Çatalkaya dağını kaplayan çam ormanları ile oksijen deposu konumundadır.
TARİHİ
1666 yılında şimdiki Yenikale bölgesinde bulunan ve Köprülü Mehmet Paşa tarafından yaptırılan kaleden dolayı, Osmanlı döneminde burası “Sancakkale” ismiyle anılmıştır. Ali Onbaşı Deresi çevresinde bulunan nar ağaçlarından dolayı, “Narlıdere” ismi verilmiştir. Tapu kayıtlarında ise “Tozluyurt” adıyla anılmaktadır.
Birinci Dünya Savaşı sırasında, Sancaktepe, İngilizler tarafından denizden iki kere top ateşine tutulmuş ve ilk saldırıda ölen subay ve erler, Narlıdere Şehitliğine gömülmüştür. Resmi kayıtlarda Narlıdere ismi ilk olarak 1886-1887 yıllarında geçmektedir.
Bu belgelere göre Yenikaleyi çevreleyen bataklıkların kurutulması çalışmalarından söz edilmektedir. Narlıdere’nin ilk olarak: Akkoyunlu devletinin yıkılmasından sonra, Anadolu’ya yerleşen Türkmen boyları tarafından, bugünkü Narlı Mahallesi sınırları içerisinde bulunan Yukarıköy’de kurulmuştur. Balkan göçmenlerinin yerleşmesiyle, bugünkü Narlıdere’yi oluşturacak yerleşim tamamlanmıştır.
Diğer eksik kalan ayak ise, 1950’li yıllardan itibaren, sahil kesimine yazlıkçıların yerleşmesiyle başlamıştır. Narenciye üretimi için gelen mevsimlik işçilerle başlayan tarımsal göç 1980’li yıllarda yoğunlaşmıştır. Narlıdere, 1950’li yıllarda, İzmir Merkez ilçeye bağlı bir muhtarlık olarak teşkilatlanmış ve “Aşağıköy” olarak bilinmektedir. Narlıdere Belediyesi 1960 yılında kurulmuştur. 1992 tarihinde ise Narlıdere ilçesi kurulmuştur.
İzmir Narlıdere
GENEL
İlçenin doğusunda Balçova, güneyinde Karabağlar, batısında Güzelbahçe, kuzeyinde İzmir körfezi vardır. İzmir Körfezinin en temiz suları buradadır. İlçe yüzölçümünün yüzde 20 yerleşim alanı, yüzde 10 tarım arazisi, yüzde 70 fidanlık, çalılık ve ormandır.
Çatalkaya dağını kaplayan çam ormanları ile oksijen deposu konumundadır. İlçede 1500 civarında konut jeotermal enerjiyle ısıtılmaktadır. İlçede Akdeniz iklimi hakimdir. Önemli bir akarsu yoktur. Ilıca ve Ali Onbaşı gibi küçük dereler İzmir körfezine akarlar.
Narlıdere ilçesinde en büyük geçim kaynağı: narenciye ve çiçekçiliktir. Bölgenin en büyük narenciye bahçelerine sahip olan ilçede sera çiçekçiliği de önemli bir ekonomik etkinliktir. Bölgede sanayi tesisi bulunmamaktadır. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi hastanesi, ilçede bulunmaktadır.
NARENCİYE
Narlıdere ilçesinin simgesidir. 1950’li yıllarda dikimine başlanmıştır. Türkiye’nin en kaliteli ve verimli narenciye bahçeleri, yeraltı sularının azlığı ve yoğun kuraklık nedeniyle günümüzde zor günler geçiriyor. Bir kültür bitkisi olan narenciye bol ve temiz su ile yaşamaktadır. Evet, günümüzde narenciye bahçelerine su sağlamak için projeler üretilmektedir.
HUZUREVİ
İlçe sınırları içinde, modernlik ve büyüklük açısından, dünyanın en büyük ikinci huzurevi bulunmaktadır.
ASKERİ BİRLİK VE KURUMLAR
İlçe sınırları içerisinde: Güney Deniz Saha Komutanlığı, Ege Ordu Komutanlığı, Narlıdere Kışlası ve Lojmanları bulunmaktadır. Özellikle: İstihkam Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığı, birçok insanımızın askerlik hizmetini yaptığı bir yer olarak önem kazanmaktadır.
İzmir Narlıdere
GEZİLECEK YERLER
İzmir Narlıdere Kültür Evi
KÜLTÜR EVİ
1800’lü yılların başında Hızır Dede, obası ile birlikte Narlıdere’de yerleşik hayata geçer. Daha sonra ibadetlerini yerine getirmek için bir Cem evi yapılmasına karar verirler ve gelen yardımlar üzerine 1874 yılında bugün “Kültür Evi” olarak bilinen Tarihi Cem evini yaptırırlar. Bina: kimliği bilinmeyen bir Rum usta tarafından yapılır.
Keresteleri, Antalya-Finike ilçesindeki Gökbük köyünden getirilmiştir. Salon taşları ise Malta’dan deniz yolu ile getirilmiştir. Yanyatır Ocağı diye bilinen tarihi cem evi, ülkemizdeki Tahtacı Aşiretinin en büyük ve en kutsal iki ocağından birisidir.
Binanın girişinde, sağda aşevi ve kurban kesim yerleri varmış ancak bunlar günümüzde tamamen yıkılmıştır. Yine sağda mezarlık bulunmaktadır. Evet, burada binanın üst katındaki tavan süslemeleri görülmeye değer güzelliktedir.
İzmir Narlıdere Şehitliği
NARLIDERE ŞEHİTLİĞİ
Şehitlik Atatürk Kültür Merkezinin karşısındadır. 1’nci Dünya savaşı sırasında İngiliz Deniz Topçusu tarafından iki kere topçu ateşine tutulan Sancaktepe’de ilk saldırıda şehit olan 6 subay ve er gömülüdür.
Ayrıca 15 Mayıs 1919 günü İzmir’in işgali sırasında Yunan kuvvetleri ve Rumlar tarafından şehit edilen 17’nci Kolordu Askeralma Heyeti Başkanı ve Garnizon Komutanı Albay Süleyman Fethi Bey ve 8 asker ile çeşitli zamanlarda şehit edilen 4 görev şehidinin mezarı bulunmaktadır.
İzmir’in en eski yerleşim yerlerinden birisidir. Yaklaşık 200 yıl önce, kara üzüm bağlarıyla kaplıydı. 1920’li yıllarda Reşat Nuri Güntekin’in romanlarına konu olan Bozyaka bağları, 1970’li yıllara kadar varlığını koruyordu, ancak günümüzde çok az sayıdaki ailenin bağları kaldı.
Bugün mobilya sektörünün bulunduğu Yeşillik caddesi ve çevresinde, 40 yıl öncesine kadar bağlar bulunuyordu.
TARİHİ
Yörede bulunan Akçakale ören yeri, yaklaşık 2500 yıllık geçmişiyle, ilçede tespit edilen en eski yerleşim yeridir. 19’ncu yüzyılda gerçekleşen göç hareketlerine bağlı olarak Girit göçmenlerinin bir bölümü, bugün Yeşillik caddesinin batısında bulunan Karabağlar, Uğur Mumcu, Sarıyer mahallelerini kapsayan geniş düzlüklere yerleştirilmiştir.
Ayrıca bu göç hareketlerinden ayrı olarak Bozyaka bölgesinin yüksek coğrafi özelliklerine bağlı olarak, serinletici havası ile 19’ncu yüzyıldan 1950’li yıllara kadar İzmirlilerin en önemli yazlık mekanları arasında yer almıştır. Yazın varlıklı birçok aile Bozyaka’daki bağlara çekilirdi.
Karabağlar’da 1950’li yıllardan sonra iki farklı kentleşme olgusu görülür. Bunlardan birincisi: öngörülmeyen şekilde 1960’lı yıllardan sonra iç göçlerle Anadolu’nun çeşitli değişik bölgelerinden gelip yerleşen farklı kültürler, sosyolojik özelliklere sahip vatandaşların ucuz ve basit çözümlerle yaptıkları gecekondulardır.
Bu çarpık kentleşme, 1960-1970 yılları arasında Kadıfekale’nin yamaçlarından başlayarak Karabağlar sınırına kadar ulaşır. Bunun yanı sıra 1978 yılında Kadıfekale ve çevresinde yaşanan deprem ve toprak kayması sonucu, bu bölgede yaşayan vatandaşların bir bölümü Bozyaka bölgesine yerleşmişlerdir.
1953 yılından sonra ise, Karabağlar’ın İnönü caddesi boyunca sıralanan daha düzenli ve çok katlı apartmanların oluşturduğu yeni konut alanları oluşmaya başlamıştır. İlçe, 2008 tarihinde Konak ilçesinden ayrılarak ilçe kurulmuştur.
İzmir Karabağlar
GENEL
İlçe, İzmir’in güney kesimindeki metropol ilçeler arasındadır. İzmir’in kalabalık ilçelerinden birisidir. Güneyinde Gaziemir, doğusunda Buca, kuzeyinde Konak ve batısında Balçova ilçeleri vardır. İlçe merkezi batıya doğru kıvrılan Kavacık ve Tırazlı Köylerinin bulunduğu dağlık alanla birlikte yayılım gösterir.
İZMİR DEMOKRASİ ÜNİVERSİTESİ
Karabağlar ilçesi sınırları içerisinde kalmaktadır. 2016 yılında kabul edilen kanunla kurulmuş ve devlet üniversitesi statüsü verilmiştir. (15 Temmuz 2016 yılındaki darbe teşebbüsü sonrasında İzmir Üniversitesi yerine kurulmuştur.)
İzmir Karabağlar Yeşillik Caddesi
YEŞİLLİK CADDESİ
Burası elbette gezilip görülecek bir yer değil, ama İzmir denince mobilyacıları ile ünlü bu cadde akla geliyor. Mutlaka yolunuz düşmüştür. En azından Konak’tan hava alanına giderken bu caddeden geçiliyor.
İzmir Karabağlar
GEZİLECEK YERLER
İzmir Karabağlar Akçakale
AKÇAKALE
İzmir körfezine hakim Mastousia (Kızıldağ) dağının doğu eteklerinde, Limontepeden Kavacık köyüne giderken, yolun kuzeyindeki orman sahası içindedir. Kayalık ve hakim bir tepe üzerindedir. Kalenin kuruluş tarihi kesin bilinmemektedir.
Ancak muhtemelen kuruluşunun Eski Smyrna’nın (Bayraklı) çevresinde bir savunma zinciri kurdukları anlaşılan Persler ve yerel müttefikleri tarafından MÖ 546-334 yılları arasında olduğu tahmin edilmektedir.
Kentin, Helenistik dönemde Pagos’a (Kadıfekale) taşınmasından sonra da bu kalenin varlığını bir süre daha devam ettirdiği, bir süre sonra önemini kaybettiği düşünülür.
İzmir Karabağlar Akçakale
İzmir’in güney ve batı savunma kalesi olarak kullanılmıştır. Uzaktan bir kireç taşı ağartısı olarak görülmesi nedeniyle Akçakale olarak isimlendirilmiştir. Denizden yüksekliği 430 metredir. Ana kayaya oyularak yapılmış, yarı oval biçimli bir sarnıç bulunmaktadır.
Ancak bu sarnıcın derinliği son yıllarda yapılan kaçak kazılar nedeniyle anlaşılamamıştır. Bölge, 1990 yılında 1’nci Derece Arkeolojik Sit alanı ilan edilerek koruma altına alınmıştır. Evet, İzmirlilerin bu tarihi çok eskilere giden ören yerini ziyaret etmelerini öneririm.
ESKİ İZMİR SEMTİ
Türk dönemine aittir ve yaklaşık 600 yıllık geçmişi ile burada Yıkık Minareli cami dikkat çeker.
İzmir Karabağlar Yıkık Minareli Camii
Yıkık Minareli Cami
İlçe merkezine bağlı Umut Mahallesi, Eski İzmir Caddesi üzerindedir. Halk arasında “Yıkık Cami” olarak da bilinir. Kagir yapıdır. Mevcut mimari özellikleri dikkate alındığında, Erken Osmanlı Beylikler dönemine yani 15’nci yüzyıla tarihlenir.
Yani, yaklaşık 600 yıllık geçmişi vardır. Bu yapı, aynı bölgede bulunan Yıkık Hamam ile birlikte, bir külliyenin parçası olmalıdır. Muhtemel bu külliyenin çevresinde küçük veya orta ölçekli bir yerleşim yeri bulunduğu tahmin edilmektedir.
Bu yerleşimin, Türk-İslam dönemine ait İzmir’deki en eski yerleşimlerden birisi olduğu anlaşılmaktadır. Böylece burası “Eski İzmir” diye tanımlanır. Ancak bu yerleşim yeri, daha sonra bilinmeyen nedenlerden dolayı terk edilmiş ve bu camide işlevini yitirmiştir.
İzmir Karabağlar Kavacık Köyü
KAVACIK KÖYÜ
18’nci yüzyılda Kızıldağ ve çevresinde Karakeçili Aşiretine bağlı Yörükler tarafından kurulmuştur. Kavacık köyü, bugün üzümleriyle meşhurdur.
Çatalca dağının eteklerinde kurulu, 850 metre rakımlı köyün üzümü ve doğal güzellikleri, şehir yaşantısından uzaklaşmak isteyenlerin tercih ettiği bir yerdir. Her yıl “Kavacık Üzüm Festivali” düzenlenmektedir.
UZUNDERE KÖYÜ
Bölgede göçer halde varlıklarını sürdüren ve 19’ncu yüzyılın ilk yarısında yerleşik hayata geçen Yanyatır Ocağının Çobanlı Oymağı’na bağlı Tahtacı Türkmenler tarafından kurulmuştur.
İzmir Karabağlar Reşat Nuri Güntekin Çocuk Kitaplığı
REŞAT NURİ GÜNTEKİN ÇOCUK KİTAPLIĞI
Türk Edebiyatının ölümsüz yazarlarından Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu Romanını yazdığı ev ile Dudaktan Kalbe romanına konu olan taş evler, Çitlembik ağaçları ve meşhur üzüm bağları Bozyaka bölgesindedir.
Reşat Nuri Güntekin’in bir dönem içinde yaşadığı ev, günümüzde Kilimtepe Parkı içindedir. Yapının giriş kapısı üzerinde bulunan kitabesine göre 1873 yılında Kilimcizade Ailesi tarafından yaptırılmıştır.
Bu yapı Reşat Nuri Güntekin adını yaşatmak için Reşit Nuri Güntekin Çocuk Kitaplığına dönüştürülmüştür. Yapının çevresi ise, Rıfat Kilimtepe anısına Kilimtepe Parkı yapılmıştır.
Yine ölümsüz yazarın “Dudaktan Kalbe” romanına konu olan çitlembik ağaçları da koruma altına alınmıştır.
Karaman-Ayrancı arasındaki uzaklık: 45 km. Ayrancı-Ereğli arası uzaklık: 38 km. Karaman-Ereğli karayolu, İlçe merkezinden geçmektedir. İlçe merkezine 2.5 km. uzaklıkta, tren yolu istasyonu da bulunmaktadır.
Karaman Ayrancı
TARİHİ
Bölgedeki ilk yerleşimcilerin, Tuvana krallığı ile Hititler olduğu bilinmektedir. Tuvana krallığı: bölgede, Bor-Karaman-Gülek Boğazı-Toros Dağları ve Koçhisar’ı kapsayan yerlerde, büyük bir egemenlik kurmuştur.
Daha sonraki dönemlerde ise: Asurlular, Kimmerler, Lidyalılar, Persler ve Makedonyalılar egemenlik kurarlar. Sonra: Roma ve Bizans dönemleri. Özellikle: Romalılar döneminde, Arap saldırıları görülüyor.
Bu saldırılardan korunmak için: Ayrancı ilçesi sınırları içinde bulunan Anbar köyünde (Sidemera) bir askeri üs kurmuşlardır. Burada çıkarılan Sidemera Lahti, dönemin en büyük buluntusudur.
İlçe toprakları, daha sonra: 1077 yılında, Kutalmış Süleyman Şah tarafından, Bizanslılardan alınır ve bölge Türklerin eline geçer.
Takip eden dönemdeki Haçlı savaşlarında: 1101 yılında, I. Kılıçaslan ile Melik Gazi tarafından bozguna uğratılan Haçlıların: Kont De Navar komutasındaki 20.000 kişilik bir kuvvetle, Ayrancı bölgesindeki, Kafir Yazıcı yani Gavur Yazıcı denilen mevkide toplandıkları biliniyor.
Daha sonra, buradan Divle Deresi ve Çat köyü üzerinden, Toros dağlarını aşarak, Tarsus yöresine inerler.
Evet, Selçuklu Devleti yıkıldıktan sonra, bölgede kurulan Karamanoğulları Beyliği, burayı da hakimiyetine alır. Osmanlı İmparatorluğunun egemenlik döneminde ise: bölge özellikle Divle olmak üzere, stratejik önemini korumaktadır.
Zaten: Divle çiftliği ismi verilmiştir. 1903 yılında, II. Abdülhamit ve Rus Çarı Nikola anlaşarak, Kırım’dan sürgün edilen bir kısım Türk, buraya yerleştirilmiş ve bunların yerleştirildiği köye, Osmaniye adı verilmiştir.
Daha sonra ise, Divle köy olmuştur. 1923 yılında ise, köyün ismi “Ayrancı” olarak değiştirilmiştir.
Ayrancı: 1987 yılında ilçe olur. 1989 yılında, Karaman iline bağlanır.
Karaman Ayrancı
Biraz önce söylediğim gibi: burası : “Osmaniye” ve “Divle” olarak anılırken: bir söylenti sonucu “Ayrancı” olarak isimlendirilmeye başlanmıştır.
Bu söylenti: “ Yavuz Sultan Selim, İran seferine gitmek üzere, yöreden geçerken, bugün üzerine baraj kurulan ve büyük bir coşkuyla akan dere ile karşılaşır. Bu dere üzerinde: 12 köprü bulunmaktadır.
Sultan: iki kol halinde, iki köprüden geçilmesini ister. Birinci kolun başında kendisi: günümüzdeki “Ziya Efendi” isimli köprüden geçmek ister ve burada “Ziya Efendi” ile karşılaşır. İkinci kolun başındaki komutanı “Hilmi Dede” köprüsünden geçmek ister ve “Hilmi Dede” ile karşılaşır.
Hilmi Dede: ordunun içinde casuslar bulunduğunu ve köprüden geçmemelerini söyler. Komutan, bunu Sultana duyurur. Sultan: yine de, köprüden geçilmesini emreder ve ordu köprüden geçmeye başlar.
Ancak: bu sırada, birkaç asker boğulur-ölür. Daha sonra anlaşılır ki, bunlar casuslardır.
Komutan; susuz ve yorgun askerleri için: Hilmi Dede’ye “askerlerin içebileceği temiz suyu nereden bulabileceğini” sorar.
Hilmi Dede’de, hanımı tarafından, yayıkta ayran yapıldığını ve ikram etmek istediğini söyler. Yayıktaki ayran: günümüzde Karaman yolu üzerinde bulunan, Soku Taşı olarak bilinen, oyuk bir taşın içene ayran dökülür.
Ancak komutan: “Dede, bu kadar ayran, koca orduya nasıl yeter?” der. Ancak: bir süre sonra: oyuk taşın içindeki ayrandan, bütün askerler içmesine rağmen, ayranın bitmediği görülür. Bunun üzerine, komutan: “Sen Hilmi Dede değil, ayran dedesin” der.
Hilmi Dede mezarı: kendisi için yaptırılan “Ayran Dede” türbesindedir. Evet, bu söylentiden esinlenilerek: İlçenin adı “Ayrancı” olmuştur.
GENEL
İlçe merkezinin, deniz seviyesinden yüksekliği: ortalama 1200 metredir. Topraklarının büyük bölümü: Karaman ovası üzerindedir. En büyük coğrafi özelliği: ülkemizin en az yağış alan yörelerinden biri olması nedeniyle, önemli bir akarsu bulunmamasıdır.
Genellikle, Toroslar’dan kaynaklanan akarsular bulunmaktadır. Bu akarsular: bahar aylarında, karların erimesi ve yağmurlar sonucu kabarır ve baraj gölünü doldurur. Yaz aylarında ise, suları azalır ve bazı yıllarda yok denecek düzeye gelir, yani kururlar.
Bölgede: sanayi tesisi bulunmamaktadır. Ekonomik faaliyetlerin temelini: tarım ve hayvancılık oluşturur. Hayvancılık, önemli bir geçim kaynağıdır. Üretilen sütlerden: teneke ve tulum peyniri yapılır.
Tarımsal faaliyetler ise, buranın, ülkemizin en kurak bölgesi olması nedeniyle, fazla gelişme göstermemiştir. Tüm bu olumsuz ekonomik şartlar nedeniyle: bölge insanı, başka yerlere göçmektedir.
İlçede, karasal iklim hakimdir. Bu nedenle, yazları sıcak ve kışlar ise çok soğuk olur. Yani, İç Anadolu’nun karakteristik iklim yapısı, burada da görülmektedir. Bu iklim şartlarının sonucu olarak görülen bitki örtüsü ise, bozkır bitki topluluğudur.
NE YENİR, NE İÇİLİR
Ayrancı yöresinde: yoğurt ve özellikle Divle Obruk peyniri çok meşhurdur. Bunun dışında, mevsimine göre: kayısı ve beyaz kiraz var. Ama dediğim gibi, ülke çapında bilinen: Divle obruğu peyniri.
NE SATIN ALINIR
Mutlaka ve mutlaka, Divle obruk peyniri satın almalısınız.
Karaman Ayrancı
GEZİLECEK YERLER
AKGÖL
İlçe merkezine, 30 km. uzaklıktadır. Denizden yüksekliği: 990 metredir. En derin yeri: 2 metredir. Ancak, Ereğli gölünün tahliye suları buraya karışınca, göl bataklığa dönüşmüştür. Göl, bir doğal kuş cennetidir, yaklaşık 300 civarında kuş türü tespit edilmiştir ve 1995 yılında Milli Park kapsamına alınarak, av yasağı getirilmiştir.
Karaman Ayrancı Divle Obruğu
DİVLE OBRUĞU
İlçenin, Divle yani Üç harman köyündedir. Köyün, güney tarafında bulunan dağın çatlağının arasındaki boşluktur. Obruk: dağın, 36 metre derinliğindedir. Yazları donduracak kadar serin, kışları ise ılıktır.
Burada: yer altında, çok geniş bir yapı var. Köy halkı, burayı, soğuk hava deposu olarak kullanıyor. Obruğa: köylüler tarafından konulan tulum peynirleri, aşağıya bir makara ile sarkıtılıyor. Burada, muhafaza edilen tulum peynirleri, muhteşem lezzetleriyle, ülkemizin birçok yöresinde biliniyor.
Karaman Ayrancı Divle Kalesi
DİVLE KALESİ
İlçenin, Divle yani Üç harman köyündedir. Kalenin: Hz. İsa’nın havarilerinden St. Paul tarafından, Hıristiyanlığa geçirilen ilk Hıristiyanlar tarafından oyulduğu sanılmaktadır.
Kale, bir apartmanı andırır şekilde, çok katlıdır. Kale içindeki yerleşim, mağaralar içinde ve toplu mesken şeklinde planlanmış ve yapılmıştır.
Kale: Selçuklular, Karamanoğulları ve Osmanlılar zamanında, aktif olarak kullanılmıştır. Kale içindeki odalar ve salonlar, birbirlerine dar ve küçük kapılarla bağlanmaktadır.
Kale önünde ise, harabe yani yıkık halde, bir kilise, bir medrese, bir mescit ve bunların önünde ise çeşitli mezarlıklar bulunmaktadır.
DİVLE KÖPRÜSÜ
Divle köyündedir. Köyün ortasından geçen derenin üzerinde, köyün iki yakasını birleştirmektedir. Uzunluğu: 52 metre, genişliği: 4 metredir. Yapı: ana göz ve yanlarda iki göz şeklinde yapılmıştır. Korkulukları ise, büyük blok taşlarla örülmüştür. Kitabesi bulunmayan köprünün, Karamanoğulları döneminde yapıldığı düşünülmektedir. Günümüzde kullanılmıyor.
AMBAR HÖYÜK
İlçe merkezine bağlı, Ambar köyü sınırları içindedir. İlçe merkezine, 18 km. uzaklıktadır.
Karaman Ayrancı Ambar Höyük Lahdi
Burada: antik dönemde “Sidamara” isimli bir kent bulunduğu, yapılan araştırmalar sonucunda ortaya çıkarılmıştır. Lahdin: Roma dönemi, yani MS. 3’ncü yüzyılda yapıldığı ve bir soyluya ait olduğu sanılıyor.
Burada: 1898 yılında bulunan ve kentin adıyla tanınan lahit “Sidamara Lahdi” yani “İskenderiye Lahdi” ise, 1901 yılında, İstanbul Arkeoloji Müzesine götürülmüş ve burada sergilenmektedir. Lahidin: 3 metreyi aşan yüksekliği var, bu yüksekliği ile, bu tipin bulunan en yüksek örneğidir. Yani, dünyadaki benzerleri arasında, en büyük üçüncü eserdir.
Karaman Ayrancı Ambar Höyük Lahdi
Uzun ve kısa yüzlerdeki figürler: yüksek kabartma, bazıları tam heykel görünümünde işlenmiştir. Bu figürler, korint düzeninde, sütunlarla ayrılmış nişler içinde duruyorlar ki, görüntü muhteşem.
Lahdin bir yüzünde: av sahnesi, kapağının üzerinde ise, lahdin ait olduğu kişi ve karısı, yan yana uzanmış şekilde, kız çocuklarıyla birlikte tasvir ediliyor.
Uzunluğu: 4 metre ve yüksekliği: 3.5 metre, ağırlığı: 24 ton. Bunun nasıl yapıldığını anlamak mümkün değil. Ama, böyle bir sanat eserini yaratan insanların, bu yörede yaşadıklarını bilmek, yörenin önemini ortaya koyuyor.
Lahdin bulunuş hikayesi şöyledir. Molla İbo isimli şahıs olayı şöyle anlatmaktadır. “Daha sonra, evimin bahçesinde, buğday kuyusu yapmak için kazı yaptım.
Mermerden, kafası kopmuş bir kadın heykeli daha çıkardım (halen Konya Müzesinde sergileniyor), bunu teslim ettiğimde, bana 3 mecidiye verdiler. Daha sonra, ünlü lahdi buldum.”
Höyük: kalkolitik çağdan günümüze varıncaya kadar iskan görmüştür. Köylülerce kale olarak tanımlanan höyüğün bir kısmının üzerinde, günümüzde dahi, bazı evler bulunmaktadır.
Yani: Sidamara isimli antik dönemde, büyük önem taşıyan şehrin kalıntılarının üzerinde, bugün, Ambar isimli köy bulunmaktadır. Köy tam bir tarih hazinesi. Lahdin çıktığı evin biraz ilerisinde cami bulunmaktadır.
Caminin önündeki evin sahibi de, evinde kazılar yapmış ve bazı eski eserler bulmuştur. Caminin altındaki ve temelinde de, iri yazıtlı taşlar bulunmuştur.
Özellikle, söylenenlere göre: burada bir heykel bulunduğu, heykelin Adana şehrindeki antikacı tarafından kaçak olarak 30 liraya satın alındığı ve bunu başkalarına 300 liraya sattığı öğrenilir.
Yani, buralarda resmi arkeolojik kazılar yapıldığında büyük ihtimalle, birçok antik eser ortaya çıkarılacaktır.
Bu arada, bu büyüklükteki lahdin nasıl nakledildiğine gelince: köyde tren bulunmamakta ancak en yakın tren istasyonu Konya’da bulunmaktadır.
1901 yılı şartlarını düşünün, zor bir olay. Bunun üzerine: lahit yerinden çıkarılır ve 40 öküzle, Konya’ya ve oradan trenle İstanbul Arkeoloji Müzesine nakledilir.
Ancak: bir konuyu hatırlatmak istiyorum, yazıyı okuyup ta, İstanbul Arkeoloji Müzesine gidip, bu muhteşem lahdi görmek isteyenleriniz olabilir.
Öğrendiğime göre, lahit halen müzenin depolarında bekletiliyor. Yani: sergilemeyi becerememişiz. Umarım, en kısa zamanda, bu muhteşem lahit, ziyaretçilerin görüşüne açılır, sergilenir.
KALE KÖYÜ
Sidemera kralı, burada, oğlunun yaşaması için bir kale yaptırmıştır. Köyün üst kısımlarında bulunan küçük odalar, bunu kanıtlamaktadır.
Köyün bir tarafında ise, mermer yatakları bulunmakta olup, buradan kesilen mermer parçalarının, İstanbul’a kadar götürüldüğü söylenir. Romalılar zamanında, burada mermer yatakları işletilmiştir.
PINARKAYA ÖREN YERİ
İlçenin güneyinde, ilçe merkezine 38 km. uzaklıktaki Pınarkaya köyündedir. Günümüzdeki köy: Kaletepesi eteklerindeki bir Roma yerleşkesinin kalıntıları üzerine kurulmuştur. Batıda: dere boyuna kadar uzanmaktadır.
Bu bölgede: yüzeyde: birçok döneme ait çanak-çömlek parçaları bulunmuştur. Yapı kalıntılarının ise, daha çok Roma dönemine ait olabilecekleri düşünülmektedir. Ancak yapı kalıntısı olarak, sadece bir yer kalmış.
Köy içindeki caminin hemen arkasında, 4 x 14 metre boyutlarında, beşik tonozlu bir yapı kalıntısı var. Bunun, Bizans döneminden kaldığı düşünülüyor. Ancak, bölgedeki yapı gurubunun bir parçası olan yapı kalıntısının, ne olduğu hakkında ayrıntılı bilgi yok.
Halen köy mezarlığı olarak kullanılan yerde ise, antik mezarlık yani nekropol bulunmaktadır. Ayrıca: çevrede, bir kısım kaya mezarda görülüyor.
KAYA KABARTMASI
Ambar ve Kavuklar köyleri arasındaki, Koraşburnu Mevkiindedir. Burada: kireç taşı bloğu üzerine, bir kabartma “insan” figürü görülüyor. Kaya yüzeyi düzlenmiş ve insan figürü, sola yatar şekilde işlenmiştir.
Sol kol: dirsekten geri kırılarak, baş altına destek yapıyor. Bacaklar ise, diz kapağına kadar işlenebilmiş. Vücut detayları ise, fazla belirgin değil. Bunun ne zaman yapıldığı belli değil. Ancak, bulunduğu tepenin hemen üzerinde, Roma-Bizans dönemlerine ait, küçük yerleşim kalıntıları var.
ATLAS HAN
Höyükburun köyünün 4 km. batısındadır. Karaman-Ayrancı karayolu ile, demir yolu arasında bulunmaktadır. Yalnız, kara yolundan yaklaşık 4 km. daha içeridedir. Bulunduğu yer itibarıyla, eski tarihi ipek yolu üzerindedir. Yapının, Selçuklular döneminde yapıldığı tahmin edilmektedir. Ancak, kitabesi bulunmamaktadır.
Ortada bir avlu ve iki yanda, sütunlar arasında, tonoz örtülü ve sütunlu bölümler şeklinde yapılmıştır. Kapısı, doğudadır. Kapının karşısında, su kuyusu var. Yapının bazı bölümleri, tahrip edilmiş durumda.
AYRANCI KÖPRÜSÜ
Ayrancı-Ereğli kara yolunun hemen başında, mevcut yolun kuzeyindedir. Karamanoğulları döneminde yapıldığı düşünülüyor. Yapı: 2 gözlüdür. Muntazam, kesme taşlardan yapılmıştır. Köprüde, eğim oldukça fazladır ve yanlara doğru yol seviyesiyle birleşir. Bu yapı tarzı ile, uzaktan bakıldığında, hoş bir görünüm veriyor. Ancak, günümüzde kullanılmıyor.