Nevşehir Derinkuyu Yeraltı Şehri

Nevşehir Derinkuyu Yeraltı Şehri

Nevşehir’e 20 km. uzaklıktadır.

1928 yılından sonra, su çıkarılan kuyuların çok derin olması nedeniyle, buraya Derinkuyu ismi verilmiş. İlçenin eski evlerinin altındaki mağaraların, bu yeraltı şehri ile bağlantılı olduğu düşünülüyor. Yani; İlçe, tamamen tüneller ile yer altından birbirine bağlantılı.

Kapadokya’daki sivil yaşamı en iyi yansıtan merkezler, yeraltı şehirleri. Bölgede; yeraltı şehirlerinin oluşmasındaki mantık ise, tamamen güvenlik. Kapadokya’nın kolay işlenebilen tüf arazisinin oyulması, kazılması ve yontulmasıyla meydana getirilmiş.

Dıştan belli olmayan, dar bir girişten giriliyor. Kentin katları, birbirine eğimli yada basamaklı dehlizlerle bağlanmış. En dikkati çeken unsur; tığraz denen, kocaman taş tekerlek gibi ve yeraltı şehirlerinin korunmasında kullanılan, kapı arkalarına yerleştirilmiş ve gerektiğinde kapıların kapatılmasını sağlayan taş kütleler. Duvarlarında, tarihlenmesine olanak verecek herhangi bir işaret yok.

Evet; Derinkuyu yeraltı şehri, Kaymaklı yeraltı şehrinden daha büyük. Burada; yeraltı yerleşmesini, savunma, havalandırma, üretim gibi unsurların bir arada yaşama katkısını görebilirsiniz. Büyüklük tam olarak bilinmemekte.

Günümüzde tespit edilen ölçüleri; 2500 metrekarelik alan içinde, 8 katlı (yalnız toplamda 12 veya 13 kat olduğu düşünülse de, ziyarete açık yani temizlenmiş olan 8 katı görülebiliyor) ve 85 metre derinliğe sahip, ancak 50 metre derinliğe kadar inilebiliyor. Bu ölçüleri ile, bölgenin en büyük yeraltı şehri.

İlk iki katta: mutfaklar, kiler, şarap depoları ve ağıl var.

Üç ve dördüncü katlarda: yaşama alanları, haç biçiminde büyük bir kilise, konferans salonu, misyonerler okulu, günah çıkarma yeri ve tüneller var. Bu tünellerin, çevredeki yeraltı şehirleriyle bağlantılı oldukları düşünülüyor.

Özellikle; üçüncü kattaki tünelin; 9 km. uzaklıktaki Kaymaklı yeraltı şehri ile bağlantılı olduğu sanılıyor. Bu tünelin boyutları; 2 metre genişliğinde ve 2 metre yüksekliğinde. Yani; yan yana 4 kişi yürüyebiliyor ve gerektiğinde hayvanların geçici içinde müsait boyutta.

Tarihin bu en eski metro sistemi, bu boyutlarıyla, sanırım hayvanlarla da ulaşımı sağlayabilecek şekilde düşünülmüş. Yani; yeraltı oluşumlarından bahsederken, yalnızca şehirler olarak değil, yeraltı yolları olarak da bahsetmek şart.

Dördüncü kat ve aşağısı; sığınma yerleri. Buradaki bazı odaların ise, zindan olarak kullanıldığı sanılıyor. Bu katlarda; taş kapılar, su kuyuları, sarnıç, su depoları, mezarlar ve havalandırma delikleri görülebilir. Toplamda, 52 havalandırma bacası var.

Nevşehir Göreme

 

Nevşehir Göreme

Nevşehir’e 10 km. uzaklıktadır. Nevşehir-Ürgüp-Avanos üçgeni arasında, etrafı vadilerle çevrili bir bölgede yer alır. Korama-Matıana-Macaan ve Avcılar, Göreme’nin eski isimleridir.

6’ncı yüzyıldan kalan bir belgede; buraya ait ” Korama ” adına rastlanır. Bu belgede: Hieron adındaki bir azizin, 3’ncü yüzyılın sonlarında, Korama’da doğduğu, 30 arkadaşı ile birlikte Malatya’ya gittiği, oradaki çatışmalarda şehit olduğu, elinin kesilerek Korama’ya annesine getirildiği yazılıdır. Aziz Hieron’ un Göreme Açık Hava Müzesinde Tokatlı Kilisesinde bir freski bulunmaktadır.

Roma döneminde, bölge: Avanos halkı tarafından mezarlık olarak kullanılmıştır. Göreme’nin merkezindeki büyük peri bacasının içine oyulmuş, iki sütunlu roma mezarı ve çevrede bulunan çok sayıdaki mezar, bu görüşü destekler.

Bölge: 11 ve 13’ncü yüzyıllar arasında ise; Hıristiyanlar için önemli, bir dini piskoposluk merkezi haline gelir. Nitekim; Göreme ve çevresinde, çok sayıda dini yapılar bulunmaktadır. Ancak, bu yapıların yapılış tarihleri hakkında, yeterli bilgi ve döküman bulunmamaktadır.

Bu itibarla, tarihlemeler, yapıların mimari özelliklerine göre ve varsa fresklere bakılarak yapılır. Günümüzde; butik oteller ve lüks restoranlar sayesinde, bölge kısa sürede cazibe merkezi haline gelmiştir.

TARİHİ SÜREÇ

2’nci yüzyılın sonlarında, Kapadokya’da önemli sayıda Hıristiyan toplum vardı. Bu devre ait; iki piskoposluk bölgesi bilinmektedir. Bunlardan biri; bölgede uzun süre, Hıristiyanların merkezi olacak olan Kayseri, diğeri ise Malatya’dır.

3’ncü yüzyılda; rahipler, burayı dini düşünce ve yaşamın canlı birer merkezi haline getirirler.
4’ncü yüzyılda; Kapadokya, üç büyük azizin ( Kayseri Piskoposu Büyük Basil, kardeşi Nysalı Gregory ve Nazianuslu Gregor) memleketi olarak biliniyor.

Bütün Hıristiyanlık fikirleri; bu kutsal kişiler tarafından birleştirilerek, yeni şekil verilmiştir. Basil’in davranış ve doktrinleri, günümüzde bile, Hıristiyan toplumları için önem taşır.

Örneğin: kıtlık zamanında, tek parça ekmeği olan bir Hıristiyan’a, o ekmeği ikiye bölüp, yarısını aç birine vermesini ve kendisini Allah’ın himayesine bırakmasını öğütlemiştir. Basil: çok sofu bir hayatı tercih etmemiş, köy ve kasabalardan yeteri kadar uzakta, toplumların manevi sığınak yeri olarak küçük yerleşim yerleri kurmuştur. Buralarda ise; bir vaizin nezaretinde, günlük dini ibadetler yerine getirilirdi.

Basil’in; Kapadokya kiliselerinde yapmış olduğu en önemli reform: “cemaat ile dua” usulünü yeniden kurmuş olmasıdır.

Bugünkü Göreme açık hava müzesi, bu eğitim sisteminin başlatıldığı yerdir. Soğanlı, Ihlara ve Açık saray gibi yerler, aynı eğitim sisteminin, daha sonra görüldüğü yerler olarak sayılabilir.

AVCILAR KÖYÜ

Köyün ortasında bir roma mezarı var. Bu mezar, bir kaya mezar. Büyük bir peri bacasının ortasına, bir noktaya, iki sütun yontularak hazırlanmış mezar odası var. Yapı, yaklaşık 2000 yıllık. Görkemli bir klasik mimarlık örneği olması nedeniyle önemli. Mezarın alt bölümleri yıpranmış, ön yüzündeki iki sütun, sanki üst kısmından havaya asılmış izlenimi vermesi açısından önemli.

Avcılar’dan Uçhisar’a giderken, yolun solunda; Hieron adına oyulmuş mezar şapeli görülüyor. Aziz Hieron; bölge kültüründen çıkma, yerel azizlerden biri. Tokalı kilisesinde görülen resimlerinden, asker aziz olarak kabul edildiği anlaşılıyor.

Şarapla ilgili mitolojinin kaynağında da o var. Pers’ler ile savaşıp Malatya’da büyük yararlılıklar gösterdiği, ancak idama mahkum edilince kaçıp buralara geldiği ve şarap depolarında yok olduğu hikaye edilir. Mezar şapelinde: girişte, bir mezar odası var. İşçiliği son derece düzgün. Mezar odasında bulunan haç ve bezemeler dışında desen yok. Kilisenin güney kısmı yıkılmış, burada bir keşiş hücresinin varlığı göze çarpıyor.

Durmuş Kadir Bazilikası: dışarıdan bakılınca, bazilikanın ne kadar muhteşem olduğunu anlamak mümkün değil. Pek çok özgün yapısı var ama ne yazık ki, erozyonun tahribatına teslim olmuş bir tarih hazinesi. Kapadokya ölçülerinde, böyle dev bir yapı daha yok. Oyma düzenindeki titizlik ve işçilik kalitesi mükemmel.

Tüm Kapadokya’da, bu kadar keskin hatları olan bir yapı daha yok. Kilisenin kapısından girer girmez, ihtişamı hissedeceksiniz. Ancak, sadeliği, hiçbir resim veya ikon bezemesi bulunmaması, ayrı bir güzelliği. Yapanlar, kiliseyi öylesine düzgün bir biçimde oluşturmuşlar ki, insan buranın oyma bir yapı olduğunu aklına getiremez.

Karşısında bir bina varmış gibi bakar ve geçer. Sütunlar ve tavandaki kabartmaların, dümdüz kesilmiş olması şaşırtıcı. Ana apsisin tam önünde, kilisenin tam ortasında, iki yandan birkaç basamakla üstüne çıkılabilen ambon var.

Bu kürsünün yalnız Kapadokya’da değil, dünya kilise mimarisinde çok özel bir yeri olsa gerek. Çünkü; böyle bir mimari unsuru, daha kayaya ilk biçimi verilirken planlayıp yapma fikri çok özgün. Dünyanın tüm Ortodoks bazilika yapıları içinde, tek örnek.

Yusuf Koç Kilisesi: Bezirhane ile Durmuş Kadir arasındaki yamaçta. Hem boyut bakımından küçük, hem de dört yanı resimlerle bezeli olduğu için, halka açık ayinlerde kullanılmış bir kiliseye benzemiyor. Çünkü; Avcılar’da başka resimli kilise yok.

Tüm resimli kiliseler, tepenin öbür tarafında, açık hava müzesi civarında. Halk; resimli kiliselere gitmek, günah çıkartmak, vaftiz törenleri yapmak veya adak adamak gibi gerekçelerle, seyrek olarak gelmiş olmalı buraya.

Boyut olarak küçük olduğundan, toplu ayinler için elverişli değil. Kilisenin bazı sütunları kırılmış. Aziz resimlerinde, azizlerin çoğunun adları okunur durumda, ama resimleri yıpranmış.

Nevşehir Göreme Açık Hava Müzesi

GÖREME AÇIK HAVA MÜZESİ (KORAMA)

Kasaba merkezinden, 2 km. uzaklıkta. MS.4’ncü yüzyılda, manastır hayatının en önemli merkezi olan burada, bugün 10 kadar kilise ziyarete açık. Açık hava müzesindeki kiliselere, bilet alarak girebilirsiniz. Kapıdan alacağınız bilet, Karanlık kilise için geçerli değil, ilave bilet almak gerekiyor. Ama bence bu karanlık kiliseye mutlaka girmelisiniz. 

Burada, ilk dönem Hıristiyan inancını yansıtan yapılar ve eserler var. Kayaların ve peri bacalarının oyulmasıyla yapılan yerleşimin hepsinde: şapeller, yemekhaneler, oturma mekanları ve hatta taşların oyulması ile yapılan devasa yemek masaları var. Duvarlara işlenmiş fresklerde ise, İncil ve İsa’nın hayatından öyküler anlatılıyor.

MÜZE BÖLGESİNDEKİ GEZİ PLANI

Evet, gezi güzergah şöyle olacak. Geziye merkez noktadan başlanacak ve müze girişinin tam karşısında duran yapı 11’nci yüzyılda resimlenmiş olan Kadınlar Manastırı.

 

1-KADINLAR MANASTIRI

Açık hava müzesinin girişinde, soldadır.

6 katlı kaya kütlesi, rahibeler manastırı olarak isimlendirmiş. Bu manastırın: 1’nci katında, yemekhane, mutfak, birkaç oda görülebilir. 2’nci katında: şapel, gezilebilir durumda. Manastırda, katlar arasındaki bağlantılar tünellerle sağlanıyor.

Tehlike anında, tünelleri kapatmak üzere, yeraltı şehirlerinde olduğu gibi, sürgü taşları kullanılmış. Sağdaki rahipler manastırında ise, erozyon nedeniyle, sadece giriş katındaki birkaç oda görülebiliyor. Kırmızı ağırlıklı renklerle bezenmiş resimler var.

Evet, yürüyüş yolunda sağdan ilerleniyor. Karşımıza Aziz Vasileos Mezar Şapeli ve sonrasındaki yapıları sıra ile geziyoruz.

 

Nevşehir Göreme Açık Hava Müzesi Aziz Basil Şapeli

2-AZİZ BASİL ŞAPELİ

Kadınlar manastırının hemen karşısındadır, ikinci olarak burayı ziyaret ediniz. Çeşmenin solundadır. 

Aziz Basil: Kayserilidir, MS 329-330 yıllarında Kayseri şehrinde zengin bir ailenin çocuğu olarak doğmuştur. 

Hıristiyanlığa biat ederek Mezopotamya ve Kudüs’teki toprakları ziyaret etmiştir. Manastır okullarının ne olduğunu merak etmiştir. Manastırların işleyişinde hiyerarşinin olduğunu fark etmiş ve Anadolu’ya farklı bir manastır sistemi getirmiştir. 

Şapel, 11’nci yüzyılın ikinci yarısına tarihlenir.

Nevşehir Göreme Açık Hava Müzesi Aziz Basil Şapeli

İlk dikkati çeken: zeminde, yana yana dizilmiş mezarlar ve mezar nişidir. Bu mezarlar, büyük ihtimalle ya şapeli yaptıran kişiye ve yakınlarına veya saygın din adamlarına aittir. 

Şapelin içinde, pek ender rastlanan bir şekilde, sağ bölümde İsa, elinde İncil’le tasvir edilmiştir.

Nevşehir Göreme Hava Müzesi Aziz Basil Şapeli

Ana apsisin hemen ön yüzünde, Meryem ve çocuk İsa tasvirleri var, ancak oldukça fazla tahrip olmuştur. 

Ayaklarının dibinde şapeli yaptıran şahsın tasviri var. Ancak çok dikkatli bakıldığında bu figür algılanabiliyor. Nefteki mezar nişinin kime ait olduğu bilinmiyor. Nişin tonozundaki üç adet Malta Haçı: Tanrı, oğul İsa ve kutsal ruhu temsil eder.

Nevşehir Göreme Hava Müzesi Aziz Basil Şapeli

Mezar nişinin sağında ise Kırmızı ile çevrili bant içinde, elinde mızrak ile ejderi öldüren aziz George tasvir edilmiştir. 

Ana apsisi solunda, duvarda, solda ayakta duran aziz Basil, hemen yanında ise Aziz George gibi ejderi öldüren asker Aziz Theodore resmedilmiştir. 

 

Nevşehir Göreme Açık Hava Müzesi Elmalı Kilise

3-ELMALI KİLİSE

Aziz Basel Şapelinden sonra burası ziyaret edilecektir. 

Dokuz kubbeli, dört sütunlu ve kapalı yunan haçı planlıdır. Asıl giriş güneyde olmasına rağmen, kuzeyden açılan bir tünelle girilir. Karanlık, Çarıklı ve Elmalı kiliselerini kayaya oyan mimarların ve resimleri yapan ressamların, aynı kişiler olma ihtimali çok yüksek.

Yani; büyük benzerlikler var. Ancak; Elmalı kilise, en düzgün oyulmuş olanı. Karanlık kilise ise, resim sanatı ve tekniği bakımından zirve yapmış.

Sanki ressamlar; Elmalı’da hazırlık yapmışlar ve Karanlık kilisede sanatlarının zirvesine çıkmışlar.

Nevşehir Göreme Açık Hava Müzesi Elmalı Kilise


İlk süslemeler; doğrudan doğruya kırmızı boya ile yapılan haç ve geometrik motifler. Burada: Tevrat kaynaklı, İbrahim Peygamberin misafirperverliği ve üç Yahudi gencin fırında yakılması sahnesi resmedilmiş.

Nevşehir Göreme Açık Hava Müzesi Elmalı Kilise

Ayrıca, kubbede yer alan antokrator (el ve parmaklar) resmine lütfen dikkat edin. Burada kutsal üçleme işaret ediliyor. Bu işaretin adı: teslis. Baş parmakla serçe parmağının yanındaki orta parmak birleştirildikten sonra, diğer üç parmak, üç sayısını işaret edecek şekilde betimlenmiş.

Nevşehir Göreme Açık Hava Müzesi Elmalı Kilise


Golgotha Yolu: İsa’nın çarmıha götürüşü resmi, Yunus Peygamberin portresi, Baş melek Mihail’in resmi görülebiliyor.

Nevşehir Göreme Açık Hava Müzesi Elmalı Kilise

Kubbede, çarmıh sahnesinin üstünde gurup halindeki meleklerin resmi var. Üstteki satırda: ” annesi yas tutuyor “, alttaki satırda ” haç, tanrının şanını yükseltti ” anlamını ihtiva eden yazılar var.

 

4-AZİZE BARBARA KİLİSESİ

Kendisi Mısırlıdır ve Hıristiyan inancı nedeniyle babası tarafından öldürüldüğü için şehit kabul edilen Azize Barbara adına yapılmıştır. Ancak Ortaçağ’ın en popüler azizlerinden birisi olmasına rağmen Barbara’nın biyografisine şüpheyle yaklaşılmıştır.

Çoğu tarihçi mitik bir karakter olduğunu düşünür. Bu yüzden, 1969 yılında Azize, kilise takviminden çıkarılmıştır. Buna rağmen özellikle Ortodokslar, Barbara’ya tapınmaya devam etmişlerdir. 

Elmalı kilisesinin bulunduğu kaya blokunun arkasında. Motifler, kırmızı boya ile doğrudan kaya blok üzerine uygulanmış. Duvarda ve kubbede, zengin geometrik motifler, mitolojik hayvanlar ve askeri semboller resmedilmiş.

Ayrıca, duvarda taş izlenimi veren motiflerde var. Kilisenin yapımı, 11’nci yüzyılın ikinci yarısına tarihlenir. Bölgenin resim bezeme sanatı açısından en ilginç olan şapeli. Halk sanatlarına benzer bezemeleri ve ilkel resimleri dikkati çekiyor.

Burada rastlanan acemi çizimler, yerel papazların ellerinden çıkmış. Bunlar, ressamların bulunmadığı bir zamanda ya da parasızlık nedeniyle, keşişlerin kendi olanakları ile yaptıkları resimler.

Bu acemice çizilmiş resimler ve bezeme örnekleri, burayı eşsiz hale getiriyor.

Aziz Theodoros ile Yorgos. Kilisede, bunların resimlerinden başka, kayda değer resim yok. Gerisi, halk sanatının tipik bezemeleri.

Bir resimde; böceğin tıpkı keşişler gibi ellerini haça doğru uzatması, hem insancıl saflığı açısından, hem de animistik özellikleri dışa vurması açısından çok önemli bir figür olarak değerlendiriliyor.

Kilisenin ana apsisinde: Hz İsa “Kainatın Efendisi” anlamına gelen “Pantokrator İsa” şeklinde sahnelenmiştir. Pantokrator sahnelerinde Hz İsa’nın başında bir hale bulunur. Sağ eli takdis işareti yaparken sol elinde İncil yer alır. “Evrenin Hakimi” anlamı, kilisenin kubbe kısmında bu sahneye yer verilmesiyle yansıtılmaya çalışılmıştır.

Kilise içinde yer alan azizlerden: at üzerinde ejderle savaşan Aziz George ve Aziz Theodore: kuzey haç kolunda tasvir edilmiştir. Azize Barbara ise batı Haç kolunda tasvir edilmiştir. Duvarlarda ise, kubbede ikonografik dönemin ve yılanlı gurup içinde bulunan kiliselerin ortak özelliği olan geometrik motifler, mitolojik semboller kırmızı boya ile kaya üzerine uygulanmıştır. 

Azize Barbara kilisesinde, azizenin sağ elinde bir haç, başında tacıyla, khiton giymiş bir şekilde resmedilmiştir. 
 

Nevşehir Göreme Açık Hava Müzesi Yılanlı Kilise

5-YILANLI (AZİZ ONOPHRIOS) KİLİSESİ

Ana mekan, enlemesine dikdörtgen planlı, güneyde mezarların bulunduğu ek mekan ise, düz tavanlı. Kilise tamamlanmadan bırakılmıştır. Küçük bir kilisedir. 

Giriş kuzeyden. Kilise tonozunun her iki yanında, Kapadokya’da saygın olan azizlerin tasvirleri var. Kilisenin yapımı 11’nci yüzyıla tarihleniyor.

MS.1’nci yüzyılda; Mısır çöllerinde, Hermıt adı verilen, kendilerini dine adayan, inzivaya çekilmiş insanlar yaşamakta imiş. Son Hermit olan Aziz Paphnutius, Hermitlerin hayatlarını ve yaşam tarzlarını öğrenmek için, MS.11’nci yüzyılda, Mısır çöllerine gider ve kiliseye adını veren Aziz Onophrıos ile karşılaşır.

Evet kilisenin en ilginç süslemelerinden birisi: giriş kapısı üzerinde bulunan ve kırmızı-beyaz renklerden oluşan, bir dama tahtasını andırır süslemedir.

Bu desenin hikayesi oldukça ilginçtir. İsa çarmıha gerildiği sırada, Romalı askerler, İsa’nın mallarını paylaşamazlar. Sonunda, şekilde görüldüğü gibi kareler çizerek eşyalarını karelerin üzerine koyarlar. Sırası gelen asker, karelere taş fırlatarak, taşın durduğu karenin üzerindeki eşyayı alır. Evet, kapının üzerinde gördüğünüz ve bir anlam veremediğiniz karelerin hikayesi budur.

Nevşehir Göreme Açık Hava Müzesi Yılanlı Kilise

Tasvirlerde: Aziz Onophrıos; çıplak, uzun saçlı, iri göğüslü, edep yeri önünde palmiye ağacı ile tasvir ediliyor. Çünkü palmiye, dört mevsim yeşil kalmasıyla sonsuzluğu ifade eder. 

Çileci keşişleri ve bunlar arasında azizlik düzeyine çıktığı kabul edilen Onuphrios gibilerin resimlerinde, iki el havaya kaldırılmış biçimde gösterilir. Bu duruş, resme bakanları kutsamak için düşünülmüş olmalıdır. 

Onuphrios, kiliselerde çift cinsiyetli olarak betimlenir. Çünkü: efsaneye göre Onuphrius aslında bir kadındır ve erkeklerin ilgisinden rahatsız olunca kendini değiştirmesi için Tanrıya yakarır. Duaları kabul olan Onuphrius, çirkinleşir, yüzünde sakal çıkar. 

Girişte solda: Aziz Oenisimius, atlı aziz Theodoros ile Konstantin ve Helena’nın figürleri var.

Azize Helena Haçı; ana-oğulun birlikte tuttuğu haçtır. Karşıda; İsa ve şapelin bağışçılarından birinin resmi var.

Sağda ise: aziz Onophrios’un resmi var.

Atlı aziz Theodoros’un ejderle savaşmasından ötürü, buraya yılanlı kilise denilmiş. Gerçekte, yılan olarak algılanan tim, ejderdir.  Efsaneye göre, ejderha, günde iki kuzu yiyerek ülkenin açlığa sürüklenmesine neden olur. Kral ejderhayı öldürmek için tüm imkanları denese de, başarılı olamaz.

Fakirleşen ve çaresiz kalan halk ejderhaya genç kızları kurban etmeye başlar. Sıra kralın kızına gelir. Prenses kurban olarak gönderildiği yerde denizden çıkacak olan ejderhayı bekler. Fakat Aziz Feorgios kralın kızını kurtarmak için beyaz atının üstünde oraya gelir, denizden ejderhayı elindeki mızrakla yaralar ve atının ayakları altında ezerek öldürür.

Ejderhanın öldürülmesine sevinen kral, Aziz Georgiosa teşekkür etmek için ona hediyeler sunar. Georgios ise, bu hediyeleri halka dağıtarak oradan ayrılır. Aslında ejderhayı öldürerek atının ayakları altına alma tasvirinin imgesel olduğu düşünülür. İnsanın dünyevi arzularını öldürmesi, nefsini yok etmesi sanki bu betimlemeyle anlatılmak istenmiş gibidir. 

Nevşehir Göreme Açık Hava Müzesi Pantokrator Kilisesi

6-PANTOKRATOR KİLİSESİ

Pantokrator: İsa’nın sol elinde İncil tutarken ve sağ eliyle takdis işareti yaparken tasvir edildiği sahne, Hıristiyan sanatında en çok kullanılan ve Pantokrator ismi verilen tasvirdir. 

Nevşehir Göreme Açık Hava Müzesi Yemekhane

7-YEMEKHANE

Evet, bu bölge bir eğitim yeri olduğu için yemekler topluca pişirilir ve topluca yenirmiş. 

Yılanlı kilise ve Karanlık Kilise arasında, art arda üç yapı vardır. Bunlardan ilk yapı: erzakların saklandığı oyuklardan oluşan kiler, aradaki yapı: mutfak olarak kullanılan, kayalara oyulmuş bir tandırı olan yapı ve son yapı ise, taştan sıra ve masalardan oluşan bir yemekhanedir. Karşılıklı oturarak 45-50 kişinin aynı anda, birlikte yemek yiyebileceği büyüklükte taş masa dikkat çeker. 

Yemekhanedeki taş masanın sonunda, yerdeki dikdörtgen alan üzüm ezmek için kullanılan bir şırahanedir.

 

8-MALTA HAÇLI KİLİSE

Evet, kiliselerde sıkça görülen malta haçının nasıl oluştuğuna ait bir çizim var. Bu sembol: İsa’nın isminin Yunanca harfleriyle yazılışında kullanılan harflerin birleşiminden oluşmaktadır. 

 

9-KARANLIK KİLİSE

Kuzeyden kavisli bir merdivenle çıkılıyor. Karanlık kilise olarak adlandırılmasının nedeni: kilisenin giriş kısmındaki küçük bir pencereden çok az ışık alması. Bu sebeple: fresklerdeki renkler oldukça canlı.

Buraya giriş için ilave ücret ödemek yani bilet almak gerekiyor, müze kart geçmiyor, ilave giriş ücreti vardır. Bunun sebebi, yani buranın paralı olmasının sebebi, burada izhidamı ve fresklerin bozulmasını önlemek imiş. 

Evet, gelelim Karanlık kiliseyi anlatmaya:

Bir yüzeyi çökmüş. Şimdilik giriş kapısının bulunduğu alan, yemekhaneye ve iç odalara açılan bir geçiş noktasıdır. Burası; Kapadokya kiliseleri içinde, resim sanatının olağanüstü bir örneği. Kilisenin yapımı 11’nci yüzyılın sonlarına tarihleniyor.

Kiliseye, bir mezar şapeli bölümünden giriliyor. Şapelde; sağda aziz Theodoros’un silik bir resmi var. Tam karşıda ise, mezar yerleri oyulmuş. Bu mezarların üstünde, aziz resimleri var. Mezar şapelindeki resim, tavanı bütünüyle kaplıyor. Böylesine zengin ve tutarlı bir tablonun, Kapadokya’ da eşi-benzeri yok.

Bu görkemli tabloda, hareket ve renk dengesi çok ustacadır. Konu olarak: İsa’nın göğe yükselişi ve havarilerinin görevlendirilmesi işlenmiştir. Havarilerin görevlendirilmesi; girişe göre sağda, Meryem solda. Burada; diz çökmüş, tuhaf başlıklı birisi daha var.

Bu, kilisenin yapımına katkı sağlayan, bağışçının resmi. Bu, tuhaf kahverengi şapkalı adamın başının üstünde yazan yazının ifadesi; ” Tanrı ….. nın duasını kabul etsin.” Bir kiliseye bağışta bulunan kişi, bugün bile aynı kalıpla bu dilek duasını yazdırır ve üç noktalı yere koydurur.

İsa’nın sağ omuzu üstünde; ” Aramızda barış olsun ya da merhaba. Ve onu görür görmez, bazıları secde etti, bazıları tereddütte kaldı.” yazılıdır. Havarilerin başı üzerinde;” Havariler” yazılı. Gökleri düren meleklerin, solda olanının ayağı üzerinde ise ” analipsis ” yazılıdır. Resmin, Meryem ve melekler yönünde, ilginç bir düzenleme var. Soldaki ağaçlar üzerindeki yazı, en sağdaki ağaçlar üzerinde tamamlanıyor.

Mezar şapelinin solunda yer alan mekan, karanlık kilise olarak adlandırılıyor. Resimleri, Elmalı’daki ressamların izleriyle dolu. Kilise öyle işlenmiş ki, her yerde ya desen ya da çizim göreceksiniz.

Kilise iki kubbeli. Kubbelerden birinin çerçevesine, kilise azizlerinin madalyonları sıralanmış. Her iki kubbede, pantokrator İsa resmi var. Bu resimlerin etkileyici bir canlılığı görülüyor. Bakışları ve duruşu ile, İsa için ifade edilen özellikler muhteşem. Bu resimlerden birisinde İsa, adeta “merakla” bakmaktadır.

Öbüründe ise, ” merhamet ve sadelik ” temsil edilmekte. İsa çizimlerinde, genel olarak rastlanan ve özellikle de Anadolu ikonoğrafyasının bir özelliği olan yoksulluk ve sadelik. Bunlar; inanın, İstanbul’daki Ayasofya’da rastlanabilecek özellikler değil.

Karanlık kilisede, doğum sahnesine de, özel bir dikkatle bakmak gerekir. Yusuf’un kaygılı oturuşu, ahırı sembolize eden hayvanlar, kundakta İsa ve başörtülü Meryem ile İsa’yı kundaktan çıkardıktan sonra yıkayan Salome ve ebe, hep aynı ögelerle işlenen bir kalıptır.

Doğum sahnesinde, insanların yüzündeki ciddiyetin aksine, inek ve eşeğin neşeli görünümleri, tesadüfi bir şey değil. Burada; gülmenin, insanın hayvani doğasına ait bir durum olduğu görüşünün etkisi var.

Kilise bezemesinde, gülen insan betimi, kesinlikle yasak. Çünkü; İsa’nın ölümü ile ilgili dramatik bir öykünün yansıtıldığı bir tapınakta gülmek ve sevinmek, şeytanlıkla ilgili bir şey olarak görülmüştür. Hıristiyanlık; çileyi, acıyı ve yoksulluğu, salt İsa’nın ölümüne duyulan üzüntüden ötürü değil, beden hazlarından şeytani bir öz bulduğu için yüceltmiştir.

Bu kilisedeki, vaftiz sahnesinde: suyun içinde boru çalan bir insan figürü var. Bu figür: Ürdün Nehrinin simgesi. Çünkü: Orta çağda, tıpkı antik çağda olduğu gibi, doğal varlıklar canlı varlıklara benzetilirdi.

Ürdün Nehrinin, insan gibi gösterilmesinin nedeni, İşaiya metinleridir. ” Ürdün seni gördü yüce Mesih. Korkudan yön değiştirdi ve geriye doğru aktı.” Bu resimde; nehrin, İsa’nın vaftiz ziyareti nedeniyle, hem mutlu hem de korku dolu olduğu anlatılmak istenmiş.

Çarmıh sahnesinde: resim sanatı açısından gereken çok fazla ders var. Bu çok güzel bir resim. Üzgün bir İsa, ağlayan kadınlar ve İsa’dan boyut olarak küçük diğer insanlar. Sonra; İsa’nın beden kıvrımları ile cinsiyet dışı çizilmiş hali, çok ayırt edici özellikler.

Bu resimde: solda Mecdelli, ortada Klopas’ın karısı ve en sağda ise İsa’nın annesi olmak üzere, üç Meryem birlikte görülebilir. Solda; İsa’ya mızrak saplayınca su ve kan çıktığını gören asker Lonikinos’un, bu olaydan sonra, askerliği bırakıp Kayseri’ye geldiği, keşiş olmayı seçtiği ama Pilatus’un, onu bularak öldürttüğü söylenir.

O nedenle; özellikle Kapadokya’lılar için önemli bir azizdir ve İsa’yı çarmıha geren askerlerden biri de olsa, zaman zaman aziz halesiyle betimlenmesinin nedeni budur.

Haçın üzerinde, çarmıha germe yazısı okunur. Kadınların üstünde, “kutsal yağ verenler ” yazısı görülür. İsa’nın sağındaki kırmızı yuvarlak güneşi, solundaki ise ayı temsil ediyor. Bunların birer insan yüzü ile tasvir edilmesinin sebebi ise; antik çağdan kalan bir düşünce kalıbı.

Bu resimde; İsa’nın yüzündeki anlamın saflığı, mızrak vurulan yerden fışkıran suyun fışkırmasındaki çocukça abartı, kasların stilize anlatımındaki başkalık dikkat çekici.

Konstantin ve annesi Helena’nın, Bizans haçını tuttukları resim burada. Bunun değişik hikayesi var. İmparatoriçe Helena döneminde, Kudüs civarında bir kadın, keçisini otlatırken, keçinin yediği ot yüzünden halinde bir değişiklik olduğunu ve bu otun bittiği yerin kazılması sonucu, İsa’nın çarmıhının ortaya çıkarıldığına inanılır.

Keçinin yediği ot; reyhandır. Bu yüzden, reyhan otu, İsa’yı simgeler. Helena’nın kilise azizlerinden biri sayılmasında ise; bulunan haçı, Kudüs’ten İstanbul’a getirttiğine olan inançtır. Evet; İstanbul.

 

10-AZİZE CATHERINE ŞAPELİ

Önemli Hıristiyan azizlerinden birisi olan Azize Katerina, 4’ncü yüzyılda Roma İmparatorluğu sınırları içinde bulunan Mısır’ın İskenderiye şehrinde dünyaya gelmiştir. İskenderiyeli Katerina olarak anılan azize, Roma Mısır Valisinin kızı olması sebebiyle bir prenses kimliği taşımaktadır.

Hıristiyan inancını benimseyen ve yüzlerce başka insanı Hıristiyanlığa taşıyan Katerina, Romalılar tarafından keşfedildikten sonra ölüm cezasına çarptırılır. Antik çağdan kalan bir yöntemle, büyükçe bir at arabası tekerleğine bağlanan kolları, bacakları ve gövdesine vurularak kemikleri kırılmak suretiyle idam edilmesine karar verilir.

Fakat azize tekerleğe bağlanacağında vücudu tekerleğe dokunduğu anda mucizevi şekilde tekerlek kırılır. Daha sonra azize kılıçla başı kesilerek idam edilir. Dolayısı ile azize şehitliğe gönderme yapmak için: kırık bir tekerlekle veya bir kılıçla temsil edilir. 

Karanlık kilise ile çarıklı kilise arasında. Anna adındaki kişi tarafından yaptırılan şapelin yapımı, 11’nci yüzyıla tarihlenir.

Yine bir rivayete göre: Azize Catherine: bir gece rüyasında Hz İsa’yı görür, uyandığında ise Hz İsa’nın yüzüğünün parmağında takılı olduğunu görür. Kendisi yıllarca Mısır da Hermit olarak yaşamış ve birçok kişiye Hıristiyanlığı öğretmiştir. 

Azize Katherine: genç kızların, gelinlerin, bakirelerin ve nişanlıların koruyucu azizidir.

Giriş kısmında dokuz mezar çukuru var. Şapel, bir mezar şapeli şeklinde düzenlenmiştir. Haç planlıdır. Haç kolları beşik tonozlu ve tek apsisli olup apsisi templonludur.

Şapelin naos kısmı bezemelidir. Şapel içinde geometrik süslemeler kullanılmıştır. Ayrıca bazı kilise babalarının, aziz ve azizelerin tasvirleri bulunur. 

 

11-ÇARIKLI KİLİSE

Burası diğer kiliselerden yükseğe yapılmıştır ve merdivenlerle çıkılır. 

Elmalı ve karanlık kiliseye benzer. Ama İsa’nın çarmıha gidişi ve çarmıhtan alınış sahneleri, kilisenin farklı özellikleridir. Figürler, genelde büyük ve uzundur. İsa’nın göğe yükseliş sahnesinin altında bulunan ayak izinden dolayı, kiliseye çarıklı kilise adının verildiği sanılıyor.

Çarmıh sahnesi: bu resimde, solda ( birisi İsa’nın annesi olmak üzere) üç kadın (Myrofes), askerler Lonikinos (veya Lokhinos) ile Esopos, İncilci Yuhanna ile Yüzbaşı çizili. Üstte ay ve güneşi temsilen iki yuvarlak var.

Kilisenin alt katında bir yemekhane bulunur. Bu yemekhanenin diğer yemekhaneden ayrılan en büyük özelliği şarap servisi yapılan bölüm olmamasıdır ve buna istinaden buranın eğitim gören öğrenci yemekhanesi olduğu varsayılmaktadır. 

 

12-İSİMSİZ ŞAPEL

Bu isimsiz şapelin içinde bir iskelet var ve bu yüzden “İskelet Şapeli” olarak da isimlendiriliyor. Fazlaca ayrıntılı bilgi yok.

 

14-TOKALI KİLİSE

Bölgenin, bilinen en eski kilisesidir. Burada doğu (Suriye) sanatı ile Batı (Bizans) sanatı kesişir. Dört mekandan oluşur. Karmaşık bir yapısı vardır. İlk anda, bunu anlamak mümkün olmuyor. Eski kilise, 10’ncu yüzyılın başlarına tarihlenir.

Sahneler: tonoz yüzeyine ve duvarların üst bölümlerine yerleştirilmiştir. Resimlerde kullanılan lapis mavisi, tokalı kiliseyi, diğer kiliselerden ayıran en önemli özelliktir. Burada görebileceğiniz resimler, gerçekten de Kapadokya dünyasında rastlayabileceğiniz en yüksek nitelikte, akademik resimlerdir.

Resimlerdeki anlatım becerisi ve orantı, konunun düzenlenişi, renklerin seçilişi, bu kiliseyi tüm Kapadokya’nın resim tekniği açısından en yüksek özellikler taşıyan kilisesi olarak görmeye neden olur. Kilisede iki bölüm var. Girişteki Tokalı I ve sonradan açılmış olan geniş mekan Tokalı II.

Duvarlarda, Aziz Minas ve Viktor’un resimleri görülebilir. Bunlar: Roma döneminde, Hıristiyan oldukları için öldürülmüşler.

Nevşehir Derinkuyu Yeraltı Şehri hakkındaki gezi yazım için Derinkuyu Yeraltı Şehri

 

Nevşehir Kapadokya

Nevşehir Kapadokya

 

KAPADOKYA ADI

Nevşehir Kapadokya; Bölgenin adı ile ilgili birçok varsayım bulunmasına rağmen, bunlardan en çok kabul göreni; Kapadokya kelimesinin Pers dilindeki “Katpatuka” kelimesinden türetildiğidir.

Bu kelimenin Pers dilindeki anlamı ise:  güzel koşan atlar ülkesi, iyi koşan cins atlar ülkesidir. Burada yetiştirilen atların; sonraki zamanlarda Roma Arenalarında kullanıldığından söz edilir.

Atlar ile birlikte, burada yetiştirilen katırların önemi de; bölge ve yakın çevrede yaygındır. Hatta; katırların ününün, Babil’e kadar yayıldığı söylenir.

KAPADOKYANIN OLUŞUMU

Nevşehir Kapadokya;

Günümüzden, 25 milyon yıl önce; Kuzeydeki Anadolu Platosunun sıkıştırması sonucu; bölgedeki aktif birer volkan olan yanardağlar faaliyete geçer. Erciyes, Melendiz, Hasan Dağı ve Göllü Dağı; bölgeye, önce kül ve sonra lav püskürtür.

Bu püskürtmeler sonucu ortaya çıkan yanardağ külleri; büyük bir alana yayılır. Toprak; sarı, kırmızı ve beyaz renge bürünür. Toprağın üzerinde, üst üste biriken küller; yağmur sularıyla sertleşir ve “tüf” adı verilen, sarı renkli kayaya dönüşür.

Bu tüf tabakası; bölgedeki toz ve diğer volkanik malzemelerden de etkilenerek kalınlaşır; Platodaki göller ve akarsular üzerinde, yer yer kalınlık 100-150 m.ye kadar yükselir. Ayrıca; sertlik yapılarında farklılıklarda oluşur.

Yanardağlar, küllerden sonra balçık gibi lavlar da püskürtür. Böylece; üst üste yığılmış kül tabakalarının üstü, sert bazalttan oluşan, ince bir lav tabakası ile örtülür. Dağların soğuyup sönmesinden sonra; uzun süreli yağmurlar başlar.

Ani sıcaklık değişiklikleri, bu lav tabakalarını çatlatır ve yer yer parçalar. Yağmur suları, bölgedeki bitki örtüsünün az olması nedeniyle, bu çatlaklardan sızar ve alt bölümdeki yumuşak ve geçirimsiz tüf tabakasını aşındırır.

Bu aşındırmalar sonucunda; sert bazalt kaya tabakasından, şapkaları bulunan koniler ortaya çıkar. Yıllar süren bu erozyona; rüzgar ve eriyen kar suları da karışınca, vadi yamaçları ve halkın ” peri bacaları ” olarak isimlendirdiği kaya şekilleri ortaya çıkar.

Paşabağ civarında bulunan şapkalı peri bacaları, konik gövdelidir ve tepe kısımlarında, bir kaya bloku bulunur. Şapkayı oluşturan kaya türü, gövdeyi oluşturan kaya topluluğuna oranla, daha dayanıklıdır.

Zaten; şapkadaki kayanın direncine bağlı olarak, peri bacaları uzun ve kısa ömürlü olabilirler. Ayrıca; şapkadaki kaya, zayıf tüfün erozyonunu geciktirerek peri bacalarının yüksekliğini kontrol eder.

Genelde; peri bacalarının çapları; 1 ile 15 m. arasında değişir. Bölgede, en yoğun bulundukları yer ise; Avanos-Uçhisar ve Ürgüp üçgeni arasında kalan vadilerdir. Ürgüp, Derbent ve Uçhisar gibi yüksek noktalarda, peri bacalarının boyu nispeten küçüktür.

Vadilerden aşağıya doğru inince ise yükseklik artar, bunun sebebi ise erozyondur. Uçhisar’a göre, daha aşağıda kalan Göreme’nin Zemi Deresi adlı bölümünde ise, çok büyük peri bacaları görülebilir.

Bölgede; peri bacaları dışında; vadi yamaçlarında, yağmur sularının oluşturduğu ilginç kıvrımlar görülebilir. Bunlar, bölgeye ayrı bir özellik ve güzellik katarlar. Bazı yamaçlarda görülen renk armonisi ise, yanardağlardan püskürtülen lav tabakalarının ısı farkından dolayıdır.

Evet; peri bacalarının nasıl oluştuğu hakkında sanırım kısa ve öz bilgi sahibi oldunuz. Peri bacaları doğal yollardan oluştuktan sonra, zamanla insan emeği devreye girer. Kayalara; kiliseler ve muhteşem yeraltı şehirleri oyulur ve böylece büyük bir uygarlık yaratılır.

PERİ BACALARININ OLUŞUMU HAKKINDAKİ ÖYKÜ

Nevşehir Kapadokya;

Peri bacalarının oluşumuna ait; jeolojik ve bilimsel veriler yanında; halk arasında anlatılan türlü efsaneler de söz konusudur.

Ben sizlere yörede yaygın olan efsanelerden, iki tanesini anlatacağım.

Nevşehir Kapadokya;

Kapadokya’da bir köy. Köylüler harman yerinde ekin kaldırmaktadırlar. Tozu-dumana katarak bir ordu gelir. Köylülerin; ekinlerine ve hayvanlarına el koyarlar ve yine geldikleri gibi tozu-dumana katarak geri giderler.

Bunların yaptıkları kötülükten çok etkilenen bir köylü kadın; ” Ekmeğimize, aşımıza el koydunuz. Allah sizi taş etsin ” diye bağırır. Yaşlı kadının duası kabul olur ve o askerlerin hepsi taş olurlar. Günümüzde ise, bunların peri bacaları silüetine büründükleri rivayet edilir. O yüzden yöre halkı; peri bacalarına ” gavurun askerleri ” der.

İkinci öykü, biraz daha uzun.

Bir zamanlar; bu bölgede, büyük ve korkunç devler yaşarlar. İnsanlar, bu devlerden çok korkarlar ve onları kızdırmamak için, ülkenin yüksek dağlarına çıkarak sunaklara hediye bırakırlar ve kurban keserler.

Günlerden bir gün, periler ülkesinin padişahının yolu, bu ülkeye düşer. Peri Padişahı, bu zavallı insan ırkının çaresizliğinden çok etkilenir ve onlara yardım etmeye karar verir. Emrindeki tüm perileri çağırır ve onlara ” Ey kardeşlerim, insan kardeşleriniz çok zor durumdalar.

Onlara yardım etmek istiyorum. Şu karşıdaki dağların zirvelerinde yaşayan zalim devleri durduralım. Bu insanların çilesine son verelim. Eyer biz zalim devlerin yaşadığı dağların ateşini söndürürsek, devler de yerin altına kaçar ve insanları bir daha rahatsız etmezler ” der.

Bunun üzerine; binlerce peri, ellerinde, kar ve buz taneleriyle, devlerin yaşadığı dağın doruğunda toplanır. Ellerindeki kar ve buz tanelerini, dağın tepesinde fokurdayan ateşe atarlar. Günlerce uğraştıktan sonra ateşi söndürmeyi başarırlar. Bunun üzerine, devler korkar ve yerin derinliklerine kaçıp saklanırlar.

İnsan ırkı, perilerin bu zaferini büyük sevinçle karşılar. Günler-geceler boyunca şenlikler düzenleyip, zaferi kutlarlar.

O günden sonra, insanlar ve periler arasında çok sıkı dostluk oluşur. Bu dostluk uzun yıllar sürer. İnsanlar, kayalara oydukları mağaralarda yaşarken, periler de sivri kayaların üzerindeki küçük odalarda yaşarlar.

Bu mutlu ortamda, iki genç yaşamaktadır. Bunlar; insanların padişahının oğlu Revan ve Periler padişahının kızı Gülperi.

Bir zaman sonra, Revan, atalarının daha önce çektikleri acıların intikamını almak için, devlerin yer altında saklandıkları dünyaya inmeye karar verir. Yeraltı ülkesine giderken, yolda açılan kapılardan rahatça geçer, yalnız son kapıya geldiğinde, içeriye girmesiyle birlikte, büyük bir kaya parçası yuvarlanarak, kapının ağzını kapatır.

Revan, o an, zalim devlerin tuzağına düştüğünü düşünür, ama artık çok geçtir. Bulunduğu yerden çıkamaz, böylece günler gelip geçer.

O sırada, yer üstünde, Gülperi, rüyasında yakışıklı bir genç görür. Bu genç, çaresiz ve korkmuş bir şekilde, ona, kendisini kurtarması için yalvarır.

Gülperi; dayanamaz, rüyasını dadısına anlatır. Dadı ise, rüyayı şöyle yorumlar ” Güzel kızım, gördüğün rüya gerçektir. Böyle bir delikanlı var ve o şu anda zalim devlerin ülkesinde hapis. Bu yüzden de, senden, kendisini kurtarmanı istemiş ”

Gülperi, dadısının bu yorumu üzerine, hemen harekete geçer, emrindeki muhafızlarla birlikte karanlık yeraltı ülkesine gider. Revan gibi bütün kapıları hızla geçer. Son kapının önüne geldiklerinde ise, kapının ağzının büyük bir kaya parçası ile kapalı olduğunu görür.

Muhafızlar, kayayı yerinden kaldırarak kapıyı açarlar. Gülperi odadan içeriye girince, rüyasına giren genci, bir köşede baygın, yatarken bulur. Onu alır ve yeryüzüne çıkarak, en yüksek kayanın üzerinde kurulu olan periler padişahının sarayına getirerek tedavi etmeye başlar.

Revan; kendisine gelip karşısında Gülperiyi görünce, ona aşık olur. Zamanla evlenmeye karar verirler ve babalarını ikna etmek için ayrılırlar.

Ancak; o güne kadar birlikte yaşayan insanlar ve periler, birbirlerinden kız alıp vermemişlerdir. Bu yüzden; insanların padişahını meclisinde uzun tartışmalar yapılır.

Sonuçta ise; insan ırkının muhafazası için, insanların periler ile asla birlikte olamayacaklarına karar verilir. Çünkü; insanlar ölümlü, periler ölümsüzdür. Revanın ise periler tarafından büyülendiğine ve Gülperiye aşık ettirildiğine inanırlar.

Buna dayanarak, perileri ülkelerinden kovarlar. Revanı bir odaya hapsederler ve perilerle savaş hazırlıklarına başlarlar.

İnsanların, kendileriyle savaş yapmak için hazırlandıklarını duyan periler ise, bu durumu kendi padişahlarına iletirler. Periler padişahı, buna çok üzülür. Hemen halkını toplar ve onlara “Bizler, onları korkunç devlerin zulmünden kurtardık. Ama insanlar zayıf yaratıklar.

Yaptığımız iyiliği çabuk unuttular. Çok geçmeden hatalarını anlarlar. Şimdi, onlarla savaşırsak, çok büyük kayıplar verirler. Büyük acılar yaşanır. En iyisi, biz şimdilik savaşmayalım ve onlar hatalarını anlayana kadar da buralardan uzaklaşalım ” der.

Bütün periler, yaşadıkları odalardan, gökyüzüne doğru havalanırlar. Peri padişahı, periler oradan uzaklaşınca, yer altındaki devlerin yine yer üstüne çıkacaklarını düşünür. Halkını toplayıp ” hemen şekil değiştirin, güvercine dönüşün ” der.

Bütün periler, hep birlikte birer güvercine dönüşür. Böylece, insanlar onları görse de tanıyamayacaklardır. Güvercinlere dönüşen periler; tekrar, sivri kayalıkların ucundaki odalarına dönerler ve oralarda yaşamaya devam ederler. Böylelikle, insanları korumaya devam etmiş olurlar.

İşte böyle, peri bacalarına ait, iki öykü. Bunlar; halk arasında yaygın öyküler, her ne kadar peri bacalarının oluşumunda, bölgenin coğrafi yapısının büyük önemi olsa da, öykülerin yeri de farklı değil mi?

TARİHİ SÜREÇ

Nevşehir Kapadokya;

MÖ.550 yıllarında, Lidyalılar yenilince, Anadolu Pers egemenliğine girer. Persler ise; MÖ.322 yılında başlayan döneme kadar, Anadolu’yu yönetirler. Büyük İskender’in Persleri yenilgiye uğratmasından sonra, bölgeye Seleukos hanedanlığı egemen olur ve bağımsız Kapadokya Krallığı kurulur.

Bu dönemde; ülkeyi Eusebıa (Kayseri) şehrinden yöneten krallar; bölgenin dilini ve kalkınmasını geliştirirler. MS.17 yılında, Romalılar tarafından Kapadokya Krallığına son verilir ve burası bir Roma eyaleti haline gelir. Hıristiyanlık çağının en büyük din adamları ve mezhepler, bölgede ortaya çıkar.

KAPADOKYA’DA HIRİSTİYANLIK

Nevşehir Kapadokya;

Roma hakimiyeti egemen olunca, bölgede, özellikle Kayseri, parlak bir şehir olarak göz kamaştırır. Hıristiyanlık çağının en büyük din adamları ve mezhepler ortaya çıkar.

Ortodoksluğun en önemli azizlerinden olan Aziz Vasıleos; 330 yılında, Kayseri’de doğmuştur. Vasileos; manastırların ve keşişlerin yaşamını düzenleyen kuralları koyan ilk din adamıdır. Tüm keşişleri, Ortodoksluğa kazandırmak için harekete geçer ve bunun için eğitim birliğinin sağlanması gerektiğini düşünür.

Günümüzde, bölgede görülen pek çok manastır, bu düşüncenin ürünüdür ve keşişlerin yoğun olarak yaşadıkları yerlerin yakınlarına kurulmuşlardır. Manastır ve keşiş yaşamına ait ilk temel ilkeleri o koymuştur. Kapadokya’daki münzevi yaşamın temel mantığını, keşişlerin halkla birlikte yaşamasını ve kölelik ve de ayrıcalıklı herhangi başkaca bir sınıfın bulunmamasını kural haline getirmiştir.

İsa, başka yerlerdeki resimlerinde imparator giysileri içinde gösterilmesine rağmen, Kapadokya kiliselerinde insan olarak betimlenmiştir. Çünkü; erken Hıristiyanlık; hem yoksullar ve hem de yoksulluk için doğmuş bir dine benziyor.

Kapadokya’daki kiliseler, her türlü safsatanın dışında ve basit yapılar. Ayrıca; çocuklar ve yaşlılar için manastır kurulması fikrini düşünüp uygulayan da Vasıleos. Kurulan bu manastırlara, onun adına izafeten Vasılyada ismi verilmiş. Dünyanın, belki de, bilinen en eski bakım yurdu ve vakfı, Kayseri’de kurulmuş.

Vasıleos, Hıristiyanlık hiyerarşisi içinde önemli bir yer tutar. Bu nedenle; onun resmi, tüm Ortodoks dünyasında ve Kapadokya’da mevcut kiliselerin ana ve yan apsislerine çizilmiş. Tüm bunlar nedeniyle, hem Kayseri ve hem de Vasıleos, Ortodokslar için önemli unsurlar.

İsa’nın havarilerinden Pavlos, Ankara’ya giderken Kapadokya’ya uğrar. Kayıtlardaki bu durum, bölgenin dinsel önemini yükseltir.

MS.2’nci yüzyılda yaşamış olan, Kayseri Piskoposu Aleksandros, bölgenin yetiştirdiği önemli din adamlarından biridir.

Bölgede; MS. 4’ncü yüzyıl ve daha sonralarında ise; Kapadokya’nın babaları olarak adlandırılan insanların dönemi başlar. Bu dönemde; Roma İmparatoru 3’ncü Leon, imparatorluk sınırları içinde, ikonları yasaklar.

Bunun üzerine, ikon yanlısı, birçok kişi, kaçarak bölgeye sığınır ve bölgenin önemi doruk noktasına çıkar. İkonoksalm hareketi olarak isimlendirilen ve 726 ile 843 yılları arasını kapsayan bu dönem, 100 yıldan fazla sürer ve Kapadokya manastırları oldukça gelişir.

MS.11 ve 12’nci yüzyıllarda, Kapadokya Selçukluların egemenliği altına girer. Bu ve bunu takip eden Osmanlı dönemlerinde, bölgede sorun görülmez. Son Hıristiyanlar ise, 1924-1926 yılları arasında yapılan mübadele sonucu, Kapadokya’yı terk ederler.

KAPADOKYA HAKKINDA GENEL BİLGİLER

Yörenin en önemli özelliği: Erciyes Dağı ve Hasan Dağı tüflerindeki aşınmalar sonucu oluşan olağanüstü kaya şekilleri ve bu kayalar içine oyulmuş mekanlardır. Bu mekanlarda; kışın ılık, yazın ise serin olan iç iklim koşulları, her mevsim yaşanabilen alanlar yaratması bakımından önemlidir.

Bölge; üzüm yetiştiriciliği ve şarap yapımı ile ünlüdür.

Bölge; 1985 yılında, doğal ve kültürel özellikleri nedeniyle, UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine alınır.

TAŞ İŞÇİLİĞİ

Bölgenin tek mimari malzemesi olan taş, yörenin volkanik yapısından dolayı, ocaktan çıktıktan sonra yumuşak olduğundan, çok rahat işlenebilir. Ancak, hava ile temas ettikten sonra sertleşir ve dayanıklı bir yapıya bürünür.

Kullanılan malzemenin bol olması ve kolay işlenebilmesinden dolayı, yöreye has olan taş işçiliği gelişmiş ve mimari bir gelenek haline gelmiştir. Gezinizde, bol miktarda bu taş işçiliğinin örneklerini görmeniz mümkün olacak. Hediyelik olarak tercih edebileceğiniz cins ve miktarda almayı ihmal etmemenizi öneriyorum.

GÜVERCİNLİKLER

Yöredeki güvercinlikler, 18’nci yüzyılın sonlarında ve 19’ncu yüzyılın başlarında yapılmış. Yüzeyleri; yöresel sanatçılar tarafından, zengin bezemeler ve kitabelerle süslenmiş. Özellikle; Uçhisar kasabasındaki güvercinlikler görülmeye değer.

KİLİSELER

Bölgedeki kiliselerin içinde, fresk adı verilen duvar resimleri çok ünlü. Kiliselerde, iki tür resim var. Bunlardan birincisi; doğrudan duvarın üstüne yapılmış ve kırmızı renkli boya kullanılmış resimler. İkincisi ise, kaya duvarın üzerine, alçı-kum ve saman karışımı ile bir sıva yapılmış ve bu sıva üzerine, konularını İncil’den almış ve Hz. İsa’nın hayatını anlatan hikayeler resmedilmiş.

YÖRESEL YEMEKLER

Yöresel yemeklerden en ünlüleri: düğü (ince bulgur) çorbası, sütlü çorba, ağpakla (kuru fasulye), nohutlu yahni, kayısı dolması, gendime, dıvıl ayva dolması ve dolazdır.

Nevşehir Kapadokya

BALON UÇUŞ TURLARI

Sıcak hava balonları ile yapılan turlar; hava sıcaklığının 28 derecenin üzerinde olduğunda ve aşırı rüzgarlı hava koşullarında yapılmıyor. Uçuşlar; meteorolojik koşulların uygun olduğu günün, sabahı erken saatlerde yapılıyor.

Sabah saat 05.00 civarı, yolcular otellerinden alınıyor ve kalkış alanına geliniyor. Kısa süreli hazırlıklardan sonra, gün doğumuna yakın uçuşlar başlıyor. Uçuşlar, yaklaşık 1 saat civarında. Yerden 1000 feet yüksekliğe kadar çıkılıyor.

Uçuş süresi sonunda ise, uçuş hatırası olarak yolculara birer uçuş sertifikası veriliyor. Tüm balon uçuş macerası, yaklaşık 3 saat sürmekte. Saat 08.00 civarında, yolcular yeniden otellerine geri bırakılmaktalar. Yükseklik korkusu olmayanların denemelerini tavsiye ediyorum.

Nevşehir Avanos hakkındaki gezi yazım için  Avanos