Tunceli Mazgirt

Tunceli Mazgirt

Mazgirt, Tunceli arasındaki uzaklık: 67 km.

TARİHİ

Yörede yaşayanlar tarafından ilçenin ismi “Mezingirt” olarak kullanılır. MÖ 9’ncu yüzyılda bölgede Urartular hakimiyet kurarlar. Urartu dilinde “Gert” kelimesi “Şehir” demektir. “Mezingirt” kelimesinin anlamı ise “Büyük Şehir” demektir.

1473 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından, yöre Osmanlı topraklarına katılır. 1520 yılında Mazgirt, Sancak olur. Kanuni Sultan Süleyman’ın fermanı ile, Muhammed Bey, Mazgirt Sancak beyliğine atanır. Bir yıl bölgeyi yönettikten sonra vefat eder.

GENEL

Yerleşim yeri, Munzur dağlarının uzantısı olan Kert dağları üzerinde, Mazgirt kalesi eteklerinde kurulmuştur. Yörenin toprakları: güneyden kuzeye doğru yükselir. Rakımı ortalama 1400 metredir. İlçenin güneyindeki topraklar ise, baraj gölü kıyısında olması nedeniyle tarıma elverişlidir.

GEZİLECEK YERLER

Tunceli Mazgirt Kalesi

MAZGİRT KALESİ

İlçe merkezinin kuzeyinde, hakim bir tepe üstündedir. Tepe üzerindeki kale, kireçtaşı bloğundan oluşan bir düzlüktedir. Kale, bu düzlüğün ortasında, bir kaya bloğuna dayanan ve 5/ metre kadar yüksekliği sahip üst kale ile biter.

Kale duvarlarında bulunan yazıta göre: MÖ 8’nci yüzyılda Urartu kralı II Rusas tarafından yaptırılmıştır. Kaleye girmek için, bir mağara yolu kullanılır. Mağaranın önünde 40 basamaklı bir merdiven bulunur.

Bu mağara günümüzde “Dilek Mağarası” olarak kullanılır. Bu mağara, dilek amacıyla ziyaretçiler tarafından içine atılan taşlarla doludur. Halk arasındaki inanışa göre, bir taş mağara atılmadan önce dilek tutulur ve taş mağarada kalırsa dileğin gerçekleşeceğine inanılır.

Günümüzde kale surlarının büyük kısmı yıkılmış olmasına rağmen, bir kısmı hala ayaktadır. Kalede: oyma taşlardan yapılmış evler, sulama kanalları, havuz, tüneller ve yel değirmenleri kalıntıları bulunmaktadır. Kalenin üst kısmında ise, Urartular dönemine ait bazı yapılar, orijinal olarak günümüze kadar ulaşmıştır. Surlarla çevrili kalenin üst kısmında: köşk şeklinde bir yapı ve yel değirmeni görülür.

BAĞIN KAPLICALARI

Saklı cennet olarak lanse edilen burası, İlçe merkezine bağlı 65 km uzaklıktaki Dedebağ köyünde Peri suyu kenarındadır. Burada Peri suyu önemli çünkü, seyir terasında oturduğunuzda Peri suyuna inen ceylanları görebilirsiniz. Ayrıca yine Peri suyunda sazan balığı tutulabiliyor.

Tek kaynaktan çıkan kaplıca suyunun sıcaklığı 35 derecedir. Su: kalsiyum sülfatlı, sodyum sülfatlı ve klorür bikarbonatlıdır. Banyo uygulamaları şeklinde yararlanılır. Kaplıcada 4 tane yüzme havuzu bulunuyor. İki tane havuz bay ve bayan olmak üzere kapalıdır.

Peri suyu kenarında yetişkin ve çocuk havuzları bulunuyor. Bu havuzlarda, şifalı doğal kükürtlü sular vardır. Suların iyi geldiği söylenen hastalıklar şunlardır: romatizmal hastalıklar, kırık ve çıkık sekelleri, kadın hastalıklarıdır.

Kaplıca bölgesinde oldukça güzel tek katlı bir konaklama tesisi bulunuyor. Tesis 30 yatak kapasitelidir. Ayrıca bir lokanta ve çay bahçesi vardır.

Son bir not, Bağın kaplıcaları her ne kadar Tunceli Mazgirt ilçesine bağlı olsa da Elazığ Karakoçan ilçesinden buraya ulaşım mümkündür.

BAĞIN KALESİ

İlçe merkezine bağlı Dedebağ köyünün yakınlarında Peri suyunun kenarında bulunan bu kalenin, Urartu döneminde Kral Menuas tarafından yaptırıldığı düşünülmektedir. Yüksekçe bir tepede bulunan kale, aşağıdan yukarıya bakıldığında küçük bir duvar izlenimi vermektedir.

Kale, Mazgirt ilçesinden 20 ve Elazığ Karakoçan ilçesinden ise 12 km uzaklıktadır. Kaleye uzunca bir tırmanıştan sonra çıkılmaktadır. Kaleye ait kitabe, günümüzde Elazığ Harput Müzesinde sergilenmektedir.

Kalenin giriş kapısı, Peri suyuna bakan yamaçtadır. Kaleye merdivenle çıkılıyor. Kalenin içinde kayalara oyularak yapılmış büyük bir oda vardır. Ancak bu oda ve diğer birçok yer günümüzde toprak dolmuş durumdadır. Ayrıca yine kale içinde çok sayıda kaya oyuğu şeklinde gıda mahzeni ve tünel merdiven vardır.

Bu merdivenler, yer yer yok olduğundan, işlevleri tam olarak anlaşılmamıştır. Ancak kale üzerinden, kalenin yamacında bulunduğu nehre kadar indiği tahmin edilmektedir. Günümüzde kalenin surları büyük ölçüde tahrip olmuştur.

Çünkü kalenin surlarının taşları, köylüler tarafından alınarak kale dibinde yapılan evlerin yapımında kullanılmıştır. Define avcıları kalenin birçok noktasını kazarak tahrip etmişlerdir.

 

KALEKÖY-KARAKALE

İlçenin 5 km batısında bulunan kale, adını aldığı köyün 500 m kuzeydoğusunda, kabaca oval planlı, 45-50 m yüksekliğinde kayalık üzerine kuruludur. 

Kalenin giriş kapısı üzerindeki kitabesi vardır. Kitabesine göre, Kale MÖ 9’ncu yüzyılda yapılmıştır. 

Kalenin üzerinde bulunduğu kayalığın kuzey ve batı kısmı dik bir uçurumla sonlanır. Kayalığın güney kısmı ise önünde yer alan vadiye doğru kademeli şekilde alçalır. 

Kalenin kayalığın güney kısmında yaklaşık 0.75 hektarlık bir alanı kapladığı anlaşılır. 

Deniz seviyesinden 1645 m yükseklikte bulunan Kaleköy’ün çevresinde daha çok fiziki olarak engebeli, kayalık ve verimsiz bir arazi bulunur. 

Erken dönem çalışmalarında kalede bulunan çivi yazılı yazıt ve çok odalı kaya mezarı tanımlanır. 

1888 yılında yayınlanan bir eserde, kalede bulunan yazıt, kaya mezarı ve basamaklı tünelden söz edilir. Sonrasında Alman araştırmacı Lehmann kaleye uğrar ve burada bulunan yazıtın bir fotoğrafını çeker. Kaleköy kaya mezarının planını yayınlar ve mezar hakkında detaylı bilgi verir. 

Kaleköy’ün daha çok insan faktörüyle tahrip edildiği anlaşılmaktadır. Çünkü toprak altında kaldığı anlaşılan kısa bir sur kalıntısı haricinde kaleye ait mimari birimlere veya savunma sistemine ait olabilecek kalıntılar görülmez.

Kaleden günümüze ulaşanlar:

Kaya işçiliğinin ürünü mimari kalıntılar ve ana kaya üzerinde bulunan bazı temel izleridir. 

Bunlar sur temel yatakları, mekanlara ait olduğu anlaşılan ana kaya üzerindeki temel izleri, kaya mezarı, yazıt, basamaklı tünel, harçsız duvarlar, açık hava tapınağı, sarnıç ve kaya nişleridir. 

 

Kaya mezarı:

Kaleköy’de Urartu dönemine tarihlenen iki odalı kaya mezarı kalenin güney kısmında bulunur. 

Kaya mezarının girişine 3 basamaklı bir merdivenle ulaşılır. Günümüzde merdivenin bazı kısımlarının tahrip olduğu görülür. 

Mezar girişinin bulunduğu kaya bloğunun ön kısmı tıraşlanarak düz bir ön yüzey elde edilmiştir. Bu kısımda ana kapı geriye doğru çekilerek, üstü tonozlu kısmen kapalı bir giriş alanı yapılmıştır.

Kaya mezarının giriş kısmında, ana kapının bulunduğu kuzey duvarından batı duvarına kadar uzayan, II Rusa dönemine tarihlenen Urartuca yazıt bulunmaktadır. 

Yazıtın önemli bir kısmı tahrip olduğundan okunamaz durumdadır. Ama yazıtın içeriği hakkında genel kanı, II Rusa dönemine ait bir kült yazıtı olduğudur. Tam olarak okunamasa da yazıtta bazı aşiret guruplarından bahsedildiği anlaşılır. 

Kaya mezarının ana kapısı dikdörtgen planlı olup 1.20 x 1.50 ş 0.82 m ölçülerindedir. 

Ana kapının eşik kısmının giriş ve çıkışında birer basamak vardır.

Mezarın ilk odası 3.64 x 5.87 m ölçülerinde kabaca dikdörtgen plana sahiptir. Yaklaşık 2.50 m yüksekliğindeki odanın kuzey duvarında büyük bir niş bulunmaktadır. Nişin tabanı dibe doğru derinleştirilmiştir. 

Odanın tavanı düz şekilde biçimlendirilmiştir. Tavanın giriş kısmından başlayarak 3.20 m ye kadar olan kısmı 20 cm daha yüksektir. Bu alanın çevresinde tek sıra halinde fisto bezemeli korniş bulunur. 

Mezarın ikinci odasına, ilk odanın doğu duvarına açılmış dikdörtgen bir kapıyla geçilir. Kapının kenarlarında tek sıra halinde bir silme bulunur. Silmenin üç tarafı tavandaki kornişin benzeri fisto tipi bezemeyle süslenmiştir. 

Kabaca kare planlı olan oda 3.40 x 3.66 m ölçülerindedir. Odanın yüksekliği birinci odadan 15 cm daha alçaktır. Odanın kuzey duvarında ilk odadaki nişe benzeyen dikdörtgen bir niş bulunur. Ayrıca odanın güney duvarıyla batı duvarının kesiştiği yerde küçük bir niş vardır. Daha sade yapıldığı anlaşılan odanın duvarlarında ilk odada görülen korniş gibi bezemeler bulunmaz.

Literatürde tek odalı kaya mezarı olarak adlandırılan yer, kayalığın güney kısmındadır. Girişine günümüzde bir kısmının tahrip olduğu görülen 7 basamakla ulaşılır. Mekanın önünde bulunan alanın zemini tıraşlanarak düzeltilmiştir. Böylece bir nevi düz bir platform oluşturulmuştur. Üst kısmı kemerli şekilde biçimlendirilen mekanın kapısı 1.45 x 0.90 m ölçülerindedir. Kapının açıldığı oda 2.70 x 3.30 m ölçülerindedir. Mekanın tam ortasında en az 3.20 m derinliğinde bir çukur bulunur. Bu mekanın işlevi tam olarak anlaşılamaz. İlk bakışta tek odalı bir mezar gibi görünmesine rağmen çukurun mekanın tam ortasında bulunması bu iddiayı şüpheli kılmaktadır. 

Basamaklı Tünel:

Kaya mekanının yaklaşık 5 m alt kısmında basamaklı tünel bulunur. Tünel yaklaşık 20 m devam ettikten sonra içi toprak dolu olduğundan takip edilemez. Tünel girişinden yaklaşık 1 m sonra yukarı doğru açılmış bir açıklık dikkat çeker. Benzer şekildeki açıklıklar Harput Kalesi tünellerinde de görülür. Muhtemelen açıklık sayesinde üst kısımda toplanan sular, tünelin içine akıtılmıştır. 

 

Açık hava tapınağı:

Kalenin üzerinde bulunduğu kayalığın batısında açık hava tapınağı olarak adlandırılan alan bulunur. Burada ana kaya üzerinde 7 x 6.30 m ölçülerinde bir alan, yaklaşık 4 m derinliğinde olacak şekilde düzenlenmiştir. Duvar şeklinde kalan kısmı ise 2 adet üçgen biçimli niş yapılmıştır. 

 

SONUÇ:

Kaleköy’de bulunan iki odalı kaya mezarı, harçsız şekilde inşa edilmiş duvarlar, sur temel izleri ve kaya nişleri Urartu dönemine tarihlenir.

Basamaklı kaya tüneli ve ortasında kuyu bulunan kaya mekanı ise, Urartu sonrasında kalede yerleşim olduğuna işaret eder.

Kaleköy, Van kalesi dışında kaya mezarı üzerinde yazıt bulunan tek yerdir. 

Kaya mezarı üzerinde II Rusa dönemine tarihlenen yazıt bulunması, kaya mezarı yapma geleneğinin Urartu’nun kuruluşundan en az II Rusa dönemine kadar sürdüğünün bir kanıtıdır. 

Kale, 2001 yılında birinci derece Sit alanı ilan edilerek koruma altına alınmıştır. 

 

GÖKTEPE HÖYÜĞÜ

Tunceli-Elazığ kara yolu üzerinde Gökçetepe Köyünün yaklaşık 500 metre güneyindedir.

Nehrin yol açtığı tahribatla birlikte, muhtemelen 300 x 250 met boyutlarında, 15 metre yüksekliktedir. Yani, büyükçe bir höyüktür. Höyükte, kaçak kazıların yarattığı yoğun tahribat nedeniyle mevcut kesitlerden anlaşıldığına göre, höyük zamanında yoğun bir iskana sahiptir.

Yüzeyden toplanan boyalı seramik parçaları, iyi pişirilmiş ince cidarlı amorf seramikler, meyvelik olarak tanımlanan iç bükey seramik parçaları ve obsidyenler, Tunç çağına, kaba yapılı, dışa taştın dudaklı, az pişmiş, yoğun katkılı olan seramik parçaları ise Demir çağı ve sonrasına aittir. Höyüğe toprak bir yolla ulaşılmaktadır. Höyükte, günümüze kadar herhangi bir araştırma yapılmadığından, ayrıntılı bilgi yoktur.

ELTİ HATUN CAMİİ

İlçe merkezindedir.

Caminin kitabesi, taç kapısı üzerindedir. Ancak bu kitabe günümüzde okunamayacak şekilde tahrip olmuştur. Ancak kitabede okunduğu kadarı ile, cami 1252 yılında, Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’ın kız kardeşi Elti Hatun adına yaptırılmıştır.

Caminin kuzey cephesine bitişik derin bir niş içindeki çeşme üzerinde de bir kitabe bulunmaktadır. Camide, son cemaat yerinin kuzey duvarında bulunan çeşmenin üstündeki yazıda “Elti Hatun adına, 1252 yılında yaptırıldığı” yazılıdır.  

Evet caminin tümü, kesme taştan yapılmıştır. Girişi doğu cephesindendir. Caminin yanında, taş kaide üstünde yuvarlak gövdeli ve tek şerefeli minare bulunmaktadır. Caminin içinde ise: Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın annesi ve küçük kardeşi Elti Hatun’un türbesi vardır.

ELTİ HATUN TÜRBESİ

İlçe merkezinde caminin içinde bulunan ve 14’ncü yüzyıla ait bu türbe, Ermeni bir mimar tarafından yapılmıştır. Türbenin içinde 3 tane mezar vardır. Bunlardan ikisi büyük, bir tanesi küçüktür. Mezarlardan bir tanesi Elti Hatuna, diğeri Uzun Hasan’ın annesine ve küçük olanı ise Uzun Hasan’ın yeğenine aittir.

Evet türbe ile ilgili yörede anlatılan bir efsane var. Efsane şöyledir.” Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın kız kardeşi Elti Hatun, hastalanır. Artık öleceği düşünülen kadın, kardeşi Uzun Hasan’a “Ben yılandan çok korkarım.

Eğer ölürsem tabutumu yere gömme. Bana bir kümbet yapıp taburumu orada astır.” Der. Hükümdar Uzun Hasan, kız kardeşi öldükten sonra isteğini yerine getirip Elti Hatun Türbesini yaptırır ve içerisine uzunca bir zincir asarak kardeşinin tabutunu havada kalacak şekilde bu zincire asar.

Evet efsane böyle, ancak devamı da var. “Ertesi günü kız kardeşinin mezarını ziyaret eden Uzun Hasan, kapıyı açar açmaz tabuta sarılı büyük bir yılan görür ve irkilerek geri kaçar. “Mukadderata boyun eğmek lazımdır.” Diyerek havada asılı duran tabutu zincirden indirtir ve toprağa defnettirir.” Evet efsane bu kadar.

Türbe günümüzde yöre halkı tarafından ziyaret ediliyor, burada mumlar yakılıyor, dilekler dileniyor. Bu arada, efsanede geçen zincir, hala kümbetin tavanında, aşağı ucunda dört halkası ile asılı sarkık durmaktadır. Mezar da zincirin tam altında, kümbetin ortasındadır. Türbe, sekizgen şeklinde yapılmıştır.  

Tunceli Pülümür hakkındaki gezi yazım için  Pülümür

Tunceli

Tunceli

Tunceli, Elazığ arası uzaklık: 77 km. Tunceli, Erzincan arası uzaklık: 140 km. Tunceli, Erzurum arası uzaklık: 239 km. Tunceli, Ankara arası uzaklık: 823 km. Tunceli, İstanbul arası uzaklık: 1184 km.

TARİHİ

Murat ve Karasu nehirleri arasında kalan bölge, MÖ 2000’li yıllarda “İşuva” ismiyle bilinir ve yörede Hititler hakimdir. Ardından: Urartular, Medler ve Persler, yörede hakimiyet kurarlar. MS 395 yılında, Sasaniler ve Bizanslılar arasında sık sık el değiştiren bölgenin ismi “Dersim” dir.

Dersim kelimesi, Farsça “Gümüş Kapı” demektir. 1514 yılında bölge Osmanlı topraklarına katılır. Ancak, bölgenin dağlık yapısı ve engebeli coğrafyası, devlet denetimini buradan uzak tutmuş, yörede mahalli idareciler hakim olmuştur.

Bunlar, merkezi idarenin zayıf dönemlerinde, isyankar tutum sergilerler. Böylece: Osmanlıların son dönemleriyle Cumhuriyetin ilk dönemleri arasında yaşanan bir dizi “Dersim İsyanları” olur.

25 Aralık 1935 tarihinde, yörede Tunceli isimli bir şehir kurulmasına karar verilir ve şehir merkezi olarak Mameki adlı bir köyün bulunduğu alan seçilmiştir. Çünkü bu alan: Pülümür çayı vadisini izleyerek gelen, Erzurum-Elazığ ve Malatya şehirlerini birbirine bağlayan yol üzerindedir.

Yörede 1945 yılında Belediye kurulmuştur. İl merkezi, eskiden “Kalan kasabası” olarak bilinen günümüzdeki yerine nakledilir. 1945 yılında, Tunceli şehir olur.

GENEL

Şehir: Doğu Anadolu bölgesinde, Yukarı Fırat bölümünde, Munzur çayı ile Pülümür çayının birleştiği yerde kuruludur. Deniz seviyesinden yüksekliği ortalama 970 metredir. İl merkezinin içinden Erzurum-Malatya kara yolu geçer.

Bu yol Munzur çayına paralel uzanır. Şehir dar bir vadide kurulduğu için, bu yol yani cadde dışında geniş bir cadde yoktur. Yerleşim yerinin engebeli bir yer olması nedeniyle, şehir içindeki mahallelere bağlanan yollar, inişli ve yokuşludur. Yörede karasal iklim hakimdir. Kışlar çok soğuk ve kar yağışlıdır. Yazlar ise kuru ve sıcaktır.

NE YENİR

Tunceli yöresinde, yöresel lezzetlerden tatmak isterseniz, başlıca önerilerim “Zerefet, Sirekurt, Sirepati, Keşkek, Kavut ve Patila” olacaktır.

Tunceli Ters Lale

TERS LALE

Tunceli dağlarında, zirvedeki karların erimesiyle boy veren ters laleler bulunuyor. Özellikle Ovacık ve Çemişgezik kırsalında bulunan bu çiçekler, her yıl sadece 15-20 gün boyunca görülebiliyor. Bunları görmek için Mayıs ayı içinde burayı ziyaret etmeniz gerekir. Doğa yürüyüşü yaparak bu ters laleleri görmek mümkündür.

MUNZUR KÜLTÜR VE DOĞA FESTİVALİ

Her yıl geleneksel olarak Temmuz ayı içinde 4 gün süreli yapılmaktadır. Festival süresince birçok etkinlik düzenleniyor.

GEZİLECEK YERLER

PALAVRA MEYDANI

İl merkezinde, eski Hükümet Meydanına, yörede yaşayanlar “Palavra Meydanı” ismini vermişlerdir. Bu küçük alanda: Sevuşen’in heykeli bulunuyor.

Kendisi: Tunceliler tarafından çok sevilen bir kişidir, 1994 yılında öldüğünde cenazesine binlerce kişinin katıldığı söyleniyor. Evet, Sevuşen’in heykelinin ücreti, söylendiğine göre 1995 yılında Tunceli Milletvekili Kamer Genç tarafından karşılanmıştır.

Heykelin yanında mumluk bulunuyor. İnsanlar, heykelin bulunduğu yerde dilek tutuyorlar ve mum dikiyorlar. Palavra meydanında, çay ve yemek mekanları bulunuyor.

Tunceli Munzur Vadisi Milli Parkı

MUNZUR VADİSİ MİLLİ PARKI

Tunceli il sınırlarındaki park alanı, 1971 yılında “Milli Park” ilan edilmiştir. Ülkemizde bulunan en büyük Milli Parklarından birisidir.

Park alanı Tunceli il merkezine 8 km uzaklıktadır. Burada başlayan park alanı, Munzur dağlarına kadar uzanır. Park alanı: Tunceli merkez, Ovacık ilçesi ve Erzincan Çağlayan ilçesi sınırlarında bulunmaktadır. Erzincan il sınırları içinde kalan bölüm sarp ve kayalıktır.

Milli Park sahası: Tunceli il merkezinin 7 km batısından başlar, 46 km devam eder ve kuzeye doğru Munzur dağlarını içine alacak şekilde belirlenmiştir.

Park alanının kuzeyinde: Munzur dağlarında, 3000 metre yükseklikte krater gölleri bulunur.

Ovacık ilçesi düzlüğünde: gözeler ve kanyonlar görülür.

Vadi boyunca şelaleler vardır.

Park alanında: Munzur Suyu ve Mercan deresinde yöreye özgü alabalık türleri bulunur. Ayrıca yine park alanında: 2 tür keçi vardır. Bunlar: dağ keçisi ve çengel boynuzlu dağ keçisidir.

Milli Park: bitki örtüsü bakımından oldukça zengindir. Park alanında 1518 bitki çeşidi tespit edilmiştir. Bunlardan büyük kısmı endemiktir. Park alanı, Türkiye’de bulunan 122 önemli bitki alanından bir tanesidir.

Park alanında: tepelik ve yamaçlarda, kayalık olmayan yerlerde meşe ormanları bulunur.

Tunceli Munzur Vadisi Milli Parkı

Mercan vadisinin kuzey kesimlerinde: doğa yürüyüşü yapılır. Güney kesimlerinde ise kamping alanları ve piknik yerleri vardır.

Milli Park alanını ikiye bölen Munzur ırmağında, 70 kilometrelik parkurda: rafting yapılmaktadır.

Ana Fatma Ziyareti

Tunceli-Ovacık yolu üzerindedir. Ana Fatma mahallesi olarak tanınan burası yöre halkı ve dışarıdan gelenler tarafından sıklıkla ziyaret edilir. İl merkezine 7 km uzaklıktadır. Burada kaplıca bulunmaktadır.

Ayrıca bir dinlenme tesisi ile lokanta bulunur. Dinlenme tesisi: “Munzur Vadisi Milli Parkı İdare Ziyaretçi Merkezi ve Orman Köşkleri” ismiyle bilinir. Buradaki tesisin vatandaşların kullanımına açık olduğu söyleniyor.

 

Halvori Gözeleri

Tunceli-Ovacık yolu üzerindedir. İl merkezine 20 km uzaklıktadır. Kutsal mekan olarak kabul edilmektedir. Munzur çayı kıyısında, derin ve kayalık bir arazidedir. Burada; çok soğuk kaynak suları bulunmaktadır. Ayrıca dinlenme ve mesire alanları bulunur. Ancak tesis yoktur, sadece masalar ve oturma gurupları vardır.

Mercan Deresi vadisi

Mercan deresi, Ovacık ilçe merkezinin doğusunda Munzur çayına karışır. Yüksek dağlardan beslendiği için suyu boldur. Berrak ve temiz sulardaki alabalıklar çok ünlüdür. Burada balık tutmak mümkündür. Vadi bitki örtüsü bakımından da oldukça zengindir. Vadide doğa yürüyüşleri, kamp ve piknik yapılabilmektedir.

Tunceli Kırk Meydan Şelaleleri

Kırk Meydan Şelaleleri

Munzur dağlarının, Mercan vadisine inan yamaçlarında, Ovacık yöresinin kuzeyinde, yaylalara çıkan güzergah üzerindedir. Munzur dağlarının, Mercan vadisine inen yamaçlarında: Kırk Meydan Şelaleleri görülebilir.

Şelaleler, Gözeler köyüne yaklaşık 15 km uzaklıkta, Munzur dağları arasında, aynı vadi üzerinde, 4 farklı noktadadır. Şelalelere ulaşmak için, araçla gidilen köyden sonra yürüyerek 3 saatlik bir yolculuk yapmak gerekiyor.

Bunlar: küçük ve dar bir vadide akan, birkaç şelaleden oluşmaktadır. Havanın iyice ısınıp doğadaki karların bir bölümünün erimesiyle şelaleler akmaya başlar. Görsel zenginlik sunarlar. Çünkü: suları boldur, doğal çevreleri görülmeye değerdir.

Kaletepe Mevkii

Milli Park alanının kuzeyinde, Şahverdi köyünün kuzeybatısındadır. Kale tepe mevkii, 1636 metre yüksekliktedir. Burası: 1’nci Derece Arkeolojik Sit alanı olarak tescil edilerek koruma altına alınmıştır.

Tülin Tepe-Tepecik ve Pulur Höyükleri

Milli Park içindedir. Yörenin kalkolitik ve neolitik dönemlerinde iskan edilmişlerdir.

RABAT VADİSİ

İl merkezine bağlı Çemçeli köyü Rabat Mezrasındadır. İlçe merkezine 17 km uzaklıktadır.

Rabat vadisinde Rabat köyü ve Rabat köprüsü görülmeye değerdir. Yine vadi içinde: iki tane şelale var. Bu şelaleler 150 ve 200 metre yükseklikten dökülmektedir. Vadi içinde, 2200 metre rakımda, dağların eteklerinde bir mağara da gezilebiliyor. Bu mağaranın girişinde “Öküz figürü” bulunuyor.

Rabat kalesi ise, Tunceli yöresinde tespit edilebilen en eski ve büyük antik yerleşim alanıdır. Kale alanı, 3 futbol sahasından daha büyüktür. Kalenin, yüzeyde bulunan seramik kalıntılarına göre, Erken Demir çağından Osmanlı dönemine kadar kullanıldığı tahmin edilmektedir.

Vadide bulunan tarihi köprü: Rabat Kalesini, Hozat’a bağlayan bir yolda bulunmaktadır. Burada: kaya mezarları ve yine kayalara oyulmuş merdivenler görülür.

Tunceli Kutu Deresi

KUTU DERESİ

Tunceli-Erzincan kara yolu üzerindedir. İl merkezine 20 km uzaklıktadır.

Tunceli yöresinin en çok kabul gören turistik yerlerinden birisidir. Burası yaz aylarında plaj olarak kullanılıyor. Pülümür çayının buz gibi sularında yüzmek mümkündür. Dere kıyısında restoranlar bulunuyor. Bu restoranlarda özellikle karabalık yemenizi öneririm. Burada bir de tarihi köprü var, orayı da görmeyi unutmayın.

 

ANBAR KALESİ-BİRMAN KALESİ

İl merkezinin yaklaşık 8 km güneydoğusunda, Anbar köyünün 500 m güneybatısındadır. Birman kalesi olarak da bilinen kale Munzur dağlarının güney uzantılarının üzerinde güneydoğu-kuzeybatı yönünde uzanan bir kayalık üzerinde kuruludur. Kalenin üzerinde bulunduğu kayalığın zeminden yüksekliği yaklaşık 30-40 m dir. Kalenin yakın çevresinde Kaleköy/Mazgirt’te olduğu gibi tarıma müsait düzlük alanlar bulunmaz.

Anbar kalesinden bahseden araştırmacılar kaleyi bölgenin yeraltı kaynaklarıyla ilişkilendirerek Argişti oğlu Rusa dönemine tarihler.  

Anbar kalesi 70 x 25 m boyutlarındadır. Kalenin üzerinde bulunduğu kayalığın üç tarafı sarp ve  dik uçurumla bitmektedir. Kaleye ulaşım sadece güneydoğu yönünde, kayalığa doğru uzanan doğal bir sırtla mümkündür. Bu kısımda Ortaçağ dönemine tarihlenen harçlı sur duvarları arasındaki giriş kapısı bulunmaktadır. 

Kale üzerinde çok odalı kaya mezarı, sur temel yatakları, sarnıçlar, anakayaya oyulmuş basamaklar, harçlı sur duvarları ve kalenin zemininde kaya şapeli bulunur. Bunlardan çok adayı kaya mezarı ve kaya basamakların bir bölümü, Urartu dönemine tarihlenir. Basamakların bir kısmı, kaya şapeli ve harçlı sur duvarları ise Ortaçağ döneminde yapılmış olmalıdır. 

Kalede Ortaçağ’a  tarihlenen harçlı sur duvarları aralıklarla doğu ve kuzey yönlerinde görülmektedir. Diğer yönlerde ise surlarla aynı doğrultuda uzanan sur temel izleri, surların kalenin dört bir yanına kuşattığına işaret etmektedir. Buna karşılık kalede, Urartu dönemine tarihlenebilecek harçsız şekilde inşa edilmiş duvarlar yoktur. Fakat sur temel izlerinin bulunması, kalede bir savunma sisteminin olabileceğini düşündürür. 

Kalenin doğusunda bulunan kaya basamakları, kayalığın üst kısmından zemine kadar inmektedir. Bu basamakların ulaştığı yerde kaya şapeli vardır. Basamakların kaleden kaya şapeline ulaşmak için yapıldığı söylenebilir. Kayalığın üst kısmında basamakların başladığı yerde anakaya üzerinde kare planlı bir alan düzleştirilmiştir. Bu alan kutsal alan olarak adlandırılır. Fakat kayalığın üzerinde görülen bu izler kalede bulunan mimari yapılara ait temel izleri olarak değerlendirilir. Anbar kalesinde bir diğer basamak gurubu ise kaya mezarlarının girişine ulaşır. Bu basamakların ise kaya mezarıyla ilişkili olduğu anlaşılmaktadır. 

Kalenin üzerinde merkezi konumda ikisi yuvarlak planlı, biri dikdörtgen planlı 3 sarnıç vardır. Sarnıçlardan yuvarlak planlı olanların benzerleri Şirinlikale, Pekeriç, Palu gibi kalelerde de bulunur. 

Anbar kaya mezarı, kalenin doğusundadır. Mezarın girişi zeminden yaklaşık 11 m yüksekliktedir. Mezara ulaşım kalenin üst kısmından anakayaya yapılmış, günümüzde 12 basamağı seçilebilen bir yolla sağlanmaktadır. Mezar girişinin önünde yaklaşık 1.5 m kare ölçülerinde bir platform vardır. Günümüzde platformun bir kısmının tahrip edildiği görülür. 

Anbar kaya mezarı; önü kısmen açık bir giriş alanı, ana oda ve bu adanın arkasına açılmış yan odadan oluşur. Mezarın girişi kemerli şekilde yapılmıştır. Duvarların birbiriyle kesiştiği köşeler oval formdadır. Ana odaya giriş kemerli bir kapıyla sağlanır. Oda 3.20 x 4.30 m ölçülerindedir. Tavanı düz şekildedir. Odanın kuzeydoğu duvarında dikdörtgen bir niş vardır. Nişin derinliği 1.25 m dir. Niş,boyutları bakımından bir ölünün rahatlıkla yatırılabileceği ölçülere sahiptir. 

Mezarın ikinci odasına, ilk odanın doğu duvarına açılmış kemerli bir kapıdan geçilir. Oda kabaca  dikdörtgen planlıdır. Zemini toprak doludur. Odanın doğu duvarında 2.25 m genişliğinde, 1.44 m yüksekliğinde, 1.25 m derinliğinde niş bulunur. 

Anbar kaya mezarının çok odalı olması, mezarın kalenin korunaklı olan sarp ve dik kısmında bulunması, mezara ulaşımın sadece kalenin üst kısmından kayalara oyulmuş merdivenlerle sağlanması, mezar odaları içerisinde ölü yatağı bulunmamasından, kaya mezarının Urartu dönemine ait olduğu anlaşılmaktadır. 

Anbar kalesindeki iki odalı kaya mezarı, kaleyi ve kaya mezarını inşa ettirenlerin Urartu Krallığını tanıdıkları ve bölgede siyasi nüfusa sahip olduklarını gösterir. Fakat kalenin ana yolların uzağında izole dağlık bir yerde bulunması ve boyut olarak küçüklüğü dikkat çeker. Nitekim diğer aşiret merkezlerinde olduğu gibi Anbar kalesinin çevresinde tarıma müsait alan bulunmaz. Bu durum buranın hayvancılıkla uğraşan aşiret reisinin üstü olduğunu gösterebilir. 

 

Tunceli Hozat hakkındaki gezi yazım için  Hozat

Uşak Ulubey

Uşak Ulubey

İlçe 1953 yılında Uşak’ın il olmasıyla ilçeye dönüştürülmüş ve Uşak iline bağlanmıştır.

ULAŞIM

İlçenin, il merkezine uzaklığı: 30 km. dir. Ulubey-Karahallı ilçesi arasındaki uzaklık: 28 km. Ulubey-Eşme arasındaki uzaklık: 30 km. Ulubey-Sivaslı arasındaki uzaklık: 56 km. Ulubey-Banaz arasındaki uzaklık: 61  km. dir.

TARİHİ

İlçe ve çevresinde yapılan kazılarda, yörenin MÖ.4000 yıllarından bu yana yerleşim yeri olarak kullanıldığını ortaya koyar. Sırası ile, bölgede hüküm süren medeniyetler: Hititler, Frigler, Lidyalılardır. Özellikle: Lidyalılar döneminde, Ulubey’in önemi daha da artmıştır. Çünkü: Lidyalıların, kara ticaretini geliştirmek için yaptıkları “Kral Yolu” bu bölgeden geçmektedir.

Lidyalılardan sonra Persler ve Büyük İskender, bölgeden egemenlik kurmuşlardır. Daha sonra Bizanslılar ve Türkler, bölgedeki hakimiyeti ele geçirirler.

Bu dönemde: önce Karesioğulları ve daha sonra da Germiyanoğulları yönetimi ele geçirirler. Daha sonra: bölge, Yıldırım Beyazıt’a çeyiz olarak sunulur. Daha sonra bölge yine Osmanlılardan gider ve takip eden dönemde: Germiyan Bey II. Yakup, erkek çocuğu olmadığı için, vasiyet yolu ile toprakları, Osmanlılara bırakır.

Ulubey: merkezi bir noktada bulunması nedeniyle “Göbek” ismiyle anılır. Stratejik özelliği nedeniyle, Yunanlılar, 20 Ağustos 1920  tarihinde, burayı işgal ederler. Böylece: kıyı ve iç kesimler arasındaki bağlantılı tren yolu, kontrol altına alınmış olur. 2 Eylül 1922 tarihinde, Ulubey, Yunan işgalinden kurtarılır.

Uşak Ulubey

GENEL

Ege bölgesinin, İç Batı Anadolu bölümündedir. Rakım 750 metredir.

Arazi engebelidir. Düzlükler, az yer kaplar. Düz olan yerler, sel yatakları ile yarılmıştır. İlçe merkezi: güneye doğru hafif meyilli olan, azar azar alçalan arazi üzerinde kurulmuştur.

İlçe: Ege bölgesinde görülen Akdeniz iklimiyle, İç Anadolu bölgesinin iç kesimlerinde görülen karasal iklim arasında, ılıman bir geçiş iklimine sahiptir. Diğer ilçelere göre, ortalama sıcaklık, burada daha yüksektir. Nedeni ise, yükseltinin düşük olmasıdır.

İlçede: 210 ton rezerve sahip, Kışla Dağı altında, derin altın yatakları mevcuttur. Ayrıca: Alüminyum, mangan, diyotomit, mermer ve uranyum rezervleri vardır.

NE YENİR

Buradaki muhteşem lezzetler şunlar: Ulubey demir tatlısı, döndürmesi ve Ebem köftesi. Bunları tadabilirsiniz.

GEZİLECEK YERLER

Uşak Ulubey Blaundos

BLAUNDOS

Sülümenli köyü yakınlarındadır. İlçe merkezine 10 km. ve İl merkezine ise 30 km. uzaklıktadır. Kanyonda bulunan cam seyir terasına yaklaşık 10 km uzaklıktadır.

Derin vadilerle çevrili bir yarımada üzerinde kurulmuş. Üç tarafı dik uçurumlu dere yatağı ile çevrili, yarım ada görünümünde, düz bir burun üzerinde oturmaktadır. Çevresinde, 100 metre derinliğindeki kanyon içinden, kentin su ihtiyacını karşılayan dere geçmektedir.

Kalesi, tapınakları, tiyatrosu, stadyumu ve kaya mezarları ile, ilgi çeken bir yer.

Şehir: Helenistik dönemde, Makedonya’dan gelenler tarafından kurulmuştur. Bu durum: 1845 yılında, Hamilton isimli bir araştırmacı tarafından, Ulubey mezarlığında bulunan bir yazıt ile kanıtlanmıştır. Bu yazıtta “Blaundeon Makedonon” yazılıdır.

Şehir: Büyük İskender’in ölümünden sonra, mirasını paylaşan 8 generalden, Antigonos’un payına düşer. Daha sonra, MÖ.189 yılında, şehirde, Roma hakimiyeti görülür. Bu dönemde: şehir, önemli bir merkez haline gelir. Kendi adına  para basarlar.

Uşak Ulubey Blaundos

Evet, şehir konum olarak ilginç özellikler taşıyor. Üç tarafı derin ve dik vadilerle çevrili. Düz bir burun üzerinde. Şehir merkezinin üç yanının vadilerle çevrili olması, dışarı ile sadece kuzeydeki tek kapıdan irtibatının bulunmasını sağlar. Bu kapının merkeze bakan, iç cephe genişliği: 26.5 metre, dış cephe genişliği: 23 metre, derinliği ise 8.20 metredir. Arazi yapısından dolayı, kapı yamuk plan gösterir.

Kapıdan geçildiğinde: batı yamacında tek, doğu yamacında alt ve üst olmak üzere 2 şehir suru var.

Uşak Ulubey Blaundos

Stadion

Doğudaki alt ve üst surlar arasında kalan alandadır. Uzunluğu 140 metre, genişliği ise 37 metredir. Oturma sıraları, tek taraflı olup, üst şehir suruna dayanmış durumda yapılmıştır.

Uşak Ulubey Blaundos

Tiyatro

Şehir surları dışında ve Stadyumun alt kısmında, vadi içinde, yamaca yapılmıştır. Sahnesi tamamen yıkılmıştır. Oturma sıralarının bir kısmı, sağlam kalabilmiştir.

Uşak Ulubey Blaundos

Şehir merkezi

Şehir merkezi, surlar içinde kalmıştır. Burada: İon düzeninde yapılmış bir tapınak ve bir kısım yapılar bulunmaktadır. Şehrin metropolü: 2 ayrı alanda bulunur.

Uşak Ulubey Blaundos

Tapınak

Şehir merkezindeki tapınak: bu yapıda restorasyon çalışmaları yapılmıştır. Tahminlere göre: 17.30 x 8.95 metre boyutlarında, İon düzeninde bir tapınaktır. Üst yapısı tamamen yıkılmıştır. Tabanı: mermer döşeme, alt duvarları: kalker, temeli: andezit ve krepisleri: mermerdir.

Güney ön cephesi ile kuzey arka cephesi: üçgen alınlıklıdır. Sima kısmında: bitkisel motifler, aslan başları, diş sıraları var. Arşitav üzerinde bulunan yazıtlardan: 4 tanesi Latince, 6 tanesi Yunancadır. 1833 tarihinde, Arundel isimli bir araştırmacı bu yazıtları okumuş ve buranın “Kaudios Tapınağı” olduğu ortaya çıkmıştır.

Ancak: daha sonra yapılan araştırmalar, bu bilginin doğruluğunu kanıtlamamıştır.

Araştırmalar sırasında: kazı yeri yakınlarında bulunan bir yazıtta: tapınakla ilgili konular aydınlatılmıştır. MÖ.1.yüzyıl ve MS.1.yüzyıl arasındaki dönemdeki bu yazıta göre: tapınak “Athena” ve “Homonia”ya adanmıştır.

Kazı çalışmaları ile: tapınak çevresi açılmış, yapının kuzey arka cephesinde, arka duvara: 5.30 m. ve yan duvara ise 6.70 metre uzaklıkta: Temenos duvarı olarak adlandırılan duvar temeli ortaya çıkmıştır. Burada: bu yapıya bitişik, Bizans dönemine ait 6.40 m. x 8.60 m. boyutlarında ve tapınak taşları kullanılarak yapılan, avlu şeklinde bir mekan bulunmuştur.

Bu avlu şeklinde mekanda, herhangi bir buluntuya rastlanmamıştır. Ancak: 1970 yılında yapılan kaçak kazılarda bulunan ve sonradan Müzeye teslim edilen bir kadın heykelinin parçaları aranmıştır. Çünkü: MS.1.yüzyıla tarihlenen ve 1.90 m. boyundaki bu kadın heykelinin: baş, sağ kol ve sol kol kopuktur.

Daha sonra: ön cephe tamamen temizlenmiş ve 8 basamaklı, 8.95 metre genişliğindeki tapınak girişi: tamamen ortaya çıkarılmıştır. Dağılmış yapı elemanları, tek tek yerlerine oturtulmuştur.

Yukarıda: şehrin metropolünün iki alandan oluştuğunu söylemiştim. Bu alanlar:

Uşak Ulubey Blaundos

Birinci alan: Kuzeydeki mezarlık ve birkaç Tümülüs ile, doğudaki vadide bulunan kaya mezarları. Kaya mezarları: 2 kişilik olduğu gibi, 10 veya 12 kişilik aile tipi mezarlar şeklinde de yapılmıştır. Bunlar tonozlu yapılardır. Nişli odacıklar ve sabit lahit tipi gömütlerdir.

Çoğunun, koridor tabanında da gömüye rastlanır. Mezarların çoğunda: beyaz sıva ve sıvının üzeri: kızıl, mavi, yeşil boyalarla yapılmış: bitki ve stilize hayvan motifleriyle bezenmiştir.

İkinci alan: Kent merkezi dışında kalır. Burada: İon tarzında ikinci bir tapınak ve çeşitli kemerler var. Bu kemerlerin fonksiyonu anlaşılamamış olup sayıları 14 dür. Su kemeri oldukları tahmin edilmektedir.

Evet: Blaundos antik kenti. Genelde, doğanın tahribatı dışında, fazla bir  tahribat görmemiştir. Ancak:  antik kentteki çalışmalar, günümüze dek, yalnızca tapınak ile sınırlı kalmıştır. Gelecekte yapılan çalışmalar sonucunda, kentin tam olarak tanıtılabileceği kesin. Yani: burayı ziyaret ederseniz: kapı, stadyum, tiyatro, surlar, tapınak görebileceğiniz antik kalıntılar.

Uşak Ulubey Kanyonu

ULUBEY KANYONU

Uşak ilinin güney ve güneybatı kesiminde, jeolojik yapının özelliğinden dolayı oluşmuş, 73 km. uzunluğunda bir kanyon. Kanyon denilince, isterseniz birkaç kelime bilgi vermek istiyorum. Kanyon: dünya yüzeyinde, nehirler tarafından oluşturulan derin vadilere verilen isim. Kanyonun iki yanındaki duvarlar: erozyon ve aşınmaya dayanıklı sert kayalardan oluşuyor. Bunlar: granit ya da kumtaşı kayaları.

Bu doğal oluşumların, en büyük örneği: Amerika-Arizona’da bulunan “Büyük Kanyon” Dünya üzerinde, ikinci en büyük kanyon ise, Uşak-Banaz kanyonu. Burası, Türkiye’nin en büyük kanyonu. Bir de, Kastamonu yöresinde Vanya Kanyonu var.

Uşak Ulubey Kanyonu

Evet, hani girişte söylemiştim. Kanyon denilince, kanyon insanlar için ne anlama geliyor. Yani: kanyonda ne yapılır. Kanyon bulunduğu yöre için ne anlam ifade ediyor? Kanyon, gerek bilimsel ve gerekse turistik potansiyele sahip bir yer. Tektonik evrim ve nehir aşındırması arasındaki ilişki: burada rahatlıkla görülebilir, yani bilimsel araştırma ve geziler için çok uygun.

Bunun dışında: burada, treaking, doğa yürüyüşleri yapmak mümkün. Bu muhteşem arazi yapısını seyrederek yapılacak yürüyüşler, gerçekten muhteşem heyecan yaratıyor. Derin vadi boyunca, uzanan uçurumlar, manzara amaçlı yürüyüşler için çok ideal.

Buranın rakamsal değerlerine gelince: kanyonun genişliği 500-100 metre, derinliği: 135-170 metre ve uzunluğu ise: 40-45 km. civarında değişiyor. Toplamda: 73 km. ye kadar uzanıyor. Yani: akarsular boyunca uzanıyor. Ulubey çayı ve Banaz çayı boyunca devam eden bir ana kanyon ile buna bağlanan onlarca büyük yan kanyonlardan oluşur.

Hıristiyan Montanism tarikatının merkezi olarak kabul edilen ve yaklaşık olarak 377 yılında Hıristiyan saldırılarıyla yıkıldığı bilinen Pepouza antik kenti de kanyon içindedir. Kanyon boyunca, antik dönemlerden kalan su kanalları, kaya mezarları ve mağaralar görülebilir. Clandıras su kemeri de, bu kanyon sınırlarında Karahallı ilçesinde yer alır.

Uşak Ulubey Kanyonu Cam seyir terası

Cam seyir terası

Kanyon üzerinde, Ulubey ilçe merkezinde, cam seyir terası ile hediyelik eşyaların satıldığı küçük dükkanlar bulunur.

AKSAZ KAPLICALARI

İlçeye 25 km. uzaklıkta, Aksaz Çayı kıyısındadır. Büyük bir granit kayanın dibinde, 5 ayrı noktadan kaynamaktadır. Suyu: 39 derece sıcaklıktadır. Konaklama tesisi yoktur. Çadırlarda kalınmaktadır. Kaplıca suyu: içildiğinde: karaciğer ve safra yolları hastalıklarına, banyo olarak kullanıldığında ise: nevralji, nefrit, kırık ve çıkıklar ile kadın hastalıklarına iyi gelmektedir.

İYON TAPINAĞI

MÖ.700-600 yıllarında, Saka Mezarlığı yakınlarında kalıntıları bulunan tapınak: İyon mimarisi tarzında yapılmıştır. Perslerin Anadolu’ya hakim olduğu dönemde yıkılmıştır.

Uşak Ulubey Yaver Deresindeki Kale-Manastır

YAVER DERESİNDEKİ KALE/MANASTIR

MÖ.320-300 yıllarında yapılan kale: Büyük İskender İmparatorluğunun parçalandığı dönemde yapılmıştır. Kale duvarında: İyon Tapınağı kalıntıları kullanılmıştır. Kale: iç içe geçmiş iki duvarlıdır. Yapılan kazılarda: kaleden haçların çıkması: buranın hem kale, hem de manastır olarak kullanıldığını ifade etmektedir.

Uşak Ulubey Clanudda

CLANUDDA ANTİK KENTİ

Çırpıcılar köyündedir. Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerinde kullanıldığı düşünülen, antik bir şehirdir. Kendi adına para basmıştır. Şehirde: stadyum, tiyatro ve kilise kalıntıları ve ayrıca lahit mezarlara ait kalıntılar var.

HASKÖY ASARI

Banaz çayı üzerinde, bir kanyon görünümünde olan bölgede: dik yamaçların üst kısımlarında, büyük kaya mezarlığıdır. Mezarlığın resimleri, köylülerce tahrip edilmiştir. Bu resimler: Hz. İsa ve havarilere ve meleklere aittir. O dönemde, Hıristiyanların, Romalıların zulmünden kaçarak, burada ibadet ettikleri düşünülmektedir. Henüz  tam olarak arkeolojik inceleme yapılmamıştır.

NAİS ANTİK KENTİ 

İnay köyünün 2 km. güneyindedir. Lidya uygarlığına bağlı bir şehirdir. Roma ve Bizans dönemlerinde de yerleşim görülür. Kent üzerinde: W.Ramsay, Buresch, H.Keil, Arundej, Veli Sevin ve Prof.Bilge Umar, bazı incelemeler yapmışlardır. Kentin bulunduğu yerdeki taşlar: Roma ve Osmanlı dönemlerinde başka yapılarda kullanılmıştır. Köy içindeki çeşitli yapılarda görülen bu taşlar dışında, Nais kenti ile ilgili günümüze pek bir şey gelmemiştir.

Kent: Lidya-Frigya sınırında, Lidya’nın Sardes kentine bağlı bir yerleşim yeridir. Yakınında: Blaundos ve Klanudda kentleri bulunmaktaydı.

Klanudda kentinin de, bugünkü İnay köyü arazisi içinde bulunduğu sanılmaktadır. Sardes gelen, ünlü “Kervan Yolu” Nais ve Blaundos şehirlerinden geçmekteydi.

Lidya döneminden sonra, Romalılar döneminde de, Nais yerleşim yeri olarak kullanılmaya devam etmiştir. Bu dönemde, ticaret yolu üzerinde bulunması nedeniyle, tüccarlar, burada mal alıp satıyorlarmış.

İNAY KÖYÜ BALÇIKLI DERESİ HÖYÜĞÜ

İnay köyünde, demiryolu kenarında bulunan, büyük bir höyüktür. 1982 yılında SİT alanı ilan edilmiştir. Buranın: Antik Yunan, Roma ve Bizans dönemlerinde, yerleşim yeri olduğu düşünülmektedir. Ancak, büyük ölçüde tahrip edilmiştir. Çevresinde: şehir mezarlığı vardır. Bu yörede: filler ve cüsseli hayvanlara ait fosiller bulunmaktadır.

Ayrıca: MÖ.5000-3000 yıllarından kalma kaplar, MÖ.3000 yılına ait Hititlerden kalma küpler bulunmuştur.

Uşak Ulubey Kervansaray-Han

KERVANSARAY (HAN) 

İnay köy merkezindedir. 16.yüzyılda yapılmıştır. Han’ın üzeri, önceleri toprakla örtülü iken, sonradan kiremitle örtülmüştür. İçinde: kemerli bölmeler vardır. Taş yapıdır. TRT’de yayınlanan, televizyon dizisi “Köroğlu” filminin  bazı sahneleri bu handa çekilmiştir.

Uşak Ulubey Taş Köprü

TAŞ KÖPRÜ

İnay köyü içinde, Kervansaray önündeki dere yatağı üzerindedir. Tek gözlüdür. Kışın, yağmur ve karın bol yağdığı dönemler dışında, dere kurudur. Köydeki Kervansaray ile aynı  dönemde, yani 16. yüzyılda yapıldığı düşünülmektedir. Günümüzde, köprünün dış yüzeyinde bulunan yazıt ise, onarım yazıtıdır. Köprünün uzunluğu: 8 metre, genişliği 3 metre ve yüksekliği ise 5 metredir.

Karahallı tanıtımı.

Eşme tanıtımı.

Sivaslı tanıtımı.

Banaz tanıtımı.

Uşak tanıtımı.