Hong Kong Genel

 

Hong Kong Genel

Hong Kong: canlı ve hareketli karakteri ile, ziyaretçilerine keyif veren bir yer olarak bilinir. Tarih bölümünde belirttiğim gibi, yapılan afyon savaşları sonucunda, İngilizler tarafından Çin’den alınan ve serbest ticaret anlaşması s onucu yıllarla bağlantılı olarak hızla gelişen bir ülke. 1997 yılında İngilizler tarafından Çin ülkesine geri verilse de, özel bir anlaşma ile, özel bir yönetim biçimi uygulanan şehirde, eski zengin yaşam hala sürdürülüyor.

Dünyanın kişisel milli geliri en yüksek ülkelerinden birisidir. Geçmiş yıllarda, bütçe dengesi fazla verdi diye, yerel yönetim tarafından şehirde ikamet eden her kişiye, 750 dolar civarında ödeme yapılmıştır. Ancak yine geçenlerde, okullarda “Çin vatandaşlık dersi” okutulacağının açıklanması üzerine, binlerce kişinin sokaklara dökülüp bunu protesto ettikleri bir yerdir.

Ayrıntıya girmeden önce, birkaç kelime ile “Hong Kong” tanımla derseniz: özellikle yaz aylarında sıcak ve nem çok bunaltır, sokaklarında soya yağı ile yapılmış yemekler kötü kokar, güvenlik anlamında son derece iyidir, gecenin geç saatlerine kadar sokaklarda gezebilirsiniz, toplu ulaşım son derece rahattır, bu şehir tam bir alışveriş cennetidir.

Çünkü ticarette vergi alınmaz, insanları cana yakındır, yardımseverdir ama İngilizceleri yeterli değildir, şehrin % 90’lık bölümü yeşillik, yalnızca % 10’luk bölümü yerleşim yeri olmasına rağmen, bazı yerlerde gökdelenlerin en yüksek katını ve gökyüzünü göremezsiniz, kedi bulunmaz, direksiyon sağdadır, yayalara özen gösterilir, her yer tertemizdir, buraya giderken yanınızda mutlaka şemsiye veya yağmurluk olsun, hatta yedek ayakkabılarınız olsun, çünkü muson yağmurlarına yakalanırsanız, önce feci ıslanır sonra hava ısındığında kurursunuz derler.

Hong Kong isminin kelime anlamı:

Kanton lehçesinde “Îtırlı Liman” anlamına gelir. Bu anlam, büyük ölçüde, burada yetiştirilen Sığla ağacından gelmektedir. Bu ağaç, günümüzde “Aberdeen” olarak bilinir. Aslında, şehrin isminin, günümüzde Hong Kong yönetiminin amblemi olan bahunya çiçeğinden geldiği de söylenmektedir.

Şehirdeki ulaşım sistemi, dünyanın en iyilerinden birisi olarak bilinir ve dünyanın en yoğun nüfusuna yani büyük bir kalabalığa sahip olsa da, şehirde ulaşım aksamaz. Bunun yanında, şehir dünyanın en güvenlikli şehirlerinden birisidir. Gecenin geç saatlerinde bile, rahatlıkla caddelerde, parklarda dolaşmak mümkündür.

Güvenliğin tek tehdidi, ana kara Çin’den ve Hindistan’dan gelenlerdir. Bilemiyorum, güvenlik sorunu yok deniyor ama yine de biraz tedbirli olup, pek te ara sokaklara girmemekte yarar var diyebilirim, bunun dışında özellikle gündüz saatlerinde hiçbir sıkıntı yok. Sadece bazı yerlerde Hintli sokak satıcıları, bazen rahatsız ediyorlar.

 

DEVİR-TESLİM

Uzun süre, İngiliz kolonisi olarak bilinen Hong Kong: 1 Temmuz 1997 tarihinden sonra, Çin Halk Yönetimi Özerk Bölgesi olarak yeniden Çin egemenliğine geçmiştir. Ancak, günümüzde şehir Çin Halk Cumhuriyeti yönetimini değil, yasalarıyla ve sahip olduğu haklarla, tam bir kapitalist yönetimi seçmiştir.

Çünkü: Pekin yönetimi, şehirde yapılan seçim öncesinde: refah ve istikrarı koruma garantisi vermiştir. Bunun sonucunda, şehir: Çin yönetiminin Batı’daki en belirgin ve etkin vitrini haline gelmiştir. Çünkü: ticari bilgide ve yönetim uzmanlığında rakipsizdir.

Evet: kuşkusuz devir-teslimden sonra, şehirde çok şey değişti. Ama bu değişimin büyük çoğunluğunun nedeni: ekonomik gelişme ve dünya çapındaki bu tür şehirleri etkileyen diğer olaylardı.

Çünkü: İngilizler, bölgeden ayrılırken, arkalarında çok şey bırakmadılar. Öte yandan: artık buradaki paranın üzerinde İngiltere Kraliçesinin resmi yok. “Union Jack” in yerini, Çin Bayrağı ve bahunya çiçeği amblemiyle süslü Hong Kong bayrağı aldı.

Şehir sokaklarında, İngilizceden çok “Mandarin Çince” si konuşulmaya başlandı. Çinli turist sayısında, büyük artış sağlandı. Yalnızca, 2006 yılında, buraya 13.5 milyon Çinli turist geldiği söyleniyor.

 

HAVAALANI

Şehirdeki uluslar arası havaalanı: “Lantau” adasında “Chek Lap Kok” bölgesinde bulunmaktadır. Bu modern havaalanında, gümrük kontrolleri, büyük bir düzen içinde sürdürülmektedir.

İstanbul’dan uçağa bindiğinizde, direkt uçuşlar yaklaşık 10 saat sürüyor. Havaalanında, şehir içinde 3 günlük kullanımı sağlayan, toplu ulaşım kartı almanızı öneririm. Bu kart, hemen pasaport kontrolünden sonra “airportexpress” denilen yerde satılıyor. Kartın ücreti, depozito düşüldükten sonra 30 Amerikan dolarıdır.

Bu karta “octopus card” deniliyor. Bu turist kartı: 3 gün boyunca, şehir içindeki tüm toplu ulaşım araçlarına ücretsiz binmenizi sağlıyor ve dönüşte bunu aldığınız yere iade ederseniz, depozito bedelini de geri alabiliyorsunuz ki, bence mutlaka bu kartı satın alın.
Bunun dışında, havaalanından istediğiniz yere “metro” ile gidebilirsiniz, ancak biraz pahalıdır.

 

İKLİM

Hong Kong şehrini gezmek için, en uygun zaman: sıcaklığın ve nemin düşük olduğu ve havanın açık ve güneşli olduğu “Ekim-Kasım” aylarıdır. Aralık ve Şubat aylarında, nem oranı düşük olsa da, havanın ısısı da düşüktür. Bahar aylarında ise, ısı ve nem yükselmeye başlar. Mart ve Nisan ayları da hava çok hoştur. Ama, Mayıs ayından başlayarak Eylül ayı başına kadar, hava aşırı sıcak ve çoğunlukla nemlidir.

Yazın söylediğim gibi, çok muazzam nem ve sıcaklık var. Ocak ayında, gündüz sıcaklıkları 20 derece civarındadır. Ancak, yaz sıcağında terlemekten se, yanınızda muson yağmurları için bir şemsiye bulundurarak, Şubat döneminde gitmenizin daha iyi olacağını söyleyebilirim.

 

NÜFUS

Şehir nüfusu, 7 milyon civarındadır. Ancak, bölgenin toplam yüzölçümü 1100 km. kare olduğundan, konut yetersizliği, bölgenin en önemli sıkıntılarının başında gelmektedir. Bu yüzden, şehirde, devasa toplu konut blokları yapılmaktadır. Her türlü modern olanaklara sahip olmasına rağmen, bu toplu konutlarda, insanlar yine de büyük bir sıkışıklık içinde yaşamaktadırlar. Yani, mimari stil, ne uygun ne de güzel olarak kabul edilmemektedir.

Şehir nüfusunun % 95’i Çinlidir. Şehirde, Çin’in her yerinden gelen göçmenler görülür. Ancak, bu Çinliler, çalışkanlıkları ve yaratıcı yaklaşımlarıyla öne çıkmaktadırlar. Böylece, Çinliler, Hong Kong şehrinin başarısına büyük katkıda bulunmuşlardır. Göçmenlerle ilgili anlatılan öykülerin bir tanesi: cebinde parasız şehre gelen, mütevazi bir tezgah açarak para kazanmaya başlayan, daha sonra kendi dükkanını açan ve bir süre sonra bunu mağazalar zinciri haline getirenler.

Şehir insanı, geleneksel yaşantısını büyük ölçüde sürdürmektedir. Özellikle: kader ve şans, çok ciddiye alınır. Astrologların ve falcıların müşterileri, hep vardır. Ayrıca: kumar bu şehirde bir tutkudur ve kumarın her çeşidi oynanır. Şehirdeki, 2 büyük hipodromda, muhteşem ve yüksek bahis sistemi bulunmaktadır.

Hong Kong Genel

TURİZM

Şehir gezisi: deniz kıyısından başlar. Burada: gemiler, römorkörler, şilepler, yatların oluşturduğu muhteşem bir trafik görülür. Özellikle şehir gezinizde görmeniz gerekenler şunlar olabilir: Temple Street caddesinde bulunan “Night Market”, Disneyland, Ocean Park, teleferik ile çıkılan bir dağın üzerinde bulunan “Buda” heykeli (The big Buddha and po lin manastery), bir tramvayın 45 derecelik açı ile çıktığı ve şehrin bütün gökdelenlerinin izlenebildiği bir yer olan “The Peak” olan tepe.

Ocean Park: muhteşem bir eğlence parkıdır ve burada yunus gösterilerinden, takla atan trenlere kadar pek çok aktiviteyi yaşayabilirsiniz. Hatta: burayı, Disneyland’dan daha büyük ve çeşitli olduğunu ileri sürenler de var ki, ben buna katılıyorum, ancak yine de Disneyland, çocuklar için çok daha çekici çünkü, oradaki figürler, çocukların hep masallardan bildikleri, tanıdıkları figürler, zaten Disneyland, o sayede çekici oluyor.

Victoria Peak bölgesine de gitmenizi öneririm, orada özellikle “Madam Toussot” müzesini mutlaka görün. Ayrıca, yukarı da da sözünü ettiğim gibi, 45 derecelik bir eğimle tepeye çıkan tren çok keyifli ki, bu trene de binmeyi ihmal etmeyin.
Central bölgesinden bir ferry boat’a binin ve adaları ziyaret edin.

Her yıl “Ekim” ayında, burada dünyanın en büyük elektronik fuarı düzenleniyor, ancak bu fuar sırasında, şehirdeki “50” dolarlık otel odalarının “200” dolara yükseldiğini unutmamak gerekiyor.

 

Victoria Peak

Burası, şehrin en yüksek noktasıdır. Buradan liman ve günbatımı manzarası izlemek, büyük keyiftir.

Kowloon Yarımadası

Burası: Victoria Harboor’un karşısında bulunmaktadır. Bölge: otelleri, gece hayatı ve bitmeyen alışverişleriyle ünlüdür.

New Territories

Burada, yüksek binalar, dünyanın en işlek 2’nci konteyner limanı, çevresi duvarlarla çevrili eski köyler, doğal parklar ve çiftlikler bulunur.

Adalar-Lantau, Lama, Cheugn Chau

Bu adalar, şehrin az gelişmiş yerleridir. Buralar, sakinlikleriyle ziyaretçilerine dinlenme imkanı sunarlar.

Macau

Burada, Çin ve İber kültürünün harmanını bulmak mümkündür. Feribotla buraya gidilebilmektedir.

 

FENG SHUİ İNANIŞI

Feng Shui’nin sözcük anlamı “rüzgar ve su” dur. Eski bir “bilicilik” sistemi olan fenk-shui’nin amacı: doğa güçleriyle uyama ulaşmak, sağlığa ve başarıya katkıda bulunan bir çevre oluşturmaktır.
Yaşam alanlarının fenk-shui ilkelerine göre düzenlenmesinin kötü güçleri kovduğuna inanılır ve burada yaşayanların refahı desteklenir.

İnanışa göre: binalar bol suya bakmalıdır ya da yakınlarında akvaryum veya fiskiye bulunmalıdır.
Aslanlar ve ejderhalar koruyucudur. Honk Hong Bankasının kapısında, bir çift bronz aslan bulunur.

Hong Hong şehrinin ejderhaları da dikkate alınmalıdır. Yeni yapılan binalar, ejderhaların su yollarını kesmeyecek şekilde planlanır. Bir keresinde, ejderhanın denize ulaşması için, bir apartman bloğunun ortasında, büyük bir delik bırakılmıştır.
Evet, Hong Hong şehrinde yaşayan Çinliler, fenk-shui ilkelerine sıkı sıkıya bağlıdırlar.

 

TAYFUN ALARMI

Hong Kong Genel: Bölgedeki en büyük doğal tehlike “büyük rüzgar” yani tayfundur. Tayfun, daima hasar verir. Honğ Hong tarihi boyunca felaketlere neden olan tayfunlar yaşanmıştır. Çünkü, şehirde, her yıl, en az 5 tayfun görülür. Ancak, bunların büyük çoğunluğu, şehri doğrudan vurmaz ve ölümlere neden olmaz.

Bu tayfunlar: genellikle “Temmuz” ve “Eylül” ayları arasındaki dönemde meydana gelirler. Bu tayfunlar, bölgeyi etkileme ihtimali söz konusu olduğunda, bölgede “1”den “10”a kadar numaralandırılan tayfun alarmları verilir. 1’Nolu uyarı: şehrin çevresinde tayfuna dönüşebilecek tropikal bir fırtınayı belirtir ve pek önemsenmez. 3’Nolu uyarı: rüzgarın şiddetleneceğini ve buna, yoğun yağışın eşlik edeceğini bildirir, bu durumda, turlar ve deniz seferleri iptal edilir,  bazı işyerleri kapanır.

8’Nolu uyarı, en ciddi olanıdır ve fırtınaların bölgeye yaklaştığını belirtir. Bankalar, bürolar, ofisler, müzeler, dükkanlar ve restoranların çoğu kapanır, yerel ulaşım ve uçuşlar durdurulur. Eğer, siz de Hong Hong şehrini ziyaret ettiğinizde, 8 No’lu uyarı ile karşılaşırsanız: kesinlikle otelinizden dışarı çıkmamalısınız ve fırtınanın durumunu, televizyon ve radyodan izlemeli, verilen talimatlara göre hareket etmelisiniz.

 

DİL

Hong Kong Genel: Şehirde, resmi olarak kabul edilen diller “İngilizce” ve Çincedir. Çin alfabesinin harfleri “anlamı” temsil eder. Çincede: 5 bin tanesi yaygın olarak kullanılan, yaklaşık 50 bin harf bulunmaktadır. Tek bir karakteri yazmak için: sayısı 1 ile 33 arasında değişen, şekiller çizmek gerekir. Bir harfin, bir başka harf yerine tercih edilmesi, ince anlam değişikliklerine neden olacaktır. Yazı: geleneksel olarak sütunlar halinde, yukarıdan aşağıya yazılır.

Ben her zaman olduğu gibi, sizlere şunu önereceğim: kaldığınız otelden, mutlaka otel adres kartı temin edin ve şehirden otele döneceğiniz zaman, şoföre adresi anlatmak ile uğraşmayın, bu kartı verin, şoför sizi otelinize götürecektir. Yoksa, Çince harfler, otelinizi veya gitmek istediğiniz yeri bulmanızda zorlanmanıza neden olacaktır.

Evet, şehirde karşınıza çıkanların yarısı İngilizce biliyor, ama onların bildiği İngilizce biraz farklı, yani onlarla konuşurken, İngilizce konuşurken, şivelerinin farklı olduğunu aklınızdan çıkarmayın, yine de Hong Konglular, turistlere yardımcı olmayı seviyorlar.

 

ELEKTRİK

Hong Kong Genel: Şehirde, elektrik standart olarak 220 volttur. Birçok otelde, bütün standart fişlere ve voltajlara uygun prizler bulunur.

 

PARA

Şehirde “Hong Kong Doları” kullanılır. Yanınızda Amerikan doları varsa, buna asla güvenmeyin, birçok yer Amerikan doları kabul etmez veya komisyon alırlar. Bu yüzden, size önerim, havaalanında derhal yanınızdaki Amerikan doları veya Euroları, Hong Kong dolarına çevirttirmenizdir, sanırım birkaç döviz bürosu gezerek, sizin için en uygun değişim değerini bulacaksınızdır.

1 Hong Kong Doları= 7.8 Amerikan Dolarına eşittir.
1 Hong Kong Doları= 100 Centtir.

Banknot olarak: 10, 20, 50, 500, 1000 Hong Hong doları bulunur.
Dövizinizi: bankalarda, otellerde, döviz bürolarında ve büyük alışveriş merkezlerinde bozdurabilirsiniz. Bankalar genellikle komisyon alırlar. Ama, ruhsatlı döviz büroları, komisyon almazlar. Yine de, dövizcilerin çok küçük komisyon almaları bence olumlu. Yine de komisyon vermeyeyim diyorsanız, HSBC banka gidin, burada günlük limit 2000 Amerikan doları olmak üzere, her türlü paranızı, komisyonsuz değiştirebiliyorsunuz.

Bu arada: şehirde, her yerde kredi kartının geçerli olduğunu belirtmeliyim.
Kredi kartı kullanacaklar için, kartınızın arkasındaki “imza” bölümünü mutlaka imzalayın, buna çok dikkat ediyorlar.

 

GİYİM

Yılın “Mayıs-Eylül” ayları arasındaki dönemde şehri ziyaret edecekseniz: hafif yazlık giysiler bulundurmanız gerekir. Ancak, yağmur için tedbir olarak bir şemsiye alabilirsiniz. Eylül sonu ve Aralık ayı başına kadar olan süreçte ise, süveter ve uzun kollu gömlek kullanmak gerekir. Aralık sonu ile Şubat sonu arasındaki dönemde ise, yünlü ve sıcak tutan giysiler kullanmanız şarttır.

Bunun yanında: gezerken ve alışveriş yaparken, istediğiniz gibi giyinebilirsiniz. Ancak lüks restoranlarda, şort ve askılı giysiler pek hoş karşılanmaz. Özellikle, Çin tapınaklarına girecekler için, yine şort ve kolsuz giysiler, sıkıntı yaratacaktır.

 

ÖLÇÜ BİRİMLERİ

Şehirde genellikle uluslar arası ölçü birimleri kullanılmaktadır. Yani “metrik” sistem geçerlidir. Ancak, yine de bazı yerlerde Çin ölçüleri kullanılır. Bu yüzden, Çin ölçüleri hakkında kısa bilgi sahibi olmanızda yarar var.
Gıda ürünleri “catty” ölçüsü ile satılır ki: 1 catty= 600 gr. dır.
Diğer mallar ise, tartılırken “tael” (39 gr.) ve “chin” (300 gr) kullanılır.
Pazarlarda, uzunluk birimi olarak “tsün” kullanılır. 1 tsün=37 cm. dir.

Hong Kong Genel

TOPLU ULAŞIM

TAKSİLER

Hong Kong Genel; Şehirdeki taksiler, taksimetrelidir. Yol üzerinde durdurarak taksiye binebilirsiniz. Honk Hong adası ve Kowloon bölgelerindeki taksiler “kırmızı” renklidir.

Taksi şoförlerinin çoğu İngilizce bilmeyip Çince bildiklerinden daha önce de söylediğim gibi, gideceğiniz yerin veya otelinizin Çince adını bilmeniz gerekir.

Zaten birçok otelin resepsiyonunda, otelin adı ve isminin, İngilizce ve Çince yazıldığı kartlar bulunmaktadır ve müşterilerine bu kartları verirler.

METRO

Şehir metrosu: dünyanın en kullanışlı ve kolay metrolarından birisidir. Metro, her gün saat: 06.00-01.00 arasında çalışmaktadır. Metronun 7 hattı, farklı renklerle belirlenmiştir. Levhalar ve anonslar: İngilizce ve Çincedir. Metro biletlerini, otomatik makinalardan temin edebilirsiniz. Turnikeyi geçtikten sonra biletinizi almayı unutmayın, çünkü gideceğiniz yere vardığınızda, metrodan çıkmak için yine o bilete ihtiyacınız oluyor.

FERİBOT

Stary Ferry isimli feribotlar, ziyaretçiler için yalnızca bir ulaşım aracı değil, aynı zamanda kaçırılmaması gereken bir gezi deneyimidir. Feribotlar, mevcut iskelelerinden çok sık hareket ederler ve her gün saat: 06.30-23.30 arasında çalışırlar.

OTOBÜS

Şehirdeki otobüs hizmeti yeterli ve ucuzdur. Çift katlı otobüsler, 24 saat boyunca çalışırlar ve şehrin en uzak yerlerine kadar giderler. Otobüse binerken, ücret, şoförün yanındaki kutuya atılır.

New Territories

Stanley

Repulse Bay

Disneyland

Manisa Salihli

Manisa Salihli

Salihli denilince ilk akla gelenler: suyu, odun köftesi, kurşunlu kaplıcaları, Sart harabeleri. Manisa’nın en büyük ilçesi olmasına rağmen, burada yaşayanlar, nereli oldukları sorulduğunda “Salililiyim” şeklinde cevap verirler.

Dikkat, arada “h” harfi yok. Buradan geçerken; Sart antik şehrini birkaç kez gezme şansım oldu.

ULAŞIM

İlçenin Manisa il merkezine uzaklığı: 72 km. dir.

Uşak-İzmir karayolu üzerindedir. İzmir-Afyon demiryolu da buradan geçmektedir. Salihli-İzmir arasındaki uzaklık: 96 km. Salihli-Uşak arasındaki uzaklık: 120 km. Salihli-Balıkesir arasındaki uzaklık: 144 km. Salihli-Denizli arasındaki uzaklık: 110 km.

Çevredeki ilçelerle olan uzaklıklar ise şöyledir:

Salihli-Kula arasındaki uzaklık: 42 km. Salihli-Turgutlu arasındaki uzaklık: 42 km. Salihli-Alaşehir arasındaki uzaklık: 40 km. Salihli-Köprübaşı arasındaki uzaklık: 53 km.

TARİH

İlçenin tarihini anlatmaya: antik Sardes (Sart) kenti döneminden başlamak gerekir. Sardes kendi: Gediz havzasında, Sart çayı kıyısında ve Bozdağ’ın batısındaki tepelerin kuzey yamaçları üzerinde, Meles adlı bir kral tarafından kurulmuş.

MÖ.1200-1000 yılları arasında, önemli bir yerleşim yeri olmakla birlikte, özellikle, MÖ.7 ve 6.yüzyıllarda, büyük gelişme göstermiş ve Lidya devletinin başkenti olarak büyük ün kazanmıştır.

Tarihi süreç içinde: Sardes kentinde öne çıkan gelişmeler şöyledir: Endüstriyel buluşlar, para, ülkeler arası ulaşım, lirik şiir, müzik, felsefe, astronomi, coğrafya ve heykelcilik. Tüm bu gelişmeler: Sardes kentinde başlamış ve gelişerek, antik dünyanın diğer yörelerine dağılmıştır.

Sardes kenti: Lidya devleti yıkıldıktan sonrada varlığını sürdürmüştür. Persler döneminde: Satraplık merkezi, Romalılar döneminde eyalet merkezi, Bizans döneminde ise, piskoposluk merkezi olmuştur. Dünya ticaret yollarının değişmesi sonucunda ise, Bizans imparatorluğunun son zamanlarında, kent, önemini kaybeder.

1075 yılında, Selçuklu Türkleri, Sardes kentini ele geçirirler. Takip eden dönemde, kentin ismi: Sart olarak anılmaya başlanır. Sart kenti: 1098 yılında, Bizanslıların eline geçer. 1313 yılında ise, Germiyanoğulları tarafından alınır ve kesin olarak Türk egemenliği altına sokulur.

16.yüzyıldan sonra: Salihli kenti, Sart kentinin işlevlerini yüklenmeye başlar ve onun yerini alır.

Evet, bugünkü Salihli’nin güneyinde, Bozdağ eteklerindeki tepelerde ve Çakallar deresinde: antik dönemlerde kalma mezarlar bulunuyor. Son olarak: MÖ.6.yüzyıla ait olduğu anlaşılan bir Tümülüs mezar bulunmuş.

Bu mezarlar, genellikle yerleşim merkezleri çevresinde bulunduğuna göre, bugünkü Salihli’nin güneyinde, antik bir yerleşim merkezi daha bulunduğu sanılmaktadır.

Bugünkü Salihli ilçesi, 1518 yılı kayıtlarına göre, Sart kazasına bağlıdır. O zamanki ismi ise: Veled-i Salih (Salihoğlu) köyü olarak bilinmektedir. Köyün kuruluşunu: Salihlu (Salihler) adlı “Yörük” topluluğu tarafından gerçekleştirildiği bilinmektedir.

Salihler: Yörüklerin yerleşmiş oldukları yere isimlerini vermişlerdir. Bu yüzden; 16. ve 17.yüzyıl kayıtlarında, Salihli’nin bulunduğu bölgede, birkaç Salihli köyü daha bulunduğu bilinmektedir.

Ancak: bunlar, daha önce sözünü ettiğim gibi, Sart kazasına bağlı değillerdi ve bu yüzden, bugünkü Salihli’nin çekirdeğini oluşturdukları düşünülmüyor.

Manisa Salihli

GENEL

İlçe, bütünüyle Ege bölgesi ikliminin tesiri altındadır. Yazları yağışsız ve sıcak, kışları ise yağışlı ve ılık “Akdeniz iklimi” tipi görülmektedir.

Salihli ovasında, zaman zaman fayların oynaması ile temel de çökmeler meydana gelmektedir. Bu açıdan bakıldığında, Salihli ovası, 1.derece deprem kuşağında bulunmaktadır.

Bozdağ: ilçenin güneyinde, 2159 metreye kadar çıkmakta ve heybetli bir görüntü oluşturmaktadır.

Jeotermal enerji: İlçe merkezine 6 km. uzaklıktaki Salihli-Kurşunlu jeotermal alanındaki enerji ile: İlçe merkezindeki 20 bin konutun merkezi olarak ısıtılması planlanmıştır. Halen bir kısım konut, bu enerji ile ısıtılmakta olup, çalışmalar devam etmektedir. Termal alanda: günümüzde 24 adet jeotermal kuyu var. Bunlardan: 6 tanesi konut ve sera ısıtmacılığı ve sağlık turizmi için kullanılıyor.

Tarım değerlendirildiğinde ise: Salihli’nin ülkemizin çekirdeksiz üzüm merkezi olduğu görülür. Kuru üzüm ihracatı ve pekmez üretimiyle, ülke çapında ilk sıralarda yer alır. Salihli’nin kirazı da çok ünlüdür.

İri taneli, küçük çekirdekli, çok tatlı ve üretilen miktarın tamamına yakını, yurt dışına ihraç ediliyor.

NE YENİR

Bu çevreye has damak tadı olarak; şevketi bostan, enginar dolması, semizotu, yalancı sarma, börülce tarator, simit ekmeği, mantar tatlısı, zerde. 

Bu yemek ve tatlılar, yörede sevilerek tüketilmekte olup, sizlerde deneyebilirsiniz. Özellikle ve özellikle:  odun köftesini tavsiye ediyorum.

Manisa Salihli

NE SATIN ALINIR

İlçenin Gökeyüp kasabasında: güveç yapılmaktadır. İlginizi çekerse, satın alabilirsiniz. Erkekler tarafından, yakın çevreden getirilen, bu işe uygun topraklar dövülerek inceltildikten sonra, yoğrulup çeşitli pişirme kapları yapılıyor.

Kurutulduktan sonra, bahçelerde yakılan ateşlerde pişirilerek, satışa sunuluyor.

GEZİLECEK YERLER

Manisa Salihli Kurşunlu Kaplıcaları

KURŞUNLU KAPLICALARI

Salihli ilçesinin kaplıcaları meşhurdur. Çünkü: bölge, yer altı kaynaklarının etkin olduğu bir yer. Kurşunlu kaplıcaları da: İlçe merkezine, 5 km. uzaklıktadır. İzmir-Ankara kara yolunda, güneye dönen 2 km. lik bir yolla ulaşılmaktadır.

Kaplıca sularının olumlu etki verdiği rahatsızlıklar şunlardır: romatizma, cilt ve kadın hastalıkları, solunum yolu hastalıkları, sinirsel hastalıklar ve ameliyat sonrası eklem ve kireçlenme rahatsızlıkları.

Banyo ve içme kürü olarak kullanılan suların içeriği ise: kalsiyum sülfatlı, bikarbonatlı, sülfatlı ve hidrojen sülfür. Sıcaklık: 52-96 derecedir.

Konaklamaya gelince: kaplıca bölgesinde: Salihli Belediyesi tarafından işletilen; 3 tip ev seçeneği bulunmaktadır. Bu seçeneklerin birbirinden ayrılma nedenleri: içinde bulunan yatak sayısıdır.

Tesis, toplam: 86 ev ve 270 yatak kapasitelidir. Ayrıca: restoran, kafeterya, çay bahçesi, fırın, bakkal, kasap ve manav bulunmaktadır. Bunların dışında: tesislerde: fizyoterapist, doktor, sağlık memuru da bulunmaktadır.

Tesislerde: 2 kapalı havuz, 8 jakuzili banyo ve 2 sauna bulunmaktadır. Elbette buraya gitmeye niyetlenirseniz, gitmeden önce rezervasyon yaptırmanız şart.

SART KAPLICALARI

İlçenin bir diğer kaplıcaları ise: Bozdağ eteklerinde, Çamur hamamı köyü sınırlarındadır. Halk arasında: Çamur hamamları olarak bilinir. İlçe merkezine, 11 km. uzaklıktadır. Suların özellikleri: kalsiyum, sodyum, bikarbonat ve sülfür içermesidir. Sıcaklığı: 52 derecedir.

Suların iyi geldiği düşünülen rahatsızlıklar şunlardır: romatizma, nevralji, cilt ve kadın hastalıklarıdır. Konaklamaya gelince, bölgede: 150 yatak kapasiteli, 75 banyolu oda bulunmaktadır. Yine: buraya gitmeye niyetlenenler için, gitmeden önce rezervasyon yaptırmak şarttır.

Manisa Salihli Fosil Ayak İzleri

FOSİL AYAK İZLERİ

Köprübaşı-Çarıklar köyü: Nebiler mevkiinde: günümüzden 15000-25000 yıl öncesine ait, fosil ayak izleri bulunmaktadır.

Killi, ıslak çamur tabakasında oluşan izler: sıcak volkan küllerine maruz kalmış ve sonuçta, tuğla gibi pişerek, binlerce yıldır şekillerini muhafaza ederek, günümüze ulaşmışlardır.

Manisa Salihli Demirköprü Barajı

DEMİRKÖPRÜ BARAJI

İl merkezine 105 km. uzaklıktadır. Burada: çamlık ve bahçelik alanda, piknik yapılabiliyor. Tesis olarak ise: çalışanların lojmanları ve bir gazino bulunuyor.

Manisa Salihli Bozdağ Kayak Merkezi

BOZDAĞ KAYAK MERKEZİ

Buranın en büyük özelliği: Ege bölgesinde kayak yapılabilen bir yer olması. Evet, burada, kışın kayak yapılabiliyor.

İzmir-Torbalı mevkiinden 150 km. Salihli mevkiinden ise 130  km. uzaklıktadır. İzmir şehir merkezinden, Bozdağ kayak merkezine, otobüs veya özel aracınız ile ulaşmak mümkün. İzmir ve yöredeki kayak meraklıları için, yakın ve uygun bir yer.

Bozdağ kayak merkezi: ilçe merkezine 30 km. uzaklıktadır. Kayak merkeziyle, Bozdağ arasındaki uzaklık ise: 9 km. dir.

Bozdağ kasabasından çıkıp dağın zirvesine doğru kıvrılarak ilerleyen yol, Bozdağ kayak merkezine çıkıyor. Ancak, bu yol çok bozuk, özellikle dikkatli çıkmanızı öneriyorum. Veya, umarım bir yetkili okur da, bu yolu yaptırırlar.

Zirve: 2159 m. yüksekliktedir. Telesiyej ile, zirveye ulaşmak mümkündür. Kayak merkezinde, 2 adet teleski bulunmaktadır. Bunlar; 650 metre çıkış, 1200 metre iniş, 450 metre çıkış ve 900 metre iniş kapasitelidir. Ayrıca: biraz önce de söylediğim gibi, 1 adet telesiyej var. Telesiyej ile, 1549 metreye çıkılıyor ve saatte 1000 kişi taşınabiliyor.

Burada: Aralık-Mart ayı arasında, havanın durumuna göre, kayak yapmak mümkündür. Normal kış koşullarında: kar kalınlığı: 80-120 cm. civarındadır. Kayak alanları: 1700-2157 m. yükseklikler arasındadır. Özellikle: dağın, kuzeye bakan yamaçlarında: Alp disiplini kayak uygulamaları yapmak mümkündür.

Kayak merkezi: günübirlik ziyaretçilerin sıkça geldiği bir yer. Kendi aracınız ile giderseniz: 1500 araçlık otopark bulunuyor.

Konaklama imkanlarına gelince: Bozdağ kayak merkezi oteli: özel şirket tarafından işletilmektedir. Otelde: 4 suit olmak üzere, toplam 20 oda var. Toplam yatak kapasitesi ise: 60. Odalarda: televizyon, merkezi ısıtma, telefon ve duşa kabin bulunmaktadır. Ayrıca: 350 ve 450 kişilik olmak üzere, iki restoran bulunuyor.

Elbette, burada tek tesis bulunması: fiyatların da uçuk olmasına neden olmuş, haberiniz ola. Otel fiyatlarının uçuk olması dışında, telesiyej ve kayak aksesuarlarının kira ücretleri de uçuk.

Bu arada: mutlaka konaklama veya değişik bir ortam isterseniz, araç ile 15 dakika uzaklıktaki Bozdağ köyünü düşünebilirsiniz. Burada, güzel bir ortam bulacaksınız.

Ancak, unutulmaması gereken en büyük özellik: buradaki tesislerin yaz döneminde kapalı olduğu. Ayrıca: kış dönemi de olsa, gitmeden önce,  mutlaka, kar bulamama ve kayak yapamama riskini göz önünde bulundurmanız şart.

Son bir ayrıntı: buradaki tesisler dağ yamacına yapılmış, buraya çığ düşme ihtimali yüksek olmalı diye düşünüyorum? Ama: kesin bir yargıda bulunmak mümkün değil. Umarım yetkililer bu konularda gerekli tedbirleri almışlardır.

 

SARDES (SART) ANTİK KENTİ

ULAŞIM

İlçe merkezine 7  km. uzaklıktadır. İzmir şehir merkezine uzaklığı ise 90 km. dir. Efes antik kentine uzaklık: 130 km. dir. Gediz vadisi içinde: Bozdağ’ın kuzey etekleri üzerindeki yalçın kayalıklar üzerine kurulmuştur.

RESTORASYONU VE ANTİK ŞEHRİN ÖNEMİ 

Sardes antik kentinin restorasyonu: Amerikalılar tarafından yapılmış ve yapılmaya devam ediliyor. Amerika’daki Yahudi Lobisi, burada yapılan ve yapılmakta olan kazılar için  tonla para harcamış ve harcıyor.

Aslında: burada Amerikalıların ismi, yıllar önce ilk kez ortaya çıkıyor. Çünkü, bu antik kentteki ilk araştırmalar: 1910-1914 yılları arasında Amerikalılar tarafından yapılıyor ve buluntular: Amerika’daki Metropolitan Müzesine kaçırılıyor. Ancak: olay yalnızca antik eser kaçakçılığı olarak görülmemeli.

Burada göreceğiniz Sinegog: Yahudiler için çok önemli. Çünkü: yapıldığı dönemlerde, burada bir Yahudi cemaatinin yaşadığının işareti. Aşağıda bu konuda ayrıntılı bilgi vereceğim.

Ayrıca: Hıristiyanlığın ilk kabul edildiği yıllarda, Ege bölgesinde bulunan 7 kiliseden biri yani Sart kilisesi burada. Bu özelliği nedeniyle de: bölge, yoğun ziyaretçi akımına uğruyor.

Bunları duyunca şaşırdığınızı düşünüyorum. Düşünün lütfen, siz bunları ilk kez duyuyorsunuz, hemen dibimizdeki bir antik kentin özelliklerini, ama başka insanlar, binlerce kilometre uzaklıklardan, bu özellikleri duyuyor, biliyor ve gelip, buraları ziyaret ediyorlar.

Manisa Salihli Sardes

GENEL

Kentin orijinal ismi: Sardeis. Okunuz olarak da “Sardis” olarak biliniyor. Tarihi süreç içinde: bu yörede, Lydia(Lidya)’lılar tarafından büyük bir uygarlık kurulmuş. Bu insanlar: yüz yıllık zaman dilimi içinde, Anadolu’nun en güçlü devletlerinden biri olurlar.

Ünlü yazar Heredot’a göre: Lidya yöresinde, ardı ardına, üç krallık ailesi yaşar. Bunlar: Atyatlar, Heraklidler ve Mermadlar.

Bunlardan Atyatlar ile ilgili bilgiler çok sınırlıdır. Çünkü: MÖ.2000’lerin ilk yarısında yaşadıkları düşünülmektedir. Ayrıca: bu sülalenin, Lidya topraklarında yaşayıp yaşamadıkları da şüphelidir.

Ancak: Sardes kazılarında, yörede yaşamın, Tunç çağı sonlarında başladığına ve burada küçük bir köy yerleşimi bulunduğu öğrenilmiştir. Bu dönemde burada yaşayanlar: ölülerini yakarak, küllerini gömmüşler, ağaç dallarından, kamışlardan ve balçıktan yapılmış, yarım daire planlı evlerde yaşamışlardır.

Kazılarda ortaya çıkan: Geç Hellas ve Miken keramiklerinden, buraya da yaşayanların takip eden dönemlerde, Yunanistan ile kültürel bağlar kurduklarını kanıtlamaktadır. Özellikle: MÖ.1200-900 yıllarına tarihlenen bu keramiklerde: boyalı, geometrik üslup kullanılmıştır.

Evet, tarihte gezimize devam ediyoruz. Derken, Tunç çağının sonlarına doğru: Batı Anadolu ve Akdeniz kentlerinde olduğu gibi, Sardes bölgesi de, dış güçler tarafından gerçekleştirilen saldırıya uğrar ve yakılıp-yıkılır. MÖ.1200 yıllarında: Tharak göçü: Anadolu’ya kadar uzanır. Ve, bu yıkıntıda, bunların payı olduğu düşünülmektedir.

Heraklid sülalesi: Takip eden  dönemde Lidya bölgesinde bunlar krallığı ele alırlar. Ancak, bunların biraz önce de sözünü ettiğim gibi: Tharak kökenli oldukları biliniyor. Bunlar: MÖ.1185 yılında, Tharak göçünden hemen sonra başa geçerler ve Demir çağ başlarına kadar, aralıksız 505 yıl, burada hüküm sürerler.

Manisa Salihli

EN ZENGİN DÖNEM

Mermadlar sülalesi: Bu sülalenin sonuncu kralı: Kraisos. Evet: Sardes kentinin zenginliğinin ve kültürel gelişiminin doruğa ulaştığı dönem, bu kral dönemidir. MÖ.6.yüzyılda, Sardes kenti, Batı Anadolu’nun sanat ve kültür merkezi konumuna gelir.

Çünkü: bu dönemde: Sardes kentinin ortasından; Poktolos (Sart) çayı geçer. Poktolos: Zeus’un oğlunun ismidir. Ama, bu çayın en büyük özelliği: Bozdağ eteklerinden doğup, şehre gelirken, beraberinde altın tozları taşımasıdır.

Hem de, bu özelliğini: MÖ.7.yüzyıldan, MS.1.yüzyıla kadar yani 800 yıl boyunca sürdürmesidir. Lidyalılar: koyun postları ile, çayın suyu içindeki bu altın tozlarını toplarlar ve çayın kıyısındaki altın işleme atölyelerinde değerlendirirler.

Çeşitli eşyalar yaparlar, ayrıca ilk altın parayı basarlar. Daha önce, ticaret yapan tüccarlara: krallık tarafından verilen metal üzerine yazılı sertifikalar, zaten paranın kullanımı öncesi gerekli ön hazırlık olarak, Lidyalılar tarafından uzun süre uygulanmıştır.

Ama, yine de, kral Alyattes: MÖ. 600 yıllarında, ilk altın sikkeyi basan kişi olarak tarihe geçer. Onun ardından da: kral Kroisos (MÖ.560-547) saf altından sikke bastırarak, Sardes kentinin antik çağda, bu konudaki önderliğini sürdürür.

Bu arada: bir şey daha hatırlatmak istiyorum: ünlü Frigya kralı Midas: her dokunduğunun altına dönüşmesi lanetinden kurtulmak için, Pontolos nehrinde yıkanmıştır. Nehirdeki bol altının sebebi, belki de bu mu acaba?

Evet, parayı ilk olarak onlar basarlar, bunun sonucunda, ticarette büyük ün kazanırlar. Ayrıca: gerek ulaşım ve gerekse ticari açıdan büyük önemi olan: “Kral Yolu”, Susa’dan başlayıp, Sardes şehrinde sona ermektedir.

Kral Kroisos: krallığının ilk yıllarını: barış ve diğer ülkelerle uyum içinde geçirir. Ancak: yüzyılın ortalarına doğru, doğuda Pers tehlikesi baş gösterir. Bunun üzerine: kral Kroisos; MÖ. 547 yılında, Kappadokia bölgesine sefere çıkar.

Kızılırmak nehrini geçtikten sonra, Persler ile karşılaşır ve yapılan savaşı: Persler kazanır. Savaştan geriye kalan Lidyalılar ve kral Kroisos geri çekilerek, Sardes şehrine dönerler.

Manisa Salihli Sardes

ŞEHRİN AKROPOL BÖLGESİ

Şehir halkı: Akropol bölgesine çekilir. Çünkü: Akropol: Sardes ovasına hakim, sarp ve ulaşılması güç olan bir yerdedir.

Daha önce, birçok saldırıda, kentin kurtulmasına neden olmuştur. Teraslar halinde yükselen tepede, Arkaik döneme ait kalıntılar bulunmuştur. Burada; çepeçevre saran surlar var.

Bu surlar: Likyalılar tarafından yaptırılmış. MÖ.5 ve 7. yüzyıllara tarihlenen bu surların arasındaki bölümde: MÖ. 223-187 yılları arasında, kral III. Antiochos tarafından yaptırılan tahkimat parçaları ve daha sonra yaptırıldığı düşünülen, Perslere ait başka bir savunma kalıntıları bulunmuştur.

Ancak: tepenin güneyinde, Bizanslıların yapmış olduğu duvarın büyük bir bölümü, günümüze ulaşmış olup görülebilmektedir.

Bu görülen duvar: Likya, Yunan ve Roma dönemine ait kalıntılar kullanılarak yapılmıştır. Tepenin orta teras bölümünde yapılan kazılarda: MS.5.ve 7. yüzyıllara ait Bizans dönemine tarihlenen evler bulunmuştur.

Tepenin altındaki küçük çukurun içinde bulunan Likya ve Yunan kap-kacakları ise, buradaki kalenin, MÖ.7. yüzyılda varlığını kanıtlamaktadır.

PERSLERİN ŞEHRİ ELE GEÇİRMESİ

Evet: Persler, başlarında kral Kyros ile birlikte: MÖ.547 yılında, Sardes şehrini ele geçirirler. Lidya devleti yıkılır. Zengin Lidya hazineleri ve kral Kroisos, İran’a götürülür.

Takip eden tarihi süreçte: kent, Perslerin, bölgedeki egemenliğinin kalesi rolünü üstlenir.

MÖ.334 yılında, Büyük İskender, Anadolu’nun diğer yörelerinde olduğu gibi, burada da, Persleri yenerek kenti ele geçirir. Takip eden dönemde ise, Seleukoslar, Bergama krallığı ve Roma hakimiyeti görülür.

MS.7.yüzyılın ilk yarısı içinde: bölgede, Kimmerler tehlikesinin ortaya çıkması üzerine, şehir, 20 metre kalınlığında ve 10 metre yüksekliğinde surlarla çevrilir.

SARDES ŞEHRİNİN YERLEŞİMİ VE GEZİLMESİ

Antik kent kalıntıları: karayolunun hemen kıyısından başlıyor. Ancak: köye gittiğinizde, kentin yapısını değerlendirirken: kent, iki bölge halinde düşünülmelidir.

Aşağı Sart ve Yukarı Sart. İzmir-Ankara karayolunun, Ankara istikametinde, solda kalan kısmı: Aşağı Sart. İzmir-Ankara karayolunun, Ankara istikametinde, sağda kalan kısmı: Yukarı Sart.

Manisa Salihli Sardes

AŞAĞI SART (SARTMAHMUT) 

Stadelin: batı ve kuzey eteklerindeki geniş alanlarda kurulmuştur. Kuzeyde bulunan, kireç taşından yapılmış, anıtsal teras duvarları: buranın, Lidyalılar açısından taşıdığı önemi ifade eder. Büyük olasılıkla, resmi yapılar burada idi. Ancak, bunlar günümüze parçalar halinde gelmiştir.

Burada: şehrin, gymnasium-hamam bölgesi var. Gayet güzel şekilde restore edilmiş durumdadır. Şehrin, Roma döneminde yapılmış anıtsal yapılarından biridir. Anadolu’daki benzerleri arasında, en büyük ölçülerde yapılmış olanıdır.

Yapıma; MS. 2’nci yüzyılda, Roma imparatoru Severius Simplicinius emriyle başlanır. 200 yılı aşkın bir süre süren çalışmalar sonucunda, MS 4’ncü yüzyılda tamamlanır. Bu bölgede, daha önceki dönemde yapılmış bir kısım yapının (nekropol ve bazı yapılar) ise, MS.17 yılındaki büyük depremde yıkıldığı biliniyor.

Yapı; 3 ayrı bölümden oluşuyor. Birinci bölümde: üstü kapalı, 8×12 metre boyutlarında bir hamam var. İkinci bölümde: hamam kısmına açılan ve törenlerin yapıldığı bir mermer avlu var. Bu avlu: 15×33 metre boyutlarında, iki katlı sütun sıraları ile, görkemli bir hale getirilmiş.

Büyük bir portal, bunu tamamlıyor. Üçüncü bölüm: doğudaki 80 metre karelik bir alanı kaplayan Palaestra (antreman alanı) ile, kuzey ve güney duvarına bitişik, birbirine simetrik, 2 holden oluşuyor. Özellikle, buradaki sütunlar, erken Bizans üslubu başlıkları ile dikkat çekiyor.

Son olarak: söylentilere göre: zamanın kralları, buranın geniş bahçesinde: memleketin genç erkeklerini çıplak olarak koşturup, pazardan mal seçer gibi, beğendiklerini satın alırlar ve haremlerine atarlarmış.

Evet, bu bölümde, günümüzde en çok ziyaret edilen yerlerde biri daha var. Burası, 1962 yılında yapılan kazılarda ortaya çıkarılan bir Sinegog. Dünyadaki ilk sinegoglardan biri olduğu düşünülüyor.

Mermerli caddenin kuzeyinde, MS.3.yüzyıla ait bir yapı. Bu yapının, ilk defa, MS.17 depreminde yıkılan Gymnasium’un bir bölümü olarak sonradan yapıldığı anlaşılmıştır. Burada ele geçen “İbranice” bir yazıttan: Roma imparatoru Licinius Valerianus’un ismi geçmektedir.

Yapı: türünün Anadolu’daki en eski örneklerinden birisidir. Yazının baş kısımlarında da söylediğim gibi: MS.3.yüzyılda, bölgede bir Musevi cemaati varlığını işaret etmesi açısından önem taşımaktadır. Zaten, bu yüzden Amerikan Yahudi Lobisi, buranın kazı çalışmaları için, tonla para aktarmış.

Ekonomik etkinlikler ise: daha çok batı yakada, kenti bu yönde sınırlayan: Poktolos çayı yöresinde toplanmıştır.

Bu yörede: Altın arıtma atölyeleri, mücevherci dükkanları ve Pazar yeri var. Özellikle: Artemis Tapınağına giden yolun batısındaki çukurda: Lidyalıların altın işleme atölyeleri bulunuyor. Beton çatılarla korunan atölyelerin ortasında: Kybele sunağı var.

Civa ile karışık altın, Poktolos çayından, koyun postları ile toplanıp, tuz ile ergitilerek, ayrıştırılıyormuş. Sonrasında ise, muhteşem sanat eserleri.

Halka ait konutlar: bunlar, oldukça sade ve yoksul görünümlüdür. Taş temel üzerinde, kerpiç duvar yükselir ve üst bölüm, sazdan bir dam ile örtülür. Evler: çok basit türde ve tek hücreli olarak yapılır. Boyutları ise: 8 x 3 metre boyutlarındadır. İç bölümde: ev halkının ihtiyaçlarına göre ayarlanmıştır.

Ancak: arada belirgin bir bölme duvarı yoktur. Tavana asılan bir perde benzeri şeyle, bölünmenin sağlandığı düşünülüyor.

İçerde: kiler bölümü ve ocak ile fırın var. 6.yüzyılın ikinci yarısında: konutların duvarları, dıştan boyalı kabartmalarla süslü, pişmiş toprak levhalarla kaplanmaya başlanmıştır. Çatılar da, bu dönemde kiremit ile örtülmeye başlanır.

Aşağı kentin en büyük sıkıntısı ise: susuzluk idi.

Manisa Salihli Sardes

YUKARI SART (SARTMUSTAFA)

Burada: Artemis Tapınağı ve küçük bir arkeoloji müzesi var. Artemis Tapınağı: Helenistik dönemde inşa edilmiş.

Tapınak: yapıldığı dönemde, Artemis ve Kybele’ye tapınılmak için yapılmış. Tapınağın en büyük özelliği, günümüze sağlam ulaşan en iyi Artemis Tapınaklarının başında gelmesi. Devasa boyutlara sahip mermer sütunları var. Gördüğünüzde şaşıracaksınız.

Burada: Poktolos çayı boyunca uzanan: eskisinin yerine yapılan 20 bin kişilik Roma tiyatrosunu da görebilirsiniz.

Manisa Salihli Sardes

SONUÇ

Sardes antik kentinin kralı, son yıllarda, artık Salihli yöresinin  değil, Uşak yöresinin kralı gibi tanınıyor. Çünkü: kral Karun hazinelerinin Uşak yöresinde bulunması, sanki bu kralın hayatını orada geçirmiş gibi bir izlenimin insanlar üzerinde yerleşmesine sebep olmuş.

Halbuki, Lidya imparatorluğunun bu en büyük ve meşhur kralı; Sardes şehrinde yaşamıştır. Uşak yöresinde bulunan hazinelerin saklandığı Tümülüslerden, bu yörede 119 tane sayılmış. Ancak: define avcıları için belki kötü bir haber, bu Tümülüslerin tamamına yakını, Haçlı Seferleri sırasında, haçlı çapulcuları tarafından soyulmuş ve günümüze pek bir şey kaldığı söylenemez.

Anlatılanlara göre: Pers kralı, Lidya kralına hazinesinin yerini söyletemeyince, onu,  kendi yanında İran’a götürür. Orada, hazinesinin yerini söyletmeyi umar. Çünkü: Perslerin, Sardes kenti ve yöresinden ele geçirdikleri, yalnızca, halkın ve sarayın günlük kullanımında bulunan ve üst-baş güzelliklerinin sergilendiği: altın eşyalar, süs objeleridir. Lidya kralı Kreisos’un ünlü hazinesinin bulunmuş olduğu tahmin edilmiyor.

Dolayısı ile, Pers kralı, kral Kreisos’u hazinesinin yerini söyletmek için yanında, İran’a kadar götürür ama daha sonraki gelişmeler bilinmiyor. Belki de, ünlü Kral Kreisos’un muhteşem hazinesi, hala Anadolu toprakları altında bulunuyor.

İstanbul’un Osmanlılar tarafından kuşatıldığında, ele geçirilmesi kesinleşince, tüm İstanbul halkı, Bizanslılar: haliç kıyısındaki surlara çıkarak, karanlıkta, ne kadar varlıkları varsa, hepsini haliç sularına atarlar.

Aradan yüzyıllar geçer, geçen yıllarda, Japonlar, Haliç’i temizlemeyi önermişlerdi. Yoksa, sırf bu kalıntılar için mi, çünkü haliç tabanında, şu an, metrelerce kalınlığında kil tabakası var ve bu tabakanın sahip oldukları; belirsiz ama kesinlikle muhteşem olduğunu düşünüyorum.

Kula tanıtımı.

Turgutlu tanıtımı.

Alaşehir tanıtımı.

Manisa tanıtımı.

 

Romanya Genel

Romanya Genel

Romanya: bize çok uzak değil, Trakya’da sınırı geçtikten sonra Bulgaristan ve hemen ardından Romanya. Bu ülkede, çok sayıda vatandaşımız yaşıyor. Burada benim amacım: elbette ülkelerin ve şehirlerin turistik özelliklerini yansıtmak.

Bu yüzden, öncelikle bu konuları incelemek gerekiyor ki, Romanya ülkesinde, özellikle Bükreş, Karadeniz kıyısındaki birkaç yer ve kayak turizminin yapıldığı birkaç yer turistik açıdan dikkat çekiyor. Her zaman olduğu gibi, gidilen yerlerde UNESCO tarafından “Dünya Kültür Mirası Listesi” ne dahil edilerek koruma altına alınmış “Dünya Mirası” yerleri de özellikle siz okurlarıma belirtiyorum.

Öncelikle, şunu bilmek gerek: Romanya’nın tarihi: bizimkiyle iç içe geçmiştir ve tarih kitaplarımızda sıkça rastlanılan “Eflak” ve “Boğdan” buradadır. Ayrıca: yine dünya çapında ünlü “Kont Drakula” yine bu ülkede Transilvanya topraklarında yaşamıştır.

Ama: bu ünlü kişinin ismi, bizim kültürümüzde “Kazıklı Voyvoda” diye geçer. Çünkü: bu kişi, Osmanlı ile yakından bağlantılıdır. “Drakula” adını: silah kullanmadaki becerisi ve zalimliğiyle öne çıkan ve “Dragon” olarak tanınan babası Vlad Basarab’dan almıştır.

Baba Basarab: oğlu Drakula’yı 1442 yılında 10 yaşında iken Osmanlı topraklarına göndermiştir. Bu 6 yıllık sürede, işkence metotları hakkında kafa yormuş ve döndüğünde, bu konuda, yani işkence konusunda uzman olmuştur. Özellikle: “kazık” metodunu: yaşlısından gencine, katilinden hırsızına herkese uygulamıştır. Hatta: 20 bin civarında Osmanlı askerine de, aynı işkence metodunu kullandığından söz edilmektedir.

Evet: burada Romanya’nın geneli hakkında, sizlere ayrıntılı bilgiler verdikten sonra, yine bu sitede, şehir-şehir Romanya ülkesinin turizm ağırlıklı yerlerini birlikte gezelim.

Romanya: Balkan yarımadasında, Karpat dağları, Tuna ve Karadeniz ile işaretlenen kuzey bölümde, Orta Avrupa’da yer almaktadır.

Ülke toprakları, yaklaşık 237.500 km. karelik alana yapılmıştır. Kara sınırlarının uzunluğu: 2508 km. dir. Sınır komşuları: Bulgaristan, Macaristan, Moldova, Sırbistan ve Karadağ ve Ukrayna’dır. Sahil şeridi: 225 km. dir. Ülkenin Karadeniz seviyesinden en yüksek noktası: Moldoveanu’dur ve 2544 metredir.

Ülkenin milli bayramı: 1 Ocak 1918 tarihindeki “Birleşme Günü” dür.

Romanya Genel

ROMANYA TARİHİ

Romanya bölgesinde ilk yerleşimcilerin: günümüzden ikibin yıl önce, Hint-Avrupa kökenli Trakya kabileleri oldukları biliniyor.

Burada yaşayan ve “Dacians” ismi verilen yerli kabileleri: Karadeniz kıyısında koloniler kuran Yunanlılar ile karşılaştıklarında iyi ilişkiler kurmuşlardır.

Daha sonra, bölgede Romalılar görülür. Dacianslar nedeniyle: günümüzde tüm eski Latince ve Erken Ortaçağ kaynaklarında: Romanyanın bütün bölgelerine “Dacia” denilmektedir.

MS.270-275 yıllara arasındaki dönemde: Roma ordusu ve yönetimi: İmparator Aurelian tarafından burada egemenlik yürütüldü. Romenlerin ataları: birkaç yüz boyunca, Roma imparatorluğunun siyasi, ekonomik, dini ve kültürel etkisi altında kaldı.

MS.395 yılında Roma imparatorluğu bölününce, Romanya toprakları, Bizans yönetimi egemenlik alanında kaldı. Daco-Roma kültürel etkisi: MS.2-4’ncü yüzyıllarda sürdü ve 6-7’nci yüzyıla kadar devam etti. Bu süre içinde: Daco-Romalılar: Latin kıyafetleri içinde Hıristiyanlığı kabul ettiler.

Ortaçağ döneminde: MS.12 ve 13’ncü yüzyıllarda: Romanya topraklarında yaşayanlar çevresindeki Eflak, Boğdan ve Transilvanya beylikleriyle birlikte yaşamaya başlamışlardır.
895 yılında: Volga topraklarından gelen Macar kabileleri: Pannonia bölgesine yerleşmişlerdir. 995 yılında, bunların batıya ilerlemeleri: Rumenler tarafından durdurulmuştur.

14’ncü yüzyılın ikinci yarısında, bu kez: Osmanlı imparatorluğu güçleri, bölgeye dayanırlar. 1396 yılında: Osmanlılar Tuna kıyılarında görülmeye başlarlar.

Böylece: Romenler ve Osmanlılar arasında büyük çatışmalar yaşanır. 1453 yılının ardından: bütün Balkan yarımadası, Türk yönetimine girer. 1521 yılında Kanuni Sultan Süleyman, Belgrad şehrini alınca, Romanyanın çevresindeki Eflak/Boğdan bölgeleri 300 yıllık Türk egemenliğine girerler.

1541 yılında ise, Romanya toprakları da, Türk egemenliğini tanırlar. Ancak, diğer komşu ülkelerin aksine: Romenler, Osmanlı yönetimine ödedikleri tazminat karşılığında, iç özerkliklerinin korunması garantisini almışlardır.

16’ncı yüzyılın sonlarında: Eflak Voyvodası olan Michael: Hıristiyan birliği ve Papalık tarafından başlatılan anti Osmanlı koalisyonuna katılmış ve ülkenin bağımsızlığını kazanmak için ağır savaşlar vermiştir.

1599-1600 yıllarında: Romenlerin yaşadığı “Eflak-Transilvanya-Boğdan” prenslikleri: tarihte ilk kez birleşmişlerdir. Ancak, bu birliktelik, 1601 yılında Michael’in öldürülmesiyle sona erer.
1683 yılında Osmanlılar Viyana kuşatmasında başarılı olamayıp geri çekilince, Habsburg imparatorluğu Avrupa’nın güney-doğu bölümünde genişlemeye başlamıştır.

1699 yılında “Karlofça” andlaşması imzalanınca, Avusturya’da özerk bir prenslik kurulur. Rus çarı Petro: 1696-1725 yılları arasında, Dinyester nehrine ulaşır ve ardından fetihlerini devam ettirerek, İstanbul boğazı ve İstanbul’a hakim olma düşüncesiyle Romanya Beyliklerine kadar gelir ve buraya yerleşir.

Osmanlı imparatorluğu: 1711 yılında Moldova ve 1716 yılında Eflak prensliklerini tanır. Takip eden süreçte: Osmanlı-Avusturya-Rus imparatorluk orduları: başta Eflak olmak üzere bölgede etkinlik mücadelelerini sürdürürler.

18-19’ncu yüzyıllara gelindiğinde ise, bölgede büyük bir ekonomik ve sosyal değişimler gerçekleşir. Romanya: adım adım Avrupa’ya yönelir. 1699-1701 yılları arasında: Katolik kilisesi ve Transilvanya din adamlarının oluşturdukları din ağırlıklı birliktelikler, Romanya’nın egemenliğinin sağlanmasında büyük etki gösterirler. 1829 yılında imzalanan Edirne Barış Andlaşması: Romanya’nın ulusal kurtuluş savaşının son aşamasıdır.

24 Ocak 1862 tarihinde, “Romanya” adını alır ve başkent “Bükreş” olarak ilan edilir.
10 Mayıs 1866 tarihinde yapılan halk oylaması sonucunda: Carol I. Romanya’nın ilk kralı olarak seçilir.

1875 yılında Türk-Rus savaşı sonrasında, 9 Mayıs 1877 tarihinde, Romanya devlet olarak bağımsızlığını ilan etti. Prens Carol I komutasındaki bir Romen ordusu: Tuna nehrini geçti ve Plevne’yi kuşatarak, 10 Aralık 1877 tarihinde, Osman Paşa’dan kaleyi teslim aldı.

1914 yılında, I. Dünya savaşı çıktığında, Romanya tarafsızlığını ilan etti. 1916 yılında ise, müttefikler safına katılarak Avusturya/Macaristan imparatorluğuna karşı savaş ilan etti.
1921 yılında Romen Komünist partisi kuruldu ve 1924 yılında yasaklandı. 1930 yılında, Kral Carol II, tahttan vazgeçti ve yerine oğlu Michael geçti.

6 Eylül 1939 tarihinde, II.Dünya savaşı çıktığında, Romanya yine tarafsızlığını ilan etti. 1941-1944 yılları arasında ise, Romenler, kaybettikleri toprakları geri almak için, Almanlarla birlikte Ruslara karşı savaştılar.

Romanya; 1949 yılında COMECON ve 1955 yılında NATO karşıtı olarak kurulan Warşova Paktının kurucu üyesi oldu. Çavuşesku: komünist parti ve devlet sisteminde tek adam haline geldi. Bu yüzden: Sovyetler Birliği tarafından, yine aynı yıllarda, müdahale edilmeyen tek doğu Avrupa devleti oldu.

Ancak, bu dönemde, ülkenin tüm kaynakları: megaloman olarak nitelendirilen Çavuşesku tarafından: saçma sapan dev projelerde yok edildi. Bunun sonucunda, Romenlerin yaşam standardı düştü ve rejimdeki kriz derinleşmeye başladı.

Bu koşullar altında: 16 Aralık 1989 tarihinde, Timisoara başkanlığındaki isyan kıvılcımları, tüm ülkeye yayıldı. 22 Aralık 1989 tarihinde ise, 1000’den fazla can kaybı yaşanarak, diktatör, yönetimden uzaklaştırıldı.

Romanya Genel

İKLİM

Ülkenin iklimi: ılıman olmasına rağmen, sık kar yağışı ve sis görülür. Özellikle: kışlar, soğuk ve yağışlı geçer. Yazın: yine sık gök gürültülü ve güneşli havalar görülür.
Ilıman iklimi, doğal çevre şartları ve uygun toprakları ile, çok eski dönemlerden bu yana, yerleşim alanı olarak kullanılmıştır.

 

DİL

Romenlerin ana dilleri: Latince kökenlidir. Yani: çevresindeki diğer ülkeler “kril” yani değişik bir alfabe kullanırken, bunlar Latin alfabesini kullanıyorlar.

 

İNSANLAR

Romenler: kafa yapısı ve ruh olarak İtalyanlara benziyorlar yani bir anlamda Akdenizli gibi canlı, hareketli ve heyecanlılar. Genel anlamda: neşeli, esprili ve eğlenmeyi seven insanlar. Birkaç Romen: bütün dünyaca ün kazanmıştır, bunlar arasında: futbolcu George Hagi, jimnastikçi Nadia Comaneci, tenisçi İlie Nastase gibi.

 

TİCARET

Romanya: dünyanın 5’nci büyük şarap üreticisi ülkesidir. Ülkedeki popüler içkilerin başında “Palinca” denilen ve yüksek alkol oranı olan bir tür içki bulunmaktadır. Ayrıca: yine “Tzuica” yüksek alkol oranı ile başı çekmektedir ki, Romenler bu yüksek alkol oranlı içkileri içinde, neden neşeli oldukları konusundaki soruyu sanırım cevaplıyorlar.

 

DİN

Romenlerin % 87’si Ortodoks tur.

 

PARA

Ülkenin para birimi: lei’dir. Avrupa birliğine üye olmasına rağmen, kendi para birimlerini kullanıyorlar. Ama, elbette gerek Euro ve gerekse dolar, geçerli para birimidir.
1 Euro= 4.15 Lei.

Romanya Genel

Romanya Genel

 

TURİZM

Ülkedeki “Simaia” ve “Braşov” kayak meraklılarının başlıca tercih ettiği yerlerdendir.
“Sinai” şehri ise: yine ülkede önem kazanan, 2007 yılında “Avrupa Kültür Başkenti” seçilen, Transilvanya bölgesindeki Alman Sakson yerleşimcilerin kurduğu önemli şehirlerden biridir ve turistik açıdan gezilip görülmesi gerekir.

Çünkü: 1800’lü yıllarda şehir Romen Kraliyet Ailesinin yazlık merkeziydi ve Kral Carol I tarafından 200 civarında odası bulunan “Peleş Sarayı” yaptırılmıştır ki, günümüzde burada 2000 civarında sanat eseri sergilenen bir müze bulunmaktadır.

Öte yandan: elbette başkent Bükreş şehrinin de kendine özgü turistik özellikleri bulunmaktadır. Çünkü: başkent Bükreş şehri, hala yakın zaman öncesinin komünist rejim özelliklerini taşımaktadır ki, bu durum en çok mimari de görülür.

Karadeniz kıyılarındaki “Köstence” şehrine gelince, burası Osmanlı izleri ve Müslümanların yoğun yaşadıkları yerlerden birisidir. Köstence şehrinin hemen yanındaki “Mamaia” ise, özellikle çok yıldızlı turistik tesisleri barındırmasıyla tanınır.

Tuna nehrinin Karadeniz’e döküldüğü yer olan “Tuna Deltası” ise: UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek koruma altına alınmıştır.

Çünkü: buranın zengin faunasında 300 çeşit kuş ve 170 çeşit balık yaşamaktadır.