İzmir Selçuk Artemis Tapınağı

İzmir Selçuk Artemis Tapınağı

İzmir Selçuk Artemis Tapınağı

Evet; dünyanın yedi harikasından biri. Selçuk’ta, Efes Müzesinin hemen arkasında. Selçuk’tan, Kuşadası yolunda ilerlerken, sağ yanda, uzakta görünüyor. Ancak; elbette, yalnızca kalıntıları.

Zaten; bu tapınak, 5 kez yapılmış, 5 kez yanmış veya yıkılmış. En son olarak ise, yine yalnızca kalıntıları kalmış.

Neyse; isterseniz, önce bu tapınağın ortaya çıkarılışını anlatalım. Sonra; tapınakla ilgili ayrıntılı bilgi verilim.

TAPINAĞIN ORTAYA ÇIKARILIŞI

Şirince’de yaşam sürüp giderken; bir gün İzmir’den bir haber gelir. İzmir ve Aydın arasında demirden bir yol yapılacak ve bunun üzerinde, koca vagonlar gidip gelecek, yük ve insan taşıyacak, bu yolun bir durağı da Ayasuluğ olacak.

Bunu duyan, yöre insanı sevinir. Ovadaki arazilerinin değerleneceğini düşünür. Peki, ya tren hattını döşeyenler ne düşünür, bence, Efes harabelerinden çalacakları antik eserlerin, limana daha kolay nakliyesini. Bir düşünün bakalım, belki bu fikre sizde katılırsınız, çünkü buradan çıkarılan eserlerin onda dokuzu çalınmış ve yurt dışına götürülmüş.

Evet, devam ediyoruz. Derken, demir yolu inşaatı başlar. Hızla Ayasuluğ’a doğru ilerler. Demir yolunun yapımını İngilizler yürütür. Bunlardan mühendis Wood, bu yöreye yalnız demir yolu çalışması için gelmiyordu, bu İngiliz’in büyük bir arkeoloji tutkusu vardı ve her gelişinde yıkıntılar içine girerek, büyük bir merak içinde onları inceliyordu.

Onun için en büyük tutku ise, dünyanın yedi harikasından biri kabul edilen Artemis Tapınağını bulup çıkarmak idi. Nihayet, mühendis Wood, bir gün İngiltere’deki British Museum ile anlaşarak, kazı için sponsor sağlar. Bir de, kraliyet kanalıyla Osmanlı padişahından bir ferman çıkarınca, her şey tamam olur.

Wood; 1863 tarihinde kazılara başlar. Böylece: Efes’te ilk arkeolojik kazılar başlamış olur. Artemis Tapınağını bulmak için; antik dönem yazarlarının yazılarını inceler. Özellikle; Philostratos’un yazdıklarını takip etti.

Şöyle yazıyordu: ” Damianus adındaki zengin bir Romalı, Magnesia Kapısından tapınağa giden yola, bir Stadion (190 metre) uzunluğunda, bütünü taştan olan bir portik (Ston) yaptırmıştı. Amacı; kentten tapınağa giden rahiplerin, yağmurdan ve güneşten korunmasını sağlamaktı.”

Acaba; Magnesia kapısı neredeydi? Bu kapıyı bulursa, tapınağı da rahatlıkla bulacağını umuyordu. Wood; sık sık Panayır Dağına çıkarak bunları düşünüyordu. Yapılacak tek şey, kapıyı bulmaktı. Sabırsızlıkla kent kapılarını aramaya başladı. Düzlükte, surların gedik verdiği bölgeleri araştırdı. Nihayet, Magnesia kapısını buldu.

Kapı: Doğu Gymnasium’un arkasındaydı. Ancak; kapıdan itibaren, 190 m. çevrede, herhangi bir tapınak kalıntısı yoktu. Günler sonra; Stadium yanındaki öbür kapıyı da buldu. Gerçekten, Panayır dağının güneyinden ve yedi uyurlar mağarasının önünden geçerek, iki kapıyı bağlayan bir antik yolun bir yerinde, Ayasuluğ tepesine doğru uzanan başka bir yol vardı.

Yol; Ayasuluğ tepesine doğru gittiğine göre, tapınak orada olmalıydı. Bu arada; bölgedeki kazılarda çıkarılan tüm eserlerin, sandıklara konularak Londra’ya gönderildiğini, sanırım söylemesem de, tahmin ettiniz.

Bunlardan sadece bir iki parça, İstanbul’a, o yıllarda depo olarak kullanılan müzeye gönderilmişti. Bir ülkede çıkarılan eserlerin, o ülkenin müzesine, sanki bir armağan gibi sunulmasının ne derece saçmalık ve kötülük olduğunu, lütfen düşünün.

Wood, tapınak yolunu takip ederek, günün birinde, bir duvara rastlar. Burada, bulduğu bir yazıt; bunun tapınağın dokunulmazlık alanının etrafındaki duvar (Temenos) olduğunu açıklamaktadır.

Buna göre, tapınak, bu duvardan yaklaşık 400 m. ileride olması gerekiyordu. Tapınağın içinde bulunduğuna inanılan alan, büyük bir toprak parçası ile örtülüydü. 1896 yılında; bu alan metrelerce kazıldı. Ama, ortada bir şey bulunamadı. Üstelik, 4-5 metreden sonra su çıkmıştı.

Fakat, suyun içinde de kazıya devam ettiler. Nihayet, 1896 yılının son günü: bir tapınak döşemesi buldular. Çukur genişletildi, tapınak kalıntıları, gün geçtikçe çıkmaya başladı.

Tapınak bulunduğunda: birçok bilimsel sonuçta elde edildi. Tapınak; antik yazarların dediği gibi, en az 5 kez yıkılıp, yeniden yapılmıştı. Tapınağın 220 yılda inşa edildiği söylencesi ise; yapının son üç aşamasını kapsıyordu. Yani yıkılıyor, zaman geçiyor, tekrar yapılması da zaman alıyordu.

Kazılar sonucu oluşan büyük çukura, Wood’un İngiliz olması nedeniyle, halk; ” İngiliz çukuru ” adını takmış olup, bu isim günümüze kadar ulaşmıştır.

EFES ARTEMİSİ VE TAPINAĞIN YAPIM AŞAMALARI

Artemis, yunan mitolojisinde, ünlü bir tanrıça olarak bilinmektedir. Romalıların Diana dedikleri ve Zeus’un kızı, Apollon’un kardeşi olan bu tanrıça ile Efes Artemis’i arasında çok belirgin farklar vardır. Yani: Efes Artemis’i, yunan mitolojisinde sözü edilen Artemis değil.

Kentin; antik tarihi her yönüyle ve sürekli olarak onunla ilişkiliydi. Artemis siz Efes düşünülemezdi. O, kentin her şeyiydi. Zaten; Efes’i üne kavuşturan en önemli nedenlerden birisi de, Artemis ve onun adına yapılan ünlü tapınaktı. Antik tarihçiler; tapınakta duran esas heykelin, asma ağacından yapılmış olduğunu yazarlar.

İddiaya göre, bu heykel çürümesin diye, her yıl yağlanırmış. Şimdiye dek, altından veya bronz gibi değerli madenden yapılmış heykel bulunamadı. Fakat, toprak altında daha nelerin saklı olduğu bilinmez.

Artemis tapınağındaki heykellerin, halk üzerinde büyük etki yarattıkları söylenir. Öyle ki, tapınak bekçileri, meraklılara, bakarken gözlerini sakınmalarını tavsiye ederlerdi. Çünkü, heykellerin mermerleri, göz kamaştırıcı derecede parlaktı.

Efes, Artemis Tapınağı, en az tanrıça kadar ünlüydü. İlk inşa edildiği tarihten itibaren, birkaç defa yıkılıp yapılmış, fakat sonradan öyle görkemli bir şekilde inşa edilmiş ki, bu haliyle, o çağın insanları, tapınağı dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul etmişler. Yine de, tapınağın geçmişinde, öyle bir macera var ki inanamazsınız.

Şöyle: ” Efes yönetimi çevrede egemenlik kuran Persler ile iyi geçinmeye çalışıyordu. Ancak, yönetimleri demokratik değildi ve Efes halkı, eşitlik istiyordu, haksız imtiyazlara karşı çıkıyorlardı. Bunun doğal sonucu olarak, şehirde sık sık anarşik olaylar, yağmacılık rezaletleri yaşanıyordu.

Çünkü, şehirde, bir yığın soyulacak zengin ve kuyumcu olduğu düşünülüyordu. Ama yağmacılara göre, Artemis Tapınağının hazineleri, hepsinden daha ilginçti. Bunlar; Artemis’e saygı duymuyorlardı.

O yıllarda, Efes’te saf bir adam yaşıyordu. Bu adamın ismi; Herostratos;  Kunduracılık yaparak geçiniyordu. Kimseye zararı dokunmazdı, ama ünlü olmak gibi bir zaafı vardı. Çevresinde ise, onun bu zaafını çok güzel kullanabilecek, bir yığın maceracı, soyguncu, politikacı insan vardı.

Sonunda, bir gün, ona; ” Artemision’u yakalayabilirsen, ünlü olabilirsin, adın tarihe geçer ” dediler. Herostratos; bu sözler üstüne, adını tarihe yazdırmak adına, önce korkup ürktüğü bu planı gerçekleştirmekten yana tavrını koydu. Mevsim yazdı. Yaz yangınları kolay söndürülemiyordu.

Tapınağın içinde, kandiller için saklanan zeytinyağları vardı, bunlar yangını körüklerdi. Sonunda: MÖ.356 yılının, 21 Temmuz günü gecesi, Herostratos, tapınağı ateşe verdi. Bina, için için yandı ve tapınağın hazinesi, şehirdeki tüm çapulcular tarafından yağmalandı.

Ertesi gün, duman ve sis bulutları arasında kalan ünlü yapının, ayakta kalabilmiş harabesi çok hazindi. Kent halkı, çok sevdikleri tanrıçalarının tapınağını, yangından kurtaramadılar.

Yalnız, başka bir gerçek daha ortaya çıktı. Tanrıça, kendi tapınağını koruyamamıştı, kentlilerin suçu yoktu. Çünkü, aslen tapınağın esas koruyucusu kendisiydi. Ama, Artemis, o gece başka bir şeyle meşguldü.

Yangın günü, yıldızlar, ona büyük bir kişinin doğacağını önceden haber vermişlerdi. Bu kişi, doğup büyüdüğü zaman, ünlü bir kral, hatta imparator olacak, o çağ dünyasının her yönüne akınlar yapacak, ülkeleri ele geçirecek ve yeni çağ yaratacaktı.

O halde, onun doğumunun bizzat Artemis tarafından yaptırılması gerekiyordu. Bu olay, tapınaktan önemli olduğu için, tanrıça 21 Temmuz gecesi, Efes’ten Makedonya’nın Pella kentine gitti. Evet, belki de, tahmin ettiniz, doğan çocuk, Büyük İskender.

Evet, tapınak yandı. Efesliler Herostratos’u en korkunç cezaya çarptırdılar. Hatta, onun adını anan herkes için ölüm cezası vermeye başladılar. Bu olaydan sonra, yüzyıllarca, şan ve şöhret tutkunu kişilere, “Herostratik” denmiştir. 

Düşünebiliyor musunuz, adam gerçekten tarihe geçmiş, meşhur olmuş.

Her ne kadar tapınak yandı ise de, bu insanlar Artemis siz yaşayamazlardı. Yöneticiler ve halk birleşerek, yeni bir tapınak yapmaya karar verirler. İnşaata hemen başlanır.

Bir yandan mimarlar, bir yandan yüzlerce, binlerce esir durmadan çalışır. Yeni tapınağın baş mimarı: Kheirokrates.

Efesliler varlarını yoklarını tapınağa verirler. Kadınlar bile, mücevherlerini paraya çevirirler. Yapı öyle büyüktür ki, yayıldığı alan 6000 metre kareyi aşar.

İzmir Selçuk Artemis Tapınağı: Roma çağının ünlü tarihçisi Plinius (MS.79)un, bu muhteşem yapıya ait gözlemleri şöyledir.” Efes’teki Artemis tapınağı, gerçekten hayranlık uyandıran görkemli bir yapıttı. Bütün Asya’nın gayretiyle 220 yılda inşa edilmiş, yer sarsıntılarından zarar görmesin diye, bataklık bir yere yapılmış.

Bataklığın üzerine, kömür ve yün döşenmiş ve tapınak bunların üzerine oturtulmuş. Yapının uzunluğu 136 m. genişliği 7 m. civarındadır. Çeşitli krallar tarafından yaptırılıp armağan edilen 127 sütun vardı. Bunların her birinin boyu 19 m. ve 36 tanesi ise kabartmalı idi. Kabartmalı sütun kaidelerinden birini, ünlü heykeltıraş Skopas yapmıştı.

Yıllarca süren bu yorucu ve zorlu çalışmalar sonuçlanmak üzeredir. Ne var ki, tapınağın alınlığına öyle bir taş koymak gerekiyordu ki, ne baş mimar, ne de diğerleri buna bir çare bulamazlar. Bu yüzden baş mimarın uykuları kaçar. Sürekli düşünmektedir, fakat bu taşı yerine koymak için bir yöntem bulamaz.

Yine, uykusuz bir gece biraz dalar ve rüyasına giren Artemis; ” Artık düşünmemesi gerektiğini, o taşı kendi elleriyle yerleştireceğini ” söyler. Baş mimar, ertesi günü sabahı, büyük bir şaşkınlık ve sevinçle uyanır ve hemen tapınağa koşar, evet, taş yerine konulmuştur.

Aradan yıllar geçer. Büyük İskender, Pers’leri yenerek, bölgedeki tüm şehirlerde egemenliği ele geçirir. Sonunda, Efes’e gelir. Doğumunda Artemis’in ebelik yaptığı inanışını daha önce duydu mu bilinmez, ama Efeslilerin inancına saygı duyarak, tanrıçaya ve bu kente borçlu olduğunu düşünür.

Büyük bir tören düzenler ve tapınak sunağında kurbanlar keserler ve Artemis heykelleri ellerinin üzerinde taşırlar. Panayır dağı etrafındaki kutsal yolda, büyük bir ihtişamla yürürler. Dağın etrafını dolaştıktan sonra, yine tapınağa gelirler.

İzmir Selçuk Artemis Tapınağı: Efesliler, daha önce böylesine bir tören görmemişlerdir. Sonraki yıllarda, bu kutsal yol, bir güzergah olarak, Efes tarihinde, her zaman önemli rol oynar.

Kent halkı; tapınağın mükemmel olması için, devrin en önemli mimar, heykeltıraş ve ressamlarını çağırır. Bu sanatçıların yaptıkları muhteşem eserler, henüz bulunamamış olmasına rağmen, bunların nitelikleri antik dönem yazarlarınca belirtilmiştir. İskender, tapınağın bütün masraflarını karşılamak ister, ancak bir tek şartı vardır. Yaptığı bu iyiliğin, tapınak üzerine yazılmasını ister.

Ancak, Efesliler bunu kabul etmez. Bir iyilik yapılacaksa, bunun karşılığının beklenmemesi gerektiğini düşünürler. Ama, bu teklif karşısında, halkın heyecan ve hevesi kaybolur. Ancak, İskender’e çok politik bir yanıt verirler.

“Nasıl olurda, bir tanrı, diğer bir tanrıya tapınak yaptırabilir? ” Büyük İskender, bunu üzerine, Efeslilerin daha önce Perslere verdikleri vergiyi kaldırır. Buna karşılık, o paranın tapınak inşaatında harcanmasını ister. Konu böylece çözümlenir.

İşte; tapınağın yapım aşamasındaki, çeşitli anlatılan öyküleri, burada sizlere aktarmaya çalıştım.

ARTEMİS TAPINAĞI

İzmir Selçuk Artemis Tapınağı: Evet: dünyanın yedi harikasından biri. Antik dünyanın mermerden inşa edilmiş ilk tapınağı. Büyüklüğü:130 X 68 m. ve ön cephesi diğer Artemis (ana tanrıça) tapınakları gibi, Batı’ya dönük. 127 tane sütunu var.

Cephesindeki 36 sütunu kabartma. Yüksekliği ise; 25 m. 6000 metre karelik bir alana yayılmış. Yalnız, elbette bu rakamlar, varsayılan değerler.

Efeslilerin gündelik hayatında, tapınağın büyük önemi var. Hatta; çevre bölgelerde bile, tapınağın ünü çok yayılmış. Özellikle, tapınağın çevresinde bulunan koruma alanı ilginç.

İzmir Selçuk Artemis Tapınağı: Buraya sığınan insanlara; herhangi bir müdahale, yakalama, öldürme söz konusu olamıyor. Tarihin birçok döneminde, birçok ünlü veya ünsüz insan, buraya sığınarak ölümden kurtulmayı denemiş.

En son olarak: MS.263 yılında, Got’lar tarafından saldırıya uğramış, yakılmış, yıkılmış ve yağma edilmiş.

Efesliler, Hıristiyanlığa geçince de, bu sefer tapınağın kalıntıları, başka yapıların inşaatlarında kullanılır.

Tapınaktan günümüze sadece temel kalıntıları bulunmakta. Bataklık üzerinde, tek bir sütun ve birkaç taş parçasından ibaret.

İzmir Selçuk Artemis Tapınağı: Yine de, Selçuk-Efes bölgesine gittiğinizde, bu tapınağın bulunduğu alana mutlaka gidin, bir zamanlar o insanların ayak bastığı topraklara, yerlere basıyor olmanın heyecanını yaşayın. Bugün, burada o muhteşem tapınak olmasa da, kurulu olduğu yerde bulunmanın heyecanını yaşamak bile değer. Mutlaka gidin, görün.

Selçuk tanıtımı.

Şirince tanıtımı.

Efes tanıtımı.

Van Gevaş

Van Gevaş

 

Van-Tatvan karayolu üzerinde bulunuyor. Özellikle: ülkemizdeki çoğu kişi, bu ilçenin adı geçtiğinde, sanırım “Vizontele” filmlerini hatırlayacaklardır. Çünkü: Vizontele filmlerinin bu ilçede çekilmiş olması, ilçenin populitesinin artmasına neden olmuştur.

Ayrıca, burada, yine büyük bir turizm potansiyeline sahip Akdamar adasına ulaşım iskelesinin bulunması da öne çıkıyor. Yöreyi gezerken, ilçeye iki kez uğradım, özellikle Akdamar adasının güzelliklerine hayran olmamak mümkün değil.

Akdamar adasına, iki kez gittim ve her seferinde, kilisenin özellikle dış cephesindeki bezemeleri, daha doğrusu muhteşem bezemeleri, büyük bir keyifle izledim. Taşa bu şekilde, güzellik vermek, inanılır gibi değil. Mutlaka ve mutlaka gidin-görün. Kimin yaptığı, kimin kültürü umurumda  değil, bu güzellik bizim topraklarımız üzerinde, gidin, bu güzelliği görün, çünkü bize ait.

ULAŞIM

Gevaş ilçesi, il merkezi olan Van şehir merkezine, 40 km. uzaklıktadır. Gevaş-Tatvan arası uzaklık: 104 km.

TARİHİ

İlçe merkezinin bulunduğu yer, Urartular tarafından yerleşim yeri olarak kullanılmıştır. O dönemlerde, yerleşim yerinin adı: Vostan olarak geçer. Ancak, bu yerleşim yeri: günümüzdeki ilçenin yeri olmayıp, Akdamar adasının karşısında bulunmaktadır.

Bu yerleşim yeri: MS. 421 yılında, Sasani devletinin egemenliğine giren Ermeni bölgesini yöneten, İran kökenli valilerin ikametgahı olarak önem kazanmıştır.

7.yüzyılda: Sasani devletinin İslam egemenliğine girmesinden sonra, Vostan şehrinde Ermeni kökenli Rştuni Beyliği hüküm sürmeye başlamıştır. Ancak: 705 yılında, Ermeni beylerinin birleşerek Rştnuni’yi öldürmesinin ardından: bölge, Başkale kökenli Ardzruni hanedanlığının egemenliği altına girer.

908 yılına gelindiğinde ise, I. Gagik Ardzruni: bazı Arap beylerinin de desteğini alarak, Vostan şehrinde, “Ermenistan kralı” olarak taç giyer.

Ancak: Vostan şehrindeki ikametgahını, Akdamar adasına taşır. Adada yeni inşa edilen kasabada yaşamaya başlar. Ardzruni isimli bu beylik: 1021 yılında Bizanslılar tarafından tasfiye edilinceye kadar, varlığını sürdürür.

Takip eden dönemde: 1264 yılında, Moğol egemenliği döneminde, kasaba, bugünkü yerine taşınır. 1380 yılında, Hakkari ve Van yörelerini içine alan bölgede, güçlü bir beylik kuran: İzzeddin Şir: burayı, başkent yapar. İlçenin en önemli anıtı olan: Celme Hatun Türbesi; İzzettin Şir’in, Karakoyunlu hanedanından olan kızına aittir.

 

GENEL

İlçe merkezinin denizden yüksekliği: 1750 metredir. Artos dağının eteklerinde kurulmuştur.

Yörede: kışlar soğuk ve sert, yazlar ise sıcak ve kurak geçer. Sonbahar aylarında, fırtına çıkmaktadır.

İlçenin temel geçim kaynağı, tarım ve hayvancılıktır. Ayrıca: önemli düzeyde arıcılık faaliyetleri sürdürülmektedir. Yıllık, 100 bin ton civarında bal üretimi yapılmaktadır. Ayrıca: Van gölünden, inci kefali avcılığı da yürütülmektedir.

AKDAMAR ADASI EFSANESİ

Adaya yaşayan keşişlerden birinin “Tamara” isimli genç ve güzel bir kızı varmış. Tamara, karşı kıyıda oturan bir çobana aşık olur.

Çoban: haftanın belli günlerinde, Tamara’nın ada kıyısından tuttuğu ışığı takiben, yüzerek ada kıyısına ulaşır ve Tamara ile buluşurmuş.

Ama, bir gün Tamara’nın babasının, bu durumdan haberi olur. Daha sonra ise, kızını bir odaya hapseder. Çobanın geleceği gün ise, ada kıyısına inerek, ışık yakar ve bunu gören çoban adaya doğru yüzmeye başlar.

Ancak, Tamara’nın ışık yakan babası, ada kıyısında sürekli yer değiştirir ve bunun sonucunda, çoban, ada kıyısını bulamaz, yorulur ve boğularak ölür. Ancak, ölürken, olanların Tamara tarafından yaratıldığını düşünerek “Ah Tamara” diye bağırır.

Bunun üzerine, adaya “Ah Tamara” cümlesinden gelen “Akdamar” adası ismi verilir.

NE SATIN ALINIR

Buradan: bal satın alabilirsiniz.

GEZİLECEK YERLER

İZZETTİN ŞİR CAMİSİ VE KÜLLİYESİ

İlçe merkezinde, Karşıyaka Mahallesindedir. Van ve Hakkari Hakimi, İzzettin Şir tarafından yaptırıldığı biliniyor. Selçuklu dönemi mimari özelliklerini taşıyor.

Yapılış tarihi ise: 1257 yılıdır. En son 2005 yılında restore edilmiştir. Günümüzde, kullanılmaktadır. Ancak: cemaatten yoksundur, çünkü bulunduğu mahallede nüfus azalmıştır.

Burada: cami ve medreseden oluşan bir külliye var. Cami: düzgün kesme taştan yapılmış olup, batı cephesindeki minaresi, sonradan eklenmiştir. Cami: anıtsal taş mimarisi ve mihrap önündeki kubbesiyle önem taşıyor.

HALİME (CELME) HATUN KÜMBETİ

İlçe merkezinde, Selçuklu mezarlığının doğusundadır. Giriş kapısı üzerindeki kitabesine göre: 1325 yılında, Melik İzzeddin tarafından, kızı Halime Hatun için yaptırılmıştır. Gerek mimarisi ve gerekse bezemeleriyle, Osmanlı öncesi Türk sanatının en zarif ve güzel örneklerinden biridir.

Bir hanım adına inşa edilmesinden olsa gerek, zarif ve dengeli yapısıyla Türk-İslam mezar mimarisinde önemli bir yere sahiptir. Geometrik ve bitkisel süsleme şeritleri, gülbezekler, damla motifleri celi sülüs yazı kuşağı, mukarnaslar ve diğer süslemeler ile, Selçuklu geleneğini sürdürmektedir.

1396 yılında, Ahlat bölgesinde yapılan Erzen Hatun Kümbetiyle büyük bir benzerlik göstermektedir.

(Ancak: İzzettin Şir, bu bölgede 1380 yılında Beylik kurar, bu kümbetin yapılış tarihinde bir hata olduğunu düşünmeyin, çünkü, yörenin tarihinde hüküm sürmüş, 2 tane İzzettin Şir var.)

Ustası: Ahlatlı Pehlivan oğlu Esed. Bu durum: güney cephesindeki tek satırlık kitabeden anlaşılmaktadır.

Üstten piramidal bir külahla örtülmüş kümbet, kare kaide üzerine, onikigen gövdeli olarak yaptırılmıştı. Kümbetin çevresinde “Besmele ve Fetih surelerinin tamamı” kemer üzerine, büyük bir ustalıkla yazılmıştır. İki katlı olarak gerçekleştirilen yapıda, kare planlı cenazelik bölümüne merdivenle inilmektedir. Buraya, doğu cephesindeki kapıdan giriliyor.

SELÇUKLU TÜRKLERİ MEZARLIĞI

639 yılında, Selçuklular tarafından ele geçirilen Gevaş, uzun yıllar Selçuklular için önemli merkezlerden biri olmuştur. Bu nedenle: o döneme ait, birçok mezarlık bulunmaktadır.

Mezarlıkta gömülü olanların sayısının, muhtemelen 60 bin civarında bulunduğu tahmin edilmektedir. Mezarlık yakınlarında, çok sayıda “yatır” bulunmaktadır.

Günümüzde, mezarlık ortasından geçirilen bir asfalt yol, mezarlık alanı ikiye ayırmıştır. Güney kanattaki mezarlık bölümünü, bir anıt taç kapı süslemektedir. Bu hemen: Celme Hatun Kümbetinin yanındadır.

Ahlat ilçesinde bulunanlardan sonra, Türk sanatının en güzel mezar taşlarını burada görmek mümkün. Çoğunluğu: 14.yüzyıl ikinci yarısına ait olan bu mezar taşlarının, beyaz kalkerden yapılmış olması, Ahlattaki benzerlerinden farklılık gösterir.

Ancak, Ahlat bölgesindeki mezar taşı ustalarının bir kısmının burada da çalışmış olması ve eserlerinin bulunması, Gevaş Mezarlığının önemini ortaya koymaktadır.

Mezarlıkta tespit edilen en eski mezar taşı: 1340 yılına aittir.

Van Gevaş Akdamar Adası

AKDAMAR ADASI

Ada, Van gölünde, kıyıdan yaklaşık 4 km. açıkta bulunmaktadır. Gevaş iskelesinden kalkan teknelerle ulaşılıyor. Gevaş iskelesi, Van şehir merkezine 50 km. uzaklıkta. Van tarafından gelirseniz, Gevaş ilçesini geçtikten sonra, Akdamar İskelesine ulaşacaksınız.

Ancak: gölde herhangi bir rüzgar ve dalga durumu söz konusu olduğunda, Adaya olan ulaşım aksıyor. Bu yüzden, gitmeden önce, İskele bölgesine telefon ederek, adaya ulaşım olup olmadığını sormanızı öneririm. (İskele telefon numarası: 432-6123864)

Van Gevaş Akdamar Adası

Ada: üzerinde bulunan badem ağaçlarının yarattığı eşsiz güzellik sergiliyor. Ama, adanın en büyük özelliği: adaya yaklaştıkça dikkati çeken sivri kuleli bir yapı var. Bu yapı: bir kilise. Geçen aylarda, Ermenistan’dan gelen binlerce Ermeni tarafından dini ayin yapılan bu kilise, Ermeniler için çok önemli.

Van Gevaş Akdamar Adası

Evet, bu kilise, yani ada üzerinde bulunan kilise: MS.915-922 yılları arasında, Vaspurakan kralı I. Gagik tarafından, bir saray kilisesi olarak yaptırılmıştır. İsa’nın gerildiği, Kutsal Haça, ithaf edilmiştir. Kilise: adanın bu kısmındaki doğal bir podyum üzerinde yapılmıştır.

Yaklaşık: 15 x 20 metre boyutlarındadır. Haç planındadır. Kubbesi ise, tam ortada, yerden 20 metre yüksekliktedir. Güneydeki çan kulesi, daha sonra yapıya ilave edilmiş. Kuzeydeki şapelin yapılış tarihi ise bilinmiyor.

Van Gevaş Akdamar Adası

Kilisenin mimarı ise, aynı zamanda bir keşiş olan: Manuel. Söylenenlere göre, kral, mimarın yarattığı bu güzelliği görünce, aynı güzelliği başka yerde yaratmasın diye “ellerini kestirmiş”.

Kilisenin taşları: günün her saatinde ve değişen mevsimlerde: gün ışığına bağlı olarak renk değiştirmektedir. Taşlar: kırmızı, sarı ve gri renkleri yansıtıyor. Ayrıca: yapının dış cepheleri, gayet güzel süslemeler ile bezenmiş. Bu bezemeler, renk değiştiren  taşlarla birlikte, bambaşka bir görüntüye bürünüyor.

Kilise: muhtemelen buradaki sarayın ortadan kalkmasından sonra, çevresine yapılan binalar ile, manastır kilisesine dönüştürülmüştür.

DIŞ CEPHE RESİMLERİ

Yapının dış cephesini saran: bitki ve hayvan motifli kabartmalar, muhteşem. Kabartmalarda, İncil ve Tevrat’tan sahneler ve günlük olaylar canlandırılmış. Bunlar arasında: Yunus Peygamberin Van gölünde sandal içinde ve sandalın altında, çok büyük boyutlu bir canlı kabartması var.

Bu kabartmada görülen garip canlının, Van gölü canavarı olduğu söyleniyor. Aynı zamanda: kabartmaların en üst bölümünde görülen insan başı tasvirlerinde, göz çukurlarında, yapıldığı dönemde, değerli taşların bulunduğu söyleniyor.

Tek bir gerçek var ki, muhteşem kabartmalar, mutlaka görülmesi gereken bir tarih hazinesi. Özellikle: dış cephede, alt bölümlerdeki Hıristiyan dini konularını içeren kabartmalar yanında, üst kısımlarda, İslam sanatı etkili kabartmaların birlikteliği, mutlaka görülmesi gereken bir özellik olarak öne çıkıyor.

Bu cephede bulunan resimler hakkında ayrıntılı bilgi:

KUZEY CEPHESİ

Cephesi: Burada: başta İncil yazarı St. Markos olmak üzere, aşağıya doğru inildikçe: sırası ile, Adem ve Havanın yasak meyveyi yemeleri, cennetten kovulma sahneleri, Samson’un düşmanı öldürme sahnesi, rozetler içinde veya ayakta havariler, azizlerin resim programı ve diğer ana konular görülüyor. Aynı cephede: deve, tavşana hücum eden kartal ve iki tavus kuşu ile Yuda kentinin hükümdarı Lezekiel ve Esaias canlandırılmış.

DOĞU CEPHESİ

Bu cephede: haç kolu duvarının üst kısmında: İncil yazarı Vaftizci Yahya ve hemen altındaki kabartma gurubunun ortasında: madalyonun içinde, bağdaş kurmuş oturur vaziyette: Abbasi Halifesi Muktedir olduğu tahmin edilen bir kişiye ait figür görülüyor.

Altındaki iki nişin çevresinde: aziz, havari ve peygamber figürleri var. Sağ elleri yukarı kalkık bu figürler: bir şeyi işaret ediyorlar.

Ortadaki, dar ve uzun pencereyi kuşatan kabartmaların altındaki hayvan figürleri: günlük hayattan kesitler veriyor.

Bu cephenin batısındaki figürlerde: ateşten üç İbrani genci ve aslan ininde Daniel efsaneleri canlandırılmış.

GÜNEY CEPHESİ

Bu cephedeki haç kolunun üst kısmında, İncil yazarı Lukas var. Tepedeki madalyonun içinde, Peygamber Samuel’in büstü bulunuyor. Bu cephede: Tevrat ve İncil’den sahneler görülüyor. Sonradan eklenen çan kulesi, orta mekandaki figürleri örtmüş.

İki yan duvarda, konu olarak Hz. Yunus, Davut ve Goliath efsaneleri canlandırılmış. Hz. Davut’un : sapanıyla: kılıç, kalkan ve zırhlı Goliath’ı nasıl yendiği görülüyor. Bu cephenin batısında: tahtta oturan ve kucağında Hz. İsa’yı taşıyan Meryem Ana figürü görülüyor.

Daha batıda, pencere altında: sırası ile, Hz. İbrahim’in oğlunu kurban etme sahnesi, Hz. Adem’in yasak meyveyi yemesi ve Hz. Yunus’un denize atılıp, balina tarafından yutulması ile kurtulması efsaneleri canlandırılmış.

BATI CEPHESİ

Ana giriş bu cepheden. Ancak, buraya sonradan ilave edilen ön mekan, çoğu figürleri kapatmış. Bu cephede, haç kolunun üstünde, İncil yazarı St.Matheus var. Bu yöndeki, ana konu Vaspurakan kralı I.Gagik’in, kilisenin maketini, Hz. İsa’ya sunması efsanesi canlandırılmış.

Bu yöndeki diğer motiflerde ise, Hz. İsa, melekler ve kerubinler ile birlikte görülüyor.

YAPI İÇİNDEKİ RESİMLER

Yapı içinde: önemli bir resim veya figür yok. Duvarların iç yüzlerini kaplayan sıvanın üzerine, boyalarla yapılmış resimler yani fireskolardan bir kısmı dökülmüş, bir kısmı tahrip olmuş ve bir kısmı da, üzerine siyah boya dökülerek örtülmüştür.

Yine de, kilise içinde, bir miktar resim görülüyor. Bu resimlerde: yani kilise kubbe kasnağında: sıralamayla, Adem ve Havanın yaratılmaları ve sonrası olayları anlatan Tevrat’ın yaratılış öyküleri resimlendirilmiş.

Ancak, günümüzde sadece kasnaktaki çok az fresko görülüyor. Kilisenin apsis duvarındaki: 6 havari resmi iyi korunmuş ve görülebiliyor. Ayrıca, payeler üzerinde, üst üste panolarda, tam boy figürlü azizlerin resimleri görülüyor.

Adada, kilisenin hemen yanında, bir de mezarlık var. Mezar  taşlarının en erkeni, 1336 tarihli ve Katolikos IV.Stefanos’a ait.

En yeni mezar taşı ise, 1893 yılına ait. Taşlardan birisi dikdörtgen ve üzerinde muhteşem bir işçilik örneği var. Derin oymalı çizgilerle, motiflerin yer aldığı bezeme ile süslenmiş.

Kilise bölgesini gezdikten sonra: hemen arka bölümde bulunan ve mevsimi uygunsa badem ağaçlarının bulunduğu bölümü dolaşın ve hatta bademlerden tadın.

Bu arada: adanın arka bölümlerinde, Van gölünün en güzel  kıyılarından biri bulunuyor. Buradan, göle girmek, kumsalda güneşlenmek mümkün.

Tercih ederseniz, buraya gitmişken, göle de girmeniz mümkün. Ancak: dönüşte motor ulaşım saatini mutlaka öğrenmenizi ve hatta son motor saatini mutlaka öğrenmenizi öneririm.

Nevşehir Ürgüp

Nevşehir Ürgüp

Nevşehir’in 20 km. doğusundadır.

TARİHİ SÜREÇ

Bölge; Bizans döneminde, Osiana-Hagios ve Selçuklular döneminde, Başhisar ve Osmanlılar döneminde Burgut Kalesi ve Cumhuriyet döneminde ise Ürgüp olarak isimlendirilmiştir. Bizans döneminde bir dini merkez olan Ürgüp; köy, kasaba ve vadilerdeki kaya kiliseleri ve manastırları ile tamamen bir Hıristiyan piskoposluk merkezi idi. 1515 yılında ise, Osmanlı egemenliği bölgede hakim olur.

GENEL

Nevşehir Ürgüp;

Kapadokya bölgesinin, en önemli merkezlerinden biridir. Turistlerin yoğun olarak ziyaret ettikleri bölge; otel, pansiyon ve kaya otelleri ve şarap imalathaneleri, pub, disko, bar ve restoranları ile tamamen turizme yönelik hizmet verilmektedir. Ayrıca; halı ve diğer hediyelik eşyaların satıldığı çok sayıda dükkan görmek de mümkün.

Ürgüp’ü turizm açısından benzersiz hale getiren özellikleri: doğal güzellikleri, kültürel mirası, dini geçmişi ve Etnoğrafik özellikleri bir arada bulundurması.

İlçe merkezinde; Osmanlı döneminde inşa edilmiş olan Kılıçaslan Türbesi, Temenni Tepesi ve kaya oyma oluşumları ihtiva eden kadı kalesi görülebilir. Yakın zamanlara kadar yerleşimin bulunduğu ve günümüzde boş bulunan, Temenni Tepedeki kaya mekanlara yürüyerek çıkabilirsiniz.
Ürgüp; çevre gezileri için, kalma yerleri ve restoranları ile, bölgeye gelen turistler için uygun mekanlar oluşturmuş. Burayı; bu şekilde değerlendirebilirsiniz.
Çevresinde ise; özellikle Üzengi Deresi bölgesindeki güvercinlikler, sanki kapsamlı ve geniş bir külliyeye benziyor. Koca bir kayalık kütle, içten oyulmuş ve iç bağlantıları olan bir mekana dönüştürülmüş.

Nevşehir Avanos

Nevşehir Göreme

Nevşehir Kapadokya