Patara

Patara


Patara: 2020 yılında ülkemizde “Turizm Destinasyonu” seçilmiştir. 

Bu doğa cenneti güzellikteki yere yani Patara ya ulaşım biraz problemli. Şöyle ki: elbette buraya geleceğiniz yer, ulaşım planı çizmek açısından önemli. Antalya yöresinden gelinecek ise: kıyı yolu takip edilebilir. Yani: Antalya-Kemer-Finike-Kaş üzerinden.

Bu yolun uzunluğu: yaklaşık 220 km. Ama: bu uzunluğu düşünüp, en kötü 3 saatte giderim demek mümkün değil. Çünkü: kıyı yolu, bazen viraj, bazen bir kenarı uçurum, bazen iniş, bazen çıkış, yani aslında yolcular için muhteşem doğa güzelliğini izlemek açısından çok güzel, ama sürücü açısından zor bir yol.

Antalya ve yöresinden buraya ulaşmanın diğer bir alternatifi ise: iç yolu kullanmak. Yani: Antalya-Korkuteli-Söğüt-Fethiye üzerinden buraya ulaşım. Bu yolda: 220 km. civarında, ama kıyı yoluna nispeten daha rahat bir yolculuk sağlıyor.

Bunun dışında, herhangi bir yerden buraya ulaşmak istiyorsanız: öncelikle, Fethiye’ye ulaşacak şekilde, yol planınızı çizmeniz gerek. Fethiye’den buraya ulaşım kolay. Ana yolda ilerlerken; “Gelemiş” yoluna sapacaksınız ve 5 km. lik yol, sizi Patara harabelerinin bulunduğu yere ulaştıracak.

Bunun dışında: bölgeye uzaklıklar şöyle. Muğla merkez alındığında: Ankara: 622 km. İstanbul: 780 km. ve İzmir: 225 km. Muğla-Fethiye arası uzaklık: 130 km. ve Fethiye-Kaş arası uzaklık ise: 103 km. Yani: Ankara-Kaş arası uzaklık, yani Patara’ya ulaşım: 860 km. civarında.

Patara: Kaş merkeze 45 km ve Kalkan merkeze ise 16 km uzaklıktadır.

Patara Kumsalı

GİRİŞ

Ören yerine giriş ücretlidir, müze kart geçerlidir. Kendi aracınız ile giderseniz, hemen girişte otopark bulunuyor.

Patara Sahili

GENEL

Patara; Antalya ilinin Kaş ilçesine bağlı Kalkan ve Demre arasında Ovagelmiş köyü sınırlarındadır.

Şehir ve liman, yaklaşık 3 km uzunluğundaki vadinin girişindedir.

Antalya-Muğla sınırını çizen, Eşen Çayının doğusunda bulunuyor.

Eşen Çayı dedim de, evet, bu çay, binlerce yıldır, buranın kaderini etkilemiş.

Kumsalı ikiye bölerek, denize dökülüyor.

Patara Kumsalı

Kumsalın 1’nci Bölümü

Kuzey-batı kesimi. Dağ eteğinden başlayan bu bölüm, Özlen Adası önüne kadar uzanıyor.

Uzunluk, yaklaşık; 6 km.

Genişlik ise: 40-50 m. arasında değişiyor.

Son derece düz ve alçak yükseltili bir kumsal.

Bu bölümün arkasında ise: hareketli kumullar dikkati çekiyor.

Burada: kumsal o kadar geniş ve büyük ki; bir zamanlar, Yeşilçam filmcileri tarafından “Çöl Sahneleri” burada çekilmiş.

Patara Kumsalı

Kumsalın 2’nci Bölümü

Kumsalın ikinci bölümü: güney-doğu yönünde uzanıyor. Uzunluğu: 6-7 km. kadar. Kumsalın bu bölümünde: genişliğin 20 metrelik kısmı, ıslak alan. Bu alanın genişliği, sürekli değişiyor. Bu alanın gerisinde ise: genişliği 500-600 metreyi bulan, hareketli kumul tepelerinin bulunduğu bölüm var.

Hafif meyille yükselen bir arazi var. Deniz sahilinden esen rüzgarlar: kumu, ovaya doğru ilerletiyor. Ancak: bu kumların içerilere hareketini önlemek için; Antalya Orman Bölge Müdürlüğü tarafından, 1986 yılından bu yana, bu bölgede, ağaçlandırma çalışmaları sürdürülüyor.

Çünkü: hiç bitmeyen rüzgar, bir yere yığdığı kumu, ertesi gün dağıtıp, başka yerlerde tepecikler oluştururmuş.

Bunu önlemek için; yeşil bir kuşak oluşturulmuş. Okaliptus ve Kıbrıs akasyaları dikilmiş.

Kumuldaki bu dikim, o kadar yoğun olmuş ki; yapılan iş erozyon kontrolün den çıkıp, orman oluşturmaya dönüşmüş.

Ama; elbette bu sonuçta, kumulun topraklaşmasını yaratmıştır.

Yeni dikilen ağaçlar, ortama yabancı olduklarından, son derece hassas olan kumul-su dengesi bozulmuş.

Ortamın doğal bitki toplulukları ise, bundan zarar görüyorlarmış. Neyse, bunları uzun uzun anlatmak niye?

Çünkü; burada yanlış politikalar uygulanıyor, umarım ileri de, bu güzel cenneti farklı şekilde görmeyiz.

Tedbir alırken, dengeleri bozmamaya çalışmak gerek.

Bence: halen çoğu yerde uygulandığı üzere, yer yer kamış perdeler, bu kumul hareketlerini önleyebilir.

Bir cümle ile bu konuyu bitireceğim. Bu bölgede; binlerce yıl önce, öyle muhteşem ormanlar varmış ki, bu ormanlarda bulunan Ladin ağaçları; Arap akıncılarının buralara kadar gelip saldırmalarına neden olmuş.

Gelemiş Köyü

Evet, burada, halen bir yerleşim yeri var. Gelemiş Köyü, burada. Kumsala: yalnızca 1.5 km. uzaklıkta.

Evet: burada, Gelemiş Köyü var dedim, ama aynı mekanda kurulu, yıllarca burada muhteşem bir medeniyetin tüm güzelliklerini yaşamış antik bir kent de var. Ayrıca: yine muhteşem bir deniz ve kumsal.

Tüm bunların yanında: kaplumbağaları da unutmayalım. Burası: aynı zamanda caretta carettaların üreme bölgesi. Bu özelliği: sizleri nasıl etkiler? Akşam saatleri ile, sabah saatleri arasında, plaja ve denize girmek yasak.

Tüm bu doğal güzelliklerin korunması amacıyla: Patara, 1990 yılında, Çevre Bakanlığı tarafından “Doğal Çevre Koruma Bölgesi” ilan edilmiş.

Patara Tarihi Süreç

TARİHİ SÜREÇ

Tarihi süreç incelendiğinde: Patara’nın en büyük özelliği: Zeus ile Letoon’un çocuğu olan, Tanrı Apollon’un doğduğu yer olmasıdır. Ayrıca: Saint Nicholas yani Noel Baba’da Patara şehrinde doğmuştur. Apollon, bir Anadolu tanrısıdır. 

Homeros, İlyada Destanında; ondan, Işıklı anlamına gelen “Pholbos” ve “Ün salmış okçu, Lykia’lı Apollon” diye söz eder. Bu nedenle: Anadolu’lu Tanrı, kardeşi Artemis ile birlikte, bir Anadolu kenti olan Troya’ya daima yardım etmişlerdir.

Lykia; antik çağlarda, ışık ülkesi anlamında kullanılmış ve onun baş tanrısı Apollon da, ışık soylu olarak algılanmıştır. Bu nedenle: şehirde, günümüze kadar henüz bulunamayan, Büyük Apollon Tapınağı’nın ve kehanet merkezinin, Patara’da bulunduğuna inanılıyor.

Buradaki şehri: Su perisi “Lykia” ile tanrı Apollon’un oğlu “Patarus” un kurduğuna inanılıyor. Ne zaman? MÖ.8’nci yüzyıldadır. Bu tarihe ait, değişik belgeler bulunmuştur. En önemli belge ise: Hitit belgeleridir. 

Hitit kaynaklarında, kente: “Patar” ismi verilerek, bilgiler aktarılmıştır. Şehrin ismi Likya dilinde ise “Pttara” olarak geçer. Arap kaynaklarında ise Patara “Batara” olarak isimlendirilir.

Evet, Patara Likya uygarlığının başkenti ve aynı zamanda en önemli şehirlerindendir. Özellikle Likya yöresinde oy hakkına sahip olan 6 şehirden biri olması nedeniyle önemlidir. Likya birliği toplantıları, burada bulunan Meclis Binasında yapılıyordu.

Patara’da günümüzde ayakta kalarak gelen kalıntıların birçoğu Roma dönemine aittir. Büyük İskender ve Roma İmparatorları Hadrian ve karısı, şehre çok önem verirler.

Son yıllarda yapılan kazılarda: Ören yerinde “Likya Birliği Meclis Binası” ve “Dünyanın en eski Deniz Feneri” ortaya çıkarılmıştır. Meclis Binası: dünya üzerinde bilinen ilk Parlamento olması nedeniyle şehrin önemini arttırmaktadır.

Erken Hıristiyanlık döneminde, şehir Piskoposluk merkezidir.

Patara Limanı

Patara, aslında bir liman kentiymiş. Patara Limanı: Hububat deposu ve sevki açısından oldukça önemliydi. Doğu Akdeniz’de bulunan üç önemli Hububat Depolarından biri olan “Granarium” burada bulunuyordu.

Liman: 400 metre genişlikte ve 1600 metre uzunluktaydı. Ancak: Patara Limanı, zaman içinde Xanthos (günümüzdeki ismiyle Eşen) çayı tarafından getirilen alüvyonlarla dolunca, günümüzdeki görüntüsü almıştır.

Öte yandan, sadece alüvyonlar değil, rüzgarlar da kumsalı taşımış ve liman dolmuş, kent de kumların altında kalmıştır. Limanın dolmaya başlaması ve teknelerin yanaşmakta güçlük çekince, ticaret zayıflar, bataklık oluşur, sivrisinekler artar, sıtma çoğalır ve bölgedeki diğer tüm antik kentlerin kaderi, burada da gündeme gelir. 

Patara giderek önemini kaybetmeye başlar.

Öte yandan, bu kumlar, aynı zamanda şehirdeki birçok yapının sağlam olarak günümüze ulaşmasını sağlamıştır. Çünkü kumlar altındaki yapılar yüzyıllar boyunca sağlam kalmış ve arkeolojik çalışmalarla bu kumlar temizlenerek, şehrin kalıntıları ortaya çıkarılmış ve çıkarılmaya devam edilmektedir.

Son bir not: Patara Limanını hakkında önemli bir husus: Hz İsa’nın havarilerinden Aziz Paulos, Luke ile birlikte Roma’ya doğru yola çıkmak için Patara Limanından gemiye binerler. Patara’da kaldıktan sonra yolun devam etmesi, Patara’ya “İncil” de adı geçen kentlerden biri olma özelliğini kazandırmıştır.

Bu bölümde: Havari Paulos’un arkadaşı Luke ile 3’ncü seyahatleri sonunda, Miletos’tan Kudüs’e dönerken Patara’da kaldıkları ve buradan muhtemelen daha büyük bir gemiye binerek seyahatlerine devam ettikleri anlatılmaktadır.

KONAKLAMA

Konaklama için birçok seçenek bulunuyor. Tesislerin büyük çoğunluğu: pansiyon ve apartlardan oluşmuştur.

Yani: konaklama için herhangi bir sıkıntı yoktur. Yalnızca: konaklama tesisleri, plaj alanının dışında. Tesis seçerken: plaja mümkün olduğunca yakın olanı seçmeniz, konaklama tesisini seçiminizde etken olabilir.

Patara Kaplumbağalar

KAPLUMBAĞALAR

Bir zamanlar çakalların yemek listesinde olan caretta carettaların nesli tehlikeye girince, Dünya Doğayı Koruma Birliğinin yayınladığı listede yer almaya başlamış Patara. Akdeniz sahilinde, Dalyan’dan sonra, caretta carettaların ikinci önemli üreme alanı olan Patara sahilleri, nesli tükenmekte olan yeşil kaplumbağaların da, ender görüldüğü yerlerden biri.

Bu nedenle: kaplumbağaların ürküp kaçmamaları için, akşam saatlerinden sabah saatlerine kadar, plaj bölgesine ve denize girmek yasaktır.

Patara Gezilecek Yerler

GEZİLECEK YERLER

Günümüzde Patara kentinde görülebilecek antik kalıntıların büyük çoğunluğu, hala kumların altındadır.

Ancak son yıllarda yapılan arkeolojik çalışmalarda, kent, üzerini örten kumlardan arındırılmaya başlanmıştır. Eski liman, günümüzde sulak alan durumunda yani ortada yoktur.

Kent, gerçekten büyük bir alana kurulmuştur. Merkezi oluşturan geniş alan, sık bitki örtüsü, bataklık ve kum altındadır. Bu doğal doku, kentsel dokuyu gizliyor. Ama yine de görünen kalıntılar ile, kent, tam bir Romalı görünüm sergilemektedir.

Aracınızı otoparkta bıraktıktan sonra, biraz yürümek gerekiyor. Özellikle yaz sezonunda burayı ziyaret ederseniz, gezinize mutlaka şapka ve yanınızda su ile çıkmalısınız. Aşırı bir sıcak olduğunu unutmayınız.

Evet, kaldırım taşlı yürüme yolunda hediyelik eşya satan yerler vardır. Ayrıca bu yolun sonunda kafe tarzı yiyecek ve içecek yerleri, tuvalet, duş alma yerleri bulunuyor. Şezlong ve şemsiye kiralayabiliyorsunuz. Ama yanınızda portatif sandalye ve şemsiye varsa onları kullanmakta serbesttir.

Ören yerine giden yolun, limana bakan yamaçlarında anıt mezarlar bulunuyor.

Bu mezarlar, Likya tipi Roma dönemi mezar anıtlarıdır.

Yoldan geldiğinizde, ilk olarak kemerli ve bütün olarak korunmuş bir giriş kapısı sizi karşılar. Bu: Roma dönemi Zafer Takıdır.

Patara üç gözlü zafer takı

ROMA ÜÇ GÖZLÜ ZAFER TAKI (METİUS MODESTUS)

Kentteki, Roma kalıntılarının en görkemlisidir. MS.1’nci yüzyılda yapılmıştır. Kente girişin simgesidir. Üç gözlü. Roma tarzında yapılmıştır. Kapının her iki yanında ve kemerlerin arasında yazıtlar var. Ayrıca: burada, üstlerinde, geçmişte büstler bulunan, altı konsol görülüyor.

Büstler: Lykia’nın MS. 100 yılında valisi olan Mettius Modestus ve onun aile üyelerine aittir. Yapı da, bu bilgilere göre tarihleniyor.

Kuzey cephesindeki bir yazıtta, Zafer Takının: “Lykia’ nın metropolü Patara halkı tarafından “ inşa ettirildiği yazıyor. Bu tak, aynı zamanda, Patara’ya su getiren kanallar içinde kullanılmış.

Patara üç gözlü zafer takı

Evet: bu kapının, batı kısmına doğru ilerliyorsunuz. Bir alçak tepe göreceksiniz. Bu tepede: klasik döneme ait, yüksek kaliteli attika seramikleri bulunmuş.

Patara Seramik Fırınları

SERAMİK FIRINLARI

Tapınak ile kaya mezarları arasından, sahile kadar inen asfalt yolun hemen doğu kenarında. Burada: beş adet fırın bulunmuş. Bunların kapsadığı alan: 21 x 12 metre ebatlarındadır. Kazı çalışmaları sonucu: bu alanın, MS.3 ile 6’ncı yüzyıllar arasında, faal olduğu sanılıyor.

Ocak ve fırın ağızlarının tabanı: tuğla plakalar ile döşenmiştir. Kentte; bu büyük ölçüde bir seramik üretim kompleksinin çıkarılmış olması: hem Patara ve hem de Lykia bölgesi için önemlidir.

Çünkü: Lykia bölgesinde devam eden kazı çalışmalarında, henüz, seramik üretimine dair herhangi bir tesis bulunamamıştır.

Bu alanda: yani: Zafer Takı’nın üzerinde bulunduğu tepede: aynı zamanda, uzun zamandır kayıp olan: Apollon Tapınağının bulunduğu sanılıyor.

Çünkü: burada yapılan kazılarda, büyük bir Apollon başı ele geçirilmiş. Ama daha önce de söylediğim gibi; henüz bu alanda da tam olarak kazı çalışmaları yapılmış değil.

Tepenin güney eteklerinde: bir yapı var. Kemerli bir çatının birbirine bağladığı, iki odadan oluşuyor. Bu yapı: arkeologlar tarafından, değişik şekillerde yorumlanmış. Hamam veya tersane olabileceği değerlendirilmiş, ancak kesin bir kanıt yok. Çünkü: oldukça kötü bir durumda.

Tepeye doğru ilerlediğinizde: muhteşem bir yapı olan Bizans Bazilikası ve kutsal alanları göreceksiniz. Batı’daki tapınak yapısı: daha da etkileyici. Ancak; yabani bitki örtüsü sarmış durumda.

KORİNT TAPINAĞI

Antik kentte, bugüne dek bulunabilmiş tek tapınak olması açısından ilginçtir. Muhteşem taşlardan yapılmıştır. MS.2’nci yüzyıla tarihleniyor. Kapısı: 6.10 metre yüksekliğinde, tek bir odası var. Duvar sıvaları üzerinde: çok zengin mimari süslemeler var.

Temizlendiğinde; ortaya daha güzel bir görüntünün çıkacağı kesin. 13 x 11 metre ebatlarındaki bu tapınağın, kime ait olduğu hakkında bilgi yok.

Evet; Bazilikanın güneyinde (Tepecik’in güney topuğunda) , daha iyi korunmuş olan: hamam yapısı var. ( Hamam yapısı: Zafer Takının hemen yanındaki Roma Lahdinin batısında kalıyor. )

Patara Liman Hurmalık Hamamı

LİMAN-HURMALIK HAMAMI

Diğer hamamlara nazaran, Limana en yakın hamam olması nedeniyle, Liman Hamamı olarak isimlendirilmiştir. Önünde yüzlerce yıllık hurma ağaçları bulunması nedeniyle “Hurmalık Hamamı” olarak da isimlendirilir. Limana yapılması sebebi, Romalılar şehirlerin hemen girişine, şehre gelenlerin yıkanıp temizlenmesi için hamamlar yapmışlardır.

Hamamda bulunan yazıtta yazılı olduğuna göre: “Hamam, yüzme havuzları ve ek dekorasyonları ile birlikte, İmparator Vespasianus (MS.69-79) tarafından, bu amaç için ayrılmış kaynak ve Lykia Birliği tarafından bağışlanmış para kullanılarak inşa ettirilmiş”. Bizans döneminde de kullanılmıştır.

Etkileyici mimarisi var. Kentin en alımlı yapılarından biridir. Yan yana dizili, dikdörtgen, 5 mekandan oluşuyor.

Bu mekanlar: birbirlerine kapılar ile birleşiyor. Doğu uçtaki iki küçük odada: fırın bulunuyormuş. Tabanı iri taşlar ve mozaiklerle süslüdür.

Duvarlardaki çok sayıda delik; mermer ve bronz kaplamaları tutturmakta kullanılmıştır.

İçinde bir yüzme havuzu da bulunan, doğudaki eklenti, çökmüş durumdadır. Hamamın güneyinde: tuğla örgülü ve tonoz örtülü dükkanlar var. Hamam yapısı: yanındaki devasa bitkiler nedeniyle: Hurmalık Hamamı olarak da isimlendiriliyor.

YOL KLAVUZU

Hamamın 100 metre ilerisindedir. Son yıllardaki kazılarda ortaya çıkarılan, ilginç bir buluntu daha var. Bu bir yol kılavuzudur. 

2.35 x 1.60 metre ebatlarında ve 5.50 metre yüksekliğindedir. İmparator Cladius’un emriyle, İl Genel Valisi Ouintus Veranius tarafından yaptırılmıştır. Lykia şehirleri arasındaki mesafeyi göstermesi açısından, son derece önemlidir. Bu dünya kara yollarının en eski ve en kapsamlı, yol levhasıdır. (Belki hatırlayanlar olabilir, bir benzeri de İstanbul’da var, ama bu daha muhteşem olması açısından ilginç)

Evet, Hamamın güney duvarını takip ederek ilerleyen bir cadde göreceksiniz.

Patara Sütunlu Cadde

SÜTUNLU CADDE (HADRİAN GRANARİUMU) 

Bu cadde: kentin omurgasını oluşturuyor.

Kuzeybatıdaki Limanı, güneydeki Devlet Agorasına bağlıyor.

Ancak, günümüzde, bataklık suyu içinde kalmış olması nedeniyle, yalnızca 100 metrelik bölümü açılabilmiştir.

Genişliği: 12.60 metredir.

Anadolu’nun en geniş ve iyi korunmuş caddelerindendir.

Doğu kenarına: 1.50 metre genişliğinde, bir yaya kaldırımı döşenmiştir.

Caddede: araba tekerlek izleri yoktur.

Altından ise, kanalizasyon geçiyor. Cadde üzerinde, bu kanalizasyon sistemi ile bağlantı için: atık su ağızları yapılmıştır.

Her iyi yanı: sütunlarla sınırlandırılmıştır.

Bunların oluşturduğu, üzeri örtülü bölümün arkasında dükkanlar bulunuyor. (Hamamın güneyindeki dükkanlar)

Burada: hamama yakın yerde: dikkatinizi çekebilecek bir çukur var.

Ortaya yakın yerde, döşemeler sökülerek açılmıştır.

Çapı: 3.50 metre derinliği ise 1.50 metredir.

Bu çukurun: hamamı süsleyen heykelleri ve iç duvarları kaplayan mermer levhaları; Hıristiyanlık döneminde kirece dönüştürmek için yapıldığı söyleniyor.

Onca muhteşem sanat eseri, bu çukurda yakılarak kirece dönüştürülmüş.

Tepenin yamacında: kuzeydoğu eteğinde: Tiyatro var.

Patara Tiyatro

TİYATRO

Kent merkezinin güney ucundaki Kurşunlutepe’nin rüzgara karşı korunaklı kuzey yamacındadır. Oldukça görkemli bir görüntüsü vardır. Kent merkezine gelenler, uzaktan görkemli tiyatroyu görebiliyorlardı.

Anadolu’nun en büyük tiyatroları arasında sayılmaktadır, üzerindeki kumlar nedeniyle gayet iyi bir şekilde korunarak günümüze ulaşan tiyatro, kumların temizlenmesiyle ortaya çıkarılmıştır.

Tiyatro büyük olasılıkla MÖ 2’nci yüzyılda veya en geç MÖ 1’nci yüzyılda yapılmıştır.

Polyparkhen yazıtından anlaşıldığı üzere: İmparator Tiberius döneminde onarım görmüştür.

Villus Titlanus ile eşzamanlı olarak Cladius Plavianus Eudenus isimli Patara vatandaşı da tiyatronun Caveasına üst bölümü ekletmiş, köşe destek kuleleri ile tapınak taptırmıştır.

Erken Doğu Roma döneminde, oturma sıraları ve orkestra arasına ikinci kez kullanılmış devşirme malzemeden bir duvar örülmüştür. Böylece ortadaki alanda gladyatör ve vahşi hayvan döğüşleri yapılmıştır.

Patara Tiyatro

Mimarisi

Tiyatronun özünü oluşturan ve yarım daireyi biraz aşan 80 metre  çapındaki kollon (oturma yuvarlağı), her iki ucunda da kulo gibi görünen güçlü duvarlarla desteklenmiştir.

Cavea Bölümü

Tiyatro yaklaşık 6000 kişinin oturabileceği Caeva, bir diazoma (açık koridor) ile ikiye ayrılmıştır.

Bi diazoma’da sıralanan koltuklarda, kentin ileri gelenleri oturuyorlardı.

Tiyatro, üst bölümde 14, alt bölümde 23 ve bir tanesi de tasarlanmış olarak 38 oturma sırası vardır.

Cavea, altta 9 merdivenle, 8 dilime ayrılmıştır. Bu dilimler, üstte kendi içlerinde bir kez daha bölünürler. Üst bölümde, ayrıca doğu ve batı yanlarda merdivenle ulaşılan, tonoz örtülü koridorlar vardır.

Seyircilerin güneşten korunması için bezden gölgelikler kullanılmıştır.

Oturma sıralarının en üstünde, orta aks bölümünde bir tapınak vardır. Bir tanrıya veya İmparator kültüne adanan bu tapınak, Patara Tiyatrosundaki önemli mimari uygulamalardan biridir.

Sahne Binası

Sahne binasının uzunluğu 41.50 metre ve genişliği 6.50 metredir. Bağımsız ve alttan bir hyposksion olmak üzere 2 katlı tasarlanmıştır. Sahne binasının, oturma yerlerinden bağımsız olarak düzenlenmesi ilgi çeker.

Alt katta. sahneye açılan 5 kapı ve pencereler bulunur. Üst katta, yine kemerli pencereler vardır.

Sahne binasının dış doğu dar cephesi duvarı üzerinde bulunan anıtsal yazıtta: “Patara vatandaşlarından biri olan Villi Procula’nın, babasının inşa ettirdiği Proskene Binası, heykelleri ve mermer kaplamaları ile kendi inşa ettirdiği sahne binasını, MS 147 yılında, Patara şehrine, İmparator Antonius’a ve şehrin tanrılarına adamıştır” yazar.

Yani: Sahne binası yapımına, Villus Titlanus başlamış, ancak MS 126 yılında ölünce, kızı Villa Procula devam ettirmiş ve MS 147 yılında tamamlatmıştır.

İç duvarın cephesini bezeyen görkemli mimari yapılanmanın önünde, oyunların sergilendiği bir sahne vardır.

Sahne binası ile oturma yeri arasında kalan yuvarlak alana giriş: hem yanlardan hem de sahne binasının  dış yüzü ortasından açılmış özel bir kapıdan sağlanır. Girişlerde tonoz örtü yoktur.

Doğu girişinde, duvara kazınan bir yazıtta “İmparator Tiberius döneminde (MS 14-37) Tiyatroda, Tanrı Apollon’un rahibi olan Polyperkhon tarafından yaptırılan bir onarımdan söz edilmektedir. Yani bu durumda, tiyatronun ilk yapım tarihinin daha da eskilere dayandığından söz etmek mümkündür.

Kuzeye dönük ve cephe, hareketli mimarisi ve başta sütunlar olmak üzere diğer süsleyici unsurları ile tiyatro mimarisinde çok az görülen bir uygulamadır.

Tiyatro: 1884 yılında büyük bir depreme maruz kalır.

SU SARNICI

Bu yapı: çapı ve derinliği : 9 metre olan, dairesel formlu bir kuyudur.

Kuyunun tam ortasında: taştan yapılmış bir ayak yükseliyor. Bu ayak: zeminden itibaren 1.8 metre yükseklikte. Özenle kesilmiş, kare taş bloklardan oluşuyor. Her bir sırada: 3 blok var. En alttaki 9 sıra, çok iyi korunarak günümüze kadar ulaşmış.

Kayadan kesilerek yapılmış, dik merdivenler ile aşağıya iniliyor.

Evet, bu kuyunun işleviyle ilgili olarak değişik görüşler ortaya atılmış. En mantıklı görüş: kuyunun bir sarnıç olduğu yönünde. Ayağın amacı: yaz sıcağına karşı, çatı örtüsünü taşıyıcı bir eleman olması.

Bu tür bir sarnıç: erken dönemde, Patara için çok büyük önem taşıyordu. Çünkü: şehir, neredeyse tamamen, akan sudan yoksundu. Ancak, çok sonraları, şehir, su kemerleriyle beslenebilmişti. Çok sonraları ise, bu sistem eskiyince, sarnıca ekler yapılarak bir kez daha hizmete sokulmuştur.

Evet, Tepeden iniyoruz. Tiyatronun kuzey karşısında; yine muhteşem bir yapı var.

Patara Meclis Binası

 

Patara Meclis Binası

MECLİS (BLOULEUTERION) BİNASI

Anadolu’da bilinen en eski yönetim binasıdır. Likya birliği: yapısı ve Anayasası ile, batı yönetimlerine örnek gösterilmektedir. Bu özelliği ile, dünyada tektir. Birlik Anayasası: antik dünyanın en mükemmelidir.

Kazı çalışmaları sonucu: yapının, dikdörtgen bir temel üzerinde yükseldiği ve batı yönünden, bir doğal kaya ile sınırlandırıldığı anlaşılmıştır. Kapasite: 1400 kişiliktir. Ana girişler: kuzey ve güney yönlerindedir.

Üst oturma guruplarına rahatlıkla ulaşılması için: ana girişlerin hemen yanında, merdiven çıkışları bulunmaktadır. Yapının tam merkezinde: mermer döşeli, küçük bir orkestra ve onun hemen önünde sahne binası konumlandırılmıştır.
Bu binanın: Lykia Meclis binası olarak; MS.4’ncü yüzyıla kadar hizmet verdiği tespit edilmiştir.

1988 yılında başlayan kazılarda ortaya çıkarılan bu görkemli yapının; meclis binası olabileceği düşünülmüştür. 1996 yılındaki kazılarda ise; ortaya çıkarılan yapı ve önündeki stoada ele geçirilen çok sayıdaki yazılı kaide; bu görüşü doğrulamıştır.

Meclis Binasının iç kısmı; 2001-2006 yılları arasındaki kazılarda, tamamen temizlenmiştir.

Evet: Tepedeki gezimiz bitti. Liman ağzına iniyoruz. Liman ağzının batı tarafında: ilginç bir yapı göreceksiniz.

Patara Deniz Feneri

 

Patara Deniz Feneri

DENİZ FENERİ

Binlerce kamyon dolusu kumun altından gün ışığına çıkarılan deniz feneri, deprem sonucu yıkıldığı şekilde ele geçmiştir.

Dünyanın en eski deniz feneridir. “Pharos” olarak da isimlendirilmektedir. Dünyanın en eski deniz feneri, Mısır’daki İskenderiye Feneridir, ancak bu fenerden günümüze tek bir yapı taşı bile kalmamıştır.

Akdeniz’de ayakta kalarak günümüze ulaşan tek deniz feneri ise, İspanya Lacarunya kentindedir. Ancak bu fener de 19’ncu yüzyılda yeniden inşa edilmiştir, yani günümüzdeki şekli orijinal değildir.

Patara deniz feneri ise, yapı taşlarının tamamı günümüze ulaşmıştır.

Evet fener günümüzde kıyıdan ortalama 500 metre uzaklıktadır. Dış yuvarlağın limana dönük yüzüne, altın kaplama büyük bronz harflerle İmparator Neron’un bu feneri “Denizcilerin Selameti için MS 64/65 yıllarında yaptırdığının” yazıldığı onur yazıtı yerleştirilmiştir.

Ancak yazıtından çok az blok ele geçmiştir. Şöyle ki, ele geçen blokların her biri sadece birkaç harf taşımaktadır.

Fakat korunmuş tek sözcük “İnşa edildi” kısmıdır. Harflerin oyuklarında bulunan delikler, bunların bronz çubuklarla doldurulduğunun göstergesidir.

İmparator Neron, yaklaşık 2000 yıl önce, Patara şehrine iki deniz feneri yaptırmıştır. Ancak bu fenerler, bir Tsunami sonucu yıkılmıştır. Günümüzde burada görülen tek fener kalıntıları onarılmayı beklemektedir.

Fener ilk yapıldığında yani 1834 yılındaki depremde yıkılmadan önce, dikdörtgen şeklinde ve basamaklı bir kaide görüntüsündeymiş. Ancak bu gün basamaklar üzerinde yükselen dairesel bir yapısı vardır.

Bu fener binası, muhtemelen limanın girişinde, uzun zaman önce kumlar altında kalmış olan bir mendirek üzerinde bulunmakta idi.

Liman bölgesindeki gezimize devam ediyoruz. Kuzeye gidiyoruz ve burada bir yapı var.

HADRİANUS (GRANARİUM) AMBARI

Cephesi üzerindeki yazıttan:”Hadrianus Ambarı” olduğu öğreniliyor. Anadolu’nun buğdayının özellikle Roma’ya sevk edilmesinde kullanılmış. Doğu Akdeniz’de, bu amaçla yapılmış, 3 ambardan biri.

Çatısı dışındaki bölüm, günümüze kadar gelebilmiş. Burada da, yabani otlar, büyük engel oluşturuyor. Yapı: 60 metre uzunluğunda ve 19 metre genişliğinde. Eşit büyüklükte, 8 oda var. Bu odalar: orijinalde, kemerli ve kapılar aracılığı ile, birbirlerine bağlanıyorlar.

Binanın cephesinde: her bir odaya açılan: 8 kapı bulunuyor. Her kapının üzerinde ve üst kata denk gelecek şekilde bir pencere bulunuyor. Ön cepheden görünüş iki katlı gibi ise de, aslında iç kısım yalnızca bir tek kat halindedir.

Evet, ambarın yanında, bir zamanlar gayet gösterişli olduğu belli olan, bir mezar kalıntısı var. İri ve gösterişli taşlarla yapılmış. Tapınak formunda, Liman tarafındaki basamaklardan çıkılıyor. Ön cephesinde: 4 sütun var.

Duvarlarından biri, günümüze kadar ayakta kalabilmiş. Dış yüzey: yarım sütunlarla süslü. Ayrıca: işlemeli, panellere sahip. Kemerli çatının bir kısmı ayakta kalabilmiş. Kapılardan ise, yalnızca biri, yarısına kadar ayakta kalarak, günümüze ulaşmış.

Bu civarda başka mezar yapıları da var. Bunların bazıları, kavisli kapağı olan lahitler. Köye kadar olan yolda; çeşitli büyüklükteki birçok mezar anıtlarını görmek mümkün.

Patara Plajı

PATARA PLAJI

Antik kalıntıların hemen güneyinden başlar.

Forbes Dergisinin “Dünyanın en iyi 25 Plajı” listesi içinde; evet, Patara da var. İngiliz Sunday Times Gazetesi, Tatil Ekinde, 100 den fazla tur operatörlerine “Gezegendeki en iyi plaj hangisi” sorusu yöneltildiğinde, oyların yarısından fazlasını alan, yine Patara Plajı olmuş. Evet: Patara, açık ara fark ile birinci olmuş.

Kalıntıların hemen güneyinde bulunan kumsal: 16 km uzunluktadır. Dünyanın en uzun 11’nci sahilidir. Kumsalın; bu boyutlarda büyük olması; günümüzde, naturist ve nudistlerin, rahatlıkla, çıplak olarak “yüzüp güneşlenebildikleri “ bir sahil olarak, burayı seçmelerine neden oluyor.

Patara Plajı

En dar yeri 280 metre ve en geniş yeri ise 1500 metredir.

Bu ölçülere göre, Türkiye’nin en uzun kumsalıdır.

Kumsal: Caretta Caretta kaplumbağalarının yumurtlama alanıdır. Bu yüzden Özel Çevre Koruma Bölgesi ilan edilerek koruma altına alınmıştır. Akşam saatlerinde plaja girmek yasaktır.

Plaja girmek ücretlidir.

Patara antik kentinin içinden geçip plaja ulaşılmaktadır. Sahilde şezlong ve şemsiye isterseniz ilave ücret ödemeniz gerekir. Plaj her gün saat: 08.00-20.00 arasında insanlar ve saat 20.00-08.00 arasında ise deniz kaplumbağaları tarafından kullanılmaktadır.

Patara Plajı

Deniz özellikleri

Deniz sığdır. Ancak deniz oldukça fazla dalgalıdır, sığ olduğundan dalgalar kıyıyı oldukça fazla etkimemektedir. Dalgalar kum kaldırıyor. Bu yüzden deniz çok kumludur. Dalgaların boyu çoğu zaman 1 metreyi buluyor.

Dalgalar denize girenlere soluk aldırmıyor, metrelerce, insan boyunu geçmeyen deniz, yine de insanı aşan dalgalar yaratıyor olması, deniz severleri her yıl Patara sahillerine taşıyor.

Evet; deniz sığ. Deniz içinde, metrelerce ilerleyin, derinliğin dizlerinizi geçmediğini göreceksiniz. Deniz içi de kum. Ancak: söylediğim gibi, sürekli olarak denizden esen bir rüzgar var. Ayrıca: sürekli bir dalga var.

Yani: denizin içine oturup, bu dalgalarla oynaşmak, gerçekten büyük keyif veriyor. Küçük çocuklu aileler için, denizin sığ olması avantaj ama söyledim ya, deniz dalgalı. Bu dalgalar, bazen rahatsız edici olabiliyor.

Denizde hiç durmayan rüzgar nedeniyle, bölge özellikle rüzgar sörfü için de çok tercih edilmektedir.

Patara Plajı

Kumsalın özellikleri

Kumsal oldukça geniştir ve ince kumludur. Aynı zamanda: Caretta Caretta deniz kaplumbağalarının Türkiye’deki önemli üreme alanlarından birisidir. Bu yüzden, burada kuma şemsiye saplanmaz.

PATARA CAMEL CAMPİNG

Gelemiş Köyündedir.

İşletme önce bar olarak kurulmuş, daha sonra barın karşısındaki alan düzenlenerek kamp alanı haline getirilmiştir. Çam ağaçlarının içinde kuruludur. Kamp alanında: bungalov evler, barberü ve ahşap sedirler bulunur.

Ayrıca: ortak kullanıma yönelik tuvaletler ve duşlar vardır. Karavanlar için de uygundur. Kamp alanında konaklarken elektrik ihtiyacınızı sadece Camel Bar denen yerden karşılayabilirsiniz. Kamp alanında, mutfak da yoktur.

SONUÇ

Evet; Patara’da sizleri neler bekliyor? Patara’da neler görebilirsiniz? Güzel bir kumsal, güzel bir deniz arıyorum. Sığ, hemen derinleşmeyen bir deniz arıyorum. Rüzgar sörfü yapılabilecek bir deniz arıyorum. Sessiz, sakin ve kalabalık olmayan bir kumsal ve deniz?

Patara’da muhteşem bir plaj, kumsal ve deniz var. Özellikle: denizin tadına doymak mümkün değil. Muhteşem büyük kumsal: insan kalabalığı yaratmaması nedeniyle, sakin ve sessiz. Bunun dışında: tarihe ve antik kalıntılara merakınız varsa, burası tam size göre. Antik çağlarda, burada, çok büyük bir medeniyet kurulmuş.

Tarihin derinliklerinde gezmek ve o büyük medeniyetin izlerine ulaşmak, o insanlarla aynı toprağa basmak, aynı havayı solumak, aynı mekanları, günümüze kadar gelebilmiş hali ile yaşamak istiyorsanız, işte size tam uygun bir yer Patara.

Mutlaka gidin.

Ama, burada eğlence hayatı yok. Ayrıca: tarihi mekanları gezmek için, Temmuz ve Ağustos gibi aşırı sıcak ayları tercih ederseniz, terlememek elde değil.

Özellikle: gezinizde, yanınızda mutlaka su bulundurun. Çünkü: antik dönemde, binlerce yıl susuzluk sıkıntısı yaşanan bu bölgede, halen tek damla su bulmak mümkün değil.

Uçsuz-bucaksız kumsallardan, sığ denize girip, dalgaların keyfini yaşayabilirsiniz. Tarihi mekanlar arasında dolaşıp, yüzyıllar öncesi yaratılan muhteşem uygarlığın izlerini sürebilirsiniz.

Patara güzel bir yer, şimdiden iyi tatiller.

Kalkan gezi yazıları.

Kekova gezi yazıları.

Kaş gezi yazıları.

Demre gezi yazıları.

 

Adana Yumurtalık

Adana Yumurtalık

Adana şehrinin, Akdeniz’de kıyısı bulunan ilçelerinden biridir. Adana’nın sıcağından bunalanların uğrak yeri. Deniz manzarası ile ünlüdür.

Adana Yumurtalık

Adana Yumurtalık

ULAŞIM

Adana il merkezine, 81 km. uzaklıktadır. Ceyhan ve Yakapınar üzerinden gidiliyor. Ceyhan ilçesine ise: 30 km. uzaklıktadır.

Adana Yumurtalık

Adana Yumurtalık

Adana Yumurtalık

GENEL

Yumurtalık “yumurta yuvası” anlamına gelir.

Yumurtalık’ın güney ve doğusunda İskenderun körfezi, kuzeyinde Ceyhan ilçesi, kuzeybatısında Adana, Batısında ise Karataş ilçesi vardır. Adana’nın Akdeniz’e kıyısı olan iki ilçesinden biridir.

İlçenin toplam sahil şeridi 55.22 km. dir.

Yumurtalık: temiz, berrak denizi ve yaklaşık 1 kilometrelik geniş plajı ile cazip bir tatil merkezidir. Turizm bölgesinde toplam 5 kilometre uzunluğunda sahil bandı bulunur. Özellikle hafta sonlarında sahil çok kalabalıktır. Adana’da yaşayan birçok kişinin burada yazlık konutları vardır. Tatil sezonu boyunca pek çok günlük ziyaretçi gelir. Yaz döneminde Yumurtalık ilçesinin nüfusu 30-40 bin kişilere kadar yükselir.

Havası oldukça güzel, Adana şehir merkezine göre serindir.

Bakü-Ceyhan petrol boru hattı Yumurtalık’ta sonlanır. Yani Yumurtalık limanından büyük petrol tankerlerine petrol yüklenir.

Adana Yumurtalık Ayas PlaJı

Yumurtalık-Ayas Plajı

Adana il merkezine 80 km uzaklıktadır. Plajın uzunluğu 600 metre ve genişliği ise 50 metredir. Buranın daha önce mavi bayrağı varmış, ama iptal edilmiştir. Doğru dürüst bir tesis yoktur. Deniz hemen derinleşmiyor. Deniz berrak ve güzel, plaj kum, kumu güzel ama ortam kötü, ailecek giderseniz sıkıntı yaşayabilirsiniz. Denize girenler yörenin insanları ve şalvar, iç çamaşırı ile denize giriyorlar. Çöpler kumsala bırakılıyor.

Bunun yanında: özellikle ilçe merkezinin batısında, devlete ait çeşitli kamplar bulunmaktadır. (Emniyet Müdürlüğü “Polis Kampı”, Devlet Su İşleri, Tarım Kredi, Köy Hizmetleri, Gençlik Kampı Tesisleri var ) Ayrıca, Yumurtalık belediyesinin halka açık kamp alanları bulunmaktadır. Her yıl, çok sayıda vatandaş, belediyenin kamp alanından yararlanmaktadır. Kamp alanlarında, her türlü alt ve üst yapı mevcuttur.

Adana Yumurtalık

Kaplumbağalar

Yumurtalık sahilleri, 4 milyon yıldır bu bölgede yaşayan, dünyada sadece 1000 çift kaldığı düşünülen, yeşil deniz kaplumbağaları (Chelonia mydas) nın dünya popülasyonunun % 60’ı ve ayrıca bir çok Caretta Caretta kaplumbağalara ev sahipliği yapıyor. Ayrıca bir tatlı su kaplumbağası türü olan Nil Kaplumbağasının (Trionyx triunguis) da yaşam alanıdır.

Nesli tükenme tehlikesi altındaki bu türler, Yumurtalıkta, komşu Karataş ilçesindeki Akyatan sahilinde ve Dalyan’daki İztuzu plajında yumurta bırakmaktadır. Zaten buranın Yumurtalık ismi de, bu kaplumbağa yumurtlama alanı olmasından gelir.

Balıkçılık

Yumurtalık yöresine yolunuz düşerse, balık yemeden ayrılmayın, sahilde güzel balık restoranları var, menüyü kontrol ederek bu restoranlarda güzel bir balık menüsü yemelisiniz. İlçede sahilde bulunan bazı köylerde balıkçılık yapılıyor. Bu köylerde, çeşitli büyüklükte balıkçılık tekneleri var.

Denizde avlanma derinliği 70 metreyi buluyor. Buraya has balıklar: kefal, lagos, karagöz, melanur, istavrit, lüfer, levrek, çupra, barbunya, sardalya, gümüş, karides, mercan, torik ve arı balığıdır. Yumurtalık ve civarında çıkarılan “King Karides” özellikle dünyaca meşhurdur.

Adana Yumurtalık

TARİHİ

Yumurtalık: İskenderun körfezinin kuzeyinde, MÖ 4’ncü yüzyılın son çeyreğinde, Büyük İskender’in Pers İmparatoru Dara’yı mağlup etmesinden sonra, İskender’in halefi olan Makedonyalı komutanlar tarafından bir liman şehri olarak kurulmuştur.

Bu yeni kurulan kente, eski Yunancada “keçi” anlamına gelen “Aıks” sözcüğünden türetilmiş “Aigeai” ismi verilmiştir. Çünkü, bununla ilgili bir efsane vardır. Söylenenlere göre: Büyük İskender, Pers ordusunu yenerken, boynuzlarına meşaleler bağlı keçileri Perslerin üstüne göndermiş, Persler büyük bir ordunun üstlerine geldiğini düşünerek kaçmışlar ve savaşı İskender kazanmıştır.

Ermeni krallığına bağlı Lajazzo (Ayas) şehri, 1261 yılında Venediklilere kiraya verilir. Kentin asıl gelir kaynağı olan deniz ticaretini ellerinde tutan Venedikliler, şehre “Lajazzo” ismini verirler.

1268 yılında bölge Memlukler tarafından ele geçirilir ve Halep Beyliğine bağlanır.

Marko Polo, 1269 yılında şehri ziyaret eder. Limanın Venedikli ve Cenovalı tüccarlarla dolu olduğunu ve bunların ipek, altın, yün, hububat ve baharat ticareti yaptıklarını yazar. 1271 yılında Çin’den dönüşünde, kenti ikinci defa ziyaret eder.

1517 yılında bölgede Yavuz Sultan Selim vasıtasıyla Osmanlı hakimiyeti görülür.

Cumhuriyet devrinde, Nahiye merkezi Ayastan Yumurtalık’a taşınır. 1933 yılında nahiye olan Yumurtalık, 1959 yılında Adana’nın bir ilçesi olur.

1974 yılında oyuncu ve film yönetmeni Yılmaz Güney, Yumurtalık hakimi Sefa Mutlu’yu öldürülmesi olayının ardından Yumurtalık’ta tutuklandı.

GEZİLECEK YERLER

Adana Yumurtalık Lagünleri-Yumurtalık Tabiat Koruma Alanı, Milli Park

Adana Yumurtalık Lagünleri, Yumurtalık Tabiat Koruma Alanı, Milli Park

 

YUMURTALIK LAGÜNLERİ-YUMURTALIK TABİAT KORUMA ALANI-MİLLİ PARK

Park alanı, Adana il merkezine 55 km, Yumurtalık ilçe merkezine 30 km ve Karataş ilçe merkezine 35 km uzaklıktadır. Adana-Karataş-Yumurtalık yolu asfalttır. Adana-Ceyhan-Yumurtalık yolu da asfalttır.

Yumurtalık lagünleri: Ceyhan nehrinin denize döküldüğü yer ile Yumurtalık körfezi arasında kalan lagünler, tatlı ve tuzlu su bataklıkları, geniş çorak düzlükler, çamur düzlükleri, sazlıklar, ıslak çayırlar, kumullar ve Halep çamı ormanlarından oluşan oldukça kompleks bir yapıya sahip sulak alan sistemidir.

Burası, bölgedeki diğer lagünlerin aksine düzensiz kıyı çizgisine sahiptir birçok noktada denizle birleşir.

Eski Ceyhan nehri eski yatağı, alanı ikiye böler.

Eski nehir yatağı kuzeyinde, Çamlık lagünü ile geniş çorak düzlükler, bataklıklar ve tuzlu çayırlarla çevrili Ömer, Yapı ve Darboğaz gölleri yer alır.

Göllerin derinlikleri 20-60 cm arasında değişir.

İlkbahar ve yaz aylarında, gölün bir kısmı kuruyunca, özellikle kuzeyde geniş çamur düzlükleri ortaya çıkar.

Tatlı suyun, kumullardan göle sızdığı bölümlerde, sazlıklar vardır.

Tuzcul bataklıklar ve çamur düzlükleriyle çevrili olan Çamlık Lagünü: Ömer gölü, Yapı gölü, Darboğaz gölü ve daha küçük Kaldırım gölü, kış aylarında su seviyesi yükseldiğinde, tek bir büyük göle dönüşür.

Ömer gölü ve Çamlık lagünü arasındaki bir yarımada üzerinde: 59 hektarlık alanı kaplayan, Türkiye’nin nadir Halep Çamı ormanlarından biri bulunur.

Alandaki bataklıkların bir bölümü, tarım alanına dönüştürülmüştür.

Batı bölümde, büyükbaş hayvanların otladığı, geniş ıslak çayırlar vardır.

Yelkoma Lagününün ağzında, eski Ceyhan ağzında ve Çamlık Lagününün Yumurtalık körfezine açıldığı yerde, dalyanlar vardır. Eskiden burada balıkçılık kooperatifleri vasıtasıyla balıkçılık yapılıyormuş ama bölge Milli Park ilan edilince 1994 yılından sonra dalyan özelliği kalmamış.

Adana Yumurtalık Milli Park

Adana Yumurtalık Milli Park

Yumurtalık lagünlerinde, 272 bitki ve 252 kuş türü bulunur. Alanda değişik türden binlerce ördek, sakarmeke, flamingo, kılıçgaga, akça cılıbıt ve küçük kum kuşu gibi kuş türleri kışlar ve geçmişte bunların sayısının 70 bini aştığı söylenir.

Bölge, 1993 yılında, 1’nci Derece Sit alanı olarak ilan edilmiş ve korumaya alınmıştır.

1994 yılında ise, Bakanlar Kurulu kararı ile, Tabiatı koruma alanı olarak ilan edilmiştir.

2008 yılında ise, yine bu bölge Bakanlar kurulu kararı ile “Milli Park” olarak ilan edilmiştir.

Yumurtalık körfezi, nesli tehlike altındaki yeşil kaplumbağanın Akdeniz’de bilinen tek kışlama alanıdır.

YUMURTALIK SERBEST BÖLGE

Milli Park Alanının doğusundadır. Burada: ağır metal endüstrisi tesisleri ve Irak petrollerini taşıyan boru hattının ulaştığı bir tanker dolum tesisi bulunur. Bakü-Ceyhan Petrol Boru Hattı ile Orta Asya Petrolleri de buraya taşınmaktadır.

Dev dolum tesislerinin bulunduğu bölgede, daha önce yapılması planlanan bir de termik santral projesi bulunmaktadır. Daha doğuda, İskenderun körfezinin karşı tarafından da petrol rafinerisi, ağır metal ve çimento fabrikaları bulunur. Bugüne kadar büyük çaplı bir kaza meydana gelmemiştir. Burada, kömürle çalışan bir enerji santralı da vardır.

Adana Yumurtalık Roma Hamamı, Poseidon Mozaiği

Adana Yumurtalık Roma Hamamı, Poseidon Mozaiği

Adana Yumurtalık Roma Hamamı, Poseidon Mozaiği

     

ROMA HAMAMI-POSEİDON MOZAĞİ

Aigeai antik kentinde, 1’nci derece arkeolojik Sit alanı olan bölgedeki Roma hamamının Frigidarium yani soğukluk bölümünde yapılan araştırmalarda: iki panoya ayrılmış mozaik bulundu, bunlardan bir tanesi tamamen tahrip olmuştur.

Mozaikler yuvarlak çerçeveler içine yapılmıştır.

Kuzeydeki 11.39 metre karelik mozaiğin MS 3 veya 4’ncü yüzyılda yapıldığı düşünülüyor.

Mozaiğin ana bölümünde: elinde trident (üç dişli yaba), bir omuzunu kapatacak bir örtüsü bulunan Yunan mitolojisinde denizler, depremler ve atlar tanrısı Kronos ile Rheia’nın oğlu Zeus ve Hadesin kardeşi Roma mitolojisinde Neptün olarak bilinen Yunan Deniz Tanrısı Poseidon tasviri görülüyor.

Poseidon’un sağında ve solunda ise yunus balığı figürleri bulunuyor.

Mozaik üstünde Grekçe “Bütün yıkananlar size selam olsun” yazısı bulunur. Mozaiğin alt kısmı ise, kısmen tahrip olmuştur.

Mozaiğin alt kısmındaki dairesel çerçeve içinde, kısmen çapa betimlemesi vardır.

Evet, bu mozaik günümüzde bulunduğu yerde sergileniyor.

ANTİK LİMAN

Ayas kalesinin koruduğu liman, oldukça geniş bir koyun, küçük bir halicinin kenarına kurulmuştur. Bu koy, dar bir deniz boğazından karanın içine girerek kaleye doğru olabildiğince genişleyen bir koy haline gelir. Doğal bir dalgakıran vardır. İnsan eliyle yapılmışa benzeyen, şerit halinde uzanan koy ile denizi birbirinden koparır, daracık bir boğaz sayesinde deniz ile koyu birbirine bağlar.

Koyun tam ortasında: küçük bir adacık ve üzerinde kız kalesi bulunur. Denizdeki dalgalar yüksek geldiğinde, en fazla 6-7 metre kalınlığındaymış gibi bir görüntü veren bu kayaların üzerinden zıplayan dalgalar koyun içine düşebilmektedir. Ancak, bu doğal set, denizdeki gemilerin koy içine girmesine izin vermez ve limanın emniyetini sağlar. Böylece antik dönemlerde, çok önemli işlev sağlamıştır.

Adana Yumurtalık Ayas antik kenti

Adana Yumurtalık Ayas antik kenti

Adana Yumurtalık Ayas antik kenti-Aigaiai

AYAS (AİGAİAİ-YUMURTALIK) ANTİK KENTİ

Basılmış madeni sikkeler, Aigeai şehrinin geçmişinin en çok MÖ 2’nci yüzyıla kadar uzandığını kanıtlıyor.

Bir başka iddiaya göre ise: Seleukoslar, Kilikya’ya egemen olunca, yeni kentler kurmuşlar ve onlardan birisi de Aigeia idi.

Ayas antik kenti, Yeniköy deresi kenarında, korunaklı doğal bir barınağın hemen üzerindeki bir yükseltide kurulmuştur.

Kent: Hellenistik dönemde Aigeai, Roma döneminde Aegeai, Orta çağ’da İtalyan denizciler ve tüccarlar tarafından Ajazzo ve Lajazzo, İslami dönemlerde ise Ayas ismini kullanmıştır.

Bir Makedonya kolonisi olarak kurulan Aigea’da, antik dünyanın en büyük 3 Asklepios tapınağından biri vardı.

Roma imparatorluk devri boyunca, doğu seferine çıkan imparatorların uğradıkları büyük stratejik öneme sahip, donanma üssünün bulunduğu bir yerdi.

Şehir, Kilikya’nın da Roma Eyaleti yapılmasıyla vergiye tabi tutuldu. Romalılar döneminde, özgür kalan Aigeai, limanlarını ve tersanelerini geliştirdi. Bu şehrin dönemi, MÖ 47 sonbaharında başlıyor. Kentin asıl gelişme dönemi, Roma İmparatoru Julius Caesar’ın MÖ 47 yılının sonbaharında kentin ayrıcalıklarını kabul etmesi ve özgür şehir statüsü vermesiyle başlar. Roma İmparatorluk döneminde, Kilikya kentleri arasında büyük rekabet olmasına rağmen, Aigeai, önemli bir kent olmayı başarmıştır.

Kent, birçok bronz sikkede İskender, daha sonraları da kente otonomi veren Caesar’ın portrelerini koymuş ve kent Caracalla’dan sonra Makedonikeo olarak bile anılmaya başlanmıştır.

Kilikya’da, Seleukid hakimiyeti, bölgenin sadece ovalık kısmında Romalılar gelinceye kadar devam eder.

Bu daracık bölgeyi ellerinde tutabilmek uğruna, Seleukidler buraya sıkıca sarılmış ve müthiş bir Helenleştirme faaliyetine başlamışlardır.

Seleukos Nikator devrinde, ovalık kesimde Alexandria İssum ve Aigeai kentleri kurulmuştur. Bunlardan Aigeai, Makedonyalı asker kolonileri tarafından kurulmuştu ve ismi Makedonyanın başkentinden gelmeydi. Hadrian’ın 129 yılında, Tarsus’tan kara yoluyla gelip Antiocheia’ya giderken Aigeai’den geçtiği tahmin edilmektedir.

Kent, Romalılar döneminde özgürdü ve her keresinde, Hadrian’a, Commodiana, Severiana gibi kendine lütufta bulunan imparatorların adını taşıyordu.

Kentin, Anazarbus ve Tarsus ile sürekli bir rekabet içinde olduğu biliniyor. Hadrian ve Septimus Severus’un, kentte yaptıkları yardımları anmak için bu şehir, onların isimlerinin yanı sıra taktıkları lakaplarla ödüllendirilmiştir.

O dönemde Severuslar Hanedanlığından Marcus Oplelius Macrinus imparatorluk sikkelerinde, fener kulesiyle gemiler ve Aigeai’nin konumu resmediliyor.

Aigeaililerin, tanrılara tapınımı hakkındaki bilgileri bu sikkelerden öğrenilir.

MÖ 47 yılındaki sikkeler üzerinde, ön yüzünde şehir tanrıçasının başında kent surlarını temsil eden tacı ile veriliyor. Tanrılardan, Herakles ve Athenaya saygı gösteriliyor. Asklepios ise Hygieia ve Telaphorola birlikte, diğer tanrılardan daha çok öne çıkmıştır.

Kentin sağlık merkezi Asklepios’un ünü de vardı.

Seleukid kralı IV. Antiochos Epiphanes zamanında (MÖ 175-164) Ovalık Kilikya’da bulunan Alexandreia, Hieropolis-Castabaia, Algaea (Yumurtalık), Mopsus (Misis) ve Adana şehir idare meclisleri, kralın izniyle ve onun adına ve onun portresini taşıyan sikkeler basabiliyorlardı.

Bu antik kentin kuruluşu tam olarak bilinmez. Ancak Helenistik dönemde, Bergama gibi dünyanın üç Asklepieion (sağlık) tapınağından birisi burada idi. Hatta hekimlerin babası, Hipokrat’ın burada bir hastane kurduğu söylenir. Burada tarihte tıp ile ilgili ilkler yaşanır.

İkiz kardeş azizler Cosmas ve Damian, Aegeae şehrinde hekim olarak görev yaparlar. Tanrıdan aldıkları mucizevi ruhla mesleklerini icra ederler. Hatta, hastanın yaralanan bacağı yerine, yeni ölmüş bir Etiyoplalının bacağını aşıladılar. Yani dünya tarihinde ilk organ naklini yaptılar.

Kent imparator ve ailesiyle sıkı ilişkiler kurmuş, Neokoros unvanı alarak agon yapma hakkını elde etmiştir.

İmparator varisini bu kentten Roma dünyasına ilan etmiştir.

215 yazında, kenti ziyaret eden İmparator Caracalla’nın bu Asklepios’da dertlerinden kurtulduğu yazılıdır.

Asklepios ve Asklepionun dışında, kentte tarımcılık ve şarapçılığın simgesi olarak Dionysos ve Demeter ve depreme karşı koruyucu olan Poseidon kültleri hakimdi.

Daha Strabon zamanında, bataklık ve önemsiz bir yerken, Romalılar devrinde Suriye’ye giden yol üzerinde önemli bir liman, garnizon kenti ve konaklama yeri olmuştur.

Aigeai, Helen dilinde  Aigeai halkı demektir. Bu kelimenin Helen dilinde keçi anlamına gelen Aigos sözcüğünden türemediği ve dolayısıyla kentin adının tam olarak anlamının bilinmediği iddia edilir.

Bir deniz kenti olarak Aigeai, çok sayıda denizci de yetiştirmiştir. Bunlar uzak diyarlara yolculuk etmeyi göze alan, becerikli kaptanlardı.

Daha sonra, şehrin ticari önemi, Orta çağlarda daha da artar. Bu çağlarda, Yumurtalıktan (Layazzo) pekmeze benzeyen bir üzüm şırası ihraç ediliyordu.

Özellikle Venedik ve Cenevizli tüccarlar, Aegae antik kenti limanında koloniler kurdular. Şehir: ticaret, sanayi, deniz ticareti, balıkçılık, tekne yapımı, zeytinyağı, şarap, dokuma, amfora, cam eşyalar imalat merkezi oldu.

6’ncı yüzyılda, kentte her sene 40 gün süren fuarlar (40 dies commercia) düzenlenmesi, kentin ticarete verdiği önemi kanıtlar.

4’ncü yüzyıldan itibaren, imparatorlarla işbirliği halindeki Hıristiyanların saldırıları, kente çok büyük zarar verir.

Bu saldırıların hedefi, hala ününü korumakta olan Asklepios ve diğer pagan tapınaklarıdır.

Konstantin, 326 yılında kentteki Asklepion tapınağını yıktırmış ve onun yerine bir kilise yaptırmıştı. Ama Asklepion kültü, daha uzun yıllar devam etti.

Putperest imparator Julian’ın 362 yılında eski pagan tapınağını yeniden yaptırma emri uygulanmadı.

İmparator I. Leon zamanında, Aigaealı Anthusa isimli bir kahin, bulutlara bakarak falcılık yapıyordu.

Ama Ermeniler bağımsızlık emellerine ancak 8 sene sonra, 1198 yılında erişebildiler.

Leon, 1197 yılında Papa III. Zolestin ve VI. Heinrich’ten, kendisine krallık tacı giydirmesini istedi. Böylece Leon’a (1185-1219) 1198 yılında Sis şehrinde Papalık temsilcisinin huzurunda bir törenle Ermeni krallığı tacı giydirildi. Ardından, krallığın deniz ticaretinin merkezi ve hareket noktası Ayas (Yumurtalık) şehri olacaktı.

Ünlü seyyah Marco Polo, Çin seyahati için 1268 yılında bu limanda karaya çıkmış ve seyahatini tamamladıktan sonra, yine bu limandan gemiye binip Venedik’e dönmüştür.

Özellikle haçlılar, doğu Akdeniz’de önemli limanlarını kaybedince, Yumurtalık Ceneviz ve Venedikli tüccarlar için önemli bir liman kenti olmuştu.

Şehir, uzun süre Ermeniler, Bizanslılar ve Memlukler arasında el değiştirdikten ve oldukça tahrip edildikten sonra, Kanuni Sultan Süleyman tarafından yeniden yaptırıldı ve Osmanlı donanmasına üs olarak hizmet vermeye başladı.

Tıpkı Korykos (Kızkalesi)’ta olduğu gibi, biri sahilden 400 metre uzaklıktaki kalkerden oluşan bir adacık üzerinde kasa tekniğiyle yapılmış bir kale vardı. Kalenin duvarları iç tarafta salonları ve kubbeli holleri korurdu.

Modern Yumurtalık kenti kara kalesinin içinde yer alır.

Ancak Doğu ile Avrupa ticaret yolları, Akdeniz’den uzaklaşınca, şehir ve liman önemini kaybetti. Kent, 19’ncu yüzyılda fakir ve terk edilmiş bir yer olarak görüldü.

Günümüzde, bu kentin merkezinde, limanda geçmişin anıtsal izleri tamamen olmasa da yer yer ayakta kalmıştır.

Kalenin içinde henüz araştırılmamış antik yapılar ve Yeniköy deresi üzerinde (Kırıkköprü) büyük bir köprünün izleri vardır.

Batıda sur dışında, Kanuni tarafından yaptırılan bir gözetleme kulesi ve yakınlarda kaya mezarları ve Roma dönemi Nekropolu bulunur. Bunun yanında: Roma dönemi hamamı, mozaikler, adak taşları, yazıtlar, yapı unsurları vardır ve buna benzer buluntular, bugün Hükümet Konağı bahçesinde sergileniyor. Ancak burada bulunan bir kurşun lahit, Adana Müzesinde sergileniyor.

Günümüzde, Aegae kenti kalıntıları: kıyıdan yaklaşık 200 metre açıkta bulunan küçük bir adada görülebilir.

Aegeae antik kentine ait eserler Kaymakamlık binası önünde toplanarak bir müze oluşturulmuştur. Denizin kenarındaki Kaymakamlığın bahçesi, çeşitli dönemlerde çıkarılan arkeolojik buluntularla kaplı: dev amforalar, sütun başlıkları, lahitler göze çarpıyor. Ara sokaklara girildiğinde, parkın içinde işlemeli taşlar, şehrin içinde toprak altında birazı gözüken mermer sütunlar var.

Adana Yumurtalık Eros Mozaiği

Adana Yumurtalık Eros Mozaiği

Eros Mozaiği

Yumurtalık Belediyesi, sahil yolu yürüme bandını genişlettiği sırada, yağmurun da yardımı ile 2010 yılında bir gurup mozaik açığa çıkmıştır. Her ne kadar yol inşası durdurulmuş olsa da, mozaiğin mevcut alanının üçte biri hasar görmüştür. Sonra mozaiğin üstü kapatılmış, 2 yıl sonra yeniden yol çalışması sırasında mozaik gündeme gelmiştir.

2014 yılında Adana Müze Müdürlüğü tarafından kurtarma kazısı yapılır. Mozaikli döşeme ile mozaikli döşemeyi sınırlayan duvarların arası, çok iyi şekilde temizlenmiş ve netice olarak bu mozaik döşemenin bu mekan için yapıldığı ve mekanla mozaiğin çağdaş olduğu anlaşılmıştır.

Küçük kesme taşlardan, kaliteli işçilikle yapılmış olan mozaik döşemede: perspektif görünüş ve renkli taş işçiliği kullanılmıştır.

Mozaik taşların küçüklüğü, sıklığı, düzgün kesimleri, kaliteli derz aralıkları, boya kalitesi ve kenar-köşelerde duvar blokları ile planlanmış tam oturan köşe geçişleriyle oldukça kaliteli bir işçilik ve teknikle yapıldığı görülür.

36 metre karelik mozaik taban döşemesinin çerçevesinde, dıştan içe doğru sıralı olarak, bir büyük-bir küçük eşkenar dörtgenlerin içinde, daire bezemesi bulunur. Bu bezemeyi, kuşak ve dalga bezemesi izler. Deniz dalgası olarak nitelendirilen bu bezeme, antik dönemde mimari, seramik ve metal çalışmalarda dekor ve çerçeve olarak kullanılmıştır.

Panonun ortasında, mitolojik konuyu oluşturan dört değişik figür bulunur. İki hippokampos üzerinde, farklı yaşlarda ve boyutlarda işlenmiş, balık tutan eros figürleri betimlenmiştir. Ellerinde obje olarak olta ve olta uçlarında tuttukları balıklar bulunmaktadır. Oltaların uçlarında sarı olan barbun, diğeri levrek, serbest duran ise lagos balığı olmalıdır. Huni biçimli deniz kabuğu, pano içinde dikkat çeker.

Hippocampus: Grek mitolojisinde diğer deniz yaratıkları ile birlikte Poseidon’a hizmet eder. Homeros onlardan “tunç ayaklı atlar” olarak söz eder. Köken olarak at ve balık kuyruğundan oluşan bir gövdeye sahip yaratığa doğu sanatlarında rastlanmaz. Ancak hippokampos, tanrıların yanında hiçbir zaman yer almamış, sadece binek hayvanı olarak işlev görmüş, insanlar ile tanrılara arasında bir köprü görevi görmüştür.

Bu mozaiğin dünyada benzeri yoktur.

Adana Yumurtalık Ayas Kalesi

AYAS KALESİ

Kale Adana iline 80 km uzaklıktadır.

Günümüzde kale Yumurtalık ilçe merkezinin güneydoğu kıyısında kalmıştır.

Ayas: Haçlı seferlerinin bir sonucu olarak, ticaret yolunun değişmesi nedeniyle, daha 12’nci yüzyılın başlarından itibaren önemli bir ticaret merkezi olma yolunca canlanmaya başladı.

Bu dönemde: biri kıyıda, diğeri de denizde olmak üzere iki kalesi vardı.

Ortaçağ döneminde, Anadolu’nun iç kesimlerine dağılan kervan yollarının ana limanı ve başlangıç noktası oldu.

Şehrin güneydoğu ucunda bulunan kalenin: güneyinde bir liman, batı ve kuzey batısında şehir yerleşimi, doğusunda Marko Polo iskelesi ve halk arasında “Kız kalesi” olarak bilinen “Deniz kalesi” vardır. Kuzey ve kuzeydoğusu ise bir koya bakar.

Deniz seviyesindeki kaleden, günümüze sadece Langiois’in 1850 yılında görüp gravürünü çizdiği batı ve kuzeyi çeviren sur duvarlarının bir bölümü ve bunları destekleyen 7 kule, 1 sarnıç ulaşmıştır.

Langiois’in kuzeybatıdan çizdiği gravürde, dördü yuvarlak, üçü de köşeli olmak üzere yedi kule ile kuzeybatı köşedeki kulenin üst kısmı görülmektedir.

Ovalık Kilikya’nın en büyük antik liman kenti olan Yumurtalık: Ayas, Aigaea, Aigaiai, Layazzo isimleri ile bilinmektedir.

Ayas: bir Makedon kolonisi olarak, Yeniköy deresi kenarında, korunaklı doğal bir barınağın hemen üzerindeki bir yükseltide, bir liman şehri olarak kurulmuştur.

Roma imparatorluk dönemi boyunca, imparatorların uğradıkları büyük stratejik öneme sahip bir donanma üssü olan Ayas’da, antik dünyanın en büyük üç Asklepios tapınağından biri vardı.

Romalılar tarafından uzun süre kullanılan bu tapınak, Hıristiyanlığın kabulünden sonra, 4’ncü yüzyılda, İmparator Konstantin tarafından yıktırılmıştır.

Ortaçağ boyunca yoğun bir yerleşime sahne olan Ayas, kale ve liman çevresinde gelişmiştir.

Romalılar döneminde: Suriye’ye giden yol üzerinde, önemli bir liman, garnizon kenti ve konaklama yeri olarak kullanılmıştır. Bizans döneminde de bu özelliklerini geliştirerek devam ettirmiştir. Kentin ticari önemi, Ortaçağ’da daha da artmıştır.

Özellikle Haçlılar, Doğu Akdeniz’de önemli limanları kaybedince Ayas şehri, Ceneviz ve Venedikli tüccarlar için önemli bir liman kenti haline gelmiştir.

1266 yılında Mısırlılar Kilikya’ya saldırmış, bu saldırıda Misis, Ayas ve Adana tahrip edilmiş, Sis yani Kozan şehri de ateşe verilmiştir.

Evliya Çelebi’nin uğramadığı Ayas kalesi ve limanından, ünlü Venedikli gezgin Marko Polo, ilk olarak 1271 yılında, son olarak da ülkesine dönerken 1296 yılında iki kez geçmiştir.

Ayas’a “Layas” diyen Marko Polo, kenti “Doğu’nun bütün zenginliklerinin bir araya geldiği bir Pazaryeri, iç bölgelerden gelen bütün baharat, altın ve ipek elbiseler ve diğer değerli şeyler buraya gelir, iç bölgeleri gezenler bu Layas kentinin olduğu yoldan geçerler” şeklinde anlatır.

1322 yılında Memlukler, kenti yağmalayıp, denizdeki kaleyi yıkarlar ve kentin tamamına sahip olurlar.

Adana Yumurtalık Süleyman Kulesi

Adana Yumurtalık Süleyman Kulesi

  

SÜLEYMAN KULESİ

Kara kalenin 1.5 kilometre batısındadır. Silahlı Ayas kulesi olarak da bilinir. Yumurtalık ilçe merkezinden 2 km ve Adana il merkezinden 85 km uzaklıktadır.

Eski harita ve belgelerde Sultan Süleyman Kalesi olarak isimlendirilen yapı, askeri amaçlı kullanılmıştır. 1536 yılında inşa edildiği tahmin edilmektedir. Osmanlı imparatorluğunun Padişahı Kanuni Sultan Süleyman zamanında yaptırılmıştır.

Sadece beşgen ve iki katlı ana gövde üzerinde kat kat bölümler ve bu bölümler içerisinde dışarıyı gözetlemek için dar pencereler bulunur. 1572 Adana Sancak Defterinde kale hakkında: “kale “Silahlı Ayas” kalesi olarak adlandırılmıştır.

Kule, eski dönemde silahların bulunduğu ve askeri amaçlar için kullanıldığı anlaşılmaktadır. Kule, İstanbul’dan Adana’ya ulaşan askeri, tüccar ve haç kervanlarının güvenliğini sağlamak, denizden gelen muhtemel saldırıları önlemek ve askeri harekatlara destek amaçlı kullanılmıştır.

Barbaros Hayrettin Paşa’nın savaş gemileri burayı ziyaret etmişler ve Piri Reis, harita çizim ekipleri kalenin bulunduğu yeri belgelere geçirmişlerdir. Süleyman Kalesi, Osmanlı devletinin son dönemlerine kadar askeri üs olarak kullanılmıştır.

Adana Yumurtalık Marko Polo İskelesi

MARKO POLO İSKELESİ

Ünlü gezgin Marco Polo: Venedikli bir tüccarın oğludur. Çocukluğunda Karadeniz ve Akdeniz’deki ticaret merkezlerine uğrayan babasıyla yolculuklar yapar. Papa 9’ncu Gregorius, babası ve amcasını, Kubilay Han’a mektup götürmekle görevlendirir. Marko Polo, onlarla birlikte Hanbalık (bugünkü Pekin) şehrine gider.

Ünlü gezgin Marco Polo, 1271 yılında geldikleri Yumurtalık’ta birkaç gün kalıp, burada kendilerine rehberlik edecek kervana katılarak, Kilikya ovasının Toros dağları kıyısındaki Sis şehrine ulaştıkları, daha sonra buradan Feke (Vahga), Haçin, Komana (Şar) kentlerini izleyerek, Kayseri’ye ve oradan da Sivas’a geçtikleri belirtiliyor. Polo ve arkadaşları, bundan sonra 3.5 yıl sürecek olan İran, Afganistan, Doğu Türkistan ve Çin’i kapsayan maceralı yolculuklarına başladılar.

Roma döneminde inşa edilmiş olup, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde restore edilerek liman olarak kullanılmaya devam edilmiştir.

Burası, son 60 yılı kadar, tahıl ticaretinin yapıldığı işlek bir limandır.

Adana Yumurtalık Kız kalesi-Atlas kalesi

Adana Yumurtalık kız kalesi-atlas kalesi

   

KIZ (ATLAS) KALESİ

Kıyıdan yaklaşık 400 metre açıkta Kız kalesi, tarihi Ayas kalesiyle liman arasında ada üzerinde bulunmaktadır.

Kuzeyden güneydoğuya doğru uzanan ada üzerindeki kale Ayas limanına yanaşan gemilere ek hizmet binası olarak tasarlanmıştır. Atlas kalesi olarak isimlendirilen yapıya halk arasında Kız Kalesi de denilmektedir. Kız kalesi klasik dönemin sonlarına doğru yapılmıştır. Kız kalesinin yapımında, İtalyan mimarisinin hakim olduğu görülür.

Araştırmalar sonunda kale planına göre güney ucunda çembere benzeyen bölüm ile ana gövdeye bağlantı yapan yerler tamamen tahrip olmuştur.

Sert zemin üzerinde oturtulan taşlar ile sütunlar birbirleri ile ilgilidir. Bol miktarda kireç taşı kullanılan bu bölümde denizden gelebilecek saldırılara karşı korunma amaçlı yapılmıştır.

Bu kale, önemli gümrük kontrol merkezi olduğu bulgusuna rastlanılmıştır. Halen ayakta bulunan kuzey taraftaki ana gövde ve içinde bulunan salonlar, odalar ile yapılan araştırmalar sonucu, buranın bir gümrük kontrol merkezi, zahire, su sarnıcı, silah ve önemli bürokratik işlemlerin yürütüldüğü bir yer olduğu düşünülmektedir.

Yanına gitmek mümkün değil uzaktan görebilirsiniz, uzaktan görüp te burası nedir, neden kullanılmıştır gibi sorularınız olursa, cevapları yukarıdadır.