Aksaray

Aksaray

Burada: üç gün kaldım. İlk aklımda kalanlar: şehir merkezinde güzel bir restoranda yenilen güzel bir yemek, sonra anayol üzerindeki birçok insanımız tarafından bilinen otobüs mola yerleri ( Ağaçlı Tesisleri ) ve modern bir şehir ve tüm bunların yanında: şehir yakınlarında, göl kıyısındaki piknik yeri ve elbette: Ihlara vadisi.

Aksaray

ULAŞIM

Şehir: E-90 kara yolu üzerindedir. Şehre her giriş noktasında “Welcomme to 68 Aksaray” yazmaktadır.

Aksaray-Niğde arasındaki uzaklık; 121 km. Aksaray-Ankara arasındaki uzaklık: 225 km. Aksaray-İstanbul arasındaki uzaklık: 674 km. Aksaray-Nevşehir arasındaki uzaklık: 75 km. Aksaray-Konya arasındaki uzaklık: 148 km. Aksaray-İzmir arasındaki uzaklık: 688 km. Aksaray-Antalya arasındaki uzaklık: 465 km.

Aksaray ilinin, yakın yerleşim yerlerine olan uzaklıkları ise şöyledir: Aksaray-Ihlara arasındaki uzaklık: 45 km. Aksaray-Sultanhanı arasındaki uzaklık: 40 km. Aksaray-Helvadere arasındaki uzaklık: 28 km. Aksaray-Selime arasındaki uzaklık: 28 km. Aksaray-Akhisar arasındaki uzaklık: 11 km. dir.

Aksaray

TARİHİ

Aksaray ve çevresindeki ilk yerleşimcilerin, Neolitik çağda ortaya çıktıkları bilinmektedir. Bölgede bulunan “Acemhöyük” kazılarında: Asurlu tüccarların bölgeye gelerek ticaret yaptığına dair buluntular ele geçirilmiştir. Acemhöyük’ün en parlak dönemleri ise, MÖ.2000 yıllarında yaşanır. Hitit medeniyetinde “kurşaura”, Roma döneminde “Archelais garsaura” olarak geçer. MS.6.yüzyılda ele geçen bir sikkede “aqsara” ismiyle anılır. Yani, bugünkü şehir isminin, Türklerin egemenliğinden önce de, yörede kullanıldığı sanılıyor.

Aksaray: 1142 yılında, Selçuklular tarafından ele geçirilir. 1470 yıllarında ise, Osmanlılar bölgede görülür. Bu ara dönemde ise: İlhanlılar, Danışmentler ve Karamanoğlu Beyliği var. 1470 yılında, İshak Paşa, bölgeyi ele geçirir ve Osmanlı hakimiyetine sokar. Bunun üzerine, İstanbul’un Türkleşmesi için, Aksaray halkının büyük bölümü: İstanbul’a nakledilirler. İstanbul’daki: Aksaray, Laleli, Kurtuluş ve Ortaköy semtlerinin, bu sırada Aksaraylılar tarafından kurulduğu söylenmektedir.

1920 yılına gelindiğinde, Aksaray’ın il olduğu görülür. 1933 yılında ise, vilayet statüsü biter ve Niğde iline bağlı bir ilçe olur. 1989 yılında ise, yine il olur.

Bu arada: şehre “Aksaray” isminin verilmesinin nedeni hakkında: “Bir zamanlar, Selçuklu Sultanının çok sevdiği kızı  hastalanır. Ülkenin tüm hekimleri, saraya çağırılır  ama kızın hastalığı anlaşılamaz. Kız “ah saray” diye inlemektedir. O sırada, saraya, derviş kılığında bir adam gelir. Sultandan izin alır ve hasta kızı görür, konuşturur.

Sevda kelimeleri geldikçe, kızın nabzının hızla arttığını hisseder. Bunun üzerine, kızın sevdalı olduğunu anlar. Kız: saraydan kurtulup sevdiğine kavuşamayacağını düşündükçe, “Ah Saray” diye inlemektedir. Derviş, kızın babası Sultan’ın huzuruna çıkar ve durumu anlatır. Bunun üzerine, Sultan, kızının sevdalısı genci bulur, saraya getirttirir ve bunları evlendirir. Böylece: genç kızın “Ah Saray” iniltileri “ Aksaray” a dönüşür.

Aksaray

GENEL

Coğrafi bölge olarak, İç Anadolu’nun, Kızılırmak kesimindedir. Bölgede: Hasandağı, Melendiz ve Ekecik gibi, volkanik dağların oluşturduğu platolar yoğunluktadır. Batıda ise, Konya ovasının bir bölümü, Aksaray sınırları içine girer.

İl merkezinin, denizden yüksekliği: 980 metredir.

Bitki örtüsü: yarı kurakçıl bitkiler şeklinde gelişmiştir. İklim durumu ise: yazları sıcak ve kurak, kışları ise, yağışlı bir iklim bölgede hakimdir.

Yörede, düzenlenen etkinlikler şunlardır: Temmuz ayı içinde: Ihlara Kültür ve Turizm Festivali, Eylül ayı başında: Yunus Emre Anma Günleri, Temmuz ayının sonlarında: Saratlı Kültür ve Sanat Etkinlikleri Festivali  düzenlenmektedir.

Aksaray ilinin en büyük özelliklerinden birisi: burada yaşayan insanların büyük bölümünün, bir zamanlar yurt dışına gitmiş olmalarıdır. Özellikle: İngiltere. Evet, burada yaşayanların ailesinden, en az iki kişi, yurt dışındadır. Yani, halkının % 70’i Avrupa görmüştür.

Yazın, bu gurbetçilerin şehre gelmesiyle, şehirde kışın yaşayan nüfus birden artar. Kışın: akşam saat: 07.00 gibi boşalan sokaklar, yazın akşam saat: 02-03.00’e kadar kalabalıktır.

Şehirde, 1980’li yıllarda kurulmuş olan “Mercedes Benz” fabrikası, kamyon üretimiyle, öne çıkmaktadır. Bu kamyon fabrikasının şehirde kurulmuş olması, şehrin öne çıkmasını sağlamıştır.

AĞAÇLI TESİSLERİ

Burası, Kapadokya’ya açılan bir kapı konumundadır. Ihlara vadisine 35 km. uzaklıktadır. Tesislerde: Türk mutfağı, fast-food bölümü ve alışveriş için bir çarşı bulunuyor. Ayrıca: burada 92 oda ve 225 kişi kapasiteli bir de toplantı salonu bulunan konaklama tesisi var. İlginç ve güzel bir yer. Buradan söz etmemin nedeni: ülkemizde yaşayan birçok insanın, mutlaka bir şekilde buraya uğramış olmasıdır. Ben birkaç kez uğradım, güzel, temiz bir tesis.

Aksaray Tuz Gölü

TUZ GÖLÜ

Türkiye’nin en büyük ikinci gölüdür. Koçhisar gölü olarak da bilinir.

Uzunluğu: 400 km. dir. Göl çevresi: bataklıklarla çevrilidir. Bataklık dışında kalan araziler ise, çoraklaşmıştır. Gölün en derin yeri: 1 metredir ki çoğu yerde 0.5 metre bile değildir. Yani, büyüklüğüne karşı, ülkemizin en sığ göllerinden biridir.

Deniz seviyesinden yüksekliği: 899 metredir.

Ülkemizin en az yağış alan yöresinde bulunduğu için, akarsu bakımından çok fakirdir. Aşırı buharlaşma nedeniyle de, gölün tamamına yakın kısmı, yazın kurur. Kuruyan bu bölgelerde: 30 cm. kadar ulaşan, tuz tabakası oluşuyor. Dolayısıyla, ülkemizin tuz ihtiyacının büyük bölümü (% 64 lük bölümü) buradan karşılanmaktadır.

Göl: aynı zamanda, kuş varlığı bakımından, ülkemizin en zengin göllerinden biridir. Kışın, birçok kuş için, kışlama alanıdır. İlkbaharda, göl içinde oluşan adalar ve bataklıklarda, birçok kuş türü kuluçka yapmaktadırlar. Özellikle: flamingo türü kuşların, en önemli kuluçka alanıdır. Gölün orta kesimlerinde, 5-6 bin yuvadan oluşan, dev kuluçka kolonileri bulunmaktadır.

Tuz gölü

Kıyısından geçerken, mutlaka küçük bir mola verin. Hatta, ayakkabılarınızı çıkarıp, tuz gölünün kıyısında, küçük bir gezinti yapın. Hatta, göl kıyısında, uzun bir yürüyüşe bile çıkabilirsiniz. Burada ilginç bir konudan daha söz etmek istiyorum. Göl kıyısındaki köylerde: kavun ve karpuz tarlaları göreceksiniz.

Tuz yoğunluğunun bu kadar fazla olduğu göl kıyısında yetiştirilen: bu kavun ve karpuzları tadarsanız, ne kadar tatlı olduklarını görüp şaşıracaksınız. Ayrıca: göl kıyısındaki bu köylerde: pek çok çömlekçi bulunuyor ve buralardaki ustalar: su kavanozları üretiyorlar ki, bunları, dünyanın başka herhangi bir yerinde bulmak mümkün değil.

Evet, Tuz gölü: yapılan araştırmalara göre, 1915 yılından bu yana % 85 oranında küçülmüştür. Bu şekilde küçülme devam ederse, 2015 yılında, göl tamamen yok olacaktır.

 

HASAN DAĞI

Aksaray il merkezine, 28 km. ve Ihlara’ya 15 km. uzaklıktadır.

Orta Anadolu bölgesinin, en yüksek ikinci dağıdır. Yüksekliği: 3268 metredir. 1750 metrelik yüksekliğe kadar, meşe ormanlarıyla kaplıdır. Anadolu’da, silüeti en güzel  dağ olarak bilinir. Ulaşım ise, rahattır. Çünkü: E-90 karayolunun hemen kenarında bulunmaktadır.

Turizm Bakanlığı tarafından, Turizm merkezi olarak ilan edilen Hasan Dağında, dağcılık ve yürüyüş yapmak mümkün. Zirvede bulunan Helvadere köyüne, 2 km. uzaklığında bulunan dağ evinden, muhtemelen 9 saatlik bir yürüyüş ile çıkabilirsiniz. Burada: muhteşem güzellikteki göleti görebilir, dağdan çıkan kaynak suyundan içebilirsiniz. Bu arada, Helvadere köyünde, antik Nora şehrini görebilirsiniz.

AKSARAY ÜNİVERSİTESİ

2006 yılında açılmıştır. Üniversite bünyesinde: 4 fakülte, 2 yüksekokul, 5 meslek yüksek okulu bulunmaktadır. Bu eğitim kurumlarında: 6930 öğrenci bulunmaktadır. Akademik kadrolarda ise: 434 öğretim elemanı görev yapmaktadır.

NE YENİR. NE İÇİLİR

Aksaray yöresinde: yerel tatlardan denemek isterseniz: bamya çorbası ve un-su ve kaymaktan yapılan çiğleme yiyebilirsiniz. Ayrıca: çılbır (kırılmış yumurta, sarımsaklı yoğurt ve su içinde haşlanıyor), mıhlama ve Aksaray tava yiyebilirsiniz.

NE SATIN ALINIR

Aksaray Taşpınar yöresinden: halı satın alabilirsiniz.

Aksaray

GEZİLECEK YERLER

Aksaray Kültür Evi

AKSARAY KÜLTÜR EVİ

Şehirde, ilginç bir yapı var. Kısaca bilgi vereceğim, ilginizi çekerse, ziyaret edebilirsiniz. Burası: 1930 yılında yapılan, Vali konağı. Tamamı kesme taştan yapılmış, 2 katlı ve 5 odalı, 2 salonlu. Cumhuriyetin ilk yıllarında yapılmış, ender güzellikteki yapılardan biri.

Son yıllarda, yeni Vali konağı yapılınca, burası, valilik tarafından terk edilmiş. 2007 yılında ise, Aksaray kültürünü, geleneklerini, göreneklerini, yaşam tarzını, sosyal hayatını yansıtan, bir müze haline getirilmiş. Ama, geleneksel müzecilik anlayışı dışına çıkılarak, her odada, ayrı bir kültür yansıtılmış ve bu durum heykellerle desteklenmiştir. Kültürevinde, yaklaşık 31 heykel bulunuyor. Kullanılan eşyaların tümü ise, vatandaşlardan hibe olarak alınmış.

Aksaray Müzesi-Zinciriye Medresesi

AKSARAY MÜZESİ- ZİNCİRİYE MEDRESESİ

İl merkezinde, Zincirli Mahallesindedir. Karamanoğlu Yahşi Bey tarafından, 1336-1338 yılları arasında yaptırılmıştır.

Anadolu’nun ilk üniversitelerindendir. Somuncu Baba, Yusuf Hakiki Baba, Ak Şemseddin gibi, büyük İslam alimleri, burada dersler vermişlerdir.

Plan olarak: kesme taş ve tuğla kullanılarak inşa edilmiş, dört eyvanlı, üzeri kubbe ile örtülü, 8 bölmeli ve üstü açık avluludur. Ortadaki büyük revağın, tam ortasında, medresenin su ihtiyacının karşılandığı büyük bir kuyu bulunmaktadır. Bu kuyuda bulunan zincirden dolayı, buraya “Zinciriye Medresesi” ismi verilmiştir.

Giriş: doğu bölümündeki taç kapıdandır. Bu kapı: basık kemerlidir. Yapı: 15.yüzyıl ortalarında yapılmış ve 20.yüzyıl başlarına kadar, medrese olarak işlevini sürdürmüştür. 1940 yılından sonra ise, 1955 yılına kadar cezaevi olarak kullanılmıştır. Çakırcalı Mehmet Efe: bu cezaevinde yatmış ve tünel kazarak firar etmiştir. Bu tarihi bina, bir süre sonra terk edilmiştir.

1969 yılından sonra ise, müze olarak faaliyete geçmiştir. Müzede: 1997 yılı sonu itibarıyla: satın alma, bağış ve Aksaray ili sınırları içinde yapılan arkeolojik kazılar sonucu elde edilmiş, toplam: 6134 eser bulunmaktadır. Bunlardan: 2022 tanesi arkeolojik eserdir.

Müze

Birbiriyle, koridorlarla bağlanan 4 teşhir salonundan oluşuyor. Bu salonlar: Etnografya, Arkeoloji, Mumyalar ve Üzerinden çıkan eserlerin sergilendiği salonlardır. Bahçede ise, küpler sergileniyor.

Müzede: Güvercinkaya yerleşkesinden getirilen 24 parça eser bulunmaktadır. Kalkolitik dönemden kalma bu eserler arasında: obsidyen’den kesici aletler, çanak-çömlek, sürtme ve öğütme taşları, kemikten bız ve süs eşyaları, pişmiş topraktan hayvan ve insan figürleri bulunmaktadır.

Acemhöyük kazısında ise, ortaya çıkarılan 819 eser, yine müzede sergileniyor. Bunlar: pişmiş topraktan riton, testi, kapaklı vazo, ağırşak, damga, mühür ve bullaları, kemikten alet, mühür ve aplikleri, taştan el baltası, fayanstan ve pişmiş topraktan hayvan figürleri, kaya kristalinden objeler var. Ayrıca: altın ve gümüz küçük buluntular ile bronz iğneler müzede müzede sergilenmektedir.

Evet, bunların dışında, Müzede: Darphane (Melik Mahmut Gazi Hangahı) kazısında bulunan: 11 Selçuklu dönemi eseri ve başkaca, yörede bulunan arkeolojik eserler sergileniyor.

ETNOĞRAFYA SALONU

Aksaray çevresinden toparlanmış: etek, bindallı, cepken ve kaftan gibi giyim eşyaları, süs eşyaları, halılar, çorap, para kesesi, kılıç ve silahlardan oluşan, 584 eser sergileniyor.

Sikke Bölümünde: Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait: altın, gümüş, bronz ve bakır madenlerinden yapılmış,. Toplam 3528 sikke sergileniyor.

Aksaray Müzesi

Evet, müze gezisinde

Mutlaka görmenizi önereceğim obje: Aşıklı Höyükte bulunun ve dünyanın en eski kafatası ameliyat izlerini taşıyan, genç bir kadına ait kafatasıdır. Ayrıca: müzede, Mumyalar Bölümünde bulunan mumyalar: 10. ve 13.yüzyıllardan kalma, Çanlı Kilisenin içinden ve çevresinden çıkarılmışlardır. Bunların içinde : çocuk ve yetişkin mumyaları yanında bir de kedi mumyası bulunuyor.

Mumyaların üzerinden çıkarılanların sergilendiği bölümde ise: mumyalarla birlikte bulunan: cam bilezik, boncuk, metal yüzük, kolye, giysi, kefen parçaları, tarak,  patik ve fes gibi kişisel eşyalar ve elle yazılmış İncil ve çeşitli yazma eserler de görülebilir.

Aksaray Ulu Cami

ULU CAMİ

Şehir merkezinde, yığma bir tepe üzerinde: 1408-1409 yılları arasında, Kılıçaslan’ın oğlu Rükneddin Mesut tarafından yaptırılmıştır. Sultan Mesut’tan sonra hükümdar olan oğlu II. Kılıçaslan, babası tarafından yaptırılan camiyi genişlettirmiş, abanoz ağacından yapılan muhteşem minberine, babasının adı yanına kendi adını da yazdırmıştır. Özellikle, bu minber: yazının, sedef kakmacılığının, ince ağaç işçiliğinin ve süslemenin her çeşit inceliğinin bir arada kullanıldığı bir sanat eseridir. Bu minber: Hoca Anüştekin tarafından, Sultan I. Mesut zamanında yapılmıştır.

Minaresi: 1925 yılında yapılmıştır.

KIZIL (EĞRİ) MİNARE

Şehir merkezindedir. 1221 yılında; Selçuklular döneminde; Sultan I. Gıyasettin Keyhüsrev tarafından yaptırılmıştır.

Kırmızı tuğladan yapılmış olduğu için, Kızıl Minare olarak da isimlendirilmektedir. Yanında göreceğiniz cami, sonradan yapılmıştır.

Minare: dört köşe bir kaide üzerindedir. Silindirik gövdeli, ince bir silme ile, iki kısma bölünmüştür. Alt kısım: zikzak, üst kısım ise: mavi ve yeşil, çini mozaiklerle süslenmiştir. Ancak, bu tarih hazinesi yapı: yıkılma tehlikesine karşı, çelik halatlarla bağlanmış. Çünkü: yer çekimine meydan okurcasına yaptırılan bu Selçuklu eseri: ekseninden 27 derece eğiktir. Yüksekliği ise: 35-36 metre civarındadır.

Minare, yıkılma tehlikesine karşı: 1973 yılında, çelik halatlarla bağlanmıştır.

Aksaray Somuncu Baba Türbesi

SOMUNCU BABA TÜRBESİ

Şehir merkezinde, II. Kılıçaslan Tepesi eteğinde, Ervah mezarlığı içindedir. Bu açık türbe, Şeyh Hamid-i Veli’ye aittir. Türbe: 1412 yılında yapılmıştır. Yapıdan günümüze ulaşan, 2 tane mezar taşı vakfiyesi bulunmaktadır.

Türbenin girişinde ise bir yazı var: “ Ne kahrı düşman elinden, ne lütfu tanıdıktan bil. İşlerini Hakka havale et, onları Allah’tan bil”

Somuncu Baba: Hacı Bayram-ı Veli’yi: Aksaray’a çağırtır ve geldiğinde, ona “vefat zamanının geldiğini” söyler. Hacı Bayram-ı Veli: 18 yıl, burada, Şeyhinin hizmetinde bulunarak eğitim alır. Daha sonra, Fatih Sultan Mehmet’in hocalığını yapar.

YEŞİLOVA (ACEM HÖYÜK) 

İl merkezinin, 13 km. kuzeyinde, Yeşilova kasabasındadır. Höyük: 700×600 metre ölçülerindedir. Anadolu’nun en büyük höyüklerinin başında gelir. Höyük “Acemhöyük” ismini: Yavuz Sultan Selim’in, Çaldıran seferinden sonra, Azerbaycan’dan getirdiği aileleri burada iskan etmesinden sonra, halkına “Acem” denilmesi nedeniyle almıştır.

Yapılan araştırmalarda: höyüğün, MÖ.3000 yıllarından itibaren, yerleşime açıldığı ve en parlak döneminin ise, Asur ticaret kolonilerinin bölgede bulunduğu sıralarda yaşandığı anlaşılmıştır. Bu dönem: MÖ.1800 yıllarına denk gelmektedir.

Höyükteki şehrin, o zamanki isminin “Puruşhanda” olduğu sanılmaktadır. Takip eden tarihi süreçte, höyük dışında “Aşağı şehir” olarak belirlenen yerde de, yerleşim bulunduğu anlaşılmıştır. Daha sonra ise, gerek höyük ve gerekse Aşağı şehir yerleşimleri terk edilmiştir. Ancak: Roma döneminde, höyük yerleşiminde yeniden yaşam görülüyor. MS.3.yüzyılda ise, höyük, tamamen terk edilmiştir.

Acemhöyük içinde, günümüzde neler görebilirsiniz: 2 saray yapısı var, bunlar Anadolu mimari tarihi açısından çok önemli. Bu saraylardan: Sarıkaya sarayı olarak isimlendirilen, höyüğün güneyindedir. Kuzeybatıda ise Hatipler Sarayı bulunuyor. Höyükten çıkarılan eserlerin bir kısmı: Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinde, Aksaray ve Niğde Müzelerinde sergilenmektedir.

ÖRESİN HAN (TEPESİ DELİK HAN)

Aksaray-Nevşehir karayolu üzerinde ve il merkezine 21 km. uzaklıktadır. Anadolu’da sadece iki örneği bulunmakta olan bu yapı: hükümdarlara misafirhane, sığınak, borsa, ticaret işlerinin görüşüldüğü bir merkez olarak öne çıkmaktadır.

Dikdörtgen bir plana sahiptir. Duvarları: yığma olarak inşa edilmiştir. Kesme taş ile kaplıdır. Taç kapısı ve ön cephesi yıkık, kitabesi yoktur. Bu yüzden: 1264-1283 yılları arasında yapıldığı düşünülmektedir.

Buranın, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restorasyonu yapılmış ve bir ihale ile, restoran olarak kullanılmak üzere özel sektöre kiraya verilmiştir. Kervansaray restoran adıyla, burada hizmet veren bir işletme var.

ALAYHAN

Aksaray-Nevşehir-Kayseri karayolu üzerinde, 22’nci km.de, Alayhan köyünün, 3 km. doğusundadır. Kapı üzerinde bulunan “çift gövdeli ve tek başlı aslan figürü” mutlaka görülmelidir.

Han yapısı: sağ ve solda, yedişer bölümden oluşmaktadır. Ancak: bütün kubbeler, tonozlar ve hanın üzerinde bulunan gözetleme kulesi yıkılmıştır. Ayakta kalan kısımlardan anlaşıldığına göre: yapı girişten itibaren, 6 sıra halinde, 24 ayaktan oluşmaktadır.

Moloz taşlarla, yığma olarak inşa edilmiştir. Düzgün kesme taşla kaplanmıştır. Taç kapı, sadedir. Mimari ve süsleme şekillerinden, yapının: 12.yüzyıl sonları veya 13.yüzyıl başlarında yapıldığı sanılmaktadır.

Evet, günümüzde tam ortasından karayolu geçirilmiş ve han, tam bir harabe durumundadır.

Aksaray Aşıklı Höyük

AŞIKLI HÖYÜK

İl merkezinin 25 km. güneyinde, Kızılkaya köyündedir. Ihlara vadisinin, 4.5 km. kuzeydoğusundadır. Orta büyüklükte bir höyüktür.

Höyük: tarıma elverişli bir ova yanında ve Melendiz ırmağının kenarında kurulmuştur. Doğal oluşum sonucu, çevrede çok sayıda “doğal cam-volkanik cam” denilen “obsidiyen” yatakları var.

Bu höyükte yaşayan insanlar: binlerce yıl önce, alet ve silahlarını yapmak için, bu obsidiyen kaynakları kullanmışlar, bu hammaddeyi, çevredeki diğer yerleşim insanlarına satarak ve değiş-tokuş yaparak ticaretin başlamasına neden olmuşlardır. Çünkü: Kıbrıs, Suriye, Irak ve Filistin bölgelerinde, obsidiyen aletler bulunmuştur.

Burada: 1989 yılından bu yana arkeolojik kazılar yapılıyor. Çünkü: Mamasın Baraj gölünün su seviyesi yükseldiğinde, Aşıklı Höyüğün, kısmen batı ve kuzey yamaçları, su altında kalacaktır.

Burada: Anadolu’daki ilk köy yerleşimi, yani günümüzden on bin yıl öncesine ait köy yerleşimi bulunmuş olup, bu özelliği ile ön plana çıkmaktadır. Burada bulunan kültürün benzeri: henüz bulunamamıştır. Burada: 10.000 yıllık, damından girilen neolitik bir ev tipi kullanıldığı anlaşılmıştır.

Aşıklı insanları: günümüzden binlerce yıl önce, ölülerini, konutlarının altına açtıkları çukurlara gömmüşlerdir. Aşıklı’da yaşayan insanlar, ilk kez, burada: buğday, arpa ve mercimek tarımı yapmışlardır. Ancak, yoğun olarak avcılık ile uğraşmışlardır. O dönemlerde, Melendiz vadisinde bulunan: yabani koyun, domuz, keçi, sığır, geyik, tavşan ve kuş gibi hayvanları, yoğun olarak avlamışlardır.

Aksaray Ihlara Bölgesi

IHLARA BÖLGESİ 

Ihlara vadisi bölgesi, Aksaray şehir merkezine 45 km. uzaklıktadır. Yol: düz ve asfalttır.

Öncelikle, Ihlara vadisinin nasıl oluştuğu hakkında kısa bilgi vermek istiyorum: Vadiye yakın Hasan dağı yükseltisi oluştuğunda, havzalar oldukça alçakta kalmıştır. Daha sonra, Hasan dağı, volkan püskürttüğünde, tektonik hareketler sonucu, çevre yüzeyinde büyük bir volkan tabakası oluşur. Bu volkan tabakası: rüzgar, erozyon ve  diğer doğal etkenler sonucu aşınır ve Selime ile Yaprakhisar bölgelerindeki, değişik görünüm ve renklerdeki “Peri bacaları” ortaya çıkar. Ihlara Vadisi boyunca ilerleyen “Melendiz Çayı” da, kanyon vadisinin tabanını oyarak, büyük bir derinlik kazandırır. Yer yer; 100 ve hatta 120 metrelere kadar ulaşan bu derinlik; vadiye farklı bir görüntü veriyor.

Aksaray Ihlara Bölgesi

Evet: Ihlara vadisi içinde, 5000 yerleşim yeri ve 105 kilise bulunmaktadır. Bugün görülebilen 14 kilise mevcuttur. Bunlardan, 10 kadarı, canlılığını ve renk uyumunu korumaktadır.

Bölgenin eski adı: “Peristremma”dır. Bu kadar yoğun kilise yapılaşmasının nedeni hakkında; aşağıda yine kısa kısa bilgiler vereceğim.

Aksaray Ihlara Bölgesi

Bölge

Hıristiyanlığın ilk yıllarında, önemli bir dini merkez olmuştur. Kayserili Basilus ve Nazianzoslu Gregorius gibi mezhep kurucuları, 4.yüzyılda, burada yetişmişlerdir. Bu şahıslar: Mısır ve Suriye sisteminden ayrı bir manastır hayatı geliştirmişler ve böylece: Yunan ve Slav sistemleri ortaya çıkmıştır.

Gregorius’un yetiştiği kayalık bölge: Manastır ruhuna uygun, kayalara oyulan kiliseler şeklinde yoğunlaştı. Ihlara vadisinde, kayalara oyulmuş bu freskli kiliseler: günümüze kadar korunarak gelmiş ve dünyada eşine rastlanmayan bir tarihi hazine olarak ziyaret edilmektedir.

Aksaray Ihlara Bölgesi

Hıristiyanlığın ilk yıllarından itibaren, kayalara oyularak oluşturulan bu kiliseler: 14 km. uzunluğunda, Ihlara’dan Selimiye’ye kadar devam eden “Ihlara Vadisi” nin içindedirler.

Burada bulunan kiliselerden, sadece 2 tanesinin yapılış tarihleri belirlenebilmiştir. Bunlar: Direkli Kilise (976-1025) ve Saint Georges Kilisesi (1283-1295) dir. Özellikle: Saint Georges kilisesi: yapıldığı dönemin sanatsal özelliklerini taşımaktadır. Hatta, bir Selçuklu Sultanının elbisesini gösteren resim bulunması: buranın yani kilisenin, Türk hükümdarının himaye ve yardımları ile yapıldığının kanıtıdır.

10.yüzyılda, Bizanslılar: Toroslar ve Kilikya bölgelerinde, yeniden hakim olmaya başlayınca: Ihlara bölgesinde, yeni yeni kiliseler de yapılır. Özellikle: Bahaeddin Samanlığı, Sümbüllü ve Direkli Kiliselerin resimleri, bu dönemde işlenmiştir. 11.yüzyılda inşa edilen kiliseler ise: Ala kilise, Akhisar’daki Çanlı kilise ve Karagedik kilisesidir. Eski kiliselere, bu dönemde, yani 11.yüzyılda, yeni resimlerin ilave edildiği de görülmektedir.

11.yüzyılda, Selçuklular bölgeye gelince, kilise kültürü son bulur. Fakat, bölgedeki dini hayat devam eder. Bölgedeki dini kilise hayatı, ancak, mübadele sonrasında, 1924 yılında tamamen biter.

Vadi içinde: Melendiz çayı akıyor.

Aksaray Ihlara Bölgesi

Ihlara bölgesine geldiğinizde

özel aracınız ile geldiyseniz, aracınızı bırakabileceğiniz otopark var, burada aracınızı bırakın ve müze gişesinden, giriş biletinizi alın. Vadiyi gezmek için size ayrılan zaman: 08.30 ile 19.30 arasındadır. Önce: seyir terasından çevreyi inceleyin ve sonra kanyonun içine inin. Birçok basamaklı merdiveni inip, Melendiz çayının kıyısına geldiğinizde, patika yol kıyısındaki  tabelalar, hangi kiliseye gitmek istiyorsanız, sizi yönlendiriyor.

Burada gezebileceğiniz birçok kilise: patika ve kayalar üzerinde olduğundan, rahat kıyafet ve özellikle ayaklarınızda spor/lastik tabanlı ayakkabı bulunması çok önemli. Ayrıca: gerek merdivenler ve gerekse kilise yapılarına inip-çıkarken mutlaka terleyeceksiniz, buna göre tedbirli olmanızda yarar var. Vadinin tamamını yürüyerek dolaşmanız, yaklaşık 5 saat sürmektedir.

Aksaray Ihlara Vadisi Gezi Planı

IHLARA VADİSİ GEZİSİ PLANI

Gezerken bir ipucu: Ihlara köyünden itibaren, Melendiz ırmağının sol tarafını takip ederek ilerleyin. Belisırma köyünden itibaren ise, ırmağın sağ tarafını izleyin. Vadinin çıkışında: Yaprakhisar köyüne ulaşın, köyde çok sayıda Bizans Manastırı görebilirsiniz. Yaprakhisar köyünün devamında ise, Peri bacalarıyla çevrili, Selime var.

Aksaray Eğritaş Kilisesi

EĞRİTAŞ KİLİSESİ

9.yüzyılda yapılmıştır. Vadinin en eski yapılarındandır. Çok büyük bir tapınak şeklinde inşa edilmiştir. Batı yönündeki bir bölümü, yıkılarak yok olmuştur. 2 katlı olarak yapılan yapıda, ana yapının altında cenaze törenlerinin yapıldığı bölüm ve bu bölüme açılan mezar odaları bulunmaktadır. Bu odalarda mezarları görebiliyorsunuz. Ancak, 2 katlı olarak yapılmış olsa da, iki katı birbirinden ayıran ahşap zemin, sonradan çökmüştür.

Doğu duvarındaki bir kitabeden: kilisenin “Meryem” e ithaf edildiği anlaşılmıştır.

Bunun dışında, yapıda bulunan fireskolarda işlenen konular: iki melek arasında oturan İsa, iki melek ve 6 piskopos arasındaki Meryem, Hz. Yusuf’un rüyası, Mısır’a kaçış, vaftiz, Kudüs’e giriş. Bunlar, oldukça yıpranmış olmalarına rağmen, boyalarının çok renkli ve canlı oluşları dikkat çekiyor.

Aksaray Kokar Kilise

KOKAR KİLİSE

10.yüzyılda yapılmıştır. Haç planlı ve tek katlıdır. Yapıya giriş: yıkılmış olan apsisinden sağlanmaktadır. Tek katlıdır ve kayanın içine, uzunlamasına oyulmuştur. Sonradan, kaya içine oyulan, 2 cenaze salonu ile, kilise, batıya doğru uzatılmıştır. Bu bölümde, zeminde mezarlıklar görülmektedir.

Freskolarında işlenen konular oldukça zengindir. Bunlar: son yemek, çarmıha gerilme, Mesih’in defnedilişi, göğe çekilme, havarilerin görevleri. Bu resimlerde: gri ton hakimdir. İyi korunmuş olan kubbenin tam ortasında, İsa’yı sembolize eden büyük bir haç motifi bulunmaktadır. Çevresinde ise, havariler bulunmaktadır.

Kilisede, 2 mezar odası var. Bu odalardaki süslemeler, kırmızı boya ile yapılmış ilk örnekler olarak öne çıkıyorlar.

PÜRENLİ SEKİ KİLİSESİ

Ağaçlı kilisesi ile aynı istikamettedir. Ihlaraya doğru, yaklaşık 300 metre uzaklıktadır. Irmak seviyesinden ise, 30 metre yukarıdadır. Çevresinde yetişen “püren” isimli ot nedeniyle, yöre halkı tarafından, bu isim verilmiştir.

10.yüzyılda yapılmıştır. Kayaya oyulmuş 4 bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünden sonra, büyük salona ve buradan da, diğer salonlara geçilmektedir. Salonlardan biri, cenaze tören salonu olarak da kullanılmıştır ve bu salonun zemininde, mezarlar bulunmaktadır.

Zeminde: mezarlar var. Fireskolarda: Peygamberlerin kehaneti, Meryem ve piskoposlar, müjde, ziyaret, çobanların tapınması, İsa’nın çocukluğu ve İncil’den çeşitli sahneler işlenmiştir.

DANİEL KİLİSESİ- AĞAÇALTI KİLİSESİ

Vadi içinde, vadiye giriş merdivenlerinin güney kısmındadır. Kiliseye: yıkık olan ana apsisten girilebilmektedir.

Burası, son dönem Roma ve Sasani etkisindedir. Yani, buradaki resimler, daha yoğun doğu havası taşımaktadır. Danyal Peygamberi: aslanlar arasında gösteren ve oldukça tahrip olmuş fresklere dayanılarak: Daniel kilisesi olarak da isimlendirilmektedir.

Aziz tasvirleri: Kapadokya ve Bizans tipinden çok ayrıdır. Kilisenin planı gereği: 5. veya 6.yüzyılda yapıldığı düşünülmektedir. Haç planlıdır. Kubbeli bir yapıya sahiptir. Büyük kubbede, iyi korunmuş durumda çeşitli dini tasvirler var.

Diğer bölümlerdeki freskolarda: vahiy, ziyaret ve  doğum, Mısır’a kaçış, Hz. İsa’nın vaftizi ve Hz. Meryem’in ölümü işlenmiştir. Kubbedeki freskolarda ise, göğe çekilme sahnesi işlenmiştir. Kilisenin içinde, Batı kolunda: geometrik ve bitkisel süslemeler ile yukarıda sözünü ettiğim, Danyal Peygamberi, aslanlar arasında gösteren bir sahne var.

Ayrıca: bu kilisede “Göklerin Dürülüşü Sahnesi” betimlenen bir fresk var. Bu resimde: ortadaki İsa, baş aşağı görülmektedir. Bu sahne: İsa’nın Yüceleştirilmesi yani Apoheosis olarak adlandırılıyor. Tanım olarak: madalyonun içindeki bir İsa figürünün, melekler tarafından, göğe yükseltilmesi anlatılıyor.

Aksaray Sümbüllü Kilise

SÜMBÜLLÜ KİLİSE

Vadinin sol tarafındadır. Yapıya bu isim, çevresinde yetişen sümbül çiçeklerinden dolayı, yöre halkı tarafından verilmiştir. Irmak seviyesinden, 20 metre yüksektedir.

10.yüzyılda yapılmıştır. Mekanlar: kaya kütlesine, 2 kat halinde oyulmuştur. Dış yüzü düzeltilerek, dekoratif bir görünüm kazandırılmıştır. Giriş kapısı: doğal etkenler ile doldurulmuş olan kiliseye, günümüzde, dar bir pencereden girilebilmektedir. Orta kubbe, oldukça tahrip olmuştur.

Bu yapıdaki freskolarda işlenen konular: Mikail ile Cebrail arasında Meryem, İsa ve fırında 3 İbrani genci ile azizlerin tasvirleri. Ancak: bu aziz tasvirleri: Kapadokya ve Bizans tiplerinden farklıdır. Göreme ve diğer kiliselerde rastlanmayan özellikler ve ifadeler vardır. Bütün resimlerde, İncil sahnelerinin sembolik bir üslupla gösterildiği dikkat çekmektedir.

YILANLI KİLİSE

9.yüzyılda yapılmıştır. Kilisenin ana girişi yıkılmıştır. Günümüzde, kiliseye yıkılın giriş koridorunun sonundaki bir bölümden girilmektedir. Bu kilise: gerek planı ve gerekse fresklerinin konusu bakımından, vadideki diğer kiliselerden farklılık gösterir.

Yapının: kuzeyinde ve güneyinde: dar haç kolları var. Tavanı: kabartma bir haçla bezenmiş.

Yapıdaki fireskolarda işlenen figürler: çarmıhta İsa, Kudüs’e giriş, Mısırlı Meryem’in gömülmesi, ziyaret. Bu fresklerde: İncil’de yer alan konular yanında, diğer kiliselerdekinden farklı olarak, öteki dünya ile ilgili konulara yer verilmiştir.

Kuzey duvarındaki şapelin içinde: keşiş mezarları var.

Batı duvarında: yılanların saldırısına uğramış, 4, çıplak ve günahkar kadınla ilgili sahneler nedeniyle, kiliseye “yılanlı kilise” adı verilmiştir. Sekiz yılanın saldırısına uğrayan birinci kadına ait kitabe tahrip olduğundan suçu anlaşılmamaktadır. Yılanlar: ikinci kadını, çocuğunu emzirmediği için göğsünden, üçüncü kadını yalan söylediği için ağzından, dördüncü kadını, itaat etmediği ve söz dinlemediği için, kulaklarından ısırmaktadırlar. Aynı duvar üzerinde bulunan “Son Yargı” sahnesi de dikkat çekicidir. Burada: 24 din görevlisi ve Sivaslı yani Sebaste’li 40 şehidin portreleri bulunmaktadır.

Bu sahneler  değerlendirildiğinde,

Buranın “Kadınlar Manastırı” olduğu sanılıyor. Kilisedeki son akşam yemeği sahnesinde Şeytanın da yer alması, ressamın doğruluğu kabul edilmeyen İncillerin etkisinde kalmasına bağlanıyor. Yani, bir anlamda, ressamlar Şeytana uymuşlardır.

Kilisede, bir de “Müjde” sahnesi var. Burada: din adamı kıyafetli bir baş melek görülüyor. Ancak, müjde sahnesi olabilmesi için: karşısında, kompozisyonu tamamlayacak bir “Meryem” figürü bulunması gerekiyor. Çünkü: ülkemizdeki kilise yapılarında, müjde sahnelerinde “Melek ve Meryem” hep aynı kare içinde görülmektedir. Ancak, böyle iki figürün, karşılıklı olabileceği kompozisyonlar, sadece “Sicilya” adası kiliselerinde görülüyor.

Aksaray Yaprakhisar Bölgesi

YAPRAKHİSAR BÖLGESİ

Güzelyurt ilçesine bağlı olan Yaprakhisar köyü: Ihlara vadisinin bitimindedir. Sarp kayalıklar üzerinde kurulmuştur. Burada: mağaralar, mabetler ve barınaklar bulunmaktadır.

Aksaray Yaprakhisar Köprüsü

YAPRAKHİSAR KÖPRÜSÜ

Yaprakhisar köyündedir. Üç gözlü ve kemerli olarak, kesme taştan yapılmıştır. Melendiz çayı üzerindedir. Köprünün kitabesi bulunmadığından: kim tarafından ve ne zaman yapıldığı belli değildir. Günümüzde, kullanılmaktadır.

KALE YAPISI

Burada, bir yamaçta, 200 metre kadar yükselen, eski dönemlerden kalma mağaraların bulunduğu bir yapı var. Yapının: doğu ve kuzeydoğusu, 100-150 metre yüksekliktedir. Dik kayalar: ırmak vadisiyle çevrilmiştir. Batı bölümü, yine dik kayalarla çevrilidir. Burada: en üstte, o dönem insanlar kayayı burgu ile delerek, içine tırhazlı sığınaklar yapmışlardır. Bu bölümde: yörenin kaya içine oyularak yapılan en büyük mağarası bulunmaktadır.

Bu mağaranın mazgal delikleri de var. İnsanlar: kayaya oyulmuş küçük basamaklara ayaklarını koyup, elleriyle tırmanarak çıkıyorlarmış. Bir savaş veya tehlike anında ise, yapının kapısı, tırhaz taşı konularak kapatılıyormuş. Ayrıca, mazgallardan atılan taşlarla, düşmanlarını uzaklaştırıyorlarmış. Bu yapı içinde: birbirine geçen 12 oda ve geniş bir salon var. Büyük salonda, bir kuyu var. Bu kuyudan su çekildiği, ip ve halat yerlerinin kuyu ağzındaki izlerinden anlaşılıyor.

Aksaray Koyunağul Kilisesi

KOYUNAĞUL KİLİSE

Köyün karşısındaki vadinin, doğu yakasındadır. Köyden vadiye doğru giren yol üzerindeki köprünün solundadır.

11.yüzyılda yapılmıştır.

GÜVERCİNLİK (DAVULLU) KİLİSE

Köyün karşısındaki vadinin, doğu yakasındadır. Köyden vadiye doğru giren yol üzerindeki köprünün sağındadır. Bunların dışında: Yaprakhisar bölgesinde görebileceğiniz kiliseler şunlardır:

ÇOHUM KİLİSE

9 ve 11.yüzyılda yapılmıştır.

YAZILI KİLİSE

1024 yılında yapılmıştır.

ALAYGEDİĞİ KİLİSE

1023.yılında yapılmıştır.

PANAGA KİLİSESİ

10.yüzyılda yapılmıştır.

Aksaray Selime Bölgesi

SELİME BÖLGESİ

Burası, il merkezine, 28 km. uzaklıktadır. Ihlara vadisinin bitiminde kurulu bir kasabadır. Burası: düz masa şeklindeki devasa bir tepenin eteğinde kurulmuştur.

Burada: kayadan oyma kiliseler bulunmaktadır. En önemlileri ise: Selima Katedrali olarak bilinen yapıdır. Bu yapı: kayalara oyulmuş, yüksekçe bir yerde bulunmaktadır. Ayrıca, burada: 13.yüzyıldan kalma mimari görünümüyle öne çıkan: Selime Sultan Türbesi, görülmeye değerdir.

SELİMA KATEDRALİ

Kayalara oyulmuş, yüksek bir yerdedir. Buraya: 365 basamaklı bir merdivenden çıkılıyor.

Yapı içinde, iki sıra halinde sütunlar var. Bu sütunlar, katedral yapısını, üç bölüme ayırmıştır. Üç nefli bazilika tipi kilise yapısı, bu planı nedeniyle, bölgede tektir. Yapı içindeki fresklerde: İsa’nın göğe çıkışı, müjde, doğum, üç müneccimin tapınması, çocukların öldürülmesi, Mısırdan kaçış, Elizabeth’in takip edilmesi, vaftiz, Meryem’in ilk yedi adımı, Meryem’in Mabede Takdimi, Koimesis, Piskopos tasvirleri.

Kapadokya bölgesindeki en büyük dini kuruluş olarak önem kazanıyor.

KALE KİLİSESİ

10.yüzyılda yapılmıştır.

DOĞANYUVASI KİLİSESİ

10.yüzyılda yapılmıştır.

SELİME HATUN TÜRBESİ

13.yüzyıldan, Selçuklu döneminden kalmadır. Görülmeye değerdir, mutlaka görün.

 

Özbekistan Shakhrisabz

Özbekistan Shakhrisabz

Şehir; Semerkant şehrine 160 km uzaklıkta, küçük bir vadi içinde, Pamir dağının eteklerinde kurulmuştur. Özbekistan ülkesinin en renkli şehirlerinden birisidir ve büyük yeşillikleriyle ünlüdür.

Şehir: Amir Timur’un doğum yeri ve aynı zamanda babası ile oğullarının gömüldüğü yer olarak önem kazanmaktadır. Hatta; Timur kendisinin de burada gömülmesini istiyordu, ancak Semerkant şehrini başkent yapmak durumunda kaldı, yine de kendi şehrini unutmadı ve küçük vatanına en iyi mimarları ve inşaatçıları göndererek buranın da mamur olmasını sağladı.

Amir Timur: bu harika şehrin “Hoca-Ilgar” denilen komşu köyünde 9 Nisan 1336 tarihinde doğmuştur. Çocukluğunda hayvan çalarken, hükümdar olup Güneybatı Anadolu’dan, Hindistan ve Çin’e kadar uzanan bütün Orta Asya’yı kapsayan ve 500 yıl ayakta kalmayı başaran bir imparatorluk kurmuştur.

Soylu soyundan gelmediği için Özbekler kendisini “Amir Timur” yani “Komutan Timur” olarak isimlendirilirler.

Özbekistan Shakhrisabz

Özbekistan Shakhrisabz

 

Şehrin ekonomisi: pamuk işlenmesi ve tarım makinaları imalatı ve el sanatları üzerine yoğunlaşmıştır. Buraya özgü halı dokuma ve ince nakış ve Özbek kalpakları (tubeteikas) ünlüdür. Ayrıca, Shakhrisabz: uluslar arası şarap yarışmalarında ilk sıraları alan şaraplarıyla ünlüdür.

Evet, bilim adamlarının tahminlerine göre şehir 2700 yıldan daha eskidir. İpek yolu üzerinde bulunduğu için ticari yönden büyük önemi vardır. Ancak, günümüzde bakımlı ve modern bir görüntüsü vardır. Eskiden burası “Shakhrisabz Sogd” antik devletinin başkentiymiş ve “Kesh” adıyla bilinirmiş.

MÖ.329 yılında Büyük İskender; bölgeyi ele geçirince yörede Yunan tanrılarının ve Helenistik kültürün etkileri yerleşmiştir. Çünkü: şehir İskender tarafından kış geçirmek üzere seçilmiştir. Bu arada bir kampanya başlatarak komutanlarını yerel kadınlar ile evlendirerek Doğu-Batı ortak kültürü yaratmaya çalışmış, kendisi de Roxanne isimli kızla evlenmiştir, bu evlilikten doğan oğlu Makedon hanedanının son çar’ı olmuştur.

Takip eden bin yıl boyunca Shakhrisabz: birçok hanedanlığın egemenliği altına girmiştir. 8. yüzyılda ise yöre: Arap ve İslam karşıtı isyanın merkezi haline gelmiştir. Anti Arap hareketinin ünlü lideri Mukanna, 776-780 yılları arasında Sinam dağlarında ölü bulundu. Onun hareketi tarihte önemli bir olay oldu.

Günümüzde şehrin tarihi merkezi UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek koruma altına alınmıştır. Çünkü şehrin tarihi merkezi: 15. ve 16. yüzyıllarda Amir Temur ve Temirids egemenliği altında olağanüstü anıtların şehir laik gelişimine tanıklık eden tarihi semtlerden oluşan bir koleksiyonu içermektedir.

Şehirde özellikle: Ak-Saray, Dorut Tilova anıt kompleksi, Kok-Gumbaz camii kalıntıları gezilebilmektedir. Ayrıca: Dorus Siodat türbesi, Shamsad-Dina Kulyala, Gumbazi-Seyidan türbeleri ilgi çeker.

Şehrin büyük bölümü 17. yüzyılda Buhara Emiri Abdullah han tarafından yıkılmış olmasına rağmen, aralarında Ak Saray’ın göz alıcı mavi, beyaz ve altın yaldızlı çini mozaiklerle bezeli kapısının da bulunduğu birçok tarihi yapı varlığını sürdürmüştür. Girişin üstünde bulunan kitabede şu yazılıdır “Eğer bizim gücümüzden şüphe duyarsanız yapılarımıza bakınız”

Günümüzde şehir nüfusu 53.000 kişidir. Deniz seviyesinden yükseklik 622 metredir. Yukarıda da söz ettiğim gibi, şehir yeşillikler içine gömülmüştür ve özellikle meyve bahçeleri ve üzüm bağları yoğundur.

Bu şehri ziyaret etmek için en iyi zaman: ilkbahar ve sonbahar aylarıdır, çünkü yazları çok sıcak, kışları ise soğuktur.

Şehir: Buhara şehrine rakip olacak şekilde el oymalarıyla ün kazanmıştır. Bu el oymaları, genellikle müzelerde görülebilir ve yüksek fiyatla açık arttırma ile satılır.

Özbekistan Shakhrisabz

 

GEZİLECEK YERLER

Özbekistan Shakhrisabz Ak-saray Sarayı

Özbekistan Shakhrisabz Ak-saray Sarayı

 

Ak-saray Sarayı

Yapı Timur döneminden kalmadır ve 30 yıllık süreçte yapılmıştır. Buranın inşasının Timur tarafından emredildiği söyleniyor.

Sarayın yapımı ile ilgili birçok efsane bulunmaktadır. Bunlardan birine göre: Timur, böyle muhteşem sarayı yapmak üzere bir mimar görevlendirir. Mimar Timur’u dinledikten sonra devlet hazinesine girmek için izin ister. İzin verildiği zaman, mimar: altın ile karışık kil bloklar yaparak sarayın yapımına koyulur.

Diğer bir efsaneye göre: Timur, inşaat tamamlandıktan sonra, sarayın dekoratif kaplamasını tamamlatmak için ustalarla konuşur. Ancak, çini ve mozaiklerle binanın kaplanmasında hiç acele edilmez. Çünkü mimar tarafından sarayın ama kemeri merkezine asılan bir zincirin sonradan kaybolduğu tespit edilmiştir.

Daha sonra buna eşit uzunlukta zincir bulunamadı, bir süre sonra mimar aniden giriş kemeri üzerindeki zincirin konulduğu yerde olduğunu gördü ve hemen binanın dekorasyonuna girişti.

Evet bu muhteşem sarayın yapımı 25 yıldan fazla sürdü. Timur, 1404 yılında Shahrisabz şehrinden geçerken, İspanyol elçisi Ruy Gonzales: mimarın yarattığı mucize yapıyı hayretle izlediğini yazmıştır. Ancak bu görkemli sarayın dekorasyonu henüz bitmemişti.

Sarayın genel ölçeği: etkileyicidir. Ana avlu: 120 x 125 metre ebatlarındadır. Yapının genel ebatları ise 240 x 250 metredir. 16. yüzyılda diğer avluların ve sarayın dış cephesi büyütülmüştür. Çok yönlü kaide üzerinde, köşe kuleleri 80 metre yükseklikte iken, ana giriş portalı 50 metre genişliğinde ve kemer 22.5 metre boyundadır.

Sarayın mimari dekorunda: desen ve renklerde geniş bir yelpaze sunulur. Çeşitli teknikler kullanılarak, saray ana portalı başkent Semerkant şehrine dönük olarak yapılmıştır. Zayıf ışık: buradaki dekoratif özellikleri öne çıkarmaktadır.

Tuğla mozaik çalışmasında: renk ağırlığı olarak koyu ve açık mavi kullanılmıştır. Portal niş içinde, çeşitli mozaik ve çini çalışmaları son derece renklidir. Süslemede özellikle Kur’an içeriği zarif kaligrafik yazılar görülür. Dekoratif kaplamanın ortasındaki bir yazıtta Tebrizli usta Muhammed Yusuf Tebrizi ismi ve 1395-1396 tarihleri yazılıdır.

Evet: Ak-saray saray kompleksi: Orta Asya standartlarına göre görkemli bir sivil mimari parçasıdır. Görkemli yapı: şehrin bir kuşatması sırasında yıkılmıştır. Görkemli yapının yıkımı için 17.yüzyılda Buhara hanı Abdullakhan’ın ismi geçer. Bir zamanlar lüks kraliyet sarayı, günümüzde yalnızca sütunlar ve 18. yüzyılın ikinci yarısından kalan ana portal kemeri parçası ile görülmektedir.

Özbekistan Shakhrisabz Ak-saray Sarayı

Özbekistan Shakhrisabz Ak-saray Sarayı

 

Ak-saray Sarayı

Gumbaz camii mavi kubbesiyle dikkat çeker. Cami Amir Timur’un torunu Ulugbek tarafından yaptırılmış ve 19. yüzyılda katedral camiye dönüştürülmüştür. Cami: 1435-1436 yılları arasında, Shamsiddin Kulol türbesi karşısında inşa edilmiştir.

Şehrin en büyük Cuma camisidir. Portaldaki yazıtta, caminin Ulugbek tarafından inşa ettirildiği yazılıdır. Caminin üstü mavi seramik kaplı büyük bir kubbe ile örtülmüştür. Mavi kubbe ismi buradan gelmektedir. Kubbenin çevresindeki beyaz çinilerde ise şu yazılıdır “Egemenlik Allah’ındır, servet Allah’a aittir”

Caminin iç mekan yerleşimi, neredeyse kare ve yeryüzünün her köşesine yönelik dört adet derin nişle dekore edilmiştir. Bütün duvar yüzeyleri, ganch sıva ile kaplanmış, koyu ve mavi süsler boyanmıştır.

Özbekistan Shakhrisabz Kompleksi

Özbekistan Shakhrisabz Kompleksi

 

Dorus-Saidat Kompleksi

Buranın kelime anlamı “güç deposu” demektir.

Burası, Amir Timur’un genç yaşta ölen iki oğlu Cihangir ve Ömer Şah için yaptırılmıştır. Özellikle 1376 yılında büyük oğul Jakhongir’in zamansız ölümünün ardından: Timur tarafından Harzemşahların en iyi mimar ve ustalarına yaptırılmıştır. 1393 yılında Timur’un ikinci oğlu Umarshaykh (Ömer Şeyh), İran’da bir kale kuşatması sırasında öldürülmüş ve buraya getirilerek defnedilmiştir.

Bu kompleks içinde, Amir Timur’un kendisi içinde bir mezar yeri yaptırdığı biliniyor. Ama kader onun Semerkant şehrindeki Gur-Emir türbesine gömülmesini sağlamıştır.
Ancak, Timur’un burada kendisine de bir mezar yeri yaptırdığına dair ayrıntılı bilgi bulunamamıştır. Ancak 1960 yılında küçük bir kız çocuğu; bu mozole kompleksi yakınlarında oynarken, üzerine bastığı yerin çökmesi sonucu açılan çukura düşmüş, çocuk kurtarıldığında buranın Amir Timur için yaptırılan mezar odası olduğu anlaşılmıştır. Mezar odasının duvarlarındaki yazıtta, buranın Amir Timur’un mezar odası olduğu yazılıdır. Ayrıca: oda’da devasa bir lahit bulunmaktadır. Ağırlığı nedeniyle lahitin kapağı zorlukla açılabilmiş ve içinin boş olduğu görülmüştür.

Son bir not: Buhara emiri Abdullakhan güçleri, 16. yüzyılın ikinci yarısında şehre girdiklerinde, buradaki bina da yıkılmıştır. Sadece Jakhongir türbesi kurtulmuştur. Burası 19. yüzyılda yeniden, kubbeli bir salon ve boyalı eyvan ve yükseltilmiş veranda ile, çok bölmeli bir cami yanında inşa edilmiştir.

Özbekistan Shakhrisabz Tilovat Memorial Kompleksi

Dorut Tilovat Memorial Kompleksi

Burası: tasavvufun kurucusu Emir Mentor’un dini lideri Shamsiddin Kulal için: 1370-1371 yılları arasında yaptırılmıştır ve mezar yeri, onun sayısız öğrencisi için saygın bir yer haline gelmiştir.
Şeyh Kulal’ın mezarı: Doruttilovat medresesi binasındadır. Timur’un hükümdarlığı sırasında, Kulal’ın mezarı, oniks mermer levhalarla hazırlanmıştır. Daha sonra Ulugbek hükümdarlığı sırasında ise, üzerine türbe yaptırılmıştır. Portal üzerindeki yazıtta: türbenin Shakhrukh adına Ulugbek tarafından inşa ettirildiği ve 1435 tarihi yazılıdır.

 

Chor-su Çarşısı

Yapı, özel dekorasyonu olmamasına rağmen, merkezi bir kubbe ile sekizgen şekilde, iki ana caddenin kesiştiği çarpraz yola inşa edilmiştir.

 

Hamam

15.yüzyıla tarihlenen hamam sitesinde günümüzde: ısıtmayı sağlayan yer altı borularının ayrıntılı ağı görülmektedir.