Nevşehir Uçhisar

 

Nevşehir Uçhisar

Ürgüp ile Nevşehir’in tam ortasında, Nevşehir merkezine, yaklaşık 10 km. uzaklıktadır. Ürgüp’e 12 km. ve Avanos’a ise 10 km. uzaklıktadır. Kayseri’ye olan uzaklığı 80 km. ve Ankara’ya olan uzaklık ise 280 km.dir.

GENEL

Nevşehir Uçhisar; Merkezde; her yeri delinerek, evler ve depolar yapılmış, olağanüstü büyük bir kaya bloku var. Kayanın yan tarafında ise, yine kaya evler ve modern evler bulunmakta. Bu kayaya tırmanmak ve tüm çevrenin mükemmel manzarasını seyretmek mümkün.

Kendinize güveniyorsanız, mutlaka çıkın. Çünkü: burası Kapadokya’nın zirvesi. Kapadokya bölgesinin, en yüksek peri bacaları da burada.

Nevşehir Uçhisar

KALE

Burada; Uçhisar kalesi var. Bölgenin doğal kalesi olarak kabul edilmekte. Kalenin bir tarafı uçurum olduğu için, uç hisar olarak anılıyor. Kale; kaya oyularak, gerçek bir kale haline getirilmiş. Yükseklik; güneyde 40 metre ve kuzeyde ise 100 metre civarında. Bir gökdelen gibi.

Bölgede en eski yerleşimin ne zaman başladığı bilinmiyor. Bir zamanlar; Hıristiyanlar, burada yaşamışlar. Kale içindeki, nereye gittiği bilinmeyen gizli geçitler, saklanma amaçlı olarak kullanılmış.

Ama, günümüzde de, bunların büyük kısmı çökmüş olduğundan, hangi yerler arasında ulaşımın sağlandığını öğrenmek mümkün değil. Ayrıca; oyularak, içine çok sayıda oda, ev, sığınak, depo, sarnıç, mahzen yapılmış. Çok sayıdaki odalar; birbirlerine merdivenler, tüneller ve koridorlar ile bağlanmış. Odaların girişlerinde ise, giriş ve çıkışı kontrol altına almaya yarayan, sürgü taşları var.

En üstte; Bizans döneminde, kayalara oyularak yapılmış, üç mezar var. Çok tahrip olduklarından ve soyulduklarından, pek özellik göstermiyorlar. Gerek bu mezarların ve gerekse kale içindeki, günümüzde büyük çoğunluğu göçmüş olan gizli geçitlerin boyutları o kadar küçük ki; sanki, bir zamanlar buralarda insanların, belki de ” cüce ” insanların yaşadıklarını düşünmemek elde değil.

Uçhisarın; doğu, batı ve kuzeyinde bulunan peri bacaları; Roma döneminde mezarlık amacı ile oyulmuş. Girişleri; genellikle batı yönüne bakan mezarların iç kısımlarında ölülerin yattıkları yerler bulunmakta. Gerek kalenin eteklerinde ve gerekse kalede, çok az sayıda, oyma kilise var. Bunun sebebi ise, çok sayıda kilise ve manastıra sahip olan Göreme’nin, buraya yakın olması denebilir.

Hem bir gözetleme kulesi ve hem de savunma kulesi olarak kullanılan kalenin en yukarısında; saldırı anında, saldırganlara yuvarlamak üzere taş gülleler yerleştirilmiş. Bölgeye hakim olması bakımından, stratejik öneme sahip olan kale, Selçuklular ve Anadolu Beylikleri döneminde önemini korumayı sürdürmüş.

İlk kez; Yıldırım Beyazıt zamanında Osmanlılara geçmiş. Osmanlılar ve Cumhuriyet döneminde, barış ve huzur ortamında, savunma işlevini yitiren kaledeki yerleşim, 1960’lı yıllara kadar sürmüş. 1960’lı yıllarda; kale ve çevresi afet bölgesi ilan edilince, kasaba, kalenin güney ve güneybatısındaki düzlüklere kurulmaya başlamış.

Terk edilen kaya oyma, kesme taş Uçhisar evleri ise, restore edilerek bölgenin en çok tercih edilen butik otelleri haline getirilmiş.

GÜVERCİN VADİSİ

Kapadokya’da gezilebilecek en büyük ve uzun vadi. Vadinin doğu yamacında, vadiye ismini veren güvercinlikler var. Geçmiş yüzyıllarda, Uçhisarlılar, kasabanın tam karşısında, vadinin karşı yamaçlarına güvercinlik oymuşlar. Uçhisarlılar, yıllarca, kış mevsimlerinde bu güvercinlere yem atarlar ve güvercinleri beslerlermiş.

Karşılığında ise, bu güvercinliklerde biriken gübreleri alırlar ve bağlarında ve bahçelerinde kullanırlarmış. Eskiler, güvercin gübresiyle yetiştirilen sebzelerin, karpuz ve kavunların tadını anlata anlata bitiremezler. Vadide yapacağınız yürüyüş ile, bu kat kat güvercinlikleri ve içlerindeki kuluçka tabakalarını yakından görebilirsiniz.

GEZİ PLANI

Kalenin içindeki sığınaklara girmek, zaman alır ve zordur. Bu nedenle; en iyisi kalenin zirvesine çıkmak. Yöreyi, Uçhisar kalesinden seyretmenin keyfine doyamayacaksınız. Mutlaka çıkın. Kaleye doğru yürüyün.

Kaleyi, peri bacalarını, eski Uçhisar evlerini seyrederek, kale girişine gelirsiniz. Biletinizi alın ve sonra, kaya oyma eski tandır evi, şirahane, ahır gibi mekanları gezerek, kalenin zirvesine ulaşacağınız merdivenlere gelin.

Buradan muhteşem bölge manzarasını izleyin. Sonra; zirveye yürümeye devam edin. Kalenin zirvesi, tüm Kapadokya’nın kuş bakışı görülebileceği bir yer. Güvercin vadisinden, Avanos’a kadar, bütün vadiler, Ortahisar kalesi, Göreme kasabası, Göreme Açık Hava Müzesi, Kılıçlar Vadisi, Kızılçukur, Güllüdere, Çavuşin. Yani, bütün Kapadokya’yı göreceksiniz.

Zirvede; ayrıca çok sayıda oyma küp, oyma mezar ve büyük sarnıç görebilirsiniz. Kaleden aşağıya bakarken, kuzeyde cevizli peri bacalarını, batıda Nevşehir’i ve Oylu Dağını, kalenin hemen önünde yeni Uçhisar kasabasını görebilirsiniz. Güneybatıda ise, uzaklarda Hasan Dağı var.

Kale; Erciyes Dağı ve Hasan Dağını birlikte görebileceğiniz tek yer. Özellikle; Erciyes Dağı, yani tüm bölgenin yaratıcısının en iyi göründüğü yer. Sanki; Kapadokya’nın bu iki zirvesi, karşılıklı birbirlerini seyrediyorlar.

Uçhisar kalesinden, akşam gün batımını, Erciyes’in ve tüm vadinin aldığı kızıllığı izleyin. Renk değişimini ve ortamın büründüğü atmosferi izleyin. Mehtapta ise, ay doğarken, oluşan mistik havayı anlatmak mümkün değil, görmeniz gerek. Tüm bunları, yalnızca zirvede görebilir ve yaşayabilirsiniz. Mutlaka deneyin.

Nevşehir Avanos hakkındaki gezi yazım  için Avanos

İzmir Selçuk Ayasuluğ Tepesi (Hagios Theologos)

İzmir Selçuk Ayasuluğ Tepesi (Hagios Theologos)

EFES KENTİNİN AYASULUĞ TEPESİNE TAŞINMASI

İzmir Selçuk Ayasuluğ Tepesi (Hagios Theologos): Büyük İskender’in ölümünden sonra, onun generali Lysimachos tarafından kurulan Efes kenti; takip eden dönemde; limanın tekrar dolmuş olmasının yarattığı ekonomik ve sivri sineklerin yarattığı sıtma hastalığı sebeplerinden dolayı, Ayasuluğ Tepesi eteklerine taşınır ve yeniden kurulur.

Zaten; yıllardır depremlerde zarar gören binalar da, iyice salaş hale gelmiştir. Halk; artık, liman kıyısında değil de, dağlara, yaylalara çekilmesi tercih ediyorlardı. Bir yandan da, yoksullaştılar, uzun yollar aşarak yeniden taş ocaklarından yeni taş getirecek ekonomik güçleri yoktu.

MS.10’ncu yüzyıldan itibaren, eski kent tamamen terk edilir ve şehir tepenin çevresine yerleşir. Eski tanrılara ait heykel ve kabartmalar kırılır, hatta inşaatlarda kullanılmaya başlanır. (Efes’te, inşaat taşı olarak kullanılan, yüzlerce tanrı heykeli parçası ele geçmiştir.)

Böylece büyük göç başladı ve herkes St. Jean Kilisesi etrafına gelip yerleşti. Bu arada; St. Jean ismi, kentin geleneksel adına üstün gelir. Belgelerden anlaşıldığına göre, yeni kente, onun ismine atfen ” Hagios Theologos ” adı verilir. (1082 tarihli böyle bir belgeye rastlanmıştır.)

Böylece; Efes adı, tarihe karışır. Antik çağın görkemli kenti Efes, artık yalnızca bir taş ocağı idi.

Malazgirt zaferinden sonra, Türkler, büyük bir hızla Anadolu’ya yayılırlar. Türkler Efes’i 11’nci yüzyılın ilk yarılarında fetih etmelerine rağmen, Bizanslılar, bölgeyi 14’ncü yüzyılın başına kadar terk etmezler.

Kent; zamanın hanedanlığı Menteşoğulları’ndan İsa Bey tarafından fetih edilir. Daha sonra ise, 1348 yılında, Aydınoğluları Beyliğinin başkenti olur.

1390 yılında ise, Osmanlılar tarafından, kent, ele geçirilir. Yıldırım Beyazıt; diğer beylikler gibi Ayasuluğ’u da işgal eder. Bu arada; İsa Bey’in kızı Hafsa Sultan ile evlenir.

İsa Bey; biraz da bu akrabalık nedeniyle, Osmanlılardan olumsuz etkilenmez. Ancak; Anadolu beyliklerinin hepsi perişan olur. 1402 Ankara Savaşını kazanan Timur; takip eden dönemde, Ayasuluğ’u da ele geçirir. Hatta, buradaki St. Jean kilisesine büyük ölçüde zarar verdiği iddia edilmektedir.

Bundan sonra, önemini yitirir, çünkü İzmir daha önemli duruma gelmiştir. 1914 yılında, Ayasuluğ ismi, ” Selçuk ” olarak değiştirilir. Kentin, nüfusu 50 yıl önce; 1000 kişi iken, bugün gelişen turistik yapı nedeniyle, 18 bine ulaşmıştır.

Bu arada: Ayasuluğ kelimesinin nereden geldiğini belki merak edersiniz? İtalyanca da ” yüksek yer ” anlamına gelen ” Altoluogo ” kelimesi, Türkler tarafından farklı bir biçimde telaffuz edilmiş ve ” Ayasuluğ ” olarak isimlendirilmiştir. Nitekim, bu ad, günümüze kadar, değişmeden gelmiştir.

Evet; Ayasuluğ Tepesindeki tarihi kalıntılara bakalım.

AYASULUĞ KALESİ

İzmir Selçuk Ayasuluğ Tepesi (Hagios Theologos): Bu tepe; erken Hıristiyan, Bizans ve Selçuklu devirlerinde; iyi tahkim edilmiş bir kale ile savunulmuştu. Halen ayakta duran sur; erken Hıristiyanlık devrinde inşa edilmiş olup sonradan Selçuklular zamanında, büyük bir restorasyona uğramıştır. Yani; göreceğiniz sur, sonradan restore edilmiş.

Kale içinde; 7-8’nci yüzyılda; Arap akınlarının yörede etkili olması üzerine, Bizanslılar tarafından yapılmış. Böylece; şehir, koruma altına alınmış. St. Jean kilisesinin bulunduğu alanın çevresi; 20 kule ve onları birbirine bağlayan surlar ile çevrilmiş.

Selçuklular ve takip eden dönemde Osmanlılar, bu kaleyi onarmış ve daha da güçlendirerek kullanmışlar.

Kesme taş ve moloz taştan yapılan kale ve surların; Efes kentine yönelik, bir de görkemli kapısı var. Bu kapıdan içeri girildiğinde görülen kilisenin duvarlarında ise; Truva kahramanlarından Achileus’un yaşamını anlatan bir friz görülüyor.

Bu friz; günümüzde, Abbey Galerisinde. Kapıdan sonraki Atrium; 35 x 47 metre ebatlarında. Arazi konumu, buradaki duvarların yükseltilmesi ile giderilmiş. Kalenin, anıtsal giriş kapısı dışında, biri güneyde, diğeri de batıda olmak üzere iki giriş kapısı daha var.

Ana giriş kapısı, yöredeki Roma yapılarından alınmış taşlarla yapılmış. Surlar; 15 burçla sağlamlaştırılmış, günümüzde büyük bölümü restore edilmiş olarak ayakta ve görülebilmekte.

İSABEY CAMİİ

İzmir Selçuk Ayasuluğ Tepesi (Hagios Theologos): 1375 yılında, Aydınoğulları’ndan İsa Bey tarafından yaptırılmış. Şamlı Mimar Ali; inşa etmiş. Tepede; St. Jean bazilikasının, batı yamacında. Selçuklu dönemi özelliklerini taşıyan bir yapı. Binanın ön yüzü, süsleri birbirine benzemeyen pencerelerle donatılmış.

Namaz kılınan yer, oldukça büyük tutulmuş ve bundan ayrı olarak, ilk defa, bir camiye etrafı revaklarla çevrili, büyük bir avlu eklenmiş. Caminin iki de minaresi var.

Camiyle birlikte inşa edilmiş olan İsa Bey hamamı var. Klasik Türk hamamının tüm özelliklerini taşıyan bir yapısı var. Bütün mekanları kubbeli. Kubbe kasnaklarını taşıyan stalaktitler; benzerlerinin en güzeli.

Aslında; İsa Bey; kendi zamanında, kenti, birçok karakteristik Selçuklu yapılarıyla süslemiştir. Hamamlar, türbeler, medreseler ve camiler yaptırmıştır.

Ancak; İsa Bey Cami; Türk-İslam sanat tarihinde önemli bir yer tutar. İsa Bey; eski putperest Artemis Tapınağı ile bir Hıristiyan tapınağı olan St. Jean Kilisesi arasına, bu camiyi yaptırırken, İslam’ın üstünlüğünü kanıtlamak istemiştir.

İzmir Selçuk Ayasuluğ Tepesi (Hagios Theologos) ST. JEAN BAZİLİKASI-AZİZ YUHANNA BAZİLİKASI

ST. JEAN BAZİLİKASI-AZİZ YUHANNA BAZİLİKASI

Hıristiyan dünyasının, iki önemli kişisi; Aziz Paul ve Aziz John’dur. Her ikisi de, Efes’te yaşamışlardır. Paul; yaşamının, 5-6 yılını, yeni dini tanıtmak için, Efes’te vaazlarla geçirmiştir. John ise; bir yüzyıl süren ömrünün son yıllarını; Efes’te, yeni Ahit’in 4’ncü bölümlerini yazmakla geçirmiştir.

Hz. İsa; Kudüs’te, kalabalığın coşkulu çığlıkları ve kahkahaları arasında çarmıha gerilirken; Aziz John ve Meryem; İsa’nın yanı başındadır. Hz. İsa; Aziz John’a dönerek; “John, bu senin annendir” der. Annesine dönerek: ” Anne, bu senin oğlundur” der.

İzmir Selçuk Ayasuluğ Tepesi (Hagios Theologos)

Bunun üzerine; İsa’nın havarisi; bu isteği görev kabul eder ve İsa’nın ölümünden sonra; Meryem Anayı da yanına alarak, Efes’e gelir ve yerleşir. MS.39 ile 48 yılları arasında; bölgede vaazlar vererek, yeni dini yaymaya çalışır. Sonrada, burada ölür. Mezarının Ayasulug tepesinde olduğu kabul edilmektedir.

Aziz John öldüğünde, mezarın üzerine, o devirlerde, küçük bir kilise yapılmış. Efes’in karşısına rastlayan kayalık ve kurak bir tepede; St. Jean adına, halk tarafından küçük bir kilise kurulmuştu. Theologien adıyla anılan bu yapı, zamanla yıkık bir hale geldi.

Takip eden dönemde, bu harap kilisenin üzerine, Bizans imparatoru Justinyen tarafından; MS.6’ncı yüzyılda, daha muhteşem bir kilise yaptırmaya karar verdi.

İzmir Selçuk Ayasuluğ Tepesi (Hagios Theologos) ST. JEAN BAZİLİKASI-AZİZ YUHANNA BAZİLİKASI

Öyle ki, İstanbul’daki Ayasofya ile boy ölçüşecek nitelikte olmalıydı. Nitekim, yapı bittiği zaman; yalnızca Efeslilerin değil, bütün çevre halkını da tatmin etmişti. Zira; kimse, Artemis Tapınağı yıkıldığından beri, böyle görkemli bir yapı görmemişti.

Bu kilise, ortaçağın muhteşem anıtları arasında yer alır. Yapı: 40 x 130 m. boyutlarında. Dönemin, en büyük yapılarından biri.

Sütunlarla çevrili, kubbeli bir avlusu var. İki katlı. Freskler ve mozaiklerle bezeli; 6 büyük ve 5 küçük kurşun kaplı, kubbesi var. Bu kubbeleri; kalın fil ayakları taşıyor. Kutsal kuyular, ilahilerin söylendiği yerler bu kubbelerin altında.

İzmir Selçuk Ayasuluğ Tepesi (Hagios Theologos) ST. JEAN BAZİLİKASI-AZİZ YUHANNA BAZİLİKASI

Ayrıca; St. Jean’ın mezar odasından çıkan tozların; her derde deva olduğu söyleniyor. Bu yüzden; kilise, hacılar ve hastalar tarafından sürekli ziyaret ediliyordu.

Arkeolojik çalışmalarda; MS.1’nci yüzyıla ait sikkelerin bulunmuş olması, Aziz John’un mezarının, o zamanlarda, yani MS.1’nci yüzyılda da, insanlar tarafından ziyaret edildiğinin işareti.

Yapıya: batıdan giriliyor. İnşaatta kullanılan taşların bir kısmı: Artemis Tapınağından getirilmişti. Bir tapınağın harabesi yanında, bu kez başka bir tapınak yükseliyordu.

Sanırım, böylece, Hıristiyanlığın putperestliğe olan zaferi anıtlaştırılmak istenmişti. Neyse, devam edelim. Kilisenin planı; bir haçı andırıyor. Bazilikanın ortasında; kubbe altında ve zemin seviyesi altında; İsa’nın en sevdiği havarilerinden olan St. Jean’ın mezarının bulunduğu iddia edilmekte.

Ancak; henüz bir bulguya rastlanmamış. Aziz John’un mezarının yanından akan suların şifalı olduğu ve o zamanın hacıları için ayrı bir değeri olduğu söyleniyor.

Doğu tarafında ise, rahiplerin oturdukları kısımlar var. Bu yapılar; kiliseden, yarım daire biçiminde ayrılıyor. Mezar alanının kuzeyinde, aziz resimlerinden oluşan fresklerin bulunduğu kilisenin, restore edilen sütun başlıkları üzerinde, imparator Justinyen ile karısı Theodora’nın resimleri bulunuyor. Kilisenin kuzeyinde, hazine binası ve vaftizhane var.

Evet, bugün bu muhteşem yapı burada durmasına rağmen, yapılan incelemelerde, daha önceki tarihlerde, buraya ait birçok kalıntının, kutsal olması adına, çalınarak, Yunanistan, Avusturya ve diğer ülkelere kaçırıldığı ortaya çıktı. Bugün; mezarın çevresinde, beş küçük mezar daha ortaya çıkarılmış.

Aziz John’un arzusu üzerine; diğer beş mezar, kendi mezarıyla, haç oluşturacak şekilde yapılmış. Hıristiyanlığın en başından beri; Hıristiyan camiası, bu yeri; ” bir haç merkezi ” olarak kabul etmiş.

Takip eden dönemlerde, Artemis’in Tapınağı ne kadar yağmalandı ise, bu kiliseye hiç dokunulmadı. Çünkü; onun İsa’nın halefi olduğuna inanılıyordu.

Selçuk tanıtımı.

Şirince tanıtımı.

7 Uyurlar tanıtımı.

Artemis tapınağı tanıtımı.

Efes tanıtımı.

Denizli Kale

Denizli Kale

Muğla yönünden Denizli yönüne giderken, uzun süre, zor yollardan ilerledikten sonra, hemen sol yanınızda, yeşillikler arasında, bir yamaçta Kale ilçesi görülüyor.

ULAŞIM

İlçe, Denizli-Muğla karayolunun 68.km.dedir. Muğla il merkezine uzaklık ise: 75 km. dir. Aydın iline uzaklık: 162 km. dir. Kale-Tavas arası uzaklık: 25 km. Kale-Muğla arası uzaklık: 75 km. dir. Denizli bölgesinden, Muğla yöresine gidenler, bu yolu kullanıyorlar. Ama; yolun bazı kısımları, sıkıntılı. Her ne kadar doğal güzellikler içinden geçse de, inişli-çıkışlı ve virajlı yollar var.

Denizli Kale

TARİH

Yörede, en eski yerleşim yeri: Medet Höyüğüdür. Höyük: Eski Tunç, Hitit, Frig, Pers, Yunan, Roma, Bizans ve Türk dönemlerinin kültürel etkilerini taşımaktadır.

Günümüzdeki: Kale’nin güney yanında bulunan ve halen terk edilmiş durumdaki “Eski Kale”, dört tarafı sarp ve üst düzey sayılabilecek bir doğal kayalığın üzerine kurulmuştur. Adı ise: Tabae. Bu şehrin ilk kuruluşuna ait herhangi bir kayıt bulunmasa da, Helenistik dönemde kurulduğuna dair kalıntılar bulunmuştur.

Bu kentin kuruluşu hakkındaki söylentilere göre: Tabenos isimli bir kahraman, Tabae kentini kurmuştur. Kentin bu ismi: “kaya” anlamına gelmektedir.

MÖ.133.yılında, Tabae kenti, Roma kenti olarak görünüyor. Roma imparatorluğunun ikiye bölünmesinden sonra ise; MS.395 yılında, şehir, Bizans sınırları içinde kalır.

12.ve 13.yüzyıllardan sonra, yöre, Türklerin eline geçer. Böylece, kent, Türk yerleşmesine dönüşür. Ancak, Türkler, Tabae adını kullanmazlar. Kale-Davas adını kullanırlar. Bu isim, 1950  yılına kadar devam eder. Bu tarihten sonra ise, “Kale” adı öne çıkar.

İlçe: 1330 yılına kadar, Menteşe Beyliği yönetiminde kalır. Daha sonra ise, 1424 yılında, II. Murat tarafından tamamen Osmanlı Devletine bağlanır.

GENEL

İlçe, adını eski yerleşiminden almaktadır. Eski yerleşim yerinde, tabii bir kale var. Bu nedenle, İlçeye, mahalli olarak “Kale-Tavas” deniliyor.

İlçe arazisi: engebeli ve dağlıktır. Denizden yükseklik: 450 ile 1500 metre arasındadır. Arazi: çok sayıda dereler ve dik-derin vadilerle oyulmuştur.

İklim değerlendirildiğinde: yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlıdır. Akdeniz iklimi etkindir. En çok yağış, Ocak ayındadır.

İlçenin ekonomisi: genelde tarım ve hayvancılığa dayanır. Bunun yanında: ormancılık ve madencilik de yapılmaktadır.

Denizli Kale

BİBER

Kale ilçesinde, yoğun olarak üretilen biber: çevre il ve ilçeler tarafından tanınmaktadır. Yaz aylarında ise, yörede “Biber Festivali” düzenleniyor. Bu festivalde: en iyi biber yarışması düzenlenmektedir. Kale biberi: kalitesi ve üretimiyle, burayla özdeşmiştir.

Denizli Kale

NE YENİR.NE İÇİLİR

İlçede: biber tatarı isimli yemek meşhur. Kale biberinin kızartılması ve üzerine sarımsaklı yoğurt dökülmesiyle yapılır. Kışın ise, kuru biberle de yapılıyor.

NE SATIN ALINIR

Kale ilçesinde: ceviz üretimi yoğundur ve üretilen ceviz gerçekten muhteşem lezzetli.

 

GEZİLECEK YERLER

Denizli Kale Tabae

TABAE ANTİK KENTİ

İlçenin, 1 km. güneybatısındadır. Büyük İskender’den sonra, Anadolu’da  kurulan, kent devletlerindendir. Helenistik dönemden, günümüze kadar, buraya yerleşim sürmüş. Hatta: 30 yıl öncesine kadar, halen üzerinde yerleşim bulunmaktaymış.

Kent: antik dönemde, kendi adına sikke bastırması ile öne çıkıyor. Sikkeler: önce gümüş, daha sonra ise bronz olarak bastırılmış. Kent: iki surlu bir kaledir. Kaleden dolayı, Kale-Davraz olarak bilinir. Doğal bir kale görünümündedir.

Denizli Kale Tabae

Bugün burada görebileceğiniz kalıntılar şunlar

Kaya içindeki Bina

Akropolün kuzeydoğusundadır. Duvarın  doğu kanadının, iç kısmında: kayaya oyularak yapılmış, 4 niş var. Binanın çevresinde ve içinde: sunak ve sütun var. Roma döneminde yapılmıştır. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde de kullanılmıştır.

Denizli Kale  Kaya Evler
Kaya Evler

Doğal kayalar oyularak, tek odalar halinde yerleşim yeri olarak kullanılmıştır. Evlerde: ahşap kapılar kullanılmıştır. Odaların iç  kısımlarında, nişler var. Bu evler, genellikle kayalık platonun uçurum ve sarp kısımlarındadır.

Denizli Kale Cevher Paşa Camisi
Cevher Paşa Camisi

Ören yeri içinde, bir cami var. Osmanlı döneminde, 19.yüzyılda yapıldığı  düşünülüyor. Bu cami: dikdörtgen planlı, kuzey tarafında son cemaat yeri, kuzeybatı köşesinde de minaresi var. Eski Kale yerleşiminin, başka yere taşınması ve bu yüzden caminin uzun süre kullanılmamış olması nedeniyle, çatısında büyük açıklıklar var.

Tabea Köprüsü

Tek gözlü, kim zamanında ve ne zaman yapıldığı belli olmayan, ancak günümüzde de kullanılan bir köprü.

Tavas tanıtımı.

Muğla tanıtımı.

Denizli tanıtımı.