Manisa Kula

Manisa Kula


Kula ile ilgili herhangi bir kurumsal kaynak incelendiğinde “Yanık ülke” gibi bir cümle karşınıza çıktığında elbette şaşıracaksınız. Ancak antik dönemde, buradaki volkanik dağ ve tepeler gayet bolmuş ve bunlar zaman zaman lavlar püskürterek, bulundukları bölgedeki doğayı yoğun olarak etkilemişler ve antik dönem insanları, bu durumu, bu bölgeyi “Yanık Ülke” olarak betimlemişler.

Evet, Kula, ilginç ve tarihi özellikleri yoğun olan bir yer. Buralara yakın geçerken mutlaka zaman ayırın ve Kula bölgesinin tarihi, doğal ve jeolojik güzelliklerini mutlaka görün diye öneriyorum.

Manisa Kula

ULAŞIM

Kula, bağlı bulunduğu Manisa il merkezine, 118 km uzaklıktadır. Kula-İzmir arasındaki uzaklık ise, 147 km. dir. Kula-İstanbul arasındaki uzaklık: 580 km. Kula-Ankara arasındaki uzaklık: 450 km. Kula-Balıkesir arasındaki uzaklık: 194 km. Kula-Aydın arasındaki uzaklık: 191 km. Kula-Kütahya arasındaki uzaklık: 188 km. Kula-Denizli arasındaki uzaklık: 120 km. Kula-Uşak arasındaki uzaklık: 75 km. dir.

Gerek arazi durumu ve gerekse topografik özellikler nedeniyle, bölgede ulaşım oldukça gelişmiştir. Yörenin en önemli transit yollarından olan İzmir-Ankara karayolu, buradan geçmektedir. İlginizi çekerse, otoyol boyunca, geniş volkanik alanları ve siyah lav tabakalarını uzaktan görebilirsiniz.

Manisa Kula

TARİHİ

Antik dönemde, yöredeki volkanik bölgeye “Katakekaumene” yani “Yanık, yanmış arazi” ismi verilmiştir. Bu isim: antik dönem yazarlarının eserlerinde görülmektedir. Özellikle: MS. 17 yılında, bölgede büyük bir deprem olduğu ve volkanik Katakekaumene bölgesini tamamen yok ettiği bilinmektedir.

Katakekaumene bölgesindeki: Maionia ve Kollyda şehirleri: Perslerin Suşa şehri ve Lidyalıların Sardeis şehri arasında uzanan ve dünyanın ilk ticaret yolu olarak kabul edilen “Kral Yolu” üzerindedir. Bölgenin diğer şehirleri ise: Thermai Theseos, Tabala ve Satala şehirleridir. Ayrıca, yine Gediz ırmağı kıyısında, çok sayıda antik yerleşim alanı kurulmuştur.

Bölge: 7 ile 11’nci yüzyıllar arasında Bizans idaresindedir. Bu dönemdeki ismi “Opsikion” dur. Daha sonraki süreçte, Germiyanoğulları Beyliği görülür. Süleyman Şah: kızı Devlet Hatun’u, Osmanlı Sultanı Yıldırım Beyazıt ile evlendirmiş ve çeyiz hediyesi olarak da, Kütahya-Tavşanlı-Simav ve Emet yörelerini, Osmanlılara vererek, kendisi Kula kasabasına çekilerek burayı Beyliğinin başkenti olarak ilan etmiştir.

1915 yılında, bölgede Yunan işgali görülür. 1922 yılında ise işgal sona erdirilir.
Peki, yörenin “Kula” isminin kaynağı nereden gelmektedir? Söylentilere göre: “ antik dönemde, Sardes bölgesi kralı Giges, hasta kızını iyileşeceğini umarak, burada yaptırdığı bir kuleye yaşamaya gönderir. Yerleşim, bu kulenin bulunduğu alanın çevresinde gelişir ve zamanla “kule” ismi değişerek, yöreye “kula” denildiği söylenmektedir.

GENEL

İlçe, Ege bölgesini İç Batı Anadolu bölgesine bağlayan İzmir-Ankara kara yolu üzerindedir. Bu durum, ilçenin gelişmesinde en büyük etkenlerden biridir.

Çevresi: tepelerle çevrili ve ortada çanak şeklindeki volkanik bir arazi üzerinde kurulmuştur.

Yörenin deniz seviyesinden yüksekliği: 720 metredir. İklim özellikleri bakımından, Akdeniz iklimi ve Karasal iklim özellikleri görülür ve bunlara bağlı olarak: genellikle yağışlı ve ılıman hava özellikleri hakimdir. Yani, Ege bölgesinde olmanıza rağmen, buranın soğuğu sizi üşütür.

Yöre insanı, ticaret konusunda oldukça başarılıdır. Hatta, Kulalıların ticarete çok yatkın olmaları, gerek ülke çapında ve gerekse çevredeki insanların da ilgisini çekmiştir. İlçe merkezindeki hiçbir alışveriş mekanında etiket göremezsiniz, her şey pazarlığa tabiidir.

Bölgenin en önemli akarsuyu: Gediz ırmağıdır. Irmak, ilçe merkezinin 12 km kuzeyinden geçer.

YUNUS EMRE ANMA ŞENLİKLERİ

Her yıl, Eylül ayının birinci haftası içinde, Belediye Başkanlığı tarafından düzenlenmektedir.

BAĞDATLI SULTAN ALEVİ KÜLTÜRÜNÜ TANITMA VE KÜLTÜR ŞENLİKLERİ

Her yıl, Ekim ayının ikinci haftasında, Encekler Köyü Muhtarlığı tarafından düzenlenmektedir.

NE YENİR-NE İÇİLİR

Kula ilçesine yolunuz düşerse: mutlaka “kula güveci” yemelisiniz. Kuzu eti, biber, tereyağı ve domates ile yapılan bu yöresel lezzeti, mutlaka tatmanızı öneririm. Bir de, kula şekerli pidesi tatmanızı öneriyorum. Çifte kavrulmuş tahin, toz şeker ve hamur ile yapılan pide, ilgi çekiyor. Son bir not, buraya yolunuz düşerse, mutlaka “höşmerim” yemelisiniz. Leblebi tatmayı da unutmayın sakın. Çünkü buranın leblebisi de çok meşhurdur.

NE SATIN ALINIR

Kula yöresindeki yöresel el sanatları hakkında sizlere kısa bilgi vermek istiyorum. Bu el sanatı ürünlerini, ilçe merkezinde özellikle Tarihi çarşıda bulup, satın alabilirsiniz. Bunlardan ayrıntılı olarak söz edeceğim, ama bunların hiçbirisi ilginizi çekmez ise, Kula yöresinden, yine buraya has ve özel “Kula battaniyesi” satın alabilirsiniz.

HALICILIK

Kula yöresinde, ilk halı örnekleri: 17’nci yüzyılda görülmektedir. 18 ve 19’ncu yüzyılda ise, yörede halıcılıkta en güzel örnekler verilmiştir. 19’ncu yüzyıldan sonra, halılarda, sentetik boya kullanılmaya başlanmış ve desenler yozlaşmıştır.
Yörede dokunan halılar, genellikle “seccade” tarzındadır. Ana renk: sarı ve mavi tonlarıdır. Halılar: desenlerine göre: Çubuklu, Manzaralı, Kömürcü gibi isimlerle anılır.

KEÇECİLİK

Keçecilik, Orta Asya’dan bu yana, Türk kültürünün vazgeçilmez geleneklerinden biridir. Keçeden: yaygı, kepenek ve koşum takımları yapılmış olsa da günümüzde, burada genellikle hediyelik eşyalara yönelik keçe üretimi, ilçe içinde birkaç atölyede sürdürülmektedir.

BAKIRCILIK

İlçe merkezinde, hediyelik ve süs eşyası olarak bakır kap üretimi sürdürülmektedir.

KONAKLAMA

Öğretmenevi Dört Eylül İlköğretim Okulu 236-8161257

GEZİLECEK YERLER

TARİHİ ÇARŞI

İlçe merkezinde, geleneksel el sanatlarının günümüzde de sürdürüldüğü bu tarihi çarşıyı mutlaka gezmelisiniz.

KULA EVLERİ

İlçe merkezinde, sivil Osmanlı mimarisinin, 18 ve 19’ncu yüzyıllara tarihlenen evleri, açık hava müzesi gibi görülmeye değerdir. Dar sokaklarda sıralanmış evlerde, genellikle ahşap malzemeler kullanılmıştır.

Kapı, pencere, tavan ve davlumbaz bölümlerinde, ahşap unsurlarda zarif işçilik örnekleri görebilirsiniz. Eski Türk evlerinden, Zebunlar konağı: Anemon otelleri tarafından butik olarak kullanılmak üzere restore edilmiştir. Burası öyle güzel restore edilmiştir ki, misafirler yıllar öncesinin yaşamını hissedebiliyorlar.

KENAN EVREN ETNOĞRAFYA MÜZESİ

Ülkemizin 7’nci Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in ilçe merkezinde doğduğu ev: kamulaştırılmış ve Etnografya Müzesi olarak düzenlenerek ziyarete açılmıştır. Eski bir Rum evidir.
Kula Belediye Başkanlığı tarafından işletilmekte ve rezervasyon ile ziyaretçi alınmaktadır.

Manisa Kula Kurşunlu Camisi

KURŞUNLU CAMİSİ

1496 yılında, Saruhanoğullarından Seyfettin Hoca tarafından yaptırılmış; 1780 yılında onarım geçirmiştir. İlçe merkezinde, çarşı içinde, kendi ismi ile anılan meydanda, alçak bir duvarla çevrili avludadır. Mimari olarak, Selçuklu tarzı hakimdir. Yapıda: kesme taş ve tuğla kullanılmıştır. Özellikle, kalem işi süslemeler ilgi çekmektedir. Bu süslemelerin, 1780 yılından kaldığı düşünülmektedir.

MERYEM ANA KİLİSESİ

İlçe merkezinde, Rumlardan kalan 3 kilise olmasına rağmen, bunlardan 2 tanesi günümüze kadar ayakta gelebilmiştir. Meryem Ana kilisesi, Zaferiye mahallesindedir. 1837 yılında inşa edildiği bilinen kilise yapısı, günümüzde boş olarak bulunmaktadır. Dış duvarları sağlamdır ve restorasyon çalışmaları sürdürülmektedir.

Manisa Kula Tabduk Emre Türbesi

TABDUK EMRE TÜRBESİ

İlçe merkezine bağlı, Emre köyündedir. Türbe, mimari özellikleri bakımından, il merkezindeki Saruhanbey türbesiyle büyük benzerlik göstermektedir. Türbe kapısının hemen önünde, mezar taşında “balta” tasviri bulunan mezarın ise, ünlü “Yunus Emre” ye ait olduğuna inanılmaktadır.

Bu özelliği nedeniyle, türbe ve mezar her yıl yoğun ziyaretçi akımına sahne olmaktadır. Ancak, yine de Yunus Emre’nin nerede ve ne zaman öldüğü tam olarak bilinmemektedir.

Köyde, bu türbe dışında, yine eski dönemlere tarihlenen çeşme, hamam ve medrese kalıntıları görülmektedir.

Burada: Yunus Emre ile hocası Taptuk Emre arasında geçtiği söylenen bir diyalogdan söz etmek istiyorum. Yunus Emre: Taptuk Emre dergahında, kendisine verilen dergaha odun getirme hizmetini aksaksız yürütmektedir. Ama, her getirdiği odun “dümdüz” dür ve bu durum, Taptuk Emre’nin dikkatini çeker ve kendisine sorar.

-Yunus, hepsi böyle mi bu odunların, hepsi dümdüz” Yunus cevap verir.
-Hepsi öyle Sultanım.
-Hiç eğrisi yok mu.
-Yok Sultanım.
-Bunca yıldır, dağda hiç eğri oduna rastlamadın mı? Bu soru üzerine, Yunus şu anlamlı cevabı verir.
– Sultanım, biliniz ki, sizin kapınızdan, hiçbir eğrilik içeri giremez, hatta odun olsa bile……

PERİ BACALARI

Kula-Ankara kara yolu üzerindeki Gediz köprüsünden sapılarak, 18 km uzaklıktaki, Burgaz bölgesinde, Gediz ırmağının hemen üst kısmında: peri bacası görünümlü doğal oluşumlar var. Bunlar: tarihi süreç içinde, ısı, yağmur, rüzgar ve erozyon ile oluşmuştur. Gediz vadisi içinde, ilginç ve güzel bir görünüm var, mutlaka görmelisiniz.

Manisa Kula Divlit Yanardağı

DİVLİT YANARDAĞI

Burada, lav akıntılarını görebilirsiniz. Lavlar, vadi içindeki eski çökeltiler üzerinde akarak, kilometrelerce yol almışlardır. Üzerlerinde bitki örtüsü bulunmamaktadır. Bu nedenle: sert ve sivri şekillerinden dolayı, halk arasında “divlit” olarak isimlendirilerek, diğer volkanik yerlerden ayrılmıştır. Lavlar, yaklaşık 60 km. karelik bir alana yayılmıştır.

Koyu siyah renkleriyle ilgi çekmektedir. Bazı yerlerde, lav şelaleleri oluşturularak, vadilerin aşıldığı görülmekte ve bütün vadilerin girintilerine sokulmuştur. Bazı lavların altında ise, gazlar nedeniyle, lav tünelleri oluşmuştur. Hatta: antik dönem öncesinde, insanların, bu bölgede bulunan bazı yerlere yerleştikleri bilinmektedir ki, bu bölgede, kraterler arasında bazı eski ilkel yapı ve eşya kalıntıları bulunmuştur.

Divit Tepe konisinin hemen yanında: “ilkel insan ayak izleri” de görülmektedir. Bu izlerin oluşum şekli olarak şöyle denilmektedir: “bölgedeki en yeni volkanik koni olan Divlit Tepe, yaklaşık 2000 yıl ince, ince taneli kül ve tüfler püskürtmüş ve daha sonra sönmüştür.

Çevreye saçılan bu ince taneli volkanik ürünler daha sonra yağan yağmurun etkisiyle kalın bir çamur tabakasına dönüşmüştür. İşte, bu sırada, bölgede yaşayan ilkel insanlar, bu çamurlar üzerinde çıplak ayakla yürümüşler ve günümüze kadar ulaşan bu ayak izleri büyük bir rastlantı eseri sonucu ortaya çıkmıştır.

Bu ayak izlerinin adım uzunluğu: 75-80 cm civarındadır. Ayak uzunlukları ise, 41-42 numara ayakkabı kalıbındadır. İzlerin ikisi: yan yana yürümüş iki ilkel insana aittir. Bunlar: tepeden aşağıya doğru yürümüşlerdir. Birde yine aynı döneme ait, tepeden yukarı doğru yürüyen bir çocuğa ait ayak izleri görülmektedir.

İlkel insan ayak izleri dışında: ilkel insanların taşıdığı yük izleri, ilkel insanların oturma izleri, hayvanların ayak izleri de görülmektedir. Yanardağdan çıkan bazaltik cüruflar, bunların üzerini örterek günümüze kadar ulaşmasını sağlamışlardır. Ancak: bu ayak izleri ortaya çıktıktan sonra, bunların bulundukları yerde muhafazasının zorluğu düşünülerek: bunların yaklaşık 60 kadarı bulundukları yerden çıkarılarak, MTA Genel Müdürlüğünün Tabiat Tarihi Müzesine yerleştirilmişlerdir.

Bu ayak izleri üzerinde yapılan laboratuvar incelemelerinde, bunların yaklaşık 20 bin yıllık olduğu ortaya çıkmıştır.
Evet, her ne kadar üzerlerinde yürümek ve tırmanmak oldukça güç olsa da, burayı mutlaka görmelisiniz, çünkü lav kalıntıları çok taze bir görünüm sunmaktadır.

Manisa Kula Emir Kaplıcaları

EMİR KAPLICALARI

İlçe merkezinin 19 km uzağında, Kula-Selendi kara yolunun, 3 km. sapağında, Şehitlioğlu köyündedir.
Günümüzde kullanılan kaplıca tesisinin yakınlarında, tarihi hamam kalıntıları görülmektedir ve bu durum, buranın yüzyıllardır kullanıldığının göstergesidir. Yüzeye ulaşan termal suların sıcaklığı: 60 derece civarındadır.

Termal suların iyi geldiği söylenen hastalıklar şunlardır: siyatik, romatizma, kırık-çıkık, cilt hastalıkları, kadın hastalıkları. Kaplıca sularının içmece olarak kullanıldığında ise: sindirim sistemi ve karaciğer rahatsızlıklarına iyi geldiği söylenmektedir. Bölgede: 36 odalı, konaklama tesisi bulunmaktadır.

ACISU KULA MADENSUYU

Kula-Selendi kara yolu üzerinde, ilçe merkezine 19 km uzaklıkta, Gediz ırmağı kıyısından çıkan bir doğal sudur. Suyun yeryüzüne çıkış ısısı: 18 derece olup, sağlık açısından yararlı geldiği söylenen hastalıklar şunlardır: mide, bağırsak, karaciğer ve safrakesesi rahatsızlıkları.
Kaynağın hemen yanında, kaynak suyunun şişelenerek satışa sunulduğu tesis bulunuyor.

Manisa tanıtımı.

 

Manisa Demirci

Manisa Demirci: Demirci ilçesi, ulaşım yollarının güçlüğü ve içinde barındırdığı Eğitim Fakültesi ve bunun 4000 civarında öğrencisi ile öne çıkıyor. Bunun yanında, elbette halı dokumacılığı var. Tarih meraklıları, Sardes şehri kalıntıları tam size göre, mutlaka gezmeli ve görmelisiniz.

Sardes şehri kalıntıları ayrıntılı tanıtım yazıma ulaşmak için.

ULAŞIM

Manisa Demirci: Demirci ilçesi, il merkezi olan Manisa’ya, 177 km. uzaklıktadır. Demirci-Simav arasındaki uzaklık: 45 km. Demirci-Bigadiç arasındaki uzaklık: 77 km. Demirci-Köprübaşı arasındaki uzaklık: 53 km. Demirci-Uşak arasındaki uzaklık: 125 km. Demirci-İstanbul arasındaki uzaklık: 612 km. Demirci-Ankara arasındaki uzaklık: 597 km. dir.

TARİHİ

Bölgedeki ilk yerleşimcilerin: tarih öncesindeki devirlerde buraya yerleştikleri düşünülmektedir. Bakır ve Tunç dönemlerinde, Çataloluk, Danışmentliler ve Kargınışıklar köyleri çevresindeki mağaralarda, insan yaşamına ait buluntular elde edilmiştir.

Sonraki tarihi süreçte, uzun yıllar Bizans hakimiyetinde kalan yöre: Malazgirt zaferinden sonra, Türk akıncıları tarafından ele geçirilir.

1390 yılına gelindiğinde ise, Yıldırım Beyazıt tarafından yöre Osmanlı topraklarına katılır. 1920 tarihinde Yunan askerleri tarafından işgal edilen bölge, 10 gün sonra kurtuluş sevincini yaşar. Çünkü: Çerkez Ethem kuvvetleri, yöreyi Yunanlılardan kurtarır. Ancak, daha sonraki dönemlerde de birkaç kez, Yunan işgali görülür. 30 Ağustos 1922 tarihinde ise, bölge, tamamen düşman işgalinden kurtarılır.

Yörenin “Demirci” isminin kaynağı hakkında çeşitli söylentiler bulunmaktadır. Bunlar: “Malazgirt zaferinden sonra, yöreye gelen Türk akıncıları, suları bol ve havası güzel anlamında, Türkmen dilinde buraya “Temurçi” demişler ve bu isim günümüze “Demirci” olarak değişerek ulaşmıştır. Yörenin ismi ile ilgili, başkaca söylentiler de mevcuttur.

GENEL

Manisa Demirci: Yörenin ilginç bir coğrafi yapısı bulunmaktadır ki, çok az düzlük alan bulunmaktadır. Hatta, şehir içindeki tek düzlük alanın futbol sahası olduğu söylenir. Ege ve İç Ege bölgelerinin kesişim noktasındadır. İlçe merkezinin denizden yüksekliği, 900 metredir.

Halkın temel geçim kaynağı: halıcılıktır. Bunun dışında, özellikle son yıllarda “kiraz” üretimi artmıştır.

İklim durumu değerlendirildiğinde, yöredeki yıllık sıcaklık ortalamasının 12 derece civarında bulunduğu görülür. İklim özellikleri, genel olarak, Akdeniz ve Karasal iklim özellikleri gösterir. Bir insanın sağlıklı yaşayabilmesi için gerektiği öne sürülen 18-25 derece arasındaki sıcaklık değerleri, burada yılın 120 günlük sürecinde görülebilmektedir.

 

CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM FAKÜLTESİ

Manisa Demirci: Manisa-Celal Bayar Üniversitesinin Eğitim Fakültesi; burada bulunmaktadır. Fakülte: 1989-1990 eğitim-öğretim yılında, 4 yıla çıkarılmış ve fakülteye dönüştürülmüştür.
İlçe merkezindeki nüfusun, büyük bölümü, bu üniversitenin öğrencilerinden oluşmaktadır.

Fakülte bünyesinde: 72 öğretim elemanı bulunmaktadır. Sosyal tesisler olarak ise: 400 öğrenci kapasiteli yemekhane, 200 seyirci kapasiteli 1 spor salonu, 100 öğrenci kapasiteli kütüphane bulunmaktadır. Ayrıca, ilçe merkezinde: Yurt-Kur Müdürlüğüne bağlı yurtlarda: 900 civarında kız ve 350 civarında erkek öğrenci barınmaktadır. Yurtlar: Eğitim Fakültesi ve Meslek Yüksek Okulu öğrencileri için ortaktır.

 

CELAL BAYAR ÜNİVERSİTESİ DEMİRCİ MESLEK YÜKSEKOKULU

İlçe merkezindedir. 1994-1995 yılında eğitime başlamıştır. İthalat, ihracat ve muhasebe ve son olarak sigortacılık bölümü eklenmiştir.
2011 yılında, Ormancılık ve Orman ürünleri programı da açılmış olmasına rağmen, öğretim elemanı bulunmadığından öğrenci alınmamıştır.

Burada da, 1500 civarında öğrenci eğitim görmektedir. Meslek Yüksek Okulu öğrencileri, hemen 200 metre uzaklıkta bulunan Eğitim Fakültesinin sosyal tesislerini kullanmaktadırlar.

 

SİNEMA GÜNLERİ

Her yıl, Eylül ayının ikinci haftasında, Belediye Başkanlığı tarafından düzenlenmektedir.

KONAKLAMA

Demirci Sabancı Öğretmenevi İzmir Caddesi. No.41                                   236-4623410

NE YENİR-NE İÇİLİR

Buraya yolunuz düşerse, yöresel lezzetlerden tatmak isterseniz “Demirci Kebabı” yemelisiniz. Ayrıca, güveç de düşünebilirsiniz.

NE SATIN ALINIR

Demirci yöresinde, özellikle Cumartesi günleri kurulan ve yerel el sanatları ile organik ürünlerin satıldığı Pazar yerini mutlaka ziyaret etmenizi öneririm.

 

DEMİRCİ HALILARI

Burası, yöredeki önemli halıcılık merkezlerinden birisidir. Demirci halıları; 17 ve 18’nci yüzyıllarda muhteşem güzellikleriyle dikkat çekerken, 19’ncu yüzyılda, tüccarların batı tarzına yönelik siparişleri nedeniyle desenlerde büyük yozlaşma yaşanmış ve önemini kaybetmiştir.

Günümüzde ise, yüksek kaliteli halıların dokunulmasına yönelik çalışmalar sürdürülmektedir. Yörede, günümüzde bulunan 10 bin civarında halı tezgahı, yöre insanının en büyük etkinliğinin yani halıcılığın göstergesidir. Burada son bir not: Demirci yöresinde özellikle yün cami halılarının üretimi ön plandadır ve dünyanın birçok yerindeki camilerde, yün Demirci halılarını görmek mümkündür.

Halı dışında, buradan: çanta, torba ve heybe türü el dokuma ürünleri de satın alabilirsiniz.

GEZİLECEK YERLER

 

KRAL SARAYI VE KALESİ

Manisa Demirci: Burası: Demirci çayı vadisi ve Demirköprü Barajına hakim kayalık bir yerdedir. Burada, kayalara oyulmuş merdivenler ve mezarlar görülmektedir.
Delikyar olarak isimlendirilen bu büyük kayanın dibinde ise, batıya doğru gidildiğinde, 3 mağara daha görülür.

Kalenin batı yönünde gidildiğinde ise, küçük bir tepe üzerinde yine antik dönem mezarı görülür. Kale içindeki mezar yapıları ise, Anadolu kültüründe görülmeyen tarz yansıtmaktadırlar. Bunların büyük ihtimalle: Hititler döneminde, Mısır kültüründen öğrenilen mezar türü olduğuna inanılmaktadır.

Manisa Demirci Saittai-Sidas

SAİTTAİ-SİDAS ANTİK KENTİ


İlçe merkezinin güneyinde, İcikler köyünde, köy merkezine 5 km uzaklıktadır. İlçe merkezine ise, 75 km. uzaklıktadır. Yörenin “Saittai” olan ismi, Türkler tarafından “Sidas” olarak değiştirilmiştir.
Burası ilk olarak, İngiliz arkeolog Hamilton tarafından, 1832 yılında tespit edilmiş ve dünyaya duyurulmuştur.

Ancak, tepe üzerinden inen erozyon nedeniyle, tamamen toprak altında kalmış, günümüzde çok az kısmı toprak üstündedir. Antik kalıntıların altında bulunduğu toprak alanlar ise, tarım arazisi haline getirilmiştir. Hatta: İcikler kasabasının en verimli tarım alanlarının burada bulunduğu söylenmektedir.

Bu arada, günümüze kadar olan süreçte, burada resmi arkeolojik kazı çalışmalarının yapılmamış olduğunu da söylemek gerekir. Ancak yüzey araştırmalarında: birçok mimari parça, çanak-çömlek parçası bulunmuş ve bunlara dayanarak, özellikle Roma döneminde, burada bir yerleşim bulunduğu kanısına varılmıştır. Tabii tüm bu buluntular yörenin mezar soyguncuları tarafından talan edilmesini sağlamış ve 1960 yılına gelindiğinde, buraya bir koruma görevlisi tahsis edilebilmiştir.

Evet, Sidas antik kenti: MÖ.600’lü yıllarda, Lidyalıların, sanat ve ticarette en gelişmiş ve önemli şehirlerinden biri olarak, tarihi süreç içinde yerini almıştır. Şehrin tam ortasından bir dere geçmektedir. Bu derenin etrafında, çevreye yayılmış birçok Lidya ve Roma dönemi mimari kalıntısı görülmektedir.

Hatta, ilk metal paranın, Sidas şehrinde basıldığı söylenmektedir. Malum, para, tarihte ilk olarak Lidyalılar tarafından yapılmış ve kullanılmıştır. Zaten, yörede tarım yapılan arazilerde, günümüzde de çok sayıda madeni bronz para-sikke sık sık ortaya çıkmaktadır.

Günümüzde, buraya mutlaka uğramanızı öneririm. Burada: özellikle, kentin “Kalın Kapı” olarak isimlendirilen taştan kapısı ilginizi çekecektir. Kapının diğer adı Dilek kapısıdır ve kapıdan geçerken tutulan dileklerin gerçekleşeceğine inanılır. Bunun dışında, antik dönem stadyum kalıntısı da görülmeye değerdir ve hala sağlam durumda olması ilgi çekmektedir.

 

YER ALTI SARAYI

Antik şehrin güneybatısında, Nal Tepesinin kuzey batı kısmında, yeraltı yapıları görülmektedir. Yöre halkı, bu yer altı yapılarına “Yer altı Sarayı” demektedirler. Ancak, önceki dönemlerde açıkta olan bu bölümler, zamanla erozyon nedeniyle taş ve toprakla dolmuştur.

Bu yer altı sarayının bulunduğu söylenen “Nal Tepesi” hakkında, yöre halkının anlattığı bir hikaye var. “ Sidas şehrinde yerleşik bir zengin, savaşlar nedeniyle, şehirden kaçmak durumunda kalır. Kaçarken ise, oğlunun çok sevdiği “Altın bebeği” ni; tekrar şehre geri döndüğünde almak üzere, Nal Tepesinin doğu kısmına bakan bölümdeki bir nar ağacının altına gömer.

Daha sonra ise: şöyle dediği rivayet olunur: “ Ne ev, ne zenginlik, hiç bir şey düşünmem, yalnızca oğlumun altın bebeğini bırakmak zorunda kaldım, o beni üzer, eğer tekrar Sidas şehrine dönüp o bebeği alamaz isem, bu altın bebek kimsenin olmasın”
Evet, bunu okuduktan sonra tahmin ettiğiniz gibi, kayalık olmasına rağmen, Nal tepesi soyguncular tarafından tamamen delik-deşik edilmiş, kazılmıştır. Artık, altın bebek bulundu mu-bulunmadı mı meçhul.

 

KUYULAR

Sidas antik kentinde, çok sayıda kuyu bulunmaktadır. Bu silindir şeklindeki kuyular, muhtemelen 30-35 metre derinliktedir. Ağızlarında ise, kapak olarak, düzgün işlenmiş, 10-15 cm. kalınlığında taşlar bulunmaktadır. Ancak, günümüzde bu kuyuların içlerinin taş ve toprakla dolu olduğu görülmektedir.

 

AÇIK HAVA TİYATROSU

Bölgedeki “Açık hava tiyatrosu” da ilgi çekmektedir. Tiyatro harabesi: şehir kalıntılarının güneydoğu bölümündedir. U şeklindeki yapının üç tarafı, seyirci yerleriyle çevrilidir. Kuzey tarafı ise açıklıktır. Oturma yerleri, taşlardan yapılmıştır, tek tek numaralandırılmış ve her sıranın arasında belli bir koridor mesafesi bırakılmıştır.

İlginç bir olay şu ki: 1960 yılında, tiyatronun bulunduğu bu alan: İcikler kasabası halkı tarafından temizlenmiş ve türibünler yani oturma yerleri açığa çıkarılmıştır. Bu temizliğin ardından, tanıtım için, yine İcikler kasabası halkı tarafından, burada “Yağlı Güreş Gösterileri” düzenlenmiştir.

Ancak, takip eden dönemde bu etkinlik yapılmaz olmuştur. Çünkü, tiyatro alanı da, aynı zamanda tarım alanı olarak kullanılmaktadır. Sahipleri tarafından ekilip biçilmeye başlanınca, gösteriler iptal edilmiştir.

Tiyatronun seyirci oturma bölümlerinin çevresi, yine antik döneme ait: taştan yapılma, 2 metre uzunluğunda, 1 metre genişliğinde ve yarım metre derinliğinde lahit tipi mezarlıklarla çevrilidir.

Bu lahitlere gömülen ölüler, yine taştan yapılmış kapaklar ile üzerleri örtülerek muhafaza edilmişlerdir. Bu tekne tipi lahit mezarlarda, söylenenlere göre, kral ve soyluların ve ailelerinin gömülü bulunduğu ve bu lahitlerin, günümüze kadar olan süreçte, defalarca talan edilerek soyulduğu söylenmektedir.

MAĞARA

Sidas antik kentinin hemen kuzeyinde, beyaz topraklı bir bölge bulunmaktadır ki, buraya, yöre halkı “Ak in” adını vermektedir. Evet, burası küçük bir mağaradır. Kapısından, ancak emekleyerek içeri girilebilmektedir. İçeri girenlerin anlattıklarına göre: içeride, su bulunmaktadır.

Ancak, su gittikçe derinleşmekte ve girenlerin mağaranın daha ilerisine gitmesine engel olmaktadır. Yani, bu küçük mağaranın boyutları ve nereye kadar gittiği net olarak bilinmemektedir.
Ancak, kilometrelerce uzağa kadar gidebileceği düşünülmektedir.

SİLAH DEPOSU

Sidas antik kentinin batı bölümünde: Kara Balıkçı Kabı denilen tepenin tam ortasında bulunan ve üzerinden yol geçen düzlük, ilgi çekmektedir. Çünkü: bu yolun üzerinden kağnı arabası ile geçildiğinde, alttan, tok bir ses gelmektedir.

Diğer bölgelerde işitilmeyen bu ses: tepenin altında bir yer olduğunu kanıtlamaktadır ki, yöre halkı yaşlıları, burada şehrin “Silah Deposu” bulunduğunu iddia etmektedirler. Ancak elbette kanıt yok.

YÖNETİM BİNASI

Bölgedeki bir diğer yapı kalıntısı: Hükümet binasıdır. Bu bina: yaklaşık 5 ile 10 ton arasında ağırlığa sahip taşlarla, dikdörtgen prizması şeklinde yapılmıştır. Böylece, dışarıdan bakıldığında, bir kale görünümü yansıtmaktadır. Giriş kapısı kemer şeklindedir ve taşlar birbirine kenetlenerek inşa edilmiştir.

Ancak, günümüzde, bu muhteşem binanın bazı yapı taşları, binanın temel kalıntılarından, metrelerce uzakta bulunmuştur ki, bu da, burada büyük bir deprem olduğu ve bu büyük deprem sonucu binanın yıkıldığı düşünülmektedir. Çünkü, bu yapı taşlarının bu şekilde metrelerce uzakta bulunmasının başka anlamı yoktur.

Bina, devasa taşlardan yapılmış olduğu için, günümüze kadar olan süreçte, defineciler yani soyguncular tarafından talan edilememiştir. Buradan, uzun yıllar önce çıkarılan bazı dikili taşların yani sütunların, günümüzde İcikler kasabası mezarlığının giriş kapısında kullanıldığı görülmektedir.

KRAL YOLU

Sidas antik kentinin, kuzey bölümünde, tepeler arasından geçen bir yol olduğu söylenmekte olup, buna ait, 1960’lı yıllarda yol güzergahını oluşturan bir kısım taşlar bulunduğu söylenmektedir.

Hatta, yine aynı tepelerin altında tüneller bulunduğu ve bu tünellerin şehre yaklaşık 9 km uzaklıktaki Kofurlu köyüne kadar ulaştığı, İcikler kasabasının yaşlıları tarafından anlatılan hikayeler arasındadır.

PARALAR

Sidas antik kentinde: günümüze kadar olan süreçte: Lidya, Roma ve Osmanlı dönemine ait çok sayıda sikke yani madeni para bulunmuştur. Bu madeni paralar ile, günümüzde bile zaman zaman karşılaşılmaktadır.

 

AYA-ANE ÇEŞMESİ

İlçe merkezinde, Sevinçler mezarlığının 1 km. uzağındadır.
Çeşme: Bizans döneminden kalmadır ve taş yalaklı olarak günümüze kadar ulaşmıştır. Orijinal kemerindeki büyük taşlar ilgi çekicidir.

 

ESKİ HAMAM

İlçe merkezinde, Çomaklılar mevkiindedir. Hamam yapısının günümüzde kısmen ayakta kalan kalıntılarında, kırmızı tuğla ağırlıklı olarak kullanıldığı görülmektedir.

 

GÜLDÜRDEK

Burası, ilçe merkezine 22 km. uzaklıktaki Sögütçük köyü üzerindeki bir piknik alanıdır. Bu piknik alanında: yapay göletler, kır gazinosu, oyun alanları, banklar, piknik masaları, içme suyu için çeşme ve tuvaletler bulunmaktadır.

 

SARAYCIK KAPLICALARI-UYUZ HAMAMI 

Köprübaşı-Demirci kara yolu ile ulaşılır. Saraycık köyündedir. İlçe merkezine olan uzaklık: 40 km. dir. Termal suyun sıcaklığı: 50 derece civarındadır. Kaplıca sularının iyi geldiği söylenen hastalıklar: cilt hastalıkları, kadın hastalıkları, siyatik, kireçlenme, romatizma.
Bölgede, 60 yataklı bir konaklama tesisi bulunmaktadır. Buraya ulaşmak isterseniz: 236-4737480

Manisa Demirci Hisar Kaplıcaları

HİSAR KAPLICALARI

İlçe merkezine 4 km uzaklıktadır.
Termal suyun sıcaklığı: 45 derece civarındadır. Kaplıca suları, içme ve banyo yöntemiyle kullanılmaktadır. Belediye tarafından işletilen kaplıca tesislerinde: 2 kapalı havuz, 7 özel banyo bulunmaktadır. Ayrıca: 80 yataklı konaklama tesisi bulunmaktadır. Tüm bunların yanında, kaplıca havuzu ile bağlantılı “Aquapark” bölümü de bulunmaktadır.

 

BARDAKCI KÖYÜ İÇMESİ

İlçe merkezine, 20 km uzaklıkta, Bardakçı köyündedir.
Yerin altından soğuk olarak çıkan bu içme suyunun iyi geldiği söylenen hastalıklar şunlardır: böbrek taşı, mide rahatsızlıkları.

 

SÖYLEMİŞ CAMİSİ

Türklerin yöreyi ele geçirmeleri sırasında, Bizans kilisesi olan bu yapı, camiye çevrilir. 1298 yılında gündeme gelen bu cami: Sulamış camisi olarak geçer. Çünkü: bölgeye ilk olarak gelen Türkmenler arasında bulunan, Moğol imparatoru Baycu Noyan’ın torunu Sulamış, burayı ele geçirir.

Simav tanıtımı.

Bigadiç tanıtımı

Köprübaşı tanıtımı.

Manisa tanıtımı.

 

Manisa Gölmarmara

Manisa Gölmarmara


Gölmarmara denilince, akla hemen “kavun-karpuz” geliyor. Maalesef, yöredeki diğer ilçeler gibi, ulaşım ağı üzerinde bulunmamakta ve arada sıkışmış kalmış durumdadır ve bu nedenle, fazla bir gelişim gösterememiştir. Bu sıkıntıyı, her yıl düzenlenen “Kavun-Karpuz Festivali” ile atmaya ve yörelerini tanıtmaya çalışmaktadırlar. Yine de, siz okurlar, buralara yolunuz düşerse “Marmara” gölünü görmeyi ve gölün kıyısındaki restoranlarda, doğal ortamda yetişen “Sazan balığı” yemeği sakın unutmayın.


ULAŞIM

Gölmarmara ilçesinin, bağlı bulunduğu Manisa il merkezine olan uzaklığı: 58 km. dir. Gölmarmara-İzmir arasındaki uzaklık: 84 km. Gölmarmara-Akhisar arasındaki uzaklık: 27 km. Gölmarmara-Salihli arasındaki uzaklık: 39 km.

Manisa Gölmarmara

TARİHİ

Gediz ve Küçük Menderes ırmakları arasındaki bölge: Lidyalıların yerleşim yeri olarak önem kazanmaktadır. Bu bölgenin tam orta kısımlarındaki düzlüklerde, Maionesler egemenlik kurmuşlardı ve buraya “Maiones Yurdu” deniliyordu. Lidya krallık mezarlığının ise: Gygaria yani Marmara gölü civarında bulunduğu söylenmektedir. Yığma kum tepelerinden oluşan “Tümülüsler”, Bintepeler bölgesinden başlayarak, Akhisar Süleymanlı-Eroğlu köylerine kadar uzanmaktadır.

Malazgirt savaşında sonra, bölgede Türkler görülmeye başlar. 1075 yılında, Türkler, Manisa yöresini ele geçirirler. 1313 yılında, Saruhan Bey, bölgede, Saruhanoğulları Beyliğini kurar.

1628 yılında, burası, Marmara adı ile, Manisa’ya bağlı olarak görülmektedir.

Yöre, 1923 yılında bucak, 1987 yılında ise ilçe olmuştur. Gölmarmara ismi: yöredeki “göl” ve “mermer” ocakları nedeniyle, buraya verilmiştir. Hatta, uzunca bir süre “Gölmermere” olarak isimlendirilmiş, ama zor söylenmesi nedeniyle “Gölmarmara” olarak değiştirilmiştir.

Hani “mermer” den söz ettik te, günümüzde, yörede mermer üretimi yapılmamaktadır. Çünkü, bir zamanlar, Marmara gölünün kuzey batısındaki tepelerde mermer ocakları işletilirken, günümüzde bunlar terk edilmiştir.

GENEL

Yöre: Ege bölgesinde kalmaktadır. Denizden yükseklik: 98 metredir. Marmara dağının eteklerine kurulmuş olsa da, zamanla, yerleşim düzlük alanlara doğru kaymıştır.

İlçenin 12 km güneyinden, Gördes çayı geçmektedir. Marmara gölü ise, bölgenin en büyük coğrafi özelliğidir.

Bölgenin iklim özellikleri, tipik Akdeniz iklimi özelliklerini gösterir ve buna bağlı olarak: yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlı geçer. Nem oranı yüksektir.

Yöre insanının ekonomik etkinliklerinin başında: meyve ve sebzecilik gelmektedir. Yaz döneminde, özellikle: kavun ve karpuz üretimi yaygındır. Zeytin ve zeytinyağı üretimi de yaygındır. Zeytin yağı asit oranı bakımından, ülkemizin en kaliteli “zeytinyağı” bu bölgede üretilmektedir.

Manisa Gölmarmara

GÖRDES BARAJI

1998-2009 yılları arasında inşa edilmiştir. Sulama ve içme suyu rezervi için yapılmıştır. İzmir ilinin içme ve kullanma suyunun büyük bölümü, buradan karşılanmaktadır.

KAVUN-KARPUZ FESTİVALİ

Her yıl, Temmuz ayının son haftasında veya Ağustos ayının ilk haftasında, Belediye Başkanlığı tarafından düzenlenmektedir.

KONAKLAMA

Gölmarmara Öğretmenevi Yeni Cami Mahallesi. Gaziler Caddesi.No.4 236-5153447

NE YENİR-NE İÇİLİR

Burada, yöresel lezzet tatmak isterseniz “keşkek” öneririm. Bundan başka: Tas kapama ve ciğer sarma da tercih edebilirsiniz. Tüm bunların yanında, buralara yolunuz düşerse, Marmara gölünde yakalanan “sazan balığı” yemelisiniz ki, bunun lezzetinin ünü, tüm yakın çevreyi sarmıştır.

Çünkü, sazan balığı, gölde, doğal ortamında yetişmektedir. Özellikle: ilçe merkezine bağlı “Hacıveliler” köyü yakınlarındaki restoranlarda ve Akpınar mesire yerindeki restoranlarda, mutlaka sazan balığı tatmalısınız.

GEZİLECEK YERLER

Manisa Gölmarmara Şahuban Camisi

ŞAHUBAN CAMİSİ

Cami: ilçe merkezinde, Belediye binası yanında, Eskice cami mahallesindedir.
Burası, Sarı İbrahim Paşa kızı Şahuban Hatun tarafından yaptırılan külliyenin bir parçasıdır. Külliye: 15’nci yüzyılda kesme taş ve tuğla kullanılarak yaptırılmıştır. Kare planlıdır, tek kubbelidir.

Külliyenin günümüze ulaşamayan medrese bölümünde, I. Dünya savaşına kadar olan süreçte, öğretim sürdürüldüğü bilinmektedir. Ancak, günümüzde, bu medrese bölümünden, yalnızca taş ve tuğla örgülü bir oda kalmıştır ki bu oda da gayet harap görünüyor. Yapının hemen arka bölümde ise, yine bu eserlerin yapıldıkları döneme ait mezar taşları görülmektedir, ancak bunların kimlere ait olduğu bilinmemektedir.

Manisa Gölmarmara Halime Hatun Camisi ve Külliyesi

HALİME HATUN CAMİSİ VE KÜLLİYESİ

İlçe merkezinde, Gölmarmara çarşısı içinde, Yeni cami mahallesinde, Şahuban camisinin kuzeyindedir.

Burası, 1595 yılında tahta çıkmış, ancak tahta çıkmadan önce Manisa’da sancakbeyi olarak görev yapmış, Sultan III Mehmet tarafından, süt annesi, Halime Hatun adına yaptırılan bir külliyedir. Yapı tip olarak, Şahuban camisinin bir benzeridir. Özellikle: orijinal ve kısmen mermerden yapılmış şadırvan ilgi çekmektedir. Şadırvanın üst örtüsü daha sonra yapılmıştır.

Külliyede: cami, medrese ve imaret bulunmaktadır. Ayrıca, bir de gelir getirmesi için çifte hamam yaptırılmıştır. Bu yapılar içinde, en iyi korunarak günümüze ulaşan yapı: camidir. Cami: taş ve tuğladan yapılmıştır. Kale planlı ve yüksek kubbelidir. Özellikle kadınlar bölümünde: tavan altın yaldızlı kalem işleriyle süslenmiştir. İki renkli mermerden yapılan minber ise, yine cami de görülmesi gereken yerlerdendir.

MARMARA GÖLÜ

Saruhanlı’ya bağlı Halit Paşa kasabası üzerinden ulaşmak mümkündür. Yani: Gölmarmara ile Salihli arasındadır. Göl: yaklaşık 3400 hektarlık bir alanı kapsamaktadır. Denizden yükseklik, 75 metredir. Gölün ortalama derinliği ise, 3-4 metre civarındadır. Aslında, suni bir göl olarak: 1938-1945 yılları arasında, Gediz havzasına su vermek için oluşturulmuş ve takip eden süreçte, iki katı büyüklüğe kadar ulaşarak, bölgedeki barajların göl alanlarını geçmiştir.

Yani, doğal bir set gölü olmasına rağmen, aynı zamanda yapay kanallar ile, göle su takviyesi yapılmaktadır.

Gölün çevresi, çayırlar ve sazlıklarla kaplıdır. Özellikle, kuş türlerinin konaklama alanı olarak önem kazanmaktadır. Burada, su kuşlarının birçok türünü görebilirsiniz. Bunun dışında, göl çevresinde: kamp ve piknik yapmak, balık avlamak mümkündür. Ama, bu gölün sazan balığı, lezzet olarak, tüm yakın çevrede haklı bir üne sahiptir. Yani, buraya yolunuz düşerse, mutlaka sazan balığı yemelisiniz.

AKPINAR

İlçe merkezinin 4 km. doğusundaki bir mesire yeridir. Burada, Marmara gölüne karışan Akpınar kaynağı bulunmaktadır.
Bölge doğal güzellikleriyle dikkati çeken bir piknik alanıdır. İlçede geleneksel olarak yapılan “Kavun-karpuz Festivali” burada yapılmaktadır.

Manisa Gölmarmara Kral Mezarları-Bintepeler

     

KRAL MEZARLARI-BİNTEPELER BÖLGESİ

Salihli-Gölmarmara kara yolu üzerindedir.
Burada, 90 kadar Tümülüs bulunmaktadır ve bunların “Kral Mezarı” olduğuna inanılmaktadır. Bu Tümülüs denilen küçük tepeciklerde, kralların gömüldüğü taş odalar bulunmaktadır.

Yani, bu Tümülüsler: yassı ve dikdörtgen prizma şeklinde, düzgün kesilmiş uzun taş bloklarıyla yapılan, sandık kadar bir mezar odacığı üzerine yığılmış taş ve topraktan oluşmaktadır. Ancak, bunlar içinde, önemli kişilerin gömüldükleri, Ankara-Gordion antik şehrinde, Midas mezarı tümülüsü gibi, diğerlerinden daha büyük, yani Mısır piramitleri gibi yapılmıştır.

Bunların en büyüğü ise “Krezüs” ün babası Kral “Alyates” ve Kral Gyges’e ait olan Tümülüslerdir. Üç tümülüsten, ortadaki Tümülüs “Gyges Tümülüsü” olarak biliniyor. Diğer iki büyük tümülüsten: güneydoğudaki yani Marmara gölüne en uzak olan Tümülüs ise “Alyates tümülüsü” olarak biliniyor ki, görkemli yapısı, izleyenleri şaşırtıyor. Bölgenin en büyük tümülüsüdür.

Antik dönemde, Heredot,bu Tümülüsleri “Mısır piramitleri” ile mukayese etmiştir. Ayrıca: MÖ.555-465 yılları arasında yaşamış yoksul bir ozan olan “Simonides” bu Tümülüslerden söz ederken, şunları söyler: “ Efendi, önünde durduğun mezar: ulu bir Lydia kralının mezarı değil, yoksul bir adamın mezarıdır. Mezarım kocaman olacak değil ya, bu bile büyüktür bana”

Evet, bölgede, resmi arkeolojik kazı çalışmaları yapılmamıştır. Tabii doğal sonuç olarak, bunların hemen hemen hepsi, ilk ve orta çağ dönemlerinde tahrip edilmiş, yani soyulmuştur. Günümüzde ise, özellikle, yaz döneminde, gün batımında, buranın görüntüsü gerçekten çok etkileyicidir. Çünkü batan güneş, tüm ovayı “altın rengi” ne boyar.

Akhisar tanıtımı.

Salihli tanıtımı.

Manisa tanıtımı.