulu caminin 150 metre batısındadır.

Caminin, günümüzde sadece minaresi kalmıştır. Minare üzerinde: yer yer dökülmüş, firuze renkli çinilerin izleri görülmektedir. Cami yapısının: 1394 yılında Abdullah Hüsnü Oğlu Çerkez tarafından yaptırıldığı bilinmektedir. Günümüze ulaşan minaresi: tuğladan yapılmış olup, halk tarafından, buraya “Vaiz ocağı” ismi de verilmektedir.

AKMİNARE CAMİSİ 

Eski Malatya bölgesinde, şehir surları dışındadır. Tek kubbeli ve tek minareli bir camidir. Yapının: 1573-1575 yılları arasında, Zaim oğlu Yusuf Himmet Bey tarafından yaptırıldığı biliniyor.

KARAHAN CAMİSİ

Eski Malatya bölgesinde, Karahan Mahallesindedir. Kitabesinden anlaşıldığına göre: Malatya Komutanı Abdullah oğlu Hüsrev Bey tarafından, 1583 yılında yaptırılmıştır. Takip eden süreçte ise, 1900 yılında onarılmıştır. Avlu içinde bulunan cami, kesme taştan yapılmıştır. Dikdörtgen planlıdır. Üzeri, merkezi bir kubbe ile örtülmüştür. Mihrap ve minberi sadedir.

TOPTAŞ

Toptaş camisinin hemen yanında bir meydan var. Aslında, bu meydan ile ilgili anlatılan bir söylentiden söz etmek istiyorum. Şöyle ki: zamanında, burada yaşayan 12 kardeş varmış. Bunlar: bu meydana, kendi adlarına, 12 top taş dikmişler. Gelen misafirler, hangi taşa otururlarsa, o taşın sahibi kardeşe misafir olurlarmış. Bundan dolayı, buraya “Toptaş Mahallesi” ismi verilmiş. Zaten, günümüzde, burada halen 10 adet top taş bulunuyor.

Malatya Battalgazi Silahtar Mustafa Paşa Kervansarayı

SİLAHTAR MUSTAFA PAŞA KERVANSARAYI

Kervansaray: 637 yılında, Osmanlı Padişahlarından IV. Murat’ın vezirlerinden, Silahtar Bosnalı Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kapladığı alan: 68 x 76 metre ölçülerindedir.

Yapı kesme taştan yapılmış ve üstü ise, tonoz sistemiyle örtülmüştür. Yazlık ve kışlık olmak üzere, iki mekan bulunmaktadır. Her ikisi de, dikdörtgen planlıdır. Doğudaki giriş üzerinde bulunan mescidin konumu: özgündür. Revaklı cephenin ortası ise havuzludur. Ana kapının iki yanında ise, iki hancı odası var.

1632 yılında, Silahtar Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır. Üzeri tonoz sistemiyle örtülü yapı, kesme taştandır. 1965 ve 1970 yılları arasında restore edilen yapı, yazlık ve kışlık olmak üzere, iki bölümlüdür.

Malatya Battalgazi Karakaya Barajı Piknik Alanı

KARAKAYA BARAJI PİKNİK ALANI

İlçe merkezine 8 km. uzaklıkta, Karakaya Barajının, eski Sivas yolu ile kesiştiği yerdedir. Burada: Malatya İl Özel İdaresi Müdürlüğü tarafından, bir dinlenme tesisi yapılmıştır. Yaz aylarında: burada, baraj gölünde yüzme, sal gezintileri yapma ve balık tutma mümkündür.

Yeşilyurt tanıtımı.

Malatya tanıtımı.

Arslantepe Höyüğü tanıtım yazısı.

 

Malatya Arslantepe

 

Malatya Arslantepe

Malatya Arslantepe: bilgi vermeden önce, gurur ve mutlulukla belirtmem gerekir ki, Arslantepe UNESCO tarafından “Dünya Kültür Mirası Listesi” ne dahil edilerek 2021 Temmuz ayında koruma altına alınmıştır. Temennim ülkemde bulunan bu tür binlerce tarihi kalıntının da, UNESCO tarafından “Dünya Kültür Mirası Listesi” ne dahil edilerek koruma altına alınmasıdır. 

2011 yılının Mayıs ayının son günlerinde: burası “Açık Hava Müzesi” olarak ziyarete açıldığını duydum. İtalyan arkeologlar tarafından yapılan kazılar devam etmesine rağmen, buranın “Müze” olarak ziyarete açılması bence gayet olumlu bir adım olmuş.

Sizler, bu çevreye yolunuz düşerse, mutlaka ve mutlaka gidip burayı görmelisiniz. Umarım en kısa zamanda, ben de gidip son durumu görmek istiyorum. Yani, Müze olarak nasıl dizayn ettiler, merak ediyorum. Son durumu yani Müzeyi görenler, lütfen yorum bıraksınlar, diğer okuyucularla paylaşalım.

Evet, gelelim, burası hakkında bilgi vermeye. Hüyük: İl merkezinin 7 km. batısında, Orduzu bölgesindedir. Yani merkeze oldukça yakın, ulaşımı oldukça kolaydır. 

Höyüğün Hititçe ismi “Malitiya” ve Asurca ismi ise Meliddu’dur. Kazılarda bulunan aslan heykelleri nedeniyle, buraya “Aslantepe” ismi verilmiştir.

Malatya Arslantepe

 

Höyükteki Yerleşim

Höyüğün yani yerleşim alanının boyutları 200 x 120 metredir. Yükseklik ise 30 metredir. 

Höyük: MÖ.1900-1200 yılları arasında, ilk olarak Hititliler tarafından yerleşim yeri olarak kullanılmıştır. MS 11’nci yüzyıla kadar iskan edilmiştir. MÖ 5 binli yıllarda başlayan yerleşim, MÖ 710 yılında, Asur istilası ile son bulur. Malatya Krallığının Asur Kralı II Sargon tarafından fethinden sonra, Arslan tepe giderek geriler ve Kimmerler’in istilasından sonra kesin olarak terke dilir. 

Sonrasında MS 5-6 yüzyıllarda Romalıların gelmesiyle bölge bir lejyonun yerleşim yeri haline gelir. MS 6’ncı yüzyıla kadar bir Roma lejyonuna ev sahipliği yapar. 

Ardından Bizans nekropolü olarak yerleşim görür. 

Atatürk: 1933 yılında, burada, arkeolojik araştırma yapılmasını söyler.

Bunun üzerine: Fransız I. Delaporte ve 1948 yılında, C. Schaeffer ve 1962 yılında ise, İtalyan F. Meriggi tarafından kazılar yapılır. Bu kazılar sonucu: höyükte, birçok kültür tabakasına rastlanır.

Özellikle: Hitit ve Asur hükümdarlarına ait saray kalıntıları, kabartmalar, aslan heykelleri ve süslü vazolar bulunur.

Malatya Arslantepe Aslan Heykelleri

 

Aslan Heykelleri

Aslanlı iç kapısında, sol yana ait kapı aslanı: aslan figürü beyaz kireçtaşından bir ortostat bloğuna oyulmuştur. MÖ 11-10’ncu yüzyıllara aittir.

Orijinal yerinde başı kırık olarak bulunmuştur. Arslanın üst tarafında, bloğun sağ üst köşesine kazınmış, 6 işaretli Luvi hiyeroglifinde Kral Halpasulupi adı yazılıdır. 

Günümüzde heykel Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesindedir. 

Malatya Arslantepe Saray

 

Saray

Höyükte bulunan geç Hitit dönemine ait kerpiç Saray oldukça ilginçtir. Saray MÖ 3300-3000 yılları arasına tarihlenmektedir. Bu saray kompleksinin, Yakındoğu’da “saray” ın başlangıcını oluşturduğu düşünülür. 

Sarayın çevresi toprak tabakasından arındırılmış ve böylece saraya gelecek toprak kütlesinin ve su baskınlarının önüne geçilmeye çalışılmıştır. 

Saraya: anıtsal bir oda kapısından ve zemin altından su tahliyesi için kapalı bir kanal geçen, dik bir şekilde yükselen koridordan girilirdi. 

Bugün sarayın yıkılmış koridor duvarlarında bazı renkli bezeme (baklava desenli baskı, motif ve duvar resimleri) izleri görülmektedir. 

Binanın duvarlarında, girişlerin yakınlarında ve geniş erişim koridoru duvarları boyunca: alçılı beyaz zemin üzerine: kırmızı ve siyah renkli resimler bulunur. Bu resimler: insan ve hayvan figürlerini içerir, karmaşık sahneler ve motifler bulunur. 

Bu bezemelerde: bir yük arabasını çeken iki boğanın, boyunduruğa bağlı durumu görülmektedir. Arabanın sürücüsü tarafından çekilen araç: 2 katlı bir yapıdan çıkmaktadır. 

Bu sarayda taş üzerine kabartma ile tasvir edilmiş avlu ve giriş kapısı yanında iki aslan heykeli ve devrilmiş bir kral heykeli bulunmuştur. 

Sarayın içindeki kazılarda ise: ayaklı meyvelikler ve uzun vazolar da tespit edilmiştir. Ama bu dünyanın en eski kerpiç sarayında bulunan en ilginç buluntu: MÖ 3000’li yıllara ait olduğu tahmin edilen kerpiç tahtdır. 

Ayrıca: saray kompleksi içindeki depo ve benzeri yerlerde: kumanya dağıtımı için yapılmış yüzlerce kase, mühür baskısı taşıyan yaklaşık 2 bin civarında kil mühür bulunmuştur. 

 Saray: MÖ 3000 yılında büyük bir yangın sonucu yok olur. Günümüzde her yerde, tüm malzemeleri yerinde tutan, çöken bir yangın izleri vardır.

Malatya Arslantepe Kral Mezarı

 

Kral Mezarı

Sarayın hemen yanındaki bir mezarın, MÖ 2900 yılından kalma, zengin bir kişiye ait olduğu düşünülür. Bu mezar: dünyanın en eski kral mezarı olarak kabul edilmektedir. 

Mezarda bulunan sanduka: büyük levhalarla kaplanmış ve süslenmiştir. Mezarda bulunan iskelet: kendisini taşımak için kullanılan bir tahtanın kalıntılarının üzerine çömelmiş ve bacakları karnına çekilmiş, güneşe doğru yan yatmış durumdadır. 

Bu sanduka 5 metre büyüklükteki geniş bir çukurun içindedir. Sandukanın içinde: çanak, çömlek, silahlar, bakır-gümüş alaşımı ve altından yapılmış süs eşyaları gibi mezar hediyeleri ve bir yetişkin iskeleti vardır. Mezara yerleştirilmiş kavanozlar ölüler için yiyecek rezervi olarak ve küçük kaplar ise masa servisi olarak kullanılıyordu. 

Sanduka çatısının iki büyük taş bloğunun üzerine ve çevresine dört genç gömülmüştür. (veya büyük olasılıkla ölüme terk edilmiştir.)

Mezarı kaplayan levhalar üzerine uzanmış: başlarında gümüş-bakır karışımı taç bulunan 14-16 yaşlarında bir erkek ve bir genç kız iskeletinin: sandukada gömülü kişiyle bağlantılı olduğu düşünülür.

Diğer iki genç kız iskeleti ise, 13-15 yaşlarındadır. Bunlar, diğer ilk iki genç iskeletinin ayaklarına, taş sanduka alanının dışına ve ekipmansız olarak yerleştirilmiştir. Bunlar muhtemelen ölen kişinin hizmetkarlarıdır. 

Tüm cesetler: ayrık ve doğal olmayan bir konumdaydı. İskeletler kaynak sırasında çürük ve kırık izlerini koruyordu. Bu ölümden kısa bir süre önce veya cenaze töreni sırasında yaşanan şiddetin bir işaretidir. 

Muhtemelen: yüksek rütbeli bir adamın, belki de bir şefin: insan kurbanlarının eşlik ettiği bir cenaze törenidir. İlk iki genç kişinin taktığı mücevherler, onların da daha yüksek bir rütbeye sahip olduklarını, belki de ölen kişinin aile gurubuna ait olduklarını gösteriyor.

Evet sonuç olarak mezarın kime ait olduğu bilinmiyor. Ancak bir kral veya önemli bir lider veya zengin kişi olduğu düşünülüyor.

Tapınak

Sarayla birlikte höyükte bulunan tapınak ta ilgi çeker. Tapınak MÖ 3600-3500 yılları arasına tarihlenmektedir. Toplumun en seçkin kişilerinin evleri, bu tapınağın yanındadır. 

Höyüğün zirvesinde ve şehirden ayrı bulunan tapınak yaklaşık 400 metre karelik bir alanı kapsamaktadır. 22 x 20 metre ölçülerinde, büyük taş ve kerpiç levhalardan oluşan bir platform üzerinde yükselir. 

Büyük ve tek başına olan bu yapı: sal taşları ve kerpiçten yapılmış büyük bir platform üzerine inşa edilmiştir. Mezopotamya’nın üç bölümlü mimari planına sahiptir. 

Yapının ortasında büyük bir salon, salonun iki yanında ise küçük odalar vardı.

Krala ait bu dini alan, aynı zamanda ticari ve ekonomik paylaşım yerine dönüşmüştür. 

Tapınak yapısı: çok renkli nişlerle bezelidir.

Merkezindeki hol de ateş platformu bulunur. Dört girişi bulunması, geniş kalabalıklar tarafından kullanıldığına işaret eder. Ayrıca: tapınak alanında bulunan çok sayıdaki (binden fazla) seri şekilde üretilmiş kaseler, tapınakta törensel ziyafetler yapıldığını ve bu ziyafetlerde yemek dağıtıldığını gösterir.

Bu yüzlerce kase: yavaş bir tekerlek üzerinde yapılmıştır. Kaselerin yanı sıra mühür baskılı çok sayıda kretula da bulunmuştur. 

Tapınak: MÖ 3450 yılında terk edilmiştir. Terk edilme sebebi bilinmiyor, muhtemelen deprem olduğu düşünülür. Ardından: tepenin güneybatı kısmında açık avlularla birbirine bağlı değişik işlevlere sahip tapınak ve depolar inşa edilmiştir. 

Günümüzde: bu tapınağa ait benzersiz olan bir temel ve bodrum sistemi görülür. 

Diğer yapılar

Sarayla birlikte Anadolu’daki ilk şehir devleti yapıları bulunmuştur.

Höyüğün zirvesinde: duvarları boyalı, kerpiç sütunları beyaz renkli, geniş odalı ve elit kesimin ikamet ettiği görkemli kerpiç yapılar bulunmuştur. 

Depolar

Araştırmalara göre, depolama sektörü, malların toplanması ve yeniden dağıtılmasının iki ana aşamasını gösteren, iki depoyu ifade eder. Bir alan depo olarak kullanıldı ve neredeyse tamamen gıda kavanozları, büyük kaplar ve şişeler içeriyordu.

Bazı büyük kapların yanında, muhtemelen yeniden dağıtılması amaçlanan, daha küçük başka bir odada, yüzlerce seri üretim kil ve kase ele geçmiştir.

Bu oda: sık sık görevliler kontrolünde, kapların mühürlenerek açılıp kapanması ile toplama ve yemek dağıtım işlerini, kaseleri tanımlanmış büyüklükteki kaplar olarak kullanarak yapmak zorunda kaldı. 

Yiyecek toplama ve yeniden dağıtma faaliyetleri, sarayın iki tapınağında yapılıyordu. 

Malatya Arslantepe Mühürler

 

Kil Mühürler

Ayrıca: 2 bin civarında mühür baskısı bulunmuştur. Üreticilerin malları mühürlenerek yatı altına alınıyor ve krala sunuluyordu. Bir kısmı ise dini törenlerde halka sunuluyordu. 

Yani bu mühürler gıda dağıtım sisteminde kullanılmıştır. Kil mühürlerin çoğunluğu: ön sipariş ve muhasebeden sonra bilinçli olarak, belirli alanlarda çöpe atılıyordu. 

Bu mühürler incelendiğinde: bütün depolar sadece tek bir memur tarafından mühürleniyordu. Ancak, ikinci tür depolar ise başkaca bir gurup memurlar tarafından mühürleniyordu. Üçüncü bir memur gurubu ise: her bir memurun bir odadan sorumlu olduğu anlaşılmaktadır. Yani memurların büyük çoğunluğuna, bu mühürleme yetkisi verilmemiştir. 

Yani: malları depolardan alma ve mühürleme yetkisi bulunan çok sayıda memurun çalıştığı düşünülmektedir. Kayıt amacı ile etkin bir mühürleme sisteminin kullanılması, giderek bürokrasinin geliştiği, güçlü siyasi ve dini kurumları olan bir devlet sisteminin doğuşunu işaret etmektedir. 

Malatya Arslantepe Kılıçlar

 

Kılıç ve Metal buluntular

Sarayın odalarından birinde: arsenikli bakırdan yapılmış 21 silah bulunmuştur. Uç kısımları daha öldürücü olması için arsenikle güçlendirilen ve yeni ortaya çıkmaya aşlayan bu silahlar: genellikle duvarlara asılan ve gücü sembolize eden askeri araçlardır. Yani bu kılıçlar, savaşlarda kullanılan değil bir tür tören kılıcı olarak kullanılmıştır ve bu el sanatı ürünlerinin alıcıları büyük ölçüde yerel seçkinlerdir. 

Bu silahlar arasında: 13 mızrak ve 9 kılıç vardır.

Kılıçlar, bakır, bakır arsenik alaşımı ve gümüşten yapılmıştır.

Sap süslemeleri gümüş kakmalıdır. Aslantepe höyüğünde rastlanan bu tür silahlar, tarih sahnesinde ilk kez rastlanılması nedeniyle ilginçtir.

Başka yerlerde görülen ve daha önceki dönemlere tarihlenen kılıçlarda: ağız ve kabza bölümleri, tek bir parça halinde dökülmüştür. 

Ayrıca: dörtlü sarmallı metal plakalar ele geçmiştir. Bunlar: metal üretimi ve işçiliğinin geldiği seviyeyi göstermesi açısından ilgi çeker. 

Daha da ilginç olanı, kazılar sonrası ele geçirilen bu metal silahlarda yapılan ayrıntılı incelemede: kullanılan metalin Karadeniz kıyılarından ithal edildiğini gösterir. Bu yörelerde yaşayan göçebe guruplar, metali saraya getirmişlerdir. Böylece Aslantepe’de, elitlerin metal ticaretinde oldukça etkili oldukları görülür.

Malatya Arslantepe Fildişi Tablet

 

Fildişi Tablet

Aslantepe höyük kazılarında ortaya çıkarılan bu fildişi tabletin üzerinde Asur süsleme sanatı görülür. MÖ 1200 yıllarına ait olduğu düşünülen tablet: dikdörtgen bir çerçeveye sahiptir. Çerçeve içinde: orta kısma bir palmet ve palmetin her iki yanına, birer dağ keçisi figürü ve üst köşelerde birer lotus çiçeği işlenmiştir. Tabletin kalınlığı 0.8 cm, yüksekliği 4.3 cm ve genişliği 8.1 cm dir.

Keçi kabartmalı tablet, Asur ve Aslantepe arasındaki bağı ortaya çıkarması açısından ilginçtir. Tabletin bir mobilyanın dekorasyonu olduğu tahmin edilmektedir. 

Malatya Arslantepe Çocuk İskeleti

 

Çocuk İskeleti

Yine kazılarda: Geç Kalkolitik döneme ait bir evin taban kısmında: 5.700 yıllık bir çocuk iskeletine rastlanmıştır. Evin içinde çukur açılıp çocuk oraya gömülüyordu.

Bu sistem yani çocukların eve gömülmesi: Neolitik dönemde Doğu Anadolu ve Mezopotamya’da sıkça görülür. Çocuğun: 6-7 yaşlarında olduğu tahmin edilmektedir.

Çocuğun boynunda: 4 sıra kolye, sağ el bileğinde 4 sıra bileklik ve sol el bileğinde bir sıra bileklik bulunmuştur. Bu boncuklar, çocuğun önemli bir aileye ait olduğunu gösteriyor. 

Diğer Buluntular

Günümüzde, bu eserlerin birçoğu Malatya ve Ankara-Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergileniyor. Tarih sahnesinde kılıcın ilk kez burada kullanıldığı tahmin ediliyor. Çünkü, burada bulunan kılıçlar öncesinde, herhangi bir yerde kılıç kalıntısı yok.

Gelelim höyükteki geziye: Höyükte oldukça güzel bir düzenleme yapılmıştır. Düzenlenen ahşap yürüyüş yollarıyla höyüğün bütün bölümlerine girmek mümkündür. Ayrıca: oldukça makul sayıda bilgilendirici pano bulunmaktadır. 

Malatya tanıtımı, gezilecek ve görülecek yerlerle ilgili yazım için.

Malatya Battalgazi

Malatya Darende