Nevşehir Kapadokya

Nevşehir Kapadokya

 

KAPADOKYA ADI

Nevşehir Kapadokya; Bölgenin adı ile ilgili birçok varsayım bulunmasına rağmen, bunlardan en çok kabul göreni; Kapadokya kelimesinin Pers dilindeki “Katpatuka” kelimesinden türetildiğidir.

Bu kelimenin Pers dilindeki anlamı ise:  güzel koşan atlar ülkesi, iyi koşan cins atlar ülkesidir. Burada yetiştirilen atların; sonraki zamanlarda Roma Arenalarında kullanıldığından söz edilir.

Atlar ile birlikte, burada yetiştirilen katırların önemi de; bölge ve yakın çevrede yaygındır. Hatta; katırların ününün, Babil’e kadar yayıldığı söylenir.

KAPADOKYANIN OLUŞUMU

Nevşehir Kapadokya;

Günümüzden, 25 milyon yıl önce; Kuzeydeki Anadolu Platosunun sıkıştırması sonucu; bölgedeki aktif birer volkan olan yanardağlar faaliyete geçer. Erciyes, Melendiz, Hasan Dağı ve Göllü Dağı; bölgeye, önce kül ve sonra lav püskürtür.

Bu püskürtmeler sonucu ortaya çıkan yanardağ külleri; büyük bir alana yayılır. Toprak; sarı, kırmızı ve beyaz renge bürünür. Toprağın üzerinde, üst üste biriken küller; yağmur sularıyla sertleşir ve “tüf” adı verilen, sarı renkli kayaya dönüşür.

Bu tüf tabakası; bölgedeki toz ve diğer volkanik malzemelerden de etkilenerek kalınlaşır; Platodaki göller ve akarsular üzerinde, yer yer kalınlık 100-150 m.ye kadar yükselir. Ayrıca; sertlik yapılarında farklılıklarda oluşur.

Yanardağlar, küllerden sonra balçık gibi lavlar da püskürtür. Böylece; üst üste yığılmış kül tabakalarının üstü, sert bazalttan oluşan, ince bir lav tabakası ile örtülür. Dağların soğuyup sönmesinden sonra; uzun süreli yağmurlar başlar.

Ani sıcaklık değişiklikleri, bu lav tabakalarını çatlatır ve yer yer parçalar. Yağmur suları, bölgedeki bitki örtüsünün az olması nedeniyle, bu çatlaklardan sızar ve alt bölümdeki yumuşak ve geçirimsiz tüf tabakasını aşındırır.

Bu aşındırmalar sonucunda; sert bazalt kaya tabakasından, şapkaları bulunan koniler ortaya çıkar. Yıllar süren bu erozyona; rüzgar ve eriyen kar suları da karışınca, vadi yamaçları ve halkın ” peri bacaları ” olarak isimlendirdiği kaya şekilleri ortaya çıkar.

Paşabağ civarında bulunan şapkalı peri bacaları, konik gövdelidir ve tepe kısımlarında, bir kaya bloku bulunur. Şapkayı oluşturan kaya türü, gövdeyi oluşturan kaya topluluğuna oranla, daha dayanıklıdır.

Zaten; şapkadaki kayanın direncine bağlı olarak, peri bacaları uzun ve kısa ömürlü olabilirler. Ayrıca; şapkadaki kaya, zayıf tüfün erozyonunu geciktirerek peri bacalarının yüksekliğini kontrol eder.

Genelde; peri bacalarının çapları; 1 ile 15 m. arasında değişir. Bölgede, en yoğun bulundukları yer ise; Avanos-Uçhisar ve Ürgüp üçgeni arasında kalan vadilerdir. Ürgüp, Derbent ve Uçhisar gibi yüksek noktalarda, peri bacalarının boyu nispeten küçüktür.

Vadilerden aşağıya doğru inince ise yükseklik artar, bunun sebebi ise erozyondur. Uçhisar’a göre, daha aşağıda kalan Göreme’nin Zemi Deresi adlı bölümünde ise, çok büyük peri bacaları görülebilir.

Bölgede; peri bacaları dışında; vadi yamaçlarında, yağmur sularının oluşturduğu ilginç kıvrımlar görülebilir. Bunlar, bölgeye ayrı bir özellik ve güzellik katarlar. Bazı yamaçlarda görülen renk armonisi ise, yanardağlardan püskürtülen lav tabakalarının ısı farkından dolayıdır.

Evet; peri bacalarının nasıl oluştuğu hakkında sanırım kısa ve öz bilgi sahibi oldunuz. Peri bacaları doğal yollardan oluştuktan sonra, zamanla insan emeği devreye girer. Kayalara; kiliseler ve muhteşem yeraltı şehirleri oyulur ve böylece büyük bir uygarlık yaratılır.

PERİ BACALARININ OLUŞUMU HAKKINDAKİ ÖYKÜ

Nevşehir Kapadokya;

Peri bacalarının oluşumuna ait; jeolojik ve bilimsel veriler yanında; halk arasında anlatılan türlü efsaneler de söz konusudur.

Ben sizlere yörede yaygın olan efsanelerden, iki tanesini anlatacağım.

Nevşehir Kapadokya;

Kapadokya’da bir köy. Köylüler harman yerinde ekin kaldırmaktadırlar. Tozu-dumana katarak bir ordu gelir. Köylülerin; ekinlerine ve hayvanlarına el koyarlar ve yine geldikleri gibi tozu-dumana katarak geri giderler.

Bunların yaptıkları kötülükten çok etkilenen bir köylü kadın; ” Ekmeğimize, aşımıza el koydunuz. Allah sizi taş etsin ” diye bağırır. Yaşlı kadının duası kabul olur ve o askerlerin hepsi taş olurlar. Günümüzde ise, bunların peri bacaları silüetine büründükleri rivayet edilir. O yüzden yöre halkı; peri bacalarına ” gavurun askerleri ” der.

İkinci öykü, biraz daha uzun.

Bir zamanlar; bu bölgede, büyük ve korkunç devler yaşarlar. İnsanlar, bu devlerden çok korkarlar ve onları kızdırmamak için, ülkenin yüksek dağlarına çıkarak sunaklara hediye bırakırlar ve kurban keserler.

Günlerden bir gün, periler ülkesinin padişahının yolu, bu ülkeye düşer. Peri Padişahı, bu zavallı insan ırkının çaresizliğinden çok etkilenir ve onlara yardım etmeye karar verir. Emrindeki tüm perileri çağırır ve onlara ” Ey kardeşlerim, insan kardeşleriniz çok zor durumdalar.

Onlara yardım etmek istiyorum. Şu karşıdaki dağların zirvelerinde yaşayan zalim devleri durduralım. Bu insanların çilesine son verelim. Eyer biz zalim devlerin yaşadığı dağların ateşini söndürürsek, devler de yerin altına kaçar ve insanları bir daha rahatsız etmezler ” der.

Bunun üzerine; binlerce peri, ellerinde, kar ve buz taneleriyle, devlerin yaşadığı dağın doruğunda toplanır. Ellerindeki kar ve buz tanelerini, dağın tepesinde fokurdayan ateşe atarlar. Günlerce uğraştıktan sonra ateşi söndürmeyi başarırlar. Bunun üzerine, devler korkar ve yerin derinliklerine kaçıp saklanırlar.

İnsan ırkı, perilerin bu zaferini büyük sevinçle karşılar. Günler-geceler boyunca şenlikler düzenleyip, zaferi kutlarlar.

O günden sonra, insanlar ve periler arasında çok sıkı dostluk oluşur. Bu dostluk uzun yıllar sürer. İnsanlar, kayalara oydukları mağaralarda yaşarken, periler de sivri kayaların üzerindeki küçük odalarda yaşarlar.

Bu mutlu ortamda, iki genç yaşamaktadır. Bunlar; insanların padişahının oğlu Revan ve Periler padişahının kızı Gülperi.

Bir zaman sonra, Revan, atalarının daha önce çektikleri acıların intikamını almak için, devlerin yer altında saklandıkları dünyaya inmeye karar verir. Yeraltı ülkesine giderken, yolda açılan kapılardan rahatça geçer, yalnız son kapıya geldiğinde, içeriye girmesiyle birlikte, büyük bir kaya parçası yuvarlanarak, kapının ağzını kapatır.

Revan, o an, zalim devlerin tuzağına düştüğünü düşünür, ama artık çok geçtir. Bulunduğu yerden çıkamaz, böylece günler gelip geçer.

O sırada, yer üstünde, Gülperi, rüyasında yakışıklı bir genç görür. Bu genç, çaresiz ve korkmuş bir şekilde, ona, kendisini kurtarması için yalvarır.

Gülperi; dayanamaz, rüyasını dadısına anlatır. Dadı ise, rüyayı şöyle yorumlar ” Güzel kızım, gördüğün rüya gerçektir. Böyle bir delikanlı var ve o şu anda zalim devlerin ülkesinde hapis. Bu yüzden de, senden, kendisini kurtarmanı istemiş ”

Gülperi, dadısının bu yorumu üzerine, hemen harekete geçer, emrindeki muhafızlarla birlikte karanlık yeraltı ülkesine gider. Revan gibi bütün kapıları hızla geçer. Son kapının önüne geldiklerinde ise, kapının ağzının büyük bir kaya parçası ile kapalı olduğunu görür.

Muhafızlar, kayayı yerinden kaldırarak kapıyı açarlar. Gülperi odadan içeriye girince, rüyasına giren genci, bir köşede baygın, yatarken bulur. Onu alır ve yeryüzüne çıkarak, en yüksek kayanın üzerinde kurulu olan periler padişahının sarayına getirerek tedavi etmeye başlar.

Revan; kendisine gelip karşısında Gülperiyi görünce, ona aşık olur. Zamanla evlenmeye karar verirler ve babalarını ikna etmek için ayrılırlar.

Ancak; o güne kadar birlikte yaşayan insanlar ve periler, birbirlerinden kız alıp vermemişlerdir. Bu yüzden; insanların padişahını meclisinde uzun tartışmalar yapılır.

Sonuçta ise; insan ırkının muhafazası için, insanların periler ile asla birlikte olamayacaklarına karar verilir. Çünkü; insanlar ölümlü, periler ölümsüzdür. Revanın ise periler tarafından büyülendiğine ve Gülperiye aşık ettirildiğine inanırlar.

Buna dayanarak, perileri ülkelerinden kovarlar. Revanı bir odaya hapsederler ve perilerle savaş hazırlıklarına başlarlar.

İnsanların, kendileriyle savaş yapmak için hazırlandıklarını duyan periler ise, bu durumu kendi padişahlarına iletirler. Periler padişahı, buna çok üzülür. Hemen halkını toplar ve onlara “Bizler, onları korkunç devlerin zulmünden kurtardık. Ama insanlar zayıf yaratıklar.

Yaptığımız iyiliği çabuk unuttular. Çok geçmeden hatalarını anlarlar. Şimdi, onlarla savaşırsak, çok büyük kayıplar verirler. Büyük acılar yaşanır. En iyisi, biz şimdilik savaşmayalım ve onlar hatalarını anlayana kadar da buralardan uzaklaşalım ” der.

Bütün periler, yaşadıkları odalardan, gökyüzüne doğru havalanırlar. Peri padişahı, periler oradan uzaklaşınca, yer altındaki devlerin yine yer üstüne çıkacaklarını düşünür. Halkını toplayıp ” hemen şekil değiştirin, güvercine dönüşün ” der.

Bütün periler, hep birlikte birer güvercine dönüşür. Böylece, insanlar onları görse de tanıyamayacaklardır. Güvercinlere dönüşen periler; tekrar, sivri kayalıkların ucundaki odalarına dönerler ve oralarda yaşamaya devam ederler. Böylelikle, insanları korumaya devam etmiş olurlar.

İşte böyle, peri bacalarına ait, iki öykü. Bunlar; halk arasında yaygın öyküler, her ne kadar peri bacalarının oluşumunda, bölgenin coğrafi yapısının büyük önemi olsa da, öykülerin yeri de farklı değil mi?

TARİHİ SÜREÇ

Nevşehir Kapadokya;

MÖ.550 yıllarında, Lidyalılar yenilince, Anadolu Pers egemenliğine girer. Persler ise; MÖ.322 yılında başlayan döneme kadar, Anadolu’yu yönetirler. Büyük İskender’in Persleri yenilgiye uğratmasından sonra, bölgeye Seleukos hanedanlığı egemen olur ve bağımsız Kapadokya Krallığı kurulur.

Bu dönemde; ülkeyi Eusebıa (Kayseri) şehrinden yöneten krallar; bölgenin dilini ve kalkınmasını geliştirirler. MS.17 yılında, Romalılar tarafından Kapadokya Krallığına son verilir ve burası bir Roma eyaleti haline gelir. Hıristiyanlık çağının en büyük din adamları ve mezhepler, bölgede ortaya çıkar.

KAPADOKYA’DA HIRİSTİYANLIK

Nevşehir Kapadokya;

Roma hakimiyeti egemen olunca, bölgede, özellikle Kayseri, parlak bir şehir olarak göz kamaştırır. Hıristiyanlık çağının en büyük din adamları ve mezhepler ortaya çıkar.

Ortodoksluğun en önemli azizlerinden olan Aziz Vasıleos; 330 yılında, Kayseri’de doğmuştur. Vasileos; manastırların ve keşişlerin yaşamını düzenleyen kuralları koyan ilk din adamıdır. Tüm keşişleri, Ortodoksluğa kazandırmak için harekete geçer ve bunun için eğitim birliğinin sağlanması gerektiğini düşünür.

Günümüzde, bölgede görülen pek çok manastır, bu düşüncenin ürünüdür ve keşişlerin yoğun olarak yaşadıkları yerlerin yakınlarına kurulmuşlardır. Manastır ve keşiş yaşamına ait ilk temel ilkeleri o koymuştur. Kapadokya’daki münzevi yaşamın temel mantığını, keşişlerin halkla birlikte yaşamasını ve kölelik ve de ayrıcalıklı herhangi başkaca bir sınıfın bulunmamasını kural haline getirmiştir.

İsa, başka yerlerdeki resimlerinde imparator giysileri içinde gösterilmesine rağmen, Kapadokya kiliselerinde insan olarak betimlenmiştir. Çünkü; erken Hıristiyanlık; hem yoksullar ve hem de yoksulluk için doğmuş bir dine benziyor.

Kapadokya’daki kiliseler, her türlü safsatanın dışında ve basit yapılar. Ayrıca; çocuklar ve yaşlılar için manastır kurulması fikrini düşünüp uygulayan da Vasıleos. Kurulan bu manastırlara, onun adına izafeten Vasılyada ismi verilmiş. Dünyanın, belki de, bilinen en eski bakım yurdu ve vakfı, Kayseri’de kurulmuş.

Vasıleos, Hıristiyanlık hiyerarşisi içinde önemli bir yer tutar. Bu nedenle; onun resmi, tüm Ortodoks dünyasında ve Kapadokya’da mevcut kiliselerin ana ve yan apsislerine çizilmiş. Tüm bunlar nedeniyle, hem Kayseri ve hem de Vasıleos, Ortodokslar için önemli unsurlar.

İsa’nın havarilerinden Pavlos, Ankara’ya giderken Kapadokya’ya uğrar. Kayıtlardaki bu durum, bölgenin dinsel önemini yükseltir.

MS.2’nci yüzyılda yaşamış olan, Kayseri Piskoposu Aleksandros, bölgenin yetiştirdiği önemli din adamlarından biridir.

Bölgede; MS. 4’ncü yüzyıl ve daha sonralarında ise; Kapadokya’nın babaları olarak adlandırılan insanların dönemi başlar. Bu dönemde; Roma İmparatoru 3’ncü Leon, imparatorluk sınırları içinde, ikonları yasaklar.

Bunun üzerine, ikon yanlısı, birçok kişi, kaçarak bölgeye sığınır ve bölgenin önemi doruk noktasına çıkar. İkonoksalm hareketi olarak isimlendirilen ve 726 ile 843 yılları arasını kapsayan bu dönem, 100 yıldan fazla sürer ve Kapadokya manastırları oldukça gelişir.

MS.11 ve 12’nci yüzyıllarda, Kapadokya Selçukluların egemenliği altına girer. Bu ve bunu takip eden Osmanlı dönemlerinde, bölgede sorun görülmez. Son Hıristiyanlar ise, 1924-1926 yılları arasında yapılan mübadele sonucu, Kapadokya’yı terk ederler.

KAPADOKYA HAKKINDA GENEL BİLGİLER

Yörenin en önemli özelliği: Erciyes Dağı ve Hasan Dağı tüflerindeki aşınmalar sonucu oluşan olağanüstü kaya şekilleri ve bu kayalar içine oyulmuş mekanlardır. Bu mekanlarda; kışın ılık, yazın ise serin olan iç iklim koşulları, her mevsim yaşanabilen alanlar yaratması bakımından önemlidir.

Bölge; üzüm yetiştiriciliği ve şarap yapımı ile ünlüdür.

Bölge; 1985 yılında, doğal ve kültürel özellikleri nedeniyle, UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine alınır.

TAŞ İŞÇİLİĞİ

Bölgenin tek mimari malzemesi olan taş, yörenin volkanik yapısından dolayı, ocaktan çıktıktan sonra yumuşak olduğundan, çok rahat işlenebilir. Ancak, hava ile temas ettikten sonra sertleşir ve dayanıklı bir yapıya bürünür.

Kullanılan malzemenin bol olması ve kolay işlenebilmesinden dolayı, yöreye has olan taş işçiliği gelişmiş ve mimari bir gelenek haline gelmiştir. Gezinizde, bol miktarda bu taş işçiliğinin örneklerini görmeniz mümkün olacak. Hediyelik olarak tercih edebileceğiniz cins ve miktarda almayı ihmal etmemenizi öneriyorum.

GÜVERCİNLİKLER

Yöredeki güvercinlikler, 18’nci yüzyılın sonlarında ve 19’ncu yüzyılın başlarında yapılmış. Yüzeyleri; yöresel sanatçılar tarafından, zengin bezemeler ve kitabelerle süslenmiş. Özellikle; Uçhisar kasabasındaki güvercinlikler görülmeye değer.

KİLİSELER

Bölgedeki kiliselerin içinde, fresk adı verilen duvar resimleri çok ünlü. Kiliselerde, iki tür resim var. Bunlardan birincisi; doğrudan duvarın üstüne yapılmış ve kırmızı renkli boya kullanılmış resimler. İkincisi ise, kaya duvarın üzerine, alçı-kum ve saman karışımı ile bir sıva yapılmış ve bu sıva üzerine, konularını İncil’den almış ve Hz. İsa’nın hayatını anlatan hikayeler resmedilmiş.

YÖRESEL YEMEKLER

Yöresel yemeklerden en ünlüleri: düğü (ince bulgur) çorbası, sütlü çorba, ağpakla (kuru fasulye), nohutlu yahni, kayısı dolması, gendime, dıvıl ayva dolması ve dolazdır.

Nevşehir Kapadokya

BALON UÇUŞ TURLARI

Sıcak hava balonları ile yapılan turlar; hava sıcaklığının 28 derecenin üzerinde olduğunda ve aşırı rüzgarlı hava koşullarında yapılmıyor. Uçuşlar; meteorolojik koşulların uygun olduğu günün, sabahı erken saatlerde yapılıyor.

Sabah saat 05.00 civarı, yolcular otellerinden alınıyor ve kalkış alanına geliniyor. Kısa süreli hazırlıklardan sonra, gün doğumuna yakın uçuşlar başlıyor. Uçuşlar, yaklaşık 1 saat civarında. Yerden 1000 feet yüksekliğe kadar çıkılıyor.

Uçuş süresi sonunda ise, uçuş hatırası olarak yolculara birer uçuş sertifikası veriliyor. Tüm balon uçuş macerası, yaklaşık 3 saat sürmekte. Saat 08.00 civarında, yolcular yeniden otellerine geri bırakılmaktalar. Yükseklik korkusu olmayanların denemelerini tavsiye ediyorum.

Nevşehir Avanos hakkındaki gezi yazım için  Avanos

İskoçya Glasgow Ne yenir

İskoçya Glasgow Ne yenir

Özellikle yaz aylarında şehri ziyaret ederseniz: açık havada, şehir merkezinde “Royal Exchange” meydanı veya “Buchanan Street” ya da “West End” ve “Merchant City” denilen yerde: Arnavut kaldırımlı sokaklarda yemek keyfini çıkarabilirsiniz.

Geleneksel İskoç yemekleri, Hint yemekleri, suşi, kokteyller ve viski, her zevke uygun yiyecek ve içeceklerin bulunduğu restoranlar: şehri, Avrupa’nın en hareketli şehirlerinden biri haline getirmektedir.

Şehrin başlıca geleneksel yemeği

 

Sakatat Yahnisi-Haggins

İskoçya’nın ulusal yemeği olarak bilinir. Bu popüler ve çok yönlü yemek, tüm yıl boyunca tercih edilebilmektedir. Haggins: sosis veya yulaf ezmesi, tuz ve baharat ile et birleştiren lezzetli bir puding türüdür.

Fakir bir adam tarafından yemek artıklarından ilk kez yapıldığı düşünülmektedir. Ancak, günümüzde ülke genelinde menülerin en popüler yemeği olarak bilinir.
Çoğu zaman, bu yahni: soyulmuş ve ezilmiş şalgam, patates ve viski ile servis edilir.

Peki bu şehirde ne içilir sorusunun yanıtının hemen anlaşılacağına eminim, elbette “viski”. Şehirde: 120 çeşit viski üretildiği söyleniyor.

 

City Center Bölgesi

29

Royal Exchange Square.G1-3AJ adresindedir. 2007 yılında açılmıştır.
Burası, İngiltere’nin en iyi biftek yani et restoranlarından birisidir ve bu durum çeşitli ödüllerle kanıtlanmıştır.

İtalyan Ristorante Teatro A Little Taste

Sauchiehall Street.Elmbak Street caddelerinin kesiştiği yerdedir. G2-4PQ
Burada, otantik İtalyan mutfağı ürünleri servis ediliyor. Menülerde: Roma, Napoli ve Venedik yemekleri bulunuyor.

Alla Turca Restaurant

Pitt Street.G2-4DY adresindedir.
Burası: Türk restoranı olarak da bilinir. Burada: klasik yemekler ve Glasgow mutfağının çeşitli örnekleri sunulmaktadır. Evet: ülkemiz yemek kültürünün ürünleri burada servis ediliyor. İç dekorasyonda, taş duvarlar, Türk lambaları, sanat ve ayrıntılı minderler restoranda hoş bir hava yaratıyor.

West End bölgesi

Bu bölgede, çok sayıda Hint restoranı bulunuyor.

Cafe Andaluz West End

Cresswell Lane. G12-8AA adresindedir.
Burası: Glasgow şehrinde, birçok tadın ilk kez tanıtıldığı yer olarak bilinir. Restoranın geniş menüsünde: et, deniz ürünleri ve vejeteryan seçenekleri bulunmaktadır. Özellikle: tortilla, patates bravas ve chorizo içeren yemekler, portakal ve biber marmelatlı keçi peyniri, buranın klasik seçenekleridir.

Cail Bruich West

Great Western Road.G12-8QX adresindedir.
Bu ödüllü restoranda, İskoç yemeklerinin çeşitli versiyonlarını bulabilirsiniz.

Masala Twist

Byres Road.G12-8SN adresindedir.
Restoranın parlak renkli duvarlarında, fil süslemeleri ve Hint resimleri asılıdır ve böylece Hint yarımadasının atmosferi hakim hale getirilmiştir.

Merchan City bölgesi

 

Arta

Merchan City’nin merkezinde bulunan bu restoran: İspanyol tarzı restore edilmiştir ve Akdeniz yemek kültürü ürünleri sunulmaktadır.

Cafe Gandolfi

Albion Street.G1-1NY adresindedir.
1979 yılında açılan bu mekan, gerçek bir kafe kültürünü ve servisini tatmak isteyenler için mutlak uğrak yerlerinden birisidir.

City Merchant

Candleriggs.G1-1NP adresindedir.
1988 yılında açılan mekan: en iyi İskoç deniz ürünlerinin servis edildiği bir yer olarak önem kazanmaktadır.

Dakhin

Candleriggs.G1-1NP adresindedir.
Şehrin merkezindeki bu mekan: İskoçya’da ilk otantik Güney Hint yemek kültürünün sunulduğu yerdir ve İskoç Turistik Kurulu tarafından “mükemmellik” ödülüne layık görülmüştür.

Diğer Bölgelerdeki restoran ve kafeler

Art Lover Cafe

Bellahouston Park.G41-5BW adresindedir.
Park alanındaki bu mekan: çevredeki sanat eserleri ile zenginleştirilmiş ortam içinde terastaki kafede dinlenme imkanı sağlıyor. Bina: Charles Renni Mackintosh tarafından tasarlanmıştır. Canlı atmosferi ve yaz aylarında çevredeki park manzaralı bir açık hava kafesi muhteşem güzel bir ortam sunmaktadır.

Willow Tea Rooms

Sauchiehall Street.G2-3EX adresindedir.
Yapının iç tasarımı Mackintosh tarafından yapılmıştır. Çay odalarının cam çalışmaları ve özellikle kapı ve odanın çevresindeki aynalar ilgi çekmektedir. Günümüzde buranın menüsünde: geleneksel kahvaltı, İskoç Savoury yemekleri, özel sandviç ve lezzetli tatlılar bulunur.
Çay ise: burada 25 farklı karışım çay servis ediliyor. Ayrıca: kahve, sıcak çikolata ve soğuk içecekler de sunuluyor.

Kama Sutra

Sauchiehall Street adresindedir. Bu mekanda ortam güzel ve yemekler iyidir.

Red Onion

Şehirde geleneksel İskoç yemekleri yemek istiyorsanız, burayı tercih etmelisiniz.

Two Fat Ladies

Deniz ürünlerinden oluşan menüleri denemek için bu restoranı bulmalısınız.

Seyşeller Yemek kültürü

Seyşeller Yemek kültürü

 

Evet: Seyşeller yemek kültürü bakımından zengindir. Çünkü: ülkenin geçmişinde Fransız, İngiliz, Afrika ve Arap yemek kültürleri ve öte yandan Hint yemek kültürü bulunmaktadır.

Ama burası bir ada ülkesi olduğu için elbette yemek kültürünün temelinde balık ve deniz ürünleri bulunmaktadır.

Ayrıca, köri ve pilav da bu ülkenin yemek kültürünün temeline oturmuştur.

NE YENİR

Seyşeller’de dışarıda yemek, romantik-rahatlatıcı ve egzotik bir deneyim olabilir. Ancak aynı zamanda bazı büyük oteller, kendilerine bağlı restoranlarda yemek için tercihinizi değerlendirirler ancak bu son derece pahalı olacaktır.

Yani dikkatli düşünürseniz, istediğiniz yerde ve muhteşem deniz manzarasına sahip bir restoranda uygun fiyata yemek yemek mümkün olmamaktadır.

Akşam üstü: yemek saatlerinde Seyşeller’in havası sarımsak ve baharat kokuları ile dolar.

Seyşeller Yemek kültürü

Yemek Saatleri

Sıcak ülke insanlarının aksine Seyşeller’in yemek saatleri Akdenizlilerden farklıdır. Kahvaltı erken yapılır, öğlenleri saat ikiye kadar öğle yemeği yenmiş olur ve akşam yemeği de erken yenir. Akşam yemeğinin hava kararmadan yenilmesi alışkanlığı elektrik olmayan dönemlerden gelmedir.

 

Ne Yenir

Seyşeller mutfağı genel olarak Fransız ve Hint geleneklerinin bir karışımıdır. Sık sık yemeklerde curry ve hindistancevizi sütü kullanılır. Ayrıca: zerdaçal, kimyon, kişniş gibi baharatlar da kullanılır. Diğer malzemeler ise, balık ve deniz ürünleridir.

Tavuk, meyveler ve egzotik meyveler yemeklerde sık görülür. Popüler yemeklerde ana malzeme olarak domates kullanılır. Çoğu yemek pilav eşliğinde ikram edilir.

Bu ülkede yaygın olarak “kerevit” yeniliyor. Öte yandan: körili balık, pilav, ahtapot ve deniz kabukluları da olabilir. Ama köri  düşkünü iseniz, burası tam size göredir çünkü köriyi özellikle pilav ve deniz ürünlerinde bolca kullanıyorlar.

 

Kahvaltı

Seyşeller’de kahvaltıda: papaya, guava ve mango gibi egzotik meyveler eklenir.

 

Öğle Yemeği

Bölge halkının öğle yemeği, genellikle iş yerinde veya koştururken yenilen bir sandviçten ya da hazır yemekten ibarettir. Bazen öğle yemeği öğünü atlanır.

Akşam Yemeği

Günün en önemli öğünüdür. Aslında sahilden uzaktaki  restoranların birçoğu yalnızca akşamları açılır. Bazı restoranlar saat 18.30 gibi açılır ve dolar, ama genelde restoranlar saat 19.00 da hizmet vermeye başlarlar ve saat 22.00-22.30 gibi kapanırlar.

 

Nerede Yenir

Restoranların yemek kalitesi neredeyse aynıdır. Hepsi gayet iyidir ama ücretleri genellikle şarap ya da başka alkollü içki siparişiyle yükselir. Restoranların servisleri ve dekorasyonları farklıdır. İngilizce ya da Fransızca karşılıklarının yazılı olduğu mönüleri okurken zorlanmasınız.

Seyşellerde en iyi yemek seçenekleri

Mahe, Praslin veLa Digueadalarındadır. Bunlar seçkin bir atmosfere sahip Lemuria Resort ve Legend gibi resort restoranlar barındırmaktadır.

Mahe adasında Creole uluslar arası yemeklerin geniş bir yelpazesini sunmaktadır.

Daha mütevazi bütçe ile bir şeyler yemek isterseniz bu kez fast-food ve atıştırma seçeneklerini tercih edebilirsiniz. Yemek menüleri, Hint ve geleneksel yemekler içerir. Hafta ortasında büfeler de bir seçenek olabilir.

Sahilde bir şeyler yemek isterseniz: burada yerel gıda, taze yakalanmış deniz ürünleri kullanılarak yapılan yemekleri bulabilirsiniz. Daha sıra dışı yemekler, ahtapot ve papağan balığı biftek yemekleridir.

Cerf Island resort adlı “1756 Restaurant”; zarif denize bakan uçurumların tepesindedir ve geleneksel Creole ve uluslar arası mutfaklardan güzel yemekler sunar.

 

Balık ve Deniz Ürünleri

Seyşeller mutfağının spesiyalitesinin balık olması hiç şaşırtıcı değildir. Çevrede binlerce mil Okyanus olduğundan Seyşeller her zaman taze ve en lezzetli balıklara kolayca ulaşmış ve bunları basit bir ton balığı ızgarasından acılı, egzotik körili balık yemeğine kadar çeşitli şekillerde pişirmiştir.

Genel olarak “Kreol” başlığı altında toplansa da, Seyşeller mutfağı eşsizdir. Yakındaki Mauritius’dan bile farklılık gösterir. Fransız, Çin, Hint, hatta balık ve patates kızartmasını hayatlarına sokan İngiliz mutfağından bile izler taşır.

Ancak, patatesin yanında morina balığı değil, genellikle egzotik papağan balığı (kakatwa) olur.

Birçok kaliteli restoran balık yemeklerinde daha incelikli bir yaklaşık sergiler. Örneğin: misket limonuyla tatlandırılmış çiğ balık (genellikle yelken balığı ya da kılıç balığı) veya lezzetli bir başlangıç olarak tütsülenmiş yelken balığı deneyebileceğiniz en iyi yerlerden biri Seyşellerdir.

Diğer bir sıra dışı yemek acı soslu köpekbalığı, yani satini’dir. Öğütülmüş köpek balığı eti, zerdeçal ve küçük salatalığa benzeyen ekşi bir meyve olan bilimbi ile pişirilir.

Bourzwa, bazen Fransızca bourgeois da denir, mercan balığıdır. Genellikle taze misket limonu suyuyla haşlanan beyaz etli balık sarımsak, domates, soğan ve acı biber doldurularak sıcak kömürde ızgara yapılarak servis edilir.

Uskumru gibi balıklar da genellikle bu yöntemle bütün halinde servis edilir. Balığı tabakta bütün halinde görmekten hoşlanmıyorsanız, balık ızgaranın (pwason grille) kafası ve kuyruğuyla servis edildiği aklınızda bulunsun.

Restoranların birçoğunun mönüsünde deniz ürünleri bulunur. Yerel karides ve yengeç harikadır. Istakoz genellikle ithal edilir. Buraya özgü iki tür kabuklu deniz canlısı yenir. Palaurd sarımsaklı yağla servis edilen küçük bir  tür midyedir. Çorbası yapılan “tektek” ise daha küçük bir diğer midye türüdür. Genellikle içine konulan tektek kabuklarıyla servis edilir.

 

Et Yemekleri

Balık ve deniz ürünleri sevmiyorsanız, balıktan başka seçenekler de vardır. Mönüde her zaman et yemekleri bulunur. Tavuk, sığır eti, koyun eti, domuz eti, sıklıkla keçi eti ve geleneksel olarak yeşil mercimekle güveçte pişirilen yöresel sucuk.

İthal sığır etinin kalitesi yüksektir. Yerli domuz eti, özellikle de körili olanı, biraz yağlıdır. İyi restoranlarda tavuk fileto yiyebilirsiniz.

Ayaküstü bir büfede daha sağlıklı, günlük yiyecekler bulabilirsiniz ama etin kalitesi biraz düşük olabilir. Buralarda çeşitli sulu yemekler ve körili çeşitler bulunur. Daha ucuz mekanlarda tavuk küp küp doğranır ama kemiğinden ayrılmaz ve genellikle tavuğun daha az etli yerlerini de içerebilir. Bu nedenle tavuk köri yemek biraz zahmetlidir.

 

Acılı Yiyecekler

Yöresel köriler kuşkusuz acıdır ama turistlerin sıkça gittiği restoranlarda daha az acı kullanılır. Seyşeller körisinin eşsiz tadı daha çok tanınan Hint körisinden daha farklıdır. Seyşeller acı biberini benzersiz kılan şeyse boyutları küçüldükçe acının yoğunluğunun artmasıdır.

Yağın ya da sirkenin içinde yemekle birlikte servis edilen ince ince doğranmış acı biberlere  temkinli yaklaşmakta yarar vardır. Bir lokması bile midenize gidene kadar sizi epeyce zorlayabilir. Denemeye değer özel bir spesiyal olan “kari koko” hindistancevizi sütüyle yapılır, kremi kıvamındadır ve çok lezzetlidir.

Aynı şekilde hazırlanan ahtapot ve tavuk da çok lezzetli olur. Daha önce ahtapotu lastiğe benzeyen sakız gibi dokusu nedeniyle beğenmediyseniz, Seyşeller’de kendinize bir şans daha tanıyın. Burada ahtapotu hazırlamanın püf noktasını biliyorlar ve yerken neredeyse ağızda eriyor.

Yemeklerin çoğu gibi körili yemeklerde sade pilav, salata ve acı sosla birlikte servis edilir. Çiğken rendelenmiş yeşil papaya, mango, sarı elma ve havuç ya da misket limonu ve biber sosu kullanılmış mezeler acılı köriyle birlikte iyi gider. En acı körili yemeğin yanında bile, size bir  de doğranmış acı biber tabağı isteyip istemediğiniz sorulacaktır.

 

Sebzeler

Çok fazla sebze yemeği çeşidi yoktur ama yöresel sipesiyaller arasında ince patlıcan dilimleri koyulan, ince bir hamurun yağda kızartılmasıyla yapılan patlıcanlı börek, yöresel olarak yetiştirilen biberli suteresi, çeşitli bred’ler (Çin pırasası ya da burada yetişen bayır turpunun yaprakları olan bred mourogn gibi her çeşit yeşil yapraklı sebze), bir de havuç ve patates vardır.

Seyşellerde gezinizden keyif aldıysanız, dönmeden önce mutlaka ekmek ağacı meyvesini de tadın.

İnanışa göre, bu meyveyi tadarsanız muhakkak buraya tekrar gelirsiniz. Geleneksel bir yöntemle pişirilir. Ekmek ağacı meyvesi fırınlandıktan sonra tuz ve tereyağı ile servis edilir. Ayrıca, ada sakinleri bu meyveden cips de yaparlar.

Yöreye özgü palmiyelerden birinin filizleri bir zamanlar palmiste veya Milyoner Salatası (bunu elde etmek için ağacın tamamı kesilirdi) adıyla servis edilirdi, ancak bu bitkiler artık koruma altında olduğundan onların yerine yaygın bulunan hindistancevizi palmiyesinin yumuşak iç çekirdeği kullanılır. Genellikle aperatif olarak misket limonu suyuyla veya daha doyurucu bir yemek olarak peynir sosuyla hazırlanır.

 

Tatlılar

Tatlı seçenekleri arasında: dondurma, şerbet veya meyve salatası olduğu için eğer çok fazla meyve sevmiyorsanız tatlı için midenizde yer ayırmayın. Bu tatlılardan üçüde lezzetlidir. Krema yerine hindistancevizi sütü kullanılan bu tatlılarda jamalac, guava, mango ve çarkıfelek meyvesi gibi egzotik tatları deneyebilirsiniz.

Meyve salatası bazen nugat ya da karamelize hindistanceviziyle birlikte yenir. Hindistancevizli ve limon otlu gibi sıra dışı seçenekleri de bulunan dondurmalar ve şerbetler lezzetlidir. Birçok mönüde yer almayan otantik tatlı “daube” hindistancevizi sütüyle kaynatılarak pişirilen muzlu ya da ekmek ağacı meyvesiyle yapılan bir sütlü tatlıdır. Restoranlara göre otellerin mönülerinde biraz daha fazlı tatlı çeşidi bulunabilir.

 

Ne İçilir

Körili yemeğinizi sindirmek için nefis yerli biralardan (Seybrew ve Eku) birini veya yine Seyşeller’de lisanslı olarak üretilen bir Guinness içebilirsiniz. Taze sıkıldığı zaman daha lezzetli olan çeşitli meyve sularını deneyin.

Bir bardak tuz ve şekerle tatlandırılan taze sıkılmış misket limonunun lezzeti ve ferahlatıcı etkisi karşısında ziyaretçiler çoğunlukla şaşırırlar. Eninde sonunda size bir “kokotann” yani içindeki hindistancevizi suyunu içebilmeniz için tepesi kesilmiş bir yeşil hindistancevizi ikram edilir.

Bu, suyu andıran ama tamamıyla benzersiz bir tada sahip renksiz bir sıvıdır. Egzotik kokteyllerde kullanılan daha yoğun ve krema kıvamındaki hindistancevizi sütüyle karıştırılmamalıdır.

Her yerde şişe suyu bulabilirsiniz. Sıvı kaybını önlemek için her zaman yanınızda su bulundurun. Biraz daha klorlu olan musluk suyu da içilebilir. Kristal berraklığında olsa dahi derelerden su içmeyin, çünkü akıntıyla yukarıdan ne karıştığını bilemesiniz.

Şarap ve alkollü içecekler ithal edilir ve tüm oteller ve restoranlarda yüksek kar marjıyla satılır. Yerli mayalı içkiler her yerde bulunmaz ama bunlar “kalou” (palmiye toddy’si), “baka” (mayalanmış şekerkamışı suyu) ve şekel katıldığında mayalanan her türlü şeyle yapılan hararetli bir içki olan “kapire” dir. Bunların hepsi ağır içkilerdir ve dikkatli bir şekilde tüketilmelidir.

Seyşeller’de içtiğiniz hazır kahvenin tadı sizi hayal kırıklığına uğratabilir ama filtre kahve genellikle lezzetlidir. Kahve tutkunuysanız sipariş vermeden önce restoranda hangi tür kahve sunulduğunu sormalısınız. Dağlarda organik olarak yetiştirilen Seyşeller çayı, özellikle koyu değilse, hoş ve hafif bir lezzete sahiptir.

Eğer değişik harmanlı bir çay içmek isterseniz, seçenekleriniz ne yazık ki çok kısıtlıdır. Yöresel çayın içine vanilya tohumları eklenerek hazırlanan vanilya çayı yerel bir spesiyaldir.

Yemeğinizi sonlandırmak için harika bir diğer seçenek ise hem sindirimi kolaylaştıran hem de ferahlatıcı etkisi olan bir fincan “sitronel” yani limon otu yaprağı çayı içmektir.