Batman Hasankeyf

Batman Hasankeyf

Evet burayı ziyaret ederseniz, yanınızda çocuğunuz varsa, özellikle çocuklarına dikkat etmesini öneriyorum, çünkü çok sayıda mağara var, çocukların kaybolması riskini göze almayın ve çocukları yanınızdan sakın ayırmayın. Ayrıca: bazı bölümlerde; derin kuyular var, bu kuyular, Dicle nehrine kadar uzanıyor, kuyuların dibinden su var. Gezerken mutlaka dikkatli olmanız gerekiyor.

Batman Hasankeyf

ULAŞIM

Hasankeyf; Batman-Midyat karayolu üzerinde bulunmaktadır. Batman’a uzaklık: 35 km. dir. Ayrıca: Mardin-Midyat üzerinden Hasankeyf’e ulaşmak mümkün. Hasankeyf’in Mardin’e uzaklığı: 120 km. ve Midyat’a uzaklığı ise: 50 km. dir.

Hasankeyf’e en yakın hava alanı: Batman’dadır. Diyarbakır havaalanı ise, Hasankeyf’e: 135 km. uzaklıktadır. Batman-Ankara arası uzaklık: 1012 km. Batman-İstanbul arası uzaklık: 1465 km. ve Batman-İzmir arası uzaklık ise: 1520 km. dir.

Batman Hasankeyf

TURİZM

Hasankeyf’te: ortaçağ havasını teneffüs edebilirsiniz. Tarih ve doğa, burada kesişiyor. Medeniyetlerin odak noktası olmuş, önemli bir tarih ve kültür potansiyeli var. Bu özellikleri nedeniyle: özellikle hafta sonları: yerli ve yabancı turist akınına uğruyor.

Yerli ve yabancı turistler: Dicle nehri kıyısında kurulan çardak tipi lokantalarda; yemek yiyor, mağaralarda bulunan Yolgeçen Hanı gibi tesislerde dinlenme imkanları buluyorlar.

NE YENİR

Bahar sonlarında ve yaz aylarında: Dicle nehri kıyılarındaki tahtlı lokantalar açılıyor. Bu tahtlarda: otururken bir yandan ayaklarınızı Dicle nehrinin serin sularında dinlendirebilir, bir yandan da ızgara Dicle balığı ve diğer et yemeklerini tadabilirsiniz.

Yolgeçen Hanı gibi mağaraların içinde: halı, kilim ve eski ahşap mobilyalar döşeli kafelerde dinlenebilirsiniz. Bunların dışında, ilçenin ana caddesinde, birkaç lokanta var. Bunlardan: Antik kent; çeşitli yemek çeşitleri sunuyor.

ILISU BARAJI

Türkiye’de, Dicle nehri üzerinde yapımı planlanan Ilısu Barajı; şu anda dünyanın en çok tartışılan baraj projesidir.

On yıldan bu yana: çevre ve insan hakları örgütleri, projenin devasa kültürel, ekolojik, insani ve politik etkilerine karşı mücadele veriyorlar. Evet: Baraj: Mardin ve Şırnak İl sınırları arasında, Dargeçit ilçesinin 15 km. doğusunda, Dicle nehri üzerinde yapılacak. Suriye sınırına: 45 km. uzaklıkta.

Temelden yüksekliği: 135 metre. Barajın uzunluğu: 1820 metre. Toplam gövde hacmi ise: 44 milyon metreküp. Barajdan üretilecek elektrik enerjisi: şu anda ülkemizde hidroelektrik santralleri aracılığı ile üretilen enerjinin, yalnızca yüzde 10’nudur.

Ancak: bu baraj yapıldığında: Yaklaşık 15 bin yıllık Hasankeyf şehrini, sular altında bırakacak olan Ilısu Barajı; yörenin kültürel mirasını yok etmenin yanında, 78 bin kişiyi de evsiz bırakacak.

Tabii, Ilısu barajının yapılmasıyla; bölgede birçok olumsuz durumların ortaya çıkacağı konusunda, sivil toplum örgütleri tarafından büyük mücadeleler veriliyor. Bizim amacımız: şu an için, büyük bir tarih hazinesi görünümündeki bu yöreyi sizlere tanıtmak, bu yüzden fazla ayrıntıya girmek istemiyorum.

TARİH

Hısn Keyfa olan şehrin adı: “Kayahisarı” olarak bilinir. Tarihi süreçte, bu tür kelimelerin anlamı: “korunmaya uygun” yer anlamına gelir. Kalenin; yekpare taştan olması nedeniyle, çeşitli dillerdeki Hasankeyf kelimesi “Taş Kalesi” anlamında da kullanılmaktadır.

Evet: tarihi süreci incelemeye başlayalım, Hasankeyf’in: ne zaman kurulduğu hakkında yeterli bilgi yok. Ancak: mesken olarak kullanılan çok sayıda mağara olması, buranın çok eski bir yerleşim yeri olduğu tezini güçlendiriyor.

İran ve iç Asya kültürleri: doğu Akdeniz, Mezopotamya, Roma ve Bizans kültürleri burada barınmış ve Romalılar, İran sınırını denetim altında tutabilmek için, Hasankeyf’te büyük bir kale inşa ettirmişler.

MÖ.633 yılında, bölgede, Bizans egemenliği görülüyor. 451 yılında, Bizanslılar tarafından, şehrin Müslümanların denetimine geçmesine kadar olan sürede: şehirde kale ve koruma amaçlı birçok yapı yaptırılmış.

17’nci yüzyılda: Hasankeyf, İslam orduları tarafından ele geçirilir. Bu dönemde; şehirde, sırası ile, Emeviler, Abbasiler, Hamdaniler, Mervaniler ve daha sonra ise Artukoğulları egemenlikleri görülür. Artuklular, Türkmen sülalesinden olup, Hasankeyf’te en parlak dönemin yaşanmasını sağlamışlardır.

1101 yılında, Artukoğlu Sökmen; Hasankeyf’i ele geçirip, burada önemli tarihi eserler yaptırmış. Böylece: göçebelik hayatından yerleşik sisteme geçmişler. Haçlı akımlarına rağmen: ilim, sanat ve kültürel açıdan çok büyük gelişmeler ortaya konulmuş.

Darphaneler kurulup, devletin ekonomik yapısı güçlü tutulmuştur. İlime ve bilim adamlarına büyük önem verilmiş, Hasankeyf şehir kalesine su getirilerek, önemli bir sıkıntı giderilmiştir.

1232 yılında: Eyübi Sutanı El-Kamil El-Malik tarafından, Hasankeyf ele geçirilir ve Artukoğullarının 130 yıllık dönemi sona erer. Ortaçağın en kuvvetli devletlerinden olan Eyyübiler; Mısır, Suriye ve Yemen’de hüküm sürmüşlerdir.

Selahattin Eyyübi’den sonra: Eyyübiler, birçok emirliklere ayrılır. Hasankeyf, bu dönemde yine Eyyübiler hükümranlığı altındadır. Şehirde; çok önemli eserler yaptırılır, ilim, sanat ve kültürel alanda, günümüze ulaşan eserler ortaya çıkar.

Özellikle: mimari alanda faaliyet gösteren Hasankeyf Eyyübileri, yaptıkları ile tarihte yerlerini alırlar. Takip eden, tarihi süreçte; Moğol istilasında, Hasankeyf yağma ve tahrip edilir.

Daha sonraki dönemde, bölgede, Akkoyunlular hakimiyeti görülür ve bunların egemenliği 15’nci yüzyıla kadar sürer. 1473 yılında, Uzun Hasan ve Fatih Sultan Mehmet arasındaki Otlukbeli savaşında, Uzun Hasan’ın oğlu Zeynel Bey şehit olur ve Hasankeyf’te Dicle nehri kıyısında gömülür.

Akkoyunlulardan sonra, bölgede İran Sefavilerinin egemenliği görülür. 1515 yılında, Yavuz Sultan Selim’in, doğu seferiyle birlikte, Hasankeyf, Osmanlı egemenliğine girer.

Bu dönemde, şehrin nüfusunun 10 bin üzerinde olması, büyük bir yerleşim merkezi konumunu gösterir. Şehir halkı: 7000 civarındaki mağaralarda, ortaçağ şartlarında hayatlarını uzun süre sürdürmüşlerdir.

Batman Hasankeyf

GENEL

Evet, Hasankeyf: 20 farklı kültürün izini barındıran ve 10 bin yıllık tarihiyle, UNESCO’nun 10 dünya mirası kriterinden, dokuzunu karşılayan bir yer. Yaklaşık 15 bin yıllık bir şehir.

Hasankeyf: denizden yüksekliği:520 metre olup Dicle nehri kıyısında kurulmuştur. İlçe ekonomisi: çardaklar ve balıkçılığa dayanmaktadır. Önemli bir tarım alanı mevcut değildir. Bu yüzden, halkın bir kısmı büyük şehirlere göç etmektedir.

İlçe her yönüyle: Batman’a bağımlı durumdadır.

İlçe; 1981 yılında, SİT doğal koruma alanı ilan edilmiştir. 4000’i aşkın mağara bulunan bölge, dünyada benzeri az bulunur bir doğa harikası. İlçe halkı, 1974 yılına kadar, kale başındaki yerleşim birimlerinde ve mağaralarda iskan etmiştir.

1974 yılında, Afet Evleri olarak bilinen 245 sosyal konut yapılmış, halk bu konutlara yerleştirilmiştir. İşsizlik çok yaygın olduğu için, genelde halkın gelir düzeyi düşüktür.

EFSANELER

DİCLE NEHRİ EFSANESİ

İnanışa göre: Allah tarafından Danyal Peygambere, bir vahiy gelir. Denir ki: “ Elindeki asa ile, suyun çıktığı mağaranın ağzından itibaren başlayarak bir çizgi çiz, su arkandan gelir.

Ancak: yetimlerin, dul kadınların, fakirlerin, yoksulların ve vakıfların malına ve mülküne yetiştiğin zaman, güzergahını değiştir ki, su bunlara zarar vermesin.”

Danyal Peygamber de Allah’ın bu buyruğuna riayet ederek, emredildiği şekilde Dicle Nehrinin güzergahını, çıktığı noktadan itibaren asasıyla, Basra körfezine kadar çizer.

Suyun akışı: bazı yerlerde, yukarıda belirttiğim özelliklere sahip mal ve mülklere isabet ettiği zaman, Danyal Peygamber, Allah’ın buyruğuna uygun olarak, suyun yönünü çorak ve verimsiz bir alandan geçecek şekilde değiştirir.

Bu nedenle: Dicle nehrinin, çıktığı yerden itibaren, Basra Körfezine kadar olan akış güzergahının, birçok yerinde: zikzaklar ve menderesler vardır. Bu nehir üzerindeki kıvrımların çok oluşu ve hiç kimseye zarar vermeyecek şekilde akışında, bir Peygamber elinin bulunması inancı hakimdir.

Bu nedenle: Dicle Nehri, her zaman ve her dönemde, kutsal bir nehir olarak değerlendirilmiştir.

İKİ YOLLU MİNARE

Sultan Süleyman döneminde yapılan Sultan Süleyman Camisi minaresi: daha inşaat halinde iken, usta ile kalfası arasında, inşaat tekniği açısından anlaşmazlık çıkar. Bu çekişme, kalfanın ustası tarafından kovulması ile son bulur.

Bu olay: kalfanın çok zoruna gider. Ancak, buna karşılık vermek için, Dicle Nehrine hakim kayalıklar üzerinde bulunan El-Rızk Camisinin minaresini yapmayı üslenir. Kalfanın buradaki amacı: ustasının yapmakta olduğu minareden daha güzel bir minare yapmaktır. Nitekim de öyle olur. Usta ile kalfa: minarelerini birlikte yapmaya başlarlar.

Her iki minarede yükseldikçe, ihtişamları daha da belirmeye başlar. Ancak: kalfa, yapmakta olduğu minarede, herkesten saklı tuttuğu bir ayrıntıyı özenle korumaktadır. Minareler: ilk bakışta, dış görünüş olarak birbirine benzerler.

Ancak, halk; zarafet ve estetik açısından, minareleri karşılaştırınca, kalfanın yapmakta olduğu minarede, daha güzel ve göze hoş gelen desenler bulur. Zaman ilerledikçe; her iki minarenin inşaatı hızlanır. Bir süre sonra, minareler, birlikte tamamlanır.

Usta yaptığı minarenin açılışını, başta Melik olmak üzere, kentin ileri gelenlerinin katılımı ile ve görkemli bir törenle yapar. Kalfa ise, yaptığı minarede, sır gibi sakladığı bir inşaat tekniğini, yalnız ustasının görmesini istemektedir.

Bu nedenle: minarenin açılışını yapmadan önce, ustasına karşı duyduğu saygıyı ön planda tutarak, mütevazi bir tavırla ustayı açılışa davet eder. Minarenin açılışını ona yaptırır. Minarenin açılışından sonra, usta, minarenin merdivenlerini kontrol etmek ve rahat olup olmadıklarını anlamak için minarenin tepesine çıkar.

Bir de ne görsün: kalfada, minarenin tepesinde kendisini beklemektedir. Bu durumu hayretle karşılayan usta: kalfaya “buraya nasıl çıktığını” sorar.

Kalfa, her zaman olduğu gibi, tevazuyu elden bırakmadan, ustasına “şu yan tarafta bulunan ikinci yoldan çıktım” der. Bunun üzerine, usta, şöyle bir yan tarafına bakar ki, bir de ne görsün: minarede çift yol yapılmış. Üstelik bu yollardan çıkan ve inan birbirini görmeyecek şekilde bir inşaat tekniği kullanılmış.

Oysaki, kendisinin yaptığı minarede, böyle bir teknik kullanılmamış ve yalnızca minaresine bir yol var. Bu durum karşısında ne yapacağını şaşıran usta, kalfasının bu düşüncesini takdir edeceği yerde, gururuna yenik düşmüş ve geçirdiği bunalım sonucu, minarenin tepesinden aşağıya atlayarak intihar etmiş.

Bu nedenle: Hasankeyf’te bulunan minareler, işte böyle tatlı ancak sonu dramatik olan bir rekabet anlayışı içinde yapıldığı için, üstün bir inşaat tekniğine ve üstün bir sanat değerine sahiptir.

GEZİLECEK YERLER

ARTUKLU KÖPRÜSÜ

Üzerinde herhangi bir kitabe olmadığından, kesin yapılış tarihi bilinmiyor.
Eski bir Bizans köprüsünün üzerine yapıldığı sanılıyor. Artuklular döneminde yapıldığı hakkında çeşitli görüşler var.

Batman Hasankeyf Artuklu Köprüsü

12’nci yüzyıl başlarında Artuklular zamanında yapılan köprü, 14’ncü yüzyıl başlarından itibaren, bir süre kullanılmamıştır. Daha sonra Artuklu hükümdarı al-Adil Gazi tarafından restore ettirilmiştir. 15’nci yüzyılda, köprü, bu kez Akkoyunlular tarafından yeniden restore edilir.

Kemer açıklığı itibarıyla: Ortaçağda yapılan en büyük köprülerden biri olarak kabul ediliyor. Ortadaki büyük kemeri taşıyan, iki orta ayağın arasındaki açıklık: 40 metre. Ayaklar; akıntı tarafında üçgen, diğer tarafta ise, dairesel şekilde yapılmış.

Batman Hasankeyf Artuklu Köprüsü

Dış cepheleri: kesme taştandır. Bu taşlar; birbirlerine madeni kramplarla kenetlenmiş.

Köprünün kemerleri de: kesme taştan yapılmış. Doğudaki kemer: gerçekten muhteşem büyüklükteki kesme taşlarla örülmüş. Gördüğünüzde taşların büyüklüklerine şaşıracaksınız. Batıdaki kemer ise; kırılma noktasına kadar kesme taştan, sonrasında ise tuğladan örülmüş.

Bazı kaynaklara göre; köprünün en büyük kemerinin orta kısmı: ahşaptı ve şehre düşman saldırıları olduğunda: bu ahşap bölüm yerinden kaldırılıyor ve düşmanın köprü üzerinden şehre girmesi önleniyordu.

Köprünün diğer ilginç bir özelliği de: ayakları üzerinde bulunan figürler. Bu figürler, günümüzde tahrip oldukları için tam olarak ne anlam ifade ettikleri bilinmiyor. Günümüzde, köprüden birkaç ayak dışında bir şey kalmamış.

Köprüyü: Atatürk köprüsünden, kaleden ve ya nehir kenarından görmek mümkün. Eğer nehir kenarına inmek isterseniz, Rızkiye camisini geçtikten sonra, önünüze çıkan küçük yolu izlemelisiniz.

Batman Hasankeyf Büyük Saray

BÜYÜK SARAY

Kalenin kuzeyinde, Küçük Sarayın karşısında, Ulu Caminin hemen altında.

Büyük ölçüde yıkılmış durumda. Kuzeye; nehre bakan cephesi: yuvarlak payandalarla desteklenmiş. Sarayın girişi; bu cephenin hemen ortasında bulunuyor.

Sarayda, gizli bir kapıdan hareme çıkılan özel odaların olduğu sanılıyor. Sarayın iki katı, bugün görülebilmektedir. Yapılacak kazılar sonucu, üçüncü katında ortaya çıkarılması sağlanacaktır.

Yapının en önemli özelliği: giriş kapısının karşısında, binadan bağımsız bir kulenin bulunması. Burası: kesme taşlardan örülmüştür. Köprü ayaklarında olduğu gibi, bu taşlar da madeni kramplarla birbirlerine kenetlenmişler.

Bu özelliğinden dolayı: dibindeki kasıtlı tahribata rağmen, kule yıkılmamış. Burası: bir zamanlar: ya bir gözetleme kulesi ya da yıldırımlar için paratoner görevi yapıyor olsa gerek.

Batman Hasankeyf El-Rızk Camii

EL-RIZK CAMİİ

Dicle nehrinin doğusunda, köprü ayağının hemen yakınında. Kitabesinden: Eyyübi Sultanı Süleyman tarafından 409 tarihinde yaptırıldığı yazılı. Günümüzde, caminin yalnızca minaresi sağlam kalmış.

Minarenin üzerindeki süsler; Arapça Kufi yazılar hayranlık verici güzellikte. Minarenin en önemli özelliği: çift merdivenli olması. Minareye baktığınızda: yuva yapan leylekler dikkatinizi çekecektir.

Caminin görülmeye değer avlusuna gitmek için, yeni yapılan caminin çevresini dolaşarak, erkekler tuvaletinin bulunduğu yönde olan kapıdan girmeniz gerekiyor. Avlunun son derece güzel cephesi, iyi korunarak günümüze kadar gelebilmiş.

Bugün; avlunun güneyinde kalan duvar kalıntısı var. Bu duvar kalıntısında; caminin asıl ibadet mekanına giriş kapısı var. Bu kapının sağ ve solunda, iki kapı daha bulunuyor. Bu kapıların üstü: çok güzel ayet yazıları ile süslenmiş.

Ancak, bu yazılar büyük ölçüde harap olmuş. Özellikle: ortadaki kapının süslemeleri, bitkisel motiflerle oyulmuş, taşları dikkate değer. Ancak; süslü taşların çoğu düştüğünden, eserin güzelliğinin bütünlüğü kaybolmuş.

Batman Hasankeyf Sultan Süleyman Camii

SULTAN SÜLEYMAN CAMİİ

Camiye ulaşmak için, Rızkıye camiinden sonra, yokuş yukarı giderken, hemen sola dönebilir ve ana cadde üzerinde PTT’den önceki ilk sokağa sapabilirsiniz.

Caminin kitabesinde: 1407 yılında, Eyyübi Sultanı Süleyman tarafından yapıldığı yazılı. Minare, hemen bitişiğindeki avlu giriş kapısı, kapının güneyindeki çeşme; özenle kesme taşlardan yapılmış ve süslenmiş. Çeşme üzerindeki kitabede; buranın Sultan Süleyman tarafından, 1416 yılında yaptırıldığı yazılı.

Yapının en dikkat çekici bölümü: minaresi. Minare: dikdörtgen ve kaidesinin her cephesinde, birer Arapça Kufi yazı bulunuyor. Kaidenin üzerinde yükselen silindirik gövde: şerefeye kadar, dört kuşaktan oluşmuş.

Her kuşak: farklı şekilde süslenmiş. Şerefeden yukarısı ise, yıkılmış. Üstten kesilmiş gibi bir görüntü var. Ne zaman ve nasıl yıkıldığı bilinmiyor. Şu anda, minare gövdesinde de yıkılma tehlikesi yok değil, büyük çatlarlar görülüyor.

Sultan Süleyman’ın mezarı: ibadet mekanına girerken, eyvanın doğusundaki odacıkta. Eser; tamamen harap ve sahipsiz olduğu için, günümüzde mezar olduğu nerede ise belli değil. Caminin kubbesi ve kubbenin taçlandırdığı ibadet mekanının çevresi, alçılarla dikkat çekici şekilde süslenmiş.

Batman Hasankeyf Kızlar Camii

KIZLAR CAMİİ

Koç camisinin hemen doğusunda bulunuyor. Kitabesi olmadığından, kesin yapılış tarihi ve yaptıran belli değil. Evet, bu eser sağlam ve günümüzde cami olarak kullanılmaya devam ediliyor.

Ama, buranın aslında bir anıt mezar olduğu araştırmacılar tarafından ifade ediliyor. Caminin girişinin sağındaki köşede bulunan anıt mezarın: kubbesi ve mezar kalıntıları, halen mevcut ve üç köşedeki mezar odaları ise tadilata uğramış.

Yapının kuzey cephesi kısmen korunmuş. Gerek cami girişi ve gerekse pencere çevresindeki motifler ve süslemeler; yapının güzelliği konusunda fikir veriyor. Yapının genel özellikleri dikkate alındığında, Eyyübiler döneminde yapıldığı söylenebilir. İlginç bir nokta da: harabelerin yüksekliğinin yalnızca 3 metre olmasıdır. Bu da caminin hiç tamamlanmadığı düşüncesini akla getiriyor.

Batman Hasankeyf Kale Kapısı

KALE KAPISI

Doğudan, kaleye çıkan merdivenli yolun başlarında bulunuyor. Üzerindeki kitabeden, 1416 yılında, Eyyübi Sultanı Süleyman tarafından yaptırıldığı anlaşılıyor. 590 yıldan fazla bir süre ayakta kalabilen kapıda; günümüzde, dayandığı kayaların çökmesi nedeniyle çatlaklar oluşmuş ve çökme tehlikesi var.

Yıkılmaması için acil tedbir alınması gerekir. Umarım, yetkililer bu çağrıyı duyar ve gerekli tedbirleri alır. Evet, gezmeye devam. Kapının ön cephesi: kesme taştan yapılmış. Arka cephesi ise, eklentilerle beraber molozlardan yapılmış.

Muhtemelen arka cephede, muhafızlar için yerler vardı. İkinci kapı olarak bilinen bu kapının hemen altında: 8-10 yıl öncesine kadar bir kapı daha varmış. Bu kapının iki yanında, iki aslan kabartması oyulmuş, süslü taşlar bulunuyormuş. Yıkılan bu kapının bazı taşları: Hasankeyf Kazı evinde koruma altına alınmış.

Doğudan kaleye çıkılan yolun üst taraflarında: üçüncü bir kapı daha var. Kapı: üstten harap olmuş. Gerek ön cephesinde ve gerekse yan cephesinde dikdörtgen levhalar içinde yazılar var. Alınlığın üstünde bir kitabe olduğu anlaşılıyor, ancak tahrip olmuş. Bu kapı, görülen özellikleri incelendiğinde, Eyyübiler dönemine ait olduğu söylenebilir.

Batman Hasankeyf Küçük Saray

KÜÇÜK SARAY

Kalenin kuzeydoğu ucunda bulunuyor. Rızkiye minaresine, yukarıdan bakan bir konumda. Atatürk köprüsünden bakıldığında, saray beyaza çalan bir kayalığın üstünde, kutu gibi görünüyor. Kayalar; aşağıdan itibaren saraya uygun bir şekilde yontulduğundan, dev bir kule görünümü var. Tarihi kaynaklardan: 1328 yılında Eyyübiler döneminde yapıldığı değerlendiriliyor.

Kuzeye bakan cephedeki pencerenin üstünde; iki aslan kabartması, bu kabartmaların ortasında da kufi levhalar bulunuyor. Tarihi kayıtlardan; sarayın duvarlarının göz alıcı bir şekilde süslendiği, altın harflerle yazılar yazıldığı anlaşılıyor. Ancak; bu yazılar tamamen silinmiş veya sökülmüş, günümüzde bunları görmek mümkün değil.

Batman Hasankeyf Zeynel Bey Türbesi

ZEYNEL BEY TÜRBESİ

Akkoyunlu eseridir. Hasankeyf’ten net biçimde görülebilmektedir. Akkoyunlular; 1462-1482 yılları arasında Hasankeyf’te hüküm sürmüşlerdir. Bu dönem içinde; Hasankeyf’de bıraktıkları tek eser: Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’ın oğlu Zeynel Bey’in Türbesidir.

Dicle’nin kuzey yakasında bulunan bu eserin giriş kapısı üzerindeki kitabede; buranın Zeynel Bey’e ait olduğu ifade ediliyor. Bu türbenin benzeri: İran’da; Tebriz kentindeki mavi camide görülebilmektedir.

Batman Hasankeyf Zeynel Bey Türbesi

Eser: dıştan silindirik, içten ise sekizgen özellikte bir yapı. Türbenin silindirik gövdesi üzerinde: turkuaz ve lacivert, sırlı tuğla ile dört kuşak oluşturulmuş.

Birinci kuşakta: “Allah”, ikinci ve üçüncü kuşaklarda, baş kısmında “Ahmet” devamında ise “Muhammed”, dipteki son kuşakta ise “Ali” isimleri yazılmış. Yazılar; hayranlık verici güzellikte.

Hem kapı ve hemde güneydeki pencere: aynı renkteki sırlı tuğlalar kullanılarak süslenmiş. Yapının birçok yerinde, bu sırlı tuğlaların söküldüğü, kasıtlı bir tahribatın yapıldığı gözleniyor. Üst kubbede: aynı tarzda süslerin izleri hala mevcut.

Üst kubbedeki çatlakların gittikçe açıldığı ve yıkılma tehlikesinin burada da bulunduğunu görecek ve ilgisizliğe şaşacaksınız.

Batman Hasankeyf Kale

KALE

Rızkiye camisini geride bırakıp, yolunuza devam ederseniz, birkaç dakika sonra, iki tarafı uçurum olan bir boğaza geleceksiniz. Sağ tarafta kaleye çıkan yolda su içilebilecek iki çeşme var. Kaleye çıkan yol, kaygan taşlarla döşeli olduğundan, düşmemek için aman dikkat edin.

Dicle nehrine hakim ve muhteşem bir manzarası olan bu tarihi kale, gün boyu ziyarete açıktır. Aslında: bugün surlar yok, bu yüzden belki kale beklentiniz biraz farklı olabilir.

Kalenin iskan yeri olarak kullanılması: Milattan çok önceki yıllara dayanıyor. Bu konuda kesin bir tarih ve bulgular yok. Yapının kaleye dönüştürülmesi ise: MS.363 yılında olmuş. Bu tarihte, Bizanslılar; Sasanilere karşı Hasankeyf’e bir kale yapmış ve sınırlarını koruma altına almışlar.

Kale: bütünü ile, tabii kayalardan oluşuyor. Biri doğuda ve biri batıda olmak üzere, iki merdivenli yol ile buraya ulaşılıyor. Doğudaki yol: geniş ve moloz taşlarla döşenmiş ve aralıklarla yapılan kapılarla tutulmuş. Bu kapılardan: biraz önce söz etmiştim.

Kalenin kuzeyinde: kayalara oyulmuş, tamamen gizli olan, ama günümüzde yıkılmalar sonucu kısmen ortaya çıkmış iki merdivenli bir yol daha var. Normal yollarda kaleye su çıkarılamadığı dönemlerde: kale sakinleri bu merdivenli yollarla, Dicle’den su ihtiyaçlarını karşılamışlar.

Kaleden: daha yüksek mevkilerde bulunan su kaynaklarından zaman zaman, yerlere künkler döşenerek ve zaman zaman ise, kayalara oyularak su kaleye ulaştırılmış. Kalenin dikkati çeken bir özelliği de: burada; gerek Eyyübiler ve gerekse Artuklular döneminde, kaynak suyu çıkarılmış olması.

Uzundere köyüne gidilerken: kalenin 1 km. ilerisindeki yolun sağındaki kayalara oyulan su yollarının izleri görülüyor. Yıkılmayan yerler incelendiğinde: kayalardaki bu su yollarının tamamen gizli olduğu anlaşılıyor. Sular; cazibe ile, kalenin kuzeyinde yer alan büyük havuza (depoya) toplanıyor ve oradan da, kanallarla kalenin her yanına ulaştırılıyormuş.

Artuklular döneminde, hangi hükümdar zamanında: kaleye su çıkarıldığı bilinmiyor. Ancak: Eyyübilerden Küçük Sarayı yapan Muhammed’in 1328 yılında, kaleye su çıkardığı kaynaklardan öğreniliyor. Hatta: kalede, bu tarihten sonra, ağaçların ve ekinlerin ekildiğinden bile söz ediliyor.

Kalede: Ulu Cami güneyinde, 100 metre ileride, hamama benzeyen yapılar var. Bu kaleye, bol miktarda suyun çıkarıldığını gösteriyor. Hamamın, bugünkü halinden daha sonraları, kumaş dokuma atölyesine dönüştürüldüğü tespit edilmiş. Kalede yapılacak bir araştırmada, buna benzer birçok kumaş dokuma atölyesi bulmak mümkün.

Ulu Cami güneyinde, geniş bir meydan var. Meydanın doğusu: Büyük Saray kalıntılarına kadar, mezarlığa dönüştürülmüş. Kaynaklardan: bu mezarlıkların yerinde, kale kapısına bakan noktada, Eyyübiler döneminde, büyükçe bir Eyvan yapıldığı anlaşılıyor.

Gerçekten, bu mevkide büyük taşlardan yapılmış duvar kalıntılarına rastlanıyor. Kale; tabii kayalardan oluşmasına rağmen, her tarafında burç izine rastlanıyor. Şüphesiz, bunların amacı: kaleyi düşman saldırılarından korumak değildir. Herhalde, kale sakinleri, düşme tehlikesinden korunmak için, bu burçları yapmışlar.

Tarihi süreç incelendiğinde, kalenin silah zoru ile ele geçirildiğine dair herhangi bir bilgi yok. Yalnız: Moğollar döneminde, şehir gibi, kale de harap edilmiş. Kuzeyi: Dicle ile çevrili kalenin, diğer taraflarında derin yarıklar var. Kuzeyden geniş olan kale, güneye gidildikçe daralıyor.

Kaledeki evlerin çoğu; oyulmuş mağaralardan oluşuyor. Genellikle: bir-iki odadan ibaret. Birkaç odadan ibaret olanları da var. Büyük Saray’a doğru giderken, sağda bulunan Cami-u Harap’ta; sonradan oraya konduğu anlaşılan bir kitabe parçası var. Kısmen aşındığı için okunmuyor.

küçük kale.en iyi resim.1
Batman Hasankeyf Küçük Kale-Darhane

KÜÇÜK KALE (DARPHANE) 

Halk arasında küçük kale olarak bilinen ve kalenin doğusunda bulunan kaya kütlesi, bir zamanlar darphane olarak da kullanılmış. Artuklular ve Eyyübiler döneminde, burada paralar basılmış. Bu paraların örnekleri: özellikle Mardin Müzesinde bulunuyor. Asıl kalenin karşısına düşen bir uçurumun üzerinde yer alıyor.

Moğolların tahribatından sonra, Eyyübiler, bir süre burayı mesken olarak da kullanmışlar. Buraya: kale kapısı karşısındaki bir merdivenle çıkılıyordu. Merdiveni taşıyan kaya kütlesinin, kısmen çökmesi ile, bugün, merdivenle darphaneye çıkmak mümkün değil.

Darphanenin güneyi, 8 metre genişliğinde, 10-12 metre derinliğinde oyulduğu için, darphaneye çıkmak mümkün olmuyor.

Orada yapılan incelemede: mesken olarak kullanılan evlere, su havuzuna, su kanallarına, sarnıçlara ve değişik amaçla kullanılan mağaralara rastlanılmış. Ayrıca: küçük kaleyi çevreleyen burç kalıntıları da yer yer bulunuyor.

Özellikle: kale zaman zaman darphane, define avcıları tarafından tahribata uğratılmış. Bir şeyler olduğu tahmin edilen her yer bu hırsızlar tarafından kazılmış.

Batman Hasankeyf Şehir

ŞEHİR

Kale dışında; geniş bir alan iskan yeri olarak kullanılmış. Bu durum, kalıntılardan anlaşılıyor. Kaleyi; doğudan çevreleyen büyük yarık (Şa’bülkebir) Hasankeyf’in en yoğun iskan yerlerindenmiş. Burada: bol sayıda mağaralar var.

Küçük Sarayın doğudaki penceresinden bakıldığında: güneydoğu istikametinde uzanan küçük yarığın (Şa’büssagir) iki tarafı da meskenlerle dolu. Yukarı doğru gidildikçe: yarık daralıyor ve bir noktada mağara evler bitiyor.

Şehrin güneyinde bulunan kaya kütlesinin; şehre bakan cephesinde de ev olarak kullanılan yüzlerce mağara var. Bu mağaralar: Salihiye yolu üzerindeki şelale mevkiinden güneye doğru kıvrılarak uzanıyor. Burada da yüzlerce mağara ve terkedilmiş onlarca su değirmeni kalıntıları var.

Salihiye bahçelerinin en doğusundaki kaya kütlesi zirvesinde: iki kattan oluşan, birkaç odalı, kral kızı sarayı var. Burasının: zamanında seyir amacı ile kullanıldığı sanılıyor. Salihiye bahçelerinin doğusunda da yüzlerce mağara bulunuyor. Bunların arasında, sosyal amaçlı kullanılan ( han gibi) mağaralar da bulunuyor.

Dicle’nin karşı kıyısında: Kure köyünün bitişiğindeki bölgede: iki-üç katlı oldukları tespit edilen yapılar var.

Ayrıca: kalenin batı ve güneyini çevreleyen yarıklarda da, yoğun olmasa da mesken amaçlı birçok mağara var. Şehrin, iskan edilen yerleri, şüphesiz bu kayalara oyulmuş evlerden yani mağaralardan ibaret değil.

Batman Hasankeyf Şehir

Şimdiki mevcut şehrin, tümü ortaçağda da iskan yeri olarak kullanılıyormuş. Hatta, şehir merkezinden 1-2 kilometre doğusuna kadar, oradan nehre ininceye kadar, geniş bir alanın mesken olarak kullanıldığı, bugün, görülen izlerden anlaşılıyor.

Şehrin, böylesine geniş bir alana sahip olmasına rağmen, şehri koruyan surların, iç kısımda kaldığı görülüyor. Bu surların: bugünkü kalınlığına bakılırsa, şehri korumakta zayıf kaldıkları söylenebilir. Şüphesiz, bu kadar geniş alana kurulan şehrin, belki de yüz binlere ulaşan nüfusun ihtiyaçlarını karşılayacak sosyal yapılarının da olması gerekirdi.

Evet; Hasankeyf; geniş iskan alanı, yoğun nüfusu ve korunaklı kalesiyle, ortaçağın önemli şehirlerinden biri idi. 1524 yılında tamamen Osmanlıların eline geçtiğinde de, böyle büyük bir şehir olduğundan, sancak merkezi yapılmıştı.

Hasankeyf’teki mağara evleri; çok farklı özellikler gösterir. Çoğunluğu: sade ve 1-2 odalıdır. Özellikle: yüksek yamaçlardaki mağaraların bazıları iki katlı, hatta üç katlıdır.

Batman Hasankeyf

SONUÇ

Baraj gölü havzasındaki su miktarındaki artış devem ederken Hasankeyf antik kentindeki binalar ve arkeolojik alanlar bir bir sulara gömülüyor.

Ilısu Barajı Hidroelektrik Santralinde tutulan su miktarındaki artışın başlamasıyla birlikte tarihi antik kent, Hasankeyf’te sular yükselmeye başladı.

Son durum, araçların kullandığı köprünün ayaklarının büyük bir kısmı sular altında, tutulan su miktarı arttıkça göl havzasında kalan Hasankeyf’te su seviyesi yükselmeye devam edecek ve sizler, yukarıdaki satırları sadece mazide kalan bir hikaye olarak okuduğunuzu anlayıp üzüleceksiniz, göremeyenler üzülecek, maalesef Hasankeyf bitti, yok oldu.

Batman Sason

Batman Sason

Sason, Batman il merkezine 70 km uzaklıktadır. Sason, Bitlis arası: 113 km. Sason, Diyarbakır arası: 136 km. Sason. Siirt arası: 126 km.

TARİHİ

Tarihi Sason bölgesi, günümüzdeki alanına ek olarak Mutki ve Kozluk ilçelerini de kapsıyordu. 301 yılında, Ermeniler Hıristiyanlık dinini kabul ettiler ve Sasun (Ermeni döneminde ilçenin ismi Sasun idi) da, Ermeni kralı Trdat, pagan tapınaklarını yıktırdı ve kiliseler inşa ettirdi. Evet fazla ayrıntıya girmeye gerek yok.

Sason tarihindeki en önemli olay: 1891 yılında Hınçak Partisinin girişimiyle başlayan Sasun isyanıdır. İsyandan kısa süre sonra, ilçe, Taşnak örgütünün denetimine girmiş ve bu durum 1904 yılına kadar sürmüştür. İsyan, bu tarihte sona ermiş ve isyan lideri olan Antranik Ozanyan, sürgün olarak yurt dışına gönderilmiştir.

Batman Sason

GENEL

İlçe dağların arasına kurulmuş eski bir yerleşim yeridir. İlçe merkezi, Helkıs dağı eteklerinde kurulmuştur. Mereto dağı, 2821 metre rakımlıdır ve bu heybetli dağ, aynı zamanda bölge için kutsal bir dağdır. Halk arasında “Mereto Dağı çarpsın” deyimi oldukça yaygındır. İlçenin girişinde, şifalı olduğu söylenen içmeler vardır.

Batman’ın diğer ilçelerinin aksine, engebeli ve dağlık bir arazi yapısına sahip olan ve bu nedenle de hububat üretimine elverişli olmayan bu ilçe toprakları, çilek yetiştiriciliği için oldukça müsait bulundu. Sonrasında Sasonlu aileler birer birer çilek yetiştiriciliğine yöneldi.

Önceden işsizlik ve tarla işleyememe nedeniyle dışarıya göç veren ilçe, artık göç alır oldu. İlçeyi terk edenler geri geldiler. Ailelerin gelirleri yüzde elli oranında arttır.

Eskiden tütün sokan Sason sokakları, tarifi eşsiz çilek kokusuyla güzelleşti. Halen ilçenin büyük bölümünde, gündelik yaşamda Arapça konuşulur. Yeryüzünde Arapçanın yayıldığı en kuzey noktadır.

Batman Sason Cevizi

SASON CEVİZİ

Sason ilçesinin geçmişten günümüze taşıdığı en büyük üretim değerlerinden biri: Ceviz ağaçlarının kapladığı dağlar ve vadilerdir. Sason cevizi, hem ilçe genelinde ve hem de dışarıda önemli bir yere sahiptir.

Cevizin yeri, onun ismini “Sason”a vermesinden de anlaşılmaktadır. Eski Sason “Kabilcevz” diye adlandırılmış ve böyle tanınmıştır. Halk arasında bu deyim hala kullanılmaktadır. Günümüzde gelişen teknolojiyle birlikte ceviz üretimi daha bilinçli yapılıyor.

Bu durum ürün kalitesini yükselterek daha verimli olmasını sağlıyor. Tür olarak oldukça dayanıklı bir yapıya sahip olan Sason cevizi, kış aylarında ilçenin vazgeçilmez yemişidir. Hem yaş hem de kuru olarak tüketilir.

SASON BALI

İlçede, doğal üretim alanlarından kaliteli bal elde edilir ve bu bal, ülke içinde fazlaca rağbet görür. Florasındaki çeşitlilik, balın doğal olmasını sağlar. Ek bir madde verilmeden kaliteli ürünler alınır.

Farklı yayla ve vadileriyle değişik zamanlarda açan çiçeklere sahip florasına sahip ilçenin balı halk arasında iki çeşittir. Eğer hastaya götürülecekse siyah (poleni bol) bal alınır. Hediye götürülecekse beyaz bal alınır. Evet buralara yolunuz düşerse mutlaka ama mutlaka bal satın alın. Hatta yakınlarınıza hediye olarak bal götürün.

SASON EFSANESİ

Dağların arasındaki kayalıklarda, turuncu bir renk görülür. Kimilerine göre “ağlayan gelin” dir. Kimilerine göre ise hüzün çiçeğidir. Kimilerine göre de her sabah göbeğinden su yaydığı için ağlayan laledir.

Hem Müslümanlar hem de Hıristiyanlar tarafından kutsal bir çiçek olarak kabul edilir. Hıristiyanlar çarmıha gerilen İsa’yı sembolize ettiğine inanırlar. Ters laleler kötü kokar, niye kötü koktuğunu aşağıdaki efsanede anlatacağım.

Sason Helkıs dağının yamaçlarında yaşayan köylüler, ters lale üzerine bir efsane anlatırlar. Bu efsaneye göre: “ Buradaki hikaye: Müslüman bir genç olan çoban İbrahim ile Ermeni güzeli Besna’nın aşk hikayesidir.

Kelhasan köyünde yaşayan İbrahim’in ömrü, Mereto ve Helkıs dağlarında, çobanlık yapmakla geçer. Hayvancılık ailenin tek geçim kaynağı olduğu için İbrahim çoban, işine gerekli öneme verirdi. Kışın kendi köyü olan Kelhasan’da sürülerini ağılda besler, bahar mevsiminde ise yemyeşil bir köy olan Ermeni köyü Vartanuz’da koyunlarını güdermiş.

İbrahim çoban, baharla birlikte kendi köyünden çok, geniş meraları olan Vantanuz köyünde daha çok zaman geçirirmiş. Vantanuz köyünün zengin tüccarı Adran Ağa’nın güzeller güzeli bir kızı varmış, bu güzel kızın ismi de Besna imiş. Besna, kendisini eşi ve çocuklarının hizmetine adamıştır. İbrahim bir gün, çeşmede kızı görür ve ona aşık olur.

Besna da gönlünü çoban İbrahim’e kaptırır. İbrahim ve Besna, gizli gizli buluşur ve aşkları gün geçtikçe büyür. Yaz döneminde olan bu beraberlik, kış gelmesiyle aksar. Sonbahar yerini yavaştan kışa bırakırken, Bahar ayına kadar kendisini düşünmesi için Besna, İbrahim’e köylerinde açan birbirinden güzel lale soğanları verir ve bunları kendi köyüne ekmesini söyler.

İbrahim bu soğanları, kimsenin zarar vermemesi için, Kelhasan köyünün yüksek kayalıklarının yamaçlarına eker. Bu lalelere gözü gibi bakar, İbrahim’in lale bahçesi her geçen gün daha büyüleyici olur.

İbrahim özlemini gidermek için Besna ile evlenmek ister, Besna aşkı için Müslüman olmayı kabul edeceğini söyler ve durumu annesine anlatır. Anne, inançları gereği bu evliliğin olamayacağını söyler, bunun üzerine Besna yemeden içmeden kesilir, durumu öğrenen babası odasından çıkmasını yasaklar.

Besna’nın annesi durumu İbrahim’e anlatır, İbrahim Besna’yı kaçırmaya karar verir ve gece yarısı evden kaçarlar, zorlu bir yolculuk yaparak Kelhasan köyüne gelirler, Besna din değiştirir ve Müslüman olur ve İbrahim ile nikahlanır.

Adran ağa silahlanır ve İbrahim’in köyü Kelhasan’a gelir, durumu öğrenen aşıklar Kelhasan köyünün keskin ve sivri kayalıklarının bulunduğu dağlara tırmanırlar, el ele tutuşarak kayalıklardan aşağıya kendilerini atarlar. Paramparça olan vücutları, İbrahim’in ektiği lale bahçesine dağılır, lale bahçesi kısa sürede kan gölüne döner.

Bir süre sonra ise, güzel laleler boyunlarını büküp aşıkların kanlarına doğru gözyaşı akıtmaya başlar, boynu bükük ağlayan lale “ters lale” olmuştur. Sason’un yüksek kayalıklarında, her baharın gelişinde, insanlara kötü kokular yayarak, bu ölümsüz aşkı bir daha hatırlatırlar.

GEZİLECEK YERLER

Evet yukarıda da okuduğunuz gibi, Sason, tarihi yerleri ile bilinen ve tanınan bir yer değil. Burası genellikle ceviz, çilek ve ters laleleriyle tanınıyor.

ŞEHAN TÜRBESİ

İlçe merkezinde Erdemli mahallesinde bulunan ve halk arasında Şehan adı verilen türbenin bulunduğu yerde, her yıl geleneksel olarak Temmuz ayının son Perşembe günü, halk bir araya gelerek kutlama şenlikleri yaparlar. Bugün, daha önce ilçeden ayrılmış olanlar geri döner ve bugüne katılırlar. Ancak bazı yıllar güvenlik nedeniyle bu şenlikler düzenlenmemektedir.

Batman Kozluk

Batman Kozluk

Batman Kozluk

Kozluk, Batman arası: 60 km. Kozluk, Siirt arası: 65 km. Kozluk, Bitlis arası: 81 km. Kozluk, Silvan arası: 50 km. Kozluk, Diyarbakır arası: 130 km.

TARİHİ

İlçenin eski ismi “Hazo” dur. Hazo’nun kuruluşu, Selçukluların Anadolu’ya gelmesinden çok önceye kadar gider. Cumhuriyetin ilk yıllarında Muş iline bağlı bir yerleşim yeri olmasına rağmen, nahiye statüsü kazanınca Sason ilçesine bağlanmıştır.

1938 yılında ise, Kozluk adı ile Siirt iline bağlı bir ilçe olmuştur. 1990 yılında Batman’in il olmasıyla Batman iline bağlanmıştır.

İlçe halkı, 1990’lara kadar çarşı olarak adlandırılan dağ yamacında yerleşimi sürdürmüştür. Bu tarihten sonra ise hem artan nüfus hem de toprak dolayısıyla Üçyol olarak adlandırılan ovaya yerleşmeye başlamışlardır.

Kozluk’a bağlı köylerin yarısı ovalı, yarısı ise Dağlı denilen kişilerden oluşur. Her iki kesim arasında çok önemli farklılıklar vardır. Ovalılar daha uysal ve tarım ile uğraşırken, şehirli denilen kesimler ise genellikle sert mizaca ve kararlı, zora başvurmayı seven bir doğaya sahiptir.

Batman Kozluk

GENEL

Batman ilinin en büyük ilçesidir.

İlçe halkının geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır. Ancak ilçenin en büyük özelliği, büyük kentlere yoğun göç vermesidir. Çünkü bir zamanlar, bu yörede tütün alımı, ilçe merkezinde yaprak-tütün işletmesinin kurulması nedeniyle ilçe halkı geçimini sağlarken, son yıllarda gerek tütün ekiminin sınırlandırılması ve gerekse birtakım hadiseler olmuştur. Yani, ekonomik sıkıntılar, ilçeden dışa göçe tetiklemektedir.

GEZİLECEK YERLER

Batman Kozluk Angebire-Tosun Pınar

ANGEBİRE (TOSUNPINAR)

İlçede bulunan Aygebire bölgesi hem ağaçlık hem de yeraltı su kaynağı dolayısıyla yazın iyi bir tatil bölgesidir.

Batman Kozluk-Haso Kalesi

KOZLUK (HAZO)KALESİ

İlçe merkezinde Kale mahallesinde, yöreye hakim bir tepe üzerinde kurulmuştur. Ancak kalenin kesin olarak hangi tarihte ve kimler tarafından kurulduğu bilinmez. Muhtemelen, yani tahminlere göre, MS 416 yılında Per hanedanı için bir dini merkez olarak kayalık bir tepenin üzerine inşa edildiği düşünülür.

Zaten kale uzun yıllar İran İmparatorluğuna bağlı kalmıştır. 5’nci yüzyılda, bir Nasruti piskoposluğunun merkezi durumunda iken, MS 639 yılında İyaz Bin Ganem komutasındaki Müslüman orduları tarafından ele geçirilmiştir.

Öte yandan, ortaçağda bu bölgeden geçen ipek yolunun da takip ve kontrolü için kurulduğu kabul edilir. Kale: Hasankeyf, Siirt ve Silvan (Maiferkeyn) arasındaki üçgende yer alan Erzen bölgesinin önemli kalelerinden biridir. Kalenin büyük bölümü yıkılmıştır.

Küçük bir kısmı günümüze ulaşmıştır. Kalıntılardan anlaşıldığına göre: Hazo kalesinin iç kaleden ibaret olduğu söylenebilir. Kalenin güneybatısında, silindirik bir burç ve burcun batısında sur duvarları uzanır.

u burç ve sur duvarlarında, düzgün kesme taş ve kırma taş kullanılmıştır. Doğusunda ise, dikdörtgen ikinci bir burç vardır. Ancak oldukça tahrip olmuş ve metruk durumdadır. Kalenin kuzeydoğu tarafında, ana kayanın yontulmasıyla inşa edilen bir sarnıç bulunur.

Biri kuzeybatı ve diğer üçü doğuda olmak üzere toplam 4 adet kaya mezarı bulunur.

Evliya Çelebinin kale hakkında yazdıkları şunlardır: “ Zo dağının eteğinde, sarp bir kaya üzerinde, küçük bir kaledir.

Çevresinin uzunluğu 1600 adımdır. Doğu tarafı yalçın kayalı, havaleli dağlardır. Bu tarafa bakan bir Timur kapısı vardır. Yolu gayet sarptır. Kale içinde bağsız, bahçesiz, hepsi toprak örtülü 150 tane ev vardır.

Ancak kalenin yarısını, hakimi olan Murtaza Bey sarayı tutmuştur ki, kat kat odaları vardır. Sarayında bir gece misafir olduk, sohbetiyle şereflendik. Sarayında su sarnıçları bulunur. Kale içinde cami vardır. Diğer imaretler hep aşağıdadır.”

Batman Kozluk İbrahim Bey Camisi

KOZLUK İBRAHİM BEY CAMİSİ

İlçe merkezinde Kale mahallesindedir. Kozluk’un en eski ikinci camisidir.

Batman Kozluk İbrahim Bey Camisi

Caminin giriş kapısı üzerindeki kitabede, 1705 yılında Garzan aşiretinden Murtaza Bey oğlu İbrahim Bey tarafından yaptırıldığı yazılıdır. Cami Artuklu mimarisini yansıtır.  Mihrap önü mekanı örten büyük bir kubbe vardır.

İki yan mekanı örten, daha küçük kubbeler bulunur. Küçük bir avlunun güney bölümünde yer alan caminin kuzey bölümünde, 5 kemer gözlü bir son cemaat yeri, kuzeybatı köşesinde ise minaresi bulunur.

Batman Kozluk İbrahim Bey Camisi

Cami minaresi oldukça nadir görülen bir minare türüdür. Minare hafif eğik olarak inşa edilmiştir. Bu minare çift merdivenlidir. Merdiven çıkış için 100 basamaklı, iniş için ise 99 basamaklıdır.

Batman Kozluk İbrahim Bey Camisi

Yukarıya çıkılınca, çift yoldan yukarıya çıkılıyor. Kişiler birbirini görmeden yukarı çıkabiliyor. Minare, beş kenar bir kaide üzerine yapılmıştır. İç ve dış cephe duvarları kesme taşla kaplı yapı, günümüzde sağlam bir şekilde ulaşmıştır.

Batman Kozluk İbrahim Bey Camisi

Cami minaresinin kıble tarafında güneş saati vardır. Güneş saati İslam aleminde bazı dönemlerde yapılmış bir uygulamadır. Öğle vakti ve ikindi vaktini tespit için yapılmıştır. Kozluk bir dönem deprem yaşamış ve ilçedeki birçok yapı ile birlikte caminin çevresindeki ve dışındaki bütün müştemilat yıkılmıştır. Ancak cami sağlam kalmıştır.

Batman Kozluk Hıdır Bey Camisi

KOZLUK HIDIR BEY CAMİSİ

İlçe merkezinde Hamam mahallesindedir. Kozluk’taki Arap halkı tarafından Dal harfi Zel olarak okununca cami ismi Hızır Bey olur.

Kozluk kalesinin eteğinde, tarihle bütünleşmiş olarak inşa edilen tarihi caminin, hemen bitişiğinde birçok tarihi mezarın barındığı Hıdır Bey Mezarlığı vardır.

Eski mezar taşlarıyla süslemen bu geniş mezarlıkta, Hıdır Bey ve Şerefname’nin yazarı Şerefhan Bitlisi ve eşinin de bu mezarlıkta oldukları rivayet edilir.

Yapı: dikdörtgen plana sahiptir. Kitabesine göre, Osmanlı döneminde 1485 yılında Hazo (Kozluk) ve Sason Beyi Ebubekir Roşki’nin oğlu Hıdır Bey tarafından yaptırılmıştır. Yapıda: 3 tane kitabe vardır. Bu kitabelerden iki tanesi tarihlidir.

Birincisi: 1485 tarihli kitabe, yapının kuzeyinde bulunan taç kapısında, ikinci kitabe ise minarenin kaide kısmındadır ve 1579 yılını verir. İkinci kitabe, minarenin yapıya sonradan eklendiğini belirtir.

Bu tarihler sonucu, yapının Osmanlı döneminden kaldığı, Osmanlı eseri olduğu yazılıdır. Yapı bölgede bulunan geleneksel yapım tekniğine benzer, yığma yapım sistemiyle inşa edilmiştir. Ana yapım malzemesi, bölgedeki taş ocaklarından çıkarılarak işlenen kalker taşıdır. Yapının duvarları kesme taşlarla örülmüştür.

Örtü sistemi ise, beşik tonozlu düz dam şeklinde olup, moloz taşlarla yığma teknikle örtünmedir. Caminin minaresi yıkılmıştır. Duvarlarını süsleyen Kufi yazı, Güneş Sembolü ve değişik motifleriyle günümüze izler bırakmıştır.

Çevrede kendine özgü mimari özellikleri olan bu yapıya ilişkin, yerinde yapılan incelemelere göre, bugüne kadar çeşitli yanlış onarımlar yapılmış ve bakımsızlık nedeniyle bozulmalar olmuştur.

Ancak bölge halkı için kültür varlıkları açısından önemli bir dini mimari örneği olan yapının, özgünlüğünün korunarak gelecek nesillere aktarılması için, bozulmalara müdahale edilerek koruma ve onarım çalışmalarının acilen yapılması şarttır. Günümüzde cami, sadece Cuma namazları için ibadete açılıyor.

ŞEMDİN AĞA CAMİİ

İlçe merkezinin güneyinde, Şemdin Ağa mahallesindedir.

Güzel bir kaynak suyunun bulunduğu yere inşa edilmiştir. Caminin kuzey tarafında, medrese işlevi gören hücreler vardı. Bu cami, Şemdin Ağa-i Arabi tarafından yaptırılmıştır. Halk arasında, Şemdin Ağa büyük bir manevi şahsiyet olarak tanınır.

Meşhur bir rivayete göre: Cuma namazlarını Mekke’de Mescidi Haram’da kılardı. Bu durum, o gün bilinmediği için namaz kılmadığı gerekçesiyle Şer’i mahkemece infazına karar verilir. İnfaz sırasında, kendisinden akan kanları, caminin iç duvarına sürer.

Asırlar geçmesine rağmen, o kan tazeliğini korumuştur. Caminin tarihi yapısı maalesef yıktırılmış, yerine aslından uzak betonarme, mescit tipi bir cami yaptırılmıştır.

Fakat eski tarihi yapıya ait, üzerinde kan bulunan iç duvarın ilgili kısmı ve muhtemelen kitabesi saklanmaktadır. Son yapı, ibadete açık durumdadır.

Batman Kozluk Kandil Kalesi

KOZLUK KANDİL KALESİ

İlçenin 6 km kuzeybatısında, Sason’a giden eski yol üzerinde, Bölükkonak (Hergemo) köyünün güneyinde bulunan bir tepe üzerindedir. Kale, doğudaki kalelerin tahkimi amacıyla ve dış güçlerin Erzen bölgesine girişini önlemek için 4’ncü yüzyılın ilk çeyreğinde Bizanslılar tarafından inşa edilmiştir. Burada su kanalı var. Çünkü Kozluk kalesinde yaşayanlar, içme sularını 10 km uzaklıktaki bu kaleden kanallar vasıtasıyla temin ediyorlardı.

Batman Kozluk Çayhan Köprüsü

ÇAYHAN KÖPRÜSÜ

İlçe merkezine bağlı Çayhan köyünün kuzeydoğu 10 km uzaklıktadır. Köprü kalıntıları, Çayhan çayının 375 metre kuzeydoğusundadır.

Köprü, çay üzerinde doğu-batı doğrultusunda inşa edilmiştir. Günümüzde sadece 4 tane ayak kalıntısı bulunur. Muhtemelen yapıldığında 3 gözlü bir köprü olduğu varsayılıyor. Ortadaki ayak kalıntısından yola çıkılarak köprünün, yuvarlak kemerli gözlere sahip olduğu anlaşılmaktadır.

Yapım malzemesi olarak: ayakların dış yüzeylerinde düzgün blok taşlar, içinde ise moloz taşlar kullanılmıştır. Yörede sıkça kullanılan cas harcı ile sıvanmıştır. Köprü takriben 3 metre yüksekliktedir. Uzunluğu 32 metre, genişliği ise 3.50 metredir.

Batman Kozluk Pisyar-Hacer Gem Köprüsü

PİSYAR (HACER GEM) KÖPRÜSÜ

İlçe merkezinin doğusunda bulunan Hazo (Garzan) çayı üzerinde, Alıçlı köyünün güneyinde kurulmuştur. Köprü kuzey doğu-güney batı istikametinde uzanır. Köprüde bir kitabe vardır. Bu kitabe, mansap tarafında, batıdaki ayağın orta kısmındadır.

Kitabe iki satırlık olup celli-sülüs hat ile yazılmıştır. Dört tane iri blok taşın üzerine yazılmıştır. Ancak oldukça harap olduğundan okunamamaktadır. Köprü, tek gözlü, yolunun eğik olduğu köprüler gurubuna girer.

Oldukça harap durumda olan köprünün sadece ortadaki büyük gözün doğu ve batısındaki ayaklar günümüze ulaşmıştır. Ortadaki büyük kemer gözü yıkılmış olup günümüze ulaşmamıştır.

HALİLEN KÖYÜ

Bu köyde, sarılık hastalığı için iyi geldiği söylenen sürekli akan bir su bulunmaktadır. Her yıl hem bölgeden hem de bölge dışından, insanlar şifa bulmak için buraya yani köye gelirler.

 Batman Sason