Nevşehir Kapadokya

Nevşehir Kapadokya

 

KAPADOKYA ADI

Nevşehir Kapadokya; Bölgenin adı ile ilgili birçok varsayım bulunmasına rağmen, bunlardan en çok kabul göreni; Kapadokya kelimesinin Pers dilindeki “Katpatuka” kelimesinden türetildiğidir.

Bu kelimenin Pers dilindeki anlamı ise:  güzel koşan atlar ülkesi, iyi koşan cins atlar ülkesidir. Burada yetiştirilen atların; sonraki zamanlarda Roma Arenalarında kullanıldığından söz edilir.

Atlar ile birlikte, burada yetiştirilen katırların önemi de; bölge ve yakın çevrede yaygındır. Hatta; katırların ününün, Babil’e kadar yayıldığı söylenir.

KAPADOKYANIN OLUŞUMU

Nevşehir Kapadokya;

Günümüzden, 25 milyon yıl önce; Kuzeydeki Anadolu Platosunun sıkıştırması sonucu; bölgedeki aktif birer volkan olan yanardağlar faaliyete geçer. Erciyes, Melendiz, Hasan Dağı ve Göllü Dağı; bölgeye, önce kül ve sonra lav püskürtür.

Bu püskürtmeler sonucu ortaya çıkan yanardağ külleri; büyük bir alana yayılır. Toprak; sarı, kırmızı ve beyaz renge bürünür. Toprağın üzerinde, üst üste biriken küller; yağmur sularıyla sertleşir ve “tüf” adı verilen, sarı renkli kayaya dönüşür.

Bu tüf tabakası; bölgedeki toz ve diğer volkanik malzemelerden de etkilenerek kalınlaşır; Platodaki göller ve akarsular üzerinde, yer yer kalınlık 100-150 m.ye kadar yükselir. Ayrıca; sertlik yapılarında farklılıklarda oluşur.

Yanardağlar, küllerden sonra balçık gibi lavlar da püskürtür. Böylece; üst üste yığılmış kül tabakalarının üstü, sert bazalttan oluşan, ince bir lav tabakası ile örtülür. Dağların soğuyup sönmesinden sonra; uzun süreli yağmurlar başlar.

Ani sıcaklık değişiklikleri, bu lav tabakalarını çatlatır ve yer yer parçalar. Yağmur suları, bölgedeki bitki örtüsünün az olması nedeniyle, bu çatlaklardan sızar ve alt bölümdeki yumuşak ve geçirimsiz tüf tabakasını aşındırır.

Bu aşındırmalar sonucunda; sert bazalt kaya tabakasından, şapkaları bulunan koniler ortaya çıkar. Yıllar süren bu erozyona; rüzgar ve eriyen kar suları da karışınca, vadi yamaçları ve halkın ” peri bacaları ” olarak isimlendirdiği kaya şekilleri ortaya çıkar.

Paşabağ civarında bulunan şapkalı peri bacaları, konik gövdelidir ve tepe kısımlarında, bir kaya bloku bulunur. Şapkayı oluşturan kaya türü, gövdeyi oluşturan kaya topluluğuna oranla, daha dayanıklıdır.

Zaten; şapkadaki kayanın direncine bağlı olarak, peri bacaları uzun ve kısa ömürlü olabilirler. Ayrıca; şapkadaki kaya, zayıf tüfün erozyonunu geciktirerek peri bacalarının yüksekliğini kontrol eder.

Genelde; peri bacalarının çapları; 1 ile 15 m. arasında değişir. Bölgede, en yoğun bulundukları yer ise; Avanos-Uçhisar ve Ürgüp üçgeni arasında kalan vadilerdir. Ürgüp, Derbent ve Uçhisar gibi yüksek noktalarda, peri bacalarının boyu nispeten küçüktür.

Vadilerden aşağıya doğru inince ise yükseklik artar, bunun sebebi ise erozyondur. Uçhisar’a göre, daha aşağıda kalan Göreme’nin Zemi Deresi adlı bölümünde ise, çok büyük peri bacaları görülebilir.

Bölgede; peri bacaları dışında; vadi yamaçlarında, yağmur sularının oluşturduğu ilginç kıvrımlar görülebilir. Bunlar, bölgeye ayrı bir özellik ve güzellik katarlar. Bazı yamaçlarda görülen renk armonisi ise, yanardağlardan püskürtülen lav tabakalarının ısı farkından dolayıdır.

Evet; peri bacalarının nasıl oluştuğu hakkında sanırım kısa ve öz bilgi sahibi oldunuz. Peri bacaları doğal yollardan oluştuktan sonra, zamanla insan emeği devreye girer. Kayalara; kiliseler ve muhteşem yeraltı şehirleri oyulur ve böylece büyük bir uygarlık yaratılır.

PERİ BACALARININ OLUŞUMU HAKKINDAKİ ÖYKÜ

Nevşehir Kapadokya;

Peri bacalarının oluşumuna ait; jeolojik ve bilimsel veriler yanında; halk arasında anlatılan türlü efsaneler de söz konusudur.

Ben sizlere yörede yaygın olan efsanelerden, iki tanesini anlatacağım.

Nevşehir Kapadokya;

Kapadokya’da bir köy. Köylüler harman yerinde ekin kaldırmaktadırlar. Tozu-dumana katarak bir ordu gelir. Köylülerin; ekinlerine ve hayvanlarına el koyarlar ve yine geldikleri gibi tozu-dumana katarak geri giderler.

Bunların yaptıkları kötülükten çok etkilenen bir köylü kadın; ” Ekmeğimize, aşımıza el koydunuz. Allah sizi taş etsin ” diye bağırır. Yaşlı kadının duası kabul olur ve o askerlerin hepsi taş olurlar. Günümüzde ise, bunların peri bacaları silüetine büründükleri rivayet edilir. O yüzden yöre halkı; peri bacalarına ” gavurun askerleri ” der.

İkinci öykü, biraz daha uzun.

Bir zamanlar; bu bölgede, büyük ve korkunç devler yaşarlar. İnsanlar, bu devlerden çok korkarlar ve onları kızdırmamak için, ülkenin yüksek dağlarına çıkarak sunaklara hediye bırakırlar ve kurban keserler.

Günlerden bir gün, periler ülkesinin padişahının yolu, bu ülkeye düşer. Peri Padişahı, bu zavallı insan ırkının çaresizliğinden çok etkilenir ve onlara yardım etmeye karar verir. Emrindeki tüm perileri çağırır ve onlara ” Ey kardeşlerim, insan kardeşleriniz çok zor durumdalar.

Onlara yardım etmek istiyorum. Şu karşıdaki dağların zirvelerinde yaşayan zalim devleri durduralım. Bu insanların çilesine son verelim. Eyer biz zalim devlerin yaşadığı dağların ateşini söndürürsek, devler de yerin altına kaçar ve insanları bir daha rahatsız etmezler ” der.

Bunun üzerine; binlerce peri, ellerinde, kar ve buz taneleriyle, devlerin yaşadığı dağın doruğunda toplanır. Ellerindeki kar ve buz tanelerini, dağın tepesinde fokurdayan ateşe atarlar. Günlerce uğraştıktan sonra ateşi söndürmeyi başarırlar. Bunun üzerine, devler korkar ve yerin derinliklerine kaçıp saklanırlar.

İnsan ırkı, perilerin bu zaferini büyük sevinçle karşılar. Günler-geceler boyunca şenlikler düzenleyip, zaferi kutlarlar.

O günden sonra, insanlar ve periler arasında çok sıkı dostluk oluşur. Bu dostluk uzun yıllar sürer. İnsanlar, kayalara oydukları mağaralarda yaşarken, periler de sivri kayaların üzerindeki küçük odalarda yaşarlar.

Bu mutlu ortamda, iki genç yaşamaktadır. Bunlar; insanların padişahının oğlu Revan ve Periler padişahının kızı Gülperi.

Bir zaman sonra, Revan, atalarının daha önce çektikleri acıların intikamını almak için, devlerin yer altında saklandıkları dünyaya inmeye karar verir. Yeraltı ülkesine giderken, yolda açılan kapılardan rahatça geçer, yalnız son kapıya geldiğinde, içeriye girmesiyle birlikte, büyük bir kaya parçası yuvarlanarak, kapının ağzını kapatır.

Revan, o an, zalim devlerin tuzağına düştüğünü düşünür, ama artık çok geçtir. Bulunduğu yerden çıkamaz, böylece günler gelip geçer.

O sırada, yer üstünde, Gülperi, rüyasında yakışıklı bir genç görür. Bu genç, çaresiz ve korkmuş bir şekilde, ona, kendisini kurtarması için yalvarır.

Gülperi; dayanamaz, rüyasını dadısına anlatır. Dadı ise, rüyayı şöyle yorumlar ” Güzel kızım, gördüğün rüya gerçektir. Böyle bir delikanlı var ve o şu anda zalim devlerin ülkesinde hapis. Bu yüzden de, senden, kendisini kurtarmanı istemiş ”

Gülperi, dadısının bu yorumu üzerine, hemen harekete geçer, emrindeki muhafızlarla birlikte karanlık yeraltı ülkesine gider. Revan gibi bütün kapıları hızla geçer. Son kapının önüne geldiklerinde ise, kapının ağzının büyük bir kaya parçası ile kapalı olduğunu görür.

Muhafızlar, kayayı yerinden kaldırarak kapıyı açarlar. Gülperi odadan içeriye girince, rüyasına giren genci, bir köşede baygın, yatarken bulur. Onu alır ve yeryüzüne çıkarak, en yüksek kayanın üzerinde kurulu olan periler padişahının sarayına getirerek tedavi etmeye başlar.

Revan; kendisine gelip karşısında Gülperiyi görünce, ona aşık olur. Zamanla evlenmeye karar verirler ve babalarını ikna etmek için ayrılırlar.

Ancak; o güne kadar birlikte yaşayan insanlar ve periler, birbirlerinden kız alıp vermemişlerdir. Bu yüzden; insanların padişahını meclisinde uzun tartışmalar yapılır.

Sonuçta ise; insan ırkının muhafazası için, insanların periler ile asla birlikte olamayacaklarına karar verilir. Çünkü; insanlar ölümlü, periler ölümsüzdür. Revanın ise periler tarafından büyülendiğine ve Gülperiye aşık ettirildiğine inanırlar.

Buna dayanarak, perileri ülkelerinden kovarlar. Revanı bir odaya hapsederler ve perilerle savaş hazırlıklarına başlarlar.

İnsanların, kendileriyle savaş yapmak için hazırlandıklarını duyan periler ise, bu durumu kendi padişahlarına iletirler. Periler padişahı, buna çok üzülür. Hemen halkını toplar ve onlara “Bizler, onları korkunç devlerin zulmünden kurtardık. Ama insanlar zayıf yaratıklar.

Yaptığımız iyiliği çabuk unuttular. Çok geçmeden hatalarını anlarlar. Şimdi, onlarla savaşırsak, çok büyük kayıplar verirler. Büyük acılar yaşanır. En iyisi, biz şimdilik savaşmayalım ve onlar hatalarını anlayana kadar da buralardan uzaklaşalım ” der.

Bütün periler, yaşadıkları odalardan, gökyüzüne doğru havalanırlar. Peri padişahı, periler oradan uzaklaşınca, yer altındaki devlerin yine yer üstüne çıkacaklarını düşünür. Halkını toplayıp ” hemen şekil değiştirin, güvercine dönüşün ” der.

Bütün periler, hep birlikte birer güvercine dönüşür. Böylece, insanlar onları görse de tanıyamayacaklardır. Güvercinlere dönüşen periler; tekrar, sivri kayalıkların ucundaki odalarına dönerler ve oralarda yaşamaya devam ederler. Böylelikle, insanları korumaya devam etmiş olurlar.

İşte böyle, peri bacalarına ait, iki öykü. Bunlar; halk arasında yaygın öyküler, her ne kadar peri bacalarının oluşumunda, bölgenin coğrafi yapısının büyük önemi olsa da, öykülerin yeri de farklı değil mi?

TARİHİ SÜREÇ

Nevşehir Kapadokya;

MÖ.550 yıllarında, Lidyalılar yenilince, Anadolu Pers egemenliğine girer. Persler ise; MÖ.322 yılında başlayan döneme kadar, Anadolu’yu yönetirler. Büyük İskender’in Persleri yenilgiye uğratmasından sonra, bölgeye Seleukos hanedanlığı egemen olur ve bağımsız Kapadokya Krallığı kurulur.

Bu dönemde; ülkeyi Eusebıa (Kayseri) şehrinden yöneten krallar; bölgenin dilini ve kalkınmasını geliştirirler. MS.17 yılında, Romalılar tarafından Kapadokya Krallığına son verilir ve burası bir Roma eyaleti haline gelir. Hıristiyanlık çağının en büyük din adamları ve mezhepler, bölgede ortaya çıkar.

KAPADOKYA’DA HIRİSTİYANLIK

Nevşehir Kapadokya;

Roma hakimiyeti egemen olunca, bölgede, özellikle Kayseri, parlak bir şehir olarak göz kamaştırır. Hıristiyanlık çağının en büyük din adamları ve mezhepler ortaya çıkar.

Ortodoksluğun en önemli azizlerinden olan Aziz Vasıleos; 330 yılında, Kayseri’de doğmuştur. Vasileos; manastırların ve keşişlerin yaşamını düzenleyen kuralları koyan ilk din adamıdır. Tüm keşişleri, Ortodoksluğa kazandırmak için harekete geçer ve bunun için eğitim birliğinin sağlanması gerektiğini düşünür.

Günümüzde, bölgede görülen pek çok manastır, bu düşüncenin ürünüdür ve keşişlerin yoğun olarak yaşadıkları yerlerin yakınlarına kurulmuşlardır. Manastır ve keşiş yaşamına ait ilk temel ilkeleri o koymuştur. Kapadokya’daki münzevi yaşamın temel mantığını, keşişlerin halkla birlikte yaşamasını ve kölelik ve de ayrıcalıklı herhangi başkaca bir sınıfın bulunmamasını kural haline getirmiştir.

İsa, başka yerlerdeki resimlerinde imparator giysileri içinde gösterilmesine rağmen, Kapadokya kiliselerinde insan olarak betimlenmiştir. Çünkü; erken Hıristiyanlık; hem yoksullar ve hem de yoksulluk için doğmuş bir dine benziyor.

Kapadokya’daki kiliseler, her türlü safsatanın dışında ve basit yapılar. Ayrıca; çocuklar ve yaşlılar için manastır kurulması fikrini düşünüp uygulayan da Vasıleos. Kurulan bu manastırlara, onun adına izafeten Vasılyada ismi verilmiş. Dünyanın, belki de, bilinen en eski bakım yurdu ve vakfı, Kayseri’de kurulmuş.

Vasıleos, Hıristiyanlık hiyerarşisi içinde önemli bir yer tutar. Bu nedenle; onun resmi, tüm Ortodoks dünyasında ve Kapadokya’da mevcut kiliselerin ana ve yan apsislerine çizilmiş. Tüm bunlar nedeniyle, hem Kayseri ve hem de Vasıleos, Ortodokslar için önemli unsurlar.

İsa’nın havarilerinden Pavlos, Ankara’ya giderken Kapadokya’ya uğrar. Kayıtlardaki bu durum, bölgenin dinsel önemini yükseltir.

MS.2’nci yüzyılda yaşamış olan, Kayseri Piskoposu Aleksandros, bölgenin yetiştirdiği önemli din adamlarından biridir.

Bölgede; MS. 4’ncü yüzyıl ve daha sonralarında ise; Kapadokya’nın babaları olarak adlandırılan insanların dönemi başlar. Bu dönemde; Roma İmparatoru 3’ncü Leon, imparatorluk sınırları içinde, ikonları yasaklar.

Bunun üzerine, ikon yanlısı, birçok kişi, kaçarak bölgeye sığınır ve bölgenin önemi doruk noktasına çıkar. İkonoksalm hareketi olarak isimlendirilen ve 726 ile 843 yılları arasını kapsayan bu dönem, 100 yıldan fazla sürer ve Kapadokya manastırları oldukça gelişir.

MS.11 ve 12’nci yüzyıllarda, Kapadokya Selçukluların egemenliği altına girer. Bu ve bunu takip eden Osmanlı dönemlerinde, bölgede sorun görülmez. Son Hıristiyanlar ise, 1924-1926 yılları arasında yapılan mübadele sonucu, Kapadokya’yı terk ederler.

KAPADOKYA HAKKINDA GENEL BİLGİLER

Yörenin en önemli özelliği: Erciyes Dağı ve Hasan Dağı tüflerindeki aşınmalar sonucu oluşan olağanüstü kaya şekilleri ve bu kayalar içine oyulmuş mekanlardır. Bu mekanlarda; kışın ılık, yazın ise serin olan iç iklim koşulları, her mevsim yaşanabilen alanlar yaratması bakımından önemlidir.

Bölge; üzüm yetiştiriciliği ve şarap yapımı ile ünlüdür.

Bölge; 1985 yılında, doğal ve kültürel özellikleri nedeniyle, UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine alınır.

TAŞ İŞÇİLİĞİ

Bölgenin tek mimari malzemesi olan taş, yörenin volkanik yapısından dolayı, ocaktan çıktıktan sonra yumuşak olduğundan, çok rahat işlenebilir. Ancak, hava ile temas ettikten sonra sertleşir ve dayanıklı bir yapıya bürünür.

Kullanılan malzemenin bol olması ve kolay işlenebilmesinden dolayı, yöreye has olan taş işçiliği gelişmiş ve mimari bir gelenek haline gelmiştir. Gezinizde, bol miktarda bu taş işçiliğinin örneklerini görmeniz mümkün olacak. Hediyelik olarak tercih edebileceğiniz cins ve miktarda almayı ihmal etmemenizi öneriyorum.

GÜVERCİNLİKLER

Yöredeki güvercinlikler, 18’nci yüzyılın sonlarında ve 19’ncu yüzyılın başlarında yapılmış. Yüzeyleri; yöresel sanatçılar tarafından, zengin bezemeler ve kitabelerle süslenmiş. Özellikle; Uçhisar kasabasındaki güvercinlikler görülmeye değer.

KİLİSELER

Bölgedeki kiliselerin içinde, fresk adı verilen duvar resimleri çok ünlü. Kiliselerde, iki tür resim var. Bunlardan birincisi; doğrudan duvarın üstüne yapılmış ve kırmızı renkli boya kullanılmış resimler. İkincisi ise, kaya duvarın üzerine, alçı-kum ve saman karışımı ile bir sıva yapılmış ve bu sıva üzerine, konularını İncil’den almış ve Hz. İsa’nın hayatını anlatan hikayeler resmedilmiş.

YÖRESEL YEMEKLER

Yöresel yemeklerden en ünlüleri: düğü (ince bulgur) çorbası, sütlü çorba, ağpakla (kuru fasulye), nohutlu yahni, kayısı dolması, gendime, dıvıl ayva dolması ve dolazdır.

Nevşehir Kapadokya

BALON UÇUŞ TURLARI

Sıcak hava balonları ile yapılan turlar; hava sıcaklığının 28 derecenin üzerinde olduğunda ve aşırı rüzgarlı hava koşullarında yapılmıyor. Uçuşlar; meteorolojik koşulların uygun olduğu günün, sabahı erken saatlerde yapılıyor.

Sabah saat 05.00 civarı, yolcular otellerinden alınıyor ve kalkış alanına geliniyor. Kısa süreli hazırlıklardan sonra, gün doğumuna yakın uçuşlar başlıyor. Uçuşlar, yaklaşık 1 saat civarında. Yerden 1000 feet yüksekliğe kadar çıkılıyor.

Uçuş süresi sonunda ise, uçuş hatırası olarak yolculara birer uçuş sertifikası veriliyor. Tüm balon uçuş macerası, yaklaşık 3 saat sürmekte. Saat 08.00 civarında, yolcular yeniden otellerine geri bırakılmaktalar. Yükseklik korkusu olmayanların denemelerini tavsiye ediyorum.

Nevşehir Avanos hakkındaki gezi yazım için  Avanos

İstanbul Tarihi Süreç

İstanbul Tarihi Süreç

İstanbul ve çevresi; MÖ. 1’nci bin yılda; yoğun bir yerleşim hareketlerine sahne olur. Önce; Trakya’dan gelen göçmenlerin yerleşimi görülür. MÖ. 7’nci yüzyılda ise; Yunanistan’dan gelen kolonicilerin, bunlarla birleştikleri görülür.

Yani; “Byzantion” adıyla anılan ilk yerleşme de; Trakya’dan gelenlerin izleri daha yoğundur. Ancak; yine de, bu ilk yerleşme hakkında, belge ve bilgi bulunmamaktadır.

Kent; konumu ve çevresi sayesinde zenginleşmiş ve tarih içinde, bu durumunu koruyabilmek için, her türlü siyasi manevrayı yapmış. Dönemin siyasi dengelerine göre: Perslerin, Yunanlıların, Makedonyalıların ve daha sonra da Romalıların egemenliğine girmiş. (MÖ.6’ncı yüzyılda; Pers kralı Darius’un; ordularını boğazdan geçirmek için, gemilerini yan yana dizerek, ilk boğaz köprüsünü yaratmış olması, yazılı belgelere geçmiştir. )

Bazen de, hatalı siyasi tercihler, felaketle sonuçlanmış. Şöyle ki, Roma döneminde, kent; imparator Septimus Severus’a karşı; yanlış kişiyi destekleyince, imparator intikam almak için, kenti, yerle-bir ettirir.

Ancak; imparator Severus, daha sonra yaptıklarına pişman olur. Kenti, daha görkemli şekilde yeniden yaptırır. Bu dönemden, günümüze, yalnızca, Sultanahmet Meydanındaki Hipodromun temelleri kalır.

Tarihi süreç içinde

Roma imparatoru Konstantinus; imparatorluğu daha iyi idare edebilmek için; Doğu’da, Roma dışında, ikinci bir başkent kurmak ister.

Dönemin ünlü kentlerinden; Troya, Nikomedia (İzmit) gibi adayları düşündükten sonra Byzantion’da karar verir. MÖ. 330 yılının Mayıs ayında, kent, “Konstantinopolis” olarak yeniden kurulur.

Yeni kentin sınırları; 6 km. karelik bir alana yayılır. İmparatorluğun çeşitli yerlerindeki insanlar, zorla göç ettirilerek, kente getirilir. Hatta, kente gelmeyi cazip hale getirmek için, uzun yıllar “ekmek” bedava dağıtılır. Roma’dan gelecek olan yöneticiler için, manzaralı villalar yaptırılır.

Evet; yeni kent yani Konstantinapolis; 7 tepe üzerine kurulur. 14 idari bölgeye ayrılır. İmparator Konstantinus; kenti görkemli hale getirmek için, her türlü gayreti sarf eder. O zamanda, dünyanın her yerinden önemli sanat eserleri toplatır ve kentsel alanları süsler.

Hipodrum’daki yılanlı sütun ve dikilitaş, bu çabalara örnektir. İmparator Konstantinus; o zamana kadar hep takibe uğramış olan Hıristiyanlığı; serbest bir din haline getirir.

Kentin, önemli bir Hıristiyanlık merkezi olması için; dini açıdan önem taşıyan kutsal emanetleri toplar, bunları yeni yapılan kiliselere koydurur. Ancak; MS. 337 yılında ölür ve ardında, kocaman bir şantiye ve bitmemiş sayısız proje bırakır.

Daha sonra; I. Theodosius dönemi başlar. MS. 4’ncü yüzyılın sonunda, daha önce yarım bırakılan projelerden bir kısmı sürdürülür. MS. 381 yılında; kent, Patrikhane merkezi haline gelir. MS. 395 yılında, I. Theodosius’un ölümü üzerine, oğlu Arkadius, imparator olur. Arkadius, Doğu Roma’nın ilk imparatoru vasfını da taşır.

Kentte; nüfus hızla artmaktadır. Bu nüfusa yer bulmak için, imparator II. Theodosius zamanında, kent genişletilir. O zaman yapılan surların sardığı kent; 20’nci yüzyıla kadar, ölçülerinde ve yerleşim alanlarında değişim göstermeden sürer. 12 km. karelik alana yayılan kentte yaşayan insanların sayısının ise 200 bin olduğu sanılmakta.

MS. 6’ncı yüzyılda

kent, en zengin zamanını yaşar. Ancak; 20’nci yüzyılın sonuna kadar süren en önemli eksiklik: sudur. Kentin doğal su kaynakları, hiç bir zaman yeterli olmaz. Suyu, uzaktan getirmek ve muhafaza etmek gereklidir.

Su; yaklaşık 200 km. uzaklıktaki Istıranca Dağlarından getirilir. 4’ncü yüzyılda, zorla buraya getirilmiş olan halk, çok fazla kalabalıklaşıp nüfus 500 bine ulaşınca, bu sefer, kente, yeni insan göç dalgasının gelmemesi için, önlemler alınmaya başlanır.

Bu dönemlerde, bir yandan da, yüzbinlerce kişiyi öldürecek olan veba salgınları görülür. Veba denilince; bir yerde okumuştum. Veba; girdiği bir yerde, nüfusun tam tamına yarısını öldürür. Yani; gerek sayısal ve gerekse cinsiyet bakımından, tam yarısı. İlginç olan bu notu, paylaşmak istedim.

Evet, devam ediyorum. Kent; Bizans imparatoru İustinianus döneminde, hala antik bir Roma kenti görünümündedir. Ancak, yeni dinin, Hıristiyanlığın yerleşmesiyle, bir Hıristiyan başkenti haline gelir. Sokaklardaki törenler, daha ziyade, dini geçitler şeklindedir.

MS. 8 ve 9’ncu yüzyıllarda; yeni dinin etkin olması nedeniyle, saray ve kilise arasında çatışmalar görülmeye başlanır. MS. 11’nci yüzyılda ise, nüfus yine yoğunlaşır ve 500 bin rakamlarına ulaşır. Artık kullanılmayan kiliselerin ve forumların taşları; sökülerek, yeni nüfus için inşa edilen yapılarda kullanılmaya başlanır. Bunun sonucunda ise, kent, yavaş yavaş eski görüntüsünden yani Roma kimliğinden uzaklaşır.

Bu aradaki dönemde; Batı Roma ile olan ilişkiler kötüleşir. MS. 11’nci yüzyılda, Doğu Roma yani Konstantinapolis, Papa tarafından afaroz edilir ve ilişkiler tamamen kopar. Ancak; aynı dönemde, doğuda Selçukluların tarih sahnesine çıkması ve Bizans imparatorluk birliklerinin ardı ardına aldığı yenilgiler sonucu Anadolu’daki toprak kayıpları; Bizanslıların batıdaki Hıristiyanlarla yeniden ittifak kurmalarına sebep olur. Bu yüzyılda; İstanbul’a gelen haçlılar, kente alındıklarında, kentin ve sarayın zenginliği ve kentsel alanlardaki organizasyonlara hayran kalırlar.

1204 yılında ise, yeni bir seferle bölgeye gelen haçlılar, kenti işgal ederler. İmparator ve Patriği kovarlar. Düşünün; kendi aralarında kavga ediyorlar. Latin işgali diye bilinen bu olay; 1261 yılına dek, 57 yıl sürer. Bu dönemde, şehir, ciddi şekilde yağmalanır. Birçok sanat eseri yok edilir. Kiliselerde bulunan kutsal emanetler çalınıp Venedik ve Avrupa’nın diğer şehirlerine kaçırılır. 1261 yılında; Bizanslılar, yeniden kenti ele geçirirler. Ancak; ekonomi, onarılmaz darbeler almıştır.

Bütün bu siyasi ve ekonomik felaketler üzerine bir de veba salgınları eklenince, kentin nüfusu 80 binlere düşer. Bu dönemde, kente gelen, büyük gezginler: boş arazilerden, manastırlara çekilmiş nüfustan söz ederler.

Bir zamanlar; büyük toprakların başkenti olan kent, artık, ancak kendisini idare edebilen bir kent-devlet olmuştur. Osmanlılar; kenti kuşattıklarında, kentteki nüfus, kenti kuşatan Osmanlı ordusundan sayısal olarak daha azdır.

Evet, kuruluşundan, 1123 yıl sonra, yine bir Mayıs ayında, İmparator Konstantinus döneminde, kent, Fatih Sultan Mehmet tarafından, tarihe gömülür.

OSMANLI DÖNEMİ

Evet, kent, 1453 yılında, Fatih Sultan Mehmet tarafından ele geçirilir. Fatih; kendisini Konstantinus veya İustinianus gibi kent için önemli olmuş imparatorların yerine koyar ve kendi külliyesi ve türbesini, bu imparatorların mezarların üzerinde bulunduğu kilisenin yerine inşa ettirir.

Müslümanların, kentin ticaret bölgesine yerleşmelerini sağlamak için, öncelikle, bugünkü Kapalı çarşının bulunduğu bölüme, Mahmut Paşa Külliyesi yaptırılır. Anadolu yakasına ise; Üsküdar’a, Rumi Mehmet Paşa külliyesi yaptırılır. Fatih; Müslüman bir başkent inşa etmeye başlar.

Zorunlu göçlerle, kentteki nüfusu arttırmaya çalışır. Ortodoks ve Ermeni Patrikhanelerinin tekrar kurulmasına müsaade eder. Rumlara ait kiliselerin bir kısmını, Ermenilere tahsis eder. Yahudiler de, göç ettirilerek, kentin değişik semtlerine yerleştirilirler.

İtalya’da ki gibi, duvarlı gettolar oluşmamasına rağmen, yine de dini guruplar kendi aralarında kalmayı tercih ederler. Özellikle Galata; tüm etnik gurupların birlikte yaşadıkları bir bölge haline gelir.

Takip eden tarihi süreç incelendiğinde; Beyazıt döneminde; antik ve Hıristiyan kentten ayakta kalan izlerin silinmeye başladığı görülür. 15’nci yüzyılın sonlarına doğru, İspanya’dan kaçan Müslümanlar ve Yahudiler için kentte iskan izini verildiği görülür. Dolayısı ile, kentteki Yahudi sayısı önemli ölçüde artar.

16’ncı yüzyılda; Kanuni Sultan Süleyman döneminde; zenginlikler başlar. Saray için çalışan Mimar Sinan, saray mensubu kişilere, birçok yapı tasarlar.

17’nci yüzyılda; kente, anıtsal yapı olarak, Sultan Ahmet Cami ve külliyesi ile Eminönünde’ki Yeni Cami Külliyesi eklenir.

18’nci yüzyılda; Lale Devriyle birlikte, İstanbul’un çehresi değişir. Lale Devri; tutuculuktan dolayı Osmanlı imparatorluğundan uzak tutulan matbaa gibi buluş ve çeşitli araçların, kente geldiği bir dönemdir.

Bu dönemde; Osmanlı idaresi, Batı’ya daha farklı bakmaya başlar. Batı ile yoğun ilişkiler kurulur. Kentteki mimari yapılar incelendiğinde; hem Doğu’dan ve hem de Batı’dan izler görülür.

19’ncu yüzyılda; kaybedilen Rus savaşlarından sonra, Hıristiyanlar için istenilen özgürlükler ve Yunanistan’ın bağımsızlığını alması gibi gibi olaylar; Osmanlı imparatorluğunu, Tanzimat sürecine götürür. Fetihten itibaren yasak olan kilise inşaatlarına yeniden başlanır. Hatta, yasak olan çanların çalınmasına bile izin verildiği görülür.

20’nci yüzyılda; İstanbul, göç ve savaşlardan kaçan insanların yığıldığı bir kent haline gelir. Yenilgiye uğranılan savaşlarda kaybedilen topraklardan gelen insanların sayısı çok fazladır. Rus devrimi de, önemli sayıda beyaz Rus’un İstanbul’a gelmesine sebep olur. Çeşitli yerlerden gelenler, beraberlerinde, değişik kıyafetler, değişik yemekler, alışkanlıklar ve değişik dillerini de getirirler. Kentin, renkliliği artar.

İspanya Barselona La Rambla

İspanya Barselona La Rambla

İspanya Barselona La Rambla; Victor Hugo; buraya; “dünyanın en güzel caddesi” demiştir.

Barselona’nın en ünlü bulvarıdır. Hiç bir zaman tenha değil, oldukça kalabalık, neşeli ve keyifli bir cadde. Özellikle: hafta içi öğle yemeklerinden önce ve akşamın erken saatlerinde ve hafta sonu akşamüstü çok aşırı kalabalıktır.

Hayat, sabahın erken saatlerine kadar devam ediyor. Renkli, cıvıl cıvıl mağazaları, kafeleri, hepsi birer mimari değer taşıyan evleridir. Burası sanki, Barselona’nın kalbi. Şehirde kaldığınız sürece, birkaç kez buraya gelmeyi isteyeceksiniz. Dikkat, burada pastaneler ünlüdür.

İspanya Barselona La Rambla

La Rambla Caddesinin Özellikleri

“La rambla” kelimesi Arapça bir kelimedir. Kelimenin anlamı: “kumlu, kurumuş akarsu yatağı” dır. Eskiden, burada bir akarsu varmış, zamanla kurumuş ve üstü kapatılmıştır. İki yana dizilmiş ağaçlar var.

Şehrin merkezinden yani; Plaça de Kalalonya (burada metro istasyonu var) meydanından başlıyor. Metro istasyonu ilginç, ben burayı gece geç saatlerde kullanmak istedim, gişede bilet satan adam, ortam güvenliğine güvenmediğinden, trene binene kadar bana eşlik etti.

Yani, garip bir yer, ne kadar şehir merkezi de olsa geç saatlerde burada özellikle karanlık sokaklarda bulunmayınız. İngiliz gençleri, ellerinde içki şişeleriyle nara atarak cadde ve sokaklarda yürüyorlar. Sonuç olarak buranın gezmek için en uygun zamanı gündüz saatleridir. 

Bu meydan çok hareketli bir mekan. Otobüslerin, metronun ve şehirler ve bölgeler arası trenlerin hareket noktası buradadır. Meydanın kuzeyini; El corte ingles mağazası kaplamıştır. Mağaza oldukça büyük, birkaç katlı ve ne ararsanız içinde var, ama turistik bölge, fiyatların uçuk olduğunu unutmamak gerekir. 

Kuzeydeki Rambla de Catalonya caddesinde; şık dükkanlar, tapas barlar, restoranlar ve sanat galerileri var.

Çift yönlü araç trafiğine açık olan bu caddede bir şey ilginizi çekebilir. Yayalar, caddenin tam ortasında, kendilerine ayrılan bölümde yürüyorlar. Araçlar ise, her iki yandan akıp gitmektedir. Her iki yanda: bir tane araç geçecek kadar yol var, ortada ise geniş bir yaya yolu, bu yaya yolunda bazı yerlerde büfeler, özellikle çiçekçiler ve bazı yerlerde ise kafelerin oturma yerleri bulunuyor.

Özellikle zincir fast food markalarından birinin oturma yeri oldukça güzel. Bunlarda oturduğunuzda, garson başınıza gelip ne istersin diye sormuyor, sıkıştırmıyor, yer bulursanız rahat rahat oturabilirsiniz.

Tuvalet kullanmaya gelince, burada restoran ve kafelerde bir şeyler yiyip içmeden tuvaleti kullandırmıyorlar. Biraz önce sözünü ettiğim fast food yerinde ise, tuvaletler şifreli, ayrıca 1 Euro atarsanız kapısı açılan tuvaletler var, bizimkiler işi öğrenmiş, kapıda bekliyor, biri dışarı çıktımı, kapı kapanmadan hemen tuvalete ücretsiz giriyorlar. 

İspanya Barselona La Rambla

Evet; La Rambla; 2 km. boyunca ilerleyen bir cadde ve liman bölgesinde, Kolomb heykelinde son buluyor. Kolomb heykelinin hemen birkaç metre ötesinde liman ve iskele bulunuyor. Orayı da ayrı bir yazıda anlatıyorum. 

Buradaki barlarda: “tapas” yiyebilirsiniz. (Genel bölümde, tapas ile ilgili bilgi vermiştim). Kısa bilgi: tapas, bizim içki mezelerine benzer pratik ve aperatif yiyecek türleri, onlarca çeşidi var ve çok küçük tabaklarda, az miktarda servis ediliyor, her bir minik tabak yani tabas çeşidi, 3-5 Euro arasında, menülere bakmak lazım, fiyatlar farklı olabilir. 

Tercihinize göre: buraya has bölgesel bir şarap türü olan; köpüklü cava deneyebilirsiniz. Böyle yazdım ama ben denemedim, meşhur olduğu rivayet ediliyor, buralarda daha da meşhur olan içecek, Katalanların bir türlü gazlı içeceği niyetine, oldukça fazla tüketilen, alkol oranı az olan bir tür meyveli içecek “Sangria”, merakınız varsa bunun tadına bakın, muhteşem bir lezzet. Hatta bunun tadına bakanlar, yanlarında alıp kendi ülkelerine de götürüyorlar. 

Ayrıca; ilginç pozlar veren pandomim sanatçılarını göreceksiniz, bunlar ilginç kıyafetler giyen ve kıpırdamadan duran kişilerdir. Bu kişiler, giydikleri ilginç kıyafetlerle kıpırdamadan durarak gelip geçenin ilgisini çekiyorlar, eğer onlarla fotoğraf çektirirseniz, önlerinde bulunan tabaklara 1-2 Euro bırakmanızı bekliyorlar. 

Gelip geçenleri izlemek veya biraz dinlenmek isterseniz, çok sayıda banklar var. Ancak caddede gezen çok sayıda insan olduğunu da unutmayın, banklar genellikle dolu oluyor. 

La Rambla Caddesinin Bölümleri

La Rambla caddesinin, beş farklı bölümü var. Bunları, sıra ile birlikte gezelim. Cadde oldukça uzun ve hareketli, ben size bölüm bölüm anlatacağım ve her bölümde gezmenizi ve görmenizi önereceğim yerleri anlatacağım, karar sizin, ilginizi çeken yerleri görebilirsiniz. 

 

İspanya Barselona La Rambla RAMBLA DE CANALETES BÖLÜMÜ;

1-RAMBLA DE CANALETES BÖLÜMÜ;

Burası, caddenin en yüksek bölümüdür. Bir başka ifadeyle ilk yani başlangıç bölümüdür. 

İspanya Barselona La Rambla Font de Canalates Çeşmesi
Font de Canalates Çeşmesi

Çeşme, antik dönemlerden bu yana, aynı yerde durmaktadır.

Fİspanya Barselona La Rambla ont de Canalates Çeşmesi

Günümüzde gezinti yolunun ortasında bulunan bu çeşme şehrin sembolüdür. Suyu “Montcada Madeninden” geldiği için ünlüdür. 

Fİspanya Barselona La Rambla ont de Canalates Çeşmesi

Yöredeki popüler bir söylentiye göre: bu çeşme kaynağından su içenler, daha sonra tekrar “Barselona şehrine” geri dönecektir. Söylentinin yazılı bulunduğu bir plaket (resmi yukarıdadır) çeşmenin yanındadır.  

Çeşme; Barselona (Barça) Futbol Takımı taraftarlarının bir araya geldiği yer olarak da ünlüdür. Bu yüzden, maç günleri burada muhteşem kalabalıklar toplanır. Maç kazanılmış ise, bu kalabalıklar burada kutlama yaparlar.

Maç kaybedilmişse, kalabalıkta muhteşem bir hüzün hakimdir. Sizler bu bölgede gezerken buna dikkat etmelisiniz, çünkü gerçekten bu taraftarlar oldukça fazla fanatiktir. 

İspanya Barselona La Rambla  Kokteyl Bar
Boadas Kokteyl Bar

La Rambla ve Carrer Tallers köşesindedir. Bu mekan: 1933 yılından beri Barselona şehrinde alkollü içki satılan bir yer olarak ün kazanmıştır. İşletmede: özellikle Havana’dan getirilen “Boadas kokteyl” ünlüdür. 

Evet, La Rambla caddesinin bu bölümünü gezmeye devam ediyoruz.

Cadde üzerinde, oturup dinlenebileceğiniz banklar vardır. 

İspanya’nın yayıncılık merkezi buradadır. Yabancı kitap, gazete ve dergi satan tezgahlar var. Ayrıca: hediyelik eşya olarak: Colomb’un, rahip, rahibeler ve Romalı askerlerin farklı kıyafetteki heykelleri satılıyor.

Canaletes Elektrik Direği
Canaletes Elektrik Direği

La Ramra caddesindeki elektrik direği: art deco tarzındadır ve mimar Felix de Azua tarafından tasarlanmıştır. Elektrik direği, 1929 yılında Evrensel Serginin başlangıcında, La Rambla caddesinin tepesinde bir döner kavşakta bulunuyordu. Ancak kentsel değişiklikler sonrasında günümüzdeki yerine taşınmıştır. 

HOTEL CONTINENTAL
HOTEL CONTINENTAL

Burası, La Rambla tarihinin bir parçasıdır. Yüzyılı geçen tarihi boyunca, otel iki kez taşınmıştır. 1938 yılında Malagarriga Vallet ailesi tarafından satın alanın otel, bugünkü yerine taşınmıştır.

HOTEL CONTINENTAL

Otelin La Rambla caddesine açılan küçük balkonları vardır. Otelde birçok ünlü konuk konaklamıştır.  

 

2-RAMBLA DELS ESTUDİS BÖLÜMÜ

Birçok kuş türünün satıldığı bir yerdir. Satıcılar; sıra sıra kuş kafeslerini dizerek, kuş satıyorlar. Kafesler kaldırıldığında bile, buradan geçerken, kuş sesi duymanız mümkündür.

 

Casa de la Caritat-Barselona Çağdaş Kültür Merkezi

Caddenin sağ tarafındadır. Bina 1442 yılı yapımıdır. 

İspanya Barselona La Rambla Casa de la Caritat-Barselona Çağdaş Kültür Merkezi
REIAL ACADEMIA DE CIENCIES ARTS DE BARCELONA-racab

Brselona Kraliyet Bilim ve Sanat Akademisi yani RACAM, 1764 yılında kurulmuştur. İlk yıllarda Fizik ve Matematik öğretilerek geçirmiştir. Barselona şehrinde bilimin yaygınlaştırılması ve tanıtılmasında referans kurum olmuştur.

1923 yılında Albert Ainstein gibi büyük dahiler akademinin salonlarından geçmiştir. Binada günümüzde: kütüphane, etkinlik odası, bilimsel alet odası ve astronomik saat odası bulunmaktadır. 

 

İspanya Barselona La Rambla TEATRE POLIORAMA

TEATRE POLIORAMA

Barselona Kraliyet Bilim ve Sanat Akademisinin modernist binasının zemin katındadır. 1894 yılında yapılan binanın zemin katında gösteriler için düzenlenmiştir. 1899 yılında burada şehrin ilk sinemalarından biri olan Cinematografo Marti açılmıştır.

Sonra 1937 yılında sinema bırakılmış ve tiyatroya dönüşmüştür. 1939 yılında tekrar sinema olarak açılmıştır. 1963 yılında tekrar tiyatroya dönüştürülmüştür. 1976 yılında “Teatre Poliorama” ismini almıştır.  

 

Bethlehem Kilisesi

Kilisenin ana cephesi: La Rambla ve Carrer del Carme’nin köşesindedir. Yapı: 1671 tarihinde yapılmış bir Cizvit kilisesidir. 1680 yılında Josep Juli projesine göre inşaata başlanmıştır. Kilisenin içinde: yanlarda şapellerin bulunduğu benzersiz ve geniş bir nef bulunur.

Yapının iç bölümü: renkli mermer ve cilalı İtalyan sıva mermerleri, bir sunak ve tribünlerde büyük kafes işçiliğiyle süslenmiş, çok renkli ve yaldızlı oyma figürlerle zenginleştirilmiştir. 

Katalan Tiyatrosu-Theatre Nacional de Catalunya

Burası, 1985 yılından bu yana, aktör ve yönetmen Josep Maria Flotats’ın sürekli çabaları sonucu ortaya çıkmıştır. 

İspanya Barselona La Rambla  Markisi Sarayı-Palau Moja
Comillas Markisi Sarayı-Palau Moja

Rambla caddesinin sol tarafında, Carrer de la Portaferissa’nın köşesindedir. Yapını son sahibi Antonio Lopez’dir. Bina: 1702 yılında Pere de Cartella tarafından yapılmıştır. Yapım tarihinde, Rambla’nın duvarları hala korunuyordu ve bu bina, duvarlarda pencere açma yetkisi verilen ilk yapıdır. 

Comillas Markisi Jacint Verdaguers, 1976-1891 yılları arasında Sarayın 2’nci katında yaşamıştır. 1959 yılında, Üçüncü Markisin ölümünden sonra bina kullanılmaz hale gelmiştir. Geçirdiği bir yangın sonrasında, 1894 yılında restore edilmiştir.

Ardından Katalonya Generallitat’ın Kültür Mirası Müdürlüğü tarafından koruma altına alınmıştır. Sarayın en dikkat çekici özelliği: geniş salonudur. Kare planlı ve iki katlı salonun duvarları resimlerle süslenmiştir.

Salonun bir tarafında yine Vigata tarafından dekore edilmiş şapel vardır. Yapının alt katında: Katalan Zanaat dükkanı, Turist Danışma Bürosu ve Kafe vardır. 

Sabassona Dükü Sarayı;
Sabassona Dükü Sarayı;

Saray, 1796 yılında yapılmıştır. 1860 yılında burada Ateneu Barcelones isimli bir dernek kurulmuştur. 1869 yılında ise, günümüzdeki Barselona Üniversitesi kuruldu. Üniversite, kurulduğundan itibaren kültürün tanıtımı için önemli bir merkez oldu. Yıllar içinde, üniversite önemli ve zengin bir kütüphane oluşturdu.

Önemli dergi ve gazete koleksiyonlarıyla, ülkedeki ilk özel kütüphane oldu. Günümüzde kurumun merkezinde yani burada: genel olarak şehre açık olan konferanslar, şiir dinletileri, konserler, kitap sunumları ve benzeri etkinlikler düzenleniyor.

 

Estudi General-Üniversitat:

Bina 15’nci yüzyıl ortalarında Kral Philip V tarafından bir kışla olarak yaptırılmıştır. 1843 yılında yıkılmıştır. Günümüzde  Barselona Üniversitesi bu binadadır. 

 

 

3-RAMBLA DE SANT JOSEP-RAMBLA DE LES FLORS BÖLÜMÜ

Bölüm: adını taşıyan meydana yakınlığı nedeniyle “Rambla de Sant Josep” olarak biliniyor. Bu bölümün en büyük özelliği: çiçek pazarının bulunmasıdır. Ayrıca: kitap, dergi ve ulusal gazetelerin de satıldığı büyük büfeler bulunuyor. 

MERCAT DE LA BOQUERIA-La BUqueria Pazarı;
MERCAT DE LA BOQUERIA-La BUqueria Pazarı;

La Rambla caddesinde sağda, 91 numaradadır. Sarayın hemen yanındadır. En ilgi çekici yerlerden biridir, çok hareketli bir yerdir. 

Şehrin en sembolik ve dünyanın en iyi bilinen pazarlarından birisidir. 19’ncu yüzyılda yapılmıştır. Kapalı bir pazar yeridir. Demirlerle tutturulmuş, yüksek bir tavanı vardır. Pazar yeri, her gün sabahın erken saatlerinde kurulur ve akşamın geç saatlerine kadar açık kalır.

Tam yemek düşkünlerine göre bir yerdir. Taze balık, et, sosis, meyve, sebze, her türlü baharat, kurutulmuş domatesi, biber, reçeller, şekerlemeler bulmak mümkündür. 

MERCAT DE LA BOQUERIA-La BUqueria Pazarı;

2005 yılında “Dünyanın en iyi pazarı” seçilmiştir. Aynı zamanda, Barselona şehrinin en çok resmedilen binalarından birisidir. Tarihi geçmişi oldukça eski olmasına rağmen, en son olarak 2001 yılında yenilenmiştir. 

Pazar; dünyanın dört bir yanından gelen yiyeceklerle kurulur, pazarda tatlar, kokular, renkler ve dokular birbirini tamamlar. 

Evet son bir not, bu pazarla ilgili bir not, biz Türkler, alışkınız, satıcılarımız da alışkın, bir şey almadan önce tatmak isteriz, bizim ülkemizde satıcılar bunu hoş görür, ancak burası farklıdır. Ben burayı gezerken, tezgahta bulunan ilginç bir yiyecekten tatmak istedim, ancak satıcı büyük bir tepki verdi ve kabul etmedi. Sizler de buraya giderseniz, bu uyarımı hatırlamanız dileğiyle.

PARADES DE FLORS-ÇİÇEK PAZARI
PARADES DE FLORS-ÇİÇEK PAZARI

Çiçek tezgahları, La Rambra caddesinin en büyük özelliklerindendir. 

PARADES DE FLORS-ÇİÇEK PAZARI

13’ncü yüzyılda, Rambla’da çiçek satıcılarının bulunduğuna dair kanıtlar vardır. Ancak kurulan ilk tezgah, 1853 yılından kalmadır. 19 ve 20’nci yüzyıllar boyunca, Rambla’da çok sayıda çiçek tezgahı bulunmasına rağmen, günümüzde sadece 16 tane tezgah kalmıştır. 

 

Carrer Petritxol sokağı:

La Portalerrisa’ya dönüşteki bu sokak: hem kalabalık hem de hayat dolu tatlı bir sokaktır. Sokakta: kuyumcular, kitapçılar, moda mağazaları ve bu caddeye özgü geleneksel çikolata dükkanları vardır. 

Sokaktaki evlerin çoğu: 16 ve 17’nci yüzyıllarda yapılmıştır. 

Palau Nou de la Rambla:
Palau Nou de la Rambla:

La Rambla caddesinde 88-94 numaralardadır. 1989-1993 yılları arasında inşa edilmiş ticari bir yapıdır. Binanın zemin ve 4 katı bulunur. Bina aynı zamanda akıllı bina olarak bilinir. Çünkü yer altında 11 katlı robotik bir park yeri vardır. Yapının en büyük özelliği: Basılica del Pi çan kulesinin manzarası görülen geniş boşluktur.  

MUSEU D’LL-IUSLONS D’ENTRETENİMENT
MUSEU D’LL-IUSLONS D’ENTRETENİMENT

La Rambla caddesi üzerinde 88-94 numaralı binadadır. 

Burası özellikle çocukların çok hoşuna gidiyor, şehri gezerken yanınızda çocuklarınız varsa burayı atlamayın mutlaka gidin. Ancak giriş ücreti 10 Euro. Evet, burası eğlenceye adanmış bir müzedir.

MUSEU D’LL-IUSLONS D’ENTRETENİMENT

Geniş bir alanda temalı odalar, temalı tesisler, labirentler ve diğer eğlenceli yerler bulunur. Müzede 9 tane bölüm vardır. Bunlar: Devin evi, baş aşağı olan ev, top havuzu, tatlılar evi, aynaların labirenti, şerit labirenti, terör labirenti, illüzyon müzesidir. Müzede inanılmaz ilginç fotoğraflar çekebilirsiniz. 

CASA BEETHOVEN
CASA BEETHOVEN

La Rambla caddesinde 97 numaradadır. La Rambla caddesindeki en tarihi mekanlardan birisidir.

Beethoven Evi: 1880 yılından bu yana, tüm müzik severler tarafından ziyaret edilmektedir. Mağaza notalar konusunda uzmanlaşmıştır. Notalar yanında, müzik kitapları, el kitapları ve kitap katalogları da bulunur. Küçük bir vitrinde: antika ahşap mobilyalar, notalarla dolu raflar, dükkanın ortasında bir piyano görülür. Yani sonuç olarak buraya girmek, zamanda yolculuk yapmak gibidir. 

Palau de la Virreina Sarayı:
Palau de la Virreina Sarayı:

La Rambla caddesinde 99 numaradadır.

Saray inşaatı: 1772 yılında başlamış ve 3 yılda tamamlanmıştır. Ancak yapının mimarının kim olduğu bilinmiyor. Yapı: Katalan sivil barok tarzının en büyük örneklerinden birisi olarak kabul ediliyor.

Bu saray zamanından önce yani genç yaşta Peru genel valisi olan Castellbell Markisi Manuel Amat Junyent tarafından yaptırılmıştır. Amat, 1779 yılında Barselona şehrine yerleşti. 1782 yılın öldüğünde ise bina, dul eşi tarafından işgal edildi.

Binanın popüler ismi olan Palau de la Virreina dul eş Maria Francesca de Fivaller’e aittir. Saray, 1944 yılında Barselona Belediyesi tarafından satın alındı ve halkın ziyaretine açıldı. Günümüzde yapı: şehir müzelerinin sergilerine ev sahipliği yapmaktadır. 

 

casa dels paraıgües-ŞEMSİYELER EVİ;

Cephesinde bir Çin ejderhası taklidi vardır. Zemin katta ise bir banka şubesi bulunur. Binaya Şemsiyeler evi isminin verilmesinin sebebi: binayı kiralayan Bruno Cuadros Vidal’ın şemsiye satışında uzmanlaşmış bir dükkanı bulunmasıdır.

Mimar Josep Vilaseca: binanın dekorasyonunda şemsiyeler, bastonlar ve benzeri aksesuar kullanmıştır. Binanın La Rambla caddesine bakan ikinci ve üçüncü katları, balkonları arasında ve denize bakan cephe; 2 kapalı şemsiye ve 1 tane şemsiyenin bulunduğu, 4 gurup şemsiye ve açık alan olarak düzenlenmiştir. 

casa dels paraıgües-ŞEMSİYELER EVİ;

Birinci katın cephesinde: çinkodan yapılmış bir ejderha heykeli dikkat çeker. Altında, kapalı bir şemsiye asılıdır. Bu dekorasyon, yüzyılın sonunda Barselona şehrinde sansasyon yarattı ve kısa süre sonra bina Şemsiye evi olarak tanındı. Ejderha fikri, daha sonra modernist mimarlar tarafından, tekrar tekrar kopyalandı ve kapı ile cephelerde, dövme işlerinde kullanıldı. 

FOND DE PORTAFERRISSA
FOND DE PORTAFERRISSA

Burası bir havuz/çeşmedir. La Rambla ile Carrer de Portaferrissa kesişimindedir. Buradaki çeşmenin 1604 yılında yapıldığı ve 1680 yılında buraya, yani günümüzdeki yerine taşındığı bilinmektedir. Çeşme: seramik karolu Mantjuic taşından yapılmıştır. Çeşme: 1959 yılında seramik döşenerek yeniden dekora edilmiştir. 

MUSEU DE L’EROTICA DE BARCELONA-EROTİCA MÜZESİ
MUSEU DE L’EROTICA DE BARCELONA-EROTİCA MÜZESİ

La Rambla caddesinde 96 numaradadır. Giriş ücreti 9 Eurodur.Adı üstünde, burası Erotica Müzesidir. Yani, gidip gitmemek sizin tercihinizdir. Ben müze hakkında kısaca bilgi vermek istiyorum.  Müze: erotik kültüre adanmış bir müzedir. Erotik kültürü: eğitici ve eğlenceli bir bilgi merkezi olarak sunmak amacıyla yapılmıştır.

Müzede: ana teması erotizm olan 800’den fazla tarihi değeri olan parça bulunmaktadır. Özellikle: İtalya Napoli Pompei şehrinden gelen: klasik heykel ve fresklerin kopyaları ilgi çekmektedir. 

PASTİSSERİA ESCRİBA:
PASTİSSERİA ESCRİBA:

Burası bir pastanedir. Tatlıları, pasta ve çikolataları çok ünlüdür. Pastanenin duvarlarında: İspanya krallarının fotoğrafları bulunmaktadır.

Eski bir makarna fabrikası, 1902 yılında ressam ve tasarımcı Antoni Ros Güell tarafından dekore edilmiştir. Çok renkli mozaikler, vitray ve ferforjeler dikkat çeker. Evet oldukça muhteşem lezzetlerin bulunduğu mekana mutlaka uğramanızı öneririm. 

 

4-RAMBLA DELS CAPUTXİNS-RAMBLA DEL CENTER BÖLÜMÜ

Caddenin bu bölümü Pla de la Boqueria’dan başlar.

Pla de la Boquerıa Bölgesi
Pla de la Boquerıa Bölgesi

Liceu metro istasyonunun yakınındadır. Caddenin kalbi, burada atıyor.

Gran Teatre del Liceu;

Avrupa’nın en büyük opera sahnelerinden biri olan; Gran Teatre del Liceu buradadır. 1861 yılında açılmış. Katalan Rönesans’ının abidelerinden biri. Katalan sosyetesinin buluşma yeri imiş.

Bina; 31 Ocak 1994 tarihinde çıkan yangında, büyük hasar görmüş. Fakat: tarihsel ayrıntılar korunarak ve teknolojik eklemeler yapılarak restore edilmiş. İç mekanın genişliği, iki katına çıkarılmış. 1999 yılında, yeniden açılmıştır.

Günümüzde Opera performansının olduğu gecelerde, Liceu’dan ayrılan Katalan burjuvazisinin varlığı, bölgeyi hareketlendirir.

CAFE DE I’OPERA
CAFE DE I’OPERA

Liceu’nun bulunduğu alanın önündedir. 1929 yılında açılmıştır. Bu kafe çoğu zaman kalabalıktır ve dinlenmek için ideal bir yerdir. Barsenola şehrinin köklü işletmelerinden birisidir. 

 

PLAZZA REAL:

Palau Guell’in hemen karşısındaki küçük yolu takip ederek buraya ulaşılır. Burada, şık ve geniş bir meydan bulunmaktadır. Meydanda palmiye ağaçları ve ferforje sokak lambaları vardır. 

Burada: çoğu kamusal alan, meydan veya dini yapı bulunur. Bu meydan: mimar ve şehir plancısı Frances Daniel Molina tarafından yaratılmıştır. 1848 yılında beri eski Capuchin Manastırının bulunduğu yer işgal etmektedir. 

Meydan en son: 1982 ve 1983 yılları arasında Antoni Mila ve Frederice Correa tarafından birkaç kez yenilenmiştir.

Gelelim günümüze, burada çok dikkatli olmak önerilir. Çünkü burada küçük çaplı hırsızlıklar çok yaygındır. Sokak serserileri bulunmaktadır. Yine de barları, kafeleri, restoranları ve Flemenko türü eğlence tarzı olan gece kulüpleri nedeniyle, görmenizi tavsiye edebileceğim bir yerdir. 

 

LES TRES GRACİAS ÇEŞMESİ

Bu demir çeşme Gaudi’nin gençlik eseridir. 

Çeşmenin iki feneri, sanki bir ağacın dallarını taklit eder gibi farklı yüksekliklerde başlayan kolları vardır. Palmiye ağaçları, ona karakteristik havasını vermeye yardımcı olur. 

PALAU GUELL
PALAU GUELL

Antoni Gaudi’nin 1885 yılında yapımına başlanan yapısıdır. 1889 yılında tamamlanmıştır. Palau Guell Malikhanesi olarak tanınır.

Cephe: modernist unsurlarla beyaz taştan yapılmıştır. Muhteşem yapının içine girildiğinde, merkezinde büyük bir salon bulunur. Salonun mozaikler ile bezeli koni biçimindeki çatısı ve tuhaf biçimli bacaları, alışılmadık bir görüntü verir. 

FONT DEL PLA DE LA BOQUERIA
FONT DEL PLA DE LA BOQUERIA

Çeşme, La Rambla caddesine bakan duvarların kapılarından birinin yanına yerleştirilmiştir. Bu kapı La Boqueria Kapısıdır. Şehre açılan kapılardan biriydi. Ancak 1830 yılından sonra kullanılmadı.

Çeşmeyi kimin yaptığı bilinmez. Ancak üzerinde yazılı olduğuna göre, 24 Aralık 1830 tarihinde açılmıştır. Çeşmenin yüksekliği 3.17 metre ve genişliği 2.77 metredir. Derinliği 1.08 metredir.

FONT DEL PLA DE LA BOQUERIA

Günümüzde, bu neoklasik tarzdaki çeşme, eski Capuchin manastırının duvarına gömülüdür. Çeşmenin 3 musluğu vardır. Yukarıda Herkül sembolleri bulunur. Ayrıca büyük bir Barselona arması vardır. Kalkanın üstünde bir miğfer bulunur. 

 

OFICIHA RE KUNİBLO RE GALICIA

La Rambla caddesi 35 numaradadır. 

Burası bir Turizm Ofisidir. 1907 yılında Barselona şehrinde turizmi desteklemek için kurulan Sociedad de Alraccion de Forasteros’un genel merkezidir. 

 

 

5-RAMBLA DE SANTA MONİCA

Burası: Rambla de Santa Monica limanıdır. Bu limanda, çağdaş güzel sanatlar sergileri düzenleniyor. Sağdaki dar sokaklar, bir zamanlar adı kötüye çıkan “Bari Xino (Çin Mahallesi) dir. Burayı da gündüz gezmenizi öneririm, gece güvenlik sıkıntılıdır. 

FREDERİC SOLER ANITI
FREDERİC SOLER ANITI

Anıt: Şehrin en eski meydanlarından birisi olan meydanda, Ana Tiyatronun önündedir. Soler, modern Katalan tiyatrosunun kurucusudur. Anıt: mimar Falques tarafından yapılmıştır. 

 

CARRER D’ESCUDELLERS CADDESİ

Ortaçağ döneminde burada bulunan Tiyatro ile aynı yerdedir. 18’nci yüzyılda burada bir otel vardı ve 19’ncu yüzyılın ortalarında ise ilerici Fransız guruplarının katıldığı sosyal toplantıların yapıldığı bir yerdi. Günümüzde bu cadde: gece hayatının yaşandığı tipik restoranları, tavernaları ve barlarıyla popülerdir. Caddenin sonunda: George Orwel’e adanmış bir meydan vardır. 

 
PALAU MARC SARAYI

Reus’tadır. Yapı, 18’nci yüzyılda yapılan klasizm cephesiyle ilgi çeker. Yapı: Reus’lu büyük bir tüccar olan Frances March tarafından 1776-1780 yılları arasında yaptırılmıştır. Günümüzde burada: Generalitat ve Catalunya Kültür Bakanlığı bulunmaktadır. 

MİRADOR DE COLOM:
MİRADOR DE COLOM:

Giriş ücretlidir, giriş ücreti 6 Eurodur.

Tersanelerin önünde bulunan anıt; Kaşif Christopher Columbus’a ithaf edilmiştir. Anıt: 1 Haziran 1888 tarihinde Kraliçe Maria Cristine de Borbon tarafından açılmıştır. 

Anıt, Amerika’ya ilk seyahatinin dönüşünü ve Kral Ferdinand ve Elizabeth’e ilk sunumunun Barselona’da olduğunu anan Kristof Kolomb için yapılmıştır. 

Anıtın yüksekliği 60 metredir. Anıtın dairesel kaidesi 6 metre genişliğindedir ve dört erişim merdiveni vardır. Her merdivenin iki yanında: iki aslan heykeli bulunur. 

Sütunun dibinde: Columbus’un hayatından sahneler bulunan 8 kabartma vardır Bu kabartmalar: farklı heykeltıraşların atölyelerinin eserleridir. Bunların hemen yukarısında: sekizgen bir kaide üzerinde: Katalonya, Aragon, Kastilya ve Leon’un sembolik temsilleri ve Columbus’un seyahatleriyle bağlantılı, tarihi figürlerin 4 heykel seti görülür. 

Anıtın sütunu demirden yapılmıştır. Sütunun yapımında 205 ton demir eritilerek yapılmış ve 1 yılda tamamlanmıştır. 

Alt kısmında, şehrin armasını destekleyen, mitolojik hayvanlarla çevrili heykeller vardır. 

Sütunun hemen üstünde: heykellerin ayaklarının dayandığı yarım küre bulunur. 

Heykel:

Columbus’a adanan heykel, 7.7 metre boyunda ve 42 ton ağırlığındadır. Sağ kolu denize dönüktür. Sol kolu navigasyon çizgileriyle betimlenmiştir. Heykel, heykeltıraş Rafael Atche tarafından yapılmıştır. 

Columbus’un parmağı denizi işaret etmektedir. Bu durumun, geleneksel olarak Amerika’yı işaret ettiğini gösterdiğine inanılır. Ancak Amerika onun arkasında kalmaktadır. Parmağı yarım metre uzunluğundadır ve işaret ettiği yön farklı teoriler üretilmesine sebep olmuştur. 

1’nci Teori: Columbus heykelinin hareketlerinin metaforik olduğu ve denizi işaret ettiği için yönün önemi olmadığı söylenir. 

2’nci Teori: Heykelin parmağının, deniz yoluyla Amerika’ya gidilen yolu gösterdiğidir.

3’ncü Teori: Keşfin memleketi Cenova’yı işaret ettiğini söylüyor. 

Evet, heykeli anlatmaya devam edelim. Heykelde Culumbus’un ayakları farklı boydadır. Sağ ayak 1 metre ve sol ayak 1.13 metre uzunluğundadır. 

Sütunun içinde bir asansör vardır. Heykelin ayaklarının altındaki yarımkürede bulunan yerden, Barselona şehrinin muhteşem panoramik manzarası görülebilir. 

ARTS SANTA MONİCA:

ARTS SANTA MONİCA:

La Rambla caddesi 7 numaradadır. 

Burası: eski manastırın adını koruyan Santa Monica Sanat Merkezine dönüştürülen Yalın Ayaklı Augustin’in eski manastırıdır.

Yapım tarihi 1626 yılıdır. Günümüzde burada ilginç sergiler yapılmaktadır. Hemen yanında, Barok manastırı Santa Monica kilisesi vardır.

 

 NAPOLEON EVİ:

Elies Rogent tarafından, 1882 yılında yaptırılan Credit and Docks’un eski mermer binasında: klasik heykeller, Süpermen’in iki modern figürü ve Star Wars figürü görülebilir. Aynı pasajda 1973 yılında kurulan Balmumu Müzesi vardır. 

MUSEU DE CERA DE BARCELONA;
MUSEU DE CERA DE BARCELONA;

Müze, La Rambla Santa Monica’da başlayan, küçük bir sokak olan Passatge de La Banca’dadır. Giriş ücretlidir, giriş ücreti 15 Eurodur.

Müze binası: 1867 yılında El Comercio şirketi genel merkezi olarak inşa edilmiştir. Yapı, 1973 yılında mimar ve sahne tasarımcısı Enrique Alarcon tarafından, Barselona Balmumu Müzesine dönüştürülmüştür. Müzede gerçeklerine çok benzeyen 300’den fazla balmumu heykel sergileniyor. 

MUSEU DE CERA DE BARCELONA;

Müze 5 bölümden oluşur. 

Öncelikle, ziyaretçileri ilk karşılayan yer: 19’ncu yüzyıl tarzı etkileyici bir merdivendir. Sonra Resital Salonuna girilir. Burada: 1906 yılında hangi dekorasyon ve mobilyaların kullanıldığı görülür. Ayrıca politikacılar  ve müzisyenler vardır.

Binada en çekici mimari alanlardan biri Patio de Cristall’dir. Burası camdan bir tonozla örtülüdür. Gotik Hall: geniş Katalan neo-gotik tarzda dekore edilmiştir. Büyük taş kemer ve ahşap çatı, bir dizi ayna biçiminde küçük gizemleri gizler. 

Müzede ayrıca: bir hediyelik eşya dükkanı ve iki temalı kafe bulunmaktadır. 

 

TERSHANELER

Rambla’nın sonundadır. Tersaneler, kentin en önemli sivil Gotik yapısıdır. 13 ve 14’ncü yüzyıllarda inşa edilmiştir. Yapı: 1941 yılında Deniz Müzesi olmuştur. 

 

6-RAMBLA DE MAR

Burası: oluklu ahşap bir yürüyüş yoludur. Suların üzerinden Moll d’Espanya’nın başlangıcına götürür. Yürüyüş yolu: Helio Pinon ve Albert Viaplana tarafından tasarlanmış ve Eylül 1994 tarihinde faaliyete sokulmuştur. 

Amaç: ziyaretçilerin podyumdan denizi daha yakından görmelerinin sağlanmasıdır.

MİRAESTELS.
MİRAESTELS.

Barselona limanında yüzen heykeller, 3.5 metre yüksekliğindeki insan figürlerinin temsilidir. Heykeller sanatçı Joan Brosa’ya bir övgü olarak yapılmıştır. Kendisi: şairdir.