Kuşadası

Kuşadası

İşte, Türkiye’nin gerçek bir turizm cennetlerinin başında bulunan bir cennet mekanı Kuşadası.
Kuşadası, Aydın İline bağlı bir ilçe. Aydın’a yaklaşık 60 km. uzaklıkta. Ankara yönünden gelecekler için: Ankara-Aydın: 530 km. İzmir üzerinden gelecekler için: İstanbul-İzmir arası: 561 km. İzmir-Selçuk: 76 km. ve Selçuk-Kuşadası ise: 12 km. Ulaşım sonunu yok, gerek Aydın üzerinden ve gerekse İzmir üzerinden gelirken, otoban yoldan, gayet rahat bir yolculuk yapacaksınız.

Yalnızca, dikkat etmeniz gereken tek şey: her iki yönden de gelirken, sakın “Kuşadası” tabelasını yani dönemeci kaçırmamak, yoksa tekrar geri dönmeniz imkansız. Bu tabelaya mutlaka dikkat edin.

“Selçuk-Kuşadası” tabelasını kaçırmamanız gerek. Bu tabeladan saptıktan sonra: yine düzgün bir yoldan Kuşadası’na ulaşıyorsunuz. Yalnız: Kuşadası girişinde, hemen sağınızda, tüm bölgenin en güzel panoramik manzarasını görebileceğiniz bir alan var.

Burada: duraklamayı, mola vermeyi ve panoramik manzarayı izlemeyi sakın ihmal etmeyin.

Bu arada: seyahatlerinizde hava yolu kullanıyorsanız, Kuşadası, size, bu konuda iki alternatif sunuyor. Şöyle ki: İzmir ve Bodrum hava alanları, buraya hava yolu ile ulaşımınız için gayet uykun mesafede. İzmir hava alanından Kuşadası’na transferiniz, 30-40 dakika civarında sürer. Bodrumdan ise, yaklaşık 1.5 saatlik bir yolculuk gerekir.

TARİHİ:

Büyük Menderes ve Gediz ırmakları arasında kalan bu bölge: antik çağlarda “İyonya” adını alır. Tüccar ve denizci olan İyonlar; denizaşırı ticaretinde zenginleşirler ve bölgede üstün bir politik güce sahip olurlar.

Tarihte: İyonya kolonileri adını alan, 12 şehir kurulur. Bu şehirlerden biri de: Kuşadası’ dır. İsmi ise: Neopolis. Ama; şu an yerleşilen yere değil, Kuşadası yakınlarındaki “Yılancı Burcu” denilen yerde kurulmuş. Antik çağlarda, Anadolu’nun Akdeniz’e açılan başlıca limanlarından biri olmuştur.

MÖ.7’nci yüzyılda: Lidyalılar bölgede egemen olurlar. MÖ.546 yıllarında ise, Pers’ler görülür. MÖ.334 yıllarında, Büyük İskender, bölgeden geçer. Ortaçağa gelindiğinde, Kuşadası, korsanlar tarafından kullanılan bir limandır. 15’nci yüzyılda: Venedikliler ve Cenevizliler zamanında; şehir “Scala Nuova” adını alır.

Daha sonra: Pilavtepe eteklerinde, Andıztepe denilen yere taşınmış. Ancak: ulaşım güçlükleri nedeniyle, bir süre sonra, Andıztepe mevkiinden de taşınmış ve bugünkü yerine gelmiş. Bugünkü yerinde, ilk kuruluş ismi ise: Yeni İskele.

1186 yılında: II. Kılıçaslan: bölgeyi, Selçuklular adına alır. Böylece: bölgede, Türk egemenliği başlar. Bu devirde: Kuşadası; kervan yollarının denize açıldığı bir ihraç kapısı olur. Selçuklu devletinin yıkılmasından sonra ise; beylikler döneminde, Aydınoğulları Beyliği, bölgeye egemen olur.

15’nci yüzyılın ortalarında ise, Osmanlılar görülüyor. Osmanlılar zamanında: Kuşadası, surlarla çevrilir. Bu surlarda; şehre girmek için, üç kapı bulunur. Bu kapılardan: yalnızca biri günümüze ulaşır.

Yeri ise: Barbaros Hayrettin Paşa Caddesi ile Kahramanlar Caddesini birbirinden ayıran ve üst kısmı “Şehir içi Bölge Trafik Amirliği” olarak kullanılan yer.

Kuşadası

GENEL:

Konuya girmeden önce, küçük bir anekdot vermek istiyorum. Bir arkadaşımın oğlu Kanada da eğitim yapıyor. Kanadalı bir ailenin, tatil için Yunanistan’a geleceğini öğrenmiş. Sormuş, Niye Türkiye değil de Yunanistan diye?

Kanadalılar ne dese beğenirsiniz. Türkiye’de deniz var mı ki? İşte: tanıtım bu. Bunu umarım Turizm ile ilgili resmi yetkililer okur, duyar ve tanıtım da ne kadar geri kaldığımızı anlarlar ve önlem alırlar.

Evet, Kuşadası denilince, büyük olasılıkla sizin de aklınıza geldiği üzere; buraya bu ismin konulmasının amacı: burada bulunan ve aslen “Güvercin” adası olarak isimlendirilen bir yer.

Bizanslılar için: üstüne kale yapılarak önemli bir askeri üs olarak görev yapan bu yere: 1834 yılında, bugün görülen kale yapılır. Burada, yani kalede, pek çok kuş barınmaktadır. Bu nedenle: buraya, Kuşadası ismi verilir.

Birde: Kuşadası denilince, akla hemen: buraya gelen kruvaziyer gemiler var. Bu büyük yolcu kapasiteli gemiler: her seferinde, buraya büyük miktarda turist getiriyor. Bu turistler ise: gerek alışveriş ve gerekse Efes-Meryemana, evet özellikle Meryem Ana ziyaretine katılıyorlar.

Yani: Kuşadası’nın tüm hareketi, yerli turistten öte, yabancı turist yani gelen bu gemilerle bağlantılı. Birkaç gemi geldi mi, Kuşadası’nın havası değişiyor. Çünkü: bu gemilerle gelen binlerce, on binlerce turist, ilçeye ayrı bir hava getiriyor. Elbette, ilçe esnafı da bundan gereği kadar nemalanıyor.

Yani, sonuç olarak Kuşadası’nda, gözler, hep limanda. Limana herhangi bir yerden baktığınızda, birkaç gemi görürseniz, Kuşadası o gün hareketli ve canlıdır. Aksi halde: gözler hep bu büyük gemileri arar. Sabah olağan kalabalığın olduğu bir güne başlayıp, akşam saatlerinde limana yanaşan iki yolcu gemisiyle, bir anda iki-üç misli insan görüp nefes alamayabilirsiniz.

Gelen 6 gemi ile, 10500 yabancı turistin ilçeye geldiği görülmüş. Bunların büyük çoğunluğu ise: Efes ve Meryem Ana’yı ziyaret ediyor ve sonra ilçeden ayrılıyorlar.

Elbette bu gemilerin yanaşması için yapılan büyük bir liman var.

İstanbul’da, şehre gelen turistleri taşıyan gemilerin yanaştığı Karaköy Limanından çok daha güzel ve modern bir liman.

Kuşadası denilince: buranın en büyük özelliklerinden biri de: özellikle öğleden sonraları, denizden esen ve ortalığa tatlı bir serinlik veren rüzgardır. Yani: aynı anda, güney sahillerinden insanlar aşırı nemden bunalırken; Kuşadası’nda asla nem olmaz ve özellikle geceleri çok rahat uyuyabilirsiniz. Zaten, buranın tatil için tercih edilmesinin en büyük nedenlerinden biri de: nem olmaması.

Ayrıca: Kuşadası’nın deniz ve plajları gayet temiz. 2009 yılında: Kuşadası’nda bulunan 13 plaj ve 1 marina da; mavi bayrak dalgalanıyor. Bu güzel bir olay.

Bir diğer buraya has özellik: Sisam (Samos) adasının çok yakın olması. Bu ada ile Kuşadası arasında: sürekli olarak çeşitli boyuttaki tekneler hareket halinde. Bu teknelere binerek, yanınızda pasaportunuz varsa, vize almadan da, Samos adasına geçme şansınız bulunabiliyor. Düşünürseniz, limandan konuyu inceleyip, tatilinizde, küçük bir değişiklik yaratabilirsiniz.

Burada; belki de dikkatinizi çekmeyecek ve yurt dışından geldiklerini düşüneceksiniz. Ancak: buradan ev alarak veya site yaptırarak yerleşmiş, bir çok İngiliz turist var.

Ülkemizde, malum kuzey Avrupa ülkesi vatandaşları, güneye, Antalya-Alanya yöresine yerleşirken, daha çok buranın nemli olmaması deneniyle, İngiliz vatandaşları, buraya yerleşmeyi tercih ediyorlar.

Hatta; bazen, site halinde yani topluca konut yaptırarak yerleşiyorlar, ve hatta, bu sitelerinin bahçesine ülke bayraklarını dikmekten bile geri kalmıyorlar. Bunları göreceksiniz.

KUŞADASINDA NE ALINIR:

Kuşadası’nda: yabancı turistler için en ilginç alışveriş olanakları: halı. Türkiye’nin tüm önemli bölgelerinden toplanan halılar; burada turistlere pazarlanıyor. Ve hatta; satın aldıkları halılar, kargo hizmetiyle adreslerine gönderiliyor. Yani: yanlarında taşıma sıkıntısı yaratılmıyor. Bunun dışında: Kuşadası’nda; alınabilecek, buraya özgü herhangi bir şey yok.

Yine de, burada: tişört, kot, mayo, body, deri ürünler, abiye ve gece kıyafetleri satan, yüzlerce tekstil mağazası bulabilirsiniz. Bunun yanında: altın, pırlanta, gümüş satan kuyum mağazaları, küpe, kolye, toka, bileklik vb. gibi aksesuarları satan bijuteri mağazaları bulabilirsiniz. Bunların dışında: buradan, küçük ve üzerinde Kuşadası ismi bulunan hediyelik eşyalar satın alabilirsiniz.

Yemek kültürü olarak da, yenebilecek özel bir menü yok. Yalnızca: malum deniz kıyısı, balık yemeniz önerilir. Ancak: fiyatları kontrol etmek şartı ile. Tüm bunların yanında: buraya gelirken, Ortaklar Mevkiinde yani Aydın’dan çıktıktan sonra, Kuşadası’na sapakta, mutlaka ve mutlaka, çöp şiş yemeği ihmal etmeyin. Buraya has yapılan çöp şişleri beğenmemeniz mümkün değil.

Eğer: antika el yapımı halı ve kilim görmek ve satın almak istiyorsanız: Selçuk-Kuşadası yolu üstündeki “Türkmen Halil Köyü” ne uğramanız gerekli.

GEZİLECEK YERLER:

ÇARŞI:

Kuşadası’nda: özellikle akşam saatlerinde çok hareketli, ışıl ışıl, insanların yoğunlaştığı bir bölge. Denize sırtınızı verip de, iç kısımlara yürüdüğünüzde, cıvıl cıvıl bir çarşıya girersiniz. Yaz mevsiminde: günün her saatinde kalabalıktır.

Ama özellikle akşam saatlerinde, tam bir mahşer yerine döner. İngilizler, biraları içip, televizyonda futbol maçlarını izlerken şarkılar söylerler. Bir başka mekanda ise, Türkler fasıl geçmektedirler. Postanenin arkasındaki dar sokaklı bölge, barlar sokağı.

Ancak, çoğu bar: İrlanda bayrağı asarak, sokağı tümünü, neredeyse “Irısh Pub”lara dönüştürmüşler.

Yani: yabancı turistlere hizmet etmeyi düşünen mekan sahiplerinin bulunduğu bir yer. İngiliz ve İrlanda türü barlarıyla meşhurdur.

Kuşadası Yat Limanı Marina

KUŞADASI YAT LİMANI-MARİNA:

650 yat kapasiteli liman, 24 saat hizmet vermektedir.

Limandan: Sisam (Samos) adasına, yaz sezonunda (1 Nisan-20 Ekim) her gün düzenli olarak motor seferleri düzenlenmektedir.

Ayrıca, yine Limanda, günübirlik ve Mavi tur tekneleri de bulunmaktadır.

Setur Kuşadası Marina: teknik destek ve kusursuz servisiyle öne çıkar.

Yaz döneminde: Marine bünyesinde dalış okulu vardır ve özel su altı dalma turları düzenlenir. Kış aylarında ise balık tutma turları düzenlenir.

Limanda, ayrıca turist gemilerinin yanaştığı iki adet iskele vardır. Bu yüzden, Kuşadası Türkiye’nin ikinci önemli deniz kapısıdır.

KUŞADASI AVM

Kuşadası-Söke karayolu üzerindedir. Kuşadası merkeze 7.3 km uzaklıktadır. 2014 yılında hizmete girmiştir.

Burada: amfi tiyatro, çocuk oyun alanları, sosyal ve kültürel etkinlikler düzenlenen mekanlar ile alışveriş yerleri bulunmaktadır.

Kuşadası Kipa Avm

KİPA AVM

Kuşadası merkez Süleyman Demirel Bulvarındadır.

Burada birçok alışveriş mekanı ve hazır yemek üniteleri bulunmaktadır.

Kuşadası Öküz Mehmet Paşa Kervansarayı

ÖKÜZ MEHMET PAŞA KERVANSARAYI:

Kuşadası iskelesi yakınındadır.

Yapının çevresinde, oldukça hareketli çarşı ve dükkanlar bulunmaktadır.

Öküz Mehmet Paşa, (Babası: öküz nalbandı olduğu için kendisine Öküz lakabı takılmıştır.) 1618 yılında Sadrazam iken bu yapıyı ve 50 metre ilerideki Kaleiçi Camiini yaptırmıştır.

Kendisi, 1615 yılında İran Seferine çıktığında, burada konaklamış ancak konaklayacak kışlak olmadığından, sefer sonrası dönüşte bu külliyeyi yaptırmıştır.

Kuşadası Öküz Mehmet Paşa Kervansarayı içi

Neden? Çünkü: Kuşadası yöresi, 17’nci yüzyılda İstanbul ile Mısır arasında işleyen deniz haç yoludur. Mekke ve Medine’ye hacı götüren hac gemileri burada mola vermekte, bu yüzden Hıristiyan korsanlar tarafından baskınlar yapılmaktadır.

Yani: bu bölge hacca gelip giden Müslümanların güvenliklerinin sağlanması için Öküz Mehmet Paşa’ya temlik edilmiştir.

Külliyede: cami, mektep, han, hamam, çarşı, fırın, kahvehane, evler, mahzenler, odalar, dükkanlar ve değirmen bulunmasına rağmen, bunlardan günümüze sadece han ve cami gelebilmiştir.

Yapı, önceleri kale olarak yaptırılmış, daha sonra han olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Kuşadası Öküz Mehmet Paşa Kervansarayı

Yapının dikdörtgen avlusunun (avlunun boyutları: 18.50 x 21.60 metredir.) çevresi, kalın ve yüksek duvarlarla çevrilidir. Yapıda malzeme olarak düzgün kesilmiş taş, molozlar ve tuğla kullanılmıştır. Üst katta bulunan pencerelerin hepsi, düşey dikdörtgen şeklindedir.

Avlunun çevresinde, iki katlı ve revaklı kapalı mekanlar vardır. Bu kapalı mekanlarda sıralanmış odalar bulunur. Alt katta ve avlu çevresinde bulunan revakların arasında, 28 farklı mekan vardır.

Bu mekanların hepsinde birer kapı ve pencere bulunur. Üst katta ise, toplam 29 mekan vardır. Üst kattaki mekanların mazgal pencereleri, alt kattakilerden fazladır.

Avlunun güneyinde kare bir havuz bulunur. Ancak orijinal yapıda, bu havuzun bulunduğu yerde, bir mescit bulunduğu söyleniyor.

Kuzeybatı ve güneydoğu köşelerde: arkadan üst kata çıkan iki merdiven vardır.

Yapının girişi: kuzeydedir. Kapı boşluğu 2.96 metredir ve mermerle örülmüştür. Kapı sade görünümlüdür.

Evet, günümüzde burada üst kata çıkıp tarihi dokuyu yakından görmek mümkündür.

Kurşunlu Han olarak da anılan kervansarayın alt katında, bir halı mağazası bulunmaktadır.

Yapı, 1966 yılında büyük ölçüde restore edilmiştir.

Kaleiçi Camii:

Kuşadası’nın en eski camisidir. Öküz Mehmet Paşa tarafından 1618 yılında yaptırılmıştır.

Caminin giriş kapısının kanatları: sedef kakmalar ve geometrik geçmelerle süslenmiştir.

Cami, moloz taştan yapılmıştır. Kare planlıdır. Son cemaat yeri, 1981 yılında yenilenmiştir, sivri kemerli açıklıklıdır ve üç kubbe ile örtülüdür.

Kubbe kurşun kaplıdır ve köşelerdeki ikişer payanda kemeriyle desteklenmiştir. Kubbenin eteğinde ve içinde, barok kalem işi süslemeler görülmeye değerdir.

Minare kuzey batı köşededir ve kare kaide üzerine, silindirik olarak yapılmıştır, tek şerefelidir, kurşun külahlıdır.

Cami avlusunda bir kütüphane bulunmaktadır, kütüphanenin kapısı üzerindeki kitabeye göre, 1812 yılında yapılmıştır.

Cami, 1830 yılında büyük onarım görmüştür.

Kuşadası Öküz Mehmet Paşa Heykeli

Öküz Mehmet Paşa Anıtı-Heykeli:

Kervansarayın hemen yanında, Barbaros Bulvarının girişindedir. 2012 yılında açılmıştır.

Kuşadası Kuakmer

KUAKMER:

Kuşadası Fatma Özel Arabul Kültür Merkezi olarak düzenlenen yapı: Kent arşive ve müzesi olarak kullanılmaktadır.

Yapıya: 2014 yılında hayatını kaybeden Şair ve Yazar Fatma Özel Arabul’un ismi verilmiştir.

Burada: Kuşadası’nın geçmişi ve kültürü tanıtılmaktadır. Her gün zenginleşen koleksiyon: bağış, satın alma ve araştırmalarla elde edilmiş ve edilmektedir.

Eserler: iki katlı binada, özel aydınlatmalı camlı dolaplarda sergilenmektedir.

Kuşadası Kesedağı Atatürk Heykeli

KESEDAĞI ATATÜRK HEYKELİ:

Heykelin yanına ulaşmak isteyenler için, parke bir yol ve merdiven bulunmaktadır.

Heykel, 1997 yılında inşa edilmiştir. Heykelin uzunluğu 12 metredir. 6 metre yükseklikteki kaidesi mermerdir.

Kuşadası Kese Dağı Atatürk Heykeline çıkan merdivenler

Heykelin ön ve arka yüzünde “Yurt Sevgisi ona hizmetle ölçülür” ve “Özgürlük ve Bağımsızlık benim karakterimdir” yazıları bulunmaktadır.

Kuşadası Belediyesi tarafından heykelin bakımı yapılmaktadır.

Evet, heykel 1997 yılından bu yana her gece ışıklandırılmaktadır.

Kuşadası Çalıkuşu Kültür Evi

ÇALIKUŞU KÜLTÜR EVİ:

Merkezde Yıldırım Caddesindedir.

Burası: Kuşadalılar tarafından, Yazar Reşat Nuri Güntekin’in “Çalıkuşu” romanında geçen Feride Öğretmenin kaldığı ev olarak bilinmektedir.

Ev, 2006 yılında Kuşadası Belediyesi tarafından kamulaştırılmıştır.

Feride’nin hemşirelik yaptığı hastane binası ise, günümüzde İbramaki Sanat Galerisi olarak kullanılmaktadır.

Kuşadası’nda yöreye özgü eski evler “Çalıkuşu Evleri” olarak isimlendiriliyor. Bu evler: eğimli arazideki konumu, taşlık alanı ve bahçeli kullanımıyla öne çıkmaktadır.

Ahşap kırma çatısı ve saçaklarındaki kuş motifleri ilgi çeker. Pencereleri ahşap kafesli ve pancurludur.

Kuşadası Çalıkuşu Kültür Evi

Yapı: Osmanlı dönemine aittir.

2008 yılında Kuşadası Belediyesi tarafından restore edilerek kültür evi olarak kullanılmaya başlanmıştır. Ayrıca 1987 yılında tescil edilerek koruma altına alınmıştır.

Çalıkuşu evi, 2008 yılında ziyarete açılmıştır. Yapı, günümüzde Kuşadası Belediyesi Çalıkuşu Kültür Evi ve ÇEKÜL İletişim Merkezi olarak kullanılmaktadır.

Kuşadası İbramaki Sanat Galerisi

İBRAMAKİ SANAT GALERİSİ:

Sanat galerisi: Osmanlı Sadrazamı Öküz Mehmet Paşa tarafından 1550-1622 yılları arasında yaptırılmış sur duvarları kalıntılarının üzerindedir. Yani, günümüzde Kaleiçi olarak adlandırılan mevkidedir.

Sanat galerisinin bulunduğu bina: 1860 yıllarında Kuşadası eşrafından İbrahim Zeki Efendi tarafından “Gureba Memleket Hastanesi” olarak yaptırılmıştır. Hastane: 1’nci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı sırasında kullanılmıştır.

Kuşadası İbramaki Sanat Galerisi

1925 yılında Kuşadası Belediyesine bağışlanmış ve 1959 yılında yıkılıncaya kadar Pratik Kız Sanat Okulu olarak kullanılmıştır.

Yapı, 2009 yılında Kuşadası Belediyesi tarafından restore edilerek sanat galerisi, resim, fotoğraf, heykel, seramik sergileri, müzik ve şiir dinletileri, yaratıcı drama eğitimlerine ev sahipliği yapmaktadır.

İki katlı yapının önündeki çeşme, günümüze ulaşmıştır.

Kuşadası Fatma Şaban Alkış Müze Evi

FATMA-ŞABAN ALKIŞ MÜZE EVİ:

Cephane Sokak ve Yedi Eylül Sokak köşesindedir.

Ev, 1930’lu yıllarda Ahmet Şaban Alkış tarafından inşa edilmiştir. Evin inşaatında kullanılan tahtalar, Ahmet Şaban Alkış tarafından bizzat kendi elleriyle şekil verilmiştir. Ahmet Şaban Alkış, 1962-1967 yılları arasında Kuşadası Belediye Başkanlığı yapmıştır.

İki katlı yapı, yığmadır. Yapıldığı tarihten bu yana, orijinalliğini koruyarak günümüze ulaşmıştır. Eski Anadolu mimarisi özelliklerini yansıtır.

1996 yılına kadar konut olarak kullanılan yapı: 2000 yılında Dr Ali Alkış tarafından müze ve sanat galerisine dönüştürülmüştür.

Kuşadası Fatma Şaban Alkış Müze Evi

Alt katta: 2 oda, 1 salon ve 1 mutfak bulunur. Alt katta, özellikle yerdeki taşlara dikkat ediniz, bu taşlar tamamen orijinaldir. Alt katta bulunan avludaki manolya ağacı, 16 metre boyundadır ve 56 yaşındadır.

Bir merdivenle çıkılan üst katta: 4 oda, 1 banyo ve 1 salon bulunur. Merdiven başında bulunan ve misafirlerin kabul edildiği beyaz oda da, sedir ve oturma gurupları bulunur. Kuşadası’nın ilk radyosu, burada sergilenmektedir.

Kırmızı odada: Dr Ali Alkış’ın özel eşyaları ve orijinal mobilyaları bulunur. Evet, burayı gezebilirsiniz.

Ev, günümüzde Sit alanı bölgesindedir ve koruma altına alınmıştır.

GAZİBEĞENDİ TEPESİ:

İlçe merkezinden dolmuşlarla ulaşılabilen bir seyir tepesidir.

Söylenenlere göre, Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk: 9 Şubat 1924 tarihinde burayı ziyaret etmiş ve özellikle bu tepeyi çok beğenmiştir.

Bu yüzden her yıl 9 Şubat tarihinde, burada bulunan Atatürk heykeline çelenkler konulmakta ve ziyaret anılmaktadır.

Bunun üzerine tepe “Gazibeğendi Tepesi” olarak isimlendirilmiştir.

Evet, burası özellikle çevrenin muhteşem manzarasını izlemek için tercih ediliyor.

Buraya kendi arabanız ile gidebilir (otopark ücretsizdir) veya dolmuşları kullanarak buraya ulaşabilirsiniz.

Atatürk Heykeli:

Kuşadası Hastanesinin hemen yanındadır. Gazibeğendi tepesinde, Atatürk’ün heykeli bulunmaktadır. Heykel, heykeltıraş Tülin Atalay tarafından yapılmıştır. Heykelde, Atatürk oturmakta ve manzarayı izlemektedir.

Restoran-Kafe:

Tepede bulunan restoran-kafe, 18 Mart 2014 tarihinde, Kuşadası Belediyesi tarafından açılmıştır.

Kuşadası Kale Kapısı

KALE KAPISI:

17’nci yüzyılda, kent sur duvarlarının içine alınmıştır. Bu sur duvarları, Konevi Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır.

Bu sur duvarlarında kente girmek için 3 kapı yapılmıştır.

Bu üç kapı şunlardır:

1-En büyük kapı: Kervansarayın güneybatı bölümündeki iskele kapısıdır.

2-İkinci büyük kapı: Sağlam olarak günümüze ulaşmış kale kapısıdır.

3-Üçüncü büyük kapı: küçüktür ve Beden Ardı mevkiindedir.

Bu kapılardan, Kervansarayın güneybatısında bulunan büyük kapı: Bu kapı, Evliya Çelebi tarafından Seyahatnamesinde “Varoş Kapısı” olarak isimlendirilmiştir.

Çünkü: Söke-Aydın tarafına gitmek isteyenler ve oradan gelenler, kente giriş için bu kapıyı kullanıyorlarmış.

Burada bulunan iki kanatlı kale kapısı, yakın zaman öncesine kadar yerinde duruyormuş. Hatta, 1930’lu yıllarda günümüzdeki Barbaros Hayrettin Caddesi ve Atatürk Bulvarı arasındaki sur duvarları ayaktaymış.

Ancak bu sur duvarları, şehir merkezinin gelişimini engelliyormuş ve iki caddenin birbirine bağlanması için, aradaki büyük kapının kaldırılması zorunluluk haline gelmiş ve sur duvarları yıkılmış, büyük kapı ise, parça parça parçalanmıştır.

Bunun üzerine, Belediye Başkanı mahkemeye verilmiştir. Duruşmanın olduğu günlerde, büyük kapı dinamitlenerek ortadan kaldırılmıştır.

Üçüncü kapı da günümüze ulaşmamıştır. Bu üçüncü kapı: Dağ mahallesinde oturanların bağ ve bahçelerine gitmeleri için kullandıkları kapıydı.

Kuşadası Kale Kapısı
Gelelim günümüze sağlam olarak ulaşmış, kent sur duvarları üzerindeki ikinci büyük kapıya.

Evet, bu kale kapısı günümüzde Kuşadası’nın simgelerinden birisidir.

Kuşadası merkezinde, Barbaros Hayrettin Paşa ve Sağlık Caddelerinin kesiştiği yerde, köşededir.

Güney kapı olarak da bilinir.

Bir zamanlar, üst katı Karakol olarak kullanılmıştır.

Günümüzde, kapının bulunduğu bölgede özellikle turistik hediyelik eşyalar satan dükkanların bulunduğu bir çarşı vardır.

Kule şeklindeki yapı, kare şeklindedir.

Daha önce burada bir kapı varmış. Çok kalın kalaslar üzerin geçirilerek perçinlenmiş kalın saçlarla kaplı olan kapı: gelip geçmeye engel olduğu için 1933 yılında Kuşadası Belediyesi tarafından yıktırılmıştır.

Mevcut kapının kanatları ise: buradan gelip geçen araçlar tarafından zedeleniyormuş ve bunun üzerine, yine Belediye tarafından bu kanatlar, 1954 yılında kaldırılmıştır.

Kale kapısının altında, köşede bulunan yuvarlak bir taş vardır. Rivayete göre: kale kapısından geçen ve bu yuvarlak taşa basanlar, bir daha Kuşadası’nı terk edemezlermiş.

Kuşadası Necati Korkmaz Mikro Minyatür Sanat Müzesi

Kuşadası Belediyesi Necati Korkmaz Mikro Minyatür Sanat Merkezi ve Müzesi:

Günümüzde yapı yani Kale Kapısının üst katı: “Kuşadası Belediyesi Necati Korkmaz Mikro Minyatür Sanat Merkezi ve Müzesi” olarak kullanılıyor. Müzeye giriş ücretlidir.

Kuşadası Necati Korkmaz Mikro Minyatür Sanat Müzesi

Müze: Tarihi Kentler Birliği tarafından düzenlenen Müze Özendirme Yarışmasında “Sanat ve Edebiyat Müzeleri” kategorisinde ödüle layık görülmüştür.

16 Ekim 2018 tarihinde açılan Mikro Minyatür Müzede: dünyanın üç mikro heykel tıraşlarından birisi olarak kabul edilen Necati Korkmaz’ın eserleri sergileniyor. Müze, dünya üzerinde bu konuda açılan 3’ncü müzedir, ancak eser sayısı bakımından yani eserlerinin çokluğu nedeniyle 1’nci sıradadır.

Kuşadası Necati Korkmaz Mikro Minyatür Sanat Müzesi

Müzede: 3 odadan oluşmaktadır. Dünyanın en küçük eseri olarak kabul edilen, 40 tane civarında mikro minyatür eser sergilenmektedir.

Bu eserler: büyüteç veya mikroskopla görülebilmektedir. Bunlar, insan eliyle yapılmış en küçük heykellerdir.

Müzede bulunan objeler arasında öne çıkanlar:

1-Toplu iğne başına yapılmış, dünyanın en küçük satranç takımı, (Bu satranç takımı, Dünyanın en küçük satranç takımı olarak kayıtlara girmiştir.)

2-Saç teli üzerine yapılmış yürüyen cambaz,

3-Üzerinde sadece mikroskopla görülebilen süslemeleri olan, dünyanın en küçük çini vazoları,

4-Bateri çalan gerçek yaprak biti,

5-İncir çekirdeğinden yapılma, dünyanın en küçük tespihi,

6-İncir çekirdeği içine yapılmış altın süslemeli mini vazo,

7-İğne deliğine yapılmış sema yapan semazenler,

8-Nükleer enerji karşıtı miting yapan gerçek pireler,

9-Toplu iğne başına yapılmış, ringde boks yapan boksörler,

10-İçinde Türk klasik hat sanatının örneklerinin bulunduğu, dünyanın en küçük hat kataloğu,

11-Toplu iğne başına yapılmış deve ve hurma ağacı,

12-Saç teline yazılmış, dünyanın en küçük el yazması olan Arapça “Besmele-i Şerif

13-Kalem ucuna kazınmış, İstanbul silüeti,

14-Dünyanın en küçük “Kuran-ı Kerim” i.

Sonuç, Kuşadası’na yolunuz düşerse, bence mutlaka zaman ayırın ve bu orijinal müzeyi gezin.

Kuşadası Güvercinada

GÜVERCİNADA-KÜÇÜK ADA

Kuşadası merkezinde, Hacıfeyzullah Mahallesindedir. Kuşadası körfezi ağzında, limanı koruyan bir konumdadır.

Güvercinada, günümüzde Kuşadası simgesidir. Geçmişte adada çok sayıda kuş ve özellikle güvercin bulunduğundan, adaya “Güvercinada” ismi verilmiştir.

Osmanlı döneminde, ada korsanlara karşı bir karakol görevi üstlenmiştir.

Bu yüzden, adada bulunan kaleye “Korsan Kalesi” de denilmektedir.

Adaya, bir zamanlar sadece denizden kayıkla ulaşılıyormuş. Çünkü ada anakaradan 200 metre açıktaymış.

Ancak, 1957 yılında Kuşadası rıhtımı yapılırken, yapılan bir mendirekle, ada karaya bağlanmıştır. Yani, günümüzde, uzun bir iskeleden yürüyerek adaya geçilebiliyor.

Kuşadası Güvercinada kalesi

Güvencinada Kalesi:

Öncelikle belirtmekte yarar var, adanın içindeki kale UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası geçici listesine dahil edilerek koruma altına alınmıştır.

Ada üzerindeki ilk kale, 14’ncü yüzyılda Cenevizliler tarafından yaptırılmıştır. Kuşadası’nın eski ismi “Calanova” yani Yeni İskeledir. Cenevizliler, 13’ncü yüzyıl sonları ile 14’ncü yüzyıl başlarında gelip Kuşadası’nın bulunduğu yere yerleşmişlerdir.

Burada yeni bir şehir kurmuşlar, Kuşadası önünde küçük bir ada olan Güvercinada’da ise kale yapmışlardır.

Daha sonra: Barbaros Hayrettin Paşa tarafından, kalenin ortasına küçük bir kale yaptırılmıştır.

Kuşadası Güvercinada kalesi

Barbaros Hayrettin Paşa; 1534 yılında kurulan “Cezayir-i Bahr-i Sefid Eyaletinin Kapudan Paşa Eyaletinin” ilk Beylerbeyidir. Barbaros Hayrettin Paşa: günümüzdeki Güvercinada üzerindeki iç kaleyi ve şehir cephaneliğini yaptırmıştır.

Tabii bir kayalık üzerinde yapılan kalenin yapımında kullanılan taşlar: Yılancı burnundan çıkarılarak getirilmiştir.

Kale: 1613 yıllarında, Sadrazam Konevi Mehmet Paşa tarafından tamir ettirilmiştir.

1671 yılında, Kuşadası’nı ziyaret eden Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde Güvercin ada kalesi hakkında bazı bilgiler vermektedir.

Kuşadası Güvercinada kalesi

Takip eden süreçte: 1826-1827 yıllarında, Subaşı İlyas Ağa tarafından, şehrin dış surları ve kale çevresindeki surlar tamir ettirilmiştir.

Çünkü: 1821 yılındaki Mora isyanında Güvercin ada kalesinin bir kısmı tahrip olmuştur. Surların yapılış amacı, Samos adası tarafından gelebilecek korsan saldırılarına karşı kenti korumaktır.

Surlar: adanın şekline uygun olarak kıyıdan biraz içeride ve kıyıya paralel olarak 3 metre yükseklikte inşa edilmiştir.

Kalenin giriş kapısı: surların güneyinde, iki yuvarlak kemerli kule ile korunmaktadır.

Kulelere: merdivenle çıkılmaktadır.

Bu iki kuleden: kuzeyde olan kule: beşgen ve güneyde olan kule ise, silindirik şekildedir. Kuzey kule üzerinde, surların inşa kitabesi vardır. Bu kitabe, 4 satır ve 20 mısradan oluşur. 1826 yılı tarihlidir.

Kuşadası Güvercinada kalesi

Kulelerden büyük olan kule, aynı zamanda depo alarak kullanılmıştır. Kuleye, güneydeki sivri kemerli bir kapıdan girilmektedir.

Kulenin ikinci katında: top ve tüfek mazgalları açılmıştır. Burada, biraz sonra sözünü edeceğim bir balina iskeleti sergilenmektedir.

Kapının üstünde bulunan kitabe boşluğu ise, günümüzde boştur. Ancak burada bir kitabe değil İlyaszadelere ait bir arma olabileceği de düşünülmektedir.

Bu boşluğun üst tarafından bulunan lento taşı, stel biçiminde bir mezar taşına aittir.

Güvercinada kalesi, anıt eser olarak tescil edilerek koruma altına alınmıştır. Sur içi alan 1’nci derece Sit alanıdır. 2013 yılında Güvercin adası kalesi surları tamir ettirilmiş ve kale içinde bazı yapılar onarılmıştır.

Kuşadası Güvercinada kalesi Balina iskeleti
Balina İskeleti:

Kalede kule kısmında; 14.5 metre boyundaki Fin Balinası iskeleti sergileniyor. Bunun hikayesine gelince:”1998 yılı Şubat ayında, Dilek Yarımadası kıyılarına vuran balina cesedi, yapılan incelemeler sonucunda ülkemiz kıyılarında çok nadir görülen bir Fin Balinasına ait olduğu anlaşılmıştır.

Balina cesedi koruma altına alınmış, bozulması önlenen balina iskeleti 2000 yılından sonra burada sergilenmeye başlamıştır.” Bu balina iskeleti oldukça önemlidir, çünkü bu tür bir balinaya ait, günümüzde sadece İngiltere’de başına ait iskelet bulunmaktadır, yani tüm balina iskeleti yoktur.

Kuşadası Güvercinada Deniz Feneri

Deniz Feneri:

Adanın batı ucundadır.

Görüş mesafesi 20 mil olan deniz feneri, denizden 20 metre yüksekliktedir.

Deniz fenerinin yanından geçip ilerlerken, bir mezar ve bunun ilerisinde üzerine çaputlar bağlanmış dilek ağaçları görülmektedir.

Kuşadası Güvercinada Papaz Plajı

Papaz Plajı:

Güvercin ada girişinde, sol yandadır. Ada girişinde bulunan restoranın önünden merdivenle buraya iniliyor.

Plajın uzunluğu 150 metre, genişliği ise sadece 5 metredir.

Kumsal ve kum ve çakıl yok ama deniz oldukça güzeldir. Burada bulunan restoran: teras, şezlong ve şemsiye sağlamaktadır. Deniz oldukça güzel ve kayalıktır.

Mavi Bayraklıdır.

Kuşadası El Heykeli

EL HEYKELİ:

Sahilde İsmail Cem Dostluk ve Barış Meydanındadır. Kuşadası Liman ve Kuşadası Setur Marina ortasındadır.

Sahilde yürürken heykeli görebilirsiniz. Ancak ilk yapıldığında, heykel burada değilmiş, daha sonradan buraya denizin tam yanına sahile taşınmıştır.

Kuşadası El Heykeli

Beyaz, kocaman bir el, içinde bir beyaz güvercin ve birkaç siyah güvercin bulunuyor. Bu kuşlar, özgürlüğü simgelemektedir.

Bu yönü ile oldukça anlamlıdır, özellikle sanat sevenler tarafından ziyaret ediliyor. Heykelin özelliği: Atatürk’ün Türk gençliğiyle el ele olmasını ifade etmektedir. Heykelin mesajı ise “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” dur.

Kuşadası Pygela

PYGELA:

Ören yeri, günümüzde Kuşadası merkeze bağlı Bayraklıdede Mahallesi, Clup Pigale ve Kuştur Tatil Köyünün Diskosu ve Restoranının bulunduğu tepededir.

Tarihçi Strabon tarafından yazılan “Geographika” isimli kitapta yazılanlara göre: “Argos kralı Agamennon’un Truva savaşı sonunda kaba etlerine hastalık bulaşır. Bunun üzerine kahinlere danışır, kahinler bu bölgede tedavi edilerek iyileşebileceğini söylerler.”

Bunun üzerine, Agamennon ve askerleri burada bir süre tedavi olurlar ve bu esnada bir antik kenti, Pygela antik kentini kurarlar.

“Pygela” kelimesi, antik Yunan dilinde “Kalça” demektir.

Bir diğer söylentiye göre: Argos kralı Agamennon: 10 yıl süren Truva savaşının ardından, yorgun düşen askerlerini dinlendirmek ve savaş gemilerini onarmak için, İzmir yöresinde “Agamennon” ve Kuşadası yöresinde “Pygela” şehirlerini kurdurmuştur.

Yani: şehir, antik dönemde dünyanın ilk sağlık şehri olarak kurulmuştur.

Şehir yakınlarında bulunan şifalı sular: askerlerin bozulan sağlıklarının düzeltilmesi ve yıpranan morallerinin yerine getirilmesinde kullanılmıştır.

Pygela şehrinin limanı ve gemilerin bakım yeri: günümüzde Pine Bay Tatil köyünün bulunduğu “Çam Limanı” ve Tusan otelinin arkasındaki “Gölet-bataklık” bölümüdür.

Takip eden dönemde, kent, İskender’in askerleri tarafından da aynı amaçla kullanılmıştır.

Bölgede: MÖ 3000 ile 2500 yılları arasında kesintisiz yerleşim olmuştur. Bu bilgiye dayanılarak, bölgede Truva savaşından çok daha önce bir yerleşim bulunduğu anlaşılmaktadır.

Şehir: uzmanlar tarafından, ünlü Miken seramiğinin bulunduğu merkezler arasında sayılmaktadır.

Arkeolojik Araştırmalar:

Bölgede ilk arkeolojik araştırmalar: 1974 ve 1978 yılları arasında yapılmıştır.

Ancak, kazılar sonrasında bırakılmış ve Pygela antik kenti, günümüzde bir sır olarak gizliliğini muhafaza etmektedir.

Günümüzde, ören yerinde: villa, üç nefli bir kilise ve su kemeri kalıntıları bulunmaktadır.

Kuşadası Anaia Kadıkalesi

ANAİA-KADIKALESİ:

Kuşadası merkeze 8 km uzaklıktadır. Kuşadası-Davutlar yolu üzerindedir.

Anaia antik kenti: günümüzde Kadıkalesi olarak bilinmektedir.

Anaia kenti: Samos adasının karşısına düşen Carta bölgesindedir. Çünkü Ege deniz ticaretinde çok önemli bir role sahip olan Samos boğazını denetlemek için yapılmıştır.

Bir ticaret merkezi ve korsan gemileri tarafından sığınmaya elverişli bir liman olarak kurulmuştur.

Atina-Sparta savaşları sırasında, Samos adasından sürgün edilenler, kaçanlar, oradaki yönetime karşı düşman olanlar kente yerleşmişlerdir. Böylece kentte yaşayanlar: Atinalılara karşı Spartalıları tutuyorlardı.

1304 yılında: Anaia kentinin Nekropolis alanında bir Ceneviz kolonisi vardır. Burada yaşayan Cenevizliler: Nif (Kemalpaşa) Anlaşmasından sonra, yerli Rumlarla birlikte, ticaret gemilerine karşı korsanca saldırılar düzenlerler.

1317 yılında, yörede Türk hakimiyeti görülür.

Arkeolojik Araştırmalar:

2005 yılında yapılan resmi arkeolojik araştırmalara göre: ören yerinde 12’nci yüzyılda kalenin içinde yapılmış bir kilise-manastır kompleksi ortaya çıkarılmıştır.

Yapı: görkemli boyutları ve altyapısı ile önem göstermektedir.

Orta Bizans dönemine ait şapelin bulunduğu yerde, bir kadın ve çocuklara  ait 14 gömü bulunmuştur.

Şehir kapısı ve kare planlı kule de restorasyon yapılmıştır.

Ören yerinde yapılan araştırmalarda: Miken seramikleri, kurşun mühür, mimari heykel parçaları bulunmuştur. Ayrıca: Roma-İslam dönemi sikkelerine de rastlanılmıştır.

Kuşadası Aslanlı-Yaren Mağarası

ASLANLI-YAREN MAĞARASI:

Kirazlı köyünde Dereboğazı mevkiindedir. 3 km uzaklıktaki bu mesafeyi yürüyerek gidebilirsiniz.

Mağaranın inişi, 60 derece eğimlidir. Bu yüzden, sadece ip yardımı ile inilebilir.

Mağaranın “Yaren” ismi, yakınlarında bulunan “Yaren Dede” mezarından gelir.

Mağaranın “Aslanlı” ismi ise, mağara içinde bulunan dikitlerden birinin bir aslan görünümünde olmasından gelir.

Mağaranın uzunluğu 110 metredir. Derinliği ise 36 metredir.

Kuru bir mağaradır.

Mağara duvarlarında: küçük odacıklar oluşmuştur.

Duvarlarında bulunan sarkıt ve dikitler ilgi çeker.

Kuşadası  Yılancı Burnu

NEOPOLİS-YILANCI BURNU:

Güvercinada’nın güneyindedir.

Denize doğru uzanan ikinci bir yarımadadır.

Sahilde: plaj bölümü taşlık, deniz berrak ve genellikle dalgasızdır. Ancak deniz aynı zamanda derin ve kayalıklıdır. Yani yüzme bilmeyenler ve çocuklu aileler için uygun değildir.

Plajda: ahşap platolar ve kıyıda iskele vardır.

Yılancı burnunda denize girmek isteyenler için, iki tane lüks beach club bulunmaktadır. Ayrıca: büyük ve lüks bir restoran, büyük bir bar ve disko bulunmaktadır.

Sonuç: burada her türlü lüksü yaşamak mümkündür, eğlence ve su sporları ve bol bol müzik.

Kuşadası Neopolis

Neopolis:

Kuşadası bölgesinin, antik dönemlerdeki ilk yerleşim yeridir ve İyonlar tarafından kurulmuştur.

Kente ait kalıntıların bir kısmı, günümüzde deniz altındadır.

UYDUKENT:

Kuşadası denilince, burayı görmemek ve sinirlenmemek mümkün değil. Davutlar beldesine giderken, solunuzda kalacak.

Birçok ve çok yüksek ve de bitirilememiş yapılar göreceksiniz. Yıllardır bitirilemiyor. Bir turizm beldesi içinde, 20 katlı bloklardan oluşan, dev bir site. Plansız yapılaşmanın en büyük örneği.

 

ADALAND-AQUAPARK:

Kuşadası girişinde, Tusan Otelin arka tarafındaki yamaçlarda kurulmuş. Avrupa’nın en büyük su parkı. 24 saat açık tesiste; çeşitli su kaydırakları, dalga ve aktivite havuzları, çarpışan botlar, animasyon, bar, restoran türü faaliyetler var.

Çocuklu aileler için; ilginç ve eğlenceli bir gün olabilir. Ancak: giriş ücreti bir hayli yüksek.

PAMUCAK MEVKİİ:

Kuşadası’nda, ayrı bir bölüm. Kuşadası’na 10 km. uzaklıkta, 5 km. lik bir sahil şeridi var. Plajın genişliği ise: 80 metre kadar. Plaj boyunca: kaliteli su sporları aktivitelerinin bulunduğu oteller görebilirsiniz.

Türkiye’nin en büyük Aqua park’lı Hoteli ile bir tatil beldesi oluşturan Türkiye’nin bir numaralı su parkı; Aqua Fantasy burada. Kuşadası-Selçuk sınırında. Bataklıkta kurulan muhteşem tesisler bunlar. Bölgeye gelen turistlerin yoğunluğu: buraları tercih ediyorlar.

Özellikle: yine su parklarının bulunduğu; yapı olarak uzaktan da olsa büyük ilgi çeken (Moskova Kızıl Meydan yapısı benzeri) yapılar var. Yanlarındaki otellere ait bu su parklarına: ücret ödeyerek girebilirsiniz.

Gerçekten muhteşem, mutlaka girmenizi öneriyorum. Her ne kadar ücretleri (Euro bazında belirleniyor) yüksek olsa da; gerçekten en azından bir kez de olsa girilmesi gereken yerler. İçeride çok güzel zaman geçireceğiniz kesin.

Dünyanın en eğlenceli işini yaptığını söyleyen bir İngiliz denetçi: yaptığı 48 bin km. lik yolculuk ve incelediği binlerce su parkı arasında, en yüksek puanı: Aqua Fantsy su parkına vermiş. Haber İngiliz gazetelerinde uzun süre yer aldı. Ülkemizde, bu tür su parklarının bulunması, gurur verici.

Evet: Pamucak sahilinin karşısında, Küçük Menderes ırmağı denize akıyor. Bu deltada yapılmış o kocaman otelleri görünce, sanırım sizlerin de aklınıza gelecektir. Bu zemin üzerine, bu ölçüde büyük inşaatlar sağlıklı mı?  Gerçekten değil, zaten buraya yapılan oteller, uzun süre, bu yüzden iskan alamamışlar, yani zemin pek sağlam değil. Deniz ve nehrin birleşme noktasında, kıraç ve tuzlu su nedeniyle kurak bir toprak tabakası oluşmuş. Bu dezavantaj. Halen, bölgede turizme açılan alan çok sınırlı.

Bu arada: Pamucak sahillerindeki plajlarda: at ve deve binme olanakları var. Turistlerin ilgisini çekiyor. Develerin üzerinde resim çektiriyorlar, sonra gidip kendi ülkelerinde bu resimleri gösterdiklerinde, insanlar bizim ülkede halen develerin kullanıldığını sanıyorlar.

KUŞADASI PLAJLARI:

KUŞADASI ŞEHİR İÇİ HALK PLAJI:

Kuşadası merkezinde, Marina yanındadır.

Daha önce plaj olarak kullanılmayan bu alan, Belediye tarafından plaj olarak düzenlenmiştir.

Kuşadası’nda merkezi konumu nedeniyle yoğun tercih edilir. Özellikle merkezdeki otellerin müşterileri tarafından kullanılmaktadır.

Buranın en büyük özelliği, engelliler için uygun düzenlemelerin yapılmış olmasıdır. Bu düzenlemeler sayesinde, engelliler rahatlıkla denize girebilirler.

Plajda, sahil kumluk, deniz ise sığdır. Bu yüzden yüzme bilmeyenler ve çocuklu aileler için uygundur.

Plajda: duş, soyunma kabinleri ve tuvalet bulunmaktadır. Şezlong ve şemsiye ücretlidir.

Plajın çevresinde: restoran, kafeterya, pansiyonlar, 3 ve 4 yıldızlı oteller bulunmaktadır.

Kuşadası Kadınlar Denizi

KADINLAR DENİZİ-PLAJI:

Türkiye’nin en eski plajlarından birisidir. Şehir merkezine uzaklık 3 km dir ancak ulaşım sorunu yoktur, şehir merkezinden buraya dolmuşlarla ulaşım mümkündür.

Plaj: “Mavi Bayraklı” dır.

Bölgede birçok yazlık site ve otel bulunmaktadır. Ancak bu oteller, süper lüks değildir ve uygun fiyat seçenekleriyle tercih edilir.

Yani ismi her ne kadar “Kadınlar Denizi” olsa da, sadece kadınların girebildiği, girdiği bir yer değil, eskiden öyleymiş, şimdi buraya erkekler de gidiyor.

Tüm sahil boyunca: hurma ağaçları, dükkan ve restoranlar bulunuyor ve bu sahil boyunca yürüyüş oldukça keyiflidir. Geceleri de canlılık devam ediyor.

Sahil yolundan plaja 3 metrelik bir merdivenle iniliyor.

Plajın uzunluğu 500 metredir. Genişliği 20 metredir. Çakıl ve beton yoktur.

Duşlar ve soyunma kabinleri vardır. Şezlong ve şemsiye kiralayabilirsiniz.

Kuşadası Kadınlar Denizi

Plaj: kumludur ve bu kumlu olması özelliği nedeniyle yoğun tercih edilir.

Deniz ise: suyu berraktır ve Türkiye’nin en güzel denizlerindendir. Bazen deniz dalgalı ve yosunlu olabiliyor. Denizin derinliğine gelince, deniz içinde 50 metre sonra ortalama derinlik 150 ile 160 cm arasında değişir.

Ancak özellikle sezonda hafta sonlarında aşırı kalabalık olduğunu bilmeniz gerek.

Gece saat 22.00’den sonra sabah saatlerine kadar plaja girmek yasaklanmıştır, çünkü gece boğulma olayları oluyormuş.

YEŞİL PLAJ-GREEN BEACH:

Kuşadası merkeze 5 km uzaklıktadır. Kadınlar denizinden 2 km daha ileridedir.

Plaj: Blue Sky otelin karşısındadır.

Plaj, ismini çevresinde bulunan yeşillik alandan almıştır. Plajda palmiye ağaçları bulunmaktadır. 100 metre uzunluğundaki plaj oldukça küçüktür ve teraslar düzenlenerek ziyaretçilerin bu terasların üzerinde güneşlenmesi sağlanmıştır. Şemsiye ve şezlonglar bu terasların üzerinde bulunmaktadır.

Mavi Bayraklıdır.

Sessiz ve sakin bir yerdir, sadece hafta sonlarında kalabalık olmaktadır.

KUŞTUR PLAJI:

Kuşadası merkeze 5 km uzaklıktadır. Giriş ücretli değildir, bu yüzden özellikle hafta sonlarında aşırı kalabalık olur.

Plajın bulunduğu bölgede: antik dönemde “Pygela” antik şehri bulunuyormuş ve bu yüzden plaja bazı kaynaklarda “Pygela Plajı” ismi de verilmektedir.

Plaj: “Mavi Bayraklı” dır.

Plaj ismini, hemen yakınlarında bulunan Kuştur Tatil Köyünden almıştır.

Kumlu olan plaj: 1 km uzunluğundadır.

Plajın bir bölümü, Belediye tarafından işletilmektedir.

Plajda: şezlong, şemsiye, duş, tuvalet, otopark ve kafeterya vardır. Ayrıca: su sporları ve plaj voleybolu sahası bulunmaktadır.

Deniz: berrak ve sığdır.

PAMUCAK PLAJI-KUM TEPECİKLERİ:

Kuşadası merkeze 10 km uzaklıktadır.

Plaj: Küçük Menderes nehri deltası ve deniz arasında uzanmaktadır.

Plaj, “Mavi Bayraklı” dır.

Plajın uzunluğu 7 km dir.  Genişliği ise 60 metredir. Plaj alanında sağ veya sol yandan girmek fark etmemektedir.

Uzun sahilde, aralarında bataklık alanlar bulunan küçük kum tepecikleri vardır.

Kuzeye doğru yürüdüğünüzde, kumların arasından geçen küçük bir dere görülür. Sahilde, duş ve tuvaletler derenin bulunduğu bu bölgedeki tesislerdedir.

Dereyi geçtikten sonra yine, uzun bir sahille karşılaşılır.

Plaj kumluk, deniz sığdır. Plajın çevresinde kafeterya ve restoranlar bulunmaktadır. Ayrıca: oteller ve Aqua Park vardır.

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı gezisi için. 

Kuşadası Davutlar gezisi için.

Kuşadası Güzelçamlı gezisi için. 

 

 

 

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı
 

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı, Kuşadası merkeze 28 km uzaklıktadır.  Kuşadası merkezden buraya ulaşım, Davutlar ve Güzelçamlı üzerinden sağlanmaktadır.

 

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı
 

Parka giriş ücretlidir.  Burayı ziyaret etmeyi düşündüğünüzde, giriş kapısında uzun bir araç kuyruğuna gireceğinizi unutmayınız ve kesinlikle sıkılmayın ve vazgeçmeyin, milli parka mutlaka girin.

Günlük park alanına girecek araç kapasitesi 2500 araç ile sınırlandırılmıştır, yani gittiğinizde, araç kapasitesi doldu giremezsiniz sözüne hazırlıklı olmanızı da öneririm. Yani, erken saatlerde gidiniz veya hafta sonlarında gitmeyiniz.

Dilek Yarımadası ve Büyük Menderes Deltası Milli Parkı: tüm bitkilerin doğal ortamda bir araya geldiği, vahşi hayvanlar, doğal zenginlikler, yüzlerce kuş türü, zengin balık bolluğuyla tanınmaktadır.

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı
 

Bölgede, 209 kuş türü tespit edilmiştir. Özellikle nesli tükenme tehlikesi altında bulunan “Tepeli Pelikan” ve “Cüce Karabatak” tarafından bölge üreme yeri olarak kullanılır.

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı
 

Evet: 1966 yılında Milli Park olarak ilan edilen burası ülkemizin en iyi korunan milli parklarından birisidir.

Yarımadanın güneyinde bulunan Büyük Menderes Deltası, 1994 yılında Milli Park alanına dahil edilmiştir.

Milli parkın bulunduğu Dilek yarımadasının ucu ile Sisam adası arasındaki uzaklık yaklaşık 900 metredir, bu yüzden yarımadanın ucuna kadar gitmek yasaktır.

Arkanızda 1200 metreye kadar yükselen dağlar, önünüzde masmavi bir deniz bulunmaktadır.

Dilek Yarımadası sahilleri, Türkiye’de en temiz ve doğal kıyılardır. Bu sahiller Avrupa’da en nadir memeli türlerinden olan Akdeniz Foklarının doğal yaşam alanlarıdır.

Foklar, yarımadanın güney kıyılarındaki mağaralarda yaşamaktadırlar.

Burada: izin verilen günübirlik alanlarda: piknik yapabilir, denize girebilir, yürüyüş yapabilirsiniz.  Ancak park alanı içinde mangal yakmak ve çadırlı kamp kurmak yasaktır.

Denize girdiğinizde, minik minik balıkların ısırık darbelerine hazır olunmalıdır. Ayrıca: yemek aramak için domuzlar yanınıza kadar gelebilmektedirler.

Elbette bunlara yaklaşmadan uzaktan bakmanız önerilir.

Domuzlar, aç olduklarında, 8-10’lu guruplar halinde sahili ziyaret ediyorlar. Sonuç olarak, Milli Park alanında büyük olasılıkla domuzları göreceksiniz.

Yiyeceklerinizin domuzlar tarafından çalınmasını istemiyorsanız, masalarınıza, yiyeceklerinizin yanına nöbetçi bırakmalısınız. Bir başka sıkıntı da, milli park alanı içindeki bolca bulunan arılardır.

Özellikle Karasu koyunda çok fazla arı vardır.

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı
 
Yangın:

1996 yılı yaz döneminde milli parkta çıkan yangı, bölgeye büyük zarar vermiştir. Yangında 4.500 hektarlık alan tamamen yanarak kül olmuştur.

 

Park alanında, 4 tane koy bulunmaktadır. Bu koylar “Kalamaki koyları” olarak isimlendirilir.

1-İçmeler koyu.

2-Kalamaki koyu (Kavaklıburun).

3-Aydınlık koyu,

4-Karasu koyudur.

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı İçmeler koyu
 
İçmeler Koyu:

Park alanı içindeki bu plaja, kapıdan girildikten 1 km sonra ulaşılır. Horoz derenin oluşturduğu vadinin denize ulaştığı yerdedir. Burada ormanla deniz buluşmaktadır.

Geniş ve kumluk olması nedeniyle, özellikle çocuklu aileler tarafından tercih edilmektedir. Yani, aşırı kalabalıktır. Hatta arabanızı koyacak yer bulamazsınız.

Koyun uzunluğu 310 metre ve genişliği ise 200-300 metre arasındadır.

Deniz: uzun bir mesafede sığdır. Ancak biraz önce sözünü ettiğim gibi burada minik minik balıklar ısırıyorlar, yani denizde sabit durmamak gerekiyor.

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı Aydınlık koyu
 
Aydınlık Koyu:

İçmeler koyundan sonra gelen 2’nci koydur. Günübirlik kullanım alanıdır. Giriş kapısına uzaklığı 5 km dir. Kızılçam ormanları, denize kadar iner.

Plajı güzeldir, hem tenha hem de deniz tabanı adeta akvaryum gibidir. Deniz derindir. Şnolker meraklısı iseniz kesinlikle Aydınlık plajını tercih etmelisiniz.

Plajda, helikopter pisti bulunmaktadır. Helikopter pistinin yakınında günübirlik konaklama alanları bulunur.

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı Kalamaki koyu
 
Kavaklıburun koyu-Kalamaki Koyu:

Milli parkın girişine 9 km uzaklıktadır. Burada yer yer kavak ağaçları bulunduğu için bu isim verilmiştir. Buradaki doğal plajın uzunluğu yaklaşık 1 kilometredir ve milli park alanı içindeki en uzun sahildir.

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı Karasu koyu
 
Karasu Koyu:

Park alanı içindeki en büyük koydur. Ancak son koy olduğu için uzaktır. Girişten yaklaşık 11 km uzaklıktadır.

Karasu koyunda, tertemiz bir deniz ve çam ormanları bulunmaktadır.

Koydaki plajın uzunluğu 450 metredir.

Koyun sahili taşlık ve deniz soğuktur ve çabuk derinleşir.

Karasu koyunda, deniz berraklığı ve tuz oranı mükemmel seviyededir.

Koyda: çam, doğa, deniz mükemmel, duş ve tuvalet, soyunma kabinleri var.

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı
 
Park alanında, 4 tane günübirlik piknik alanı bulunmaktadır.

1-İçmeler,

2-Aydınlık,

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı
 

3-Kavaklıburun,

4-Karasu günübirlik kullanım alanlarıdır.

Bu alanlar dışında, Milli Park alanında piknik yapmak ve denize girmek yasaktır.

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı
 

Doğa Yürüyüşü-Trekking:

Milli park alanında, 2 tane doğa yürüyüşü parkuru vardır.

Bu parkurların her ikisinin de başlangıç yeri: Olukdere kanyonu ve bitiş noktası ise Eski Doğanbey köyü Tanıtım ve Ziyaretçi Merkezidir.

Bu iki nokta arasındaki parkurda, uzunlukları 16.4 ve 17.8 km uzunluğunda iki yol bulunmaktadır.

Yol üzerinde: farklı yabani hayvanlar ve özellikle yaban domuzlarıyla karşılaşma ihtimali yüksektir.

Daha uzun bir parkur düşünürseniz, 30 km uzunluğunda olan ve Panionion’dan başlayıp Eski Doğanbey köyüne kadar uzanan parkuru düşünebilirsiniz.

En uzun parkur ise 37 km uzunluğundadır ve Oluklu kanyondan başlayıp Karakol geçidi üzerinden Panionion’a kadar uzanır. Ancak bu parkurun oldukça yorucu olduğunu unutmayınız.

Eski Doğanbey Köyünde Tanıtım ve Ziyaretçi Merkezinden başlayan tur güzergahı, Olukdere kanyonu girişine kadar devam eder. Parkurun uzunluğu 15 km dir.

Tekne Turları:

Milli park alanından düzenlenen tekne turlarında: Dilek yarımadasının kuzey kıyısında bulunan Karasu koyu ve Nero koyu arasındaki korunaklı koylar gezilmektedir. Muhteşem güzel bir tur, mutlaka katılmanızı öneririm, özellikle akşam saatlerine doğru güneşin batışı oldukça güzeldir.

Botanik Turu:

Kavaklıburun ve Karasu koylarının günübirlik kullanım alanları arasında seçilmiş 2 kilometrelik bir parkurda, Botanik turu düzenlenmektedir. Turlar: Tanıtım ve Ziyaretçi Merkezinin uzman biyolog ve rehberleri eşliğinde düzenlenmektedir.

Alan sınırında 804 tane bitki bulunmaktadır. Bu bitki türlerinden bazıları Anadolu’ya özgü, bazıları ise mitolojik değer taşımaktadır.

Bu tur sırasında: görülebilecek bitkiler şunlardır: Anadolu’ya özgü bir tür olan patlangaç, antik Yunanlıların meşale olarak kullandıkları at kasnağı, sakız ağacı, kızılçam, sandal ağacı, katırtırnağı, adaçayı, kuşkonmaz ve kekiktir.

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı
 

MİLLİ PARK SINIRLARI İÇİNDE BULUNAN GEZİLECEK YERLER:

LADE ADASI-KARAKOL TEPE:

Burası uzun yıllar önce bir ada iken, Büyük Menderes nehrinin getirdiği alüvyonlarla denizi dolması sonucu, alüvyon tabakaları içinde kalan bir tepeye dönüşmüştür.

Tepe üzerinde eski Karakol Binası vardır. Bu yüzden tepeye “Karakol Tepe” de denir.

Ada: Milet şehrinin limanının korunması açısından stratejik öneme sahipti. Çünkü Milet antik kentinin hemen önünde bulunur.

MÖ 494 yılında, Persler ve İyonyalılar arasında yapılan ve İyonyalıların yenilmesiyle sonuçlanan Lade deniz savaşı, burada yapılmıştır. Savaşın ardından, Persler, bütün İyonya gemilerini ve şehirlerini yakıp yıkmışlardır.

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı Kurşunlu manastırı
 

KURŞUNLU MANASTIRI:

Davutlar Mahallesinin güneyinde, Dilek Yarımadasının kuzey yamacında, 690 metre yükseklikte, kayalık ve ormanlık bir arazidedir. Ulaşım oldukça zordur.

Kayaların üstünde ve orman örtüsü ile gizlenmiştir.

Orman alanı içinde, Bizans yapılar topluluğu bulunmaktadır.

MS 8’nci yüzyılda, baskıdan kaçan Hıristiyan din adamları, bu bölgede gizlenebilecekleri ve kendilerini dine verebilecekleri kiliseler ve manastırlar yapmışlardır. Meryem Ana’ya adanan Manastıra, Rumlar “Panagia Kursunniatissa” adını vermişlerdir.

Bu manastırında aynı dönemlerde yaptırıldığı tahmin edilmekle birlikte, yapım tarihi net olarak bilinmemektedir.

Ancak yapı tekniğine göre, Bizans döneminde yapıldığı tahmin edilmektedir. Yani, muhtemelen 12 ve 13’ncü yüzyıllarda yapılmış ve 19’ncu yüzyıla kadar kullanılmıştır.

Oldukça yüksek bir yerde bulunan ve gizlenmiş izlenimi veren manastırın yerinin, korunmak amacıyla seçildiği düşünülmektedir.

Kurşunlu ismi ise, muhtemelen üzerini örten kurşundan gelmektedir.

Kilise:

Günümüzde, yapının ayakta kalarak günümüze ulaşan tek kısmı: kilise kısmıdır. Kilisenin tavanındaki alçı dekorasyon: son dönemlerde Rumlardan kalmadır. Kilisenin tavanında bulunan freskler, oldukça etkileyicidir.

Bu fresklerde: simgesel ve geometrik motifler kullanılmıştır. İkonaklastik dönemin bitimiyle (MS 843) dinsel olaylar ve kişiler betimlenmiştir.

Manastırın çevresinde ise, günümüzde yıkıntı halinde bulunan: keşiş odaları, mutfak, ofis binası ve yemekhane bulunmaktadır. Manastır avlusunun dışında, doğu bölümde ise şapel görünümünde mezar odaları bulunur.

MS 12’nci yüzyılda, bölge Selçukluların hakimiyetine geçince, dini serbesti verilmiş ve yeni freskler yapılmış, konular ise Hz İsa ve İncil’den alınmıştır.

Kilisenin, Cumhuriyetin ilk yıllarında, mübadele döneminde buradan ayrılarak Yunanistan’a göç eden Rumlar tarafından kullanıldığını ifade etmektedir.

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı Panionion
 

PANİONİON:

Yani: Davutlar-Güzelçamlı yolu kenarında, yoldan birkaç yüz metre içeridedir. Araba ile gidip, arabayı bıraktıktan sonra 5 dakika yürüyerek buraya ulaşabilirsiniz.

Panionion: meşhur “Mykele Savaşı’nın yapıldığı (eski Yunanlılarla Persler arasındaki) Mykale dağının (Samos Dağı) kuzey eteğinde Samos adasının karşısındadır. Kalıntıları bugünkü Güzelçamlı sınırları içerisinde otomatik tepenin batı eteğindedir.

Heredot’un şehir hakkında söyledikleriyle tanıtıma başlayalım “Güneşle denizin, tarihle doğanın birleştiği, yeryüzü üstünün, gökyüzü altının en güzel yeridir.”

Burada: Poseidon Helikoinos’a adanmış bir tapınak bulunuyordu. Tapınak: İyonya kentlerinden olan ve Samos dağının iç bölgeye bakan yamaçlarında, 5 km uzaklıktaki Priene kentinin denetimindeydi.

Günümüzdeki Güzelçamlı yakınlarındaki Panionion’da yapılan: dini ayinler, festivaller ve oyunların yönetimi ve denetimi, burada düzenlenen toplantıların başkanlığını: Priene kenti temsilcileri yapıyorlardı.

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı Panionion
 

Toplantılar:

İyonyalılar: MÖ 700 yılında, 12 şehir devletinden oluşan bir federasyon kurarlar. 

Panionia Birliği, Mykale dağının (günümüzdeki Samos Dağı) kuzey sahilinde, Poseidon Heliconios  tapınımında merkezlenmiş ve birliğe katılan her kent, tamamen otonomdur.

Söz konusu birlik: dini tapınım dışında, politik bir birlik olarak da görev yapmıştır. Yani birliğin amacı: kutsal değil, siyasaldır.

Çünkü birliğin amacı kutsal olsaydı: toplantıların çevrede bulunan ünlü bir tapınakta (Didyma Apollon Tapınağı, Ephesos Artemis Tapınağı, Klaros Kehanet merkezi gibi) yapılması gerekirdi.

Öte yandan Mykale’deki Poseidon kültü, tamamen ikinci dereceden bir öneme sahipti.

Bu federasyonun delegeleri: belli ve düzenli dönemlerde “Panionion” (Günümüzdeki Güzelçamlı) denen yerde toplanırlar: federasyonun geleceği, gücü ve etkisinin arttırılması için çeşitli kararlar alırlardı.

Bu birlik sayesinde, İyonlar, dünya tarihinde en parlak kültürlerden birini oluşturmuşlar ve aynı zamanda politik birleşmeyi sağlayarak bulundukları alanda etkili olmuşlardır.

Buluşmalarda alınan ortak kararlar ile, üye kentler arasındaki karşılıklı görüş alışverişi sonucunda, böyle bir birliğin oluşturulduğuna inanılmaktadır.

Buluşmalar Panionion’da düzenlendiği için, muhtemelen Poseidon mabedinde görevli dini bir kişi, acil durumlarda üye kentlerin temsilcilerini toplantıya çağırmaya yetkiliydi.

Kentleri temsilen toplantıya katılanlar ise, muhtemelen düzenli olarak seçilen kişilerdir.

Birliğe üye kentler, bu toplantılardan birinde, görevlendirdikleri komutanlardan oluşan bir donanma gücünü, Kıbrıs’a yardıma gönderirler.

Ancak, MÖ 7’nci yüzyıldan itibaren İyonyanın siyasi ve politik merkezi olan Panionion, Pers saldırıları sonucunda yakılıp yıkılan diğer İyonya kentleri gibi, Persler tarafından yakılıp yıkılmış ve bir daha eski gücüne ulaşamamıştır.

Panionia Festivali-Panegyris:

Heredotos: üye kentlerin Panionia festivalini kutlamak amacıyla, Panionion’da bir araya geldiklerinden söz etmektedir.

Heredot’a göre: bu etkinlik, birliğin kuruluş amacı ve temel görevi olarak kabul edilmektedir.

Birliğe üye kentlerin vatandaşları, ulusal tanrıları olan Poseidon Helikonios onuruna, bir festival kutlamak amacıyla, düzenli olarak toplandıkları düşünülmektedir.

Festival, kendilerini İyon olarak adlandıran gurupların, bir çatı altında toplandıkları bir etkinliktir.

Evet, bu şenlikler: günümüzdeki Olimpiyat Oyunlarının temeli olduğu düşünülmektedir.

Bu şenliklerin ilk olarak, MÖ 8’nci yüzyılda, buradaki ilk tapınağın kurulduğu yıllarda yapıldığı tahmin edilmektedir.

Oyunlar ve festival, zaman içinde önemini yitirse de, Roma dönemine kadar sürmüştür.

Kazı Çalışmaları:

1957-1958 yıllarında Frankurt Üniversitesinden Prof Arkeolog Gerhard Klenner, yaptığı kazı çalışmalarında kayanın dış yüzeyine oyulmuş, 11 basamaklı amfi tiyatro şeklindeki bir yapıyı ortaya çıkarmıştır.

Kleiner, burasının Panionion’un merkezi olduğunu ve Poseidon Helikomios’a adanmış bir sunağın bulunduğunu kanıtlamıştır.

Ayrıca: Priene kazı çalışmaları sırasında, Arkeolog Wieand: ana hatlarıyla Panionion tarihini araştırdı ve Güzelçamlı’nın doğusunda Otomatik Tepede, Panionion kalıntılarının bulunduğunu tespit etti.

Tepe üzerinde yer alan kutsal sunak, Poseidon Helikonios’a adanmıştı. Kutsal yer Priene antik kenti yönetimi altındaydı. Tepenin doğusunda Panionion şenliklerinin burada kutlandığı belirtilmektedir.

Ören yerinde gezi:

Ören yerinin ortasında: MÖ 6’ncı yüzyıla tarihlenen bir taş kaide bulunmaktadır. Bu taş kaidenin “Poseidon Sunağı” olduğu düşünülmektedir.

Sunağın 50 metre uzağında ise, küçük amfi tiyatro görülür. Tiyatro yarım daire şeklindedir ve çapı 32 metredir. Oturma sıraları 11 tanedir ve kayalara oyulmuştur.

Buranın: toplantıların yapıldığı “Konsey Odası” olduğu tahmin edilmektedir.

Sunak ile konsey odası arasında, geniş bir yeraltı mahzeni vardır. Ancak mahzenin işlevi, neden yapıldığı ve ne işe yaradığı anlaşılamamıştır.

 

OLUKLU DERE YÜRÜYÜŞ KANYONU:

Milli park alanı içindeki en önemli kanyondur.

Dilek yarımadasının kuzey yamaçlarında, Aydınlık koyu ve Kavaklıburun koyu arasında, Kalamaki koyuna 200 metre uzaklıkta, Doğu Tepe ve Tarla Tepe arasındadır.

Kanyon: eriyebilen kalkar formasyonunun dereler tarafından aşındırılması sonucunda oluşmuştur.

Uzunluğu 4-5 km dir.

Kanyonda bulunan yürüyüş yollarında arazi yürüyüşü yani trekking yapılabilmektedir ve parkur yaklaşık 4-5 saat sürmektedir.

Bu yürüyüş parkuru: Karakol geçidinden geçtikten sonra Eski Doğanbey köyüne kadar gider.

Parkurda: bitki örtüsü, dereler, havuzlar, şelaleler ve harika manzaralar görülebilir. Çünkü kanyon içinde nemlilik fazladır, gür bitki örtüsü bulunur.

Ayrıca, parkur üzerinde çeşitli yerlerde seyir terasları bulunmaktadır. Örneğin: parkurun 5’nci kilometresindeki Kalamaki Seyir Terasında: uçsuz bucaksız bir deniz manzarası ve Milli Park kuşbakışı izlenebilmektedir.

Parkurun 7’nci kilometresinde ise: Mykale Seyir Terası vardır. Burada: Mykale (günümüzdeki Dilek dağı) dağını, ormanları ve vadinin güzel manzarasını izleyebilirsiniz.

Sonuç önerisi, kanyona yalnız gitmemenizi öneririm.

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı Zeus mağarası
 

ZEUS MAĞARASI:

Milli Park alanı içinden kısa bir yürüyüşle Zeus Mağarasına ulaşmak mümkündür. Mağara, Dilek Yarımadası bölümündeki giriş kapısının sol tarafında 200 metre içeride bulunmaktadır.

Mağaranın girişi ise, 20 metre uzunluğunda kaygan taş patikadan sağlanmaktadır.

Mağara: yeraltı suyunun kalkerli kayaçları aşındırmasıyla meydana gelen, obruk denilen bir çöküntüdür. Yeraltı suyu zamanla bu çöküntüde birikmiş ve göl oluşmuştur.

Doğal bir gölet olan mağaranın uzunluğu 20 metre ve genişliği ise 10-13 metredir. Derinlik 10-15 metredir.

Mağaranın içindeki sıcaklık, tüm yıl boyunca 5 derece civarındadır. Bu yüzden mağara kış aylarında ılık, yaz aylarında ise oldukça serindir.

Mağaranın suyu: kayalardan sızarak gelir ve mağara içinde sabit kalmaz, belli bir süreçte mağara içindeki su değişerek yenilenir. Suyun rengi: mavi-yeşil renklidir.

Ayrıca mağara suyu: dağlardan gelen tatlı su ile denizden gelen tuzlu suyun karışımından oluşmaktadır.

Mağara suyunda canlı yoktur, su yavan ve tatsız ve hatta bir maden suyuna benzemektedir. Suyun rengi yeşilimsi mavidir.

Mağara: ismini mitolojide Gök Tanrısı olarak tanınan “Zeus” dan almıştır.

Zeus: Poseidon’un gazabından kaçtığında bu mağaraya sığınır, burada dinlenir ve mağaranın sularıyla yıkanır.

Mitolojik inanışa göre: Afrodit yani güzellik tanrıçası, Zeus mağarasında yüzerek güzelleşmiştir.

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı Zeus mağarası
 

Bir başka söylentiye göre ise, Meryem Ana: Sisam adasından Efes şehrine yaptığı yolculuk sırasında, mağaraya uğramış ve mağara suyunda yıkanmıştır.

Tüm bu anlatılanlar sonucunda, Zeus mağarasının suyunun özellikle kadınların güzelleşmesinde etkili olduğu kabul edilmektedir.

Öte yandan, mağaranın günümüzde bulunduğu bölge, dini ve mistik açıdan değerlendirilmektedir. Buna bağlı olarak mağaranın sağ ve solunda bulunan ağaçlara ve çalılara: dilek için bez parçaları bağlanmaktadır.

Bu yüzden, burayı ziyaret ederseniz, mağara içindeki su buz gibi de olsa mutlaka suya girmeyi ve yüzmeyi düşünün.  Mağaranın içindeki büyük kayanın dibinden çıkarılan çamur: güzellik çamuru olarak buraya gelen bayan ziyaretçiler tarafından yüzlerine sürülmektedir.

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı Eski Doğanbey köyü
 

ESKİ DOĞANBEY KÖYÜ:

Doğanbey köyü: oldukça eski bir geçmişe sahiptir. Köy: “Domatia” ismiyle, uzun yıllar Rumlar tarafından kullanılmış ve 1924 yılında mübadele nedeniyle Rumlar köyden ayrılarak Yunanistan’a göçmüşler ve köy, Türk köyü olmuştur.

Köy evleri, Mykale (Samsun) dağlarının yamaçlarına yerleşmiştir.

Rum mimarisinin karakteristik özelliklerini taşıyan, usta taş işçiliğinin ilk bakışta göze çarptığı, sivil mimariye sahiptir.

Evleri, dükkanları, şapel denilen yapı ve hastanesi ile Arnavut kaldırımı şeklinde döşenen taş ve dar sokakları ilgi çekmektedir.

Evler büyük bir ormanın içinde, birbirinden ayrı, her biri büyük avlulara sahip oda şeklinde inşa edilmiştir. Odalara Rumca da Domatia denir.

Yerleşim biraz daha gelişip köy meydana geldiğinde, bu isim aynı zamanda köyün ismi olmuştur.

Genellikle geçimini hayvancılıkla sağlayan Rumlar, bağcılık ve zeytincilikte tarlalarda çalıştırmak üzere, Samos adasından teknelerle köye işçi getirirlermiş. 1800’lü yılların başında Padişah fermanıyla adalardan bölgeye getirilip yerleştirilen Rumlar, 1924 yılından itibaren yukarıda belirttiğim gibi Yunanistan’a göçmüşler ve yerlerine, Balkan ülkelerinden getirilen Türkler yerleştirilmiştir.

Ancak buradan göç eden Rumlar, gitmeden önce evlerini tahrip etmişlerdir. Bu yüzden yeni gelenlerin yerleşmesi uzamıştır. Bu dönemde sahipsiz kalan evler ve diğer yapılar kendi kaderine terk edilmiştir.

Ayrıca bölgenin gelişmeye müsait olmaması, sokakların dar ve dik oluşu, aşırı rüzgar alması ve tarım arazilerine uzak olması nedeniyle, 1985 yılında köy tamamen boşaltılmış ve Yeni Doğanbey adıyla köyün hemen aşağısında, yol kenarında yeni bir yerleşim yeri kurulmuştur.

Mevcut yani Eski Doğanbey köyüne ise, dışarıdan gelip yerleşenler, satın aldıkları harabe halindeki yapıları yeniden restore etmektedirler. Bunların hepsi aslına uygun olarak restore edilmemiş olmakla birlikte, genellikle dış mekanları, eski karakteristik özellikleri taşımaktadır.

Yani: günümüzde köyde Rum ve Türk mimarisinin en güzel örneklerini görebilirsiniz. Zaten burası bir açık hava müzesi gibidir.

Köyde günümüze sağlam olarak gelen eski yapılardan birisi: iki yerleşme arasında bulunan Şapel (günümüzde depo olarak kullanılmaktadır.) ve köyün girişindeki okul binasıdır. Ayrıca, yine köyde, geçmişte kilise olduğu tahmin edilen bir başka yapının duvar kalıntıları bulunmaktadır.

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı Eski Doğanbey köyü ziyaretçi ve tanıtım merkezi
 

Ziyaretçi ve Tanıtım Merkezi:  

115 yıllık bu merkez: önce hastane, sonra okul ve hayvan barınağı olarak kullanılmıştır.

2004 yılında ise “Ziyaretçi Tanıtım Merkezi” olarak ziyarete açılmıştır.

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı Eski Doğanbey köyü ziyaretçi ve tanıtım merkezi
 

Binada: deltadaki kuşların gözlemlendiği bir teleskop bulunmaktadır. Ayrıca: Milli Park alanındaki fauna ve florayı tanıtıcı panolar, hayvan ve bitki örnekleri, maketler bulunur.

İlaveten: kütüphane, Eğitim Odası, ziyaretçiler için Barco Vision gösteri odası, toplantı odası, kafeterya ve tuvalet bulunmaktadır.

 

KARİNE-KARİNA:

Dilek yarımadasının güney kıyılarında, Thebai antik kentinin batısında, Dilkaya tepesinin güneyinde ve Ardıçlı burnunun doğusundadır. Eski Doğanbey Köyü ile iç içedir.

Bu antik yerleşim yeri, 12 İyon kentinden birisidir.

MS 7’nci yüzyıldan kalma parlamento binasının kalıntıları günümüzde görülebilmektedir. Ayrıca bugün eski gümrük binalarının kalıntılarını görebilirsiniz.

Burada balık yenilmelidir. Çünkü burada Ege denizinin muhteşem lezzetleri sunuluyor. Balıklar o kadar lezzetli pişiriliyor ki, sos kullanımı da muhteşemdir.

 

THEBAİ ANTİK KENTİ:

Yeni Doğanbey köyünün kuzeybatısındaki bir tepe üstündedir.

Buraya ulaşmak için: Yeni Doğanbey köyü geçilir ve sonra Karina yolunun karşısındaki orman yolu kullanılır.

Thebai, denizden 2 km uzaklıktadır.

Yaklaşık 300 metre yükseklikteki bir tepe üzerinde konuşlanmıştır.

Tepenin üstünde: bir akropolis şeklinde kurulan şehrin uzunluğu 170 metre ve genişliği ise 50 metredir. Bu kayalık alandaki binaların yapılında, yer yer doğal kayaçlar kullanılmıştır.

Bulunduğu tepenin görüş alanı oldukça geniştir. Böylece, kent geniş bir alana hakimdir. Eskiden kent ormanlık alanda, çam ağaçlarının içinde uzaktan zorlukla seçilebilmesine rağmen, bölgedeki orman yangınından sonra ortaya çıkmış, açıkta kalmıştır.

Şehir: Sisam adası ve Priene kentleri arasında, tam sınırdadır ve Sisam’ın uç kalesi olarak düzenlenmiştir.

Kentin çevresi tamamen surlarla çevrilmiştir. Bu surların izleri, günümüzde de görülmektedir. Güneybatı bölümündeki sur duvarları ise sağlam olarak günümüze ulaşmıştır.

Kentteki ilk yerleşim, Arkaik dönemde başlamıştır. Klasik dönemde ise, kent iyice gelişmiştir.

Milet şehri, Mykale yarımadasında bulunan Thebai kentini bir kült merkezi olarak kullanmıştır. Bölgede yapılan araştırmalarda bulunan bir yapıda: Zeus-Poseidon, Helios, Hermes, Maindros ve Mykale kültlerine ait yazıtlar bulunmuştur. Bunu istinaden, bu yapının bir sunak alanı olduğu düşünülmektedir.

Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı Aya Yorgi manastırı
 

AYA YORGİ  MANASTIRI:

Dipburun yarımadasında, Koyunlu tepenin güneydoğusundadır.

Yapı kalıntılarının muhtemelen 19’ncu yüzyıla kadar kullanılan ve Bizans döneminde yapıldığı düşünülmektedir. Günümüzde sadece taş yığını olarak görülmektedir. Apsis kısmında, silik durumdaki aziz tasvirleri seçilebilir.

 

PRİENE:

Antik kentin kalıntıları, günümüzde: Söke’nin 12 km güneybatısında, Dilek dağı eteğinde Güllübahçe köyünün yakınlarındadır.

Kent: MÖ 12’nci yüzyılda, İyonlar tarafından liman olarak kurulan 12 kentten biridir. Dönemin parlak şehirlerinden birisiydi.

MÖ 494 yılında, İyonlar ve Persler arasında yapılan Lade deniz savaşına, Prieneliler, 12 gemiyle katılmıştır. Savaş sonunda İyon donanması yenilince, Milet ve Apollon gibi Priene kenti de Persler tarafından yakılıp yıkılmıştır.

MÖ 350 yılında ise, bulunduğu yere yeniden inşa edilir.

Bu yeniden inşa sırasında: Miletli ünlü mimar Hippodamus: şehirde kendi adıyal anılan Hippodamus planını uygulamıştır.

Böylece, kent, Helenistik dönemin en güzel kentlerinden birisi olarak bilinir.

Kentin limanı: Naucloshos adıyla bilinir, ancak bu limanın yeri tespit edilememiştir, büyük olasılıkla alüvyonların altında kalmış olmalıdır.

Şehirde yine oldukça büyük ve ünlü Athena Tapınağı varmış. Hatta MÖ 334 yılında Büyük İskender’in bu tapınağı ziyaret ettiği söylenir.

Bizans döneminde ise, Piskoposluk merkezi olarak önemini sürdürmüştür.

Gelelim günümüze:

Kent planı, geometrik özellik gösterir. Buna bağlı olarak kent merkezinde: Demeter Tapınağı, Athena Polias tapınağı, İssiz ve Zeus Tapınakları, agora ve açık tiyatro bulunmaktadır.

Ayrıca: gymnasion, surlar, su kemerleri ve Bizans döneminden kalma bir piskoposluk kilisesi kalıntıları göze çarpar.

Kent, Büyük Menderes nehrinin getirdiği alüvyonlar nedeniyle, günümüzde denizden 9 km içeride kalmış, her iki limanı da yine alüvyonların altında kalmıştır.

HAGİOS ANTONİOS MANASTIRI:

Manastır, Dilek dağının güneybatı eteklerinde, Dayıoğlu tepesinin doğusundadır.

Manastırın, Erken Bizans dönemi yapısı olduğu tahmin edilmektedir.

Kalıntıların büyük kısmı, toprak ve yoğun bitki örtüsü altında kalmıştır. Bazı mimari parçalar ise, Miletos Müzesine götürülmüştür ve orada sergilenmektedir.

Kuşadası merkezi gezilecek yerler için.

Davutlar gezisi için.

Kuşadası Güzelçamlı gezisi için.