Ankara Kalecik

Ankara Kalecik

 

Kalecik güzel bir yer, boş bir gününüzü ayırıp, bu yöreyi gezmenizi öneririm.

Özellikle: festival zamanı giderseniz, daha hareketlidir.

Burada: üzüm festivali düzenleniyor.

Yaklaşık 2-3 yıl önce, Kalecik tarafına gitmiştim, orada gördüklerim hakkında sizlere bilgi vermeye çalışacağım. Sanırım hoşunuza gidecektir.

ULAŞIM

Kalecik, il merkezi olan Ankara’ya: 65 km. uzaklıktadır. Ankara-Çankırı karayolu üzerinde değildir, bu yola 5 km. uzaklıktadır.

TARİHİ

Romalılar döneminde: Bursa Tekfuru tarafından, kızına çeyiz olarak, Kalecik kalesi yaptırılır. Evliya Çelebi, ünlü Seyahatnamesinde: ilçenin, kale çevresine serpiştirilmiş küçük bir kasaba olduğunu ve kale kelimesinin sonuna “cik” kelimesinin yerleştirilerek, buraya “kalecik” isminin verildiğinden söz eder.

GENEL

İlçenin 3 km. güneyinden Kızılırmak nehri geçer. İlçenin batısında İdris dağı bulunur. İlçenin rakımı: 725 metredir. Çevresine göre, oldukça çukur bir bölgede bulunmaktadır. Bu yüzden, buraya “küçük Adana” da denilir. İlçe halkının geçim kaynağı: tarım, hayvancılık ve ticarettir. Sanayi gelişmemiştir.

 

KALECİK KARASI ÜZÜMÜ

Bölgenin güneşi tam olarak alması, gece-gündüz ısı farklılığı, üzüme dünyanın en lezzetli aromasını vermiştir. Evet, ihraç ürünü olan kalecik karası üzümleri: Fransa’da yapılan yarışmalarda, 3 kez birincilik almıştır. Bu üzüm cinsi: bugün, ülkemizin en önemli kırmızı şaraplık üzümüdür.

3 yıl içinde ürün vermeye başlayan fidanlar: Kızılırmak kıyısında, gelişme sezonunu tamamlarlar. Kalecik ilçesinin topraklarının büyük bölümü: kahverengi veya kırmızı-kahverengi topraklardan oluşmaktadır.

Kızılırmak civarındaki toprakların bir kısmı da, alüviyal topraklardan oluşmaktadır. Kalecik karası üzümünün kendine özgü birleşimi ise, bu toprak guruplarından kaynaklanmaktadır.

Kahverengi topraklar, bol miktarda kalsiyum içerir. İlçeyi baştan  başa geçen Kızılırmak nehrinin oluşturduğu özel mikro klima ise, bu toprak özellikleriyle birleşerek, kalecik karası üzümünün muhteşem tadını en güzel şekilde etkiler.

1 kg. üzümden, 1 şişe şarap yapılır. Şarap, koyu kırmızı renklidir. Üzümü sulu olduğu için, içimi kolaydır. Aromatik olarak: kiraz, kayısı, muz, çilek gibi meyvelerin ortak tadını hissetmek mümkündür.

Bu nedenle, büyük keyif verir. Alkol ve asit oranı iyi dengelendiğinden, damak tadına hitap eder. Önerilen içme derecesi: 15-17 derece olup, şarabın yatarak saklama süresi 5 yıl olarak önerilir.

Evet, tüm bunların sonucunda: bazı özel sektör kuruluşları tarafından, bölgede şarap fabrikaları yatırımlarına öncelik verilmiştir. Buna bağlı olarak da, kalecik ve çevresinde, bu amaçla kurulmuş bağlar bulunmaktadır. Sürekli yeni bağlar kurulmaktadır.

NE YENİR

Kalecik ayvası meşhurdur. Ayrıca: armut, dut, kavun ve karpuz bulunmaktadır. Yemek olarak ise: buraya has: sarmalık dolmalar, bamya yemekleri, çemen yemeği, güveç tadabilirsiniz.

NE SATIN ALINIR

Kalecik yöresinden: kalecik ekmeği ve kasnak böreği satın alın.

GEZİLECEK YERLER

Ankara Kalecik

KALECİK KALESİ

Ankara yöresindeki kalelerden, ön önemlisidir. Çankırı’ya giden yol üzerindedir. Kalenin ilk defa, MÖ. 275’lerde, Galatlılar tarafından yapılmaya başlandığı ve daha sonra Romalılar tarafından onarılarak kullanılmaya başlandığı sanılmaktadır.

Evet, kale, ilçenin ortasındaki, 150-160 metre yüksekliğindeki bir sarp kayalık üzerine kurulmuştur. Sur duvarları: yığma taşlarla örülmüştür, ancak günümüzde, surlar yıkık ve harap durumdadır. Surların çok az bir kısmı günümüze gelmiştir.

Kalenin girişi: kemerlidir ve iki tarafından, silindirik birer kule var. Giriş kısmındaki kapı kanatları sökülmüştür. Günümüzde, yalnızca yerleri belli. Kalenin içinde herhangi bir kitabe olmadığından, kim tarafından ve hangi tarihte yapıldığı belli değil.

Ancak: kalenin ilk defa, Roma ve Bizanslılar zamanında yapıldığı sanılıyor. Osmanlılar zamanında ise, büyük olasılıkla onarım görmüştür. Evler ise, kalenin çevresinde toplanmıştır.

Kalenin içinde ne görülebilir? Mahzen ve sarnıç var. Mahzen, eskiden çok derin olmasına rağmen, zamanla taş ve toprakla dolmuştur. Mahzenin hemen yanında bir mezar odası var. Ancak, bu mezar da, günümüzde tahrip olmuş durumdadır.

 

KIZILIRMAK KÖPRÜSÜ

İlçenin 6 km. güneyinde, Kalecik-Kırıkkale kara yolunun kenarında, Kızılırmak üzerinde kuruludur. Köprüden geçilerek: bazı köylere ulaşılıyor. 1990 yıllarına kadar, Kızılırmak üzerindeki tek geçit yeri olarak, bu köprü kullanılmıştır.

Köprü üzerinde herhangi bir kayıt yok ve bu yüzden yapılış tarihi ve yaptıran bilinmiyor. Ancak, köprünün Selçuklular döneminde, 13.yüzyılda yapıldığı sanılıyor. Çünkü: köprü ayaklarında ve köprü alt kısımlarında: sarımtırak renkli kesme taşlar, malzeme ve işçilik, bu savı destekliyor.

Yıldırım Beyazıt devrinde (1389-1402) bu köprünün bulunduğu ve 1402 yılındaki Ankara savaşı öncesinde, Osmanlı ordusunun bu köprü üzerinden geçerek, Çubuk ovasına indiğini, daha sonra ise, Timur kuvvetlerinin ilerlemesine engel olmak için köprünün, Yıldırım Beyazıt kuvvetleri tarafından tahrip edildiği, yazılı kaynaklardan öğrenilmiştir.

 

TABAKHANE CAMİSİ

Kalecik kalesinin kuzeybatı eteğindedir. Adını, bulunduğu mahalleden almaktadır. Meyilli bir arazi üzerindedir. Cami: günümüze sağlam olarak gelmiştir. Caminin yapılış tarihi olarak: 1907-1909 yılları arası tahmin edilmektedir.

Bu dönemde; yani 19.yüzyılın başlarında, ilçenin nüfusunun yarıya yakını, Ermenilerden oluşuyordu. Ermeniler, bu bölgede oturuyorlar ve genellikle deri tabakcılığı ile uğraşıyorlardı. Mahallenin ve caminin isminin de buradan geldiği düşünülüyor.

BÜYÜK (HASBEY) CAMİİ

Yukarı çarşıda bulunan cami, tuğla gövdeli, minarenin kaidesi kesme taş, külahı ahşaptır. Cami yandığında, minaresi dışında tamamı, 1962 yılında, yeniden yapılmıştır. Mevcut cami, boyuna dikdörtgen planlı, sade bir yapı olup, ilk şekli hakkında bilgi yoktur.

Minarenin kaidesi ve şerefe altı kesme taş, gövdesi ve petek kısmı tamamen tuğladır. Ahşap külahı, kurşun kaplıdır. Cami, İsfendiyar Oğullarından Has Bey tarafından, 14’ncü yüzyılda yaptırılmıştır.

ŞEHSUVAR CAMİSİ

Şehsuvar Bey: 15.yüzyılda, Fatih Sultan Mehmet zamanında yaşamıştır. Şehsuvar Beyin, bu bölgede bir saray ve cami yaptırdığı biliniyor, günümüzde saray yok olmuş, cami ise hala ayaktadır.

KAZANCIBABA TÜRBESİ

İlçe merkezinde, Ahi Kemal mahallesindedir. Türbenin: Fatih Sultan Mehmet’in tüfekçi başısıdır. Kazancı Baba’ya ait olduğu ve 15.yüzyıldan kaldığı söylenmektedir.

Türbenin üst kısmı yuvarlaktır. Pencereler yine yuvarlak kemerlidir. Çatısı piramidal ve külahlı ve kiremit kaplıdır. Kapının üst kısmı, sivri kemerlidir. Türbe 1969 yılında onarım görmüş ve ön tarafına, kare şeklinde bir oda ilave edilmiştir.

 

HÜKÜMET BİNASI

İlçenin gösterişli binalarındandır. Cumhuriyet meydanına hakim, çarşı hamamının tam karşısında ve Şehsuvar camisinin 50 metre yukarısındadır.

Yapı: 1904 yılında, Ermeni yapı ustalarından Ovenüs Hoca, Onlük Usta ve Kevük ustalar tarafından yapılmıştır.

Milli mücadele yıllarında, Hükümet Konağı, cephede yaralanan askerlerin tedavisi için, hastane haline getirilmiştir. Haymana cephesinden, askerler kağnılarla buraya getirilir, halk, sıra sıra, bu hastanede kalan yaralı askerlere, yemek ve diğer ihtiyaçlarını karşılamak için çalışırlarmış.

1950 yılında yapılan büyük onarımda, kuzeydeki giriş kapısı iptal edilir. Güney cephesine, ana giriş kapısı eklenir. Bodrum katı hariç olmak üzere, 2 katıl ve kırma çatılıdır. Zemin kat ve üst katın planları aynıdır.

Dışarıdan bakıldığında: binanın oldukça dengeli, orantılı ve simetrik olduğu görülür.

 

ASKERLİK ŞUBESİ

İlçe girişinde, Ankara caddesinin sağında bulunan üç adet askeri binadan, ikisi, günümüzde kullanılmaktadır. Binaların: 1915-1923 yılları arasında yapıldıkları tahmin ediliyor.

İstiklal Savaşı sırasında, İnebolu yoluyla İstanbul’dan gelen cephane, yiyecek ve giyecekler, Haymana cephesine sevk edilmeden önce, buradaki bu binalarda depolanıyormuş.

Bu binalarda daha önce Askeri Mühimmat Depo Komutanlığı bulunuyor iken, bunlar, 1986 yılında buradan ayrılırlar. Daha sonra: binalardan biri Halk Kütüphanesi, diğeri Ankara Üniversitesi Öğrenci evi ve kısmen müze, diğeri ise, boşaltılarak kaderine terk edilmiştir.

Günümüzde: Askerlik Şubesi olarak kullanılan yapı: kesme taştan yapılmış, giriş ve üst kat  olmak üzere, iki katlı ve kırma çatılıdır. Tam bir kışla formu hakimdir. Diğer iki binaya göre, daha erken tarihli olduğu söylenebilir.

3. Numaralı bina, ahşap kısımlarının çürümesi ve duvarlarındaki yer yer yıkıntılar ve çatlaklar nedeniyle, günümüzde kullanılmaz durumdadır.

Sivas Altınyayla Kuşaklı Sarissa antik kenti

Sivas Altınyayla Kuşaklı Sarissa antik kenti

Tarihin derinliklerinde, Hititlerin önemli şehirlerinden birinin kalıntılarını görmek isterseniz, işte Sarissa. Tarihin en büyük dördüncü imparatorluğunu kuran Hitit ulusunun, en büyük dini merkezlerinden biri.

Sivas Altınyayla Kuşaklı Sarissa antik kenti

KUŞAKLI (SARİSSA) ANTİK KENTİ KALINTILARI

Altınyayla İlçesi, Başören köyünde, Ak kuzulu mezrasında bulunmaktadır. Burası: Sivas il merkezine, yaklaşık 60 km. uzaklıktadır. Sivas-Şarkışla yolu üzerinden gidebilirsiniz.

Yapılan arkeolojik kazılar sırasında, ele geçen amorf vaziyetteki bir seramik parçası üzerindeki hiyeroglif yazının okunması ile, kentin adının “Sarissa” olduğu öğrenilmiştir.

Bu isim: kazılar sırasında şehirde ele geçen tabletlerde de; sekiz yerde geçmekte ve kentin Hitit dönemindeki adını doğrulamaktadır. Yöre halkının, buraya kuşaklı demesinin sebebi ise, burada bulunan surlardır.

Sivas Altınyayla Kuşaklı Sarissa antik kenti

Höyük: geniş ve büyük, dairesel şekilli bir doğal tepe üzerine kurulmuş, çevresi surlarla çevrilmiş bir Hitit şehridir. Ama; dünya tarihinde, dördüncü büyük imparatorluğu kuran Hititlerin önemli şehirlerinden biridir.

Dünyanın devletler arasında ilk antlaşması olan ve Mısırlılarla Hititler arasında yapılan Kadeş Savaşı (MÖ.1285) sonunda yapılan antlaşmada: Sarissa’nın Fırtına Tanrısının şahitliğinden söz edilir.

MÖ. 1500 ve 1400’lü yıllarda, önemli bir yerleşim merkezi olan ve Hitit krallarının: Başkent Boğazköy’den gelerek, yazlık çalışmalarını yürüttükleri “Sarissa Yerleşimi”: Anadolu’da tablet buluntusu veren, beşinci merkezdir.

Ele geçen 52 tabletin bir kısmı sağlam durumdadır. Bir bölümü ise kırılmış ve parça halindedir. Tabletler üzerindeki metinlerin çözümlemelerine göre: 3 tanesinin bayramla ilgili, 12 tanesinin kült envanteri ile ilgili ve diğerlerinin ise fal metinleri oldukları saptanmıştır.

Bayram şenliklerinin anlatıldığı bir metinde: “Kupit dağında şenlikler yapıldığı anlatılmakta”, bu da o dönem coğrafyası hakkında bilgi vermesi açısından önem taşımaktadır.

Sarissa şehri

1650 metre yüksekliktedir. 1950 adımlık sur kalıntısı ile, önemli bir yerleşim yeridir. Şehre giriş: sur üzerinde bulunan 4 kapıdan sağlanır.

1992 yılından bu yana, Almanya’nın Marburg Üniversitesi Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Andreas Müler Karpa Başkanlığında; Sivas Müzesi Müdürlüğü adına kazı çalışmaları sürdürülmektedir.

Bu kazılarda

Günümüze kadar bilinen en büyük Hitit Tapınaklarından biri, kralın sarayı ve şehrin güney-kuzeybatı sur kapıları ortaya çıkarılmıştır. Bu tapınak: Hitit başkenti Hattuşaş’taki tapınakla benzer olup, Boğazköy dışında Hitit imparatorluk çağına ait Anadolu’daki tek (MÖ.1460-1190) tapınaktır.

Şehir kalıntılarında, C yapısının büyük ölçüde dörtgen bir plana sahip olduğu ve sadece çok az sayıda odanın cephede çıkıntı oluşturduğu görülür. 76 x 73 metre ölçülerindeki bu yapı, halen bilinen en büyük Hitit Tapınağıdır.

Bu ölçüleriyle, Kuşaklı C yapısı: başkent Hattuşa’daki 1 Numaralı Tapınak yada Büyük Tapınak olarak adlandırılan ve muhtemelen Fırtına Tanrısı ile Arinna’nın Güneş Tanrıçasına adanmış olması nedeniyle: Hitit ülkesinin en önemli kutsal alanı kabul edilen yapıyı bile geride bırakır.

Sivas Altınyayla Kuşaklı Sarissa antik kenti
Sivas Altınyayla Kuşaklı Sarissa antik kenti

Ayrıca: bu kazılarda: o dönemde kutsal sayılan, yan yana durmuş, iki boğa figüründen oluşan “İkiz Boğa-Ryhton” heykeli de bulunmuştur. Ele geçirilen kalıntılar ise: Sivas Müzesinde bulunmaktadır.

Bunun bir örneği ise, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergileniyor. Bunun dışında: kazılarda, bir mektup ve çeşitli tabletler bulunmuş.

Kuşaklı höyüğünün güneyinde: Hitit barajı ve açık hava tapınağı var. Mezra yaklaşık 1.5 km. uzaklıktadır. Kuşaklı höyüğünün içme suyunun karşılandığı ve dinsel ayinlerin yapıldığı bir alandır.

Güney kısmı: kayalık ve dik yamaçlardan oluşan bir düzlükte, taşlarla set yapılarak, gölet oluşturulmuştur.

Göletin batı tarafı: Hitit yazılı metinlerinde geçen Huwaşi Taşının bulunduğu tapınma alanının mimari öğeleri, kuzeyde suyun tahliye edildiği taştan örülen kanallar, doğu ve batı yönde, bazı mimari kalıntı izleri görülür.

Kuşaklı bölgesi; Hitit Kralının, başkent Boğazköy’den gelerek, burada bazı dini törenlere katıldığı; Hitit yazılı metinlerinden anlaşılmaktadır. Ele geçen tabletlerdeki bir metinde şöyle denilmektedir.”

Kral, ilk baharda bayram yapmak için, Sarissaya gittiği zaman, Kral şehre yaklaştığında, Şerha yukarı gitmez, Bilakis yukarı yola gider, Yukarıya Fırtına Tanrısı Huwaşi taşına.”

Bu metin: açık hava kutsal alanının, Hititler için ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır.

Tüm bunların yanında: Sarissa’da ortaya çıkan yazılı belgelerde: Sarissa Hitit Bey’inin: her ay, tapınağa “bira” armağan ettiği yazılıdır.

Ön Asya’nın en büyük bira imalathanesinin burada bulunması, Sarissa’da bira üretilmesinin ve tüketilmesinin yoğun olduğunu da kanıtlamaktadır.

Sarissa: Hitit devletinin yıkılışı ile bağlantılı olarak, büyük bir yangınla yok olmuştur. Yapılan arkeolojik kazılarda: burada Hitit yerleşiminin ardından yalnızca Frig döneminde bir iskan daha olduğu ve daha sonra yerleşimin tamamen terk edildiği ortaya çıkmıştır.

Sivas Altınyayla hakkındaki gezi yazım için Altınyayla

Ankara Sincan

Ankara Sincan

Aslında, birçok kez gittiğim Sincan ilçesinin, Ankara’nın hemen yakınında olmasına rağmen, her türlü imkanların yaratılması nedeniyle, Ankara’ya pek de ihtiyaç duymayan bir yöre olduğu kesin. Yani, burada yaşandığında, her türlü imkan bulunuyor.

Öte yandan, Ankara’nın özellikle yüksek kiralarından kaçan insanların, burada ikamet ediyor olması ve her gün Ankara’ya gidip-geliyor olmaları, buranın hareketliliğini sağlıyor.

ULAŞIM

Sincan: Ankara-İstanbul tren yolu üzerinde olması ve Ankara-Beypazarı-Ayaş kara yolu üzerinde bulunması nedeniyle, öne çıkmış ve herhangi bir ulaşım problemi bulunmayan bir ilçedir.
Ankara-Sincan arasındaki uzaklık: 27 km. dir. Ankara ile olan ulaşım: minibüs, otobüs ve banliyö trenleriyle sağlanmaktadır.

TARİHİ

Sincan isminin kelime anlamı “şen ve canlı insanların yurdu” demektir. Özellikle, Asya’da, bazı yerlerde, aynı ismi taşıyan yerleşim yerleri bulunmaktadır.

Sincan yöresinde: antik dönemlere ait kalıntılar, genellikle kaya yerleşimleri şeklinde görülür.

Özellikle: Esenler köyü yöresinde ortaya çıkan “aslan heykeli ve üzüm tekneleri”, İncilik köyünde ortaya çıkan “küp ve sütunlar” ile Saraycık köyünde bulunan “aslan heykeli” bölgede antik dönemdeki Roma ve Bizans yerleşimlerinden günümüze kalan kalıntılardır.

Sincan ve yöresi, Osmanlı döneminde de, tipik Anadolu köyleri yerleşimi şeklinde görülür. Sonuç olarak: mimari ve sanatsal açıdan, yörede, eski dönemlere ait çok sayıda kalıntı görülmemektedir. Her ne kadar, yörede, ilk yerleşimin, MÖ. 5000’li yıllara kadar uzandığı bilinse de, o dönemlerden ve medeniyetlerden, günümüze herhangi bir kalıntı intikal etmemiştir.

Sonraki dönemde, Sincan ismi, 1892 yılında, İstanbul-Bağdat demir yolu hattının, Sincan köyünden geçmesi şeklinde duyulur. 1926 yılındaki yazılı kayıtlarda, burada, 8-10 hanelik bir köy ve 1 cami bulunduğu yazılıdır.

Yine aynı dönemde, yani 1926 yılında çıkarılan bir kanunla “Zir köyü” bölgesinin, bucak yapıldığı, daha sonra ise, 1928 yılında, Sincan köyünün Etimesgut’a bağlandığı görülür. Aynı dönemde: Sincan, küçük bir köy iken, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün direktifleriyle, özellikle yurt dışından göçen vatandaşlarımızın buraya yerleştirilmesiyle büyümüştür.

1950’li yılların başında, Bulgaristan ve Romanya’dan gelen göçmenler ile, köyün nüfusu hızla yükselmiştir. Özellikle: Romanya’dan gelen göçmenler, beraberlerinde “lale” soğanları getirmişler ve Sincan yöresinde lale bahçelerinin oluşturulmasını sağlamışlardır.

Sonuç olarak: 1983 yılında, Sincan ilçe haline getirilmiştir. 1988 yılında ise, Ankara Büyükşehir Belediyesi sınırları içine alınmıştır.

GENEL

İlçe, dağlık alanlarla kuşatılmıştır. Kuzeydoğu bölgesinde “Karyağdı dağı” ve doğu bölgesinde “Ayaş dağı” uzantıları görülmektedir. Yöredeki başlıca akarsu ise Ankara çayıdır.

Yöre insanının başlıca ekonomik etkinlikleri: tarım ve hayvancılıktır. Ayrıca: yörede bir kısım sanayi tesisi ve kombinalar görülür. Özellikle: Ankara Sanayi ve Ticaret Odası tarafından kurulmuş olan “Organize Sanayi Bölgesi” önem kazanmaktadır.

Evet, Sincan için, sembol olarak “lale” kullanılmış ama yaptığım araştırmada, bunun sebebini öğrenemedim. Bir noktada: 1950’li yıllarda, özellikle Romanya bölgesinden göçerek Anadolu’ya gelen ve buraya yerleştirilen göçmen yurttaşlarımızın beraberlerinde lale soğanları getirdikleri düşünülmektedir.

Hani, Sincan yöresinde çok miktarda lale üretimi mi var? Meçhul veya böyle bir yazılı kaynak bulamadım, ama sonuçta, Sincan yöresinde, lale, yörenin sembolü olarak kabul edilmiş ve kullanılıyor. Bu arada: her yıl “Mayıs” ayı içinde, burada “Lale Festivali” yapılıyor.

 KONAKLAMA

Sincan Öğretmenevi İstasyon Mah. Erdal Sokak.No.12 312-2765960

GEZİLECEK YERLER

Sincan: herhangi bir tarihi ve doğal güzelliği olan yer değil. Yani, turizm açısından herhangi bir beklentiye cevap vermez. Yalnızca, burada bulunan “Harikalar Diyarı” ziyaretçiler için ilginç gelebilir. Bunun dışında yörenin herhangi bir turizm aktivitesi bulunmuyor.

HARİKALAR DİYARI

Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından yaptırılmıştır. Sincan-Fatih semti yanındadır.
Park, kapladığı alanın büyüklüğü ile, Avrupa’nın en büyük kentsel parklarından birisidir.

Park alanında: spor kompleksleri, piknik alanları, kültürel alanlar, yeşil alanlar ve masal adası gibi rekreasyon alanları bulunmaktadır.

Özellikle: 25 bin m. Karelik masal adası, çocukların ilgisini çekiyor. Bunun dışında: park alanında, 1 nikah salonu var.

ALİ YAKUT KÖYÜ CAMİ

Sincan ilçesine bağlı, İlyakut köyünde bulunan cami, boyuna dikdörtgen planlı, çatılı, kagir bir yapıdır. Binanın yapımında: moloz taş, kesme taş ve devşirme taş kullanılmasının yanında, ahşap malzeme kullanımı da önemli yer tutar.

Duvarlar içte ve dışta sıva kaplıdır. Camide, iki sıra halinde dizilen üstü kemerli pencerelerden, doğuda altı, güneyde-kuzeyde-batıda dörder adet bulunmaktadır. Kuzeyinde, sonradan eklenmiş bir son cemaat yeri ve kuzeybatısında ise 1965 yılında yapılmış bir minare bulunur.

Kuzeydeki mihrap eksenindeki kemerli bir kapıdan girilen caminin harimi: üç sahınlı, düz tavanlı ve kırma çatılıdır. Sahınlar, iki sıra halinde dizilmiş, ikişer ağaç direklerle birbirlerinden ayrılır.

Direkler: iki kalın kirişle ahşap tavanı taşırlar. Kirişlerle direkler arasında, ucu profilli yastıklar bulunmaktadır. Kıble duvarına dikey olarak uzatılan kirişlerle, hatıl ve duvarlar arasında, ucu profilli yarım yastıklar bulunur.

Yarım yastıkların üzerinde ise, kirişleri taşıyan tahtalar ve orta hatılın yan yüzleri, aşı boyalı klasik kalem işi nakışla süslenmiştir. Tavan tahtaları ayrıca çapraz ve dikey çakılmış çıtalarla süslenmiştir.

Güneydeki tavana kadar yükselen altıgen alçı mihrap, kalıplama tekniğiyle yapılmıştır. Mihrap, çokgen nişli olup, üstü mukarnaslıdır. Nişin çevresini dolaşan geniş silmeler, geometrik süslemelere sahiptir.

Mihrabın, sağında geometrik süslemeli, ahşap minber bulunur. Yapı: alçı, ahşap ve kalem işi süslemeleriyle dikkat çekmektedir. Caminin 14’ncü yüzyıl sonu ile 15’nci yüzyıl başlarında yapıldığı düşünülmektedir.

ESKİ BUCUK KÖYÜ CAMİ

Eski Bucuk köyünün günümüze yalnızca camisi ulaşmıştır. Bir yamaca yapılan cami, dikdörtgen planlı, kırma çatılı, kagir bir yapıdır. Caminin dış duvarları, yamaçta kalan kuzey ve doğu cephelerinde taş kullanılmıştır. Son cemaat yeri ve minaresi yoktur.

Caminin kesme taş kaplı doğu ve güney cephe duvarlarında, altta ve üstte ikişer dikdörtgen pencere bulunmaktadır. Alttakiler büyük, üsttekiler küçüktür. Pencerelerin lentonlarına kemerler motif olarak işlenmiştir. Çatısı alaturka kiremit kaplıdır.

Batıda kemerli bir kapı ile girilen cami harimi, boyuna dizilmiş, ikişerden dört adet ahşap direkle, boyuna üç sahına ayrılmıştır. Kapalı olan kuzey duvarında ahşap mahvel vardır. Ahşap tavanda  herhangi bir süsleme yoktur.

Caminin içindeki direkler, zarif konsollarla tavanı taşırlar. İç duvarlarda, sonraki yıllarda yapıldığı tahmin edilen hat ve bitkisel bezemeler görülür. Caminin kuzeyine, yakın zamanda eklenmiş, eski eser olmayan türbesi bulunmaktadır.

Türbenin içinde kimlere ait olduğu bilinmeyen 4 adet mezar olup, çok eski olmayan bir zamanda bu mezarların üstü örtülmüştür. Camide, onarım kaydı dışında bir yapım kitabesi bulunmamaktadır. Minare elemanları, yapı malzemesi ve çevresindeki benzer yapılarla karşılaştırıldığında, yapıyı, 15-16. yüzyıllar arası bir döneme tarihlemek mümkündür.

KÖTÜRÜM BEYAZID CAMİ

Sincan beldesinde, Yenikent’in ilk yeri olan “Zir köyü”, eskiden “Istanos” kazası imiş. Heyelan ve sel yatağı olması sebebiyle terk edilen “Uluköy”e bağlı olan bu yerleşimdeki “Kötürüm Beyazıd Cami”, yakın zamanlara kadar metruk ve harap durumda iken, günümüzde yıkılmıştır.

Yani, görme şansınız yok, yalnızca tarihi kalıntılar hakkında bilgi sahibi olmamız açısından burası ile ilgili birkaç not yazmak istiyorum.

Dikdörtgen planlı, çatılı bir yapı olan cami, 7.20 x 9.50 metre ölçülerindedir. Camiye, kuzeyden iki yanı kapalı, önü açık son cemaat yerinden girilir. Cami harimi, kare planlıdır. Alçı mihrabın kavsarası yıkılmış ve mihrap, bir niş halinde kalmıştır.

Ahşap mihberin ise köşk, külah, seren ve korkulukları yok olmuştur. İbadet mekanını, altta dikdörtgen yedi pencere ile üstte dokuz kare pencere aydınlatmaktadır. Tavan, ahşap çıtalı, ortası göbekli, birbirine geçmeli geometrik ve yıldız motifleri ihtiva etmektedir.

Mahfelin tavanı ile mahfelin alt kısmının tavanı ahşaptan, naşıklı ve boyalıdır. Mahfelin ahşaptan iki kare sütun ile yanda duvara yapışık ahşap sütunlar taşımaktadır.

Son cemaat yerinin doğu duvarına bitişik minarenin kare planı, kaidesi kesme taştan, gövdesi tuğladan, silindirik olarak inşa edilmiş ve üzeri sıvalıdır.

Minarenin şerefe korkulukları ve külahı ahşaptır. Caminin kitabesi bulunmadığından, “Kötürüm Beyazıd” diye meşhur olan Candaroğullarından “Celaleddin Beyazıt bin Adil Bey” (tahta çıkışı: 1362, ölümü: 1385) tarafından yaptırıldığına inanılmaktadır.