Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı
 

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı, Kuşadası merkeze 28 km uzaklıktadır.  Kuşadası merkezden buraya ulaşım, Davutlar ve Güzelçamlı üzerinden sağlanmaktadır.

 

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı
 

Parka giriş ücretlidir.  Burayı ziyaret etmeyi düşündüğünüzde, giriş kapısında uzun bir araç kuyruğuna gireceğinizi unutmayınız ve kesinlikle sıkılmayın ve vazgeçmeyin, milli parka mutlaka girin.

Günlük park alanına girecek araç kapasitesi 2500 araç ile sınırlandırılmıştır, yani gittiğinizde, araç kapasitesi doldu giremezsiniz sözüne hazırlıklı olmanızı da öneririm. Yani, erken saatlerde gidiniz veya hafta sonlarında gitmeyiniz.

Dilek Yarımadası ve Büyük Menderes Deltası Milli Parkı: tüm bitkilerin doğal ortamda bir araya geldiği, vahşi hayvanlar, doğal zenginlikler, yüzlerce kuş türü, zengin balık bolluğuyla tanınmaktadır.

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı
 

Bölgede, 209 kuş türü tespit edilmiştir. Özellikle nesli tükenme tehlikesi altında bulunan “Tepeli Pelikan” ve “Cüce Karabatak” tarafından bölge üreme yeri olarak kullanılır.

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı
 

Evet: 1966 yılında Milli Park olarak ilan edilen burası ülkemizin en iyi korunan milli parklarından birisidir.

Yarımadanın güneyinde bulunan Büyük Menderes Deltası, 1994 yılında Milli Park alanına dahil edilmiştir.

Milli parkın bulunduğu Dilek yarımadasının ucu ile Sisam adası arasındaki uzaklık yaklaşık 900 metredir, bu yüzden yarımadanın ucuna kadar gitmek yasaktır.

Arkanızda 1200 metreye kadar yükselen dağlar, önünüzde masmavi bir deniz bulunmaktadır.

Dilek Yarımadası sahilleri, Türkiye’de en temiz ve doğal kıyılardır. Bu sahiller Avrupa’da en nadir memeli türlerinden olan Akdeniz Foklarının doğal yaşam alanlarıdır.

Foklar, yarımadanın güney kıyılarındaki mağaralarda yaşamaktadırlar.

Burada: izin verilen günübirlik alanlarda: piknik yapabilir, denize girebilir, yürüyüş yapabilirsiniz.  Ancak park alanı içinde mangal yakmak ve çadırlı kamp kurmak yasaktır.

Denize girdiğinizde, minik minik balıkların ısırık darbelerine hazır olunmalıdır. Ayrıca: yemek aramak için domuzlar yanınıza kadar gelebilmektedirler.

Elbette bunlara yaklaşmadan uzaktan bakmanız önerilir.

Domuzlar, aç olduklarında, 8-10’lu guruplar halinde sahili ziyaret ediyorlar. Sonuç olarak, Milli Park alanında büyük olasılıkla domuzları göreceksiniz.

Yiyeceklerinizin domuzlar tarafından çalınmasını istemiyorsanız, masalarınıza, yiyeceklerinizin yanına nöbetçi bırakmalısınız. Bir başka sıkıntı da, milli park alanı içindeki bolca bulunan arılardır.

Özellikle Karasu koyunda çok fazla arı vardır.

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı
 
Yangın:

1996 yılı yaz döneminde milli parkta çıkan yangı, bölgeye büyük zarar vermiştir. Yangında 4.500 hektarlık alan tamamen yanarak kül olmuştur.

 

Park alanında, 4 tane koy bulunmaktadır. Bu koylar “Kalamaki koyları” olarak isimlendirilir.

1-İçmeler koyu.

2-Kalamaki koyu (Kavaklıburun).

3-Aydınlık koyu,

4-Karasu koyudur.

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı İçmeler koyu
 
İçmeler Koyu:

Park alanı içindeki bu plaja, kapıdan girildikten 1 km sonra ulaşılır. Horoz derenin oluşturduğu vadinin denize ulaştığı yerdedir. Burada ormanla deniz buluşmaktadır.

Geniş ve kumluk olması nedeniyle, özellikle çocuklu aileler tarafından tercih edilmektedir. Yani, aşırı kalabalıktır. Hatta arabanızı koyacak yer bulamazsınız.

Koyun uzunluğu 310 metre ve genişliği ise 200-300 metre arasındadır.

Deniz: uzun bir mesafede sığdır. Ancak biraz önce sözünü ettiğim gibi burada minik minik balıklar ısırıyorlar, yani denizde sabit durmamak gerekiyor.

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı Aydınlık koyu
 
Aydınlık Koyu:

İçmeler koyundan sonra gelen 2’nci koydur. Günübirlik kullanım alanıdır. Giriş kapısına uzaklığı 5 km dir. Kızılçam ormanları, denize kadar iner.

Plajı güzeldir, hem tenha hem de deniz tabanı adeta akvaryum gibidir. Deniz derindir. Şnolker meraklısı iseniz kesinlikle Aydınlık plajını tercih etmelisiniz.

Plajda, helikopter pisti bulunmaktadır. Helikopter pistinin yakınında günübirlik konaklama alanları bulunur.

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı Kalamaki koyu
 
Kavaklıburun koyu-Kalamaki Koyu:

Milli parkın girişine 9 km uzaklıktadır. Burada yer yer kavak ağaçları bulunduğu için bu isim verilmiştir. Buradaki doğal plajın uzunluğu yaklaşık 1 kilometredir ve milli park alanı içindeki en uzun sahildir.

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı Karasu koyu
 
Karasu Koyu:

Park alanı içindeki en büyük koydur. Ancak son koy olduğu için uzaktır. Girişten yaklaşık 11 km uzaklıktadır.

Karasu koyunda, tertemiz bir deniz ve çam ormanları bulunmaktadır.

Koydaki plajın uzunluğu 450 metredir.

Koyun sahili taşlık ve deniz soğuktur ve çabuk derinleşir.

Karasu koyunda, deniz berraklığı ve tuz oranı mükemmel seviyededir.

Koyda: çam, doğa, deniz mükemmel, duş ve tuvalet, soyunma kabinleri var.

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı
 
Park alanında, 4 tane günübirlik piknik alanı bulunmaktadır.

1-İçmeler,

2-Aydınlık,

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı
 

3-Kavaklıburun,

4-Karasu günübirlik kullanım alanlarıdır.

Bu alanlar dışında, Milli Park alanında piknik yapmak ve denize girmek yasaktır.

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı
 

Doğa Yürüyüşü-Trekking:

Milli park alanında, 2 tane doğa yürüyüşü parkuru vardır.

Bu parkurların her ikisinin de başlangıç yeri: Olukdere kanyonu ve bitiş noktası ise Eski Doğanbey köyü Tanıtım ve Ziyaretçi Merkezidir.

Bu iki nokta arasındaki parkurda, uzunlukları 16.4 ve 17.8 km uzunluğunda iki yol bulunmaktadır.

Yol üzerinde: farklı yabani hayvanlar ve özellikle yaban domuzlarıyla karşılaşma ihtimali yüksektir.

Daha uzun bir parkur düşünürseniz, 30 km uzunluğunda olan ve Panionion’dan başlayıp Eski Doğanbey köyüne kadar uzanan parkuru düşünebilirsiniz.

En uzun parkur ise 37 km uzunluğundadır ve Oluklu kanyondan başlayıp Karakol geçidi üzerinden Panionion’a kadar uzanır. Ancak bu parkurun oldukça yorucu olduğunu unutmayınız.

Eski Doğanbey Köyünde Tanıtım ve Ziyaretçi Merkezinden başlayan tur güzergahı, Olukdere kanyonu girişine kadar devam eder. Parkurun uzunluğu 15 km dir.

Tekne Turları:

Milli park alanından düzenlenen tekne turlarında: Dilek yarımadasının kuzey kıyısında bulunan Karasu koyu ve Nero koyu arasındaki korunaklı koylar gezilmektedir. Muhteşem güzel bir tur, mutlaka katılmanızı öneririm, özellikle akşam saatlerine doğru güneşin batışı oldukça güzeldir.

Botanik Turu:

Kavaklıburun ve Karasu koylarının günübirlik kullanım alanları arasında seçilmiş 2 kilometrelik bir parkurda, Botanik turu düzenlenmektedir. Turlar: Tanıtım ve Ziyaretçi Merkezinin uzman biyolog ve rehberleri eşliğinde düzenlenmektedir.

Alan sınırında 804 tane bitki bulunmaktadır. Bu bitki türlerinden bazıları Anadolu’ya özgü, bazıları ise mitolojik değer taşımaktadır.

Bu tur sırasında: görülebilecek bitkiler şunlardır: Anadolu’ya özgü bir tür olan patlangaç, antik Yunanlıların meşale olarak kullandıkları at kasnağı, sakız ağacı, kızılçam, sandal ağacı, katırtırnağı, adaçayı, kuşkonmaz ve kekiktir.

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı
 

MİLLİ PARK SINIRLARI İÇİNDE BULUNAN GEZİLECEK YERLER:

LADE ADASI-KARAKOL TEPE:

Burası uzun yıllar önce bir ada iken, Büyük Menderes nehrinin getirdiği alüvyonlarla denizi dolması sonucu, alüvyon tabakaları içinde kalan bir tepeye dönüşmüştür.

Tepe üzerinde eski Karakol Binası vardır. Bu yüzden tepeye “Karakol Tepe” de denir.

Ada: Milet şehrinin limanının korunması açısından stratejik öneme sahipti. Çünkü Milet antik kentinin hemen önünde bulunur.

MÖ 494 yılında, Persler ve İyonyalılar arasında yapılan ve İyonyalıların yenilmesiyle sonuçlanan Lade deniz savaşı, burada yapılmıştır. Savaşın ardından, Persler, bütün İyonya gemilerini ve şehirlerini yakıp yıkmışlardır.

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı Kurşunlu manastırı
 

KURŞUNLU MANASTIRI:

Davutlar Mahallesinin güneyinde, Dilek Yarımadasının kuzey yamacında, 690 metre yükseklikte, kayalık ve ormanlık bir arazidedir. Ulaşım oldukça zordur.

Kayaların üstünde ve orman örtüsü ile gizlenmiştir.

Orman alanı içinde, Bizans yapılar topluluğu bulunmaktadır.

MS 8’nci yüzyılda, baskıdan kaçan Hıristiyan din adamları, bu bölgede gizlenebilecekleri ve kendilerini dine verebilecekleri kiliseler ve manastırlar yapmışlardır. Meryem Ana’ya adanan Manastıra, Rumlar “Panagia Kursunniatissa” adını vermişlerdir.

Bu manastırında aynı dönemlerde yaptırıldığı tahmin edilmekle birlikte, yapım tarihi net olarak bilinmemektedir.

Ancak yapı tekniğine göre, Bizans döneminde yapıldığı tahmin edilmektedir. Yani, muhtemelen 12 ve 13’ncü yüzyıllarda yapılmış ve 19’ncu yüzyıla kadar kullanılmıştır.

Oldukça yüksek bir yerde bulunan ve gizlenmiş izlenimi veren manastırın yerinin, korunmak amacıyla seçildiği düşünülmektedir.

Kurşunlu ismi ise, muhtemelen üzerini örten kurşundan gelmektedir.

Kilise:

Günümüzde, yapının ayakta kalarak günümüze ulaşan tek kısmı: kilise kısmıdır. Kilisenin tavanındaki alçı dekorasyon: son dönemlerde Rumlardan kalmadır. Kilisenin tavanında bulunan freskler, oldukça etkileyicidir.

Bu fresklerde: simgesel ve geometrik motifler kullanılmıştır. İkonaklastik dönemin bitimiyle (MS 843) dinsel olaylar ve kişiler betimlenmiştir.

Manastırın çevresinde ise, günümüzde yıkıntı halinde bulunan: keşiş odaları, mutfak, ofis binası ve yemekhane bulunmaktadır. Manastır avlusunun dışında, doğu bölümde ise şapel görünümünde mezar odaları bulunur.

MS 12’nci yüzyılda, bölge Selçukluların hakimiyetine geçince, dini serbesti verilmiş ve yeni freskler yapılmış, konular ise Hz İsa ve İncil’den alınmıştır.

Kilisenin, Cumhuriyetin ilk yıllarında, mübadele döneminde buradan ayrılarak Yunanistan’a göç eden Rumlar tarafından kullanıldığını ifade etmektedir.

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı Panionion
 

PANİONİON:

Yani: Davutlar-Güzelçamlı yolu kenarında, yoldan birkaç yüz metre içeridedir. Araba ile gidip, arabayı bıraktıktan sonra 5 dakika yürüyerek buraya ulaşabilirsiniz.

Panionion: meşhur “Mykele Savaşı’nın yapıldığı (eski Yunanlılarla Persler arasındaki) Mykale dağının (Samos Dağı) kuzey eteğinde Samos adasının karşısındadır. Kalıntıları bugünkü Güzelçamlı sınırları içerisinde otomatik tepenin batı eteğindedir.

Heredot’un şehir hakkında söyledikleriyle tanıtıma başlayalım “Güneşle denizin, tarihle doğanın birleştiği, yeryüzü üstünün, gökyüzü altının en güzel yeridir.”

Burada: Poseidon Helikoinos’a adanmış bir tapınak bulunuyordu. Tapınak: İyonya kentlerinden olan ve Samos dağının iç bölgeye bakan yamaçlarında, 5 km uzaklıktaki Priene kentinin denetimindeydi.

Günümüzdeki Güzelçamlı yakınlarındaki Panionion’da yapılan: dini ayinler, festivaller ve oyunların yönetimi ve denetimi, burada düzenlenen toplantıların başkanlığını: Priene kenti temsilcileri yapıyorlardı.

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı Panionion
 

Toplantılar:

İyonyalılar: MÖ 700 yılında, 12 şehir devletinden oluşan bir federasyon kurarlar. 

Panionia Birliği, Mykale dağının (günümüzdeki Samos Dağı) kuzey sahilinde, Poseidon Heliconios  tapınımında merkezlenmiş ve birliğe katılan her kent, tamamen otonomdur.

Söz konusu birlik: dini tapınım dışında, politik bir birlik olarak da görev yapmıştır. Yani birliğin amacı: kutsal değil, siyasaldır.

Çünkü birliğin amacı kutsal olsaydı: toplantıların çevrede bulunan ünlü bir tapınakta (Didyma Apollon Tapınağı, Ephesos Artemis Tapınağı, Klaros Kehanet merkezi gibi) yapılması gerekirdi.

Öte yandan Mykale’deki Poseidon kültü, tamamen ikinci dereceden bir öneme sahipti.

Bu federasyonun delegeleri: belli ve düzenli dönemlerde “Panionion” (Günümüzdeki Güzelçamlı) denen yerde toplanırlar: federasyonun geleceği, gücü ve etkisinin arttırılması için çeşitli kararlar alırlardı.

Bu birlik sayesinde, İyonlar, dünya tarihinde en parlak kültürlerden birini oluşturmuşlar ve aynı zamanda politik birleşmeyi sağlayarak bulundukları alanda etkili olmuşlardır.

Buluşmalarda alınan ortak kararlar ile, üye kentler arasındaki karşılıklı görüş alışverişi sonucunda, böyle bir birliğin oluşturulduğuna inanılmaktadır.

Buluşmalar Panionion’da düzenlendiği için, muhtemelen Poseidon mabedinde görevli dini bir kişi, acil durumlarda üye kentlerin temsilcilerini toplantıya çağırmaya yetkiliydi.

Kentleri temsilen toplantıya katılanlar ise, muhtemelen düzenli olarak seçilen kişilerdir.

Birliğe üye kentler, bu toplantılardan birinde, görevlendirdikleri komutanlardan oluşan bir donanma gücünü, Kıbrıs’a yardıma gönderirler.

Ancak, MÖ 7’nci yüzyıldan itibaren İyonyanın siyasi ve politik merkezi olan Panionion, Pers saldırıları sonucunda yakılıp yıkılan diğer İyonya kentleri gibi, Persler tarafından yakılıp yıkılmış ve bir daha eski gücüne ulaşamamıştır.

Panionia Festivali-Panegyris:

Heredotos: üye kentlerin Panionia festivalini kutlamak amacıyla, Panionion’da bir araya geldiklerinden söz etmektedir.

Heredot’a göre: bu etkinlik, birliğin kuruluş amacı ve temel görevi olarak kabul edilmektedir.

Birliğe üye kentlerin vatandaşları, ulusal tanrıları olan Poseidon Helikonios onuruna, bir festival kutlamak amacıyla, düzenli olarak toplandıkları düşünülmektedir.

Festival, kendilerini İyon olarak adlandıran gurupların, bir çatı altında toplandıkları bir etkinliktir.

Evet, bu şenlikler: günümüzdeki Olimpiyat Oyunlarının temeli olduğu düşünülmektedir.

Bu şenliklerin ilk olarak, MÖ 8’nci yüzyılda, buradaki ilk tapınağın kurulduğu yıllarda yapıldığı tahmin edilmektedir.

Oyunlar ve festival, zaman içinde önemini yitirse de, Roma dönemine kadar sürmüştür.

Kazı Çalışmaları:

1957-1958 yıllarında Frankurt Üniversitesinden Prof Arkeolog Gerhard Klenner, yaptığı kazı çalışmalarında kayanın dış yüzeyine oyulmuş, 11 basamaklı amfi tiyatro şeklindeki bir yapıyı ortaya çıkarmıştır.

Kleiner, burasının Panionion’un merkezi olduğunu ve Poseidon Helikomios’a adanmış bir sunağın bulunduğunu kanıtlamıştır.

Ayrıca: Priene kazı çalışmaları sırasında, Arkeolog Wieand: ana hatlarıyla Panionion tarihini araştırdı ve Güzelçamlı’nın doğusunda Otomatik Tepede, Panionion kalıntılarının bulunduğunu tespit etti.

Tepe üzerinde yer alan kutsal sunak, Poseidon Helikonios’a adanmıştı. Kutsal yer Priene antik kenti yönetimi altındaydı. Tepenin doğusunda Panionion şenliklerinin burada kutlandığı belirtilmektedir.

Ören yerinde gezi:

Ören yerinin ortasında: MÖ 6’ncı yüzyıla tarihlenen bir taş kaide bulunmaktadır. Bu taş kaidenin “Poseidon Sunağı” olduğu düşünülmektedir.

Sunağın 50 metre uzağında ise, küçük amfi tiyatro görülür. Tiyatro yarım daire şeklindedir ve çapı 32 metredir. Oturma sıraları 11 tanedir ve kayalara oyulmuştur.

Buranın: toplantıların yapıldığı “Konsey Odası” olduğu tahmin edilmektedir.

Sunak ile konsey odası arasında, geniş bir yeraltı mahzeni vardır. Ancak mahzenin işlevi, neden yapıldığı ve ne işe yaradığı anlaşılamamıştır.

 

OLUKLU DERE YÜRÜYÜŞ KANYONU:

Milli park alanı içindeki en önemli kanyondur.

Dilek yarımadasının kuzey yamaçlarında, Aydınlık koyu ve Kavaklıburun koyu arasında, Kalamaki koyuna 200 metre uzaklıkta, Doğu Tepe ve Tarla Tepe arasındadır.

Kanyon: eriyebilen kalkar formasyonunun dereler tarafından aşındırılması sonucunda oluşmuştur.

Uzunluğu 4-5 km dir.

Kanyonda bulunan yürüyüş yollarında arazi yürüyüşü yani trekking yapılabilmektedir ve parkur yaklaşık 4-5 saat sürmektedir.

Bu yürüyüş parkuru: Karakol geçidinden geçtikten sonra Eski Doğanbey köyüne kadar gider.

Parkurda: bitki örtüsü, dereler, havuzlar, şelaleler ve harika manzaralar görülebilir. Çünkü kanyon içinde nemlilik fazladır, gür bitki örtüsü bulunur.

Ayrıca, parkur üzerinde çeşitli yerlerde seyir terasları bulunmaktadır. Örneğin: parkurun 5’nci kilometresindeki Kalamaki Seyir Terasında: uçsuz bucaksız bir deniz manzarası ve Milli Park kuşbakışı izlenebilmektedir.

Parkurun 7’nci kilometresinde ise: Mykale Seyir Terası vardır. Burada: Mykale (günümüzdeki Dilek dağı) dağını, ormanları ve vadinin güzel manzarasını izleyebilirsiniz.

Sonuç önerisi, kanyona yalnız gitmemenizi öneririm.

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı Zeus mağarası
 

ZEUS MAĞARASI:

Milli Park alanı içinden kısa bir yürüyüşle Zeus Mağarasına ulaşmak mümkündür. Mağara, Dilek Yarımadası bölümündeki giriş kapısının sol tarafında 200 metre içeride bulunmaktadır.

Mağaranın girişi ise, 20 metre uzunluğunda kaygan taş patikadan sağlanmaktadır.

Mağara: yeraltı suyunun kalkerli kayaçları aşındırmasıyla meydana gelen, obruk denilen bir çöküntüdür. Yeraltı suyu zamanla bu çöküntüde birikmiş ve göl oluşmuştur.

Doğal bir gölet olan mağaranın uzunluğu 20 metre ve genişliği ise 10-13 metredir. Derinlik 10-15 metredir.

Mağaranın içindeki sıcaklık, tüm yıl boyunca 5 derece civarındadır. Bu yüzden mağara kış aylarında ılık, yaz aylarında ise oldukça serindir.

Mağaranın suyu: kayalardan sızarak gelir ve mağara içinde sabit kalmaz, belli bir süreçte mağara içindeki su değişerek yenilenir. Suyun rengi: mavi-yeşil renklidir.

Ayrıca mağara suyu: dağlardan gelen tatlı su ile denizden gelen tuzlu suyun karışımından oluşmaktadır.

Mağara suyunda canlı yoktur, su yavan ve tatsız ve hatta bir maden suyuna benzemektedir. Suyun rengi yeşilimsi mavidir.

Mağara: ismini mitolojide Gök Tanrısı olarak tanınan “Zeus” dan almıştır.

Zeus: Poseidon’un gazabından kaçtığında bu mağaraya sığınır, burada dinlenir ve mağaranın sularıyla yıkanır.

Mitolojik inanışa göre: Afrodit yani güzellik tanrıçası, Zeus mağarasında yüzerek güzelleşmiştir.

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı Zeus mağarası
 

Bir başka söylentiye göre ise, Meryem Ana: Sisam adasından Efes şehrine yaptığı yolculuk sırasında, mağaraya uğramış ve mağara suyunda yıkanmıştır.

Tüm bu anlatılanlar sonucunda, Zeus mağarasının suyunun özellikle kadınların güzelleşmesinde etkili olduğu kabul edilmektedir.

Öte yandan, mağaranın günümüzde bulunduğu bölge, dini ve mistik açıdan değerlendirilmektedir. Buna bağlı olarak mağaranın sağ ve solunda bulunan ağaçlara ve çalılara: dilek için bez parçaları bağlanmaktadır.

Bu yüzden, burayı ziyaret ederseniz, mağara içindeki su buz gibi de olsa mutlaka suya girmeyi ve yüzmeyi düşünün.  Mağaranın içindeki büyük kayanın dibinden çıkarılan çamur: güzellik çamuru olarak buraya gelen bayan ziyaretçiler tarafından yüzlerine sürülmektedir.

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı Eski Doğanbey köyü
 

ESKİ DOĞANBEY KÖYÜ:

Doğanbey köyü: oldukça eski bir geçmişe sahiptir. Köy: “Domatia” ismiyle, uzun yıllar Rumlar tarafından kullanılmış ve 1924 yılında mübadele nedeniyle Rumlar köyden ayrılarak Yunanistan’a göçmüşler ve köy, Türk köyü olmuştur.

Köy evleri, Mykale (Samsun) dağlarının yamaçlarına yerleşmiştir.

Rum mimarisinin karakteristik özelliklerini taşıyan, usta taş işçiliğinin ilk bakışta göze çarptığı, sivil mimariye sahiptir.

Evleri, dükkanları, şapel denilen yapı ve hastanesi ile Arnavut kaldırımı şeklinde döşenen taş ve dar sokakları ilgi çekmektedir.

Evler büyük bir ormanın içinde, birbirinden ayrı, her biri büyük avlulara sahip oda şeklinde inşa edilmiştir. Odalara Rumca da Domatia denir.

Yerleşim biraz daha gelişip köy meydana geldiğinde, bu isim aynı zamanda köyün ismi olmuştur.

Genellikle geçimini hayvancılıkla sağlayan Rumlar, bağcılık ve zeytincilikte tarlalarda çalıştırmak üzere, Samos adasından teknelerle köye işçi getirirlermiş. 1800’lü yılların başında Padişah fermanıyla adalardan bölgeye getirilip yerleştirilen Rumlar, 1924 yılından itibaren yukarıda belirttiğim gibi Yunanistan’a göçmüşler ve yerlerine, Balkan ülkelerinden getirilen Türkler yerleştirilmiştir.

Ancak buradan göç eden Rumlar, gitmeden önce evlerini tahrip etmişlerdir. Bu yüzden yeni gelenlerin yerleşmesi uzamıştır. Bu dönemde sahipsiz kalan evler ve diğer yapılar kendi kaderine terk edilmiştir.

Ayrıca bölgenin gelişmeye müsait olmaması, sokakların dar ve dik oluşu, aşırı rüzgar alması ve tarım arazilerine uzak olması nedeniyle, 1985 yılında köy tamamen boşaltılmış ve Yeni Doğanbey adıyla köyün hemen aşağısında, yol kenarında yeni bir yerleşim yeri kurulmuştur.

Mevcut yani Eski Doğanbey köyüne ise, dışarıdan gelip yerleşenler, satın aldıkları harabe halindeki yapıları yeniden restore etmektedirler. Bunların hepsi aslına uygun olarak restore edilmemiş olmakla birlikte, genellikle dış mekanları, eski karakteristik özellikleri taşımaktadır.

Yani: günümüzde köyde Rum ve Türk mimarisinin en güzel örneklerini görebilirsiniz. Zaten burası bir açık hava müzesi gibidir.

Köyde günümüze sağlam olarak gelen eski yapılardan birisi: iki yerleşme arasında bulunan Şapel (günümüzde depo olarak kullanılmaktadır.) ve köyün girişindeki okul binasıdır. Ayrıca, yine köyde, geçmişte kilise olduğu tahmin edilen bir başka yapının duvar kalıntıları bulunmaktadır.

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı Eski Doğanbey köyü ziyaretçi ve tanıtım merkezi
 

Ziyaretçi ve Tanıtım Merkezi:  

115 yıllık bu merkez: önce hastane, sonra okul ve hayvan barınağı olarak kullanılmıştır.

2004 yılında ise “Ziyaretçi Tanıtım Merkezi” olarak ziyarete açılmıştır.

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı Eski Doğanbey köyü ziyaretçi ve tanıtım merkezi
 

Binada: deltadaki kuşların gözlemlendiği bir teleskop bulunmaktadır. Ayrıca: Milli Park alanındaki fauna ve florayı tanıtıcı panolar, hayvan ve bitki örnekleri, maketler bulunur.

İlaveten: kütüphane, Eğitim Odası, ziyaretçiler için Barco Vision gösteri odası, toplantı odası, kafeterya ve tuvalet bulunmaktadır.

 

KARİNE-KARİNA:

Dilek yarımadasının güney kıyılarında, Thebai antik kentinin batısında, Dilkaya tepesinin güneyinde ve Ardıçlı burnunun doğusundadır. Eski Doğanbey Köyü ile iç içedir.

Bu antik yerleşim yeri, 12 İyon kentinden birisidir.

MS 7’nci yüzyıldan kalma parlamento binasının kalıntıları günümüzde görülebilmektedir. Ayrıca bugün eski gümrük binalarının kalıntılarını görebilirsiniz.

Burada balık yenilmelidir. Çünkü burada Ege denizinin muhteşem lezzetleri sunuluyor. Balıklar o kadar lezzetli pişiriliyor ki, sos kullanımı da muhteşemdir.

 

THEBAİ ANTİK KENTİ:

Yeni Doğanbey köyünün kuzeybatısındaki bir tepe üstündedir.

Buraya ulaşmak için: Yeni Doğanbey köyü geçilir ve sonra Karina yolunun karşısındaki orman yolu kullanılır.

Thebai, denizden 2 km uzaklıktadır.

Yaklaşık 300 metre yükseklikteki bir tepe üzerinde konuşlanmıştır.

Tepenin üstünde: bir akropolis şeklinde kurulan şehrin uzunluğu 170 metre ve genişliği ise 50 metredir. Bu kayalık alandaki binaların yapılında, yer yer doğal kayaçlar kullanılmıştır.

Bulunduğu tepenin görüş alanı oldukça geniştir. Böylece, kent geniş bir alana hakimdir. Eskiden kent ormanlık alanda, çam ağaçlarının içinde uzaktan zorlukla seçilebilmesine rağmen, bölgedeki orman yangınından sonra ortaya çıkmış, açıkta kalmıştır.

Şehir: Sisam adası ve Priene kentleri arasında, tam sınırdadır ve Sisam’ın uç kalesi olarak düzenlenmiştir.

Kentin çevresi tamamen surlarla çevrilmiştir. Bu surların izleri, günümüzde de görülmektedir. Güneybatı bölümündeki sur duvarları ise sağlam olarak günümüze ulaşmıştır.

Kentteki ilk yerleşim, Arkaik dönemde başlamıştır. Klasik dönemde ise, kent iyice gelişmiştir.

Milet şehri, Mykale yarımadasında bulunan Thebai kentini bir kült merkezi olarak kullanmıştır. Bölgede yapılan araştırmalarda bulunan bir yapıda: Zeus-Poseidon, Helios, Hermes, Maindros ve Mykale kültlerine ait yazıtlar bulunmuştur. Bunu istinaden, bu yapının bir sunak alanı olduğu düşünülmektedir.

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı Aya Yorgi manastırı
 

AYA YORGİ  MANASTIRI:

Dipburun yarımadasında, Koyunlu tepenin güneydoğusundadır.

Yapı kalıntılarının muhtemelen 19’ncu yüzyıla kadar kullanılan ve Bizans döneminde yapıldığı düşünülmektedir. Günümüzde sadece taş yığını olarak görülmektedir. Apsis kısmında, silik durumdaki aziz tasvirleri seçilebilir.

 

PRİENE:

Antik kentin kalıntıları, günümüzde: Söke’nin 12 km güneybatısında, Dilek dağı eteğinde Güllübahçe köyünün yakınlarındadır.

Kent: MÖ 12’nci yüzyılda, İyonlar tarafından liman olarak kurulan 12 kentten biridir. Dönemin parlak şehirlerinden birisiydi.

MÖ 494 yılında, İyonlar ve Persler arasında yapılan Lade deniz savaşına, Prieneliler, 12 gemiyle katılmıştır. Savaş sonunda İyon donanması yenilince, Milet ve Apollon gibi Priene kenti de Persler tarafından yakılıp yıkılmıştır.

MÖ 350 yılında ise, bulunduğu yere yeniden inşa edilir.

Bu yeniden inşa sırasında: Miletli ünlü mimar Hippodamus: şehirde kendi adıyal anılan Hippodamus planını uygulamıştır.

Böylece, kent, Helenistik dönemin en güzel kentlerinden birisi olarak bilinir.

Kentin limanı: Naucloshos adıyla bilinir, ancak bu limanın yeri tespit edilememiştir, büyük olasılıkla alüvyonların altında kalmış olmalıdır.

Şehirde yine oldukça büyük ve ünlü Athena Tapınağı varmış. Hatta MÖ 334 yılında Büyük İskender’in bu tapınağı ziyaret ettiği söylenir.

Bizans döneminde ise, Piskoposluk merkezi olarak önemini sürdürmüştür.

Gelelim günümüze:

Kent planı, geometrik özellik gösterir. Buna bağlı olarak kent merkezinde: Demeter Tapınağı, Athena Polias tapınağı, İssiz ve Zeus Tapınakları, agora ve açık tiyatro bulunmaktadır.

Ayrıca: gymnasion, surlar, su kemerleri ve Bizans döneminden kalma bir piskoposluk kilisesi kalıntıları göze çarpar.

Kent, Büyük Menderes nehrinin getirdiği alüvyonlar nedeniyle, günümüzde denizden 9 km içeride kalmış, her iki limanı da yine alüvyonların altında kalmıştır.

HAGİOS ANTONİOS MANASTIRI:

Manastır, Dilek dağının güneybatı eteklerinde, Dayıoğlu tepesinin doğusundadır.

Manastırın, Erken Bizans dönemi yapısı olduğu tahmin edilmektedir.

Kalıntıların büyük kısmı, toprak ve yoğun bitki örtüsü altında kalmıştır. Bazı mimari parçalar ise, Miletos Müzesine götürülmüştür ve orada sergilenmektedir.

Kuşadası merkezi gezilecek yerler için.

Davutlar gezisi için.

Kuşadası Güzelçamlı gezisi için.

 

 

Aydın Karacasu

Aydın Karacasu

Aydın Karacasu; Karacasu, İl merkezi olan Aydın’a 90 km uzaklıktadır. Karacasu, Tavas arası uzaklık: 50 km. Karacasu, Kuyucak arası uzaklık: 28 km.

TARİHİ

Bölgedeki ilk yerleşimin, Geç Neolitik döneme kadar gittiği bilinmektedir. Tarihi süreç içinde, bölgede çeşitli devletler egemenlik kurmuştur. Roma ve ardından Bizans hakimiyeti görülür. 1071 yılından sonra Türklerin Anadolu’ya girmesiyle, Selçuklu akınları karşısında, Latmos körfezi (Bafa gölü) ve Menderes vadisindeki keşişler, bölgeyi terk ederler. 1243 yılından sonra kalabalık Türkmen aşiretleri, Antalya, Denizli ve Kütahya yörelerinden hareketle Muğla, Aydın, Balıkesir ve Manisa yörelerine gelip buralara yerleşirler.

Yine bu dönemde, yöredeki Bizans dokumacılığının yerine, daha canlı Türk dokumacılığı alır. 1261 yılında bölgede Menteşe Beyliği kurulur. Ancak yöre daha sonra Aydınoğulları Beyliği hakimiyetine girer. 1426 yılında ise Osmanlı hakimiyeti görülür. Karacasu yerleşiminde ilk kurulan yerin ismi “Yenişehir” dir.

6000 yıllık tarihi olan beldede, Belediye teşkilatı 1867 yılında kurulmuş ve İlçe olarak Aydın iline bağlanmıştır.  Kurtuluş savaşı yıllarında Menderes nehrinin güney kısmı İtalyanlara bırakılmıştır. Karacasu ilçesi İtalyanlara bırakılan bu güvenli bölge sınırları içerisindeydi. Bu yüzden işgal sırasında, çevre ilçelerde Yunan zulmünden korunmak için halk Karacasu’ya sığınmıştır.

Aydın Karacasu

GENEL

İlçe, Menderes ovasına açılan Dandalaz vadisinde, Karıncalıdağın kuzey doğu eteklerinde 40 km uzunluğunda bir vadide kurulmuştur. İlçenin rakımı 600 metredir. En yüksek yeri Karıncalı dağıdır. İlçenin en önemli akarsuyu Dedeler köyünden çıkıp Büyük Menderes ırmağına dökülen Dandalaz çayıdır. Yörede Akdeniz iklimi görülür. Ancak rakımın kısmen yüksek olması nedeniyle, burada kış mevsimi daha soğuk ve yaz mevsimi ise daha serin ve kurak geçer. Bu yüzden, Aydın ilinde sıcaktan kaçanlar buraya gelirler. İlçe halkının başlıca geçim kaynağı tarımdır. Elma, zeytin, tütün ve nar tarımı yapılır. Ayrıca el sanatları (çömlekçilik, demircilik, dericilik gibi) da oldukça yaygındır.

Aydın Karacasu

 

PİDE-PİDECİLİK

Yörede pidecilik oldukça ünlüdür. Karacasulu pideciler özellikle Ege bölgesi başta olmak üzere ülkenin birçok yerine dağılmıştır. Karacasu pidesinin meşhur olmasının sebebi, pidenin hamurunun ve pişirme şeklinin farklı olmasıdır. Her yıl Karacasu’da yapılan festivalde, pideciler en uzun pideyi yapmak için yarışırlar. Yani, burayı ziyaret ederseniz, mutlaka “pide” yemelisiniz. Özellikle “Karacasu yuvarlağı” (bir tür pidedir) yemelisiniz. Hani olur da pide sevmezseniz, kahvederesi’ne uğrayıp “Kuyu tandır” yiyebilirsiniz.

Aydın Karacasu

 

KARACASU ÇÖMLEKÇİLİK

İlçe merkezine 13 km uzaklıktaki Afrodisias antik kenti kazılarında bulunan kalıntılar doğrultusunda yörede çömlekçiliğin tarihi dönemlerden beri yapıldığı tahmin edilmektedir. Günümüzde çömlek yapımında kullanılan toprak, Karacasu Belediyesi tarafından çömlekçilere temin edilir. Çömlek yapımında kullanılan toprağın en önemli özelliği, demir oranının yüksek olmasıdır.

Demir oranının yüksek olması nedeniyle çömleklerin rengi koyu ve güzel bir kırmızıdır. Karacasu çömleklerinde kullanılan kil, yöre yakınındaki Yazır köyü ve Eşek Koşağı denen mevkiden temin edilir. Bir diğer hammadde ise, Karacasu çömleklerinin dekor yapımında kullanılan mika ağırlıklı, pişme rengi beyaz olan mavimsi renkte bir maddedir.

Bu maddeyi çömlekçiler yakın çevreden kendi imkanlarıyla çıkarırlar. Karacasu’da üretilen belli başlı çömlekler: güveç, testiler, kupalar, çaydanlık, cezve, şekerlik, küllük, küpler, vazolardır.

Aydın Karacasu

Sonuç, buraya yolunuz düşerse özellikle “Gelin Testisi” denen muhteşem güzel testiden almanızı öneririm.

Aydın Karacasu

 

DEMİRCİLİK

Karacasu’da demircilik çok eski bir kültürel faaliyet olarak önem kazanır. Üretim, günümüzde de usta-çırak esasına dayalı devam etmektedir. Günümüzde, demircilik faaliyetleri olarak: bıçak, nacak, balta, tarım aletleri ve hediyelik eşyalar üretilmektedir. Evet, burayı ziyaret ettiğinizde gerek kendiniz ve gerekse yakınlarınız için bir hediyelik satın alabilirsiniz.

Aydın Karacasu

 

DERİCİLİK

Yörede, dericiliğin hammaddesi olan palamudun bolca yetişmesi, tabakhanelerin açılmasına sebep olmuştur. Osmanlıdan itibaren yürütülen dericilik faaliyetleri, 1985 yılında Dandalaz’a modern deri işletme tesisi kurulmasıyla artmıştır. Burada, çoğunlukla yöreye özgü olan vaketa deri üretimi yapılmaktadır. Özellikle, giyilen sandaletlerin derileri, Karacasu’da üretilmektedir.

Aydın Karacasu

 

ARA GÜLER VE PROF. DR. KENAN ERİM’İ ANMA VE ULUSLARARASI AFRODİSİAS FOTOĞRAF, KÜLTÜR SANAT VE TURİZM FESTİVALİ

Evet, isim biraz uzun oldu, ama gerek Ara Güler, gerek Kenan Erim ve gerekse Afrodisias, Karacasu için çok çok önemli kişiler ve yerdir. Bu yüzden: her yıl Ağustos ayı içinde düzenlenen bu festival büyük bir coşkuyla kutlanıyor. Festivalde: fotoğraf sergileri ve dans ekiplerinin gösterileri, konserler düzenleniyor. Bu arada, çeşitli ülkelerden gelen Halk Dansları ekipleri de gösteriler sunuyorlar.

Ara Güler

Ünlü foto muhabiri Ara Güler: günümüzden 60 yıl önce çektiği fotoğraflarla Karacasu ilçesine bağlı kırsaldaki Geyre Mahallesinde Roma İmparatorluğuna ait, tarihi MÖ 500’lü yıllara kadar giden ve ismini tanrıça Afrodit’ten alan Afrodisias antik kentinin bulunmasını sağladı. Ara Güler’in çektiği fotoğraflar sonucu, bölge turizme kazandırıldı, kültür mirası olarak seçildi ve tüm dünyanın bölgesi tanımasına neden oldu.

Prof. Dr. Kenan Erim

 

Prof. Dr. Kenan Erim

Kenan Erim, Karacasu ilçesinde Afrodisias antik kentindeki kazılar ile özdeşmiş bir Türk arkeoloğudur. 1953 yılında New York Üniversitesinde Klasik Arkeoloji bilim dalından mezun olduktan sonra, Princeton Üniversitesinde yüksek lisans ve doktora yapar.

1961 yılında şahsi girişimleriyle ve bizzat organize ettiği keşif ve gezi programıyla Afrodisias antik kentinde çağdaş kazı çalışmalarını başlatmış ve ölümüne kadar, kazıların başkanlığını sürdürmüştür.

Kazılar için ABD kaynaklı finans temin edilmesinde de büyük emek harcamıştır. Ayrıca yine şahsi çabaları ile yurt içi ve yurt dışında Geyre Vakfı aracılığı ile Afrodisias Sevenler Derneği kurarak çalışmalara katkı sağlamıştır.

Aydın Karacasu

Erim, 3 Kasım 1990 tarihinde vefat etmiştir. Naaşı, Bakanlar Kurulu kararı ile Afrodisias kentinde Anıtsal Tören Kapısının güney tarafındaki alana defnedilmiştir. Şimdi o kendi değimiyle “Sevgilisinin koynunda” yatmaktadır.

Aydın Karacasu Memnune İnci Meslek Yüksek Okulu

 

KARACASU MEMNUNE İNCİ MESLEK YÜKSEK OKULU

Aydın Adnan Menderes Üniversitesine bağlıdır. İlçe merkezinde okulun öğrencileri nüfusun çoğunluğunu oluşturur. Okul, 2000 yılında yörenin ekonomik ve kültürel zenginlikleriyle uyumlu olarak açılan Seramik ve Dericilik programlarına alınan 42 öğrenciyle yola çıkmıştır. Son gelinen noktada ise, okulda 9 programda 1100 öğrenci bulunmaktadır.

Aydın Karacasu

 

GEZİLECEK YERLER

Aydın Karacasu Etnoğrafya Müzesi

 

KARACASU ETNOĞRAFYA MÜZESİ

Karacasu Belediyesine ait bir binadaki müze: 500 metrelik kapalı bir mekanda 2007 yılında açılmıştır.

Aydın Karacasu Etnoğrafya Müzesi

Müzede: Karacasu’nun ve tüm yörenin sosyo-kültürel geçmişi hakkında bilgi veren eserler sergilenmektedir. Mankenlerle canlandırma yapılmaktadır. Müzede sergilenen ilgi çeken bir obje: 1933 yılında yapılan “Onuncu Yıl Anıtı” dır.

Aydın Karacasu Aphrodisias Antik Kenti

APHRODİSİAS ANTİK KENTİ

Karacasu denilince elbette ilk akla gelen “Aphrodisias antik kenti” dir. Antik kent, ilçe merkezine 13 km uzaklıkta, Geyre kasabası yakınındadır.

Aydın Karacasu Aphrodisias Antik Kenti

Antik çağda, mimarlık, sanat, heykeltıraşlık ve tapınma merkezi olarak oldukça ünlenen bu kentin kalıntıları, günümüze oldukça sağlam bir şekilde gelmiş olup, mutlaka ve mutlaka gidip gezilmesi ve görülmesi gereken bir yer olarak öne çıkmaktadır.

Aydın Karacasu

Evet bu muhteşem antik kent kalıntılarını, buraya sığdırmak mümkün olmadığından, yine bu sitede sadece “Aphrodisias” antik kentini anlattığım yazıyı incelemeniz eminim buraya ziyaret ederseniz size oldukça yardımcı olacaktır.

Aydın Karacasu Sırtlanini Mağarası

 

SIRTLANİNİ MAĞARASI

İlçe merkezine 14 km uzaklıkta Çamardı Mahallesindedir. Karayolu ile ulaşılır. Ancak burayı bulmak biraz sıkıntılı, yerel rehber almanızı öneririm. Mağaranın bulunduğu yer, deniz seviyesinden 1060 metre yüksekliktedir. Mağaranın toplam uzunluğu 348 metre, en derin yeri 40 metredir. Ancak mağaranın girişi oldukça dardır (yarım metre kadar), sadece sürünerek yaklaşık 4 metrelik bölümden mağaraya girilir.

Aydın Karacasu Sırtlanini Mağarası

Ağız kısmındaki bu bölümden sonra mağara birden büyük bir galeri haline gelir. Galerinin girişe yakın bölümlerinde bulunan seramik parçaları, buranın antik dönemde bir yerleşim yeri olarak kullanıldığını gösterir. Mağarada çok sayıda sarkıt ve dikit bulunur. Ancak bu mağara şu anda resmen turizme, ziyarete açık değil, yani gerek bulmak ve gerekse içinde ilerlemek oldukça tehlikelidir.

Aydın Karacasu Karabağlar-Görle Kanyonu

 

KARABAĞLAR-GÖRLE KANYONU

İlçe merkezine 20 km uzaklıkta Aşağı Görle köyündedir. Kanyonun girişi: Karabağlar köyü ile Aşağı Görle köyü arasındaki yoldadır. Kanyonun içinden akan su ise, Kemer Baraj Göletine dökülür. Yaykın ovasından 250 metreye yakın aşağı inilmektedir. Başlangıçta derinliği az olan kanyon, ilerledikçe derinlik 50 metreyi bulur. Genişlik ise yer yer sadece bir insan geçebilecek kadar daralır. Ayrıca, yine kanyonda ip inişi gerektiren üç şelale geçişi vardır. Kanyonun başlangıcı ile bitişi arasında 200 metrelik bir yükseklik farkı vardır. Yükseklik 100 ile yer yer 250 metre arasında değişir. Burası doğa yürüyüşü yapmak isteyenler için idealdir. Ancak yanınızda mutlaka ekipman olmalıdır, yani amatörce yürüyüş yapılacak bir yer değildir.

Aydın Karacasu Bahçeköy Şelalesi

 

BAHÇEKÖY ŞELALESİ

Bahçeköy Mahallesi sınırları içinden başlayan ve 3 kilometrelik bir parkurun ucunda bulunan şelale, yaklaşık 100 metreden akmaktadır. Şelalenin çevresinde mesire alanı oluşturulmuş, ahşap köprü ve şelaleye uzanan 50 metrelik yol yapılmıştır. Şelalenin aktığı yerde, set yardımıyla göl oluşturulmuştur.

Afrodisias antik kenti tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

 

Aydın Karacasu Afrodisias

Aydın Karacasu Afrodisias

Bu güzelliği mutlaka görmelisiniz. Tarih ve tarihe meraklı okurlarıma burayı mutlaka görmelerini şiddetle öneriyorum.

Aydın Karacasu Afrodisias; Afrodisias kentine ait, tarihsel dokunun en geniş ve yeterli anlamda işlendiği ve okuduğunuzda kent ile ilgili, gezerken size yardımcı olabilecek tüm gerçekleri bir arada ve kısa sürede ulaşacağınıza inandığım bir yazı, lütfen kente giderseniz, bu yazının bir çıktısını alın ve gezerken yanınızda rehber yoksa, size mutlaka yardımcı olacaktır. Lütfen bu muhteşem antik kente ilgi gösterelim ve yakın isek, gidelim, yakınlarından geçerken çok kısa bir zaman parçası ayırarak, burayı gezelim. İnanın: tarih ve antik kentlere çok az ilginiz varsa, burası bu ilginize layık bir yer. Ama: maalesef, sanırım tanıtım yetersizliği, gerek yerli ve gerekse yabancı gezginleri buraya yeteri kadar yönlendiremiyoruz.

ULAŞIM

Ulaşım kolay. Aydın-Denizli kara yolunda ilerlerken, Kuyucak’ı 2 km. geçince, sağa yani Karacasu yoluna döneceksiniz. Denizli yönünden geliyor iseniz, dönüş için Karacasu levhasını görmeyi düşünün. Yani, yol üzerinde Karacasu levhasını görünce dönün, buradan yaklaşık 27 km. ilerlediğinizde, Karacasu’ya ulaşacaksınız ve Tavas yönünde 12 km. daha ilerlemeniz gerekiyor, yani yaklaşık ana yoldan 40 km. ayrılmanız yeterli olacak, yani muhtemelen kırk dakika, bu güzellikleri görmeniz için. Afrodisias’a varıyorsunuz, sonrası harcayacağınız zaman size kalmış, ilginizi çekerse, saatlerce bu güzelliklerden ayrılamazsınız, aksi halde ise, muhtemelen 3-4 saat size yeterli gelecektir. Bu sürenin bir kısmını müzede, bir kısmını ise açık alanda yürüyerek geçirebilirsiniz.

Önce aracınızı veya toplu olarak geldiğinizde araç, kent girişindeki gayet rahat otoparka bırakılıyor ve sonra, bilet alarak, kent bölgesine giriliyor. Önce, bir meydan, solda bir kafeterya ve sağda bahçesi içinde yüzlerce lahdin açık alanda sergilendiği müze binası. Buyurun antik çağların en önemli kentlerinden biri olan Afrodisias kenti, tüm güzellikleri ve haşmeti ile sizi bekliyor, doya doya bu güzellikleri yaşayın, resimleyin, dost ve arkadaşlarınıza gösterin, buraya gelmelerini ve mutlaka görmelerini tavsiye edin.

AFRODISIAS HAKKINDA GENEL BİLGİ – TARİHSEL SÜREÇ

Aydın Karacasu Afrodisias: MÖ.2 yüzyılda, kent, ızgara planlı yani birbirini dik kesen sokaklar oluşturularak kurulur. Tanrıça Afrodite adanmıştır ve Afrodit adına yapılan törenler ile ünlenir. Ancak, bu isim, yani Afrodit ismi, eski çağ kentlerinin çoğunda kullanılan ortak bir isimdir, fakat, bu isimdeki kentlerden en ünlüsü, şu an bulunduğunuz Afrodısıas kentidir.

Kentin ortasında yer alan anıtsal yapıların yapımına, MÖ.1 yüzyılın sonlarında başlanır. Çünkü, MÖ.1 yüzyılda, tanrıça Afroditin şöhretinin artması sonucu, kent, yüzlerce ziyaretçi ve hacı akınına uğrar ve bunun üzerine, Roma İmparatoru Augustus tarafından, kişisel koruması altına alınır.

Aynı zamanda, kentte bulunan heykel okulu, tüm roma sınırları içinde tanınır hale gelmiştir. Günümüzde, hala ayakta kalan anıtlar, bu yüzyıl içinde, 250 yıllık bir fasılada yapılmıştır. İlk masrafları ise, daha sonra ayrıntılı olarak kimliği hakkında bilgi vereceğim, şehrin ünlü vatandaşı Zoilos tarafından karşılanır. Bu aşamada: Afrodit Tapınağı, Kuzey Agora ve Tiyatro yapılır.

MÖ.1 yüzyılın sonlarına gelindiğinde, kentte, halkın kullanımı için çok sayıda yeni binanın yapıldığı görülür. Bunlar arasında, en ünlüleri: İmparator Hadrian adına adanan hamamlardır. Ayrıca, kutsal alana girişi sağlayan, anıtsal kapı bu dönemde yapılmıştır.

MS.3 yüzyılın sonlarında, kent, Roma İmparatorluğu Karia eyaletinin başkenti olur ve bir yüz yıl kadar başkent olarak kalır. Ancak, bu dönemde, kentte, imar faaliyetlerinde azalma ile birlikte, kent merkezindeki yapıların sürekli kullanıldığı ve yalnızca gerekli onarımlarının yapıldığı görülür.

MS.4 yüzyılın ortalarında, kent, piskoposluk merkezi haline gelir ve etrafı surlarla çevrilir. Ayrıca, kent, paganizm çağrışımlı Afrodisias ismini terk ederek, Hıristiyanlığın etkisiyle, Stavropolis (Haç Kenti) adını alır. Ünlü Afrodit Tapınağı, artık bir bazilikaya yani kiliseye çevrilir. Afrodisias ve Afrodit isimleri de, sistemli olarak, kentteki kitabelerden silinmektedir.

Ancak, bu değişim, iyice kökleşmiş olan putperestliği kolay kolay silemez ve kent halkı, saklı-gizli bu duygularını yaşamaya devam eder. ( Örneğin, Hıristiyanlığın egemen olması ile, yapılan heykellerin başları bulunmaz, ancak, heykel ustaları, kendilerine sipariş edilen heykellerin önce başlarını yaparlar, sonra kırarak, heykel sahibine ayrı olarak teslim ederler.

Bu durum, kırılmış heykel başlarının, heykel ile birlikte bulunması ile tespit edilmiştir. ) Ayrıca, Bizans tarafından, Stavropolise dönüştürülmesine rağmen, kentliler bu ismi benimsemezler ve yeni bir isim olan Karia ismi kentte kullanılmaya başlanır.

Ancak, bu değişimler yanında kentin yaşam öyküsünün en büyük özelliği, yine bu dönemde ortaya çıkar. DEPREM.

Kent, tarih boyunca jeolojik olarak, kararsız bir bölgede olması nedeniyle, pek çok depremden etkilenmiştir. Roma dönemlerinde olan depremlerin çoğunun izlerini, daha sonra yapılan restorasyonlar gizler, ancak 4’ncü yüzyıldaki ve daha sonraki depremlerin izleri, günümüze kadar yansır.

Özellikle, 4’ncü yüzyıldaki depremler, bölgede bulunan su kaynaklarının akış yönlerini de değiştirmiş ve kentin bazı kısımlarını, artık, su basmaya başlamıştır.

Bu su baskınları sorununu çözmek için çareler üretmeye başlayan kentliler, acil olarak su tahliye kanalları inşa etmişlerdir. Ancak, yine de, su baskınlarının yoğunluğundan kurtulamamışlardır. Günümüzde, kentte bulunduğunuz mevsim özelliklerine göre, hala, kentin bir kısmının sular altında kaldığını görmeniz mümkün.

MS.5’nci yüzyılda, bu zararların büyük kısmı telafi edilir.
MS.6’ncı yüzyıldan itibaren, kent, önemini kaybetmeye başlar ve küçük bir kasaba haline döner.

MS. 7’nci yüzyılda, Heraclius zamanında, kentin kaderinin en büyük olaylarından olan deprem, yine olur ve büyük yıkıntılarla sonuçlanır. Daha sonra, kent bir daha kendine gelemez ve bakımsızlığa düşer. Kent hakkında, 7’nci yüzyıldan sonra, günümüze ulaşan bilgiler sınırlıdır.

1260 yılından itibaren, Türklerin bölgede egemenlik kurması ve kentin Aydın Beyliği egemenliğine geçmesi sonucu, kent, tamamen terk edilmiştir. Ancak, 15’nci yüzyılda, bölgenin bereketli toprakları insanların ilgisini çekmiş ve Afrodisias kenti harabeleri üzerine, Geyre Köyü yerleşim alanı kurulmuş ve kalıntıların üzeri örtülmüştür.

Ancak, aynı kader, Geyre Köyü sakinlerini de beklemektedir. Çünkü, 20’nci yüzyılın başlarında, yine deprem ve sonucunda, bu sefer Geyre Köyü sakinlerinin büyük kısmı bölgeyi boşaltır. Boşaltılan alan altında kalan kalıntılar ortaya çıkar. 1960 yılında, son olarak, bölgede yine büyük bir deprem olur ve Geyre Köyü, bugünkü yerleşim yerine tamamen taşınır.

BÖLGEDEKİ ARKEOLOJİK KAZILAR

Aydın Karacasu Afrodisias: Bölgede, ilk kazılar 1904-1905 yılları arasında, Paul Gaudin isimli bir arkeolog tarafından yapılır. Kazıların esas temeli ise, 1961 yılından itibaren, bölgeye yerleşen ve yaklaşık 40 yıl boyunca bölgede çalışmalar yapan Kenan Erim tarafından yürütülür.

Bölgedeki kazılarda büyük emeği olan, bölgenin aşığı ve yaşamını bölge ile bütünleştiren, bölgenin ülkemiz ve dünyaya tanıtımında büyük gayretleri olan Kenan Erim, bugün hayatta yoktur, ama mezarı, Bakanlar Kurulu kararı ile, bölge için yaptığı hizmetlere atfen, bölge içine defnedilmiştir. (Tören kapısı yakınlarında, bu mezarı gördüğünüzde, bu kişinin kimliği hakkında bilgi sahibi olmanız için yazdım)

Halen, sürmekte olan kazılar ise, New York Üniversitesi tarafından koordine edilmektedir. Sur duvarlarından itibaren, 1 km. lik alan, birinci derece sit alanı olarak ilan edilmiştir. Kalıntıların zenginliği nedeniyle, kazılar başlangıcında inşa edilen müze yetersiz kalmış ve çıkarılan eserlerin büyük bölümünün, depolarda muhafaza edilmek mecburiyetinde kalınmıştır.

Fakat, bir avuç insan tarafından kurulan Geyre Vakfı tarafından, yeni bir Afrodisias Müzesi kurulması için yapılan çalışmalar ve toplanan yardımlar sonucu oluşturulan ek müze binası, Sebastıan-Sevgi Gönül Salonu adı verilerek, 1 Haziran 2008 tarihinde hizmete açılmıştır.

Sayın Sevgi Gönül öncülüğünde ve başkanlığındaki Geyre Vakfı, 1980 li yıllardan itibaren, gerek bölgenin tanıtımı ve gerekse çıkarılan kalıntıların sergilenmesini sağlamak için seferber olurlar. Olağanüstü bir çaba ile yurt içinde ve yurt dışından sağlanan finansmanlar ile açılan müze ek binası salonunu, maalesef, bu konuda büyük uğraşlar veren Sevgi Gönül, vefatı nedeniyle görememiştir.

İsmi, salona adı verilerek yaşatılacaktır. Bazı konularda, emeği ve hizmeti geçen insanların bu şekilde isimlerinin yaşatılması gerçekten güzel bir alışkanlık haline gelmiş olduğunu görmek, diğer insanların azimlerini güçlendirir.

Yıllar süren kazılar sonucu ortaya çıkarılan bölümü, bu kentin dörtte biridir. Tamamının kazı faaliyetleri bitirildiğinde, büyük olasılıkla, buranın Efes antik kenti ayarında, belki de daha büyük bir mimari etkinliğinin olduğu bir kent olarak ortaya çıkacağına inanıyorum. Ancak, elbette bu süreç maddi olanaklar ölçüsünde, uzun yıllar devam edebilecek bir süreç.

Belki de, elli yıl sonra, belki de daha fazla bir süre sonra, ama tek bir gerçek var ki o da şu, bu kentin tümündeki kazılar tamamlandığında, ortaya çıkacak eserin, muhteşemliği. Günümüzde, çok iyi durumda korunmuş bulunan anıtlar, bu muhteşemliğin öncüleri. Hadi şimdi, sözün bittiği zaman, gezme zamanı.

Bu muhteşemliğe tanık olun, bu güzellikler karşısında yaşayacağınız şaşkınlık yanında, gurur da bizimle olsun, çünkü bu güzellikleri yaşayan insanların topraklarında, onların gelecek nesilleri olarak halen yaşıyoruz ve yaşayacağız, yani bizden önce bu topraklarda yaşayan, bu insanların yaptıklarını görün ve gururlanın.

HEYKELTIRAŞ OKULU

Aydın Karacasu Afrodisias; Kent, tarihsel süreçte, muhteşem iklimi ve mermerleriyle ünlenir. Batı Anadolu’da, antik dönemlerde mermer çıkarılan en önemli yörelerden birinin, Aydın-Karacasu-Geyre Köyü dolaylarındaki mermer ocakları olduğu bilinmektedir.

Buralardan, büyük bloklar halinde çıkarılan mermerler, Afrodisias başta olmak üzere, bölgedeki diğer başlıca yerleşim merkezlerinin ve sanat eserlerinin yapımında kullanılmıştır.

Çünkü, bu mermer, kolay işlenebilir, yoğun, krem renginde, parlak ve küçük kristallerden oluşur. Belki de bulunabilecek en iyi mermerdir. Buna dayalı olarak kurulan heykeltıraşlık okulu sayesinde, kent, 600 yıldan uzun süre, bölgenin en önemli heykeltıraşlık merkezi olarak tanınır.

Afrodisias heykeltıraşlarının, kendilerini, antik çağda haklı bir üne kavuşturan ustalık ve üretkenliklerinin örneklerini, kentin birçok yerinde ve müzede görmeniz mümkün. Agora bölümünde, pek çok hasarsız heykele ulaşılmıştır. Gerçek anlamda, bir heykelcilik okulunun varlığına işaret eden, deneme heykelleri ve tamamlanmamış eserler bulunmuştur.

Ayrıca, kentin çeşitli yerlerinde, sütunlar ve çelenklerle bezenmiş eserler; insan, kuş ve benzeri hayvan figürleri ve bitkisel motiflerle bezenmiş eserler bulunmuştur ki bunlar Afrodisias kentinin mücevherleridir.

Son 40 yıldaki kazılarda ortaya çıkarılan ve doğal taş ile oluşturulmuş, 30 binden fazla eser; uygarlığın başlangıcı sayılabilecek, yaklaşık 5 bin yıldan bu yana, içerdiği mesajlar sayesinde, dönemin ustalıklarına tanıklık etmektedirler.

GEZİLECEK YERLER

Aydın Karacasu Afrodisias: Biletinizi alıp, kent bölgesine girdikten sonra, önce sağ bölümdeki müzeden, gezinize başlayabilirsiniz.

MÜZE

Aydın Karacasu Afrodisias: Eşsiz güzelliklere hayran kalacaksınız. O tarihi dokunun, bütünlüğü bozulmadan, dubalar üzerinde kurulan müzenin, altında, cam bölmelerde görülebilen tarihi bir hamam görecek ve şaşıracaksınız.

Girişte, birçok mermer heykel ve büst göreceksiniz. Bunlar arasında dolaşırken, özellikle, kafası olmayan heykeller ilginizi çekebilir. Bunlar, Hıristiyanlığın geçiş döneminde yapılan heykeller, kafaları yapılmıyor çünkü puta tapma adetleri kalktı, yeni din Hıristiyanlık bunu kabul etmiyor, bu duruma çare arayan heykeltıraşlarda, bu dönemde yaptıkları heykellerde kafa bölümünü yapmıyorlar.

Ancak, bazı zenginler, kendi heykellerini yaptırırken, doğal olarak kafa istiyorlar, bunların kafaları yapılıyor, ancak kırılarak, heykel sahibine ayrı olarak kafa bölümü veriliyor.
Ayrıca, bir heykel yapılmış, yüzündeki kirli sakallar bile, heykelin üzerinde çok doğal olarak işlenmiş görmek mümkün.

Bunun yanında, ilk kez burada, insan vücudunun belli oranlarda yapılması benimseniyor, yani kafa ölçüsü, vücut ölçüsünün yedide biri oranında. Yani, doğanın yarattığı bir ölçü, heykeltıraşlar tarafından tespit ediliyor ve eserlerinde uygulanıyor. Yani, kafa vücudun yedide biri oranında, büyüklükte.

Ayrıca, tek parça, ancak iki renkli mermer üzerine işlenmiş, heykel görmek mümkün. Afrodit heykellerinin güzelliğini görün, ayrıca, sikkeler, altın taç, özellikle, ölüm halinde ölen kişinin yeniden yaşama geçiş olan, nehir geçişi esnasında, sandalcıya vermek üzere yanında bulundurulan para hikayesini okuyun.

TETRAPILON-TÖREN KAPISI

Aydın Karacasu Afrodisias: MS.2 yüzyıl civarında yapıldığı sanılmaktadır. Bu kapı ile, güney-kuzey yönünde devam eden ana yol, tapınağın önündeki geniş avluya bağlanmıştır. Yani, kapı, kentte, kutsal alana girişi sağlar. Bu kapının, bilimsel verilere göre yapılan restorasyonu, 1991 yılında tamamlanmıştır.

Şöyle ki, projenin gerçekleştirilmesinde, yapının özgün mermer bloklarının yüzde 85 gibi, büyük bir bölümünün ayakta duruyor olması, büyük bir avantaj olarak değerlendirilmiş ve mevcut sütunları desteklemek amacı ile, çelik çubuklar ve diğer destek elemanları kullanılmıştır.

Ayrıca, gerekli yerlere, özgün kalıplardan parçalar yardımıyla dökülen bloklar yerleştirilmiştir. Muhteşem bir görüntü, bol bol resim çekin. Kolonların yükseldiği bu muhteşem abidenin yanında durup, şehrin ihtişamını ve muhteşemliğini lütfen düşünün.

TİYATRO

Aydın Karacasu Afrodisias; Bina, hem gösteriler ve hem de halkın toplanma yeri olarak kullanılmış. İki bölümden oluşuyor. Seyirci kısmı ki, tarih öncesinde yerleşime ait bir tepeye sırtını dayamış, yaklaşık 7000 kişilik oturma yeri var. Bunun önünde ise, 3 katlı, mermerden yapılmış, gösterişli sahne bölümü var.

Bu bölümün, birinci katı, adak yazıtı ile birlikte yeniden ayağa kaldırılmış. Bu yazıtta, binayı yaptıran kişinin, kendisini ilk Roma İmparatoru Augustus un azatlı kölesi olarak tanıtan Gaıus Julius Zoılos olduğu belirtilmektedir.

Lütfen dikkat, bir köle, muhteşem bir tiyatro yaptırıyor ve bunu yaptırdıktan sonra, bi kitabe ile bunu açıklıyor, azat edilmiş bir köle, nasıl muhteşem bir yapının yapılmasını sağlayabiliyor. Şaşırmamak elde değil. Yani, yapının muhteşemliği yanında, azat edilmiş bir köle tarafından yaptırılmış olması.

Evet, Zoilos, büyük olasılıkla, Afrodisias kentinin yerlisi idi. Muhtemelen, korsanlar tarafından kaçırılıp daha sonra Oktavian tarafından satın alınmış veya ona miras kalmıştı. Daha sonra ise, azat edilince, zengin ve başkent ile ilişkileri güçlü biri olarak memleketine, yani Afrodisias kentine geri döner. Tiyatroda gezerken, ilave bilgi. Zoilas, tiyatronun yanında, Afrodit Tapınağı ve agoranın kuzey bölümünü de yaptırmıştır.

Burada, mutlaka, tiyatro binasının tepe galerisine çıkın ve çevreyi, çevredeki güzellikleri izleyin, resim çekin. Ayrıca, halen ayakta duran kolonların arasında dolaşın, bir zamanlar coşkulu seslerle inleyen, şimdi ise uzun bir sessizliğe bürünen, Odeon da dinlenin ve o zamanların hayalini kurun. Gördüklerinizin muhteşemliği, hayallerinizin büyüklüğünü etkileyecektir.

ANTİK KENT MERKEZİ-PİSKOPOS SARAYI

Antik kentin merkezi, halka açık meydanlar ve dini yapılardan oluşmakta idi. Buna karşın;10 ile 15 bin kişiyi bulan yerli halk, şehrin kuzey, batı ve güneyinde bulunan mahallelerde yaşamakta idi.

Bu bölgelerde henüz kazı yapılmamış olmasına rağmen, araştırmalara göre, ortalama bir evin, avlusu ile birlikte; 15 x 15 metre karelik bir alana yapılmış olduğu söylenebilir. Yine de şehir merkezinde bir kısım evler görülmektedir. Bunların en büyüğü ise, piskopos sarayı olarak isimlendirilen yapıdır.

35 X 40 metre karelik alan üzerine kurulu olan ev, plan açısından, diğer avlulu evlere benzemekle birlikte, boyutları ve ihtişamı onlardan farklıdır.

Evin kime ait olduğu net olarak bilinmemektedir. Bir olasılığa göre, şehrin Hıristiyan piskoposu burada yaşamıştır. Diğer bir olasılığa göre ise, roma valisi gibi bir devlet adamı tarafından da kullanılmış olabilir.

HADRİAN HAMAMI

Kentte bulunan, kamusal binaların en büyüklerindendir. MS.2’nci yüzyılda yapılmıştır. Roma İmparatoru Hadriana adanmıştır. Roma mimarisine uygun olarak, her biri farklı işlevleri olan, birbirine paralel, tonozlu odalardan oluşmaktadır.

Binanın önünde, etrafı surlarla çevrili, bir ön avlu, kuzeyinde ince bir işçilikle yapılmış bir çeşme var. Çeşmenin içinde ve etrafında ise, mitolojik sahneleri içeren heykeller bulunmakta.

BOLUTERION-MECLİS BİNASI

Antik devir kent hayatında, çok önemli yeri olan bir bölüm. MS.200 yıllarında yapılmış. Kent yerel yönetimini sağlayan, meclisin toplanma yeri. Aynı zamanda; kapalı tiyatro, konser salonu ve halkın toplanma yeri olarak da kullanılmış.

Burada ilginç olan: iki dış kapının yanında, yerel bir hayırsever olduğu düşünülen Dometeınos ve onun yeğeni Ttıananın portrelerinin bulunması, her iki heykel de, yazılı kaidelerinin önünde bulunmakta imiş. Günümüzde, portreler müzeye alınmış, kaideler aynı yerde durmakta.

SEBASTION-DİNİ MERKEZ

Roma imparatorluğunun, Yunanca konuşulan bölgelerinde, Roma imparatorlarına, tanrı olarak tapınılmakta imiş. Sebastıon, bu amaçla kullanılmış dini bir yapı. Yapının alt bölümlerinde: tapınak, uzun ve açık bir avlu var. Avlunun her iki yanında, üç katlı, sütunlu birer yapı var.

İkinci ve üçüncü katlarındaki sütunlar arasında ise, insan boyutunda kabartma heykeller görülür. Kazılarda, 190 orijinal kabartma heykel tespit edilmiş olmasına rağmen, bunlardan 70 den fazlası, bina yıkıldığında, bulundukları yerden düşmüştür. Diğer katlarda, yapıya ait muhteşem kabartma panolar görülebilir.

AFRODİT TAPINAĞI

Kentin odak noktasıdır. Yapımına, MÖ.1 yüzyıl sonlarında başlanmıştır. Yapının masrafları, daha önce de belirttiğim gibi, tiyatroyu da finanse eden, köle Zoilos tarafından karşılanmıştır. MS.2 yüzyılda, tapınağın etrafındaki alana, sütunlar ilave edilmiştir.

Afrodisias heykeltıraşlarının, kendilerini antik çağda önemli bir üne kavuşturan ustalık ve üretkenliklerinin ürünlerini, bu tapınakta görmek mümkündür.

MS.500 yıllarında, tapınak, Hıristiyan bazilikasına/kiliseye çevrilmiştir. Bu sırada, yapının mimari stilinde de yenilemelere gidilmiştir. 12’nci yüzyılın sonlarında ise, bölgenin Selçuklular kontrolüne geçmesi sonucu, yapının kilise olarak kullanımı da sona ermiştir.

Güneş batımını, Afrodit Tapınağının bulunduğu yerden izleyin, muhteşem bir görüntü ile karşılaşacaksınız.

STADYUM

270 metre uzunluğunda, 30 bin kişiyi alabilecek kapasitede oturma yerleri olan yapı, dünyanın en iyi korunmuş ve en büyük stadyumlarından biridir.

MS.1 yüzyılda: koşu, uzun atlama, disk ve cirit atma, güreş gibi geleneksel spor yarışmalarının yapımında kullanılmak üzere inşa edilmiştir. MS.400 yıllarında, yapının, doğu tarafı içindeki bölümü: Roma usulü, kan dökülen vahşi sporların yapıldığı arenaya dönüştürülmüştür. Burada, gladyatörler ve vahşi hayvanların mücadeleleri izlenmiştir.

Oturma sıraları üzerinde kazınmış, birçok yazı görülebilir. Bunlar, stadyumu dolduran kişiler hakkında, günümüze ilginç bilgiler taşımaktadır.

Örneğin: dericiler ve kuyumcular için ayrılmış alanlar olduğu gibi, hem kadın hem erkek belirli kişilere ayrılmış oturma yerlerinin bulunduğu görülür.

Yerli halkın oturduğu özel bölümler dışında, çevre şehirlerden gelen insanlar içinde, stadyum içinde belirli yerler ayrılmıştır.

Evet, Afradisias kentini gezdiniz. Bu kent hakkında benim son olarak söylemek istediklerim şunlar.

Geçirilen güzel dakikalar ardından, Karacasu pidelerinden tatmadan, sakın bölgeden ayrılmayın.
Bu tür eserlerin benzerleri veya benzeri bile olmayanları, başka ülkelerde ( başta İtalya olmak üzere, İspanya, Yunanistan, Fransa gibi ülkelerde) milyonlarca turist tarafından geziliyor ve bunun sonucunda o ülkelere muhteşem finansal girdiler sağlanıyor.

Bizim en büyük sıkıntımız, bu tür eserlerimizi tanıtamamak, gerek kendi ülkemiz insanına ve gerekse dünya ülkeleri insanına. Önceki nesillerin büyük çoğunluğu, bu tür eserleri ve tarihi yerleri gezmeyi, bilmeyi asla istemediler.

Veya, sanırım şöyle söylemek daha uygun olur, ilgilerini çekmedi. Ama inanın, dünya üzerinde, bu tür eserlere, tarihi yerlere merakı olan milyonlarca insan var.

Bu nedenle: bu insanlara bu tarihi yerleri tanıtmamız şart. Çünkü, ülkemizin geleceğinin, şahsen ben kişisel olarak, ne sanayileşmede, ne tarımda, ne astronomide, ne de bilim vb. gibi dallarda olacağından öte, turizmde olacağını düşünüyorum.

Yalnızca, çıkarılan eserlerin uygun sergilenmesi ve tanıtım gerekli. Özellikle, önce kendi insanımız, bu eserleri bilip tanımalı ki, çeşitli vasıtalar ile, dünya üzerindeki diğer insanlara tanıtalım ve turizmden hakkımız olan payı alabilelim.

Çünkü, bizim ülkemizde Afrodisias ve benzeri o kadar muhteşem güzellikler var ki, inanın bunların çoğundan kendimizin dahi haberimiz yok, ama öğrenmeli, bilmeli, gezmeli ve bu güzellikleri yaşamalıyız, inanın yaşadıkça mutlu olacaksınız.

Aydın şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.

Karacasu tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.