Ülkemizin en küçük milli parklarından biri. Ancak: küçük olmasına rağmen, en çok ziyaretçi çeken parklarının başında. 1930’lu yıllarda bulunan, ancak tarihi süreç incelendiğinde, binlerce yıldır burada bulunduğu tespit edilen bu kuş cennetine sahip olmanın en güzel yolu; burayı ziyaret etmek, görmek ve insanların buraya ilgilerinin bulunduğunu, dünyaya hissettirmektir.
Balıkesir Manyas gölü Kuş Cenneti
Yolunuz; buralardan geçerse veya yakınlarından geçerseniz, küçük bir değişiklik yaparak,, yarım gününüzü buraya ayırın, mutlaka keyif alacağınız bir değişiklik olacak, buna inanın. Gidin ve bu cenneti görün.
ULAŞIM
Manyas kuş gölü: Bandırma ve Erdek körfezinin güney kıyılarından: 15 km. içeride bulunmaktadır. Manyas ilçe merkezine: 10 km. uzaklıktadır. Bandırma’ya 18 km. uzaklıktadır. Parka: Balıkesir-Bandırma kara yolunun 15’nci km. den güneye sapan 3 km. lik bir yolla ulaşılır.
Balıkesir Manyas gölü Kuş Cenneti
GÖLÜN GENEL ÖZELLİKLERİ
Manyas gölü: Kuş gölü olarak da anılıyor. İdari olarak, Balıkesir İlinin Bandırma ilçesi sınırları içinde bulunuyor. Ülkemizin altıncı, Marmara bölgesinin ikinci büyük gölüdür.
Doğu ve batı doğrultusunda uzanan gölün uzunluğu: 20 km. ve genişliği ise 14 km. dir. Yüz ölçümü ise: 192 km. karedir.
Göl: ekolojik yönden eutrophic (bol gıdalı) ve limnolojik bakımdan ise argilotrophic (killi) bir sulak alandır. Suyu devamlı bulanıktır. Suları tatlı olan gölün, en derin yeri: kuzeyde olup, 4 metre civarındadır. Ortalama derinliği: 1-2 metredir.
Göl seviyesi: mevsimlere göre değişir. İlkbahar da, göl suları yükselerek kıyıları kaplamakta, yaz aylarında ise geri çekilmektedir. Bu ritmik olay; her yıl düzenli olarak tekrarlanmaktadır. Göl suları: kışın da taşar ve çevresinde geniş bataklıklar oluşturur. Gölün normal su seviyesindeki alanı: 16 hektar civarındadır.
Balıkesir Manyas gölü Kuş Cenneti
Gölün kıyıları: yer yer sazlık, kamışlık ve yer yer çayırlıktır. Kocaçay ve Sığırcı Derelerinin göle karıştığı yerlerde; söğüt toplulukları ile sazlıklar bulunmaktadır.
Gölün bitki örtüsü ve hayvan varlığı yönünden en zengin olduğu yer: Sığırcı Deresinin oluşturduğu deltadır. Deltada: binlerce kuşun gübresiyle zenginleşen topraklar, yazın suların çekilmesiyle gür ve yüksek otlarla kaplanarak, sayısız küçük canlının üreyip gelişmesine olanak sağlar. İlkbaharda, göl sularının tekrar yükselmesiyle birlikte, bu canlılar göl suyuna karışırlar.
Bu nedenle: Kuş cenneti kuşları için olduğu kadar, balıkların beslenmeleri ve üremeleri için de ideal bir ortam oluşturmaktadır. Zamanında, doğal yaşamı oldukça zengin olan ve değişik 20 çeşit balığı barındıran gölde, başlıca: sazan, yayın, turna, tatlı su kefali, çakmak, kavine, acıbalık, kızılkanat türlerinin yanı sıra, bol miktarda bulunan kerevitin, bugün birçok balık olmuş durumdadır.
Balıkesir Manyas gölü Kuş Cenneti
Bandırma kuş cenneti milli parkının geniş kitlelere tanıtımının yapılabilmesi ve çevre kirliliği nedeniyle karşı karşıya kaldığı tehlikelere karşı kamuoyunun dikkatini çekebilmek amacıyla, 1987 yılından bu yana her yıl “Uluslar arası Bandırma Kuş Cenneti Kültür ve Turizm Festivali” adıyla bir festival düzenlemektedir.
Kuş cenneti milli parkını, her yıl ortalama 67 ülkeden 80 bin kişi ziyaret etmektedir.
Balıkesir Manyas gölü Kuş Cenneti
KUŞ CENNETİ MİLLİ PARKININ GENEL ÖZELLİKLERİ
Milli park, gölün kuzeydoğusunda yer almaktadır.
Kuş cennetinin eski adı: Aphmitis Limne’dir. Bu bölgede: Daskyleion denilen bir antik bölgenin bulunması için yapılan çalışmalar sonucunda: bölgenin, Kuş gölünün (eski adı: Daskylitis gölü) güneydoğusunda, Ergili Köyünün batısında yer alan: “Hisartepe” düşünülmüştür.
Balıkesir Manyas gölü Kuş Cenneti Hisartepe
1952 yılında, Alman arkeolog Kurt Bittel, adı geçen yerde araştırmalar yapmış ve ele geçen arkeolojik buluntuları değerlendirmiş ve Hisartepe üzerinde, Heredot’un bahsettiği: Satraplık merkezinin yer alması gerektiğini söylemiştir. Hisartepe’de, 1954 yılında sürdürülen kazılarda: buranın Daskyleion olduğuna dair, başka buluntular ele geçirilmiştir.
Evet: Bandırma’nın 30 km. güneyinde, Aksakal Beldesinin 8 km. ve Ergili Köyünün 2 km. batısında bulunan Hisartepe; Kuşgölünün, güneydoğusunda, doğal bir kayalık üzerinde yükselmektedir. Göl’ün fazla suyunu boşaltan Karadere, Hisartepenin batı ve güney eteklerine eşlik eder.
Balıkesir Manyas gölü Kuş Cenneti Hisartepe
Göl kıyısı, baharda yaklaşık 400 metre, yaz aylarında ise 200 metre uzaklıkta olmasına karşın, yağışlı aylarda, seviyesinden 25 metre yükselir ve yüz ölçümü 27 dönüme ulaşır. Bu büyüklükte bir tepe üzerinde, antik dönem yerleşiminin tümü değil, fakat yalnızca Satrap Sarayı bulunur. Yerleşim ise, Hisartepe’nin doğusunda, geniş bir alana yayılmaktadır.
Yani: MÖ.546 yılında, Anadolu’yu yöneten Akhamenid Satrapları, burada yaşıyordu ve bölge: antik dünyanın: Paradeisos diye anılan en eski, resmi parklarından biriydi. Satraplar: bu parkın bakımını üstlenmişlerdir. Park içinde, gezinti yolları oluşturmuşlar; değerli ağaç ve çiçekler üretmişler, aynı zamanda da, parkın bir bölümünü: aslan, yaban domuzu ve geyik gibi yabani hayvanların avında, av alanı olarak kullanmışlardır.
Soylu yöneticilerin katıldıkları yaban avları, onların yaşamlarından sahneler içeren mezar stelleri üzerinde tasvir edilmiştir. Antik yazarlar: ayrıca, Paradeisos’da, beyaz ve gri balıkçıl, kaşıkçı, pelikan, yaban ördeği gibi kuşların barındığını, gölde ve derelerde büyük yayın balıklarının ve midyelerin bulunduğunu da belirtmektedirler. Bu görkemli devlet parkından, günümüze yalnızca 640 dekar sulak alana gelen, 240 çeşit göçmen kuş kalmıştır.
Daskyleion kazısı: antik dönem omitolojisine ve zoolojisine ışık tutacak, özel bir koleksiyona sahiptir. Bu koleksiyonda: üzerinde kuş resimleri olan gümüş ve altın sikkeler, bazı antik yol kalıntıları da sayılabilir. Paradeisos; o gün için yalnız avlanma ve gezinti alanı değildi. Bu alanda yer alan Tümülüsler, parkın aynı zamanda soyluların gömüldükleri bir nekropol alanı olarak da kullanıldığını göstermektedir.
Balıkesir Manyas gölü Kuş Cenneti
Evet, kuş cennetinin burada yerleşimi; gördüğünüz gibi, antik çağlara kadar uzanmaktadır. Tarihi süreç içinde, takip eden dönemde: 1939 yılında, İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesinde görev yapan, Alman Prof.Curt Kosswig ve eşi Leona Kosswig, bölgeyi ziyaret ederler. 1952 yılında ise, burada bir biyoloji istasyonu kurarlar ve istasyon bekçisine yöreyi koruma görevi verirler. Yani: bu sahanın korunması, 1959 yılına kadar, Kurt Kosswig ve eşinin çabaları ile sürer. Bu etkili koruma: kuşların sayısını arttırır.
Daha sonra: Manyas Gölü kıyısındaki göçmen kuşları ve kuşların konak yerlerini korumak, zengin kuş çeşitlerini ve güzel manzarayı meraklıların ve ziyaretçilerin hizmetine sunmak amacıyla, Manyas Kuşgölü’nün kuzeydoğu sahilinde, 52 hektarlık alan, 1959 tarihinde Milli Park ilan edilir ve 1975 yılında Milli Park alanı: 64 hektara çıkartılır. Yine de, Türkiye’nin alan olarak en küçük milli parkı. Küçüklüğüne rağmen, Kuş cenneti, en çok ziyaretçi çeken milli parklarımızdan biridir.
64 hektarlık çok küçük bir sahada, 266 değişik türden, 2-3 milyon kuş türü, bir arada yaşamaktadır. Bu kuş türlerinden: 66’sı her yıl düzenli olarak burada kuluçka yapar, 22 türü bazı yıllar kuluçka topluluğuna katılır, geri kalan 178 türü ise, göç esnasında Milli Parka uğramaktadır.
Bu benzersiz güzellikteki tabiat, Kuş cennetinin yaşayan ve çok iyi korunan bir doğa mirası olduğu gerçeğini, Avrupa ve dünyaya kabul ettirmiştir. 1976 yılında, Avrupa Konseyi tarafından, tabiatın en iyi korunduğu yerlere verilen “A” sınıfı Avrupa Diploması, buraya verilir. Beş yıl süreli olan bu diploma: her yıl kontrol edilir ve yeniden verilir. 2001 yılında, çevre kirliliği nedeniyle askıya alınan diploma, 2005 yılında, gerekli önlemlerin alınması ile, yenilendi.
Ancak: günümüzde, göl ve kuş cenneti, sanayi atıkları ile kirlenmeye devam etmekte. Devlet Su İşlerinin, göl kıyısında yaptığı setler ile, eko sistem bozulmuş. Göçmen kuş türlerinde azalmalar olmakta, balıklar gölde yaşayamaz duruma gelmektedirler. Çevre Bakanlığının; Milli Park, birinci derece doğal ve arkeolojik SİT ve bir dünya mirası olan bu yöre için, ivedilikle ciddi koruma önlemleri alması gerekmektedir.
Balıkesir Manyas gölü Kuş Cenneti
Mart ayında, gölün kuzeydoğu ucunda kuluçkaya yatan kuşlar; ağaçların gövdelerini saran sular nedeniyle, yüksek dallarda kendilerini güvende hissederek yavrular. Mayıs ayında, yumurtadan çıkan yavrular: Temmuz’da uçmaya başlar.
Burada kuluçkaya yatmış kuşlar, bir başka sulak alan olan “Uluabat Gölü”nde beslenirler. Uluabat Gölü: göçmen kuşların, Manyas Kuş Cennetine gitmeden önce, mola verip dinlenme amaçlı olarak da kullandıkları bir yerdir. Yani: Manyas Kuş Cennetinin devamlılığının sağlanması için, Uluabat Gölünün de korunması şarttır.
Gölün sahilinde, özel bir şahsa ait, Kuş Çiftliği bulunmaktadır. Burada:: bir çok kuşu canlı olarak görmek mümkündür. Turistik tesislere verilmek üzere, tavuskuşu yetiştirme çiftliği olarak da ünlenen kuş cenneti, turistlerin de gözde mekanları arasındadır.
Balıkesir Manyas gölü Kuş Cenneti
KUŞ GÖZLEME
Mart-Temmuz, Eylül-Ekim dönemleri, kuş gözlemek için ideal dönemlerdir. O dönemlerde, 200’ü aşkın kuş türünü izlemek mümkündür. Kuş Gözetleme Kulesinden: ilkbaharda: karabatak, beyaz pelikan, kaşıkçı kuşları, saz bülbülleri, çulha kuşu, bakır kargası gözlenebilir. Kış aylarında ise: en çok ördekler izlenebilir. Bu gözlemler: çeşitli bölgelere yerleştirilmiş 5 ayrı kamera ile veya dürbünler ile yapılabilmektedir. Ayrıca: kuş gözetleme kulesi de bulunmaktadır.
NE ZAMAN GİDİLMELİ
Gölde: tombul pelikanlar, boz martılar, eşlerine yuva yapan kılıbık çulha kuşları, prenses edalı beyaz balıkçılar, mevsimin ilk göçmen kuşlarından sayılırlar. Balıkçıl ve kaşıkçı kuşları, çeltikçi, saz bülbülleri, yaz boyu sürecek konserlerine, bu gölde devam ederken, seramoniye Mayıs ayında yavrular da katılır ve Manyas inanılmaz bir kuş korosuna sahne oluyor.
Sonbaharda, güneye göç eden leylekler, gölün batı kıyılarında soluklanırken, tercihi kış olan pelikanlar, yaban kazları, tahtalı güvercinler ve kuğular, ancak uzaktan görülebiliyorlar. Son kafile olarak turnalar da geçip giderken, cennet artık su tavukları ve sakar mekelerine kalıyor. Gün batımında da, bulutlar halinde ördek sürüleri, geceleri ise cüce baykuşun kısık sesi, ıslıkları duyuluyor.
BURADA NE YAPABİLİRSİNİZ
Gitmeden önce: yanınıza mutlaka bir dürbün ve fotoğraf makinenizi almayı sakın unutmayın.
Park alanı içinde piknik yapılması ve hizmet araçları dışında araç girişi yasaktır. Ziyaretçi araçları için: Park Girişi önünde otopark bulunmaktadır.
Konaklama ve yiyecek hizmetleri yok. Ancak: bazı ihtiyaçlarınızı karşılamak için parkta bir büfe var. Konaklamak için: 1 km. uzaklıktaki: Sığırcıatik köyündeki pansiyonları kullanabilirsiniz. Milli Parkta, kuş yaşamının ilgi çekici dönemlerini izleme imkanı: Mart-Temmuz ve Eylül-Ekim ayları arasındadır. Gözetleme kulesinden, geniş bir çevre gözetlenebilir. Müze var, burayı gezebilirsiniz. Müze ve idare merkezinde, kuşlar hakkında geniş bilgi verilmektedir.
Milli parkta, bilimsel araştırmalar yapmak, park yönetiminin iznine bağlıdır. Gölde tekne kiralayarak, belli mesafelere kadar gezebilirsiniz. Gölün güney kıyılarında, derelerin oluşturduğu deltalarda, sizlerin keşfetmesini bekleyen, görülmeye değer birçok yer var.
Hediyelik eşyaların satıldığı bir satış yeri var. Oradan alışveriş yapabilirsiniz, üzerinde kuş resimleri bulunan birçok obje var.
Kuş türlerinin ve yörenin faunasını oluşturan canlılar sergilendiği, Kuş Müzesini gezebilirsiniz.
Tabiat ve doğa ile ve bunun kanatlı sahipleriyle geçireceğiniz bir gün, onların sesini dinlemek, onları uzaktan görebilmek, güzelliklerini hissedebilmek, inanın güzel bir gün geçirmenizi sağlayacak, mutlaka zaman ayırın.
Sydney bölgesi, Avustralya kıtasında: 1788 yılında, Kaptan Cook komutasında buraya gelen İngiliz donanması tarafından, İngiltere’nin en kalabalık hapishanelerinden buraya getirilen 760 azılı suçlunun karaya çıkarıldığı ilk yer ve zaten Darling Harbour denilen yerde; bunu ifade etmek için bir plaket bulunuyor.
Avustralya tarihi bölümünde ayrıntılı anlattığım gibi, kıtaya yeni gelen bu garip insanlar, bölgedeki yerlileri, zorla yerlerinden ederler ve büyük bölümünü ise öldürerek yok ederler.
İşte, Avustralya’nın en eski, en canlı ve en büyük kenti: Sydney.
Aslında: Avustralya ülkesinde, Sydney yanında; Melbourne şehri de bayağı popüler ama Sydney: gerek denizle iç içe coğrafi konumu ve ılıman iklimi ve daha hareketli yapısı ile, öne çıkıyor.
Bir anlamda: Sydney İstanbul ve Melbourne ise Ankara ile bağdaştırılabilir.
Evet: gelelim Sydney şehrini anlatmaya: toplam nüfusu: 4 milyonun üzerinde. “Yeni Güney Galler” bölgesinin başkentidir. Avustralya ülkesinin en kalabalık şehridir.
Sydney şehrinin diğer şehirlere olan uzaklığı: Sydney-Melbourne arasındaki uzaklık: 881 km. Sydney-Brisbane arasındaki uzaklık: 938 km. Sydney-Canberra arasındaki uzaklık: 286 km.
Özellikle Melbourne şehri kara yolu ile bayağı uzak ama malum orda birçok insan havayolunu kullanıyorlar, Sydney-Melbourne arasında uçak ücreti: 175 AD. ve uçuş süresi 1.40 saattir.
Şehirde
Ilıman iklim hakimdir. Buna bağlı olarak: kışlar ılık ve yazlar sıcak geçer. Yağışlar: yıl boyuna yayılmıştır. Kışın sıcaklık, nadiren 5 derecenin altına düşer. Ama, genel konularda belirttiğim gibi, ülke güney yarımkürede olduğundan, burada yaşanan iklimler, bizim yaşadıklarımızın tam tersi.
Yani: bu ülkede, yaz ayları: Aralık-Ocak-Şubat aylarında, kış ise: Haziran-Temmuz-Ağustos aylarında yaşanıyor. Şehirde, bir yıl süresince, güneşin günlük görünme süresi, günde 7 saat. Yani, güneşin bolca göründüğü bir yer.
Yağışların % 40’nın göründüğü zamanlar ise: Mart ve Haziran aylarıdır. Ancak: ben Mart ayında, şehirde bulunduğum sürede, aşırı bir yağış görmedim.
Şehirde yaşayan insanların, yaklaşık % 30’u İngilizce dışında bir dil konuşur. Bunlar tarafından kullanılan yaygın diller: Endonezya’ca, Korece, Çince ve Yunancadır. Ayrıca, şehirdeki diğer büyük topluluklardan birisi de, kıtanın yerlileri “Aborijinler” dir.
Şehir merkezinde, kişi başına düşen araba sayısı: 0.8 iken, bu oran metropol alanlarda: 1.5 oluyor.
Yani, şehir tam bir araba kenti görünümündedir. Halbuki, şehir içi ulaşımı Amerika kadar olumsuz değil, yani burada şehir içi ulaşımında yaygın otobüs, tren ve taksi bulmak mümkün ama gerek araba fiyatlarının ucuzluğu ve gerekse benzin-motorin fiyatlarının uygun olması insanların araba tutkusunun başlıca nedenidir.
Bu arada: ülkede Avrupa kökenli arabaların fiyatları pahalı, Amerikan ve Japon-Kore kökenli arabaların fiyatlarının ucuz olduğunu gördüm.
Şehir nüfusunun: % 49.3 erkek ve % 50.7 kadındır. Şehir sokaklarından göreceğiniz insanların büyük çoğunluğunun “çekik gözlü” olduğunu görünce şaşırmayın. Söylenenlere göre, yakın gelecekte: Çinli ve Japonlar ile Hintliler, ülkedeki çoğunluğu ele geçireceklermiş.
Bugün için: evet, Çinli, Japon, Hintliler çok kalabalıklar ve bunların yanında, türbanlı ve kara çarşaflı İslam ülkesi insanlarını da görmek mümkündür.
Yani, Avustralya muhteşem bir kültür mozaiği haline gelmiş gibi, yerli Avustralyalı aradığınızda, Darling Harbour bölgesinde, yukarıda resimlerini gösterdiğim 3-4 gösteri yapan Aborijin dışında kimseyi göremeyeceksiniz.
İş saatinden sonraki kısım için
Şehir, akla hayale gelebilecek her türlü kozmopolit keyfi sunar. Sörf olanakları ve manzarasıyla meşhur sahiller: şehirden, yalnızca birkaç dakika uzaklıktadır.
Evet, Haziran 2009 tarihi itibarıyla, bu şehre gelen ziyaretçi sayısı: 2.6 milyon kişi. Yani, yoğun bir ziyaretçi akını var. Bu ziyaretçilerin: % 60’dan fazlası: Doğu Asya, Avrupa ve Kuzey Amerika’dan geliyorlar.
Evet, Sydney şehrinin iki sembolü vardır. Bunlar: Sydney Harbour Bridge’nin mükemmel kemeri ve Sydney Opera Hause’un dalga dalga çatısıdır.
Avustralya Sydney
VİZE
Avustralya’ya gitmek istiyorsanız: yeşil yani hususi pasaportunuz olsa dahi, vize almanız gerekiyor. Vize için: önce Avustralya Başkonsolosluğunun internet sitesindeki 10-11 sayfalık müracaat formunun çıktısını alın ve bu formu doldurun.
Daha sonra: orada çalışmaya gitmediğinize dair yani mal varlığınıza dair diğer belgeleri de (kalacağınız süre ile ilgili olarak içinde bir miktar para bulunan banka cüzdanı ve maaşlı iseniz, maaş belgesi gibi) yanınıza alarak konsolosluğa gitmeniz gerekiyor.
Ancak: önceden konsolosluğun internet sitesindeki telefon numarasını arayarak randevu almanız şart. Çünkü: muhtemelen 1 hafta sonraya randevu veriyorlar. Randevu günü: Ankara-Gaziosmanpaşa’da bulunan konsolosluğa gittiğinizde ise: yalnızca belgeler ile birlikte içeriye giriyorsunuz ve belgelerinizi ilgili görevliye teslim ediyorsunuz.
Daha sonra ise, başladınız beklemeye.
Eğer turist olarak gidecekseniz (en kolay vize budur, diğerleri çok daha uzun süreli, uğraşılı ve yüksek ücretlidir) muhtemelen 15 gün sonra telefonla konsolosluktan bir görevli tarafından aranıyorsunuz ve vizenizin olumlu-olumsuz sonucunu öğreniyorsunuz.
Bu arada: konsolosluğa gittiğinizde “mail” adresinizi yazdırın, vize sonucu mail adresinize gelsin, yoksa ödeyeceğiniz vize bedeline bir de vize sonucu bildiri kargo ücreti eklenmesin. Bu arada: vize bedeli, inanılmaz, bayağı yüksek.
Vizeniz olumlu ise, mail adresinize gelen vize belgesinin bir suret çıktısını yanınıza alabilirsiniz. Pasaportunuza vize pulu yapıştırmıyorlar. Vize alırsanız, bu durumu kendi ülkelerindeki bilgisayar sistemine aktarıyorlar, aslında vize formu çıktısını da yanınızda götürmeniz gerekmiyor.
Bu arada: vize formunu genellikle bir yıllık ve tek girişlik, bu girişte en fazla 3 ay kalmak üzere veriyorlar. (ABD gibi 10 yıllık vize vermiyorlar)
ULAŞIM
Evet: vizenizin sonucu olumlu ise, bu kez uçak bileti aramaya başlıyorsunuz. Çünkü: uçak bileti ücretleri, tarihlere ve firmalara göre farklılık gösteriyor ve genellikle fiyatları yüksek. Özellikle İngilizce dil bilgisi az olan gezginler için, az aktarmalı uçak firması tercih etmelerini öneririm.
Çünkü: aktarma olduğunda, İngilizceniz yok veya az ise, diğer uçağı bulmak için havaalanında bayağı sıkıntı çekebilirsiniz. Ayrıca: uzun aktarma saatlerinde, havaalanında zaman geçirmek bayağı sıkıntılı.
Daha en baştan: bu ülkeye giderken, yanınızda kesinlikle hiçbir yiyecek ve içecek maddesi bulunmamasına dikkat edin. Ben “ilaçlarım” için çekinmiştim ve ilaçlarımı orijinal kutuları içinde götürmeyi tercih ettim, ama herhangi bir sıkıntı olmadı.
Yani: elbette uyuşturucu içeriği olmayan ilaçlarınızı yanınızda götürebilirsiniz. Ama: yiyecek-içecek gibi maddeler, kesinlikle başınızı derde sokar.
İstanbul’dan uçağa bindiğinizde, yaklaşık: 20-24 saatlik bir uçuştan sonra (aktarma olursa daha uzun) Sydney havaalanına ulaşıyorsunuz. Şehir havaalanının ismi: Sydney Kingsford Smith havaalanı. İnternasyonel iniş-kalkışlar “1.Nolu Terminal” kullanılıyor.
Uçakta: varışa yakın yolculara bir kart dağıtılıyor. Vizeniz olsa dahi: bu kartı, uçakta mutlaka doldurun ki, havaalanına indiğinizde pasaport-bagaj-gümrük gibi sıkıntılar arasında, bir de bu kartı bulmak ve doldurmak için uğraşmayın.
Bu kartta: özetle: kimlik bilgileriniz, pasaport numaranız, hangi şirketin hangi sayılı uçağı ile geldiğiniz (uçak biletinde yazılı), kalacağınız adres, tabiyetiniz, ülkeye girerken yanınızda gümrüğe tabii herhangi bir mal-malzeme bulunup bulunmadığı konusundaki beyanlarınız yer alıyor.
Bu beyanlar önemli, çünkü aksi tespit edilirse, büyük para cezası ödemek ve hatta ülkeye girememek gibi tehlikeler var. Bunları iyi okuyup işaretlemeniz gerekiyor.
Sydney havaalanına vardığınızda
Transit yolcular için olmayan bölüme giriyorsunuz ve önce pasaport kontrolü var. Pasaport kontrolü bölümünde, diğer yerlerde olduğu gibi, kendi vatandaşları ve dışarıdan gelenler için iki bölüm ayırmışlar, ama Avustralya polisi kibardı ve kendi vatandaşları az olunca, misafir gelenlerin bir bölümünü oraya kaydırarak işleri hızlandırdılar.
Fazla sıkıntılı olmayan pasaport kontrolünden (pasaport ve uçakta doldurduğunuz kartı veriyorsunuz) geçtikten sonra 3-5 metre ilerde, bagaj alım bölümüne giriyorsunuz.
Burada: birkaç dakikalık beklemenin ardından, bagajlar geliyor ve bagajınızı teslim aldıktan sonra; son bir kontrol “gümrük” yerine yöneliyorsunuz ki, 3-5 metre sonra: buradaki görevli pasaport ve uçakta doldurduğunuz kartı kontrol ediyor.
İnanılmaz, benim önümde ve arkamdaki birçok kişi, buradan pas geçmesine rağmen, benim kart ve pasaportta, sanırım “Türk” olmam nedeniyle: gümrüğe yani kontrole yönlendiriliyorum. Burada: görevliler, bagajlarımı elektronik cihazlarda kontrol ediyorlar ve sorun olmadığını görünce beni de çıkış kapısına doğru serbest bırakıyorlar.
İnternette, bu konuda birçok anlamsız ve abartılı yazılar görebilirsiniz. Bunlara inanmak gereksiz, ülkeye giriş, yukarıda yazdığım gibi pek de zor değil. Öyle, uçakta yolcuları dezenfekte ediyorlarmış, gümrük te, bir sürü sıkıntı çıkarıyorlarmış, bunların hepsi abartı. Gümrükte: bagajlarımda yiyecek-içecek malzemesi bulunmadığı için, yalnızca 5 dakika kaldım ve sonra rahatça ülkeye girdim.
Bu arada
Hani girişte, uçakta kart dolduruluyor demiştim ya, bu kartın değişik bir örneği, çıkışta da havaalanında dolduruluyor. Uçak biletinizi check-in yaptırmaya gittiğinizde, biniş kartı ile birlikte, bu kart size veriliyor ve uçağa binmeden önce, yani pasaport kontrolünden önce, bu kartı doldurmanız gerekiyor.
Bu kartta: genellikle ülke dışına çıkarttıklarınız soruluyor özellikle “… miktarda para” çıkarıp çıkarmadığınız sorusu var. Bu kartı: pasaportunuza çıkış bastırırken, alıyorlar.
Sydney havaalanından, şehir merkezine ulaşım için çeşitli alternatifler var. Bunların başında ise taksi geliyor. 1 Numaralı Terminalin hemen önünde; beyaz renkli taksiler var ve sıraya geçtiğinizde, bu taksilere binerek, istediğiniz yere ulaşabiliyorsunuz.
Tahminen, şehrin uzak bir yerine, bu taksi ile 50 dolar civarında gitmek mümkündür. Diğer bir alternatif ise: tren. Şehrin ana ulaşım aracı olan tren: 15 dolarlık ekstra bir ücret karşılığında, havaalanı-merkezi tren istasyonu arasında sefer yapıyor. Merkezi tren istasyonuna ulaşırsanız, şehrin birçok yerine aktarma yaparak tekrar tren ile ulaşabilirsiniz.
Şehir içindeki ulaşımda
Taksi yanında, tren, otobüs, feribot ve metro kullanabilirsiniz. Şehirde, gayet gelişmiş bir tren ağı var. En hızlı ulaşım, city rail denilen hızlı tren ile sağlanıyor ama hattı büyük değil. Bence, ilk tren istasyonundan: siz kendiniz için tren hatlarını gösteren bir harita temin edin ve gitmek istediğiniz yeri, bundan bularak ulaşımınız sağlayın.
Şehir içinde, gayet yaygın otobüs seferleri de var, ama bunların da güzergahlarını öğrenmeniz gerekli, ben sürekli olarak tren kullandım, birçok tren hattı var, karıştırma olasılığı yüksek ancak öğrendikten sonra da muhteşem rahatlık, çünkü trafik derdi yok.
Tren istasyonlarında, durağa gelecek ilk trenin, kaç dakika sonra geleceğini ve hangi istasyonlara uğrayarak, hangi yöne gideceğini belirten elektronik göstergeler var, zaten o kadar çok tren hattı var ki, aksi durumda, gideceğiniz treni bulmak mümkün değil.
Bu trenler: genellikle yer üstünden gidiyor ve birkaç yerde, yer altına giriyor. İki katlı ve herhangi bir güvenlik problemi yok, en ilgili çeken: koltukların bir hareket-hamle ile, tren hangi yöne gidecekse, o yöne doğru yapılabilmesi, arkalığı yer değiştiriyor.
Bir de: özellikle akşam yani okulların kapanış saatlerinde (15.00 civarı) trenler aşırı kalabalık oluyor. Bazı trenlerde, bir sonraki istasyon anons edilmesine rağmen, bazı trenlerde bu sistem yok, bu durumda: istasyonlara gelindiğinde, istasyondaki yazıyı görüp, ineceğiniz yeri takip etmeniz gerekiyor.
Ücrete gelince: bileti gidiş-dönüşlü alırsanız ki, böyle almanızı öneririm; bir istasyondan, merkezi (Central Station) ulaşmak için, 9 AD ödemeniz gerekiyor. Haftalık sınırsız tren bileti ise, 45 AD. Biletleri gişelerden veya istasyonlardaki otomatik makinalardan satın alabiliyorsunuz.
Önemli bir nokta: bileti basıp istasyona girdikten sonra, sakın atmayın, çünkü aynı bileti çıkarken de istasyondan çıkmak için kullanacaksınız. Yani, iniş noktalarında istasyondan çıkmak için, bilet basmanız gerekiyor.
Şehir merkezindeki, Central Station: eski bir yapı içinde ve birçok trenin birleştiği veya aktarma yaptığı bir yer. Kalabalık ve karışık, dikkat etmek, yanlış trene binmemek gerekiyor. Burada inerseniz, kısa bir yürüyüş ile, “Darling Harbour” denilen yere ulaşmanız mümkündür.
Şehirde
Bir kısım bölgeye ise; sarı-yeşil ve otantik görünümlü feribotlarla gitmek mümkündür. İstanbul’da olduğu gibi, gerek içinde ve gerekse yanlarında oturma yerleri bulunan bu feribotlar da çeşitli yerlere gitmek için kullanılıyor. Burada, farklı olarak, deniz taksi olarak kullanılan küçük tekneler gördüm.
Ulaşımla ilgili son bir not: uçakla uzun bir yolculuk ardından ülkeye vardığınızda: “jetlag” denilen olayı yaşamamak için: uçakta Türkiye saatine göre, akşam olduğunda mutlaka uyumalısınız. Ancak: uçakta sürekli ikramların bulunması, elbette uyumayı bir nebze engelliyor.
Yine de, uçakta uyumayı ve şehre indiğinizde, akşam olana kadar kesinlikle uyumamayı denemelisiniz, çünkü, şehirdeki ilk 3-4 günlük sürenizde perişan olursunuz. Öte yandan: iklimlerin farklı olması da, vücut dengelerini bozuyor, burada kış iken, oraya gidiyorsunuz ve yaz mevsimiyle karşılaşıyorsunuz, doğal olarak vücut dengeleri bozuluyor.
PARA
Avustralya ülkesinde “Avustralya Doları” kullanılıyor ve “AD” ile anılıyor. Bu para biriminin bizim paramız ile mukayesesine gelince: Amerikan Dolarından, daima 5 TL. civarında daha yüksek oluyor. Avustralya dolarının ilginç bir özelliği var.
Bu kağıt paralar: plastikten üretiliyor ve bu yüzden sahtesini yapmak mümkün değilmiş. Parayı avucunuza alıp, buruşturun buruşturun yere atın, yine ilk haline geliyor, çünkü plastik.
Ama, öte yandan, aman ha, paraya en ufak bir ateş yaklaştırmayın, plastik olduğu için anında yanabiliyormuş. En büyük kağıt paraları 100 Dolar, bunun dışında 50, 20, 10, 5 dolarlık kağıt paraları bulunuyor.
Özellikle, ülkemizden giderken, ülkemizde pek çok döviz bürosunda Avustralya Doları bulunmadığını göreceksiniz, bu yüzden önceden tedbir almanızda yarar var.
ELEKTRİK
Avustralya ülkesinde: 220 volt elektrik kullanılmasına rağmen, elektrik prizleri, ülkemizde olduğu gibi, iki girişli değil, üç girişlidir. Bu yüzden: yanınızda ülkemizden götüreceğiniz elektronik cihaz varsa, buraya ulaştığınızda, üç girişi olan, bir “adaptör” almanız gerekiyor ki, fiyatı 10 AD civarındadır.
TRAFİK
Avustralya’da karşılaşacağınız en ilginç durum, trafiğin İngiliz sistemi alışkanlığı gereği “soldan” akmasıdır. Yani, arabalar soldan gidiyor, araçların binici bölümleri, aracın solundadır. Araç kullananlar, elbette buna alışmakta büyük zorluk çekiyorlar. Ancak: bu sadece araç kullanımında değil, yaya geçitlerinde de, bizim gibileri etkiliyor.
Çünkü: ülkemizde olduğu gibi, yaya geçidinde önce sağa değil, sola bakarak geçmeniz gerekiyor. Zaten: yaya geçitlerinde, bunu anlatmak için, yerlere yazı yazmışlar. Ayrıca: trafik ışıklarında, yayalar, karşıya geçeceği zaman ışık direğinde bulunan bir “düğme” ye basıyorlar ve kısa süre sonra yayalara yeşil yanıyor, buna basmazsanız, uzun süre beklemek zorunda kalırsınız.
Öte yandan: burada da trafik nispeten düzgün, herhangi bir yaya veya siz, size yeşil ışık yanmadan veya yaya geçidi dışında ayağınızı yola attığınızda, gelip geçen arabalar durarak size yol veriyorlar, yani yolun kime ait olduğunu düşünen yok, öncelik yayalarda. Yalnız, bu kural sanırım bazı çılgın sürücüler tarafından tam uygulanmıyor, yani, bunu 10 kere deneseniz, büyük olasılıkla 8 keresinde araçlar duruyor ancak, bir iki kez durmadıklarını da gördüm, sanırım göçmen sürücüler bunlar.
Son bir not: trafikte korna sesi duyamıyorsunuz, sürücüler birbirlerine saygılı, emniyet kemeri takmayan yok, yollarda trafik polisi görülmüyor, ancak çok sayıda “kamera” bulunuyor ve bu kameralara hız veya ışık ihlali nedeniyle yakalandığınızda, adresinize büyük para cezalarının geldiğini duydum.
Hatta: her sürücünün bu ülkede, 6 ceza puanı varmış ve bu ceza puanlarını bir yıl içinde bitirenlerin ehliyetlerine el konuluyormuş, yani sıkı bir trafik kontrolü bulunduğu söyleniyor. Özellikle: okul önlerinde, 40 km. hız limiti, kesinlikle kameralarla kontrol ediliyormuş.
Yine de, şehirde gezerken çılgınca hareketler yapan sürücüler görürseniz, bilin ki Çinli, İndialı dedikleri Hindistanlı veya maalesef Türk’tür.
ALIŞVERİŞ
Sydney şehri, gerçekten pahalı, hatta çok pahalı bir yer. Sanırım bu şehirde insanlar çok para kazandıklarından, masrafları da yüksek oluyor. Örneğin: normal standartlarda, müstakil yani bahçeli, kapalı garajlı bir evin satış fiyatının: 600 bin dolardan başladığını duydum.
Hele hele kiralar: muhteşem pahalı. Bu ülkede: çalışanlar ücretlerini haftalık alıyorlar, kiralar da haftalık ödeniyor. Normal-standart bir ev içinde, bir odanın kirası (içinde sabah kahvaltısı-akşam yemeği var) muhtemelen: 260-280 dolar arasında değişiyor ki, bunu aylık olarak hesapladığınızda, ortaya büyük bir meblağ çıkıyor. Kahvaltı ve yemek dediğime bakmayın: kahvaltı olarak “cornflaks” ve akşam yemek olarak ise, saçma-sapan yemekler veriliyor.
Ülkemizde 50 kuruşa satılan küçük bir suyun fiyatı, burada 3 dolara yakın. 1 kutu kolanın fiyatı: marketlerde 3 dolar. Bir fast-foot restoranında, bir hamburger menü (hamburger ve kola) 13 dolar. 1 kg. elma 4 dolar ve 1 kg nektarın yine, 4-5 dolar arasındadır.
Otellerden söz etmek gerekirse: şehir merkezindeki bir otelin gecelik oda fiyatı: en az 400 dolardır, şehir çevresindeki banliyölerde ise, otellerin gecelik oda fiyatları: 100 dolar civarındadır. 100 dolarlık bu odada: bir çift kişilik yatak, bir tek kişilik yatak, tuvalet, banyo, televizyon, mini buzdolabı, çalışma masaları, sandalye bulunuyor. Otellerde: su ısıtıcısı da bulunuyor.
İnternet hizmeti için “wireles” ise, olduğu söylenmesine rağmen, lobi hariç birçok yerden çekmiyor, çünkü: bu ülkede internet hizmeti çok pahalı imiş. Konutlarda, bir aylık sınırsız internet erişimi ücreti: 90 dolar imiş. Televizyona gelince, bizim ülkemizdeki gibi yüzlerce kanal yok, yalnızca toplasanız 10 kanal ancak var.
Ancak: görürseniz şaşırmayın, bu şehirde: otelde gördüğümde, evlerin bir kısmında da bulunduğunu söylediler “hamam böceği” var. Hatta: cadde ve sokaklarda bile, bunların büyük boyutlusunu gördüm ki, Antalya’da da görmüştüm.
Burada
Söylediğim gibi fiyatlar yüksektir. Hani: ucuz elektronik eşya ( notbook, fotoğraf makinası, saat vs.) bulup satın almayı düşünenler yanılacaklardır. Örneğin: Parfüm fiyatları yüksek, yani şehirde ucuz bulup satın alabileceğiniz pek bir şey yok.
Giysilerde pahalı, Amerika’da “Tomy” tişörtlerin en kalitelisi 20 dolar iken, burada 45 dolardan başlıyor. Spor malzemeleri de pahalı, Nike spor mağazasında 100 dolardan ucuz ayakkabı yoktu, Adidas’a hiç girmedim, daha önce söylediğim gibi, burada Avrupa orjinli mallar aşırı pahalı.
Evet: alışveriş için genellikle küçük çaplı alışveriş mekanları bulunuyor ki bunlar iki veya en fazla üç katlıdır. Bir bölümünde, yemek yerleri bulunuyor. Şehir yakınlarındaki mahalleler içinde, birkaç outlet alışveriş merkezine gittim, ancak buradaki fiyatlar da, kesinlikle pahalı idi ve outlet olmasına rağmen satın alabilecek ucuz bir şeyler bulamadım.
Şehirde, şehir merkezi yakınlarındaki ara mahallelerde, birkaç pazar yeri var. Üstü ve yanları kapalı, içinde ise tahta tezgahlar üzerine yerleştirilmiş malların satıldığı bu pazar yerleri ilginçtir. Bu pazar yerleri aslında biraz döküntü görünmesine rağmen, hoşunuza gidebilecek uygun fiyatlı bir şeyler bulmak mümkündür.
Pazarlarda pazarlık yapmak mümkün ki, mutlaka yapın, alışveriş merkezlerinde ve şehir merkezindeki dükkan-mağazalarda ise, pazarlık mümkün değil. Çünkü: bu tezgahları genellikle öğrenciler ve göçmenler işletiyorlar.
Alışveriş mekanlarında: genellikle akşam, saat: 18.00 de kapanıyor. Hatta: Cumartesi günleri, bu saat: 17.00 oluyor ve pazar günleri alışveriş mekanları kapalıdır.
NE SATIN ALINABİLİR
Sydney şehrinde: ülkemizde “UG” olarak bilinen, tüylü deriden yapılmış çeşit çeşit botlar, terlikler çok yaygın. Genellikle dışarıdan gelenler kendileri ve yakınları için bu botları satın alıyorlar ki, en kalitelisi 150 dolar civarındadır. Bunun dışında: kanguru postu satın alabilirsiniz ki fiyatları 45 dolardan başlıyor.
Burada Amerika’da olduğu gibi, vitaminler nispeten ucuz, yani ülkemizde bir kutusu 50 TL. den başlayan en basit vitamini, burada 10 dolara bulup satın alabiliyorsunuz.
Bunun dışında: bol çeşitli buzdolabı magnetleri (3-4 dolar arasında), üzeri resimli ve yazılı fincanlar, yine resimli ve yazılı tişörtler ve hatta “bumerang” bulup satın alabilirsiniz.
İŞ-ÇALIŞMA
Sydney şehrinde: dünyanın birçok yerinde olduğu gibi, işsizlik yok değil. Özellikle: ülkeye gelerek daha önce yerleşmiş yabancı göçmenler, kendi vatandaşlarını, ucuz fiyatla çalıştırıyorlar.
Yani: öğrenci olarak bu ülkeye giderseniz, asgari ücret saatlik 15 dolar olmasına rağmen, büyük olasılıkla 10 dolar alabileceksiniz ki, bir-iki günlü ücretsiz deneme çalışmasının ardından bu ücreti ödemeye başlıyorlar.
Çalışma vizenizin bulunmaması, daha ciddi işlerde çalışmanızı engelliyor. Evet: Sydney şehrine gitmeyi düşünenler, burada kesinlikle anında iş bulma şanslarının olmadığını bilerek gitsinler, iş bulmak zor, iş bulsanız dahi, küçük paralarla ve ağır koşullarda çalışmak zorunda kalacağınızı sakın unutmayın.
NE YENİR-NE İÇİLİR
Sydney şehrinde: buraya özgü bir yemek kültürü göremedim. Genellikle: merkezi yerlerde fast-food restoranları var. Hatta: ülkeye özgü “Hungry Jack” denilen bir fast-food restoranı tercih ediliyor, çünkü bunlar, hamburger ürünlerini diğerleri gibi yağda değil, ızgarada pişiriyorlarmış ve daha sağlıklı imiş. Hamburger menülerinde, yalnızca hamburger ve kola bulunuyor. Fiyat ortalama 12-13 dolar civarındadır.
Ayrıca: yine merkezi yerlerde ve Türk mahallesinde (Auburn) çok sayıda “kebapçı” ve “dönerci” bulunuyor, buradaki dönerciler, kestikleri döneri tartarak değil, göz kararı veriyorlar. Evet: bu fast-food restoranları yanında, elbette şehirde, biraz önce sözünü ettiğim gibi, her kültürün kendine ait restoranı var, Çin mahallesinde Çin restoranları, Kore mahallesinde Kore restoranları yaygındır.
Bunun dışında: merkezi yerlerde, deniz ürünlerinin ağırlıklı olarak servis edildiği restoranlar da var, ama bu restoranların kapılarında bulunan menülerde, bir tabak deniz ürününün fiyatının 100 dolar olduğunu görüp şaşıracaksınız. Şehrin kenar mahallelerinde ise, yöre insanının üye olarak ve kart göstererek girebildikleri “kulüpler” var ve bu kulüplerde: açık büfe yemek (30 dolar civarında) servis ediliyor.
Ayrıca, yine bu kulüplerde: bar, kafeterya ve hatta casino yani kumar makinaları bulunan küçük bir bölüm de bulunuyor. İnsanlar, genellikle zaman geçirmek ve yemek yemek, bir şeyler içmek için buraları tercih ediyorlar ama elbette söylediğim gibi, buraya girmek için üye olmak ve üye kartı bulunmak gerekiyor veya üye olan birisiyle birlikte gitmek mümkün.
İçecek konusuna gelince: şehir merkezinde, deniz kıyısında bir bira içmek isterseniz, bir bardak biranın fiyatının 10 dolar olduğunu bilmelisiniz.
GECE HAYATI
Şehirde: şehrin en kalabalık yeri olan “Darling Harbour” mevkiinin, akşam olduğunda, tamamen boşaldığını gördüm. Sanırım şehirdeki gece hayatı, şehir merkezinin çevre mahallelerinde sürdürülüyor. Bunun dışında: şehrin gece görüntüsü hakkında birkaç fotoğrafı yukarıya koydum.
ŞEHİRDE GEZİLECEK YERLER
Evet, Sydney şehri küçük bir yer değil. Yani, bir günde gezemeyeceksiniz. Bu yüzden: ben kendi yaptığım üzere, şehirde gezmeniz gereken yerler veya gezebileceğiniz yerler hakkında, kısa bilgiler vereceğim.
Siz bir Sydney şehir haritası edinin ve bu yazıda belirttiğim yerlerden seçeceklerinizi işaretleyerek, kendinize bir gezi planı oluşturun ve bulunduğunuz yerden hareketle planınız doğrultusunda gezi planını gerçekleştirin.
Zaten: şehirde bir tanıdığınız yoksa; şehir merkezi dışında bulunan yerleri pek gezme şansınız olamaz. Çünkü: şehir merkezi dışındaki bir kısım yeri gezebilmek için, mutlaka yanınızda yolları bilen birinin olması şart.
Aksi halde: belli başlı yerleri gezebilirsiniz ki, ben yine de şehirde gezip görmenizi önereceğim yerler konusunda bilgiler vereceğim, seçimi imkanlarınız ölçüsünde sizler yapacaksınız.
THE ROCKS BÖLGESİ
Burası tarihi bir liman mahallesidir. Ama Sydney şehrinin doğduğu mahalledir. Modern Avustralya’nın kurucu babaları olan mahkumlar; 1788 yılında, buradan anakaraya çıkmışlar ve Yeni Güney Galler kolonisini kurmuşlardır.
Elbette, eskisine nazaran günümüzde daha temiz ve şirin bir görüntüsü var. Çünkü: burası şehrin en çok ziyaret edilen yerlerinin başında geliyor. Bölge, şehrin “Açık Müzesi” olarak tanımlanıyor.
Burada: eski ve yeni bir arada bulunuyor. Buranın, sevimli-Arnavut kaldırımlı sokaklarında dolaşabilirsiniz. Hatta bu yürüyüşünüz sırasında, fırınlardan gelen ekmek kokularını hissedebilirsiniz.
Bu gezinizde: nefis manzaralar, eski binalar, neşeli meydanlar, bolca alışveriş, yeme-içme mekanları bulabilirsiniz. Şehrin en eski iki barı, bu bölgede bulunuyor.
Bu bölgedeki gezimizde:
CADMANS COTTAGE
İlk göreceğimiz yer; Cadmans Cottage. Burası: uzun yıllar süresince, hükümetin resmi teknecileri tarafından kullanılan eski bir sığınaktır.
Avustralya Sydney Museum of Comtemporary Art
MUSEUM OF COMTEMPORARY ART (ÇAĞDAŞ SANAT MÜZESİ)
Circular Quav West üzerindedir. Giriş ücretsizdir. Bina: eskiden “Denizcilik Hizmetleri Kurulu” tarafından kullanılmış. 4 katlı ve kumtaşından yapılmıştır. 1991 yılından sonra ise, Çağdaş Sanatlar Müzesi olarak ziyarete açılmıştır. Müzede sergilenen eserler: düzenli olarak değiştiriliyor ve liman manzaralı kafede mutlaka kısa bir mola vermenizi öneririm.
The Rock bölgesinin güney bölümüne geçin ve Bridge Street caddesi üzerinde, ilk hükümet binasının bulunduğu alanda, yine bir müze var.
Avustralya Sydney Museum of Sydney
MUSEUM OF SYDNEY
Cnr Bridge ile Philip Street arasında, Circular Quay bölgesindedir.
Bu müzede, 1788 yılından günümüze kadar olan sömürge dönemi ve çağdaş döneme ait objeler ve resimler sergileniyor. Özellikle: 1788 yılından günümüze dek olan tarihi süreçte, duvarlara yansıtılan, şehrin panoramik görüntü resimleri ilginç.
Giriş ücretli. Bina: Avustralya’nın ilk hükümet binası olarak önem kazanıyor. Müzede: sömürge ve çağdaş döneme ait: objeler, resimler: yeni dijital medya teknikleriyle sunuluyor.
Avustralya Sydney Discovery Museum
DİSCOVERY MUSEUM
Rock bölgesinin tam merkezindedir. 1850 yılında kumtaşından yapılan bir depo binası, müze olarak kullanılmaktadır. 3 katlı müze binasında: Sydney limanı kıyılarında yaşayan Aborijin halkının tarihi yansıtılmaktadır.
CAMANS COTTAGE
Bu bölgenin kuzeyindeki bu bölümde: birbirine bitişik eski dükkanlar var. Bunlar, günümüzde: Campbells Stroe house gibi dükkan ve ofislere dönüştürülmüşler.
Evet, buradan daha batıya doğru ilerlediğinizde, birbirine benzeyen: Argle Stores denilen yere ulaşacaksınız. Buranın ilerisinde ise, mahkum işçilerin, kazmalarla, kumtaşından oyarak yaptıkları: “Argle Cut” var. Argle Cut üzerinde: Cumberlant Steps’i kullanarak, Cumberland Street üzerinde ilerleyin ve Sydney Harbour Bridge’ye yani şehrin sembol limanına ulaşacaksınız.
Yalnız: limana ulaşmadan önce, bu söylediğim bölgedeki yürüyüşünüz sırasında karşınıza çıkabilecek birkaç yerden söz etmek istiyorum.
AVUSTRALİAN HOTEL
Cumberland Street üzerinde limana doğru yürürken, bunu görebilirsiniz. Eski Avustralya geleneklerini yaşatan ve her eyaletin birasını bulabileceğiniz güzel bir “pub” bölümü var.
Burada, özellikle, filtre edilmemiş Bavyera tarzı biralar satılıyor. Bunu bilen insanlar, bu biralardan tatmak için geliyorlar. İlginizi çekerse, deneyebilirsiniz.
HERO OF WATERLOO PUB
Argyle Place geldiğinizde, karşınıza taraçalı bir ev çıkıyor. Bunun dışında, bölgede tarihi “pub” lar var. Bunlardan en olağandışı olanı ise: Hero of Waterloo.
Burası: 1843 yılında, yeraltındaki mahzenlerden oluşan labirentte yapılmıştır. Bu mahzenlerin labirentlerinde sarhoş olan müşteriler, o dönemlerde, gemi kaptanlarına, tayfa olarak satılmışlar. Mahzenler hala duruyor, gezmek mümkün.
LORD NELSON BİNASI
Kent Street ve Argyle Street caddelerinin köşesindeki bina: Lord Nelson Binasıdır. Bu bina: 1840 yılında, kum taşı bloklar kullanılarak yapılmıştır.
O tarihten bu yana ise, özgün yapısı ve havasını koruyarak gelmiş. Burada; buraya özgü bir tür bira üretiliyor.
HOLY TRİNİTY ANGLİCAN CHURCH
Burası bir kilisedir. Arglye ile Lower Fort Street, Millerss Point köşesindedir.
1840 yılında yapılmıştır. Aslında: bir garnizon kilisesi olarak yapılmış ve suçlular kolonisini yönetenlere hizmet etmiştir. Günümüzde, buraya giderseniz, büyük ihtimalle bir evlilik töreni görebilirsiniz.
Çünkü evlenenler tarafından çok tercih edilen bir yer. Burada, ünlü doğu penceresi var ve sabah güneşini yakalıyor. Kilisede, 1938 yılında büyük bir restorasyon çalışması yapılmıştır.
THE ROCK MARKET
George Street caddesinin başladığı yerde, Mencantile Otel yakınında kurulan bir Pazardır. Cumartesi ve Pazar günleri: saat: 10.00-17.00 arasında kuruluyor. Burada: satıcılar el işleri, deri giysiler, hediyelik eşyalar ve oyuncaklar satıyor.
Bir yandan da, müzik gurupları ve tiyatrocular, çeşitli gösteriler düzenliyorlar. Üstte ise, büyük bir tente ile gölgelik yaratılmış.
Avustralya Sydney Observatory Hill
OBSERVATORY HİLL
Burası: gökyüzünü ve limanı seyretmek için harika bir nokta. Şehrin en yüksek noktasıdır ve kilometrelerce uzaktan görülebiliyor. Hatta: 19’ncu yüzyıldan bu yana, gemi kaptanları, kronometrelerini ayarlayabilsinler diye, her öğlen, saat: 13.00 olduğunda, direğin tepesinden bir balon bırakılırmış.
SYDNEY OBSERVATORY
The Rocks bölgesinde: Watson Road, üzerindedir.
Burası da, 1858 yılında kurulmuş bir müzedir. Daha açıkçası, bir astronomi müzesidir. Her gün: saat: 10.00-17.00 arasında ziyaret edilebilmektedir. Burada: teleskoplar ve güneş sistemi hakkındaki çalışma modelleri görebilirsiniz.
Gözlemevinin, huzurlu bir bahçesi var, burada oturup dinlenmek mümkün. Bazen burada: astronomi hakkında ayrıntılı bilgi verilen seanslar düzenleniyor.
DAWES POİNT PARK
Burası da, bir başka manzara izleme bölgesidir. Yemyeşil bir tepe ve ortalıkta bir sürü eski top güllesi göreceksiniz. Ama, söylediğim gibi, manzara muhteşem, gelip-giden feribot ve yelkenlileri görebiliyorsunuz.
Ama, bu parkta bulunduğunuzda, aynı zamanda, girişteki taş kuleleri ve muazzam çelik kemerleriyle, şehrin sembolü köprünün gölgesinde olduğunuzu hissediyorsunuz.
SYDNEY HARBOUR BRİDGE
Her yıl başında, mutlaka yeni yıla ilk giren ülkedeki kutlamaları televizyondan izlemişsinizdir. Evet, bu kutlamalar, yani havai fişek gösterileri, işte bu köprü üzerinde yapılıyor. Havai fişekler, bilgisayar kontrollü sistemler tarafından ateşleniyor ve ortaya muhteşem görüntüler çıkıyor.
Evet, bu köprü: şehrin kuzey yakası ile şehir merkezini birleştiriyor. Büyük olasılıkla, köprünün yanına gidemeseniz bile, Opera House bölümünden köprünün karşıdan görüntüsünü izleyeceksiniz.
Kemerinin uzunluğu: 503 metre. Dünya üzerinde: çelik kemer sisteminin en büyük açıklığı olan köprülerinden biridir. Aynı zamanda, enine kesit olarak da, en geniş köprüdür. İnşaatına, Aralık 1926 tarihinde başlanmıştır. Merkezin deniz seviyesinden yüksekliği: 59 metredir. İnşaatında, 1400 işçi çalışmış ve bunlardan 16 tanesi yapım sırasında ölmüştür.
Üzerinden: 8 şeritli bir karayolu, 2 şeritli demiryolu geçiyor. Ayrıca: yayalara ve bisikletçilere ayrılmış yollar da var. Ama, köprüyü yürüyerek geçmek isterseniz, bir hayli pahalı, 100 dolar ücret ödemeniz gerekiyor.
Ben şahsen bu parayı fazla buldum. Siz düşünürseniz, köprünün muazzam kemerleri üzerinde, Bridge Climb adlı bir şirket tarafından, rehberli yürüyüş turları düzenleniyor. Küçük gruplar halinde yapılan bu turlara katılabilirsiniz.
Ancak, gece tırmanışları, daha pahalı, yaklaşık 150 dolar. Bir de yükseklik korkunuzun olmaması gerekiyor ki, muhteşem bir yükseklikten yürüyorsunuz.
Tüm bunların yanında, öğrendiğime göre, köprünün bir yıllık bakım maliyeti bedeli: 5 milyon dolar imiş. Köprüden her gün, 150 bin civarında araç, 3 dolar ödeyerek geçiyorlar.
Her ne kadar 8 şeritli trafik yolu var ise de, trafik sıkışıklığını gidermek için, köprünün hemen altında, deniz altına bir de tünel inşa edilmiştir.
Köprü: büyük bunalım sırasında inşa edildiğinde, Sydneyliler, ona “Demir ciğer” adını vermişlerdir. Çünkü: sunduğu istihdam olanaklarıyla, pek çok kişinin para kazanmasını ve nefes almasını sağlamıştır. Hatta: köprünün açılış törenleri sırasında, yani 19 Mart 1932 tarihinde değişik bir olay yaşanır.
Tören alanında: sağ görüşlü gurup lideri Francis Edward ve sol görüş gurup lideri ve aynı zamanda Başbakan Jack Lang vardır. Başbakan tam köprünün açılışını yapacakken, sağ gurup lideri Edward, ileri atılır ve kılıcı ile, açılış kurdelesini, ondan önce keser.
Köprüyü boyamak: 10 yıl sürüyormuş, bayağı uzun bir zaman. Düşünün ki, köprü boyandı bitti, hemen yeniden boyanması gerekiyor. Yani, yeni boya zamanı gelmiş oluyor.
Biraz önce köprüden yürüyerek geçmenin 100 dolar olduğunu söylemiştim. Ama siz yine de, bence köprünün kulelerinden birine çıkmalısınız. Buradan çevrenin manzarasını izleyebilirsiniz. Aksi halde, Opera House bölümünün hemen önündeki kafeteryalara oturup, deniz kıyısında, uzaktan köprünün ihtişamını izlemek te mümkündür.
Pylon Lookout
Bu, köprünün güneydoğu yönündeki kulelerinden biridir. Köprüyü, limanı ve şehrin silüetini, buradan gayet güzel seyredebilirsiniz. Her gün, saat: 10.00-17.00 arasında açıktır. Kulede, ayrıca bir de müze var.
MTKEİRA BÖLGESİ
Burası, Okyanus kıyısındaki bu kayalık bölge, tepe: hem şehri, hem de muhteşem bölge manzarasını seyretmek için ideal bir yer. Köprü üzerinde yürüyüş veya kulelerden birine çıkmayı düşünmez iseniz, mutlaka buraya gitmelisiniz.
SYDNEY LİMANI BÖLGESİ
Limanın yerel ismi: Port Jackson olarak geçiyor. Liman bölgesi, denizden 20 km. kadar içeriye giriyor ve Parramatta nehrine kadar ulaşıyor. Herhangi bir günde, limanda: yüzlerce yelkenli tekne, seyir tekneleri ve feribotları görebilirsiniz.
CİRCULAR QUAY
Limanda: Circular Quay denilen bir yer var. Burası: birçok feribot ve gezinti teknesinin son durağı olarak öne çıkıyor.
Şehrin denizcilik merkezidir.
Buradan: şehrin silüetini ve harika görüntüsünü mutlaka izlemelisiniz. Çünkü: gayet güzel, kıyı yürüyüş yolları, restoranlar, parklar, tren istasyonu, feribot iskelesi bulunuyor.
Ayrıca, buradan gezinti tekneleriyle, güzel bir gezinti yapabilirsiniz. Ama, bence yarım günlük olanı tercih edin, bir tam gün fazla geliyor. Bu turda: küçük adacıklar, küçük plajlar, yeni malikaneler ve birkaç küçük köprü görebilirsiniz.
TEKNE TURU İLE GEZİNTİDE GÖREBİLECEKLERİNİZ
FORD DENİSON
Burası küçük bir ada ve ada üzerinde yine bir küçük hapishane var. Bir zamanlar, bölgenin belalı mahkumları: bu ada üzerindeki hapishanede tutuluyorlarmış. Kendilerine: kuru ekmek ve su dışında herhangi bir şey verilmiyormuş. Bu adayı ziyaret etmek mümkün. Özel rehberli turlar var, ama pek fazla ilginç olabileceğini sanmıyorum.
VAUCLUSE HOUSE
Tekne gezintisinde görebileceğiniz bir yer. Deniz kıyısındaki bu yapı: 1803 yılında yapılmıştır. Yapının, kendine ait bir plajı, gotik tarzı mazgalları ve kuleleri var. Toplam oda sayısı ise: 15. Giriş ücretli.
Avustralya Sydney Taronga Zoo
TARONGA ZOO
Burası bir hayvanat bahçesidir. Buraya gitmek isterseniz: yine Circulary Quay bölgesinden hareket eden feribotlara binmeniz gerekiyor. Yaklaşık 15 dakikalık bir yolculuktan sonra, buraya ulaşılıyor. Giriş ücretli.
Bu muhteşem hayvanat bahçesinde: gerek kıtada yaşayan ve gerekse kıta dışındaki dünya ülkelerinden buraya getirilen birçok hayvan barındırılıyor. Gerideki fonda ise: Sydney şehrinin, gökdelenlerini görebiliyorsunuz. Yani: Harbour köprüsü ve Opera binasına bakıyor.
Özellikle: yağmur ormanlarını anımsatan dekoratif yapısı bulunan “Kuş evi” bölgesinde, yüzlerce rengarenk kuş görebilirsiniz.
Güzel zaman geçirebileceğiniz bir yer, gitmenizi öneririm.
LİMAN BÖLGESİ
OPERA HAUSE
Opera binası: Circular Quay bölgesinin hemen doğusundadır.
Muhteşem güzel bir yapı. Gerek içinde ve gerekse dışında, bir bütünlük ve stil hissediliyor.
Binanın en büyük özelliği: mimarisi. Öncelikle: çatısının yelkene benzemesidir.
1950 yılında, Yeni Güney Galler hükümeti, tam bu bölgede, bir sanat merkezi yaptırmayı düşünür ve uluslar arası bir proje yarışması düzenlenir. Yarışmayı: Danimarkalı bir mimar olan, Jorn Utzon kazanır.
Mimar: sıra dışı bir proje çizer ve bunu uygulanabilirliğini kanıtlamak için tahtadan modeller hazırlar. Bu modellere uygun olarak: inşaata başlanır. Ancak, yapının dış kısmı tamamlanabilir. İç kısmında ise, tartışmalar çıkar.
Bunun üzerine, 1966 yılına gelindiğinde, mimar ülkeyi terk eder. İç kısım, bir konsorsiyum tarafından tamamlanır. Ama, biraz önce de söylediğim gibi, yapının ilginç olan bölümü, dış kısmı, yani mimar Utzon tarafından yapılan bölümdür.
Yapının maliyetine gelince: başlangıçta 7 milyon dolar ayrılan proje, sonradan, 1973 yılında, 201 milyon dolara kadar çıkmıştır.
Ancak, bu paranın büyük kısmının, Eyalet Piyangosundan gelmiş olması da, ayrı bir özelliktir.
Evet, 20’nci yüzyılın en ünlü ve değişik yapılarından olan bina: 2003 yılında “Pritzker Mimarlık Ödülü” kazanmıştır.
Opera binasında: günümüzde, tiyatro, bale, film, klasik müzik konserleri ve opera gösterileri gibi aktiviteleri izlemek mümkün. Buraya şehir merkezinden yürüyerek ulaşabilirsiniz.
Darling Harbour isimli yerden, yürüyerek yarım saat uzaklıktadır.
Buraya ulaştığınızda: biraz önce de sözünü ettiğim gibi, muhteşem bir mimari eser ve bütün dünyanın tanıdığı bir yapıyı görmenin tadını alıyorsunuz.
Önünde, geniş merdivenler var ve bu merdivenlere oturarak, binayı izlemek mümkün. Ayrıca: yine uzaktan, çelik köprünün görüntüsü de buraya ayrı bir hava veriyor.
Opera binasının içine girmeseniz de (içinde opera, toplantı, gösteri salonları var, rehberli ve ücretli tur düzenleniyor) dışında: merdivenlere veya deniz kıyısındaki kafelere oturup, bir süre gerek burayı ve gerekse uzaktaki çelik köprüyü izleyebilirsiniz.
BOTANİC GARDEN
Opera binasının hemen yanındadır. Yürüyüş yapmak için ideal bir yerdir.
SYDNEY TOWER
Burası: Centrepoint denilen bir bölgede bulunuyor. Buraya ulaşmak için, bir yokuş tırmanmanız gerekiyor. Bu yokuşu tırmandıktan sonra, kulenin bulunduğu yere varıyorsunuz ve bir asansör ile, kulenin seyir terasının bulunduğu yere çıkabilirsiniz.
Buradan şehir manzarası, tam anlamıyla muhteşem. Harika fotoğraflar çekebilirsiniz. Sisli olmayan, açık havalarda, çok uzak bölgeler dahi görülebiliyor. Hemen altınızda ise, alışveriş yapılan sokaklar görülüyor. Zaten, kulenin altında da, büyük bir alışveriş merkezi var.
Evet, seyir terası şehrin en yüksek binasının tepesindedir. Kulenin yüksekliği: 305 metredir. Kulenin tepesindeki kubbenin dışında, yürüyüş turu düzenleniyor. Manzara katına çıkmak için, biraz önce söylediğim gibi, asansör ile, 40 saniyelik bir yolculuk yapmanız gerekiyor.
Kuleden ayrıldıktan sonra, şehirde ilginç bir gezi yapmayı düşünürseniz “Monorail” denilen ve tek-ince bir ray üzerinde hareket eden toplu ulaşım vasıtasına binmelisiniz. Bununla yapacağınız gezide, zeminden 5 metre kadar yüksekten, gökdelenlerin camları hizasından, şehri izleme şansınız olabilir.
Ücreti: 2 dolar, denemenizi öneririm. Şehir merkezinde, toplam 20 dakika süren bir tur atıyor ve bu tur sırasında, çeşitli durakları var, isterseniz buralarda inebiliyorsunuz.
Vagonlar eski, bindiğimizde pencerelerden fotoğraf çekmek istedim ama camlar, eski olduğu için buzlanmış, yani net resim çekmek mümkün değil, ikinci bir kez binmeyi düşünmedim, tercih sizin.
Evet, Sydney Tower bölgesinden sonraki gezimize devam ediyoruz.
Yürüyerek alışveriş yapılabilecek sokakların arasından devam ediyoruz ve şehrin başlıca meydanı olan bir yere geliyoruz.
MARTİN PLACE
Burası, şehrin en önemli ve hareketle meydanlarından birisidir. Meydanda: General Post Office binası var. Bu bina: Rönesans tarzı mimari yapısıyla göze çarpıyor. Günümüzde, burada: 400 odalı ve 5 yıldızlı bir otel var. Yani, büyük bir komplekse dönüştürülmüş, ama binanın orijinal süslü ön cephesi korunmuş.
Devam ediyoruz, bu kez: George Street üzerinde ilerliyoruz ve Sydney Tow Hall karşısında, bir yapı ile karşılaşıyoruz.
Avustralya Sydney Queen Victoria Bulding
QUEEN VİCTORİA BULDİNG
Bu yapı: biraz önce meydanda gördüğümüz postane binası ile aynı dönemde yapılmıştır. 1898 yılında, İngiltere Kraliçesi Victoria’nın, 50’nci yaş günü anısına inşa edilmiştir. 1980 yılında ise, orijinaline sadık kalınarak restore edilmiştir.
Yapı: 20 kubbesi ve heykelleriyle dikkat çekiyor. Yapıldığında: önceleri “Belediye Binası” olarak kullanılmış ve daha sonra ise, ticaret merkezi olarak kullanılagelmiştir. Günümüzde, bazı dünya çapında ünlü markaların burası hakkındaki yorumları “dünyanın en güzel alışveriş merkezi”.
Evet, bu yorum önemli, mutlaka görmelisiniz.
TOWN HALL
Burası eskiden mezarlıkmış. Victoria tarzı inşa edilen bina, bir süre, şehrin Belediye Meclisine de ev sahipliği yapmıştır. Günümüzde ise, konser ve sergi salonu olarak kullanılıyor.
ST.ANDREW’S CATHEDRAL
Bu dini yapı: hemen Town Hall’ın yanında bulunuyor. Yani: Sydney meydanı, George sokağındadır. Avustralya ülkesinin en eski dini yapılarından biri olarak önem kazanıyor. 1819 yılında kurulmuştur. 1868 yılında kutsanmıştır. 1999-2000 yıllarında, yapıda büyük bir restorasyon çalışması yapılmıştır.
George Street üzerinde yürümeye devam ediyorsunuz. Akşam olduğunda, Sydney şehrinin yerlileri, bu caddenin: oyun salonları, fast-food restoranları ve sinemalarının bulunduğu bölümlerine akın ediyorlar.
İSPANYOL MAHALLESİ
George Street ve Liverpool Street caddelerinin kesiştiği yerdedir. Buradaki barlarda: İspanyol mezeleri, yemekleri ve içkileri bulmak mümkündür.
ÇİN MAHALLESİ
Hemen İspanyol mahallesinin bitişiğindedir. Burada: Pekin mutfağı lezzetlerinin sunulduğu restoranları bulabilirsiniz. Dükkanlarda ise: egzotik baharatlar, süs eşyaları bulup satın alabilirsiniz. Mahallenin ortasında ise, törensel kapılarla çevrili “Dixon Street” denilen, bir yaya bölgesi bulunuyor. ,
Bu bölgeye geldiğinizde, Market City isimli binanın hemen altındaki “Paddys Market” isimli mağazaya mutlaka uğramanızı öneririm. Çünkü, burada: hediyelik eşyalar, meyve ve sebzeler, deniz kabukları, güneş gözlükleri, antika eşyalar gibi birçok objeyi bulup satın alabilirsiniz. Mahallenin girişinde, bir tak var (fotoğrafı yukarıda) ve bunun yanlarında, bir boğa ve at heykeli bulunuyor.
Her Çin mahallesinde olduğu gibi burada da gezerken, Çin yemeklerinin o ağır kokusunu hissedeceksiniz. Mahallenin ortasında bir cadde var ve dükkanlar, restoranlar, satıcılar bu caddenin çevresinde toplanmışlar.
Yalnız: genellikle sebze-meyve satan yerler ve restoranlar var, yani hediyelik eşya satın almak için, toplasanız 3-4 dükkan ancak gördüm. Diğerleri hep ıvır-zıvır, yani o renkli Çin işi hediyelik eşya satan yer, gerçekten azdı. Yani, buraya da ikinci kez gitmeyi düşünmem.
Bu arada: şehir merkezinde, Central Tren istasyonunun yanında da, Çin dükkanları ve restoranları bulunan bir yer var, ama asıl Çin Mahallesi, şehrin içinde, biraz önce sözünü ettiğim yerde.
DARLING HARBOUR (LİMAN)
Evet, şehrin en işlek, en kalabalık, en çok tercih edilen ve gezilen bölgesine geldik. Central Tren İstasyonundan çıkınca, yaklaşık 15 dakikalık bir yürüyüş ile buraya ulaşabilirsiniz.
Burası: şehrin en yoğun dükkan, mağaza ve restoranlarının bulunduğu bir yeridir. Şehrin merkezinin batısındadır. 1988 yılında yeniden düzenlenen bölgede: bahçeler, müzeler yürüyüş yolları, Casino ve alışveriş merkezi var. (Hard Rock Cafe arayanlar, buraya gitmelidirler)
Limanın şehir yönünde: bar ve restoranlarla dolu “Cockle Koyu” ve uzantısı “King Street” var. Burayı şehrin diğer merkezi bölgelerine bağlayan ise, biraz önce yukarıda sözünü ettiğim: tek raylı sistem yani “Monorail” dir.
Bu bölgenin en büyük özelliklerinin başında da: burada sürekli bulunan “Aborijinler” dir. Burada: 3-4 kişilik Aborijin ekibi, müzik çalıp, dans ediyor ve gelip-geçenle fotoğraf çektiriyorlar. Avustralya’ya gittim, Aborjin de gördüm demek isterseniz, kıtanın bu yerli halkının orijinal örneklerini, bu liman bölgesinde görebilirsiniz.
Liman bölgesinde: her iki yakayı birbirine bağlayan bir de köprü var. Bu köprü: kıyıdan uzun yoldan yürümeyi tercih etmeyenler için, her iki kıyı arasındaki ulaşımı sağlıyor. Köprü çelikten ve büyük gemiler haliç bölgesine girecekleri zaman, ortasından açılabiliyormuş. Köprü üzerinde yürümek ve çevreyi izlemek keyifli.
Yine liman bölgesinde, yürümek değil de, gezinti için farklı bir alternatif düşünürseniz: küçük trenler göreceksiniz, 5 AD karşılığında binilen bu trenler özellikle çocukların ilgisini çekiyor ve liman bölgesinde küçük turlar attırıyorlar.
Evet: liman bölgesinin genelinde
Dediğim gibi, şehrin kule gibi yüksek binalarını, denizi ve karşı kıyının güzelliklerini izlemek mümkündür. Her iki kıyıda da, birçok restoran, birahane, kafeterya bulunuyor. Bunlara oturup, kısa molalar verebilirsiniz, fast-food restoranları da bulunuyor.
Ayrıntılı yemek isterseniz: yüklüce bir hesap ödemeyi göze almanız gerekiyor, malum Avustralya-Sydney çok pahalı, aşırı pahalı bir şehir.
Liman bölgesinde görebileceğiniz yerler: limanın iki yakasında bulunuyor. Sağ yakada: Sydney Akvaryum, vahşi yaşam alanı, Madam Toussot Müzesi bulunuyor. Sol yakada: bir çok alışveriş mekanı, restoranlar, Ulusal Denizcilik Müzesi, Çin bahçesi, IMAX sineması (dünyanın en büyük ekranına sahiptir), Sega World (bilgisayar oyunlarını üç boyutlu oynamak mümkün) ve Power house müzesi vardır.
Her iki yaka, yukarıda sözünü ettiğim gibi, köprü ile bağlanıyor ama kıyıdan yürümek te mümkündür. Sağ kıyı bölgesinde: yat gezisi, hayvanat bahçesi gezisi için bilet satan seyyar tezgahlar var. Burada, ilgimi çeken: üstüne yağmurluklar verilen yolcuları bindirdikleri hız teknesi, sanırım açık denizde dalgalar yarılarak hız yapılıyor ve adrenalin.
Evet, Darling Limanı bölgesinde bulunan yerleri geziyoruz.
SYDNEY AQUARİUM
Dünyanın en büyük akvaryumlarından birisidir. Burada bulunan, Okyanus tarzı akvaryumda: 300 kilo ağırlığında ve 9-10 metre uzunluklarında dev köpekbalıkları da bulunuyor. Deniz canlılarının toplam sayısı ise, yaklaşık 9000 civarındadır. Ziyaretçiler, burada akrilik camdan yapılan su altı tünelinde: 145 metre boyunca yürüyüş yapabiliyorlar.
Tabii bu arada, her yanınızdan balıklar geçiyor. Evet, bu anlattıklarım elbette ilginizi çekti, ancak bu akvaryuma giriş ücreti muhteşem yüksek. Bir kişilik giriş ücreti: 38 AD yani, 75 TL. civarındadır. Elbette benzeri dünyanın başka bir yerinde yok, paraya kıyıp girmek ilginç olacaktır. Bir not: buraya giriş biletini internet üzerinden, 25 AD civarında satın alabiliyorsunuz.
Akvaryum yerinin hemen ilerisinde: vahşi yaşam alanı var. Burada: ülkede yaşayan kangru, koalo gibi canlılar sergileniyor ve buranın da giriş ücreti bayağı yüksek. Ancak: buranın hemen giriş bölümünde, bir ağaç üzerinde, serbestçe bulunan ve dünyanın en yavaş hayvanı olarak nitelenen koaloları görebiliyorsunuz ki, muhteşem tatlılar.
Akvaryum bölümünün hemen yanında yine ilginç bir yer daha var “Madam Toussot” balmumu heykel müzesinin Sydney şubesi. Evet, balmumu heykellere merakınız varsa, ünlülerin balmumu heykellerini görmek için, buraya girebilirsiniz.
NATİONAL MARİTİME MUSEUM
Darling Harbour bölgesinde, 2 Murray Street üzerindedir. Darling limanı bölgesinde yürüyerek ulaşabilirsiniz.
Burada: özellikle “HMAS Vampire” isimli, eski bir Avustralya kraliyet donanması gemisi ilginizi çekebilir. Ayrıca: müzede, Kaptan Cook döneminden kalan bazı objeler, bir Vietnam mülteci teknesi ve “Pearlıng” isimli yelkenli bir tekne bulunuyor. Giriş ücretsiz.
ÇİN DOSTLUK BAHÇESİ
Burası, şehrin kardeş şehri olarak kabul edilen Çin-Guagdong şehri tarafından yapılmış ve şehre hediye edilmiştir. Peyzaj tasarımında, 5’nci yüzyıl canlandırılmıştır. Kalabalık şehrin tam ortasında, yeşillik ve huzurlu bir sığınak gibi, şehir yerlilerinin bolca zaman geçirdikleri bir yer.
STAR CİTY CASİNO
Maritime Museum’un hemen arkasındadır. Burası, 24 saat açık bir kumarhane. Gösterişli yapısı ile dikkati çekiyor.
SYDNEY ENTERTAİNMENT CENTRE
Spor yarışmaları ve müzik konserlerine ev sahipliği yapılan bir yerdir Yaklaşık seyirci kapasitesi: 13 bin kişi.
HARBOURSİDE ALIŞVERİŞ MERKEZİ
Burada, iki katta, toplam 150 mağaza var. Ayrıca, restoranlar ve 40 satış noktası bulunuyor. Dükkanların çoğunda: bumerang ve hediyelik eşya satışı yapılıyor.
Avustralya Sydney
PARK VE BAHÇELER
Sydney şehrinde birçok park-bahçe var. Bunlardan kısaca bahsetmek istiyorum. İlginizi çekene gidebilirsiniz veya gezi rotanız üzerinde bulunanları ziyaret edebilirsiniz.
HYDE PARK
1810 yılında kurulmuştur. Avustralya’nın en eski parkıdır. Şehrin bu isimli parkı, Londra şehrinde ismini aldığı parktan daha büyük değildir.
Ancak, aynı benzerlikte yeşilliğe sahiptir. Özellikle, güneş battıktan sonra buraya gitmenizi önermiyorum, zaten emniyet yetkilileri de önermiyor Çünkü, güvenlik açısından problemlidir. Parkta: Sydney Festivali, Avustralya günü, Anzak günü, Gıda-Şarap Fuarı gibi etkinlikler düzenleniyor.
Bu parkta: güney bölümünde Anzak Anıtı binası ve ziyaretçe merkezi ve bunun dışında çok sayıda anıt, heykel ve havuz var. Kuzey bölümünde ise: Anchibald Çeşmesi, Sandringham ve Nagoya Bahçeleri, kamusal sanat eserleri, anıtlar ve su özellikleriyle dolu, çeşitli tema bahçeleri bulunuyor. Ayrıca: bu parkta yıl boyunca çeşitli etkinlikler düzenleniyor.
Bunlar: Anzak günü, Avustralya günü, Sydney festivali ve Gıda-Şarap fuarı.
ANZAC WAR MEMORİAL
I. Dünya Savaşında görev yapanlar anısına dikilmiştir. II. Dünya savaşına katılanların isimleri de, daha sonra buradaki anıta isimleri eklenmiştir.
ST.JAMES CHURCH
İlk koloni döneminden kalma bir dini yapıdır. Mimar Francis Greenway tarafından yapılmıştır.
ST.MARY’S CATHEDRAL
Parkın doğu yönündedir. College Street caddesinin hemen karşısındadır. Koloni döneminin ilk kilisesidir. Güney tarafından, kumtaşından yapılmış kuleleri ise, daha sonraki tarihlerde, 2000 yılında eklenmiştir. Bu nedenle, zaten bu kulelerin renkleri, ana binaya nazaran daha açıktır.
COOK AND PHİLLİP PARK
St. Mary’s Cathedral bitişiğindedir. 4 College Street köşesindedir.
Buradaki havuzda yüzmek mümkündür. Burada, havuzunda içinde bulunduğu spor kompleksi: 1999 yılında açılmıştır. Tesisin: büyük pencereleri var. Bu nedenle, bol ışık alıyor. İçinde ise, 3 tane havuz var. Havuzlardan bir tanesi: dalga havuzu olarak kullanılıyor. Yani, suni dalga yaratılıyor. Tesis içinde, bir de restoran var.
AUSTRALIAN MUSEUM
College Street caddesi üzerindedir. 1857 yılında ziyarete açılmıştır. 3 katlıdır. Bu müze: doğa tarihi konusunda uzmanlaşmış bir yer. Müzenin önemli bölümlerinde: Dinozorlar galerisi, Avustralya ekosistemlerinin biyolojik çeşitliliği, uygulamalı bitki ve hayvan tanıma merkezi, Avustralya yerlileri bölümü ve son olarak insan evrimi bölümü var.
Avustralya Sydney Hyde Park Barracks
HYDE PARK BARRACKS
Hyde Park ve Botanic Garden arasındadır. Greenway tarafından tasarlanmıştır. 1819-1848 yılları arasında: cezaevi olarak kullanılmıştır. Daha sonraki tarihlerde ise, hükümet tarafından: ülkeye iltica eden genç kız ve kadınların barınması için kullanılmıştır.
Günümüzde ise, toplumsal tarih müzesi olarak kullanılmaktadır. En üst katında: eskiden mahkumlar tarafından kullanılan bir yatakhane canlandırılmıştır. Ayrıca: Avustralya tarihi, kültürü ve fikirleri hakkında geçici sergiler düzenleniyor.
ROYAL MİNT
Hyde Park Barracks’in hemen bitişiğindedir. Burada: 19’ncu yüzyılın ortalarında yaşanan altına hücum döneminde, altın külçelerinin işlendiği söyleniyor.
DOMAİN
Hyde Park’a bitişik bir parktır. 1830 yılında, Vali Arthur Philip tarafından kurulmuştur. Burada: isteyen herkesin üzerine çıkıp konuşma yapabildiği bir sandık bulunan köşe var. Burası: Sydney şehrinin “Speaker’s Corner” ı olarak tanınıyor ve bu isim, Londra şehrinde bulunan Hyde Parktaki benzerinden alınmıştır. Orada da, serbest kürsü benzeri, bu tür bir konuşma yeri var.
Her yıl Ocak ayında, Sydney Festivali burada düzenlenmektedir. Parkta bulunan sanat galerisi: Avrupa, Japon ve Avustralya sanatına ev sahipliği yapmaktadır.
YİRİBANA GALLERY
Burası bir sanat galerisidir Aborijin veTorres adaları yerlilerinin sanatsal eserlerinin sergilenmesine ayrılmıştır.
Avustralya Sydney Royal Botanic Gardens
ROYAL BOTANİC GARDENS
Macquarie Street, Cahil Expressway ve Mrs.Macquarie Road bölgeleri arasındadır.
Avustralya Sydney
İlk koloniciler, bölgeye yerleştiklerinde, burada sebze yetiştirmeyi denemişlerdir. Ancak, başarılı olamamışlardır. Park: 65 hektar büyüklüktedir. Şehir merkezindeki gökdelenlerin yükseldiği yerlerden sadece birkaç adım uzaklıkta bir park.
İncir ve maun ağaçlarının gölgesinde dinlenilebilecek güzellikte bir yer. Camdan bir piramit var. Parktaki Güney Pasifik bitkilerinin muhteşem koleksiyonu, yaklaşık 45 bin civarında bitki içermektedir. Ayrıca: bir gül bahçesi de bulunuyor. Park: muhteşem bir liman manzarası içeriyor.
SYDNEY TROPİCAL CENTRE
Burada oturup dinlenmek ve çevredeki güzellikleri, sessizliği hissetmek mümkün. Çünkü: bunun hemen yanında, göle bakan, çok güzel kafeler ve restoranlar var. Gölde yüzen ördekleri izleyerek, zaman geçirmek mümkün.
Parkın bahçesi: Farm Cove çevresinden dolaşıp, Mrs. Marcquire Point yarımadasına kadar uzanıyor. Bu isim verilerek ölümsüzleştirilen bayan ise: aynı zamanda ünlü bir girişimci olan şehir valisinin eşidir. Kendisi, buraya gelerek, buradan manzarayı seyretmeyi çok seviyormuş. Günümüzde, Sydney Festivalindeki açık hava filmleri burada gösteriliyor.
CENTENNİAL PARK
Paddington bölgesinde, Oxford Street caddesinin doğu ucunadır.
Bu park: yılda, 3 milyon kişi tarafından ziyaret ediliyor. Yani, güzel ve tercih edilen bir park. Ayrıca: 1888 yılında kurulmuş olması ve şehrin en eski parklarından biri olmasıyla da öne çıkıyor.
Parkta: ağaçlar, çayırlar, ördekli göller, gül bahçeleri ve atlı yolları var. Ayrıca: bisiklete binen insanlar, köpeklerini gezdirenler, kuşları besleyenler, maç yapanlar, uçurtma uçuranlar, piknik yapanlar görebilirsiniz.
Avustralya Sydney
SYDNEY ŞEHİR MERKEZİNDE GEZİLECEK DİĞER YERLER
Avustralya Sydney King Cross
KİNG CROSS
Domain doğusunda, Woolomoolo semtindedir.
Bu isim: Aborijin yerli dilinde “kanguru” anlamına geliyor. Woolomoolo semtinin doğusunda, King Cross bölgesinde: parlak kırmızı neon ışıkları görülür. Ancak, bu pek de lüks olmayan eğlence yerlerinde, güvenlik zafiyeti söz konusu olabiliyor. Yani, özellikle gece hava karardıktan sonra, burada karanlık yüzlü insanlar görmek mümkün.
Ayrıca, yine de buraya gitmeyi düşünürseniz: sarhoş, tuhaf giyimli insanlar göreceksiniz. Ancak, her şeye rağmen, özellikle hafta sonlarında, burası turistlerle doluyor. Yine de, akşam olduktan sonra, gecenin geç saatlerinde burada saldırıya uğrama olasılığı çok yüksek.
Bölgenin ana caddesi: Darlınghurs. Burada ise: barlar, üstsüz garsonların hizmet ettiği stripz kulüpleri, fast-food restoranları, seks kitap ve videoları satan dükkanlar, Hosteller ve ucuz oteller bulunuyor. Özellikle: striptiz kulüplerinin kapılarında bekleyenler, yoldan geçenleri ikna etmek için sürekli konuşuyorlar.
King Cross bölgesinden yaklaşık 5 dakika yürüyüş mesafesi uzaklıkta, Elizabeth Bay House bulunuyor.
Burası: 1835 yılında yapılmış bir ev. Mimar John Verge tarafından tasarlanmıştır. 54 dönümlük bir bahçe içinde konumludur.
Zemin katta: 7 odası bulunmaktadır. Odaların çoğu: 1839-1845 yılları arasında döşenmiş ve 19’ncu yüzyıl yaşantısını göstermektedir.
Zaten bu ihtişamlı ev: King Cross bölgesinin bir zamanlar ne derece saygın bir bölge olduğunun en büyük kanıtıdır.
King Cross bölgesinin güneydoğusunda, başka bir mahalle var.
PADDİNGTON
Burada: 19’ncu yüzyıldan kalma evlerin balkonlarındaki demir işlemelere dikkatinizi çekmek isterim. Çünkü, bu demir işlemeler “Sydney danteli” olarak tanınıp biliniyor. Burası: şehrin en gözde semtlerinden biridir.
Sydneyliler, burayı “Paddo” olarak da biliyorlar. Burada: antikacılar, sanat galerileri, kitapçılar, butikler bulunuyor. Ayrıca, şehrin en iyi alışveriş yerlerinden biri olan “Paddington Markets” de, burada bulunuyor.
PADDINGTON MARKETS
Oxford Street caddesi üzerindedir. Burada: her çeşit el işi bulup satın alabilirsiniz. Ayrıca: ortalıkta gösteri yapan çeşitli sanatçılar da, burayı şenlendiriyorlar.
OXFORD STREET
Paddington bölgesinin ana caddesidir. Bu cadde: Sydney şehrinde: eşcinsellerin toplandıkları yer olarak biliniyor. Ayrıca: şehrin en iyi kitapçısı olan “Ariel ve Berkelouw” bu cadde üzerindedir. Yine, şehrin en güzel sinemaları da bu caddede bulunuyor.
Cadde üzerindeki “Victory Barracks” zamanında, mahkumlar tarafından inşa edilmiş ve İngiliz Alayı askerleri ve aileleri burada yaşamışlardır.
Avustralya Sydney Olimpik Sidney
OLİMPİK SİDNEY
2000 yılında, Olimpiyatların yapıldığı bu bölgeye ulaşmak için: Circular Quay bölgesinden, feribota binmeniz gerekiyor Yaklaşık 1 saatlik bir yolculuktan sonra, Olimpiyat parkına ulaşılıyor.
Buraya ulaşmanın bir diğer yolu ise: merkezi tren istasyonundan trene binip; Auburn istasyonunda inip, oradan Olimpiyat parkına ulaşmaktır.
Büyük bir yer. Buranın tamamını gezmek için, muhtemelen bir gün ayırmanız gerekebilir. Buranın, her yıl 8.2 milyon kişi tarafından ziyaret edildiği bildiriliyor.
Avustralya Sydney Telsra Stadium
TELSRA STADİUM
Parkın tam ortasındadır. Rehberli tur ile, burayı gezmek mümkün. Olimpiyatların kalbi burada atmıştır. Çünkü: açılış ve kapanış törenleri ve atletizm yarışmaları burada yapılmıştır. Stadyumun diğer bir öne çıkan özelliği ise: olimpiyatlar için yapılmış en büyük stadyum olmasıdır.
Seyirci kapasitesi: 100.000 kişiliktir. Günümüzde, burada Rugby Ligi ve Avustralya futbolu maçları oynanıyor.
MİLLENİUM PARKLAND
Burası, olimpiyat alanı içindeki bir parktır. Yaklaşık 450 hektarlık bir alana yayılan park da, yeşillik alanlar var.
OLİMPİC VİLLAGE
Olimpiyat oyunlarına katılan sporcular, burada kalmışlardır. Burası: günümüzde, şehrin bir mahallesi olarak kullanılıyor ve Newington olarak tanınıyor. Diğer özelliği ise: “dünyanın en çevre dostu köyü” olarak bilinmesidir. Çünkü: buradaki birçok tesiste, güneş enerjisi kullanılıyor.
SDYNEY İNTERNATİONAL AQUTİC CENTRE
1994 yılında açılan merkez, 2000 yılındaki oyunlarda, dalış ve senkronize yüzme için bir buluşma yeri olmuştur. Tavan tasarımı ve 17.500 seyirci kapasiteli tribünleri var. Burada, 4 büyük yüzme havuzu var. Bu havuzlardan biri, günümüzde eğlence amacıyla dekore edilmiştir. Bu bölümde: su jetleri, fiskiyeler, su kaydırağı ve özel bir kumsal bölümü var.
SYDNEY SHOWGROUND
Burası, günümüzde fuar merkezi olarak kullanılıyor. Ama, burada fuar kurulduğunda, yaklaşık 1 milyon kişi tarafından ziyaret ediliyormuş. Özellikle: tarım fuarı ve çocuk merkezli etkinlikler düzenleniyormuş. Tesisin salon ve pavyonları, büyük bir dikkatle düzenlenmiş ve gerek havalandırma ve gerekse ısıtma ihtiyacı için gereken enerji, en alt düzeye indirilmiştir.
Avustralya Sydney NSW Sanat Galerisi
NSW SANAT GALERİSİ
Domain bölgesindedir. Avustralya da, en iyi sanat eserleri burada ziyaretçilere sunuluyor. Daimi koleksiyonda, yaklaşık 29 bin eser bulunduğu söyleniyor. Bunlar: 7 büyük koleksiyon halinde sergileniyor. Bu koleksiyonlar: Avustralya, Yerli, Asya, Avrupa, Çağdaş, Fotoğrafçılık, Baskılar-Çizimler ve Watercolours.
Avustralya Sydney
SYDNEY ŞEHRİNİN KUMSALLARI-PLAJLARI
Şehrin gerek kuzeyinde ve gerekse güneyinde, nefis kumsallar var.
MANLY BÖLGESİ
Sydney şehrini ziyaret edenler için, buraya mutlaka gitmelerini öneriyorum. Buraya ulaşmak için: Circular Quay bölgesinden kalkan feribotlara binmeniz gerekiyor. Yolculuk, yaklaşık 40 dakika sürüyor. Ama bu yolculuk sırasında: liman köprüsü, opera binası, Ford Denison ve çarpıcı evler, kumlu küçük plajlar, koylar ve sahil banliyölerini görebilirsiniz. Ziyaretçiler tarafından yoğun olarak ziyaret edilen bir yerdir. Her yıl yaklaşık 6 milyon insan, burayı ziyaret ediyor.
Bu yolculuk sırasında en çok dikkatimi çeken: bir koyda, denizi çevreleyen yeşil ağların bulunmasıydı ki, sanırım bunlar köpek balığı gelmesin diye önlem olarak konulmuşlardır diye düşündüm. Öte yandan: yolculuğun bir bölümünde, yine açık deniz yani okyanus görülüyor. Ben buraya gittiğimde, dönüşte, vapur büyük boyutlu dalgalarla bir süre yolculuğuna devam etti.
Koloniciler, buraya ilk geldiklerinde, güneşlenen ada yerlilerini yani Aborijinleri gördüklerinde, onlara atfen, yörenin ismini “Manly” olarak seçmişlerdir. Şehrin kuzeyindeki bu bölgenin bir yanı liman ve diğer yanında ise, okyanusa bakan kumsallar var.
Burada: restoranlar ve piknikçilerin kullanımı için masalar konulmuştur. Burada: alışveriş ve yürüyüş yapabilirsiniz. Çünkü: kilometrelerce uzanan bir sahil var. Hatta, yüzme ve sörf de yapabilirsiniz. Öğle ve akşam yemeği için uygun restoranlar ve barlar da var.
Manly şehir merkezinde restoranların yanında hediyelik eşya ve alışveriş mekanları da bulunuyor.
Many bölgesinin devamındaki kumsallar ise: Sydney şehrinin kuzey sınırlarına kadar uzanıyor. Bu kumsallar arasında: Collaroy ve Narrebeen bölgeleri, özellikle çocuklu aileler için uygundur.
PALM BEACH
Buraya ulaşmak için, şehir merkezinden otobüse binmeniz gerekiyor. Sydney şehrinin kuzey bölgesindeki kumsalların ucundadır. Bu yarımadanın kumsallarının hemen arkasındaki tepelerde, şehrin zenginlerine ait muhteşem güzel villalar ve bahçeler görülüyor.
Bondi: yaz mevsiminde, güneş, sörf ve eğlenmek için en ideal yerlerden biridir. Büyük bir ay şeklindeki sahilde, beyaz kum var.
Avustralya Sydney Bondi
BONDİ
Şehrin; kuzeyde, en bilinen kumsallarındandır. Özellikle, İngiliz turistler burayı yoğun olarak tercih ediyorlar. Ama buranın ilginç olan yönü: her türlü insanın (üstsüzler gibi) burada güneşlenmesi ve denize girmesidir.
Yani, pek çocuklu aileler için uygun değil. Bondi’nin güney kısımlarında, sahil boyunca yürümeye elverişli yürüyüş yolları var.
Ayrıca: plaj çevresinde: kafeler, sörf malzemesi bulabileceğiniz dükkanlar var. Ancak: burada otopark bulmak büyük sorun.
SYDNEY ŞEHRİNİN ÇEVRESİNDE GEZİLECEK YERLER
Avustralya Sydney Blue Mountains
BLUE MOUNTAİNS-MAVİ DAĞLAR
Şehir merkezinin batısındadır. Buraya ulaşmak için: yaklaşık 1.5 saatlik bir yolculuk yapmanız gerekiyor. Tren düşünürseniz, bu yolculuk süresi 2 saate ulaşıyor. Trene: merkez istasyonundan binebilirsiniz.
Kanyona ulaşmak için ise: burada bulunan ve dünyanın en yüksek asansör şeklinde yapılmış bir trenine binmeni ve 250 metrelik bir yolculuk yapmanız gerekiyor. Kanyona ulaştığınızda ise, muhteşem bir vahşi tabiat sizi bekliyor.
Mavi dağlar ismi: bu bölgenin kendine özgü “Mavi sis” i nedeniyle verilmiştir. Bu sisin kaynağı ise, milyonlarca sakızağacından çıkan okaliptus yağıdır. Ayrıca: bir Aborijin efsanesi olan 3 kız kardeşler (Tree Sisters) kayalıkları da bölgenin öne çıkan güzelliklerindendir.
Burası: UNESCO tarafından Dünya Mirası Listesine alınarak, korunmaya alınmıştır.
Burada: orman içinde geçitleri bulunan el değmemiş bir doğa var. Ayrıca: el sanatı galerileri, kır kulübeleri, gezi ve yürüyüş yolları var. Bu yürüyüş yolları gayet iyi işaretlenmiş, yani kaybolma mümkün değil.
Bu yürüyüş yollarını kullanarak ilerlerseniz: güzel vadilerden, uçurum kıyılarından ve serin şelalelerin yakınlarından geçeceksiniz.
Zaten, buraya ulaştığınızda, size bir broşür veriliyor. Bu broşürde, bölgeyi gezerken yapmanız gerekenler ve binmeniz gereken taşıtlar, yol güzergahları, gezi alanları anlatılıyor. Önce, tüm bölümleri ve hatta alt b ölümü bile camdan olan bir teleferiğe biniyorsunuz.
İki dağ arasında kurulu bu teleferik, biraz önce söylediğim gibi, altının da cam olması nedeniyle biraz ürkütüyor. Yükseklik korkunuz varsa, binmeyin veya binerseniz de, gözlerinizi pek açamadan geziyi tamamlama riski var.
Karşıya geçtiğinizde ise, dönmeden önce küçük bir yürüyüş yapmalısınız. Bu yürüyüşte, yamaçtan aşağıya inerken, dağdan gelen suyun, kayalıklardan inerek, bir şelale oluşturduğunu yere ulaşabilirsiniz.
Bu arada, bol oksijen insanı canlandırıyor. Bir dağın zirvesinden, yeryüzünü seyretmenin keyfine varıyorsunuz.
KATOOMBA SCENİC RAİL
Burası bölgede bulunan bir dağ kasabasıdır. Aslında, bu bölgede bulunan 28 yerleşim yeri arasında en büyük olanıdır. Burada: dünyanın ilk dik demiryolu ve bunun üzerinde işleyen “Scenic Rail” var.
Rail: uçurumun tepesinden başlayıp, Jamison vadisine kadar iniyor. Tepede ise, manzara teleferiği olan “Skway” bulunuyor. Bunlardan, yukarıda söz etmiştim.
HUNTER VALLEY
Burası, şehir merkezine, karayolu ile 2 saatlik uzaklıktadır. Yani, yaklaşık 195 km. Buranın en büyük özelliği: bölgenin en önemli bağcılık merkezi olmasıdır. Burada, yaklaşık 70 civarında şarapçılık merkezi bulunuyor.
Şubat ve Mart aylarında, bağ bozumu yapılır ve yıl boyunca bölgeye gelen ziyaretçiler ağırlanır. Özellikle, bölgede bulunan “Pokolbin” kasabası, yoğun ziyaretçi çekmektedir. Buranın mahzenlerinde bulunan şaraplar, yörenin üretimidir ve deneyerek yani tadarak satın alabilirsiniz.
KRALİYET ULUSAL PARKI
Şehrin 35 km. güneyindedir. Dünyanın en eski ulusal parkıdır.
Parkın kuzeyindeki çalılıklar, 1994 yılındaki yangında büyük zarar görmüştür.
Audley de nehir kıyısında, piknik yapabilirsiniz. Burada, ayrıca botla nehir turu yapabilirsiniz. Ayrıca, Garie plajında, sörf yapılan popüler yerler var.
Parkın güneyindeki Bulli nin muhteşem manzarasını kaçırmayın.
KU-RİNG-GAİ-CHASE ULUSAL PARKI
Şehrin 24 km. güneyindedir. Yaklaşık 150 km. karelik bir alan kaplamaktadır.
Park içinde, birçok orman bulunmaktadır. Bu ormanlık alanlarda, vahşi yaşam da bulunuyor.
Ayrıca: parkın, deniz kıyısında 100 km. uzunluğunda sahili var. Burada: doğa yürüyüşleri ve yerli hayatı tanımak mümkün.
Ankara kalesine son olarak Temmuz 2023 tarihinde gittim, kalenin video çekimlerini görmek isterseniz: Youtube “Orhan Meral” ismiyle mevcut sitemde bulabilirsiniz. En altta ise bağlantı var.
Dik yamaçlar üzerine, bir kartal yuvası gibi inşa edilmiş. Şüphesiz ki: başkentin görülmeye değecek yerleri arasında ilk sırada. Zamanında: Ankara, 3 önemli akarsu (Hatip, Çubuk, İncesu) nun birleştiği noktada, hakim bir tepe üzerinde kurulmuştur.
Burada: tarih süreci içinde: Galatlar Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular, Haçlılar ve sonra yine Selçuklular ve ardından Osmanlılar hakimiyeti ele geçirmişlerdir. Ancak: ilk yapılışının: Galatlar döneminde olduğu sanılıyor.
Galatlar: daha önce birkaç yazımda sözünü etmiştim, Ankara şehrinin ilk yerleşimcileri, kurucusu olarak tanınıyorlar. Hatta, Ankara yöresine “Galatia” denilmektedir.
Kısaca söz etmek gerekirse
Galatlar, Balkanlar-Avrupa yöresinden gelmişler ve İstanbul’da bir süre yaşamışlar. Hatta: İstanbul’daki Galata kulesinin, bunlar tarafından yapıldığı söyleniyor. Bunlar, zamanla İstanbul boğazını geçerler ve Anadolu içlerinde ilerlerken: Karadeniz kıyısında, Pontus kralına, Mısır donanması ile yapılan savaşta yardımcı olurlar ve Mısırlılar yenilir. Bunun üzerine, Pontus kralı, Galatlara, ne istediklerini sorar.
Galatlar: kraldan, yerleşim yeri isterler ve bunun üzerine, Ankara ve çevresindeki bir kısım arazi: kendilerine verilir. Bunun üzerine, Galatlar, Ankara yöresine yerleşirler ve buradaki ilk yerleşimci olarak isimleri tarih sahnesine yazılır. Hatta: yenilgiye uğrattıkları bir Mısır gemisinden ele geçirdikleri, büyük bir çıpayı; yanlarında getirirler ve yeni kurdukları şehrin (Ankara) tam orta yerine koyarlar.
Evet: Ankaralılar ve Ankara’yı ziyaret edenler, günümüzde hemen Ankara kalesi kapısının önünde ve “Armada” Alışveriş Merkezi önündeki büyük “çıpa” nın, denizi olmayan Ankara şehrinde ne anlama geldiğini belki düşündüler. İşte, anlamı bu, yani, ilk kuruluş aşamasında Ankara şehrinin simgesi, bir çıpa.
Evet, biz yine kaleye gelelim. Dediğim gibi, kale, muhteşem bir yerde. Yani, konum olarak, tam bir kartal yuvası gibi. İlk yerleşimciler, buraya kale kurarlar ve tepenin eteklerinde yerleşirler. Daha sonra: Frigler görülüyor.
Hatta: Frigya kralı Midas, bir gün bir rüya görür. Rüyasında: bir gemi çıpasının bulunduğu yere şehir kurması söylenir. Bunun üzerine, araya-araya gemi çıpasını bulurlar ve buraya, yani Ankara’ya yerleşirler. Evet, Galatlardan sonraki karanlık dönemi takiben, burada bir sürede Frig yerleşimi olduğu söyleniyor.
Hatta: bu döneme ait şehirde bir kalıntı bile söz konusu. Günümüzde: Ulus-Hacıbayram Camisine bitişik, Augustus Tapınağının bulunduğu yerde, daha önce, pagan döneminde, bir Frig tapınağı bulunduğu söyleniyor.
Kale: her ne kadar ilk kez Galatlar döneminde yapılmış olsa da, bugünkü görünümü: Roma-Bizans ve Selçuklu dönemlerinden kalma. 110 metre yükseklikteki tepe üzerine: iç ve dış kale olmak üzere, iki bölümlü yapılmış. Dış kale surları, zamanla yıkılmış, günümüzde ise iç kale surlarının bir kısmı görülüyor.
Özellikle: hemen giriş kapısının bulunduğu yerdeki surların taşları arasında görülen, devşirme taşlar, kalenin yapımında, çevredeki: heykel, lahit ve sütun başlıklarından da yararlanıldığını gösteriyor.
Roma imparatoru Caracaila, 217 yılında, kalenin surlarını onattırmıştır. 222-260 yılları arasında ise, İmparator Severus Alexander, Perslere yenilince kale kısmen tahrip olur. Ancak, 7’nci yüzyılın ikinci yarısında, Romalılar, kaleyi yeniden onarırlar.
Roma imparatoru Konstantinos, 688 yılına gelindiğinde, dış kaleyi yaptırır. İmparator IV. Leon ise, 740 yılında, kale duvarlarını onarttırır ve bu sırada, iç kale surlarını da yükselttirir. İmparator Nikephoros ve İmparator Basileios ise, 9’ncu yüzyılda, kaleyi yine onartırırlar.
Evet, dediğim gibi, iç surlar günümüze ulaşmış. Bu surlar: MS. 630 yılında, Roma imparatoru Heraklius döneminde yapılmıştır. Ancak: özellikle günümüzde görülmeyen dış surların: o dönemdeki Arap saldırılarını engellemek için, MS. 859 yılında, Bizans İmparatoru III. Mikhael tarafından onarıldığı biliniyor.
O dönemdeki dış surların uzunluğunun: 350 metre ve iç surların uzunluğunun ise: 180 metre olduğu biliniyor. İç kale: dikdörtgen planlıdır ve yöresel Ankara taşından, yani bazalt taşından yapılmıştır. Özellikle: bent deresi yönünde , yani bölgenin en korunaklı bölümünde, 110 metre yükseklikte “Ak burç” bulunuyor.
Akkale
Selçuklu döneminde yapılmıştır. Sarp bir damaca dikilmiştir ve buranın surları, bölgenin en yüksek noktasındadır. Cumhuriyet tarihinin ilk müzesi olan Eti Müzesi, 1921 yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle burada açılmış ve 1948 yılına kadar faaliyet göstermiştir.
Ancak, burası günümüzde ziyarete kapalı. Sanırım: üstünde görülen çok miktardaki telsiz-radyo-televizyon alıcı-vericisi nedeniyle ziyarete izin verilmiyor. Ama: çok uzaklardan görülen şanlı Türk Bayrağımız, burada dalgalanıyor.
1073 yılına gelindiğinde: kale, bu kez Selçuklular tarafından ele geçirilir. Bu dönemde, kaleye yeni ilaveler yapılır.
Ankara Kalesi
KALENİN GENEL ÖZELLİKLERİ
Ankara kalesinde, yükseklikleri: 14-16 metre arasında değişen, beşgen şekilli 42 kule var. Dış surlar: kuzey-güney doğrultusunda ve yaklaşık 350 metre, doğu-batı doğrultusunda ise, yaklaşık 180 metredir. İç kalenin güney ve batı duvarları, dik açı oluşturur. Doğu duvarı, tepenin girinti ve çıkıntılarını izler.
Ankara Kalesi
KALE GEZİSİSaman pazarı yönünden çıkarak veya doğrudan Ulus semtinden-Atatürk Anıtının hemen yanındaki yolu, dümdüz takiben buraya ulaşabilirsiniz. Bayağı dik bir yokuş var. Buna hazırlıklı olmalı ve özellikle, ayaklarınız da lastik tabanlı ayakkabı giymelisiniz.
Ankara Kalesi Saat Kulesi
Saat Kulesi
Kale kapısına ulaştığınızda: hemen sol yanda, bir saat kulesi var. Bu kule: Osmanlı Sultanı II. Abdülhamit zamanında, saltanatının 25’nci yılı anısına, her ile yaptırılan saat kulelerinden biridir. Kale, surlarına ilave edilerek yapılan saat kulesinin üstünde: halen faal bir saat var.
Ankara Kalesi Çukurhan
Çukurhan
Burada: dikkatinizi çekmek istediğim bir yapı daha var. Çukur han.
Burası: UNESCO tarafından, dünya üzerinde mutlaka kurtarılması gereken 100 anıttan biri olarak listeye dahil edilmiş, yani bu derece önemli bir yapı.
Çünkü: Çukur han: 16’ncı yüzyılda yapılmış. Yani, yaklaşık 500 yıllık bir yapı. Burası: Osmanlı döneminde cezaevi ve daha sonra ise kervansaray olarak kullanılmış.
Son bir-iki yıldır burada büyük bir restorasyon çalışması vardı, son gittiğimde bittiğini gördüm, gayet güzel yapılmış, ön cephesinden gördüğüm kadarı ile, güzel bir restorasyon geçirmiş.
Emeği geçenlere teşekkürler. Ama bir yandan da, şunu düşünmemek elde değil. Bu tarihi yapı: Kültür Bakanlığı tarafından özel sektöre kiralanmış. Otel olarak kullanılacakmış. Bilmiyorum, sahip çıkabilirler mi, günün birinde, yandı diye haber alırsanız, şaşırmayın. Umarım, yeterli tedbirler alınmıştır.
Kale kapısından içeri giriyorsunuz: daracık yollar, sokaklar ve bu sokaklarda ilerlemeye çalışan araçlar. Egzoz kokuları ve araba kim geçecek öncelik kimde derken, bir şekilde ilerliyorsunuz ama elbette sıkıntılı.
Evet, devam edelim. Kale içi Sit alanı olarak kabul edildiğinden, çivi bile çakılmıyor. Restorasyon çalışmaları ise, özel izinle yapılıyor. Zaten, kale içindeki derme-çatma konutların çoğu, günümüzde, Ankara’nın pahalı eğlence mekanları, restoranları ve kafeleri olarak kullanılıyor. Bunun dışında ise, birçok ev.
Kale içinde, günümüzde 600 ev bulunduğu söyleniyor. Hatta, ilk yerleşim, söylenenlere göre, Osmanlı döneminde olmuş. Çünkü: daha önceki dönemlerde, aslen iç kale içlerinde yerleşime izin verilmez, halk kale dışında yerleşir ve tehlike halinde, iç kaleye girilirdi. Ama: şu an, burada yüzlerce ev var. İnanmak mümkün değil.
Sizler bu dar sokaklarda ilerlemeye çalışırken, hedefinizi “sur üstü” olarak belirleyin. Bulamazsanız, çevredeki çocuklardan yardım alabilirsiniz.
Sur üstüne geldiğinizde, 50-60 basamaklı bir merdivenden yukarı çıkıyorsunuz, çıkarken elbette birçok satıcı görüyorsunuz. Sur bölümüne geldiğinizde demir bir kapıdan geçtiğinizde, bir avlu ve bu avludan yine gayet tehlikeli bir merdivenle, yukarı çıkıyorsunuz.
Burada, özellikle belirtmek istiyorum, unutmayın ki: yanınızda özellikle çocuk varsa, yukarıda çok büyük tehlike bekliyor. Çünkü: sur bölümünde, kenarlarda herhangi bir koruma yok, yani kesinlikle dikkatli olmanız, belki kendiniz için bile şart.
Sur bölümüne çıktığınızda, muhteşem bir Ankara manzarası sizi bekliyor. 360 derece, yani ne tarafa dönerseniz, Ankara’nın değişik bir yeriyle karşılaşıyorsunuz. Göz alabildiğine uzanan bir şehir ve gökyüzü. Gerçekten muhteşem bir manzara ve her Ankaralının bunu tatmasını öneririm.
Özellikle: buradan, güneşin batışını mutlaka izleyin. Ayrıca: Ankara kalesi, Ankara’nın turizm potansiyelinde öne çıkarılmalı, çünkü, ben son gittiğimde (Temmuz 2022) burada, birçok çok az sayıda turist gördüm. Demek ki gerekli tanıtım yapılamıyor.
Evet: Ankara kalesi. Kalenin dar sokaklarında, gezinin ve bu sırada kale surları taşları arasındaki, önceki dönemlere ait devşirme heykel, lahit, sütun parçalarını görün. Biraz önce anlattığım gibi, sur bölümüne çıkın ve Ankara’nın muhteşem manzarasını ve özellikle güneşin batışını izleyin.
Bu gezinizi, kalenin hemen biraz altındaki, Anadolu Medeniyetleri Müzesi gezisiyle birleştirebilirsiniz. Müze hoşunuza gitmezse: kalenin kapısından çıktığınızda, sol bölüm istikametinde ilerlerseniz, Ankara’nın otantik ara sokaklarını gezebilirsiniz.
Ankara Kalesi Alaaddin Camii
Alaattin Camii
Bu arada: iç kalede bir de cami görülüyor. “Alaattin Camisi”, Evliya Çelebi’nin notlarına göre, eskiden kilise imiş. Evliya Çelebi, iç kalede: bağsız-bahçesiz 600 hane bulunduğunu belirtiyor.
Caminin “Alaattin Keykubat” tarafından yapıldığı kabul edilse de, minberindeki yazıt 1178 tarihini ve Musut I’in adını veriyor. Caminin: 1361 tarihinde, Orhan Gazi ve 1433 yılında Şerife Sünbül Hatun tarafından onarımı yaptırılmıştır.
Gündüz yaşanan bu güzelliği, arzu ederseniz, kaledeki restoranlardan birinde “akşam yemeği” yiyerek noktalayabilirsiniz.
ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER
Bir yetkili çıkıp ta, bu kalenin içine araç girmesini niye engelleyemez bilmiyorum. Gelişmiş ülkelerde, bu tür tarihi yapıların içine bırakın araç girmesine izin vermeyi, insan yaşamasına bile müsaade etmiyorlar.
Evet, araçlar o daracık sokaklara girince, o araçları kullananlar, topu topu, yürümek zorunda oldukları, 150-200 metrelik yoldan tasarruf ediyorlar, hayır, bırakın yürüsünler, kalenin içine araç girmemesi için lütfen tedbir alın.
Bunun dışında, yine gelişmiş ülkelerde, yapılan bir uygulama, bu tür tarihi yapıların içi kamulaştırılır, buralarda yaşayan insanlara, en harika konutlar tahsis edilir ve daha uygun yerlerde yaşamaları sağlanarak, tarihi yerler, tamamen ziyaretçilerin serbestçe-rahatça ziyaretlerine açılır.
Sonra: Ankara’da turizm gelişmiyor demenin bir anlamı yok.
THE ANKARA CİTADEL:
The citadel sits on a hilltop overlooking the modern city and has no generally accepted date of completion. İt is known, however, that its existence goes back as far as the second century BC and the Galatian period. Afterwards, it was restored by the Romans who upgraded the building and defences.
The citadel has outer and inner walls, the latter of which were probably built by the Byzantines. Worn down by continuous Arab assaults, the castle went through a comprehensive restoration in 900 AD at the hands of the Byzantines. It is not known when the outer wall was completed. Following the conquest of the castle by the Seljuk Turks in 1073, the citadel underwent further renovation during the Ottoman era. The early Republican period saw more refurbishment and a strengthening of the citadel walls.
The outher citadel contains 20 towers dotted along the walls, which are pierced by two main gates: the Outer Gate, facing west, and the Citadel Gate facing south. An old Persian inscription dating back to 1330, the era of İlhanlılar (a Turkish principality), can be seen engraved over the citadel gate.
The inner wall is built around a rectangular base and was completed partly with Ankara stone and other materials, 42 pentagonal towers, the heights of which vary from 14-16 meters, stand along the inner wall. Old houses and the Alaeddin Mosque, dating from the Ottoman period, are still found in good shape inside the citadel itself, and the area has a charming village-like atmosphere.