Tunceli Mazgirt

Tunceli Mazgirt

Mazgirt, Tunceli arasındaki uzaklık: 67 km.

TARİHİ

Yörede yaşayanlar tarafından ilçenin ismi “Mezingirt” olarak kullanılır. MÖ 9’ncu yüzyılda bölgede Urartular hakimiyet kurarlar. Urartu dilinde “Gert” kelimesi “Şehir” demektir. “Mezingirt” kelimesinin anlamı ise “Büyük Şehir” demektir.

1473 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından, yöre Osmanlı topraklarına katılır. 1520 yılında Mazgirt, Sancak olur. Kanuni Sultan Süleyman’ın fermanı ile, Muhammed Bey, Mazgirt Sancak beyliğine atanır. Bir yıl bölgeyi yönettikten sonra vefat eder.

GENEL

Yerleşim yeri, Munzur dağlarının uzantısı olan Kert dağları üzerinde, Mazgirt kalesi eteklerinde kurulmuştur. Yörenin toprakları: güneyden kuzeye doğru yükselir. Rakımı ortalama 1400 metredir. İlçenin güneyindeki topraklar ise, baraj gölü kıyısında olması nedeniyle tarıma elverişlidir.

GEZİLECEK YERLER

Tunceli Mazgirt Kalesi

MAZGİRT KALESİ

İlçe merkezinin kuzeyinde, hakim bir tepe üstündedir. Tepe üzerindeki kale, kireçtaşı bloğundan oluşan bir düzlüktedir. Kale, bu düzlüğün ortasında, bir kaya bloğuna dayanan ve 5/ metre kadar yüksekliği sahip üst kale ile biter.

Kale duvarlarında bulunan yazıta göre: MÖ 8’nci yüzyılda Urartu kralı II Rusas tarafından yaptırılmıştır. Kaleye girmek için, bir mağara yolu kullanılır. Mağaranın önünde 40 basamaklı bir merdiven bulunur.

Bu mağara günümüzde “Dilek Mağarası” olarak kullanılır. Bu mağara, dilek amacıyla ziyaretçiler tarafından içine atılan taşlarla doludur. Halk arasındaki inanışa göre, bir taş mağara atılmadan önce dilek tutulur ve taş mağarada kalırsa dileğin gerçekleşeceğine inanılır.

Günümüzde kale surlarının büyük kısmı yıkılmış olmasına rağmen, bir kısmı hala ayaktadır. Kalede: oyma taşlardan yapılmış evler, sulama kanalları, havuz, tüneller ve yel değirmenleri kalıntıları bulunmaktadır. Kalenin üst kısmında ise, Urartular dönemine ait bazı yapılar, orijinal olarak günümüze kadar ulaşmıştır. Surlarla çevrili kalenin üst kısmında: köşk şeklinde bir yapı ve yel değirmeni görülür.

BAĞIN KAPLICALARI

Saklı cennet olarak lanse edilen burası, İlçe merkezine bağlı 65 km uzaklıktaki Dedebağ köyünde Peri suyu kenarındadır. Burada Peri suyu önemli çünkü, seyir terasında oturduğunuzda Peri suyuna inen ceylanları görebilirsiniz. Ayrıca yine Peri suyunda sazan balığı tutulabiliyor.

Tek kaynaktan çıkan kaplıca suyunun sıcaklığı 35 derecedir. Su: kalsiyum sülfatlı, sodyum sülfatlı ve klorür bikarbonatlıdır. Banyo uygulamaları şeklinde yararlanılır. Kaplıcada 4 tane yüzme havuzu bulunuyor. İki tane havuz bay ve bayan olmak üzere kapalıdır.

Peri suyu kenarında yetişkin ve çocuk havuzları bulunuyor. Bu havuzlarda, şifalı doğal kükürtlü sular vardır. Suların iyi geldiği söylenen hastalıklar şunlardır: romatizmal hastalıklar, kırık ve çıkık sekelleri, kadın hastalıklarıdır.

Kaplıca bölgesinde oldukça güzel tek katlı bir konaklama tesisi bulunuyor. Tesis 30 yatak kapasitelidir. Ayrıca bir lokanta ve çay bahçesi vardır.

Son bir not, Bağın kaplıcaları her ne kadar Tunceli Mazgirt ilçesine bağlı olsa da Elazığ Karakoçan ilçesinden buraya ulaşım mümkündür.

BAĞIN KALESİ

İlçe merkezine bağlı Dedebağ köyünün yakınlarında Peri suyunun kenarında bulunan bu kalenin, Urartu döneminde Kral Menuas tarafından yaptırıldığı düşünülmektedir. Yüksekçe bir tepede bulunan kale, aşağıdan yukarıya bakıldığında küçük bir duvar izlenimi vermektedir.

Kale, Mazgirt ilçesinden 20 ve Elazığ Karakoçan ilçesinden ise 12 km uzaklıktadır. Kaleye uzunca bir tırmanıştan sonra çıkılmaktadır. Kaleye ait kitabe, günümüzde Elazığ Harput Müzesinde sergilenmektedir.

Kalenin giriş kapısı, Peri suyuna bakan yamaçtadır. Kaleye merdivenle çıkılıyor. Kalenin içinde kayalara oyularak yapılmış büyük bir oda vardır. Ancak bu oda ve diğer birçok yer günümüzde toprak dolmuş durumdadır. Ayrıca yine kale içinde çok sayıda kaya oyuğu şeklinde gıda mahzeni ve tünel merdiven vardır.

Bu merdivenler, yer yer yok olduğundan, işlevleri tam olarak anlaşılmamıştır. Ancak kale üzerinden, kalenin yamacında bulunduğu nehre kadar indiği tahmin edilmektedir. Günümüzde kalenin surları büyük ölçüde tahrip olmuştur.

Çünkü kalenin surlarının taşları, köylüler tarafından alınarak kale dibinde yapılan evlerin yapımında kullanılmıştır. Define avcıları kalenin birçok noktasını kazarak tahrip etmişlerdir.

 

KALEKÖY-KARAKALE

İlçenin 5 km batısında bulunan kale, adını aldığı köyün 500 m kuzeydoğusunda, kabaca oval planlı, 45-50 m yüksekliğinde kayalık üzerine kuruludur. 

Kalenin giriş kapısı üzerindeki kitabesi vardır. Kitabesine göre, Kale MÖ 9’ncu yüzyılda yapılmıştır. 

Kalenin üzerinde bulunduğu kayalığın kuzey ve batı kısmı dik bir uçurumla sonlanır. Kayalığın güney kısmı ise önünde yer alan vadiye doğru kademeli şekilde alçalır. 

Kalenin kayalığın güney kısmında yaklaşık 0.75 hektarlık bir alanı kapladığı anlaşılır. 

Deniz seviyesinden 1645 m yükseklikte bulunan Kaleköy’ün çevresinde daha çok fiziki olarak engebeli, kayalık ve verimsiz bir arazi bulunur. 

Erken dönem çalışmalarında kalede bulunan çivi yazılı yazıt ve çok odalı kaya mezarı tanımlanır. 

1888 yılında yayınlanan bir eserde, kalede bulunan yazıt, kaya mezarı ve basamaklı tünelden söz edilir. Sonrasında Alman araştırmacı Lehmann kaleye uğrar ve burada bulunan yazıtın bir fotoğrafını çeker. Kaleköy kaya mezarının planını yayınlar ve mezar hakkında detaylı bilgi verir. 

Kaleköy’ün daha çok insan faktörüyle tahrip edildiği anlaşılmaktadır. Çünkü toprak altında kaldığı anlaşılan kısa bir sur kalıntısı haricinde kaleye ait mimari birimlere veya savunma sistemine ait olabilecek kalıntılar görülmez.

Kaleden günümüze ulaşanlar:

Kaya işçiliğinin ürünü mimari kalıntılar ve ana kaya üzerinde bulunan bazı temel izleridir. 

Bunlar sur temel yatakları, mekanlara ait olduğu anlaşılan ana kaya üzerindeki temel izleri, kaya mezarı, yazıt, basamaklı tünel, harçsız duvarlar, açık hava tapınağı, sarnıç ve kaya nişleridir. 

 

Kaya mezarı:

Kaleköy’de Urartu dönemine tarihlenen iki odalı kaya mezarı kalenin güney kısmında bulunur. 

Kaya mezarının girişine 3 basamaklı bir merdivenle ulaşılır. Günümüzde merdivenin bazı kısımlarının tahrip olduğu görülür. 

Mezar girişinin bulunduğu kaya bloğunun ön kısmı tıraşlanarak düz bir ön yüzey elde edilmiştir. Bu kısımda ana kapı geriye doğru çekilerek, üstü tonozlu kısmen kapalı bir giriş alanı yapılmıştır.

Kaya mezarının giriş kısmında, ana kapının bulunduğu kuzey duvarından batı duvarına kadar uzayan, II Rusa dönemine tarihlenen Urartuca yazıt bulunmaktadır. 

Yazıtın önemli bir kısmı tahrip olduğundan okunamaz durumdadır. Ama yazıtın içeriği hakkında genel kanı, II Rusa dönemine ait bir kült yazıtı olduğudur. Tam olarak okunamasa da yazıtta bazı aşiret guruplarından bahsedildiği anlaşılır. 

Kaya mezarının ana kapısı dikdörtgen planlı olup 1.20 x 1.50 ş 0.82 m ölçülerindedir. 

Ana kapının eşik kısmının giriş ve çıkışında birer basamak vardır.

Mezarın ilk odası 3.64 x 5.87 m ölçülerinde kabaca dikdörtgen plana sahiptir. Yaklaşık 2.50 m yüksekliğindeki odanın kuzey duvarında büyük bir niş bulunmaktadır. Nişin tabanı dibe doğru derinleştirilmiştir. 

Odanın tavanı düz şekilde biçimlendirilmiştir. Tavanın giriş kısmından başlayarak 3.20 m ye kadar olan kısmı 20 cm daha yüksektir. Bu alanın çevresinde tek sıra halinde fisto bezemeli korniş bulunur. 

Mezarın ikinci odasına, ilk odanın doğu duvarına açılmış dikdörtgen bir kapıyla geçilir. Kapının kenarlarında tek sıra halinde bir silme bulunur. Silmenin üç tarafı tavandaki kornişin benzeri fisto tipi bezemeyle süslenmiştir. 

Kabaca kare planlı olan oda 3.40 x 3.66 m ölçülerindedir. Odanın yüksekliği birinci odadan 15 cm daha alçaktır. Odanın kuzey duvarında ilk odadaki nişe benzeyen dikdörtgen bir niş bulunur. Ayrıca odanın güney duvarıyla batı duvarının kesiştiği yerde küçük bir niş vardır. Daha sade yapıldığı anlaşılan odanın duvarlarında ilk odada görülen korniş gibi bezemeler bulunmaz.

Literatürde tek odalı kaya mezarı olarak adlandırılan yer, kayalığın güney kısmındadır. Girişine günümüzde bir kısmının tahrip olduğu görülen 7 basamakla ulaşılır. Mekanın önünde bulunan alanın zemini tıraşlanarak düzeltilmiştir. Böylece bir nevi düz bir platform oluşturulmuştur. Üst kısmı kemerli şekilde biçimlendirilen mekanın kapısı 1.45 x 0.90 m ölçülerindedir. Kapının açıldığı oda 2.70 x 3.30 m ölçülerindedir. Mekanın tam ortasında en az 3.20 m derinliğinde bir çukur bulunur. Bu mekanın işlevi tam olarak anlaşılamaz. İlk bakışta tek odalı bir mezar gibi görünmesine rağmen çukurun mekanın tam ortasında bulunması bu iddiayı şüpheli kılmaktadır. 

Basamaklı Tünel:

Kaya mekanının yaklaşık 5 m alt kısmında basamaklı tünel bulunur. Tünel yaklaşık 20 m devam ettikten sonra içi toprak dolu olduğundan takip edilemez. Tünel girişinden yaklaşık 1 m sonra yukarı doğru açılmış bir açıklık dikkat çeker. Benzer şekildeki açıklıklar Harput Kalesi tünellerinde de görülür. Muhtemelen açıklık sayesinde üst kısımda toplanan sular, tünelin içine akıtılmıştır. 

 

Açık hava tapınağı:

Kalenin üzerinde bulunduğu kayalığın batısında açık hava tapınağı olarak adlandırılan alan bulunur. Burada ana kaya üzerinde 7 x 6.30 m ölçülerinde bir alan, yaklaşık 4 m derinliğinde olacak şekilde düzenlenmiştir. Duvar şeklinde kalan kısmı ise 2 adet üçgen biçimli niş yapılmıştır. 

 

SONUÇ:

Kaleköy’de bulunan iki odalı kaya mezarı, harçsız şekilde inşa edilmiş duvarlar, sur temel izleri ve kaya nişleri Urartu dönemine tarihlenir.

Basamaklı kaya tüneli ve ortasında kuyu bulunan kaya mekanı ise, Urartu sonrasında kalede yerleşim olduğuna işaret eder.

Kaleköy, Van kalesi dışında kaya mezarı üzerinde yazıt bulunan tek yerdir. 

Kaya mezarı üzerinde II Rusa dönemine tarihlenen yazıt bulunması, kaya mezarı yapma geleneğinin Urartu’nun kuruluşundan en az II Rusa dönemine kadar sürdüğünün bir kanıtıdır. 

Kale, 2001 yılında birinci derece Sit alanı ilan edilerek koruma altına alınmıştır. 

 

GÖKTEPE HÖYÜĞÜ

Tunceli-Elazığ kara yolu üzerinde Gökçetepe Köyünün yaklaşık 500 metre güneyindedir.

Nehrin yol açtığı tahribatla birlikte, muhtemelen 300 x 250 met boyutlarında, 15 metre yüksekliktedir. Yani, büyükçe bir höyüktür. Höyükte, kaçak kazıların yarattığı yoğun tahribat nedeniyle mevcut kesitlerden anlaşıldığına göre, höyük zamanında yoğun bir iskana sahiptir.

Yüzeyden toplanan boyalı seramik parçaları, iyi pişirilmiş ince cidarlı amorf seramikler, meyvelik olarak tanımlanan iç bükey seramik parçaları ve obsidyenler, Tunç çağına, kaba yapılı, dışa taştın dudaklı, az pişmiş, yoğun katkılı olan seramik parçaları ise Demir çağı ve sonrasına aittir. Höyüğe toprak bir yolla ulaşılmaktadır. Höyükte, günümüze kadar herhangi bir araştırma yapılmadığından, ayrıntılı bilgi yoktur.

ELTİ HATUN CAMİİ

İlçe merkezindedir.

Caminin kitabesi, taç kapısı üzerindedir. Ancak bu kitabe günümüzde okunamayacak şekilde tahrip olmuştur. Ancak kitabede okunduğu kadarı ile, cami 1252 yılında, Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’ın kız kardeşi Elti Hatun adına yaptırılmıştır.

Caminin kuzey cephesine bitişik derin bir niş içindeki çeşme üzerinde de bir kitabe bulunmaktadır. Camide, son cemaat yerinin kuzey duvarında bulunan çeşmenin üstündeki yazıda “Elti Hatun adına, 1252 yılında yaptırıldığı” yazılıdır.  

Evet caminin tümü, kesme taştan yapılmıştır. Girişi doğu cephesindendir. Caminin yanında, taş kaide üstünde yuvarlak gövdeli ve tek şerefeli minare bulunmaktadır. Caminin içinde ise: Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın annesi ve küçük kardeşi Elti Hatun’un türbesi vardır.

ELTİ HATUN TÜRBESİ

İlçe merkezinde caminin içinde bulunan ve 14’ncü yüzyıla ait bu türbe, Ermeni bir mimar tarafından yapılmıştır. Türbenin içinde 3 tane mezar vardır. Bunlardan ikisi büyük, bir tanesi küçüktür. Mezarlardan bir tanesi Elti Hatuna, diğeri Uzun Hasan’ın annesine ve küçük olanı ise Uzun Hasan’ın yeğenine aittir.

Evet türbe ile ilgili yörede anlatılan bir efsane var. Efsane şöyledir.” Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın kız kardeşi Elti Hatun, hastalanır. Artık öleceği düşünülen kadın, kardeşi Uzun Hasan’a “Ben yılandan çok korkarım.

Eğer ölürsem tabutumu yere gömme. Bana bir kümbet yapıp taburumu orada astır.” Der. Hükümdar Uzun Hasan, kız kardeşi öldükten sonra isteğini yerine getirip Elti Hatun Türbesini yaptırır ve içerisine uzunca bir zincir asarak kardeşinin tabutunu havada kalacak şekilde bu zincire asar.

Evet efsane böyle, ancak devamı da var. “Ertesi günü kız kardeşinin mezarını ziyaret eden Uzun Hasan, kapıyı açar açmaz tabuta sarılı büyük bir yılan görür ve irkilerek geri kaçar. “Mukadderata boyun eğmek lazımdır.” Diyerek havada asılı duran tabutu zincirden indirtir ve toprağa defnettirir.” Evet efsane bu kadar.

Türbe günümüzde yöre halkı tarafından ziyaret ediliyor, burada mumlar yakılıyor, dilekler dileniyor. Bu arada, efsanede geçen zincir, hala kümbetin tavanında, aşağı ucunda dört halkası ile asılı sarkık durmaktadır. Mezar da zincirin tam altında, kümbetin ortasındadır. Türbe, sekizgen şeklinde yapılmıştır.  

Tunceli Pülümür hakkındaki gezi yazım için  Pülümür

Denizli Acıpayam

Denizli Acıpayam

 

Acıpayam denilince, benim aklıma: Antalya-Denizli kara yolu üzerindeki şirin bir ilçe geliyor. Bu nedenle, ben şahsen buradan defalarca geçtim ve yaz aylarında, yol kenarında satılan kavunlardan tattım. Sizler de, turistik özellikleri pek fazla olmayan bu şirin yöremizden geçerken, mutlaka kavun tatmalısınız. Bunun dışında, yörenin turizm aktiviteleri yok. Yine de, zamanınız olursa, yazır camisini ve keloğlan mağarasını mutlaka gezmenizi ve görmenizi öneririm.

ULAŞIM

Denizli-Antalya-Fethiye karayolu ilçe merkezinden geçmektedir. Özellikle, yaz aylarında bu yol üzerinde yoğun trafik akımı olmaktadır.

Acıpayam’ın, bağlı bulunduğu il merkezi olan Denizli’ye uzaklığı: 55 kilometredir. Acıpayam-Bucak/Burdur arasındaki uzaklık: 182 km. Acıpayam-Yeşilova/Burdur arasındaki uzaklık: 45 km. Acıpayam-Burdur arasındaki uzaklık: 182 km. Acıpayam-Serinhisar arasındaki uzaklık: 18 km. Acıpayam-Çal arasındaki uzaklık: 103 km. Acıpayam-Çardak arasındaki uzaklık: 95 km.

TARİHİ

Bölgenin tarih  sahnesinde bilinen ilk adı: İndos. Burada: tarihi süreç içinde yerleşimciler, sırasıyla: Hititler ,İonlar, Akalar, Frigler, Lidyalılar, Persler, Helenler, Romalılar ve Bizanslılar.

1071 yılındaki Malazgirt zaferinden sonra ise, Anadoluya giren göçmen Türk boylarından: Avşar oymağına bağlı Karaağaç Baba yönetimindeki iki kol, bölgeye yerleşirler. Takip eden dönemde: Germiyanoğulları Beyliği, Acıpayam ovasını ele geçirmek için, uzun süre çaba göstermişlerdir.

Ancak, bölge hakkındaki en büyük ilginç olay: 1381 yılında gündeme gelir. Bu tarihte: Germiyanoğlu Süleyman Şah: kızı Devlet Hatun’u, Osmanlı hükümdarı Murat Hüdavendigar’ın oğlu ile evlendirince, çeyiz olarak, Hamit ovasını yani Acıpayam ovasını, Osmanlılara verir.

Sultan Beyazıt, Timur’a yenilince, bölge yeniden Germiyanoğullarının hakimiyetine girer. Ancak, bölge halkı, Germiyanoğullarını istemez ve Hamitoğullarına bağlanmak isterler ve bu yüzden isyan ederler. Bunun üzerine, buraya “Asi Karaağaç” ismi verilir. Ancak, bu karşı koyma mücadelesi, günümüze kadar gelen “Avşar Beyleri” türküsü ile ifade bulur.

1429 yılına gelindiğinde, burada, yeniden Osmanlılar egemenliği ele geçirirler. Bölge İsparta sancağına bağlanır. Ancak, İsparta sancağında iki Karaağaç isimli ilçe olunca, bunlardan birine “Şarkikaraağaç” ve diğerine “Garbikaraağaç” ismi verilir. Böylece, Acıpayam bölgesi, Asi isminden kurtulmuş olur ve bir süre sonra, Burdur sancağına bağlanır.

Garbikaraağaç, 1870 yılına gelindiğinde ilçe statüsü kazanır. 1888 yılında Denizli sancağına bağlanır ve takip eden dönemde, yörenin ismi “Acıpayam” olarak  değiştirilir. Acıpayam isminin verilmesinin sebebi ise: bölgedeki badem ağaçlarının çok oluşu ve badem ağaçlarının da acı oluşu düşünülmektedir. Zaten, bölgede bademe, “payam” ismi verilmektedir.

GENEL

Acıpayam ilçesi, Ege bölgesinin güneydoğusundadır. Denizden yükseklik: 950 metre civarındadır.

Bölgede: yarı Akdeniz ve yarı Karasal iklim hakimdir ve buna bağlı olarak kışlar soğuk ve yağışlı, yazlar ise sıcak geçmektedir.

İlçede: özellikle Denizli yöresindeki tekstil sektörüne ve kıyılardaki turizm sektörüne yönelik yoğun göç yaşanmaktadır. Çalışan nüfusun: % 64’lük bölümü tarım kesiminde ve % 12’lik bölümü ise, sanayi sektöründe çalışmaktadır.

Ekonomik etkinlikler değerlendirildiğinde: tarımın etkin olduğu görülmektedir.  Tarımsal ürünlerin başında ise, hububat gelmektedir. Ayrıca: kavun ve haşhaş ekimi de yapılmaktadır. Bir de “anason” üretimi yaygındır. Yeşilova beldesinde, ayakkabıcılar yoğunlaşmaktadırlar.

NE YENİR NE İÇİLİR

Acıpayam yöresine yolunuz düşer ve mahalli lezzetlerden tatmak isterseniz: tuzlama ve un helvası önerebilirim. Ayrıca, kuru patlıcan dolması da lezzet açısından ön planda. Bunun yanında: buranın kavun u meşhur, mevsimine denk gelirseniz, mutlaka tadına bakın.

NE SATIN ALINIR

Burada, el sanatları olarak bir şey yok, ama özellikle yazın buradan geçerken, yol kenarında bulunan kavunlardan mutlaka satın alın, çünkü lezzetleri muhteşem güzel.

KONAKLAMA

Öğretmenevi                          Belediye işhanı.Kat.4.                       258-5183097

GEZİLECEK YERLER

ACIPAYAM ÇARŞI CAMİİ

İlçe merkezindeki bu caminin en büyük özelliği, Ege bölgesinin tek dört minareli camisi olmasıdır. Caminin yapımında, Acıpayam yöresindeki halkın büyük desteği olmuştur. İlçenin sembolü halindeki bu dört minareli caminin minareleri, 20 km. uzaklıktaki, Serinhisar ilçesinden görülebiliyormuş.

KELOĞLAN-DODURGALAR MAĞARASI

İlçe merkezine, 18 km. uzaklıkta:  Dodurgalar beldesindedir. Antalya-Denizli kara yoluna, 5 km uzaklıktadır. Mağara, 1990 yılından sonra, MTA tarafından araştırmalar yapılarak, turizme kazandırılmıştır.

Daha önceki dönemlerde ise, sadece yörede yaşayan çobanlar tarafından bilinmektedir. Bilinmemenin verdiği doğallık sonucu, mağara yıpranmamış olarak günümüze ulaşmıştır. Mağaranın ziyarete açılma tarihi ise, 2003 yılıdır. İsminin “Keloğlan mağarası” olmasının anlamı ise, mağaranın, Karadağ’ın Keloğlanlar yakasındaki bir yamaçta bulunmasından gelmektedir.

Mağara içinde, girişe göre en  derin yer – 5 metre ve en yüksek yer ise, + 6 metredir. Mağaranın uzunluğu ise, 145 metredir. Mağaranın denizden yüksekliği yani rakımı ise, 1110 metredir. Milyonlarca yıllık bir süreçte, su damlacıklarının oluşturduğu bu doğa harikasını mutlaka görmelisiniz. Mağara, astım hastaları tarafından da tercih edilmektedir. Ayrıca, hemen girişte, bir yarasa kolonisi barınmaktadır.

Mağaranın içinde: iç yürüme yolu ve aydınlatma var. Ayrıca, ulaşımda da problem yoktur. Yani, aracınız ile, mağaranın yakınına kadar gidebilirsiniz.

Son olarak, yörede, bu mağara ile ilgili anlatılan bir efsane var. Ondan söz etmek istiyorum. Söylenenlere göre: Dodurgalar beldesinde, halen varlığını sürdüren “Keloğlanlar sülalesinden” nefes darlığı çeken, astım hastası ve saçları olmayan bir genç olan Ümmet: çobanlık yapmaktadır.

Ümmet, bir kızı sever, ancak kel olduğu için, sevdiği kıza bir türlü açılamaz ve çektiği sıkıntılar nedeniyle köyü terk eder. Bir süre bu mağarada yaşar. Ancak, yine bir süre sonra saçları çıkmaya başlar. Bunun üzerine, köye döner ve sevdiği kızla evlenir ve mağaraya “Keloğlan mağarası” adı verilir.

YAZIR CAMİ

İlçe merkezine bağlı, 25 km. uzaklıktaki Yazır beldesindedir.

Kitabesine göre: Hacı Ömer Efendi adında bir kişi tarafından, 1801 yılında yaptırılmıştır. Geniş bir avlu içinde, kare planlıdır. Çatısı düz toprak dam iken, 1968 yılında yapılan onarım da, kiremit ile örtülmüştür.

Yapının en büyük özelliği: 13. yüzyıl, Selçuklu ağaç direkli camilerini anımsatmasıdır. Süsleme bakımından oldukça zengindir. Duvarlar: üç sıra panolar halinde resimlerle süslenmiştir. Bu resimlerde, özellikle: cami, bitki ve ağaç motifleri kullanılmıştır. Caminin tavanı da, çıtalarla küçük karelere ayrılmış ve bu kareler, bitki motifleriyle süslenmiştir. Bu resimlerin, 18. yüzyılda yani caminin yapıldığı  dönemde, batılılaşma yaklaşımı ile yapıldığı düşünülmektedir.

Denizli Sarayköy hakkındaki gezi yazım için Sarayköy

Ankara Kalecik

Ankara Kalecik

 

Kalecik güzel bir yer, boş bir gününüzü ayırıp, bu yöreyi gezmenizi öneririm.

Özellikle: festival zamanı giderseniz, daha hareketlidir.

Burada: üzüm festivali düzenleniyor.

Yaklaşık 2-3 yıl önce, Kalecik tarafına gitmiştim, orada gördüklerim hakkında sizlere bilgi vermeye çalışacağım. Sanırım hoşunuza gidecektir.

ULAŞIM

Kalecik, il merkezi olan Ankara’ya: 65 km. uzaklıktadır. Ankara-Çankırı karayolu üzerinde değildir, bu yola 5 km. uzaklıktadır.

TARİHİ

Romalılar döneminde: Bursa Tekfuru tarafından, kızına çeyiz olarak, Kalecik kalesi yaptırılır. Evliya Çelebi, ünlü Seyahatnamesinde: ilçenin, kale çevresine serpiştirilmiş küçük bir kasaba olduğunu ve kale kelimesinin sonuna “cik” kelimesinin yerleştirilerek, buraya “kalecik” isminin verildiğinden söz eder.

GENEL

İlçenin 3 km. güneyinden Kızılırmak nehri geçer. İlçenin batısında İdris dağı bulunur. İlçenin rakımı: 725 metredir. Çevresine göre, oldukça çukur bir bölgede bulunmaktadır. Bu yüzden, buraya “küçük Adana” da denilir. İlçe halkının geçim kaynağı: tarım, hayvancılık ve ticarettir. Sanayi gelişmemiştir.

 

KALECİK KARASI ÜZÜMÜ

Bölgenin güneşi tam olarak alması, gece-gündüz ısı farklılığı, üzüme dünyanın en lezzetli aromasını vermiştir. Evet, ihraç ürünü olan kalecik karası üzümleri: Fransa’da yapılan yarışmalarda, 3 kez birincilik almıştır. Bu üzüm cinsi: bugün, ülkemizin en önemli kırmızı şaraplık üzümüdür.

3 yıl içinde ürün vermeye başlayan fidanlar: Kızılırmak kıyısında, gelişme sezonunu tamamlarlar. Kalecik ilçesinin topraklarının büyük bölümü: kahverengi veya kırmızı-kahverengi topraklardan oluşmaktadır.

Kızılırmak civarındaki toprakların bir kısmı da, alüviyal topraklardan oluşmaktadır. Kalecik karası üzümünün kendine özgü birleşimi ise, bu toprak guruplarından kaynaklanmaktadır.

Kahverengi topraklar, bol miktarda kalsiyum içerir. İlçeyi baştan  başa geçen Kızılırmak nehrinin oluşturduğu özel mikro klima ise, bu toprak özellikleriyle birleşerek, kalecik karası üzümünün muhteşem tadını en güzel şekilde etkiler.

1 kg. üzümden, 1 şişe şarap yapılır. Şarap, koyu kırmızı renklidir. Üzümü sulu olduğu için, içimi kolaydır. Aromatik olarak: kiraz, kayısı, muz, çilek gibi meyvelerin ortak tadını hissetmek mümkündür.

Bu nedenle, büyük keyif verir. Alkol ve asit oranı iyi dengelendiğinden, damak tadına hitap eder. Önerilen içme derecesi: 15-17 derece olup, şarabın yatarak saklama süresi 5 yıl olarak önerilir.

Evet, tüm bunların sonucunda: bazı özel sektör kuruluşları tarafından, bölgede şarap fabrikaları yatırımlarına öncelik verilmiştir. Buna bağlı olarak da, kalecik ve çevresinde, bu amaçla kurulmuş bağlar bulunmaktadır. Sürekli yeni bağlar kurulmaktadır.

NE YENİR

Kalecik ayvası meşhurdur. Ayrıca: armut, dut, kavun ve karpuz bulunmaktadır. Yemek olarak ise: buraya has: sarmalık dolmalar, bamya yemekleri, çemen yemeği, güveç tadabilirsiniz.

NE SATIN ALINIR

Kalecik yöresinden: kalecik ekmeği ve kasnak böreği satın alın.

GEZİLECEK YERLER

Ankara Kalecik

KALECİK KALESİ

Ankara yöresindeki kalelerden, ön önemlisidir. Çankırı’ya giden yol üzerindedir. Kalenin ilk defa, MÖ. 275’lerde, Galatlılar tarafından yapılmaya başlandığı ve daha sonra Romalılar tarafından onarılarak kullanılmaya başlandığı sanılmaktadır.

Evet, kale, ilçenin ortasındaki, 150-160 metre yüksekliğindeki bir sarp kayalık üzerine kurulmuştur. Sur duvarları: yığma taşlarla örülmüştür, ancak günümüzde, surlar yıkık ve harap durumdadır. Surların çok az bir kısmı günümüze gelmiştir.

Kalenin girişi: kemerlidir ve iki tarafından, silindirik birer kule var. Giriş kısmındaki kapı kanatları sökülmüştür. Günümüzde, yalnızca yerleri belli. Kalenin içinde herhangi bir kitabe olmadığından, kim tarafından ve hangi tarihte yapıldığı belli değil.

Ancak: kalenin ilk defa, Roma ve Bizanslılar zamanında yapıldığı sanılıyor. Osmanlılar zamanında ise, büyük olasılıkla onarım görmüştür. Evler ise, kalenin çevresinde toplanmıştır.

Kalenin içinde ne görülebilir? Mahzen ve sarnıç var. Mahzen, eskiden çok derin olmasına rağmen, zamanla taş ve toprakla dolmuştur. Mahzenin hemen yanında bir mezar odası var. Ancak, bu mezar da, günümüzde tahrip olmuş durumdadır.

 

KIZILIRMAK KÖPRÜSÜ

İlçenin 6 km. güneyinde, Kalecik-Kırıkkale kara yolunun kenarında, Kızılırmak üzerinde kuruludur. Köprüden geçilerek: bazı köylere ulaşılıyor. 1990 yıllarına kadar, Kızılırmak üzerindeki tek geçit yeri olarak, bu köprü kullanılmıştır.

Köprü üzerinde herhangi bir kayıt yok ve bu yüzden yapılış tarihi ve yaptıran bilinmiyor. Ancak, köprünün Selçuklular döneminde, 13.yüzyılda yapıldığı sanılıyor. Çünkü: köprü ayaklarında ve köprü alt kısımlarında: sarımtırak renkli kesme taşlar, malzeme ve işçilik, bu savı destekliyor.

Yıldırım Beyazıt devrinde (1389-1402) bu köprünün bulunduğu ve 1402 yılındaki Ankara savaşı öncesinde, Osmanlı ordusunun bu köprü üzerinden geçerek, Çubuk ovasına indiğini, daha sonra ise, Timur kuvvetlerinin ilerlemesine engel olmak için köprünün, Yıldırım Beyazıt kuvvetleri tarafından tahrip edildiği, yazılı kaynaklardan öğrenilmiştir.

 

TABAKHANE CAMİSİ

Kalecik kalesinin kuzeybatı eteğindedir. Adını, bulunduğu mahalleden almaktadır. Meyilli bir arazi üzerindedir. Cami: günümüze sağlam olarak gelmiştir. Caminin yapılış tarihi olarak: 1907-1909 yılları arası tahmin edilmektedir.

Bu dönemde; yani 19.yüzyılın başlarında, ilçenin nüfusunun yarıya yakını, Ermenilerden oluşuyordu. Ermeniler, bu bölgede oturuyorlar ve genellikle deri tabakcılığı ile uğraşıyorlardı. Mahallenin ve caminin isminin de buradan geldiği düşünülüyor.

BÜYÜK (HASBEY) CAMİİ

Yukarı çarşıda bulunan cami, tuğla gövdeli, minarenin kaidesi kesme taş, külahı ahşaptır. Cami yandığında, minaresi dışında tamamı, 1962 yılında, yeniden yapılmıştır. Mevcut cami, boyuna dikdörtgen planlı, sade bir yapı olup, ilk şekli hakkında bilgi yoktur.

Minarenin kaidesi ve şerefe altı kesme taş, gövdesi ve petek kısmı tamamen tuğladır. Ahşap külahı, kurşun kaplıdır. Cami, İsfendiyar Oğullarından Has Bey tarafından, 14’ncü yüzyılda yaptırılmıştır.

ŞEHSUVAR CAMİSİ

Şehsuvar Bey: 15.yüzyılda, Fatih Sultan Mehmet zamanında yaşamıştır. Şehsuvar Beyin, bu bölgede bir saray ve cami yaptırdığı biliniyor, günümüzde saray yok olmuş, cami ise hala ayaktadır.

KAZANCIBABA TÜRBESİ

İlçe merkezinde, Ahi Kemal mahallesindedir. Türbenin: Fatih Sultan Mehmet’in tüfekçi başısıdır. Kazancı Baba’ya ait olduğu ve 15.yüzyıldan kaldığı söylenmektedir.

Türbenin üst kısmı yuvarlaktır. Pencereler yine yuvarlak kemerlidir. Çatısı piramidal ve külahlı ve kiremit kaplıdır. Kapının üst kısmı, sivri kemerlidir. Türbe 1969 yılında onarım görmüş ve ön tarafına, kare şeklinde bir oda ilave edilmiştir.

 

HÜKÜMET BİNASI

İlçenin gösterişli binalarındandır. Cumhuriyet meydanına hakim, çarşı hamamının tam karşısında ve Şehsuvar camisinin 50 metre yukarısındadır.

Yapı: 1904 yılında, Ermeni yapı ustalarından Ovenüs Hoca, Onlük Usta ve Kevük ustalar tarafından yapılmıştır.

Milli mücadele yıllarında, Hükümet Konağı, cephede yaralanan askerlerin tedavisi için, hastane haline getirilmiştir. Haymana cephesinden, askerler kağnılarla buraya getirilir, halk, sıra sıra, bu hastanede kalan yaralı askerlere, yemek ve diğer ihtiyaçlarını karşılamak için çalışırlarmış.

1950 yılında yapılan büyük onarımda, kuzeydeki giriş kapısı iptal edilir. Güney cephesine, ana giriş kapısı eklenir. Bodrum katı hariç olmak üzere, 2 katıl ve kırma çatılıdır. Zemin kat ve üst katın planları aynıdır.

Dışarıdan bakıldığında: binanın oldukça dengeli, orantılı ve simetrik olduğu görülür.

 

ASKERLİK ŞUBESİ

İlçe girişinde, Ankara caddesinin sağında bulunan üç adet askeri binadan, ikisi, günümüzde kullanılmaktadır. Binaların: 1915-1923 yılları arasında yapıldıkları tahmin ediliyor.

İstiklal Savaşı sırasında, İnebolu yoluyla İstanbul’dan gelen cephane, yiyecek ve giyecekler, Haymana cephesine sevk edilmeden önce, buradaki bu binalarda depolanıyormuş.

Bu binalarda daha önce Askeri Mühimmat Depo Komutanlığı bulunuyor iken, bunlar, 1986 yılında buradan ayrılırlar. Daha sonra: binalardan biri Halk Kütüphanesi, diğeri Ankara Üniversitesi Öğrenci evi ve kısmen müze, diğeri ise, boşaltılarak kaderine terk edilmiştir.

Günümüzde: Askerlik Şubesi olarak kullanılan yapı: kesme taştan yapılmış, giriş ve üst kat  olmak üzere, iki katlı ve kırma çatılıdır. Tam bir kışla formu hakimdir. Diğer iki binaya göre, daha erken tarihli olduğu söylenebilir.

3. Numaralı bina, ahşap kısımlarının çürümesi ve duvarlarındaki yer yer yıkıntılar ve çatlaklar nedeniyle, günümüzde kullanılmaz durumdadır.