Antalya Alanya Kalesi

Antalya Alanya Kalesi

Tüm bölgeye hakim konumu, güzel bir yapı, mutlaka zaman ayırın. Evet, kale; araç trafiğine açık. Yani: arzu ederseniz aracınız ile, iç kaleye kadar çıkabiliyorsunuz ve aracınızı orada park edebiliyorsunuz.

Ama; yürüyerek de çıkmak mümkün. Yürüyerek çıkarken, bazen yolu kısaltmak adına, kalenin ilginç ara sokaklarına dalabiliyorsunuz. Yaklaşık, 1.5 saat civarında sürüyor. Ama: sonuçta, dik bir yokuştan çıkıyorsunuz, tercih sizin.

Evet: kale, surların uzunluğu: 6.5 km. Denizden yükseklik 250 metre. Ortaçağda, surların içine, kentin su ihtiyacını karşılamak üzere, 400 sarnıç yapılmış. Sarnıçların bir kısmı, günümüzde bile kullanılmakta. Çünkü: kaledeki yerleşim, günümüzde de devam etmekte, yani insanlar, kalenin bulunduğu yamaçlardaki evlerde yaşıyorlar.

Bu yerleşim yerlerinin aralarında, gizli kalmış Selçuklu mimari eserlerini görmek mümkün. Ama; bugün yaşanan ahşap ve kagir evlerin önündeki tahta tezgahlarda, ipek ve pamuklu dokuma yapılıyor. Su kabakları, değişik figürlerde boyanarak, turistlerin beğenisine sunuluyor.

Küçük bahçelerde, otantik yemek servisleri yapılıyor. Yemekten ziyade; muhteşem manzaranın güzelliğini tatmak için insanlar burada. Meyilli arazilerde teraslar oluşturulmuş, bu teraslarda ise, lokanta ve kafeler var. Buralarda bir süre oturup, aşağıdaki muhteşem manzarayı izlemenizi öneriyorum.

Antalya Alanya Kalesi: Evet, yine tarihi sürece gelelim. 1221 yılında, kenti alıp, yeniden inşa ettiren, Selçuklu Sultanı I. Alaaddin Keykubat tarafından, kale, büyük onarıma tabi tutulmuş. İç kale bölümüne mutlaka çıkın ve surların üzerinden, muhteşem deniz manzarasını izleyin. Bu arada; bir deneme yapmanızı öneriyorum.

Surların üzerinden, denize; doğruca denize doğru taş attığınızda, taş, asla denize düşmüyor, surların altındaki kaya bloklarına düşüyor. Yalnızca, taşı, havaya doğru kırk beş derece eğimle atarsanız, denize düşme şansı oluyor.

Sanırım, kaleyi savunanlar, surlar üzerindeki burçlardan, aşağıdaki düşman kuvvetlerine ok atarken de, böyle yapıyorlardı.

Evet; günümüzde yarımadanın zirvesinde açık hava müzesi olarak değerlendirilen iç kaledeyiz. Selçuklu sultanının sarayını görebilirsiniz. Surların üzerine çıkıp, muhteşem çevre manzarasını izleyebilirsiniz.

DARPHANE

Çevre manzarası denince; kalenin güney yönünde, yani yarımadanın ucunda; uzunluğu 400 metreyi bulan kayalardan oluşan, Cilvarda burnu üzerindeki yapılar göreceksiniz.

Yerel halk arasında, darphane olarak isimlendirilmesine rağmen, kesme taşlardan inşa edilmiş bu yapılarda, para basılması söz konusu değil. 11’nci yüzyılda yapıldığı tahmin edilen bu yapılarda: bir kilise ve birde manastır var. Küçük kilisenin kubbesi hala ayakta. Kayalar üstünde, bir de sarnıç var.

Kaleden, kayalara oyulmuş basamaklı bir yol olmasına rağmen, bu yol, günümüzde tahrip olmuş ve kullanılamıyor. Buraya; denizden çıkışta mümkün değil. Yani; yalnızca, kaleye çıktığınızda, uzaktan bunları gördüğünüzde, ne olduğu hakkında bilgi sahibi olmanız açısından, bunları yazıyorum. Denize baktığınızda, yarımadanın ucunda gördüğünüz metruk yapılar bunlar.

Batman Hasankeyf

Batman Hasankeyf

Evet burayı ziyaret ederseniz, yanınızda çocuğunuz varsa, özellikle çocuklarına dikkat etmesini öneriyorum, çünkü çok sayıda mağara var, çocukların kaybolması riskini göze almayın ve çocukları yanınızdan sakın ayırmayın. Ayrıca: bazı bölümlerde; derin kuyular var, bu kuyular, Dicle nehrine kadar uzanıyor, kuyuların dibinden su var. Gezerken mutlaka dikkatli olmanız gerekiyor.

Batman Hasankeyf

ULAŞIM

Hasankeyf; Batman-Midyat karayolu üzerinde bulunmaktadır. Batman’a uzaklık: 35 km. dir. Ayrıca: Mardin-Midyat üzerinden Hasankeyf’e ulaşmak mümkün. Hasankeyf’in Mardin’e uzaklığı: 120 km. ve Midyat’a uzaklığı ise: 50 km. dir.

Hasankeyf’e en yakın hava alanı: Batman’dadır. Diyarbakır havaalanı ise, Hasankeyf’e: 135 km. uzaklıktadır. Batman-Ankara arası uzaklık: 1012 km. Batman-İstanbul arası uzaklık: 1465 km. ve Batman-İzmir arası uzaklık ise: 1520 km. dir.

Batman Hasankeyf

TURİZM

Hasankeyf’te: ortaçağ havasını teneffüs edebilirsiniz. Tarih ve doğa, burada kesişiyor. Medeniyetlerin odak noktası olmuş, önemli bir tarih ve kültür potansiyeli var. Bu özellikleri nedeniyle: özellikle hafta sonları: yerli ve yabancı turist akınına uğruyor.

Yerli ve yabancı turistler: Dicle nehri kıyısında kurulan çardak tipi lokantalarda; yemek yiyor, mağaralarda bulunan Yolgeçen Hanı gibi tesislerde dinlenme imkanları buluyorlar.

NE YENİR

Bahar sonlarında ve yaz aylarında: Dicle nehri kıyılarındaki tahtlı lokantalar açılıyor. Bu tahtlarda: otururken bir yandan ayaklarınızı Dicle nehrinin serin sularında dinlendirebilir, bir yandan da ızgara Dicle balığı ve diğer et yemeklerini tadabilirsiniz.

Yolgeçen Hanı gibi mağaraların içinde: halı, kilim ve eski ahşap mobilyalar döşeli kafelerde dinlenebilirsiniz. Bunların dışında, ilçenin ana caddesinde, birkaç lokanta var. Bunlardan: Antik kent; çeşitli yemek çeşitleri sunuyor.

ILISU BARAJI

Türkiye’de, Dicle nehri üzerinde yapımı planlanan Ilısu Barajı; şu anda dünyanın en çok tartışılan baraj projesidir.

On yıldan bu yana: çevre ve insan hakları örgütleri, projenin devasa kültürel, ekolojik, insani ve politik etkilerine karşı mücadele veriyorlar. Evet: Baraj: Mardin ve Şırnak İl sınırları arasında, Dargeçit ilçesinin 15 km. doğusunda, Dicle nehri üzerinde yapılacak. Suriye sınırına: 45 km. uzaklıkta.

Temelden yüksekliği: 135 metre. Barajın uzunluğu: 1820 metre. Toplam gövde hacmi ise: 44 milyon metreküp. Barajdan üretilecek elektrik enerjisi: şu anda ülkemizde hidroelektrik santralleri aracılığı ile üretilen enerjinin, yalnızca yüzde 10’nudur.

Ancak: bu baraj yapıldığında: Yaklaşık 15 bin yıllık Hasankeyf şehrini, sular altında bırakacak olan Ilısu Barajı; yörenin kültürel mirasını yok etmenin yanında, 78 bin kişiyi de evsiz bırakacak.

Tabii, Ilısu barajının yapılmasıyla; bölgede birçok olumsuz durumların ortaya çıkacağı konusunda, sivil toplum örgütleri tarafından büyük mücadeleler veriliyor. Bizim amacımız: şu an için, büyük bir tarih hazinesi görünümündeki bu yöreyi sizlere tanıtmak, bu yüzden fazla ayrıntıya girmek istemiyorum.

TARİH

Hısn Keyfa olan şehrin adı: “Kayahisarı” olarak bilinir. Tarihi süreçte, bu tür kelimelerin anlamı: “korunmaya uygun” yer anlamına gelir. Kalenin; yekpare taştan olması nedeniyle, çeşitli dillerdeki Hasankeyf kelimesi “Taş Kalesi” anlamında da kullanılmaktadır.

Evet: tarihi süreci incelemeye başlayalım, Hasankeyf’in: ne zaman kurulduğu hakkında yeterli bilgi yok. Ancak: mesken olarak kullanılan çok sayıda mağara olması, buranın çok eski bir yerleşim yeri olduğu tezini güçlendiriyor.

İran ve iç Asya kültürleri: doğu Akdeniz, Mezopotamya, Roma ve Bizans kültürleri burada barınmış ve Romalılar, İran sınırını denetim altında tutabilmek için, Hasankeyf’te büyük bir kale inşa ettirmişler.

MÖ.633 yılında, bölgede, Bizans egemenliği görülüyor. 451 yılında, Bizanslılar tarafından, şehrin Müslümanların denetimine geçmesine kadar olan sürede: şehirde kale ve koruma amaçlı birçok yapı yaptırılmış.

17’nci yüzyılda: Hasankeyf, İslam orduları tarafından ele geçirilir. Bu dönemde; şehirde, sırası ile, Emeviler, Abbasiler, Hamdaniler, Mervaniler ve daha sonra ise Artukoğulları egemenlikleri görülür. Artuklular, Türkmen sülalesinden olup, Hasankeyf’te en parlak dönemin yaşanmasını sağlamışlardır.

1101 yılında, Artukoğlu Sökmen; Hasankeyf’i ele geçirip, burada önemli tarihi eserler yaptırmış. Böylece: göçebelik hayatından yerleşik sisteme geçmişler. Haçlı akımlarına rağmen: ilim, sanat ve kültürel açıdan çok büyük gelişmeler ortaya konulmuş.

Darphaneler kurulup, devletin ekonomik yapısı güçlü tutulmuştur. İlime ve bilim adamlarına büyük önem verilmiş, Hasankeyf şehir kalesine su getirilerek, önemli bir sıkıntı giderilmiştir.

1232 yılında: Eyübi Sutanı El-Kamil El-Malik tarafından, Hasankeyf ele geçirilir ve Artukoğullarının 130 yıllık dönemi sona erer. Ortaçağın en kuvvetli devletlerinden olan Eyyübiler; Mısır, Suriye ve Yemen’de hüküm sürmüşlerdir.

Selahattin Eyyübi’den sonra: Eyyübiler, birçok emirliklere ayrılır. Hasankeyf, bu dönemde yine Eyyübiler hükümranlığı altındadır. Şehirde; çok önemli eserler yaptırılır, ilim, sanat ve kültürel alanda, günümüze ulaşan eserler ortaya çıkar.

Özellikle: mimari alanda faaliyet gösteren Hasankeyf Eyyübileri, yaptıkları ile tarihte yerlerini alırlar. Takip eden, tarihi süreçte; Moğol istilasında, Hasankeyf yağma ve tahrip edilir.

Daha sonraki dönemde, bölgede, Akkoyunlular hakimiyeti görülür ve bunların egemenliği 15’nci yüzyıla kadar sürer. 1473 yılında, Uzun Hasan ve Fatih Sultan Mehmet arasındaki Otlukbeli savaşında, Uzun Hasan’ın oğlu Zeynel Bey şehit olur ve Hasankeyf’te Dicle nehri kıyısında gömülür.

Akkoyunlulardan sonra, bölgede İran Sefavilerinin egemenliği görülür. 1515 yılında, Yavuz Sultan Selim’in, doğu seferiyle birlikte, Hasankeyf, Osmanlı egemenliğine girer.

Bu dönemde, şehrin nüfusunun 10 bin üzerinde olması, büyük bir yerleşim merkezi konumunu gösterir. Şehir halkı: 7000 civarındaki mağaralarda, ortaçağ şartlarında hayatlarını uzun süre sürdürmüşlerdir.

Batman Hasankeyf

GENEL

Evet, Hasankeyf: 20 farklı kültürün izini barındıran ve 10 bin yıllık tarihiyle, UNESCO’nun 10 dünya mirası kriterinden, dokuzunu karşılayan bir yer. Yaklaşık 15 bin yıllık bir şehir.

Hasankeyf: denizden yüksekliği:520 metre olup Dicle nehri kıyısında kurulmuştur. İlçe ekonomisi: çardaklar ve balıkçılığa dayanmaktadır. Önemli bir tarım alanı mevcut değildir. Bu yüzden, halkın bir kısmı büyük şehirlere göç etmektedir.

İlçe her yönüyle: Batman’a bağımlı durumdadır.

İlçe; 1981 yılında, SİT doğal koruma alanı ilan edilmiştir. 4000’i aşkın mağara bulunan bölge, dünyada benzeri az bulunur bir doğa harikası. İlçe halkı, 1974 yılına kadar, kale başındaki yerleşim birimlerinde ve mağaralarda iskan etmiştir.

1974 yılında, Afet Evleri olarak bilinen 245 sosyal konut yapılmış, halk bu konutlara yerleştirilmiştir. İşsizlik çok yaygın olduğu için, genelde halkın gelir düzeyi düşüktür.

EFSANELER

DİCLE NEHRİ EFSANESİ

İnanışa göre: Allah tarafından Danyal Peygambere, bir vahiy gelir. Denir ki: “ Elindeki asa ile, suyun çıktığı mağaranın ağzından itibaren başlayarak bir çizgi çiz, su arkandan gelir.

Ancak: yetimlerin, dul kadınların, fakirlerin, yoksulların ve vakıfların malına ve mülküne yetiştiğin zaman, güzergahını değiştir ki, su bunlara zarar vermesin.”

Danyal Peygamber de Allah’ın bu buyruğuna riayet ederek, emredildiği şekilde Dicle Nehrinin güzergahını, çıktığı noktadan itibaren asasıyla, Basra körfezine kadar çizer.

Suyun akışı: bazı yerlerde, yukarıda belirttiğim özelliklere sahip mal ve mülklere isabet ettiği zaman, Danyal Peygamber, Allah’ın buyruğuna uygun olarak, suyun yönünü çorak ve verimsiz bir alandan geçecek şekilde değiştirir.

Bu nedenle: Dicle nehrinin, çıktığı yerden itibaren, Basra Körfezine kadar olan akış güzergahının, birçok yerinde: zikzaklar ve menderesler vardır. Bu nehir üzerindeki kıvrımların çok oluşu ve hiç kimseye zarar vermeyecek şekilde akışında, bir Peygamber elinin bulunması inancı hakimdir.

Bu nedenle: Dicle Nehri, her zaman ve her dönemde, kutsal bir nehir olarak değerlendirilmiştir.

İKİ YOLLU MİNARE

Sultan Süleyman döneminde yapılan Sultan Süleyman Camisi minaresi: daha inşaat halinde iken, usta ile kalfası arasında, inşaat tekniği açısından anlaşmazlık çıkar. Bu çekişme, kalfanın ustası tarafından kovulması ile son bulur.

Bu olay: kalfanın çok zoruna gider. Ancak, buna karşılık vermek için, Dicle Nehrine hakim kayalıklar üzerinde bulunan El-Rızk Camisinin minaresini yapmayı üslenir. Kalfanın buradaki amacı: ustasının yapmakta olduğu minareden daha güzel bir minare yapmaktır. Nitekim de öyle olur. Usta ile kalfa: minarelerini birlikte yapmaya başlarlar.

Her iki minarede yükseldikçe, ihtişamları daha da belirmeye başlar. Ancak: kalfa, yapmakta olduğu minarede, herkesten saklı tuttuğu bir ayrıntıyı özenle korumaktadır. Minareler: ilk bakışta, dış görünüş olarak birbirine benzerler.

Ancak, halk; zarafet ve estetik açısından, minareleri karşılaştırınca, kalfanın yapmakta olduğu minarede, daha güzel ve göze hoş gelen desenler bulur. Zaman ilerledikçe; her iki minarenin inşaatı hızlanır. Bir süre sonra, minareler, birlikte tamamlanır.

Usta yaptığı minarenin açılışını, başta Melik olmak üzere, kentin ileri gelenlerinin katılımı ile ve görkemli bir törenle yapar. Kalfa ise, yaptığı minarede, sır gibi sakladığı bir inşaat tekniğini, yalnız ustasının görmesini istemektedir.

Bu nedenle: minarenin açılışını yapmadan önce, ustasına karşı duyduğu saygıyı ön planda tutarak, mütevazi bir tavırla ustayı açılışa davet eder. Minarenin açılışını ona yaptırır. Minarenin açılışından sonra, usta, minarenin merdivenlerini kontrol etmek ve rahat olup olmadıklarını anlamak için minarenin tepesine çıkar.

Bir de ne görsün: kalfada, minarenin tepesinde kendisini beklemektedir. Bu durumu hayretle karşılayan usta: kalfaya “buraya nasıl çıktığını” sorar.

Kalfa, her zaman olduğu gibi, tevazuyu elden bırakmadan, ustasına “şu yan tarafta bulunan ikinci yoldan çıktım” der. Bunun üzerine, usta, şöyle bir yan tarafına bakar ki, bir de ne görsün: minarede çift yol yapılmış. Üstelik bu yollardan çıkan ve inan birbirini görmeyecek şekilde bir inşaat tekniği kullanılmış.

Oysaki, kendisinin yaptığı minarede, böyle bir teknik kullanılmamış ve yalnızca minaresine bir yol var. Bu durum karşısında ne yapacağını şaşıran usta, kalfasının bu düşüncesini takdir edeceği yerde, gururuna yenik düşmüş ve geçirdiği bunalım sonucu, minarenin tepesinden aşağıya atlayarak intihar etmiş.

Bu nedenle: Hasankeyf’te bulunan minareler, işte böyle tatlı ancak sonu dramatik olan bir rekabet anlayışı içinde yapıldığı için, üstün bir inşaat tekniğine ve üstün bir sanat değerine sahiptir.

GEZİLECEK YERLER

ARTUKLU KÖPRÜSÜ

Üzerinde herhangi bir kitabe olmadığından, kesin yapılış tarihi bilinmiyor.
Eski bir Bizans köprüsünün üzerine yapıldığı sanılıyor. Artuklular döneminde yapıldığı hakkında çeşitli görüşler var.

Batman Hasankeyf Artuklu Köprüsü

12’nci yüzyıl başlarında Artuklular zamanında yapılan köprü, 14’ncü yüzyıl başlarından itibaren, bir süre kullanılmamıştır. Daha sonra Artuklu hükümdarı al-Adil Gazi tarafından restore ettirilmiştir. 15’nci yüzyılda, köprü, bu kez Akkoyunlular tarafından yeniden restore edilir.

Kemer açıklığı itibarıyla: Ortaçağda yapılan en büyük köprülerden biri olarak kabul ediliyor. Ortadaki büyük kemeri taşıyan, iki orta ayağın arasındaki açıklık: 40 metre. Ayaklar; akıntı tarafında üçgen, diğer tarafta ise, dairesel şekilde yapılmış.

Batman Hasankeyf Artuklu Köprüsü

Dış cepheleri: kesme taştandır. Bu taşlar; birbirlerine madeni kramplarla kenetlenmiş.

Köprünün kemerleri de: kesme taştan yapılmış. Doğudaki kemer: gerçekten muhteşem büyüklükteki kesme taşlarla örülmüş. Gördüğünüzde taşların büyüklüklerine şaşıracaksınız. Batıdaki kemer ise; kırılma noktasına kadar kesme taştan, sonrasında ise tuğladan örülmüş.

Bazı kaynaklara göre; köprünün en büyük kemerinin orta kısmı: ahşaptı ve şehre düşman saldırıları olduğunda: bu ahşap bölüm yerinden kaldırılıyor ve düşmanın köprü üzerinden şehre girmesi önleniyordu.

Köprünün diğer ilginç bir özelliği de: ayakları üzerinde bulunan figürler. Bu figürler, günümüzde tahrip oldukları için tam olarak ne anlam ifade ettikleri bilinmiyor. Günümüzde, köprüden birkaç ayak dışında bir şey kalmamış.

Köprüyü: Atatürk köprüsünden, kaleden ve ya nehir kenarından görmek mümkün. Eğer nehir kenarına inmek isterseniz, Rızkiye camisini geçtikten sonra, önünüze çıkan küçük yolu izlemelisiniz.

Batman Hasankeyf Büyük Saray

BÜYÜK SARAY

Kalenin kuzeyinde, Küçük Sarayın karşısında, Ulu Caminin hemen altında.

Büyük ölçüde yıkılmış durumda. Kuzeye; nehre bakan cephesi: yuvarlak payandalarla desteklenmiş. Sarayın girişi; bu cephenin hemen ortasında bulunuyor.

Sarayda, gizli bir kapıdan hareme çıkılan özel odaların olduğu sanılıyor. Sarayın iki katı, bugün görülebilmektedir. Yapılacak kazılar sonucu, üçüncü katında ortaya çıkarılması sağlanacaktır.

Yapının en önemli özelliği: giriş kapısının karşısında, binadan bağımsız bir kulenin bulunması. Burası: kesme taşlardan örülmüştür. Köprü ayaklarında olduğu gibi, bu taşlar da madeni kramplarla birbirlerine kenetlenmişler.

Bu özelliğinden dolayı: dibindeki kasıtlı tahribata rağmen, kule yıkılmamış. Burası: bir zamanlar: ya bir gözetleme kulesi ya da yıldırımlar için paratoner görevi yapıyor olsa gerek.

Batman Hasankeyf El-Rızk Camii

EL-RIZK CAMİİ

Dicle nehrinin doğusunda, köprü ayağının hemen yakınında. Kitabesinden: Eyyübi Sultanı Süleyman tarafından 409 tarihinde yaptırıldığı yazılı. Günümüzde, caminin yalnızca minaresi sağlam kalmış.

Minarenin üzerindeki süsler; Arapça Kufi yazılar hayranlık verici güzellikte. Minarenin en önemli özelliği: çift merdivenli olması. Minareye baktığınızda: yuva yapan leylekler dikkatinizi çekecektir.

Caminin görülmeye değer avlusuna gitmek için, yeni yapılan caminin çevresini dolaşarak, erkekler tuvaletinin bulunduğu yönde olan kapıdan girmeniz gerekiyor. Avlunun son derece güzel cephesi, iyi korunarak günümüze kadar gelebilmiş.

Bugün; avlunun güneyinde kalan duvar kalıntısı var. Bu duvar kalıntısında; caminin asıl ibadet mekanına giriş kapısı var. Bu kapının sağ ve solunda, iki kapı daha bulunuyor. Bu kapıların üstü: çok güzel ayet yazıları ile süslenmiş.

Ancak, bu yazılar büyük ölçüde harap olmuş. Özellikle: ortadaki kapının süslemeleri, bitkisel motiflerle oyulmuş, taşları dikkate değer. Ancak; süslü taşların çoğu düştüğünden, eserin güzelliğinin bütünlüğü kaybolmuş.

Batman Hasankeyf Sultan Süleyman Camii

SULTAN SÜLEYMAN CAMİİ

Camiye ulaşmak için, Rızkıye camiinden sonra, yokuş yukarı giderken, hemen sola dönebilir ve ana cadde üzerinde PTT’den önceki ilk sokağa sapabilirsiniz.

Caminin kitabesinde: 1407 yılında, Eyyübi Sultanı Süleyman tarafından yapıldığı yazılı. Minare, hemen bitişiğindeki avlu giriş kapısı, kapının güneyindeki çeşme; özenle kesme taşlardan yapılmış ve süslenmiş. Çeşme üzerindeki kitabede; buranın Sultan Süleyman tarafından, 1416 yılında yaptırıldığı yazılı.

Yapının en dikkat çekici bölümü: minaresi. Minare: dikdörtgen ve kaidesinin her cephesinde, birer Arapça Kufi yazı bulunuyor. Kaidenin üzerinde yükselen silindirik gövde: şerefeye kadar, dört kuşaktan oluşmuş.

Her kuşak: farklı şekilde süslenmiş. Şerefeden yukarısı ise, yıkılmış. Üstten kesilmiş gibi bir görüntü var. Ne zaman ve nasıl yıkıldığı bilinmiyor. Şu anda, minare gövdesinde de yıkılma tehlikesi yok değil, büyük çatlarlar görülüyor.

Sultan Süleyman’ın mezarı: ibadet mekanına girerken, eyvanın doğusundaki odacıkta. Eser; tamamen harap ve sahipsiz olduğu için, günümüzde mezar olduğu nerede ise belli değil. Caminin kubbesi ve kubbenin taçlandırdığı ibadet mekanının çevresi, alçılarla dikkat çekici şekilde süslenmiş.

Batman Hasankeyf Kızlar Camii

KIZLAR CAMİİ

Koç camisinin hemen doğusunda bulunuyor. Kitabesi olmadığından, kesin yapılış tarihi ve yaptıran belli değil. Evet, bu eser sağlam ve günümüzde cami olarak kullanılmaya devam ediliyor.

Ama, buranın aslında bir anıt mezar olduğu araştırmacılar tarafından ifade ediliyor. Caminin girişinin sağındaki köşede bulunan anıt mezarın: kubbesi ve mezar kalıntıları, halen mevcut ve üç köşedeki mezar odaları ise tadilata uğramış.

Yapının kuzey cephesi kısmen korunmuş. Gerek cami girişi ve gerekse pencere çevresindeki motifler ve süslemeler; yapının güzelliği konusunda fikir veriyor. Yapının genel özellikleri dikkate alındığında, Eyyübiler döneminde yapıldığı söylenebilir. İlginç bir nokta da: harabelerin yüksekliğinin yalnızca 3 metre olmasıdır. Bu da caminin hiç tamamlanmadığı düşüncesini akla getiriyor.

Batman Hasankeyf Kale Kapısı

KALE KAPISI

Doğudan, kaleye çıkan merdivenli yolun başlarında bulunuyor. Üzerindeki kitabeden, 1416 yılında, Eyyübi Sultanı Süleyman tarafından yaptırıldığı anlaşılıyor. 590 yıldan fazla bir süre ayakta kalabilen kapıda; günümüzde, dayandığı kayaların çökmesi nedeniyle çatlaklar oluşmuş ve çökme tehlikesi var.

Yıkılmaması için acil tedbir alınması gerekir. Umarım, yetkililer bu çağrıyı duyar ve gerekli tedbirleri alır. Evet, gezmeye devam. Kapının ön cephesi: kesme taştan yapılmış. Arka cephesi ise, eklentilerle beraber molozlardan yapılmış.

Muhtemelen arka cephede, muhafızlar için yerler vardı. İkinci kapı olarak bilinen bu kapının hemen altında: 8-10 yıl öncesine kadar bir kapı daha varmış. Bu kapının iki yanında, iki aslan kabartması oyulmuş, süslü taşlar bulunuyormuş. Yıkılan bu kapının bazı taşları: Hasankeyf Kazı evinde koruma altına alınmış.

Doğudan kaleye çıkılan yolun üst taraflarında: üçüncü bir kapı daha var. Kapı: üstten harap olmuş. Gerek ön cephesinde ve gerekse yan cephesinde dikdörtgen levhalar içinde yazılar var. Alınlığın üstünde bir kitabe olduğu anlaşılıyor, ancak tahrip olmuş. Bu kapı, görülen özellikleri incelendiğinde, Eyyübiler dönemine ait olduğu söylenebilir.

Batman Hasankeyf Küçük Saray

KÜÇÜK SARAY

Kalenin kuzeydoğu ucunda bulunuyor. Rızkiye minaresine, yukarıdan bakan bir konumda. Atatürk köprüsünden bakıldığında, saray beyaza çalan bir kayalığın üstünde, kutu gibi görünüyor. Kayalar; aşağıdan itibaren saraya uygun bir şekilde yontulduğundan, dev bir kule görünümü var. Tarihi kaynaklardan: 1328 yılında Eyyübiler döneminde yapıldığı değerlendiriliyor.

Kuzeye bakan cephedeki pencerenin üstünde; iki aslan kabartması, bu kabartmaların ortasında da kufi levhalar bulunuyor. Tarihi kayıtlardan; sarayın duvarlarının göz alıcı bir şekilde süslendiği, altın harflerle yazılar yazıldığı anlaşılıyor. Ancak; bu yazılar tamamen silinmiş veya sökülmüş, günümüzde bunları görmek mümkün değil.

Batman Hasankeyf Zeynel Bey Türbesi

ZEYNEL BEY TÜRBESİ

Akkoyunlu eseridir. Hasankeyf’ten net biçimde görülebilmektedir. Akkoyunlular; 1462-1482 yılları arasında Hasankeyf’te hüküm sürmüşlerdir. Bu dönem içinde; Hasankeyf’de bıraktıkları tek eser: Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’ın oğlu Zeynel Bey’in Türbesidir.

Dicle’nin kuzey yakasında bulunan bu eserin giriş kapısı üzerindeki kitabede; buranın Zeynel Bey’e ait olduğu ifade ediliyor. Bu türbenin benzeri: İran’da; Tebriz kentindeki mavi camide görülebilmektedir.

Batman Hasankeyf Zeynel Bey Türbesi

Eser: dıştan silindirik, içten ise sekizgen özellikte bir yapı. Türbenin silindirik gövdesi üzerinde: turkuaz ve lacivert, sırlı tuğla ile dört kuşak oluşturulmuş.

Birinci kuşakta: “Allah”, ikinci ve üçüncü kuşaklarda, baş kısmında “Ahmet” devamında ise “Muhammed”, dipteki son kuşakta ise “Ali” isimleri yazılmış. Yazılar; hayranlık verici güzellikte.

Hem kapı ve hemde güneydeki pencere: aynı renkteki sırlı tuğlalar kullanılarak süslenmiş. Yapının birçok yerinde, bu sırlı tuğlaların söküldüğü, kasıtlı bir tahribatın yapıldığı gözleniyor. Üst kubbede: aynı tarzda süslerin izleri hala mevcut.

Üst kubbedeki çatlakların gittikçe açıldığı ve yıkılma tehlikesinin burada da bulunduğunu görecek ve ilgisizliğe şaşacaksınız.

Batman Hasankeyf Kale

KALE

Rızkiye camisini geride bırakıp, yolunuza devam ederseniz, birkaç dakika sonra, iki tarafı uçurum olan bir boğaza geleceksiniz. Sağ tarafta kaleye çıkan yolda su içilebilecek iki çeşme var. Kaleye çıkan yol, kaygan taşlarla döşeli olduğundan, düşmemek için aman dikkat edin.

Dicle nehrine hakim ve muhteşem bir manzarası olan bu tarihi kale, gün boyu ziyarete açıktır. Aslında: bugün surlar yok, bu yüzden belki kale beklentiniz biraz farklı olabilir.

Kalenin iskan yeri olarak kullanılması: Milattan çok önceki yıllara dayanıyor. Bu konuda kesin bir tarih ve bulgular yok. Yapının kaleye dönüştürülmesi ise: MS.363 yılında olmuş. Bu tarihte, Bizanslılar; Sasanilere karşı Hasankeyf’e bir kale yapmış ve sınırlarını koruma altına almışlar.

Kale: bütünü ile, tabii kayalardan oluşuyor. Biri doğuda ve biri batıda olmak üzere, iki merdivenli yol ile buraya ulaşılıyor. Doğudaki yol: geniş ve moloz taşlarla döşenmiş ve aralıklarla yapılan kapılarla tutulmuş. Bu kapılardan: biraz önce söz etmiştim.

Kalenin kuzeyinde: kayalara oyulmuş, tamamen gizli olan, ama günümüzde yıkılmalar sonucu kısmen ortaya çıkmış iki merdivenli bir yol daha var. Normal yollarda kaleye su çıkarılamadığı dönemlerde: kale sakinleri bu merdivenli yollarla, Dicle’den su ihtiyaçlarını karşılamışlar.

Kaleden: daha yüksek mevkilerde bulunan su kaynaklarından zaman zaman, yerlere künkler döşenerek ve zaman zaman ise, kayalara oyularak su kaleye ulaştırılmış. Kalenin dikkati çeken bir özelliği de: burada; gerek Eyyübiler ve gerekse Artuklular döneminde, kaynak suyu çıkarılmış olması.

Uzundere köyüne gidilerken: kalenin 1 km. ilerisindeki yolun sağındaki kayalara oyulan su yollarının izleri görülüyor. Yıkılmayan yerler incelendiğinde: kayalardaki bu su yollarının tamamen gizli olduğu anlaşılıyor. Sular; cazibe ile, kalenin kuzeyinde yer alan büyük havuza (depoya) toplanıyor ve oradan da, kanallarla kalenin her yanına ulaştırılıyormuş.

Artuklular döneminde, hangi hükümdar zamanında: kaleye su çıkarıldığı bilinmiyor. Ancak: Eyyübilerden Küçük Sarayı yapan Muhammed’in 1328 yılında, kaleye su çıkardığı kaynaklardan öğreniliyor. Hatta: kalede, bu tarihten sonra, ağaçların ve ekinlerin ekildiğinden bile söz ediliyor.

Kalede: Ulu Cami güneyinde, 100 metre ileride, hamama benzeyen yapılar var. Bu kaleye, bol miktarda suyun çıkarıldığını gösteriyor. Hamamın, bugünkü halinden daha sonraları, kumaş dokuma atölyesine dönüştürüldüğü tespit edilmiş. Kalede yapılacak bir araştırmada, buna benzer birçok kumaş dokuma atölyesi bulmak mümkün.

Ulu Cami güneyinde, geniş bir meydan var. Meydanın doğusu: Büyük Saray kalıntılarına kadar, mezarlığa dönüştürülmüş. Kaynaklardan: bu mezarlıkların yerinde, kale kapısına bakan noktada, Eyyübiler döneminde, büyükçe bir Eyvan yapıldığı anlaşılıyor.

Gerçekten, bu mevkide büyük taşlardan yapılmış duvar kalıntılarına rastlanıyor. Kale; tabii kayalardan oluşmasına rağmen, her tarafında burç izine rastlanıyor. Şüphesiz, bunların amacı: kaleyi düşman saldırılarından korumak değildir. Herhalde, kale sakinleri, düşme tehlikesinden korunmak için, bu burçları yapmışlar.

Tarihi süreç incelendiğinde, kalenin silah zoru ile ele geçirildiğine dair herhangi bir bilgi yok. Yalnız: Moğollar döneminde, şehir gibi, kale de harap edilmiş. Kuzeyi: Dicle ile çevrili kalenin, diğer taraflarında derin yarıklar var. Kuzeyden geniş olan kale, güneye gidildikçe daralıyor.

Kaledeki evlerin çoğu; oyulmuş mağaralardan oluşuyor. Genellikle: bir-iki odadan ibaret. Birkaç odadan ibaret olanları da var. Büyük Saray’a doğru giderken, sağda bulunan Cami-u Harap’ta; sonradan oraya konduğu anlaşılan bir kitabe parçası var. Kısmen aşındığı için okunmuyor.

küçük kale.en iyi resim.1
Batman Hasankeyf Küçük Kale-Darhane

KÜÇÜK KALE (DARPHANE) 

Halk arasında küçük kale olarak bilinen ve kalenin doğusunda bulunan kaya kütlesi, bir zamanlar darphane olarak da kullanılmış. Artuklular ve Eyyübiler döneminde, burada paralar basılmış. Bu paraların örnekleri: özellikle Mardin Müzesinde bulunuyor. Asıl kalenin karşısına düşen bir uçurumun üzerinde yer alıyor.

Moğolların tahribatından sonra, Eyyübiler, bir süre burayı mesken olarak da kullanmışlar. Buraya: kale kapısı karşısındaki bir merdivenle çıkılıyordu. Merdiveni taşıyan kaya kütlesinin, kısmen çökmesi ile, bugün, merdivenle darphaneye çıkmak mümkün değil.

Darphanenin güneyi, 8 metre genişliğinde, 10-12 metre derinliğinde oyulduğu için, darphaneye çıkmak mümkün olmuyor.

Orada yapılan incelemede: mesken olarak kullanılan evlere, su havuzuna, su kanallarına, sarnıçlara ve değişik amaçla kullanılan mağaralara rastlanılmış. Ayrıca: küçük kaleyi çevreleyen burç kalıntıları da yer yer bulunuyor.

Özellikle: kale zaman zaman darphane, define avcıları tarafından tahribata uğratılmış. Bir şeyler olduğu tahmin edilen her yer bu hırsızlar tarafından kazılmış.

Batman Hasankeyf Şehir

ŞEHİR

Kale dışında; geniş bir alan iskan yeri olarak kullanılmış. Bu durum, kalıntılardan anlaşılıyor. Kaleyi; doğudan çevreleyen büyük yarık (Şa’bülkebir) Hasankeyf’in en yoğun iskan yerlerindenmiş. Burada: bol sayıda mağaralar var.

Küçük Sarayın doğudaki penceresinden bakıldığında: güneydoğu istikametinde uzanan küçük yarığın (Şa’büssagir) iki tarafı da meskenlerle dolu. Yukarı doğru gidildikçe: yarık daralıyor ve bir noktada mağara evler bitiyor.

Şehrin güneyinde bulunan kaya kütlesinin; şehre bakan cephesinde de ev olarak kullanılan yüzlerce mağara var. Bu mağaralar: Salihiye yolu üzerindeki şelale mevkiinden güneye doğru kıvrılarak uzanıyor. Burada da yüzlerce mağara ve terkedilmiş onlarca su değirmeni kalıntıları var.

Salihiye bahçelerinin en doğusundaki kaya kütlesi zirvesinde: iki kattan oluşan, birkaç odalı, kral kızı sarayı var. Burasının: zamanında seyir amacı ile kullanıldığı sanılıyor. Salihiye bahçelerinin doğusunda da yüzlerce mağara bulunuyor. Bunların arasında, sosyal amaçlı kullanılan ( han gibi) mağaralar da bulunuyor.

Dicle’nin karşı kıyısında: Kure köyünün bitişiğindeki bölgede: iki-üç katlı oldukları tespit edilen yapılar var.

Ayrıca: kalenin batı ve güneyini çevreleyen yarıklarda da, yoğun olmasa da mesken amaçlı birçok mağara var. Şehrin, iskan edilen yerleri, şüphesiz bu kayalara oyulmuş evlerden yani mağaralardan ibaret değil.

Batman Hasankeyf Şehir

Şimdiki mevcut şehrin, tümü ortaçağda da iskan yeri olarak kullanılıyormuş. Hatta, şehir merkezinden 1-2 kilometre doğusuna kadar, oradan nehre ininceye kadar, geniş bir alanın mesken olarak kullanıldığı, bugün, görülen izlerden anlaşılıyor.

Şehrin, böylesine geniş bir alana sahip olmasına rağmen, şehri koruyan surların, iç kısımda kaldığı görülüyor. Bu surların: bugünkü kalınlığına bakılırsa, şehri korumakta zayıf kaldıkları söylenebilir. Şüphesiz, bu kadar geniş alana kurulan şehrin, belki de yüz binlere ulaşan nüfusun ihtiyaçlarını karşılayacak sosyal yapılarının da olması gerekirdi.

Evet; Hasankeyf; geniş iskan alanı, yoğun nüfusu ve korunaklı kalesiyle, ortaçağın önemli şehirlerinden biri idi. 1524 yılında tamamen Osmanlıların eline geçtiğinde de, böyle büyük bir şehir olduğundan, sancak merkezi yapılmıştı.

Hasankeyf’teki mağara evleri; çok farklı özellikler gösterir. Çoğunluğu: sade ve 1-2 odalıdır. Özellikle: yüksek yamaçlardaki mağaraların bazıları iki katlı, hatta üç katlıdır.

Batman Hasankeyf

SONUÇ

Baraj gölü havzasındaki su miktarındaki artış devem ederken Hasankeyf antik kentindeki binalar ve arkeolojik alanlar bir bir sulara gömülüyor.

Ilısu Barajı Hidroelektrik Santralinde tutulan su miktarındaki artışın başlamasıyla birlikte tarihi antik kent, Hasankeyf’te sular yükselmeye başladı.

Son durum, araçların kullandığı köprünün ayaklarının büyük bir kısmı sular altında, tutulan su miktarı arttıkça göl havzasında kalan Hasankeyf’te su seviyesi yükselmeye devam edecek ve sizler, yukarıdaki satırları sadece mazide kalan bir hikaye olarak okuduğunuzu anlayıp üzüleceksiniz, göremeyenler üzülecek, maalesef Hasankeyf bitti, yok oldu.