İstanbul Kağıthane

İstanbul Kağıthane

Bizans döneminde Kağıthane deresinin ismi “Barbisos”tur.

Evliya Çelebi’nin “Seyahatname” sine göre: Kağıthane, ismini İstanbul’un fethi sırasında, dere kıyısında bulunan kağıt imalathanelerinden almıştır.

Roma ve Bizans’ın ardından Osmanlı döneminde de Kağıthane: gerek doğal güzellikleri ve gerekse medeniyetlerin sembollerinden olan kağıtların el değmeden üretilmesiyle önem kazandı.

Ancak teknolojik gelişmeler sonucunda: el yapımı kağıt atölyeleri kapanır ve seri üretim yapan kağıt fabrikaları dönemi başlar. Daha sonra şehirleşme ve göçlere bağlı olarak Kağıthane’de bulunan kağıt fabrikaları, şehir dışına taşınır ve yöredeki kağıt üretimi biter.

İstanbul Kağıthane

Kağıthane bölgesinde Osmanlı döneminde oldukça meşhur olan bahçe ve kasırlar, halk arasındaki türlü dedikodular nedeniyle, Patrona Halil isyanında yıkılarak yok edilmiştir. Böylece “Lale Devri” biter.

Daha sonraki yıllarda da halk tarafından tercih edilen mesire alanı: Haliç ve çevresinin sanayi merkezi olarak yapılanmaya başlamasıyla yoğun bir doğa kirlenmesine maruz kalır ve 1940’lı yıllarda Kağıthane mesireliği tamamen biter.

Gelelim yakın tarihe: Kağıthane, 1987 yılında müstakil ilçe olmuştur. 1989 yılında ise Belediye teşkilatı kurulmuştur.

İstanbul Kağıthane

GENEL

Engebeli arazi vadiler ve derelerden oluşmaktadır. Kağıthane deresinin döküldüğü Haliçte küçük bir kıyısı bulunmaktadır. Kağıthane: Tem, Büyükdere Caddesi, E-5 karayolu gibi İstanbul-Avrupa bağlantı yolları arasında kaldığı için, tüm bu hatlara hızlıca bağlanılabiliyor. Bu yüzden, konum olarak avantajlı bir yerdedir. İlçede 19 tane mahalle bulunmaktadır. En büyük mahalleleri:  Seyrantepe, Hamidiye, Merkez ve Talatpaşadır.

İstanbul Kağıthane Deresi

KAĞITHANE DERESİ

Derenin toplum uzunluğu 12 km dir. Terkos gölünün yakınında bir kaynaktan doğar ve Haliç’e dökülür. Havzası büyük olmasına rağmen, yazın suları kurur.

Günümüzde yoğun bir yerleşimin ortasında kalan derenin çevresinde, eskiden geniş çayırlar bulunuyordu. Bu çayırlar, İstanbul halkı için piknik amaçlı kullanılıyordu, derede ise kayıklarla geziliyordu.

Ancak Kağıthane deresi bölgesinde bulunan tüm kasır ve konaklar: 1730 yılındaki Patrona Halil isyanında isyancılar tarafından yok edildi.

İstanbul Kağıthane

Sonraki süreçte, 1950’li yıllarda İstanbul’a dışarıdan olan göç nedeniyle, bölge yine hızla dolmaya başladı ve dere yatağında gecekondular yapıldı.

Zamanla bu konutlar ve çevresindeki sanayi tesisleri nedeniyle dere yoğun şekilde kirlendi ve bu kirlilik Haliç ve dolaylı olarak Marmara Denizini de etkiledi.

1990’lı yıllarda yapılan ıslah çalışmaları sonucunda, derenin kötü kokular yayması ve taşması engellendi. 2012 yılında, Kağıthane deresinin temizlenmesi için, dereye deniz suyu verilmiştir. İstanbul boğazından pompalanan deniz suyunun Haliç’e hayat vermesi çalışmaları yapılmıştır. Böylece Haliç’e temiz deniz suyu akıtılmıştır.

Kağıthane deresiyle ilgili son bir not: bazı kaynaklara göre, Osmanlı döneminde bölgeye gelen tüccarlar, gemileriyle Kağıthane deresi çamurunu saklıca çalıp, Avrupa’ya kaçırıyorlarmış. Çünkü yine o dönemde top sanayiinin en önemli hammaddesi çamur imiş ve buna en uygun ve kaliteli çamur Kağıthane deresinin çamuru imiş.

 

ÇAĞLAYAN MAHALLESİ

Semtin ismi: Kağıthane deresi üzerindeki oyma mermer kaidelerle sağlanan çağlayandan gelmektedir. Ancak bu bir tür suni çağlayandır. Yani, Batılıların deyişiyle “kaskat” dır. Ancak bu mermer kaideler zaman içinde sökülmüştür. Evet Osmanlı döneminde sulak çağlayanlarıyla ünlü bu yöre, 1950’li yıllardan sonra gecekondularla dolmuştur.

İstanbul Kağıthane Çağlayan Gençlik ve Bilim Merkezi

ÇAĞLAYAN GENÇLİK VE BİLİM MERKEZİ

Rümeysa Sokaktaki merkez 13 Ekim 2015 tarihinde hizmete açılmıştır. Yaklaşık 6500 metre karelik bir alana kurulmuştur. Merkezde: 360 derece dönen bir kule ve kulenin üst kısmında kule ile birlikte dönen bir restoran bulunmaktadır.  

İstanbul Kağıthane Çağlayan Gençlik ve Bilim Merkezi

Döner kule restoranda yemek yerken, manzarayı 360 derece izlemek mümkündür.

İstanbul Kağıthane Çağlayan Gençlik ve Bilim Merkezi

Tamamen camla kaplı bu alan, özel bir mekanizma sayesinde kendi ekseni etrafında dönüşünü kesintisiz ve belli bir hızla tamamlıyor.

İstanbul Kağıthane Çağlayan Gençlik ve Bilim Merkezi

Ayrıca otopark, konferans salonu, spor salonu, sergi salonu, derslik, çatı terası, giriş terası, tam donanımlı bilgisayar odası vardır.

İstanbul Kağıthane Çağlayan Gençlik ve Bilim Merkezi

Bilim Merkezinde 40 ayrı ünite vardır ve çocukların bu 40 ayrı ünitede çalışma imkanı bulunmaktadır.

İstanbul Kağıthane Karakolhane Koğuşu

KARAKOLHANE KOĞUŞU

Yine Osmanlı döneminden kalma, uzun süre kaderine terk edilmiş ve harabe halde iken 2015 yılında Kağıthane Belediyesi tarafından restore edilen bir yapı. Bu yapı: mesire alanının güvenliğinden sorumlu Yeniçerilerin, atları ile birlikte kaldıkları yerdir. İlk yapıldığında iki katlıdır. Üstte çatısı ve çatı katı vardır. Ancak sonradan tek katlı yapılmıştır.

İstanbul Kağıthane Nurol Tower

NUROL TOWER

Proje 42 katlı ve 160 metre yüksekliğindedir. Burası ev-ofis-ev konseptinden oluşan bir blok şeklinde düzenlenmiştir. Ayrıca restoran ve dükkanlar ile kafeler de bulunmaktadır.

 

ÇELİKTEPE MAHALLESİ

İstanbul Kağıthane İstanbul Sapphire

İSTANBUL SAPPHİRE

Eski Büyükdere caddesindedir. Burası rezidans ve AVM dir. 2011 yılında tamamlanan binanın yüksekliği 236 metredir. Anten ile birlikte yükseklik 261 metredir.

Seyir Terası

236 metre yüksekliktedir. Burada: Vista cafe restoran, davet ve organizasyon salonu, showtime pictures ve SkyRide 4D Simülasyon yerleri bulunmaktadır.

Showtime Picture

Seyir terasının hemen girişindedir. Burada İstanbul manzarasına karşı, kostümlü fotoğraf çekimleri yapılmaktadır.

Skyride 4D İstanbul Simülasyonu

Burada, seyir terasından görülenlere yaklaşma ve onları hissetme olanağı yaratılmıştır. Seyir terasından hareket eden simülasyon helikopter: Sapphire Alışveriş Merkezi ziyaretçilerini, Boğaz’ı, Kız kulesini, Ayasofya’yı, Topkapı Sarayını, Yerebatan Sarnıcını izlime şansı yaratıyor.

Mağaza

Bu bölümde en sevilen markalar satılmaktadır.

 

GÜRSEL MAHALLESİ

İstanbul Kağıthane Gürsel Kültür Merkezi

GÜRSEL KÜLTÜR MERKEZİ-GÜRSEL MAHALLE KONAĞI

Eski Beşiktaş caddesindeki merkez, 13 Ekim 2017 tarihinde hizmete açılmıştır. Burada, sinema ve konferans salonu, muhtarlık, aile sağlık merkezi, bilgi evi, kütüphane ve idari birimler ile otopark bulunmaktadır.

İstanbul Kağıthane Balassi Enstitüsü Macar Kültür Merkezi

BALASSİ ENSTİTÜSÜ MACAR KÜLTÜR MERKEZİ

İmrahor Caddesinde Polat Ofis binasının zemin katındadır. 2013 yılında faaliyete başlamıştır. Macaristan’ın İstanbul Başkonsolosluğuna bağlı olarak çalışmaktadır. Macaristan dışında açılan ilk kültür merkezidir. Burada: Macaristan’da Üniversite eğitimi, Burslar ve Türk-Macar Kültürel İlişkileri konusunda bilgiler verilmekte, sergiler düzenlenmektedir.

 

HAMİDİYE MAHALLESİ

Mahallede, İSKİ’nin genel merkez binası bulunduğu için, halk arasında “Sular İdaresi” olarak tanınır.

İstanbul Kağıthane Hamidiye Gençlik Merkezi

HAMİDİYE GENÇLİK MERKEZİ

Girne Caddesi Sezer Sokaktadır. 2 Aralık 2015 tarihinde hizmete girmiştir. Merkezde: kütüphane, derslik, çok amaçlı salon, revir, dinlenme odası ve yaşlılar evi vardır.

İstanbul Kağıthane Hamidiye Sosyal Tesisi

HAMİDİYE SOSYAL TESİSİ

Söyler Caddesi Fethi Okyar Parkındadır. Kağıthane Belediyesi tarafından işletilmektedir.

 

MEHMET AKİF ERSOY MAHALLESİ

İTTİFAK ÇEŞMESİ-POLİGON ÇEŞMESİ

İmrahor Caddesindedir. Günümüze ulaşamayan Poligon Sarayının önünde bulunuyordu yani Poligon Sarayının çeşmesiydi. Çeşme 1914 yılında, üç saray görevlisi subay tarafından kendi paralarıyla yaptırılır ki, bu durum çeşmenin üzerinde bulunan kitabede yazılıdır.

Çeşmeye bu ismin verilmesinin sebebi, sanırım burada Çağlayan Kasrında, 1808 yılında Sultan II Mahmut döneminde, Sened-i İttifak’ın imzalanmış olmasıdır.

1970’li yılların başına kadar akmaya devam eden çeşme, sonradan devreden çıkarılmıştır. Ardından: süslemeleri ve kitabeleri sökülür, iki istinat duvarı arasında sıkışmış ve yarıya kadar toprağa gömülü iken, restore edilir ve günümüzde görünür halde bulunmaktadır.

 

MERKEZ MAHALLESİ

KAĞITHANE KÖYÜ

Günümüzde Merkez Mahallesi olarak isimlendirilen bölgede bir zamanlar “Kağıthane Köyü” bulunuyordu. Kağıthane deresinin, Bizans dönemindeki ismi “Barbyzes” dir. Derenin kenarındaki köyün ismi ise “Pissa” dır. Köydeki yerleşimin, Bizans öncesinde de var olduğu yani köyün Roma dönemi ve hatta daha önceki dönemlerde kurulduğu, burada yerleşim bulunduğu tahmin edilmektedir.

Çünkü bu yörede, Roma dönemine ait mezar taşları bulunmuştur. Hatta günümüzde bu bölgede yapılan arkeolojik kazılarda: antik döneme ait büyük bir mabet kalıntıları bulunmuştur. Bu kalıntılar İstanbul Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.

Bizans döneminde, dere kenarında kağıt atölyeleri vardır. Bu yüzden, Osmanlı döneminde bu yöreye “Kağıthane” isim verilmiştir. Bizans dönemindeki bu kağıthaneler, Osmanlı döneminde de kullanılmış ve Sultan II Beyazıt dönemine kadar varlıklarını sürdürmüştür. 1655 yılında Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde, burada kağıt atölyelerinin bulunduğunu yazar.

Evet, gelelim daha yakın geçmişe: 20’nci yüzyılın başlarında, köye, Balkan göçmenleri yerleştirilir. 1934 yılında, köyde büyük bir yangın çıkar. Köyde halen o dönemden kalma: bazı yapılar günümüze ulaşmıştır.

SADABAT BAHÇELERİ VE MESİRE ALANI

Evet, bu yöreler, bu bölgeler: Sadabat bahçeleri gelişmeden önce, gerek hükümdarların ve gerekse İstanbulluların bir araya geldikleri mesire yerleri olarak önem kazanmıştır. Osmanlı döneminde ilk olarak Kanuni Sultan Süleyman döneminde önem kazanmış olan Kağıthane yöresi, daha sonra Sultan III Ahmet döneminde yapılan Sadabat Kasrı ile yapılaşmaya başlamıştır. Halkın kullandığı geniş mesire alanların çevreleri, zamanla kasırlar topluluğu ile kuşatılmıştır.

İstanbul Kağıthane Sadabat Sarayları

SADABAT SARAYLARI

Sadabat Caddesindedir. Sadabat Sarayları günümüzde yok, çünkü yıktırılmıştır. Günümüzde Sarayların bulunduğu yerdeki yeni tarihli binada Kağıthane Belediyesi binası olarak kullanılmaktadır. Ancak, elbette “Sadabat Sarayları” hakkında biraz bilgi sahibi olalım.

Birinci Sadabat Sarayı

Osmanlı İmparatorluğunda, ilk büyükelçi olan Paris Büyükelçisi 18 Mehmet Çelebi: görev yaptığı Paris’ten saray ve bahçe planları getirir. Bu planları kullanarak 1722 yılında Kağıthane Deresi kenarında yazlık bir saray yaptırır.

Saray: Şark mimari unsurları ile kaynaştırılır. Saray ile birlikte: bir kanal (Cevdel-i Sim), iki havuz, bir çadır köşkü (Kasr-ı Neşat) ve bir çeşme yapılır. Tüm bu yapım işlemleri, 60 günde tamamlanır. Sarayın açılışı Sultan III Ahmet tarafından yapılır. Sultan: “mutluluk veren mamur yer” anlamında buraya “Sa’d-abad” ismini verir.

Bu saray 1730 yılında Patrona Halil isyanında tahrip edilir ancak yıkılmaz. Ayaklanma bastırıldıktan sonra Sultan I Mahmut, Sarayı tamir ettirir, ancak kullanmaz. Kullanılmayan saray, zaman içinde iyice tahrip olur ve ardından Sultan III Selim döneminde, baş mimar Krikor Amira Balyan tarafından onarılır. Sonuçta, 1809 yılında Sultan II Mahmut ahşap sarayı yıktırır. Çünkü sarayın eskimiş olduğunu düşünür, ayrıca zevkine uygun bulmaz.

İkinci Sadabat Sarayı

Sultan II Mahmut tarafından yaptırılan yeni saray, 1809-1814 tarihleri arasında yapılır. Bu yeni sarayın mimarı Balyan ailesinden Krikor Kalfadır.

Sultan II Mahmut: “Sened-i İttifak”ı burada imzalar. Evet, bu ikinci saray, 50 yıl kullanılır. Ancak: takip eden süreçte, Sultan Abdülmecid, buraya hiç gelmez. Muhtemelen sarayı sevmemiştir, sonuçta bakımsız kalan ikinci Sadabat Sarayı harap olur.

Üçüncü Sadabat Sarayı-Çırağan Kasrı

Tahta çıktıktan sonra Sultan Abdülaziz; Sultan Mahmut tarafından yaptırılan sarayı yıktırır ve  1862-1863 yılları arasında; aynı yere tamamen Batı Avrupa Saraylarının mimari bir benzerini yaptırır. Bu yeni sarayın mimarı Sarkis Balyandır. Bu yeni sarayın ismi ise Çağlayan Kasrıdır.

Çünkü önünde “Çağlayan Kaskadları (kaskad: suni çağlayanlardır)” bulunmaktadır.

Sultan Abdülaziz, sık sık Çağlayan’da yapılan bu yeni saraya gelmiştir.

Ardından tahta geçen Sultan II Abdülhamit’te şehzadelik yıllarını burada geçirmiştir. Tahta geçtikten sonra ise, Yıldız Sarayında yaşamayı tercih etmesine rağmen, buraya da uğramayı ihmal etmemiş ve bazı köşkler yaptırmıştır. Hatta, orduya alınan yeni tüfekleri denemek için, yine buraya bir “Atış Poligonu” yaptırır. Bunun önüne ise “Poligon Kasrı” yaptırır. Buradan atışları izlemiştir.

Gelelim Çağlayan Kasrı’na: Evet burası 2 katlı olarak yapılmıştır. Ancak, yapıldıktan sonra kış döneminde Kağıthane deresinin suları yükselince, Çağlayan Kasrı da sular altında kalmıştır. Bunun üzerine Kasır yapısı, 1 metre yükseltilmiştir.

Takip eden süreçte, II Meşrutiyet döneminden sonra yapı kullanılmaya başlanmış ve ihmal edilmiştir. Sultan Reşat, tahta çıktığında, buraya sadece bir kere gelmiştir.

Bu son saray: 1917 yılında “Erkan-ı Harp Mektebi” yani “Harp Akademisi” olarak kullanılır.

I Dünya savaşı sonrasındaki yıllarda ise, Fransızlar 1919 tarihinde 1 general ve 400 subayın ikameti için bir saray istemişler, Beylerbeyi Sarayını kurtarmak için onlara burası yani Çağlayan Kasrı önerilmiştir. Ancak Fransızlar bu teklifi kabul etmemişlerdir.

Bunun üzerine, 1918-1928 yılları arasında: saray bu kere: öksüz ve yetim kız çocukları için yurt yapılır. İsmi “Çağlayan Dar-ül Eytami” yani Yetimhanesidir. 1928 yılında yapı boşaltılır ve 1934 yılına kadar yine boş kalır.

1930 yıllarında Sarayın kurtarılması ve restore edilmesi için çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Ancak restore giderlerinin ücretinin fazla olması nedeniyle, 1943 yılında İstanbul Kumandanı Orgeneral Fahrettin Altay emriyle, çatısı çökmüş olan Çağlayan Kasrı tamamen yıktırılmıştır.

Sarayın boş kalan arsasına 1950-1953 yılları arasında “İstihkam Okulu Komutanlığı” binası yapılır.

1956 yılı kış döneminde, Kağıthane deresinin akışını kolaylaştırmak için, dere üzerindeki mermer suni çağlayanlar bile sökülmüştür.

İstihkam Okul Komutanlığının buradan ayrılmasının ardından, yeni bina göçmen misafirhanesi olarak kullanılmaya başlanmıştır.

Son olarak, yeni bina, 1998 yılında Kağıthane Belediyesine devredilir.

KASR-I NİŞAT-KASR’I CENAN

Günümüzde çok az parçası kalan bu yapının civardan toplanan parçaları, Kağıthane Açık Hava Müzesinde sergilenmektedir.

Gelelim bu yapının hikayesine

Birinci Sadabat Sarayı yapılırken: Sultan III Ahmet döneminde: bir köşk yaptırılır ve “Kasr-ı Neşat” ismi verilir. Suyun çanaklardan (suni çağlayandan) akışın görmek ve sesini dinlemek için yapılmıştır.

Kasr-ı Neşat: bütün dönemlerde, hep aynı yerde kalmıştır. Yeri: Sadabat Sarayında, Valide Sultan Odalarının önündedir. Bu durum: rıhtım duvarlarından anlaşılmaktadır.

Köşk: bu çağlayanların başında olan bir çıkma set üstünde kurulan, çevresi açık kameriye şeklinde bir yapıdır. Büyük taş konsollar üzerine oturtulmuştur.

Su seviyesi üzerine taşkın şekilde yerleştirilmiştir. Böylece bütün kanala hakim bir konumdadır.

Bu zarif yapının çatısı, ince zarif mermerlerin taşıdığı, geniş saçaklı bir çatıya sahiptir.

Ortasında fıskiyeli bir havuz bulunuyordu.

Ahşap kubbesi, içeriden zengin kalem işi nakışlarla süslenmişti.

Köşk: Sultan III Ahmet ve Sultan III Selim zamanında bu şekilde kullanılır ve daha sonra boş kalır.

Sultan II Mahmut: harap köşkü yıktırır ve yerine “Çadır Köşkü” nü yaptırır. Çadır köşkü: eski usul ve geleneklere göre yaptırılmıştır.

Çadır Köşkü: Sultan Abdülaziz ve Sultan Abdülhamit dönemlerinde kullanılmıştır.

Ancak “Çadır Köşkü” ise, 1918 yılında üzerine devrilen büyük bir ağaç nedeniyle yıkılır. Daha sonra köşkün çevreye dağılan parçaları toplanmış ve yukarıda belirttiğim gibi, Kağıthane Açık Hava Müzesine kaldırılmıştır.

İstanbul Kağıthane Çeşme-i Nur-III Ahmet Çeşmesi

ÇEŞME-İ NUR (III AHMET ÇEŞMESİ)

Bölgede bulunan gerek Sadabat Sarayları ve gerekse Kas-ı Neşat günümüze ulaşmamıştır. Ancak “Çeşme-i Nur” çeşmesi günümüze ulaşmıştır. Bu çeşmeye başka isimler de verilmektedir. Bu isimler: “Çeşme Nevpeyda”, “Çeşme-i Pakize”, “III Ahmet Çeşmesi”.

Çeşme: ikiyüzlüdür. Ön yüzünde: süslemeli bir kemer vardır. Ayna taşı üzerinde, bir kase ve iki hurma ağacı; zemine çizilerek yapılmıştır. Çeşmenin kitabesi ise: dönemin şairlerinden Seyyid Vehbi tarafından yazılmıştır.

 

ATİYE SULTAN SARAYI-KAĞITHANE KASRI HÜMAYUNU-KÜÇÜK ZABİT MEKTEBİ

Bu yapı günümüzde “Kağıthane Kaymakamlığı” olarak kullanılmaktadır.

Köşk yapısı: Sultan II Mahmut kızı Atiye Sultan için: Sultan Abdülaziz tarafından yaptırılmıştır.

Mimari tarzı: batı üslubundadır ve kagir olarak yapılmıştır. Toplam 5 ayrı bölümden oluşan bir yapılar topluluğudur.

Atiye Sultan öldükten sonra, Sultan II Abdülhamit, tahta çıkmadan önce şehzadeliğinin büyük bölümünü burada geçirmiş ve buradan tahta çıkmıştır.

Sultan II Abdülhamit, tahta çıktıktan sonra sarayı tamir ettirir.

İttihat ve Terakki Cemiyeti, iktidara geldiğinde ise, Sadrazam Mahmut Şevket Paşa tarafından saray binalarına el konulur ve “Küçük Zabit Mektebi” yaptırılır. Ayrıca: Yıldız Polis Okulu buraya nakledilir.

Cumhuriyetin ilanından sonra ise, bu binalar askeriyeye tahsis edilir. Ancak 1970 yılına gelindiğinde, yapılar askeri birlik tarafından terk edilir. Boş kaldığı dönemde, saray binası ve çevresindeki yerler, zaman zaman çevredekiler tarafından yağmalanarak tahrip edilir.

1968 yılında ise, tescil edilerek koruma altına alınır. Ancak yine bazı yapılar (okul, lojmanı, spor salonu, prefabrik bir bina) yapılır.

Bunun üzerine: 1996 yılında bölge “Tarihi Sit Alanı” olarak tescil edilerek koruma altına alınır.

Daha sonra uzunca bir süre süren çalışmalar neticesinde, Saraydan günümüze ulaşan binalar restore edilir ve 2007 yılında restorasyonun bitmesinin ardından, Kağıthane Kaymakamlığına devredilir.

İstanbul Kağıthane Yeni Çeşme-II Abdülhamit Çeşmesi

YENİ ÇEŞME-II ABDÜLHAMİT ÇEŞMESİ

Sultan II Abdülhamit tarafından, Sadabat camisinin yan tarafına yaptırılmıştır. Kitabesi: şair Fevzi tarafından hazırlanmış ve Hattat Nuri tarafından yazılmıştır. 1970’li yılların başında, çeşme tahrip edilir. Mermer aynaları ve kitabesi çevreye atılır.

2 tane mermer ayna: Kağıthane merkezde bulunan Daye Hatun Camii önündeki parkta bulunur ve 1974 yılında buradaki çeşmeye getirilerek yerine takılır. Kitabesi ve diğer 2 ayna ise: Atiye Sultan Sarayı önündeki çeşmede kullanılmıştır. Sonuçta, bütün parçalar toplanmış ve yıllar sonra II Abdülhamit çeşmesi yeniden toplanmıştır.

İstanbul Kağıthane Aziziye Camii-Sadabat Camii

AZİZİYE CAMİİ-SADABAT CAMİİ-ÇAĞLAYAN CAMİİ

Eyüp Sultan Caddesindedir. İstihkam okulunun yapıldığı eski kasr yanındadır. Kağıthane deresinin kıyısındadır.

Bölgedeki ilk cami, 1722 yılında yapılmış ve Sultan III Ahmet tarafından ibadete açılmıştır.

Patrona Halil isyanında, bu cami harap olur. Ancak, Sultan III Selim döneminde cami onarılır ve yeniden ibadete açılır. Sultan II Mahmut döneminde ise, Sadabat Sarayı ile birlikte, cami de yıkılıp yeniden yaptırılır.

Sultan Abdülaziz döneminde ise, 1863 yılında Saray ve cami yıkılıp yeniden yaptırılır. Günümüzde görülen bu cami: Saray Baş mimarları Sarkis ve Agop Balyan kardeşler tarafından batı mimari özellikleri kullanılarak yapılır.

Kubbenin üstü kurşun kaplıdır. İçi ise çiçek desenleriyle bezenmiştir.  Caminin kapısı üstünde bulunan tuğra, 1863 yılı Sultan Abdülaziz tuğrasıdır. Tuğranın altındaki şiir ise Kamil’e aittir ve Abdülfetteh Efendi tarafından hat ile yazılmıştır.

Cami, 1904 yılında onarım görür. 1939 yılındaki depremde ise minare alemi düşer ve kubbeyi delerek hasar verir. II Dünya savaşında ise, caminin kapı ve pencere kanatları ile kandilleri, camları, kristal avizeler, kubbe ve kurşunları parçalanarak sökülür ve yağmalanarak çalınır.

1974 yılında ise, bahçesindeki mermer süs havuzu yok edilir. Havuzdan geriye kalan parçalar ise, 1997 yılında koruma altına alınır.

Evet, bu oldukça güzel tarihi eserimiz, tüm insan eliyle ve doğa tarafından yapılan tahribata rağmen, 1998 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından restore edilir.

II MAHMUT NİŞANTAŞI

Nişantaşı, Sultan II Mahmut’un bir testiye yaptığı top atışının hatırasına buraya dikilmiştir. Mermer bir kaideye oturmaktadır. Dikdörtgen mermer bir bloktan oluşur. Bu mermer blok dönemin taş işçiliğinin güzel bir örneğidir. Kitabenin üstünde: mermerden yapılmış bir tuğra görülür. Bu tuğra, süslü taşın iki yüzünde de bulunur. Bu tuğranın işlendiği mermerin iki yanında, mermer süs saksıları bulunur. Mermer levha üzerindeki yazıt ise, dönemin ünlü şair ve siyaset adamı Halet Mehmet Sait Efendi tarafından yazılmıştır.

DAYE HATUN YAPILARI

Daye Hatun: Kanuni Sultan Süleyman’ın Şehzadesi Mehmet’in sütannesidir. Kendisi: 1531 yılında: Kağıthane köyüne: 1 mescit, 1 hamam ve 1 okul yaptırmıştır. Mescit: “Daye Hatun Camii” olarak günümüze ulaşmıştır ve halen kullanılmaktadır. Hamam: günümüze ulaşmamıştır.

İstanbul Kağıthane Daye Hatun Camii

Daye Hatun Camii

Sadabat Caddesi üzerindedir. Belediye Meydanına bakmaktadır. Bölgenin ilk camisidir. Batı ucunda: hazire bulunmaktadır. Hazirede: Daye Hatun mezarı ve camide çeşitli dönemlerde imamlık yapmış olanların mezarları bulunmaktadır. Caminin minaresi, ilk yapıldığında camiden ayrı yerdedir. Ancak zaman içinde minare çeşitli yapılarla kuşatılmıştır. Caminin restorasyonu, 2012 yılında Kağıthane Belediyesi tarafından yaptırılmıştır.

İstanbul Kağıthane Daye Hatun Sıbyan Mektebi

Daye Hatun Sıbyan Mektebi

Okula gelince: zaman içinde okulun önüne çeşitli eklemeler, duvarlar ve tabelalar yapılarak kapatılmıştır. Sonradan oluşturulan bu perdenin arkasındaki okul binası, çürümeye terk edilmiş ve cami ile okulun bütünlüğü bozulmuştur. Okulun önündeki törenlerin yapıldığı alan ise, sokağa dönüştürülmüş, dükkanlar ve taksi durağı oluşturulmuştur.

Sonuç: Okulun mülkiyeti İstanbul Büyükşehir Belediyesine aittir. Belediye tarafından 2002 yılında yapılan çevre düzenlemesi projesi, onaylanmış ve 2007 yılında restorasyon faaliyetleri başlanmış, restorasyon bitirildiğinde ise, binanın bir bölümü “Kağıthane Şehir Müzesi” ve diğer bölümü ise “Kurs Merkezi” olarak kullanılmaktadır.

İstanbul Kağıthane Şehir Müzesi

 KAĞITHANE ŞEHİR MÜZESİ

Topatan Caddesindeki tesis, 4 Mayıs 2011 tarihinde ziyarete açılmıştır. Müze, Pazartesi günleri hariç her gün saat: 09.00-16.00 arasında ziyarete açıktır. Burası: Kağıthane bölgesinin tarihi yapılarından birisi olan “Sıbyan Mektebi Binası” dır. Bina, uzun yıllar yaşanan sahipsizliğin sonucunda, müze ve kütüphane olarak restore edilmiştir.

İstanbul Kağıthane Şehir Müzesi

Binada: İsmek kursları, Şehir Müzesi, Bilgi-Belge merkezi ve Kağıthane tarihi ile ilgili çalışmaların yapıldığı bir yer olarak kullanılmaktadır. Şehir müzesinde: bölgede bulunan tarihi eserler ve tarihi fotoğraflar sergilenmektedir.

KAĞITHANE KÖYÜ KARAKOLU

Sultan II Abdülhamit döneminde yapılmıştır. Tek katlı ve dikdörtgen planlıdır. Cumhuriyet döneminde Jandarma Karakolu, 1970 yılından sonra ise Polis Karakolu olarak kullanılmaya başlanmıştır. Halen: Sadabat Polis Merkezi olarak kullanılmaktadır.

İstanbul Kağıthane Açık Hava Müzesi

KAĞITHANE AÇIKHAVA MÜZESİ

Müze, Kağıthane Belediyesi önündeki bahçededir. Müzenin İstanbul Arkeoloji Müzesine kayıtlı olan envanterinde; Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait 141 parça eser bulunmaktadır.

İstanbul Kağıthane Açık Hava Müzesi

Bu eserler: çeşitli saraylara ait sütunlar, yapı parçaları, farklı dinlere ait mermer kaskadlar ve nişantaşlarıdır.

İstanbul Kağıthane Kültür Merkezi

KAĞITHANE KÜLTÜR MERKEZİ

Hasbahçe Caddesindedir. Burası bir kompleks yapılar topluluğudur. Bu toplulukta bulunanlar:

İstanbul Kağıthane Kültür Merkezi

1-Kağıthane Belediyesi Sadabad Kültür Merkezi,

2-Nikah Salonu.

İstanbul Kağıthane Kültür Merkezi İBB Şehir Tiyatroları Sadabat Sahnesi

3-İ.B.B. Şehir Tiyatroları Sadabad Sahnesi. 601 koltuk kapasitelidir.

İstanbul Kağıthane Kağıt Atölyesi

KAĞIT ATÖLYESİ

Hasbahçe Caddesi Sadabat Camii yanındadır. İlçeye ismini veren el yapımı kağıt üretimi geleneğinin yaşatılması için geliştirilen projeler kapsamında: 30 Mayıs 2012 tarihinde Kağıthane Belediyesi tarafından El Yapımı Kağıt Atölyesi açılmıştır.

İstanbul Kağıthane Kağıt Atölyesi

Atölyede: atık kumaş ve kağıtlardan yeni kağıt üretilmektedir. Atölyede üretilen kağıtlar: ebru, origami, karikatür, baskı, rölyef, karakalem, zarf, tebrik kartı, davetiye ve benzeri gibi kağıdın kullanılabileceği her alanda üretim yapılmaktadır. Evet, burası her yaştan öğrenci guruplarına el yapımı kağıt eğitimi verilen bir yerdir.

İstanbul Kağıthane Axis Avm

İSTANBUL KAĞITHANE AXİS AVM

Cendere Caddesindedir. 2012 yılında hizmete giren merkez, modern mimarisiyle dikkat çekiyor.

İstanbul Kağıthane Axis AVM

Alışveriş merkezinde 110 perakende mağazası bulunuyor. Ayrıca: 2000 metre karelik Playland çocuk oyun alanı ve bowling salonu vardır.

İstanbul Kağıthane Axis AVM

Hazır yemek bölümü, merkezin 3’ncü katındadır. Kapalı ve açık otoparklar bulunuyor.  

İstanbul Kağıthane Hasbahçe Mesire Alanı

HASBAHÇE MESİRE ALANI

Eyüp Sultan Caddesinde Kağıthane Belediyesinin yanındadır. Giriş ücretsizdir. Burası Kağıthane Belediyesinin eski Sadabat etkinliklerini canlandırıp yeniden hayata geçirmek için düzenlediği bir yerdir.

İstanbul Kağıthane Hasbahçe Mesire Alanı

Bu alanda: zaman zaman cirit, yağlı güreşler, okçuluk gibi yarışmalar düzenleniyor. Kır Kahvesi Kağıthane Belediyesi tarafından işletilmektedir. Merkezde çok güzel bir havuz bulunuyor. Ayrıca: bir kafe, çocuk parkları, piknik alanları, yürüyüş yolları ve koşu yolları bulunuyor. Özellikle hafta sonlarında yüzlerce kişi burada piknik yapmaktadır.

 

NURTEPE MAHALLESİ

İstanbul Kağıthane Nurtepe Sosyal Tesisi

NURTEPE SOSYAL TESİSLERİ

Sınır Sokaktadır. Burası Kağıthane Belediyesine bağlı olarak restoran hizmeti veren bir sosyal tesistir.

İstanbul Kağıthane

Tesiste; kafeterya ve kır bahçesi bulunuyor. Burada: genellikle düğün ve nişan gibi etkinlikler düzenleniyor. Burası oldukça güzel bir yer, yolunuz düşerse çay veya kahve içmeyi denemelisiniz.

 

SEYRANTEPE MAHALLESİ

İstanbul Kağıthane Seyrantepe Kültür Merkezi

SEYRANTEPE KÜLTÜR MERKEZİ

Çelikay Caddesi Çamözü Sokaktaki merkez, 3 Kasım 2017 tarihinde hizmete açılmıştır. Burada: sinema ve tiyatro salonu, seyir terası ve muhtarlık, spor salonu ve otopark bulunmaktadır.

İstanbul Kağıthane Galatasaray Tesisleri

GALATASARAY TESİSLERİ

Galatasaray Spor Kulübünün  Ali Sami Yen Spor Kompleksi Türk Telekom Stadyumu, her ne kadar adresi “Seyrantepe” olarak geçse de, Sarıyer Huzur Mahallesinde bulunmaktadır.

 

SULTAN SELİM MAHALLESİ

Mahallenin eski ismi “Sanayi Mahallesi” dir. Ancak 2015 yılında mahallenin en büyük caddesi olan “Sultan Selim caddesi” nin ismi, mahalleye isim olarak verilmiştir.

İstanbul Kağıthane Sultan Selim Gençlik Merkezi

SULTAN SELİM GENÇLİK MERKEZİ

Sultan Selim Caddesinde Şenkardeşler Sokaktadır. Merkezde: çok amaçlı salon, fittnes salonu, seminer salonları, yeşil alan, çocuk parkı, kafeterya, otopark, sinema salonu, animasyon salonu, İski ve Ptt şubeleri ile Mahalle Muhtarlığı bulunmaktadır.

 

TALATPAŞA MAHALLESİ

İstanbul Kağıthane Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı

TC CUMHURBAŞKANLIĞI DEVLET ARŞİVLERİ BAŞKANLIĞI

İmrahor Caddesi Sadabat Mevkiindedir.

Sultanahmet’de bulunan başkanlık binası, Haziran 2013 tarihinde Kağıthane’deki yeni binasına taşınmıştır. Yeni yapılan yerde 13 blok bulunmaktadır. Projede: 1 kongre merkezi (800 kişilik), 200 çalışma odası, 120 depo alanı, 3 genel amaçlı toplantı salonu, 5 seminer odası ve 10 toplantı odası bulunmaktadır.

Ayrıca: araştırma enstitüsü, kütüphane ve müze, dijital arşivleme ünitesi, restorasyon ünitesi, yayın hizmetleri ve tanıtım hizmetleri ünitesi, tasnif çalışmaları üniteleri ve sosyal hizmetler üniteleri bulunuyor.

Depo girişlerinde kartlı ve parmak izi okuyuculu sistemler ve yaklaşık 800 kamera ile her türlü güvenlik önleminin alındığı belirtiliyor. Ayrıca; 6 bin yangın algılama alarm sistemi ve 260 tane yangın söndürme paneli bulunuyor.

Bu bloklarda: yaklaşık 100 milyon belge ve 370 bin defterin bulunmaktadır. Bu belgeler arasında özellikle öne çıkanlar: Fatih Sultan Mehmet’in Bosna Fermanı (Avrupa topraklarındaki ilk insan hakları bildirgesi), Karlofça Antlaşması, Baltalimanı Sözleşmesi gibi belgeler paha biçilmezdir.

Yeni yapılan bu arşiv binasının Kağıthane deresine yakın olması nedeniyle ortamda oluşan veya oluşacak nemin arşiv evraklarına zarar vereceği iddia edilmektedir. Ancak, benim amacım elbette sadece binayı fiziksel özellikleriyle genel hatlarıyla tanıtmak diyorum ve devam ediyorum.

 

TELSİZLER MAHALLESİ

İstanbul Kağıthane Gültepe Kültür Merkezi

GÜLTEPE KÜLTÜR MERKEZİ

Talatpaşa Caddesindedir. 8 Kasım 2013 tarihinde hizmete girmiştir. Merkezde; 1 çok amaçlı salon, 3 sinema salonu, fuaye ve etkinlik alanları ile kapalı otopark bulunmaktadır.

 

YEŞİLCE MAHALLESİ

SU TERAZİSİ

Eski Büyükdere caddesi kenarında görülmektedir. Hamidiye Su Terazisi, 2250 metre uzaklıktaki Cendere Terfi istasyonundan basılan suyu, borularla Balmumcu deposuna ve oradan da Yıldız Sarayına pompalıyordu. Kulenin yüksekliği 8.75 metredir.

İstanbul Gaziosmanpaşa gezi yazım için  Gaziosmanpaşa

Polonya Krakow Auscwitz

Polonya Krakow Auscwitz

Naziler: Polonya’yı 1939 yılında işgal etmelerinin ardından, 1945 yılına kadar, bu ülkede 7 tane ölüm kampı kurdular. Bu kamplara kapatılan, yaklaşık 7.5 milyon Yahudi ve Naziler için aşağılık ırk olarak kabul edilen Çingeneler ve özürlülerden; 6.7 milyon tanesi: hastalık, yorgunluk, açlık, aşırı çalışma, işkence ve gaz odalarında öldürüldüler ve yakılarak yok edildiler.

Tüm bu vahşet sırasında: “Wagner” isimli bestecinin klasik eserlerinin çalındığı söyleniyor. Yazının en başında bir şeyden daha söz etmek istiyorum.

Milyonlarca insanın esir tutulduğu ve büyük çoğunluğunun öldürüldüğü bu kamplardan: batı ülkeleri uzun süre gerçek anlamda bilgi sahibi olamamışlar.

Almanların yaptıkları propaganda neticesinde: bu kampın bir çalışma kampı olduğuna onlarda inanmışlar ve bu kamp; bir çalışma kampı olduğu düşünülerek, savaş süresince hiç bombalanmamış.

Kamp alanı: 2012 yılında, 1 milyon 400 bin ziyaretçi tarafından ziyaret edilmiştir. Özellikle: İsrail ülkesinde, bütün genç neslin burayı ziyaret etmesinin sağlandığı söyleniyor.

Zaten, siz de burayı gezerken, ellerinde İsrail bayrakları olan ve İsrail’den geldikleri belli olan guruplarla karşılaşacaksınız, ancak bu insanların: atalarının yaşadıkları o vahşeti gördükçe, ziyaretçilere dahi kin ve nefretle baktıklarını hissetmek hiç te hoş olmuyor.

Polonya ülkesinde kurulan bu 7 kampın en ünlüsü: yaklaşık 1.5 milyon insanın öldürüldüğü ve 1940 yılında kurulan “Auschwitz” kampıdır.

Bu kamp alanı: UNESCO tarafından “Dünya Kültür Mirası Listesi” ne dahil edilerek koruma altına alınmıştır. Auschwitz: II. Dünya savaşından önce, yani Naziler burayı ele geçirmeden önce: yaklaşık 15 bin Yahudi’nin yaşadığı sakin bir kasaba olarak biliniyordu.

Kampın bulunduğu yer ise: “Konzentrationslager Auschwitz” olarak isimlendirilen Polonya ordusunun bir kışlası imiş.

Hatta: buranın ilk yapılış amacının: Polonyalı rejim karşıtları, komünistler ve Sovyet esirlerinin tutulması içindir. Ancak: Naziler burayı ele geçirdikten sonra, Mart 1942 tarihinde ilk insan dolusu vagon buraya ulaştı.

Ardından ise: Avrupa’nın birçok şehrinden: vagonlar dolusu insan ama özellikle ırkları seçilerek (Çingeneler, Yahudiler, sakatlar, özürlüler, homoseksüeller, komünistler gibi) buraya taşınmaya başladılar.

Peki: milyonlarca insan: nasıl ses çıkarmadan buraya taşınmayı kabullenmişlerdir?

Söylenenlere göre: Naziler, öyle bir propaganda faaliyetinde bulunmuşlar ki, kampı anlatan milyonlarca broşür bastırarak: burada Almanya’nın geleceğini yönlendirecek iş gücü potansiyelinin yaratılacağı yalanı öne çıkarılmıştır.

Yahudilerin, bu propagandanın etkisinde kalarak, kamp alanına getirilerken ses çıkarmadıkları söylenmektedir. Evet: bu toplu taşıma yaşanırken: kamp alanı olarak kullanılan eski kışlanın yakınlarında: “maidaneck” ve “birkenau” olarak isimlendirilen iki kamp alanı daha inşa edilir.

Yani: ana kamp alanı “Auschwitz-1” olarak isimlendirilirken: 1944 yılında 90 bin esirin hapsedildiği yer “Auschwitz-2” olarak isimlendiriliyordu ve kampın en büyük imha bölgesiydi.

Biraz önce söylediğim gibi: Avrupa’nın birçok yerinden kamp alanına getirilenlerden, yalnızca 400 bin kişi kaydedildi.

Çünkü: bunlar çalışabilecek durumdaydılar. Bunlardan: Yahudi 200 bin, Polonyalı 140 bin, Çingene 20 bin ve Sovyet savaş suçlusu 10 kişi bulunuyordu. Kalan 10 bin kişi ise farklı uyruklardandılar.

Hatta: kampın kapısında, halen görüldüğü üzere “Arbeit macht frei” yani “Çalışmak Özgürlüktü” ibaresi bulunmaktadır.

Burada: “Arbeit” kelimesindeki “b” harfi, bir Yahudi tarafından, burada işlerin ters gittiğini ifade edecek şekilde, ters yani “p” şeklinde yazıldığı söyleniyor.

Evet; çalışamayacak olanlar, yaşlılar, çocuklar, hastalar ve sakatlar: daha kamp kapısından içeri girmeden öldürüldüler, eşyalarına, takılarına ve hatta altın dişlerine ve ne acıdır ki, daha sonra kullanılabilecek her şeylerine el konuldu.

Vahşet kampında: Naziler tarafından her konu araştırmalar yapılarak belirlenmişti. Kampa getirilenlere öncelikle: kollarına yazılı birer “kimlik numarası” veriliyor ve bu kimlik numarasına göre: ırklar ve daha birçok özellik ayrıştırılıyordu.

Küçücük odalarda barındırılan esirlerin, bu dar yerlerde kaç kalori alarak hayatta kalabilecekleri ve bunun karşılığında kaç saat çalışabilecekleri ve çalışırken kaç ay sonra eriyip yok olacakları hesaplanmıştı.

Bu araştırmalar sonucunda: esirlerin muhtemelen 6 aylık çalışma hayatı sonunda ölerek yok olacakları tahmin ediliyordu ve ağır şartlarda, günde 10 saat çalıştırılan esirlerin en vahşi faaliyetleri ise: gaz odasına gönderilirken saç kesme, sonrasında ceset toplama ve yakma işlemlerinin yine kendilerine yaptırılmasıydı.

Evet, tam bir insanlık dramı. İnsan hayatının bu kadar ucuz olduğu dünya üzerinde bir başka yeri görmek: sanırım pek mümkün olmasa gerek.

Hani: gaz odalarında öldürülmüş dedim de: savaşın sonlarına doğru “ölüm gazı” maliyetleri artınca: söylenenlere göre, çocukları ayrı kamplarda toplamaya başlamışlar ve yaklaşık 1.3 milyon çocuk: öldürülmeden kaynar su bulunan kazanlara atılarak işkenceye tabi tutularak telef edilmişlerdir.

Burayı ziyaret ettiğinizde: giriş kısmı olarak belirttiğim bu vahşetin yaşandığı yerleri görecek ve kesinlikle çok etkileneceksiniz, bu insanlık dramını mutlaka ziyaret etmelisiniz.

Özellikle: ne yazılsa, ne söylense anlamsız, mutlaka görmelisiniz ki, gördüğünüzde inanın bana, çok etkileneceksiniz.

Yaşanan katliamın ne kadar organize ve iğrenç olduğunu göreceksiniz. Kamp komutanı: Rudolf Franz Hoess’tir. Kamp: 27 Ocak 1945 tarihinde: Sovyetler Birliği Kızıl Ordusu tarafından ele geçirilmiştir.

Aslında: Naziler, Sovyet ordusunun çok yakınlarda olduğunu öğrenince: tüm belgeleri imha etmişler ve 56 bin mahkumu serbest bırakmışlardır.

Bu serbest bırakılan mahkumlar: özgürlüğe kavuşacaklarını umut ederek yola çıktılar ama hepsi bu ölüm yürüyüşünde öldüler.

 

ULAŞIM

Buraya gerek Warşova ve gerekse Krakow şehrinden trenle ulaşabilirsiniz. Tren yolculuğu: Varşova şehrinden toplam 5.5 saat kadar sürüyor. Krakow şehrinden ise 2 saat sürüyor. Mesafe olarak, Krakow şehrinin 60 km. güneybatısındadır.

Buraya ulaştığınızda, trenden inince, gar kapısından çıkın ve tam karşıdaki caddeden yürümeye başlayın.

Yaklaşık 15-20 dakikalık bir yürüyüşten sonra; bir park alanı içinden geçtikten sonra “Auschwitz” tabelasını görüyorsunuz ve o istikamete sapıyorsunuz.

Kamp alanına vardınız. Giriş ücreti olarak 3 Euro ödemek gerekiyor. Burada: her yarım saatte bir İngilizce bilen rehberler eşliğinde tur düzenleniyor.

Tura katılanlara kulaklık dağıtılıyor ve böylece rehberin söylediklerini rahatlıkla duyabiliyorsunuz. Yani: rehberi bir para kazanma aracı olarak düşünmeyin.

Rehberli turu tercih edin çünkü rehber, verdiği bilgilerle geziyi daha somut hale getiriyor.

Önce: küçük bir sinema salonunda film gösterimi yapılıyor. Bu gösterimde: Rus Kızıl Ordusunun, 1945 yılında burayı ele geçirdiğinde çektiği görüntülerden oluşan bir siyah-beyaz film, 20 dakika boyunca gösteriliyor.

Sonra: kamp alanına yani “Auscwitz 1” bölümüne giriliyor.

Buraya girişte: özellikle kapının üstündeki “Arbeit mach frei …. “ yazısı ilgi çekiyor. Bu yazı ile ilgili: yukarıda biraz söz etmiştim. Kampın hemen dışında, kapının ilerisinde: bir darağacı var.

Burada: kamp dışında çalıştıkları için kamptan ayrılabilen az sayıdaki esirlerden olan 12 mühendis: isyan planı yaptıkları iddiası ile, yan yana asılarak öldürülmüşlerdir.

Polonya Krakow Auscwitz

AUSTCWİTZ-1 KAMP ALANI

Günümüzde bile, halen duman kokusunun hissedilebildiği kampın içi: düzenli bir şekilde inşa edilmiş, hep aynı tip binalardan oluşuyor. Bu binalar arasında dolaşırken: bir zamanlar Hitler’in, diğer Nazilerin ve katledilen insanların bastığı yerlere basmak, insanda bambaşka duygular yaratıyor.

Polonya Krakow Auscwitz

Evet: kamp alanı içinde, tura katılanlara 10 bina gezdiriyorlar. Tur yaklaşık 2 saat sürüyor.

Binalardan iki tanesinin arasında: 3-4 metre yüksekliğinde kırmızı tuğladan bir duvar bulunuyor. Bu duvarı mutlaka görmelisiniz. Bu duvara “ölüm duvarı” deniliyor.

Çünkü: o dönemde, bazı günlerde, kampta bulunan Nazi subayları tarafından, bu duvarın önünde, bazen 1000 kişiye varan Yahudi kurşuna dizilerek öldürülüyormuş. Amaç, yeni gelecek olanlara yer açmakmış.

Katledilen insanlar arasındaki çocukların oyuncaklarını, annelerin çantalarını, babaların bavullarını ve valizlerini görebiliyorsunuz.

Gezinin son durağı: “gaz odası” oluyor. Gaz odasında; siklon-b gazı kapsüllerinin kutularını görebilirsiniz. İnsanlar: banyo odası adı altındaki bu odalara götürülürler, duşlardan su yerine “ziklon” gazi verilir ve öldürülürlermiş.

Gaz odasının hemen yanında ise “krematoryum” bölümü bulunuyor. Burada, gazlanan esirler yakılarak yok ediliyormuş. Hatta: yakıldıktan sonra, yakılan insanların kemikleri, burada bulunan aletlerle parçalanıp ufalanıyormuş.

Hemen yanında ise: Doktor Mengele’nin muayenehanesi görülüyor. Burada: kendisi, çocukları parçalayarak sözüm ona bilimsel araştırmalar yapıyormuş.

Kamp alanında: Nazilerin katliamlarını kolaylaştıran ünlü barlarını da göreceksiniz.

Polonya Krakow Auscwitz

Tarih Müzesi

Kamp alanının giriş kısmına 5 dakika uzaklıktadır ve yürüyerek ulaşabilirsiniz. Kamp alanında bulunan Tarih Müzesinde: burada öldürülen insanların öldürülmeden önceki resimlerini görebilirsiniz. Ne gariptir ki: bu insanları öldürenler, katliamı yapmadan önce, bu insanların resimlerini çekmişler ve yaptıkları katliamı böylece belgelemişlerdir.

Ancak, ilginç olan şu: Alman SS subayları: bu görüntüleri kendi üst kademelerine verecekleri raporlarda kullanmak üzere çekmişler ve bu görüntüler ve fotoğraflar, bir esir tarafından yanlışlıkla bulunmuştur. Yoksa: SS Subayları: bu vahşetin gelecek nesiller tarafından görünmesinin engellenmesi için, kamptan çekilirken, kampları yıkmaya bile çalışmışlardır.

Bu fotoğraflara baktığınızda mutlaka değişik duygulara kapılacaksınız. Ancak: özellikle dikkat etmenizi istediğim bir husus var, o fotoğraflardaki insanların yüzlerine, gözlerine bakın, sanırım gözlerinde korku olmadığını, yalnızca öfke, gurur ve umursamazlık gibi bir duygu yansıttıklarını hissedeceksiniz.

Çünkü: fotoğraflarda görülen insanların hepsinin gözleri açık, kaşları çatıktır. Kadınların: saçları kazınmış, kıyafetleri alınmış ve işkence edilmiş olmalarına rağmen, yüzlerinde herhangi bir korku ve tedirginlik hissedilmiyor.

Ayrıca: katledilen insanların saçlarından yapılan kumaş parçalarını ve son günlerde kesilen ve zaman kalmadığı için ilgili firmalara gönderilemeyen saçları görebilirsiniz. Bütün bunların yanında; gaz odasına gönderilmeden önce kesilen saçların: firmalara gönderildiğinde kesilen faturalarını ve yapılan anlaşma metinleri de görülüyor.

Polonya Krakow Auscwitz

 

AUSCHWİTZ-2 KAMP ALANI-BİRKENAU

Krematorium gezildikten sonra: ücret alınmayan otobüsler ile: yaklaşık 6-7 dakikalık bir yolculuktan sonra: Birkenau denilen kamp bölümüne ulaşılıyor. Aradaki uzaklık, yaklaşık 3 km. dir.

Burada: rayların bittiği yerde trenle getirilen mahkumların indirildiği yerde bir tabela bulunuyor ve bu tabelanın üstündeki fotoğrafa dikkatle bakmanızı öneriyorum. Bu siyah-beyaz fotoğrafta, binalar aynı yer aynı.

Burada insanlar iki guruba ayrılmışlar. Yukarıda da sözünü ettiğim gibi: birinci gurupta olanlar çalışabilecek olanlar, ikinci gurupta olanlar ise, çalışamayacak durumdaki yaşlılar, engelliler, çocuklar ve hastalar.

Bunların gidecekleri yer belli: gaz odaları ve ölüm. Ancak: dikkatle bakıldığında, gerçekten yüzlerinde herhangi bir korku ifadesi yok, açık gözler ve çatık kaşlar, yalnızca öfke hissediliyor.

Çünkü: onlara söylenenler farklı, yukarıda da belirttiğim gibi, onlara söylenenler: burada yıkanıp temizlendikten sonra, kendilerine yeni bir ev ve iş verileceği.

Çünkü: böyle propaganda yapılmış ve hatta: trenden indikten sonra gittikleri gaz odalarına kadar olan bölümde gayet güzel çevre düzenlemesi yapılmış, yani ölüme giden en güzel yol mu demek gerekir bilmiyorum. Çünkü, bu güzel yolun sonu malüm, önce gaz odasında ölüm ve ardından cesedinin yakılarak yok edilmesi.

Kampın bu bölümünde: baraka kısımları geziliyor. Bunlar arasında: 4 tane gaz odası ve 11 tane krematorium yani ölenlerin yakıldığı fırınlar dikkat çekiyor.

Bu kamp alanında, aynı anda 140 bin mahkumun barındırıldığı söyleniyor. Daha sonra “sauna” denilen bölüm görülüyor. Burası: kadın mahkumların: temizlendikleri ve kıyafetlerinin sterilize edildiği bir hijyen kompleksi olarak önem kazanıyor.

Burada: yerler cam kaplamalarla döşeliydi ama bunlar aynı hizada olmayan, 50 x 50 cm. ebadında kaplamalardı.

Burada, tuvaletler de rezilliğiyle ilgi çekiyor. Betondan yapılmış bir bölümde, onlarca yan yana delik bulunuyor. Kampta kalanlar, günde yalnızca iki kere bu tuvalete gidebiliyorlarmış ve her seferinde, tuvaletlerin önünde uzun kuyruklar oluyormuş.

Yani, saniyeler içinde, insanlar işlerini bitirmek zorunda kalıyorlarmış. SS askerleri, bu tuvaletlere asla girmezlermiş, çünkü mikrop kapacaklarını düşünürlermiş. Tuvaletler: kampta kalan esirler tarafından temizlenirmiş.

Evet: yaklaşık 3 saatlik gezi: burada sona eriyor ve Krakow şehrine gitmek için, Auschwitz-1 bölümüne geri dönülüyor.

Hakkari

Hakkari

Hakkari, Van arası uzaklık: 218 km. Hakkari, Şırnak arası uzaklık: 181 km. Hakkari, Siirt arası uzaklık: 276 km.

TARİHİ

Bölgede yapılan araştırmalara göre, çok eski dönemlerden bu yana yerleşim bulunduğu tespit edilmiştir. Sümerler, Akadlar, Urartular ve Asurlulardan başlayan yerleşim günümüze kadar sürmüştür. Yöre 1514 yılında Çaldıran Zaferinden sonra Osmanlı topraklarına katılır. 1915 yılında ise Rus işgaline uğrar. İşgal, 22 Nisan 1918 tarihinde biter.

Ancak işgalden kurtarılan şehir, harap olmuş ve nüfusu azalmış bir kasaba olmuştur. 1926 yılında yapılan Ankara Antlaşması ile, Hakkari’ye bağlı beş bölge ulusal sınırlar dışında kalır. Aynı yıl Hakkari il olur. 1933yılında yine ilçe olur ve Van iline bağlanır. 1936 yılında yeniden il statüsü kazanır.

Şehrin eski ismi “Çölemerik” tir. 639 yılında, Arap akınları bölgeye geldiğinde, bu bölge için Hakkariyye ismi kullanılıyordu. Şehrin ismi hakkında bir diğer söylev şöyledir “Hakkari ismi ise, eski dönemlerde Van gölünün güneyi ve İran’a doğru uzanan bölgede yerleşik bir kabile olan “Hakkar” kabilesinin isminden gelir.

Hakkari kelimesi, Hakkarların şehri demektir.” Bu yüzden, yöreye Hakkari ismi verilmiştir.

GENEL

Hakkari, Van gölünün güney kıyılarından başlayan engebeli bir bölgede kuruludur. Bölgenin en yüksek tepesi, ülkenin de en yüksek dağlarından olan Cilo dağındadır. İl merkezinin doğusunda, Zap suyundan sonra Cilo kütlesi, birdenbire yükselir.

İl merkezinin rakımı ortalama 1700 metredir. Dicle nehrinin en büyük kolu olan Zap suyu, il merkezine 3 km uzaklıktadır. Tabii koridor görevi gören vadiler ve geçitlerin çevreye bağlandığı yolların kesişim noktasındadır. Yörede karasal iklim hakimdir ve buna bağlı olarak yazlar kurak ve sıcak, kışlar soğuk ve kar yağışlı geçer.

 

HAKKARİ ÜNİVERSİTESİ

Üniversitesi, 2008 yılında kurulmuştur. Rektörlüğe bağlı Sosyal Bilimler Enstitüsü, Fen Bilimleri Enstitüsü ve Sürekli Eğitim Merkezi Müdürlüğü kurulmuştur.

CİLO DAĞLARI

Türkiye’nin 2’nci en yüksek dağıdır. Rakımı 4136 metredir. Bu dağlar üzerinde: buzul gölleri, buzullar ve çeşitli yaban hayatı bulunmaktadır. Bu doğal alanlarda: kış sporları yapılmaktadır. Ayrıca dağcılık sporuna uygundur. Türkiye’nin 2’nci en yüksek zirvesi olan Uludoruk zirvesine ilk olarak 1931 yılında çıkılmıştır.

Evet, uzun yıllar sonra terörden arındırılan bölgedeki Buzul Gölleri ve bazı alanları kapsayan “Milli Park” düzenlenmesi çalışmaları sürdürülmektedir. Çünkü Cilo ve Sat bölgelerinde: birçok şelale, göl, dağ ve buzul ile önemli memeli kuş, sürüngen çeşitleri bulunmaktadır. Yani buranın “Ekoturizm” için oldukça uygun potansiyeli bulunuyor.

 

SÜMBÜL DAĞI

Gün doğarken, Hakkari şehri ışığı yarım yamalak alır. Çünkü güneşin önünde, ondan da büyük Sümbül dağı vardır. Güneşin önünde, yamaçlar önce karanlık görünür.

 

ZAP SUYU

İl merkezine 7 km uzaklıktadır. İl merkezinin doğusundan geçer. Zap suyu, ilin en büyük akarsuyudur. Yağmur, kar ve buzul sularıyla beslenir. İlkbahar ve yaz başında suları kabarır ve kış başında ise azalır. Toplam uzunluğu 310 km dir.

Türkiye sınırları içindeki uzunluğu ise 189 km dir. Çukurca ilçesinin batısından Irak topraklarına girer. Zap suyu, sularını Dicle nehrine taşır. Yakınlarında şehirleşme olmadığından Türkiye’nin en temiz akarsuyudur.

Ülkemizin en hızlı akarsularından birisidir, bu yüzden üzerinde rafting yapılabilir. Van-Hakkari kara yolunu kullanırsanız, bir yanınızda hep Zap suyu olacaktır.

Hakkari Ters Lale

TERS LALE

Bu soğanlı bitki, hüznün sembolü olarak tanınmaktadır. Anadolu coğrafyasına ait endemik bir bitki türüdür. Ters Lale hakkında anlatılan efsaneler şöyledir

“Hz İsa’nın çarmıha gerilişine şahit olan Hz Meryem’in gözyaşlarının düştüğü yerde, ters lale yetişmeye başlamıştır.”

Müslüman inancında ise, ters lale hakkında anlatılan efsane “Hz Hasan ve Hüseyin’in, Karbelada katledilmelerinden dolayı ters lalenin boynu bükük, rengi kırmızıdır.

Bir başka efsaneye göre ise ” Ferhat ile Şirin adlı aşık bir çiftin birbirine kavuşamaması nedeniyle, Ters lalenin boynu bükük, rengi kırmızıdır.” Hakkari’de ters lale çiçek açarsa bahar gelmiş demektir.

Ömrü kısa olan bu bitki 1500-2500 metre rakımda, karların arasında filizlenir, sarıya, kırmızıya, turuncuya döner ve kadife yumuşaklığında olur. Her dalında bir çan gibi ters duran, üç-sekiz arasında lale bulunur. Eskiden buna “Ağlayan gelin” ve “Ağlayan lale” isimleri verilirmiş.

 

NE YENİR

Buralara yolunuz düşer ve yerel lezzetlerden tatmak isterseniz, ilk önerim “Lüşeli Pilav” olacaktır. Bir nevi pancar otu olan lüşe otu ile yapılır.

GEZİLECEK YERLER

Hakkari Meydan Medresesi

MEYDAN MEDRESESİ

Hakkari ilinin tek anıtsal yapısıdır. İl merkezinde Biçer Mahallesindedir. Kale altı mezarlığının, doğu tarafında, düz bir platform üzerinde kuruludur.

Yapının kapısı, özellikle taş işlemeleriyle dikkat çeker. Giriş kapısının üzerinde kitabe bulunmaktadır. İki satır ve dört bölümden oluşan kitabede medresenin 1700-1701 yılları arasında yaptırıldığı yazılıdır, ancak kim tarafından yaptırıldığı yazılı değildir.

Çünkü kitabenin büyük bölümü ayetlerden oluşmaktadır. Ancak medresenin muhtemelen o yıllarda Osmanlı devletine bağlı Hakkari bölgesi Beylerinden olan İzzeddin oğlu İbrahim Bey tarafından yaptırılmıştır.

Yapı dikdörtgen planlıdır. Ölçüleri 18.25 x 23.40 metredir. İç avlulu ve iki katlıdır. Düz damlıdır. Avlunun iki yanında, iki kanat halinde sıralanan medrese hücreleri vardır. Medrese yapısı içindeki sütunların birbirinden farklı olması ilgi çeker. Ayrıca yapının kapıları, hürmetten dolayı alçak yapılmıştır.

Avlunun doğu ve batı tarafında, iki kanat halinde medrese hücreleri sıralanmıştır. Bu hücreler yani 11 tane derslik, 3 x 4.80 metre ölçülerindedir ve üstleri beşik tonoz örtülüdür. Yapıda ayrıca 2 mescit bulunur. Alt kattaki mescit 3.30 x 3.40 metre ölçülerindedir.

Üst kattakine nazaran daha küçüktür. Hakkarili birçok ilim adamı yetiştiren Molla Hüseyin Bateyi; burada ders vermiştir. 1914 yılına kadar burada ilmi eğitim devam etmiştir. Daha sonra 1984 yılında onarılmış, bir süre hapishane olarak kullanılmış ve daha sonra ise boşaltılmıştır.

Medrese 2015 yılında ise Hakkari Üniversitesine tahsis edilmiştir. Amaç: medresenin halkın hizmetine sunulmasıdır.

Son olarak 2019 yılında çevre düzenlemesi ve restorasyon çalışmaları yapılmış ve ziyarete açılmıştır. Bu çevre düzenlemesi sırasında medresenin çevresindeki bazı ev ve eski yapılar kaldırıldı.

Çevredeki arazilerin istimlak edilmesiyle medresenin bahçesinde, kentin kültürünü yansıtan bir Kültür Evi yapıldı. Burada: kafeterya ve sergi salonu bulunuyor. Medreseyi ziyaret edenlere, Hakkari Üniversitesinde görevli, bu konuda bilgili hocalar eşlik ediyor ve bilgi veriyorlar.

Hakkari Çölemerik-Mir Kalesi

ÇÖLEMERİK (MİR) KALESİ

İl merkezinin güneyinde, Katramas çayı ve onunla birleşen Serink deresi arasında kalan boşluktadır.

Bu iki vadiye, dik yamaçlarla inen 150-200 metre yükseklikteki tepe üzerindedir. Konum olarak, şehre tamamen hakim bir konumdadır.

Kale, günümüzde oldukça fazla tahribata uğramıştır. Bu yüzden, ayrıntılı mimari durumu bilinmemektedir.

1998 yılında, kalenin kuzey eteklerinde yapılan bir kazı çalışmasında, günümüzdeki Dağgöl Mahallesinde tesadüfen 13 tane stel bulunmuştur. Bu stellerden 11 tanesi erkek savaşçılara ve 2 tanesi ise kadınlara aittir. Steller, ölmüş ataları anmak için hazırlanmış bir tür mezar taşıdır.

Çünkü insan biçimli taş stel dikme adeti: Hint-Avrupa kökenli halkların, doğudan batıya gelirken beraberlerinde getirdikleri bir alışkanlıktır. Bu steller yani dikilitaşlar halen Van Müzesi avlusunda sergilenmektedir. Steller: MÖ 1450 ile 1000 yılları arasına tarihlenir.

1999 yılında yapılan arkeolojik araştırmalarda, bu stellerin 20 metre kuzeyinde bir mezar odası bulunmuştur. Mezar odasının içinde ise 75 civarında insan kemiği tespit edilmiştir. Ayrıca: yine mezar odasında birçok çanak-çömlek, kemik, taş ve pişmiş topraktan oluşan kap kacak bulunmuştur.

Tüm bu buluntuların: yani steller ve mezar buluntularının yörede MÖ 15 ile 11’nci yüzyıllarda hüküm süren Hubişkia Krallığına ait oldukları tahmin edilmektedir.

Hubişkia Krallığına, tarihte ilk olarak Asur Kralı III Salmanasar’ın savaş yıllıklarında rastlanır. Bir tablette, Asur Kralı III Salmanasar: krallığın yönetim merkezi olan Zaprariya’yı işgal ettiğini ve kralları Dadi’yi esir aldığını yazmaktadır. Bu metinde geçen kentin, Hakkari olduğu düşünülüyor.

Çünkü Asur kralı, tablette yazdıklarına göre, burayı işgal ettikten sonra  daha kuzeyde, Urartuların ilk krallık kenti olan Suginia’yı işgal ettiğini belirtmektedir.

BAY KALESİ

İl merkezinin güneyinde 8 km uzaklıktadır. Deniz seviyesinden 2020 metre yüksekliktedir. Sarp ve kayalık bir tepe üzerinde kuruludur. Tarihi kaynaklara göre: bu tarihi kalede Hakkari Beylerinden Malik Bey hüküm sürmüştür.

Kalenin en üst kesiminde, moloz taşlar ve horasan harcı kullanılarak yapılmış duvar kalıntıları bulunmaktadır. Kalenin muhtemelen: Demir çağından Ortaçağ sonlarına kadar kullanıldığı düşünülmektedir.

Bölgede yüzey araştırmalarında bulunan tuğla ve seramikler dışında, üzerinde haç ve süslemeler bulunan bir taş parçası bulunmuştur. Ayrıca yine üzerine ters lale motifleri kazınmış taşlar da vardır.

Evet günümüzde buraya ulaşmak isterseniz, kuzey yönde, yarıya kadar araba ile, sonra ise tırmanarak ulaşmak mümkündür. Bu bölümde kayalara basamaklar oyularak merdivenler oluşturulmuştur, kaleye çıkmak için bu merdivenler kullanılmaktadır.

DEZ GÖZETLEME YAPISI

Kırıkdağ vadisinde, derenin kuzey tarafındaki tepe üzerinde kuruludur.

Buraya çıkmak için, güney tarafta patika bir yol vardır. Yapıda: kitabe yoktur. Bu yüzden hangi tarihte ve kimler tarafından yapıldığı bilinmez. Ancak bazı kaynaklarda, kalenin Nesturilere ait olduğu belirtilmektedir. Çünkü Dez yani Kırıkhan vadisinde, bir zamanlar yoğun Nesturi yerleşimi bulunmaktadır.

Kale: dikdörtgen planlıdır. Dıştan ölçüleri, kulelerle birlikte 24 x 17.70 metredir. Yapıda harçla tutturulmuş moloz malzeme kullanılmıştır. Yapının dört köşesinde, 5 metre çapında kuleler bulunmaktadır. Ancak, bu kulelerden, sadece batı taraftaki, temel seviyesine kadar yıkılmıştır.

Diğerlerinin ise içleri doludur. Kalenin dış duvarları nispeten sağlamdır. Ancak iş bölümleri, temel seviyesine kadar yıkıktır. Dış cephelerde duvar kalınlıkları 1.1 metredir.

İç duvarların kalınlıkları ise, 90 cm dir. Kalede: ortada boydan boya uzanan bir hol vardır. Bu holün iki yanında, sıralı üçer oda bulunur. Odaların üst örtüleri ve kapıları belli değildir.

DOĞANCA ŞEYH MAHMUT GÖZETLEME YAPISI

Doğanca (Orite) vadisinde, vadiyi kontrol altında tutmak için yapılmış bir gözetleme yapısıdır.

Van-Hakkari kara yolunun 10’ncu kilometresinden ayrılan, stabilize bir yol ile buraya ulaşılır. Ancak buraya ulaşmak için bir süre tırmanmak gerekir. Yapı: batı ve güneyden geçen derelerin kesiştiği, kayalık bir tepe üzerinde kuruludur.

Yapının güneyinde, ters “U” şeklindeki duvarlar, kuzeyi açık üç yönlüdür. Günümüzde, duvarlar belli bir yüksekliğe kadar ayaktadır.

Duvarların yüksekliği güneyde 7.80 metre, batıda 4.63 metre ve doğuda 6.03 metredir. Bu duvarlar, moloz taş örgülüdür ve harçla tutturulmuştur. Duvarların kuzeye devam eden kısımları ile üst kısımları yıkılmıştır.

DOĞANCA ORİTE GÖZETLEME YAPISI

Doğancanın doğusunda,  ormanlık arazi içindedir. Kuzey-güney yönünde kayalık bir kütle üzerine kuruludur. Yapı moloz taşlardan oluşturulmuştur. Yamuk planlıdır. Kuzeyi açık üç yönlü ters “U” şeklinde duvarlardan ibarettir.

Duvarların belirli bir yüksekliği kadar olan kısımları kalmıştır. Güneyde 7.80 metre uzunluğunda, bununla birleşen batı duvarı 4.60 metre uzunluğunda, doğu duvarı 6 metre uzunluğundadır.

Duvarlar harçla tutturulmuş ve moloz taş örgütülüdür. Duvarların kuzeye devam eden üst kısımları yıkılmıştır. Vadiye hakim çevreyi gözetlemek için yapılmıştır. Başkaca herhangi bir özelliği yoktur.

HALİL KİLİSESİ

İl merkezine 8 km uzaklıkta, Van-Hakkari kara yolunun kenarında, Zap vadisinin Halil Mevkiindedir. Nasturilere ait ve 1500 yıllık olduğu tahmin edilen kilisenin üzerinde kitabe veya herhangi bir süsleme yoktur. Hangi tarihte ve kim tarafından yaptırıldığı bilinmez.

Dikdörtgen planlıdır. Doğu batı yönünde uzanır. Uzunluk 13.7 metre, genişlik 6.70 metredir. İki bölümden oluşur. Batıdaki birinci bölüm daha büyüktür. Batı köşede bir kapı ile girilir. Üstü beşik tonozla örtülüdür.

Ortadaki tören kapısı sivri kemerli açıklık şeklindedir ve daha büyük tutulmuştur. Duvarlara dolap nişleri açılmıştır. Doğudaki ikinci bölüme, daha büyük olan birinci bölümden iki kapı ile geçilir. Kapılardan biri, ortaya yakın yerde, sivri kemerli bir girinti içerisinde, sivri kemerli bir açıklık şeklindedir.

Diğeri ise güney köşesinde sivri kemerli açıklık biçimindedir. Oda kuzey-güney istikametinde, dikdörtgen biçimli ve tonoz örtülüdür. Bu bölümün doğu duvarına kapı eksenine gelecek şekilde sivri kemerli bir niş yerleştirilmiştir.

Yan duvarlarda yine dolap nişleri bulunur. Halil kilisesi çevresinde bulunan Nasturilere ait mezarlar da tahrip edilmiştir.

BERÇELAN YAYLASI

İl merkezine 18 km uzaklıktadır. Yaylanın rakımı ortalama 3300 metredir. Diğer yaylalar gibi, halkın yazın hayvanlarını otlatmak için göç ettikleri bir yerdir.

Burada, geleneksel kara çadırlarla yaşarlar. Burayı ziyaret edenler ise, yaylada: doğa yürüyüşü ve fotoğrafçılık yapabilirler. Ayrıca kayak sporları da mümkündür. Yayla civarında Seyithan buzul gölü vardır. Gölde, kano yarışları düzenleniyor.

GOLAN YAYLASI

İl merkezine 18 km uzaklıktadır. Barçelan yaylasının batısındadır. Yüksek dağların arasında 1730 metre rakımda bir yerdir. Golan bölgesinde, 6 tane doğal göl bulunmaktadır. Bu göller: kar ve yağmur suları ve çevredeki kaynak sularıyla beslenir.

Ancak Hakkari şehir merkezinin kullanma suları buradan temin edilmektedir ve bu nedenle burada bulunan göllerin bir kısmı kuruma tehlikesiyle karşı karşıyadır. 6 gölden 3 tanesi günümüzde kurumuştur. Burası yörenin en önemli kayak merkezidir.

Hakkari Mergabüt Kayak Merkezi

 MERGABÜT KAYAK MERKEZİ

Kayak merkezi 2700 metre rakımlı Mergabüt il merkezine 12 km uzaklıktadır. Yörede, kış döneminde kar kalınlığı 4 metreye kadar ulaşır. Böylece yörede her yılın yaklaşık altı ayı kayak sezonudur.

Kayak merkezinde, 3 katlı bir dağ evi vardır. Her yıl Nisan ayı sonuna kadar açıktır. Tesislerde: 900 metre uzunluğunda bir teleski bulunur. Hem amatör kayakçılar, hem de profesyonel kayakçılar için elverişli pistler vardır. Pistler, 3700 metre rakımda başlar ve 2700 metre rakıma kadar iner. Ayrıca atlı kızak da kullanılır.

KOÇANİS (KONAK) KİLİSESİ

İl merkezine 19 km uzaklıktaki Koçanik köyündedir. Berçelan Platosunun doğu eteklerindedir. Köye ulaşmak için, Berçelan yaylası eteklerinden stabilize bir yol vardır.

Birçok kaynakta, Doğu Süryanileri, Keldaniler olarak da anılan Nasturilerin merkez kilisesi yani Patriklik merkezidir. Bu yüzden, kilise, Nasturiler için haç yeri görevi görmektedir. Süryaniler için büyük öneme sahip olan kilise, 1924 yılına kadar inanç merkezi konumunda bulunuyordu.

Çünkü 1689 yılında tamamlanan kilise, Patrik Mar Şhalita’nın da ikamet ettiği yerde bulunuyordu.

Mar Şalita kilisesi, köyün yaklaşık 200 metre dışındaydı. Patrikhaneye ait koca bir manastır yahut katedralden ziyade tipik bir köy kilisesiydi.

Mar Şalita kilisesini mesken edilen Patrik (Mar Şem’un) kendi halkının sadece ruhani lideri değil aynı zamanda dünyevi lideriydi. Patrikler halk tarafından saygı görürler ve civar bölgelerde çıkan sorunlarda zaman zaman hakemlik yaparlardı.

Ancak kilisenin bulunduğu köy, 1996 yılından bu yana meskun değildir. Bugün kullanılmayan kilise, hazine avcıları tarafından büyük tahribata uğratılmıştır.

Kilise, köyün doğu tarafında, vadiye hakim bir noktada, doğal kayalık bir platform üzerinde kuruludur. Doğu-batı ekseninde dikdörtgen planlıdır. Güney cephenin batı köşesinde bulunan bir kapı ile yapıya girilir. Kilise, içi iki bölümden oluşur.

Birinci bölüm: sahın bölümüdür. İkinci bölüm: Sahın bölümüne iki kapı açıklığıyla geçilen, doğudaki Kanki bölümüdür. Ayrıca, kuzey tarafta, kayalıkların üzerinde, biraz yüksekçe kalan ve havalandırmaya geçiş işlemleri sağlanan bir kısım vardır.

Kuzeydeki bu ek bölüm dışında, yapının dış cephesi tamamen düzgün kesme taşla yapılmıştır. Duvarları, yarıya kadar olan kısmı gri renkli, üst kesimi açık krem renkli düzgün kesme taşlardan örülmüştür. Kapı: iki renkli taşlarla yapılmış, sivri kemerlidir.

Asıl kapı açıklığı, dikdörtgen şeklindedir. Geometrik geçme kompozisyonları bulunur. Cephenin çatıya yakın, üst kısmında, 8 satırlık, Nasturice bir kitabe bulunur.

Biri bunun altında ve diğeri ortaya yakın yerde ise dairesel şekilde iki “Güneş Saati” bulunur. Bunlarda süslemeler vardır. Ayrıca kapının üzerinde iç içe, dairesel geçmeli bir kompozisyon vardır.

Dış cephesi düzgün kesme taşlardan yapılmıştır. Kapısı, iki renkli taşlarla süslenmiştir. Cephenin çatıya yakın, üst kesiminde bir kitabe vardır. Bu kitabe Asuri dilinde yazılıdır.

Bu kitabenin altında: dairesel şekilde güneş saati vardır. Bir diğer güneş saati ise, ortaya yakın bir yerdedir. Evet, sonuç olarak: güney cephedeki süsleme ve güneş saatleri, içteki arkadlar, havalandırma tüneli nedeniyle, yapı önem kazanmaktadır.

ŞEYH ALİ CAMİİ (ÜZÜMCÜ KÖYÜ)

İl merkezine bağlı Üzümcü köyündedir. İl merkezine 25 km uzaklıktadır.

Çukurca-Hakkari karayolundan 1 km lik stabilize bir yol ile camiye ulaşılır. Cami: batıdan doğuya doğru eğimli bir arazi üzerindedir. Üç katlıdır.

Zemin kat zaviye, orta birinci kat medrese, üst ikinci kat ise cami olarak düzenlenmiştir. Zemin kat: doğu-batı istikametinde, düzgün olmayan bir dikdörtgen alana oturur.

Dış kenar uzunlukları birbirinden farklıdır. Buraya güney duvarından açılmış bir kapıdan girilir. Kapının önüne, sonradan kenarları demir kaplı, beton bir blok bulunur. Yapının batı ucu kayalıktır.

Ancak son yapılan restorasyonlarda, cami iki kata düşürülmüş ve içten tamamen betonarme yapılmıştır. Dıştan da örtü sacı ile kaplanmıştır. Günümüzde: zemin kat ziyaretgah, birinci kat ise cami olarak kullanılmaktadır.

Ziyaretgah: burada bulunan vitrinlerde muhtelif eşyalar sergileniyor. Bunlar 6 parça halindedir. Bu malzemeler, oldukça iri taneli, ağaçtan 80 cm uzunluğundaki bir tespih; metalden 80 cm uzunluğunda bir masa; iki tane biri kulplu kandil, bir adet keçeden fes ve pirinçten yapılmış 23 cm uzunluğunda bir yazı hokkasıdır.

Birinci kat: zemin katı üzerine oturur ve iki bölümden oluşur. Birinci bölüm doğudadır, dikdörtgen planlıdır ve kuzeyden merdivenle çıkılan giriş kapısı, buraya açılmaktadır. Batıda bulunan ikinci kısma, buradan sivri kemerli iki açıklıkla geçilmektedir.

Evet yapı, 3 işlevlidir, cami, medrese ve tarikat yapısı özelliği gösterir. Özellikle 1700’lü yıllarda yapılmış olması nedeniyle önem kazanır.

MAR ŞALİTA MANASTIRI (KIRIKDAĞ KÖYÜ)

Yöre halkı tarafından “Dera Çiya (Dağ kilisesi)” ve Dera Keriser (Beyaz kilise)” olarak isimlendirilir. İl merkezine 25 km uzaklıktadır. Kırıkdağ vadisindedir. Oldukça yüksek bir yerde kuruludur.

Manastırın doğusunda bulunan ve aralarında sadece derin bir vadi olan bölgede, Serink kalesi de bulunuyor. Karşılıklı bir birlerine bakan kale ve manastır çok heybetli görünüyor. Manastır dağın yüksek kesiminde olması nedeniyle, yörede yaşayan halk tarafından “Dağ Kilisesi” olarak tanınıyor.

Manastırın yüksekliği kaleden 100 metre daha az olmasına rağmen, aynı hizada gibi görünüyor. Kilise, ulaşılması zor, sarp kayalık alanda, bir kaya oyuğu içine yapılmıştır. Önünde bir teras bulunur. Kayalığın önünde, yüksek bir duvarla oluşturulmuş, iki kademeli cephe bulunur.

Manastır yapısı üç katlıdır. Zemin kat kilisedir. Bu bölümün uzunluğu 9 metre, genişliği 3 metredir. Yapıya giriş güneydoğu köşedendir. Dış cephelerin bazı bölümleri ile iç kısımlar sıvalıdır. Herhangi bir süsleme yoktur.

Define arayıcıları tarafından, yapı büyük ölçüde tahrip edilmiştir. Yapının hemen kuzeyinde, altında doğal bir mağara vardır. Mağara, önüne duvar örülerek yiyecek ve zahire ambarı olarak kullanılmıştır.

Ayrıca yine bu bölümden Nasturice kitaplar ve ayin eşyaları ile din adamlarının kıyafetleri bulunmuş ve bunlar Van Müzesine kaldırılmıştır.

 

MAR ABDİŞO MANASTIRI

Manastır ve kiliseler, Oğul köyü Bekuk Mahallesinde, doğal bir mağara içindedir. İl merkezine uzaklık 27 km dir. Çukurca kara yolunun 20’nci kilometresinden sonra, stabilize yoldan gidilerek ulaşılır.

Adından da anlaşılacağı gibi Nasturiler tarafından yapılmıştır. Hakkari bölgesinin en büyük ve en kutsal kilisesidir.

Manastır yapısının uzunluğu 82 metredir. En derin kısmı 14 metredir. Batı ucu 5 metre ve doğu ucu bazen sıfır noktasına kadar yaklaşır. Bazen derinleşen, doğal bir kaya girintisinden istifade edilerek manastır kurulmuştur.

Manastır, kayalığın kuzeye doğru genişlemesinden yararlanılarak yapılmıştır. Ön kısmında, doğu-batı doğrultusunda uzanan tek zemin kattan oluşmaktadır. Düzgün sıralı moloz taşlar, kireç harcı ile örülmüştür.

Manastırın ön kısmında: doğu batı yönünde uzanan zemin kat bulunur. Yapının duvarları, kireç harcı ile düzgün sıralı moloz taştan örülmüştür. Manastır yapısının içinde, halen su bulunmaktadır.

Hakkari Yüksekova hakkındaki gezi yazım için  Yüksekova