Gökova

Gökova


Gökova denilince, aklıma hemen, Haluk Levent’in, “Gökova” şarkısı geliyor. Belki sözlerinin bir kısmını hatırlayanlarınız olabilir. “Cennet vatan Türkiye’nin kıyısında. Rüzgar esmez, yağmur yağmaz, adı Gökova. Gökyüzü paramparça orada.

Ağaçlar sessiz, yeşili öldürdük Gökova’da.” Bir de; Halikarnas Balıkçısı’na atfen anlatılan, bir hikaye var.

O da, Şöyle ki :”Halikarnas balıkçısı, ölür, melekler onu cennete götürürler. Cenneti görünce:” Burası cennet, peki, Gökova neresi?”

Evet, yaklaşım elbette güzel. Yani: Gökova’nın cennet ve hatta cennetten daha güzel bir yer olduğunun tasviri açısından ilginç bir hikaye.


Evet, buyurun; Gökova’yı tanıyalım ve bu güzellikleri yaşamak için, mutlaka oraya gidelim.

Gökova


ULAŞIM:


Bulunduğunuz yerden, bir şekilde Muğla’ya ulaştığınızı düşünüyoruz. Muğla’dan sonraki yolculuğunuz ise şöyle gelişecek. Öncelikle: Yatağan Termik Santralının hemen yanından geçecek ve maalesef büyük bir ikilem de kalacaksınız.

Gökova körfezinin kuzeyindeki linyit yataklarının değerlendirilmesi amacıyla, Milas ilçesi sınırları içinde, Türkevleri Köyü ile Ören Beldesi arasında kurulu. Asıl adı: Kemerköy Termik Santralı.

Yoğun hava ve deniz kirliliğine ve körfez ile çevresindeki doğal dengenin bozulmasına sebep oluyor. Hani; bu santral, bu güzel yöre de doğaya büyük zararlar vermekte. Diğer yandan düşünüyorsunuz, enerji olmadan, elektriksiz hayat mümkün değil ki, bir şekilde enerjinin üretilmesi gerek.

Yine de: eski teknoloji kullanılarak elektrik üretilen bu tesiste, gerekli tedbirlerin alınması ve özellikle bacaların filtrelerinin takılarak, sürekli aktif olarak bulundurulması şart.

Çevre örgütleri; bu tesis ile ilgili protestolarını zaman zaman yoğunlaştırıyorlar.

Muğla’yı geçip; Marmaris’e doğru yol aldığınızda, bir süre sonra, Sakar Geçidi denen yere ulaşacaksınız.

1000 metre yüksekten, kıvrıla kıvrıla inmeye başlayan yol üzerinde, tam burada, eşsiz bir manzara sizi bekliyor.

Sanki: uçaktan bakar gibi, aşağıda Gökova’yı görebileceksiniz. Marmaris’e giden, meşhur okaliptus ağaçlı yol, önünüzde uzanıyor. Aşağıda, uzanan engin bir ova var.

Zengin meyve bahçeleri, verimli topraklar, seralar, okaliptus ağaçlarının gölgelediği Marmaris yolu ve Ege’nin mavi suları.

Yol kenarında, manzara seyretmek için park yerleri var. Aracınızı kenara çekin ve manzarayı mutlaka bir süre izleyin. Hoş, körfez çoğu zaman sisler içinde olabiliyor.

Bu durumda, size manzarayı izleme şansı vermiyor. Ama, bakın. Sis yoksa, bu manzaranın keyfini mutlaka bir süre yaşayın.

Muğla’dan çıktıktan 29 km. sonra, Gökova’ya ulaşacaksınız.

Biraz önce söylediğim, tepeden aşağıya iniyorsunuz. Bu virajlı yol, ovaya inerken, gitmek istediğiniz yer Akyaka ise, Akyaka’ya ayrılıyor. Sağa dönüp, çamlar arasından Akyaka’ya geçebiliyorsunuz. Akyaka’nın özel mimarisi hemen dikkatinizi çekecektir.

Akyaka şehir merkezine girip, orman alanına doğru ilerlerken sola dönerseniz, plaja çıkarsınız.

Gökova-Marmaris arası uzaklık ise: 32 km. dir. Muğla-Marmaris karayolunda ilerlerken, sakın, Akyaka Sapağını kaçırmayın. Kaçırırsanız geri dönmek sorun oluyor.

Evet: Gökova’nın belli başlı yerlere uzaklıkları ise şöyle: Dalaman Havaalanı: 65 km., Bodrum Havaalanı: 115 km., Fethiye: 125 km.

Gökova


GENEL:

Gökova: Gökova (Kemre) körfezinin doğusundadır. Ula ilçesine bağlı bir beldedir. Kuzeyinde: yüksekliği, 1000 metreye ulaşan dağlar dikkati çeker. Bu dağların ormanla kaplı olması, yemyeşil bir görüntü vermesi açısından yörenin güzelliğini etkiliyor.

Bu, rengini gökyüzünden alan ovanın adı: Gökova. Gökova ve onun iskelesi, şirin Akyaka burada. Gerek Gökova’da ve gerekse Akyaka’da konaklayabilirsiniz.

Kıyıya doğru gittikçe daralan Gökova körfezinin uzunluğu: 80 km. civarında.

Kuzeyde Bodrum ve güneyde Datça var. Körfezin: girişinde, kuzey ve güney kısımlarının açıklığı ise: 35 km. Uzaktan bakıldığı zaman, körfez, sütliman görünür. Aslında: açıklarda, sert rüzgarlar eser.

Körfezin doğu kıyılarında, deniz sığ. Derinlik: açıklarda ve batıya gidildikçe artıyor. Kuzey kıyıları ise: dik ve yüksek. Bu kıyıların ardında: Yanan Dağı uzanıyor.

Körfezin en önemli özelliği: güneydoğu kıyısının, Türkiye’nin en girintili-çıkıntılı kıyı kesimi olmasıdır. Bu kesimde; iç içe geçmiş, genellikle daire biçiminde ve yörede “bük” adıyla anılan çok sayıda koy bulunmakta.

Bu koyların başlıcaları: Çökertme, Akbük, Gelibolu, Söğüt Bükü, Ballısu, İngiliz Limanı, Değirmen Bükü, Langoz Limanı ve kıyısında bir de tatlı su kaynağı bulunan Mercincik Limanı. (Bunlar hakkında, aşağıda ayrıntılı bilgi vereceğim)

Ayrıca: körfezin güneydoğu kıyıları önünde, çok sayıda, irili ufaklı ada var.

Bunların başlıcaları: Karacada, İncirliada, Yalı Adası, Şehir adası olarak da bilinen, Sedir Adası’dır. Her bir adanın yüzölçümü: 1 km. kareden az. Körfezin batısında ise: Yunanistan’a ait, İstanköy Adası bulunuyor.

Doğal ve tarihsel değerlere zengin olan körfez, yat turizmi açısından büyük önem taşıyor. Bu koylar ve adacıklar: yatlar ve mavi yolculuğa çıkan teknelerin uğrak yerleri.

Yabancıların; özellikle de, İngiliz’lerin haritalarında, Kos (İstanköy) adıyla anılan körfez, halk arasında da “Kerme Körfezi” diye anılır. Kerme adı; bugünkü Ören Beldesinin, tarihte adı olan “Keramos” dan gelmektedir.

Yunanistan’da, Atina yakınlarında da aynı adı taşıyan antik bir kent var.

Zaten, “Keramos” tarihte, daha çok çanak-çömlek üretimi yapılan merkezlere verilen Yunanca bir ad. Ancak, ne hikmetse, bizim Keramos’ta; çanak-çömleğe ait herhangi bir ize rastlanmamış. Yalnızca, bize isim kalmış. Hatırlayanlar olabilir, çoğu yerde, seramiklere, keramik deniliyor.

Yazları oluşan sıcak hava, denizden esen “meltem” sayesinde, çok az hissedilir. Yani: bu bölgede nem olmaması çok güzel. Terlemiyor ve nispeten yaşamınızı daha rahat sürdürüyorsunuz.

Evet, buranın bir özelliği daha var.

Bu bölge: zemini hareketli bir bölge. Yani: sık sık, muhtelif çaplı yer sarsıntıları yani deprem olmakta. Karşılaşırsanız, unutmayın ki, burada sürekli yer sarsıntısı olabilmekte.

Bodrum’dan Gökova körfezine açılanlar, Tavşan adasından sonra, sırasıyla: Yalıçiftlik, Orak Adaları, Kargı Bükü, Çökertme, Çakal ve Akbük Koylarını geziyorlar.

Gökova Tarihi


TARİH:

Gökova ve Akyaka bölgesinin bilinen tarihi; MÖ.2600 yıllarına dek uzanır. Karia uygarlığının, “İdyma” kenti, Akyaka’nın ilk yerleşim yeri olarak bilinir. Akyaka’nın mahallelerinde görülen kaya mezarları, bu döneme aittir.

Kaya mezarlarının 250-300 metre kadar yukarısında ise, Akropol bulunuyor.

MÖ.3’ncü yüzyılda: İdyma kenti, Rodos adasının karşısına gelen anlamında “Rhodeian” ismini alır.

MÖ.200 yıllarında, Rodos’lu Nicagoras tarafından, kent, Rodos egemenliği altına alınır.

Evet: MS.1’nci yüzyıl sonlarında, İdyma kenti, Roma kenti olur. MS.3’ncü yüzyıl ortalarında: Roma imparatorluğunun zayıflaması sonucu, bölgede düzensizlik baş gösterir ve salgın hastalıklar ve yıkıcı depremler sonucu, İdyma kenti, tarihin karanlıklarına gömülür.

Bölge: 13’ncü yüzyıl sonlarında: Türk egemenliğine girer. Karia; Menteşe Bölgesi adını alır. Önceleri; Menteşe Beyliğine ve daha sonra ise, 1420 yılında, Osmanlı egemenliğine girer.

Osmanlı döneminde: Kanuni Sultan Süleyman, Rodos’un fethi için kara ordusu ile, 1522-1523 yılları arasında, bölgede kalır.

Gökova gezilecek yerler

GEZİLECEK YERLER:

Gökova Sakartepe Seyir Terası

SAKARTEPE SEYİR TERASI

Sakartepe’den Seyir Terasına gitmek için ana caddeden ayrılıp orman içine sapıldığında, yol oldukça bozuktur, özellikle aracınız arazi aracı ise, bu yolu devam etmenizi öneririm. Yolun toplam uzunluğu 3 km dir ve özellikle yolun 2 km kadar bölümü topraktır.

Burası, aslında bir Orman yangını gözetleme yeri olarak yapılmıştır. Ancak sonradan bir kafe açılmış ve seyir terası ilave edilmiştir.

Gökova Sakartepe Seyir Terası

Evet, burası: rakımı 900 metre olan bir tepe ve üzerinde bir kafe bulunmaktadır. Akşam saat: 19.00’a kadar açıktır. Kafe de, yiyecek ve içecekler var ve fiyatlar nispeten uygundur. Ancak kredi kartı kabul edilmiyor, yanınızda nakit bulundurmayı unutmanızı.

Burada bulunan seyir terasından: Muğla Akyaka’dan Marmaris’e kadar kuşbakışı muhteşem bir manzara izlenmektedir.

Evet, bu muhteşem manzarayı izlediğinizde belki de o yol sıkıntısını çektiğinize değeceğine hak vereceksiniz, keşke yolu yapılsa diyeceksiniz.

Gökova Aşıklar Yolu

 AŞIKLAR YOLU

Gökova Merkezdedir. Burası aslında ana yola paralel bir bir köy yoludur. İki yanı yüksek ağaçlarla kaplıdır. Bu ağaçlar 1938 yılında burada bulunan bataklığı kurutmak için dikilen Avustralya’dan getirilen ve çok su çeken 1500 okaliptüs ağacından oluşmaktadır.

O yıllarda yörede oturan halk, sırta nedeniyle zor günler geçirmiştir.

Aşıklar Yolu: Marmaris’ten çıktıktan sonra, Antalya-Muğla kavşağına geldikten sonra, durup arabanızdan inin, anayola paralel sağdaki köy yoludur.

Gökova Aşıklar Yolu

Ağaçlar çok yüksek ve çok geniş gövdelidir. Yani, burası ağaçlardan oluşan bir tünel gibidir.

Burada Okaliptus ağaçlarının üzerine çok sayıda, yüzlerce isim kazınmıştır.

Evet bu yolun bir başka özelliği de, yolun sonunda-başında meşhur tostçuların olmasıdır. Akçapınar tostunu burada tatmalısınız.

 

KARGI KOYU

Gökova şehir merkezine en yakın koylardan birisidir ve merkeze 3 km uzaklıktadır. Burada: antik dönemde Akantos isimli bir şehir kurulmuştur ancak bu şehirden günümüze herhangi bir kalıntı kalmamıştır. Burada oldukça güzel yüzülecek yerler vardır.

Gökova Palamut Bükü


PALAMÜTBÜKÜ

Datça merkezine: 25 km. uzaklıktadır. Koyun açığında: küçük bir ada var. Lokanta ve pansiyonlardan yararlanmak mümkün. Kumsalı: 2 km. uzunluğunda. Kum ve çakıl karışımı. Denizi çok temiz.

Denizde: 25 metre derinlikte, dipte net görüntü mümkün, yani zıpkınla balık avlanabilir. Burada: ayrıca, tekne ve yat barınağı da bulunuyor.

Buradan alışveriş yapmak da mümkün.

Özellikle; almanızı önerebileceğim: bu yörenin leziz yiyeceklerinden: badem, zeytinyağı, bal, kekik ve diğer şifalı olduğu söylenen bitkiler var.

 

DOMUZBÜKÜ

Sessiz, sakin bir ortam arayanlar için ideal bir yer. Televizyon dahil, kimi nimetleri unutmak isteyenler tarafından tercih ediliyor. Karayolu ulaşımı yok.

Bu nedenle: yarımadanın, el değmemiş koylarından biri. Datça’dan, bir saatlik tekne yolculuğu sonucu ulaşılıyor. Konaklamak isteyenler için tek seçenek: bungalov tipi evlerden oluşan bir tesis var.

Çevresi: çam ağaçlarıyla kaplı, geniş plajı olan koy: güney dışındaki tüm rüzgarlara kapalı. Denize girmek ve dinlenmek dışında, küçük çevre turları yapmanız da mümkün.

Elektrik dahil, hiçbir teknoloji yok. Kendisiyle baş başa kalmak isteyenler için, ideal bir ortam sunuyor.

Çevrede, yürüyerek ulaşılabilecek bir mağara ve kaya şekilleri var.

Gökova Çökertme

ÇÖKERTME

Çökertme beldesi: Gökova’nın Bodrum’a doğru uzanır. Gökova merkeze 65 km uzaklıktadır.

Bodrum’dan 1.5 saat uzaklıkta, Mazı’dan sonra ve virajlı bir yol ile buraya ulaşılıyor. Evet uzun bir yol, minik köyler geçiliyor, bol bol zeytin ağacı görülüyor ve sonuçta Çökertme koyuna ulaşılıyor.

Sonuç olarak karadan ulaşımı zordur, o yüzden Çökertme genel olarak denizden teknelerle ziyaret ediliyor.

Gökova Çökertme

Özel koruma bölgesi ilan edildiğinde, burada yapılaşma yoktur, yasaktır.

Çökertme: dağlarla çevrili bir koydur. Muhteşem bir deniz, ufukta tekneler, karada tek sıra az katlı restoran ve pansiyonlar yani Yunan adası havasında bir ortam. Restoran ve pansiyonlar, denize sadece 2-3 adım ötededir.

Pansiyonda yattığınız yerden denizi görebilir, gece dalga sesiyle uyuyabilirsiniz. Yani lüks bir yer olmamasına rağmen, buradaki pansiyonların konumu muhteşem güzeldir.

Çökertme Limanı: Bodrum ve Gökova arasındadır.

Çökertme köyü, oldukça küçük bir köy olduğundan, yörede gezilecek yer yoktur. Ancak yakınlarda bulunan yerlere (Mazı köyü, Fesleğen Bükü, Kargılı Bükü gibi) gidebilirsiniz.

Çökertme Limanında sadece 5-6 tane restoran vardır. Bu restoranların ilginç bir uygulamasına şahit oldum.

Restoranın önünde, sahilde motordaki restoran görevlisi gençler, koya giren tekneleri dürbünle takip ediyorlar ve koya gelen yabancıları kendi lokantalarına davet ediyorlarmış.

Çökertme de bir yürüyüş yolu, çarşı ve müzikli eğlence mekanı bulamazsınız. Burada tatil yapmayı düşünürseniz: sadece bir şeyler yemek, kitap okumak, bir şeyler içmek, denize girmek, biraz uyumak, yemek yemek ve tekrar uyumaktır.

Buna göre, burayı tercih etmeden önce düşünmelisiniz. Buraya gelirseniz, mutlaka deniz ayakkabısı getirin çünkü deniz girişi oldukça taşlıktır.

Plajda, “T” iskelesi vardır.

Aslında: Çökertme de bulunan 4 iskeleden 3 tanesi, önceki yıllarda yıkılmıştır. Bu yüzden, koyda duraklayan tekneler, sahildeki dört güzel klasikleşmiş restorana botla ulaşıyorlar.

Gökova Çökertme

Çökertme Limanı: genellikle Mavi tur teknelerinin başlangıç veya bitiş yeridir. Çünkü buraya karayolu ulaşımı bulunmaktadır.

 Son bir not: “Mandıra Filozofu” filme, Çökertme Limanbükün de çekilmiştir. Buraya yürüyerek veya tekne ile gidebilirsiniz. Ayrıca: burası türküsü olan Çökertme değil, Çökertme türküsünün çıktığı yer Bodrum’dur.

Bodrum’da bir çökertme caddesi vardır. Meşhur çökertme kebabı da burada değil, Bodrum da ünlüdür. Bir de, asıl Çökertme köyü, deniz kenarında değildir, denizden 1 km kadar içeridedir.

Gökova Löngöz Koyu

LÖNGÖZ KOYU

Gökova körfezinin en güzel koylarından birisidir.

Kargılı burnunun batısındaki çam ormanlarıyla kaplı, yüksek tepelerden başlar, daralarak batıya doğru uzanır. Ancak 10 yıl önce çıkan bir yangında bu sık kızıl çam örtüsü oldukça büyük hasar görmüştür ve sonra bölge yeniden ağaçlandırılmıştır.

Ancak bu yeni dikilen fideler henüz küçüktür.

Özellikle yaz aylarında yoğun tercih edilir.

Güney kıyıda, ağaçların altında bir restoran ve küçük tahta iskele vardır.

Koyun kuzey batısında ise, bir restoran daha vardır. Bu restoranların bulunduğu yerlerde küçük yürüyüş yolları bulunur ve bu yürüyüş yollarıyla komşu koylara ulaşılır.

Koy dar ağızlı ve çok derin bir koydur. Koyun sonuna yaklaştıkça deniz sığlaşır ve bulanıklaşır. Çünkü koya bir dere akmaktadır.

 

ORAK ADASI

Gökova merkeze 94 km uzaklıktadır.

Ada, Gökova körfezindedir. Gökova körfezindeki en büyük adalardan bir tanesidir ve adanın ucu, bir orak şeklinde olduğu için ismi “Orak Adası” olmuştur.

Bir başka söylentiye göre ise, ismini: adanın ucunda bulunan orak şeklindeki sığınaktan almıştır.

Ada ıssızdır. Gökova rüzgarını tersten aldığı için, burada deniz sürekli sakin ve dalgasızdır. Denizin turkuaz rengi inanılmaz güzeldir. Suyun berraklığı da mükemmeldir.

Adada bir deniz feneri bulunmaktadır. Ayrıca zeytinlikler vardır. Duyduğuma göre, mavi tur tekneleri adada bulunan fareler yüzenden adaya yaklaşmak istemezlermiş.

 

Dalış Bölgesi

Adanın güney kıyısında bulunan ince burun, su altı sporları için oldukça elverişlidir. Yani, Ege’nin su altı dalışı için en uygun noktalarından biridir.

Burundan iki yöne doğru dalış yapılabilir. Burunda, Gökova yönünde yapılan dalış, heyecan vericidir. Bu yönde 30 metre derinlikte bulunan mağaranın içinde mor süngerler vardır. Burundan itibaren, önce 25 metre ve sonra 65-70 metrelere kadar dalınabilir.

Dibi cam gibi görünen turkuaz sularıyla güzel manzaralar sunar. Kırmızı mercan, denizyıldızı, renkli papağan balığı gibi çeşitli deniz hayvanlarını görebilirsiniz. Dalış yapanlar, kayıtlı bir dalış rehberiyle dalış yapmak zorundadır.

Öğle yemeğinden sonra, çam ve zeytin ağaçları ile kaplı yamaçta yürüyüş yapabilirsiniz.

Peki buraya nasıl ulaşılır, Bodrum’dan kalkan günübirlik teknelerle buraya ulaşmak mümkündür. Ancak deniz yolculuğu yaklaşık 2 saat sürmektedir.

 

ÖREN VE ÖREN MARİNA

Ören eski ismi Keramos, deniz kıyısında çok eski bir Yunan yerleşim alanıdır.

Yemyeşil çam ormanlarıyla çevrili bölge tarihi kalıntılarla doludur. Bu çam ağaçlarının altında büyük kömür yatakları bulunmuş ve Ören yerleşiminin hemen arkasında iki termik santral yapılmıştır.

Yeniköy ve Kemerköy santrallarına kömür çıkarabilmek için, santralların çevresindeki çamlara büyük zarar verildiğini duydum.

Ören: tertemiz ve sakin bir yerleşim yeridir. Çevresi yemyeşildir. Yerel Pazar ve market bulunuyor.

Ören’de: sahil şeridi 8 km uzunluğundadır. Kordon boyu ise 14 km dir.

Ören tamamen Sit alanı ilan edilerek koruma altına alınmıştır, iki kattan fazla yapılaşmaya izin verilmiyor.

Ören Marinanın konumu oldukça güzeldir. Gerek karayolu ve gerekse uçak la bölgeye ulaşım kolaydır.

Ören Marinaya çevredeki koyların uzaklıkları: Akbük ve Tuzla koyları 1 saat, İngiliz Limanı 1.5 saattir.

Marina içinde, denize girilebilecek oldukça temiz bir deniz vardır.

 

OKLUK KOYU

Sadun Bora, Okluk koyunu, Gökova’nın en iyi koyu olarak tanımlar. Koy “Değirmendere Bükü” olarak da isimlendirilir.

Koyun hemen yanında “İngiliz Koyu” bulunmaktadır.

 

İngiliz Koyu-İngiliz Limanı-Bördübet koyu

2’nci Dünya Savaşında, geceleri Alman gemilerini bombalayıp, sabahın ilk ışıklarıyla koya sığınıp saklanan İngiliz muhriplerinden dolayı, koya bu isim verilmiştir.

İngiliz askerleri, deniz ve ormanın iç içe olması ve değişik kuşların bolluğu nedeniyle adaya “Kuş Yatağı” anlamına gelen “Bird the bed” adını takmışlardır.

Bu isim zamanla değişime uğrayarak “Bördübet” olarak anılmaya başlanmıştır.

Okluk koyunun hemen altında güneyde Cumhurbaşkanlığı konutu ve iskelesi vardır.

Gökova Deniz Kızı Heykeli

Koyda Sadun Bora’nın diktiği “Deniz Kızı Heykeli” görülür. Sonrasında Okluk koyuna varılır. Okluk koyunu: çepeçevre ağaçlardan oluşan orman sarar.

Burada: 2 iskele ve 2 restoran vardır. Bu restoranlarda en meşhur yemek Orfoz Buğulamasıdır.

Karaya çıktığınızda: Sadun Bora’nın 1986 yılında yazarak hazırladığı bir pano görülür.

 

YEDİ ADALAR

Halikarnas Balıkçısı “Burada adalar gökyüzünde asılı gibi durur, burası Gökova’nın, dünyanın merkezidir” demiştir.

Yedi Adalar: Gökova körfezinin güneyinde, Amazon ve Tuzla koyu arasındadır. Burada: irili ufaklı 6 ada bulunmaktadır. Adalar kalın çam ormanlarıyla kaplıdır. En kuzeydeki “Güllü ada” iyi bir dalış yeridir. Su altı özellikleri çok güzeldir.

Burada ilginç bir öyküden söz ediliyor. Şöyle ki “Yılan balıkları, buradan çıkıp Bahama adalarına kadar 3 yıl süren bir yolculuk yaparlar.

Orada yumurtlar ve ölürler. Yumurtadan çıkan yavrular, hiç bilmedikleri koca denizlerden geçerek Gökova’yı bulurlar ve yedi adalara geri dönerler.

Norveç’ten gelen anne-baba yılan balıklarının yavruları, Norveç fiyorduna, Gökova’dan gelen yılan balıklarının yavruları ise 7 adalara dönerler.”

Bu öykü: Halikarnas Balıkçısının “Balık Bankası” isimli hikayesinden alınmıştır.

 

MAZI  KÖYÜ

Gökova sahilindedir. Köy, zeytin ağaçlarıyla sarılıdır ve eski dönemlerde, halk korsanlardan korunmak için buraya sığınırmış.

Köy ve yöresi, oldukça sessiz ve sakindir.

Köy halkının birinci derece geçim kaynağı “halıcılık” tır. Burada uygun fiyatlarla halı satın alabilirsiniz.

Mazı köyüne bağlı “Hurma Sahili” vardır. Burası: zeytin ve çam ağaçlarıyla kaplı ve nemsiz doğası ve havası yanında tertemiz deniziyle ilgi çeker.

Hurma sahilinin muhteşem manzarasını izlemek için “Gözyaşı Kayasına” çıkmalısınız. Gözyaşı kayası: rivayete göre, Malta Şövalyelerinin içini oyarak altın dolu küplerini sakladıkları bir yerdir, bir başka söylentiye göre ise bir sunaktır.

Hurma sahilinin solundaki koylarda: dipten karışan soğuk ve tatlı suların bulunduğu yerler vardır.

Gökova Atahan Turistik Tesisleri

ATAHAN TURİSTİK TESİSİ

Ataköy beldesindedir. Burası tarihi bir handır ve mimarisiyle ilgi toplamaktadır. Çiniler yapıya ayrı bir güzellik katar ve bu yüzden turistlerin uğrak yeri olmuştur.

 

Akyaka gezilecek yerler için.

Sedir Adası/Kleopatra adası tanıtımı için.

Boncuk koyu tanıtımı için.

 

 

Sarıgerme

Sarıgerme

Sarıgerme: Dalaman havaalanına, yalnızca 11 km. ve Dalaman merkeze 12 km uzaklıktadır. Dalaman ve Ortaca arasında kalan bir yerdir.

Fethiye’ye: 58 km., Muğla’ya: 81 km., İzmir’e: 307 km., Ankara’ya: 737 km., Antalya’ya: 260 km., İstanbul’a: 870 km. uzaklıktadır.

Ortaca’dan, düzenli minübüs seferleri bulunmaktadır. Öncelikle: Osmaniye Köyüne ulaşmayı denemelisiniz. Buradan: Sarıgerme Plajına; çekçek ler ile ulaşmak mümkün. Zaten: sezonda, plaj bölümü, araç trafiğine kapatılıyor.

Sarıgerme

GENEL:

Eşsiz güzellikte doğası, kumsalı ve geçmişten günümüze gelen tarihi önemi nedeniyle, turizm açısından önem kazanıyor. Türkiye’nin en meşhur turizm merkezlerine yakın olması büyük avantaj.

Neden Sarıgerme ismi verilmiş?

Dalaman çayının üzerinde taşınan tomruklar, denize kaçmasın diye, çayın deniz bağlantısı kapatılırmış. Bu işleme “Germe” deniliyormuş.

Dalaman çayının kollarından “Sarısu’da, bölgenin deresi. İşte “Sarı” ile “Germe” birleştirilerek, Sarıgerme oluşturulmuş. Esas yerleşim: Osmaniye köyü olarak biliniyor. Köy; sahilden 850 metre içeride.

Deniz sığ. Ege ve Akdeniz’in bu buluşma noktasında: farklı tuz yoğunluğu dikkati çekiyor. Kıyı bandında: bir-iki karış derinlikli suda, kilometrelerce yürüyebilirsiniz.

Bilek ve dizinizi geçmeyen su, tabandaki kumlar, ayaklarınıza doğal masaj yaparken, bacak kaslarınızı kuvvetlendirip, vücuttaki tüm elektrik ve stresi alıp götürüyor.

Sığ deniz; yüzme bilmeyenler ve çocuklar için ideal güzellikte. Aynı zamanda “Mavi Bayrak” sahibi olan denizden çıktıktan sonra; onlarca yıllık çam ağaçlarının gölgesinde dinlenebilirsiniz.

Kumsalı: çok geniştir.

Plajın uzunluğu 7 kilometredir, genişlik ise 100 metre civarındadır.

Sarıgerme’nin en önemli özelliği: çok ince, altın sarısı kumsalında, herhangi bir beton yapı bulunmamasıdır.

Orman bir anda sizi kucaklıyor. Temiz havası, ciğerlerinize dolarken, kendinizi yeniden doğmuş gibi hissedeceksiniz.

Sarıgerme Baba adası

Denizde, biraz açıklarda: Baba adası var. Bu ada: Marmaris-Göcek arasında dolaşan teknelerin ve yatların uğrak yerlerinden biri. Adanın Sarıgerme’ye bakan yüzü, korunaklı ve tekneler bu yüzden bağlanıyorlar.

Adanın arka yüzü ise kayalık ve dalma meraklıları için uygun bir alan. Baba adası: sahilden 1 mil açıkta. Bir tür dalgakıran görevi yapıyor.

Kıyı şeridindeki suyun sirkülasyonunu da sağlıyor. Sahile yan yana gelen dalgalar, yüzenlere yalnızca bir kez temas edip, geçip gidiyor.

Baba adasının bir özelliği de, burada tüplü su altı dalışı yapılabilmesidir.

Tüm bu güzellikleri anlattım. Yalnız bir sorun var. Bu güzel; plajın büyük bölümü: özel oteller tarafından kullanılıyor, yani yalnızca kendi müşterilerinin girebildiği özel alanlar haline getirilmiş.

Sonuçta ise: 1995 yılında, Sarıgermede yaşayan çeşitli insanlar bir araya gelerek SAR-ÇED denilen bir eğitim derneği kurmuşlar. Bu dernek, daha önce çöplük olarak kullanılan alanda; Turizm Bakanlığının pilot proje olarak gösterdiği çalışmalar yaparak; sahili düzenlemişler ve bu sahaya: büfe, duş, tuvalet, şezlong, şemsiye ve kabinler yanında Osmaniye Köyü’ne çekçek bağlantısı gibi hizmetler vermeye başlamışlar.

Bu sayede: lüks otellerin, yerli ve yabancı turistlere verdiği hizmetlerin aynısı, günübirlik kullanılan bu sahilde de verilmeye başlanmış. Bu arada: buraya giriş ücretli. Evet; bu hizmetler ücretli veriliyor. Ama: sonuçta, inanın verdiğiniz ücrete değecek.

Ayrıca: sezon başlayınca, Sar-Çed plajı yakınlarında, otopark yasağı başlıyor. Eğer aracınız ile buraya gidecekseniz; köyün hemen girişindeki otoparka aracınızı park edin. Yoksa geri dönmek zorunda kalırsınız.

Otopark’dan Sarıgerme plajına, çekçek (Traktör römorklarının özel olarak dizayn edilmesiyle hizmet veren, toplu taşıma aracı) ler ile ücretsiz olarak gitmeniz mümkün.

Sarıgerme Sahili

NE YENİR:

Burada; bir tür deniz yosunu olan: “Geren Otu” ve “Silcan Otu” nu mutlaka deneyin. Sarısu’ da avlanan Mavi Yengeçler diğer yiyecek alternatifleri. Ayrıca: yılan balığı ve çiçek balı nı da tatmalısınız.

Sarıgerme Sahili

NELER YAPILABİLİR:

Sarıgerme’nin dünyaca ünlü altın sarısı plajlarında, güzel bir yürüyüş sizi rahatlatacaktır. Sarıgerme Sahilindeki kumlar o kadar ince dir ki, avucunuzda sıktığınızda, su gibi akıp giderler, tutamazsınız. Su çok fazla derin değildir.

Bazı yerlerde: 45-50 metre ilerisinde bile, su yalnızca dizinize gelir. Özellikle: çocuklu aileler için bulunmaz bir güzelliktir bu.

Çocuklarınız: Sar-Çed park alanında: tavşan, tavus kuşu, ördek vb. gibi sevimli hayvanları severken, isterlerse oyun alanında bulunan parkta: salıncak, kaydırak ve bunun gibi birçok etkinlikten yararlanarak zaman geçirebilirler.

Sarıgerme Pisilis antik kenti

PİSİLİS ANTİK KENTİ:

Sarıgermedeki antik yerleşimin adı: “Pisilis”. Yerleşimin bugünkü adı da ilginç. Germa sözcüğü: Farsçada ılıca yani sıcak su anlamına geliyor. Bunu hatırlayınca, ilk çağ kenti Pisilis kalıntılar alanına, yöre halkının, niçin Sarıgerme dediğini anlamak mümkün.

Antik kentte bugün görülebilenler şunlar: duvarlarla çevrili şehir merkezi ve bunun dışında kalan, birkaç büyük yapı ve mezarlık kısmı.

Kayalık bir tepenin üzerinde bulunan şehir merkezinde, dar caddeler ve sokaklar, birbirine yakın, dar ve genellikle iki katlı evler görülüyor. Zemin katlarında ahırlar, üst katlarda oturma odaları bulunuyor.

Bir kısmının dışarıdan merdivenleri bulunuyor. 50-70 cm. kalınlığındaki dış duvarlar: taş, tuğla kırıkları ve horasanlar, damlar tahta kalaslar (kalaslar, hala sıkça görülebilmekte) ve kerestelerden yapılmış.

İçme suyu: dağlardan bir su kemeri ile aktarılmış veya yağmur suları yer altı sarnıçlarında biriktirilmiş. Şehir duvarlarının yüksekliği: yaklaşık 10 metre ve kalınlıkları ise, 3 metre kadar. Şehrin, yaklaşık yarısına yakın bölümü, güneydoğudan gelen göçmen kumullarla örtülmüş.

Şehir duvarlarının dışında; otel bungalovlarının bulunduğu bölümde, bir anıt mezarın heybetli taş kütle temeli (zengin bir Romalının aile mezarlığı olduğu sanılıyor) bulunuyor.

Dikkatinizi çekecek bir özellikten söz edeceğim. Pisilis antik kentinin kalıntılarının bulunduğu alan üzerinde, bugün bir turistik tesis bulunuyor. Bu nedenle, bugüne kadar burada herhangi bir kazı ve arkeolojik inceleme yapılamamış.

Bu yüzden bilgiler sınırlı. Ama: buradaki turistik tesisin açılışında, devrin Cumhurbaşkanı bir söz ediyor ki, bu söz şöyle:” Gavurlardan kalan bu taşları mı koruyacağız, yoksa beş yıldızlı oteller mi yapacağız?”

O devirlerde, kaçak büyük tesisler yapmak moda idi. Ama bunların sonradan devrin Başbakan ya da Cumhurbaşkanlarına açtırılması da, bu modanı bir parçası idi.

Evet, Sarıgerme bu. Gerçekten: burada, sizi muhteşem geniş ve incecik, vücudunuza yapışmayacak ölçüde ince kumlardan oluşan, sarı bir plaj karşılayacak. Ayrıca: sığ ve güzel, tertemiz bir deniz.

Bunun dışında; hayır, başka bir şey yok, sessizlik, huzur, yemyeşil çam ağaçlarının gölgesi var. Denize girebilir, sıcaktan bunalırsanız, çam ağaçlarının gölgesinde, gayet güzel zaman geçirebilirsiniz. İyi tatiller.

Muğla Milas

Muğla Milas

Kaptan Cousteau, Gökova ve Mandayla körfezlerindeki kıyıları gördükten sonra, “Dünyada cennet arayan, Gökova’da bulur” demiş. Ama, yalnızca cennet değil, Milas yöresi tam bir tarih hazinesi. Ben buraya gittiğimde, özellikle: Uzunyuva ve  Gümüşkesen mezar anıtı ve Müzeden etkilenmiştim. Tarihi atmosferi sevenler için, mutlaka zaman ayrılması ve gezilmesi gereken bir yer.

ULAŞIM

Uluslar arası Milas hava alanı, bu bölgeye ulaşımın en kolay yolu. Hava alanı, ilçe merkezine, 10 km. uzaklıktadır. Kara yolu ile gelmeyi düşünenler için ise: gerek Aydın ve gerekse Söke üzerinden, buraya ulaşmak mümkün.

Muğla Milas

TARİHİ

Kentin kuruluşunun, MÖ.1000 yılına kadar uzandığı düşünülüyor. Bölgede, önceleri Karia ve daha sonraki dönemlerde ise, Menteşe Beyliğine başkentlik yapmıştır.

İlçenin, antik dönemdeki ismi: Mylasos ya da Mylasa. Karia bölgesinin ulusal tanrısı Zeus Karios Mabedi; bu bölgede bulunuyor ki, o dönemde Karialıların bir haç yeri gibi imiş.

Karialılar

Savaşçı milletti. Kalkan ve sorgucu bulmuşlardı. Denizlerde  de çok üstündüler. Korsan olan bu ırk; MÖ.7.yüzyılda, Mısır kıyılarına kadar inerler. Aynı yıllarda: Lidyalıların yanında, Pers savaşlarına katılırlar.

Lidya kralı Giges: kutsal emanet olarak saklanan, Herakles’in “Altın Savaş Baltası”nı; Karialılara hediye eder. Onlar da baltayı; Karya, Lidya ve Mysia’nın ortak haç yeri olan, Milas yakınlarındaki; biraz önce sözünü ettiğim, Zeus Karios Mabedine gömerler.

Zaten, Labranda’daki bu kutsal alana giden kutsal yolun başlangıç bölümü: Milas şehrinde, günümüzde “Baltalı Kapı” olarak tanınan ve alınlığında çift yüzlü Karya Baltası (Labros) bulunan kemerli anıtsal kapıdır.

Evet, tarihi süreç incelendiğinde: Mylasa isimli kentin, Karya bölgesinin batısındaki en büyük ve önemli kentlerden biri olduğu görülüyor. İsmindeki “Asa” eki: çok eski bir yerleşim yeri olduğunun ifadesidir. Şehir: MÖ. 450-440 yılları arasında: Attikadelos deniz birliği üyesidir. MÖ. 1’nci yüzyılda, şehrin liderliğini yapmış olan Euthydemos ve Heybreas adında iki önemli kişi yetişmiştir.

Tarihçi Strabon’a göre: Mylasa, iç Karia’nın 3 önemli kentinden biridir. Diğerleri ise: Alabanda ve Stratonikeia. Mylasa: MÖ.5.yüzyılda: İonia ayaklanmasına ve Pers ordularına karşı, bölge şehirlerinin direnişine katılır.

MÖ. 446 yılında, Berymdon Savaşından sonra: Pers hakimiyetinden kurtulurlar ve Attika Delos Deniz Birliğine katılırlar.

Mylasa

Diğer Karia kentleri gibi, MÖ.334 yılında, Büyük İskender tarafından, Karia kraliçesi Ada’ya teslim edilir. (Bu prensesin lahdi: belki dikkatinizi çekmiştir, Bodrum Kalesinde bulunmaktadır.)

Şehir: MÖ.129 yılında, Roma’ya bağlanır. Takip eden Bizans döneminde ise, piskoposluk merkezi haline gelir. MS.4.yüzyıldan sonra: şehir, yavaş yavaş önemini kaybeder. 5.yüzyılda, şehirde, küçük bir Hristiyan topluluğu olduğu görülüyor. 5.yüzyılın ikinci yarısında: Roma’dan gelerek, şehirde, Hristiyanlık için çalışan ve kızlar için manastır açan Kseni isimli, ünlü bir rahibenin yaşar.

Tarihi süreç incelendiğinde: 13.yüzyılda, Milas yöresi, Menteşe Oğulları Beyliği döneminde, Beylik merkezi olarak kullanılır. 17.yüzyılın ikinci yarısında, Milas bölgesine gelen Evliya Çelebi: ünlü Seyahatnamesinde, Milas için şunları yazar: Milas, Sodra dağı eteklerinde, 1000 kagir evin, tütünü ve narenciyesi bol, Şeyh es Şüşteri adlı evliyanın yaşadığı yer”

Şeyh Şüşterinin mezarı: günümüzde, Atatürk bulvarının tam ortasındadır. Mezar kaybolmasın diye, bir mermer üzerine adı yazılarak dikilmiştir.

İlçenin her yanı: mermerlerle kaplı. Doğal olarak, mabetler kenti adını almış. Milas sınırları içinde, 27 antik kentin kalıntılarını görmek mümkün. Özellikle: İasos, Labrabda, Euromos ve Heraklia öne çıkıyor ve bu şehirlerin kalıntıları ziyaret edilebilecek potansiyelde.

Takip eden dönemde, bölgede: Karialılardan sonra, Bizans, Selçuklu, Menteşe Beyliği ve Osmanlılar egemen olmuşlardır.

Milas isminin kaynağı: rüzgarlar  tanrısı Ailos’un soyundan gelen “Mylasos”dan gelmektedir.

Muğla Milas

GENEL

Milas: her ne kadar 27 antik kenti barındırarak, tarihi çekiciliğini öne çıkarsa da, doğal zenginliklerde barındırmaktadır. Milas yöresinde, iki göl var. Biri Bafa ve diğeri Tuzla gölleri. İkisi de denizden kopmuş, ikisi de tuzlu ama kuş zenginliği açısından büyük önem taşıyorlar.

Bafa gölü; Milli park olarak ilan edilerek koruma altına alınmış. Binlerce kuş barınıyor. Güllük deltasında ise, Tuzla sulak alanı bulunuyor. İlçe merkezine, 23 km. uzaklıkta, Sırtlandağı mevkiinde bulunan “Halep çamı” ormanı, tabiat koruma alanı olarak koruma altına alınmış. Çünkü: bu tür orman çok az yerde bulunuyor. Bu alanda: 40-50 yaş gurubu, Halem çamlarından oluşan bir orman var.

Muğla Milas Halıları

MİLAS HALILARI

Milas: Türkmen boylarının en eski yerleşim yerlerinden birisidir. Bunun doğal sonucu olarak, burada, kendine özgü karakteristik özellikler taşıyan halılar dokunmaktadır.

Halı geleneğinin, bölgede, 16.yüzyılda seccade halıları dokunmasıyla başlar. 18.ve 19.yüzyıllarda ise, renk ve özellik olarak, Barok stili özellikler taşıyan halılar dokunmaya başlanır. Dokumada, tamamen yün kullanılmıştır. Bu yünler: kök ve doğal boyalarla renklendirilmiştir.

Klasik el dokumaları: mihraplı, Milas seccadeleridir. “Ada Milas” isimli halılar, eski örneklerin başında gelir. Kenar süslerinin, yan yana sıralanmasından oluşur. Her suyun içindeki motifler, genelde birbirlerinin tekrarıdır.

Milas bölgesinde, başka bir gurubu oluşturan halılar da “Madalyonlu” örneklerdir. Bu halılar: kare, dikdörtgen, altıgen olarak, çeşitli tiplerde dokunur.

Günümüzde, Milas halıları, ilçenin şu köylerinde dokunmaktadır: Karacahisar, Ören Dört Tepe, Gereme, Bozalan, İkizköy, Pınarköy, Mezgit, Gürceğiz, Akçakaya.

Muğla Milas Evleri

MİLAS EVLERİ

Milas evleri: 19. ve 20.yüzyılın ilk yarısında yapılmıştır. Büyük bölümü restore edilerek kullanılmaya devam edilmektedir. Bu evler: 2 katlıdır, giriş avludan yapılır. Evlerin: ahşap destekli çıkmaları, sokağa taşar. Zemin katlar: genellikle depo ve kiler olarak kullanılır. Mutfak, tuvalet ve ahır: avlunun bir köşesindedir. Avludan üst kata, ahşap yada mermer bir merdivenle çıkılır. İlginizi çekerse, evleri gezebilirsiniz.

NE YENİR.NE İÇİLİR

Milas bölgesinde, zeytinyağlı yemekler yaygındır. Mumbar dolması, kabak çiçeği dolması, keşkek, çiçek kızartma, börülce, çaykama böreği düşünülebilir. Tatlılardan ise, zerde, mutlaka tatmanız gereken bir lezzet. Tabii bunların dışında, denize yakın bu bölgede: deniz ürünlerini de tatmanızı öneririm. Bunların dışında: Milas’ın köftesi de meşhurdur.

Labranda antik kent kalıntılarına giderseniz: buraya çıkarken Kargıcak köyündeki kır lokantasına mutlaka uğrayın. Burada: saçta yapılan oğlak kavurması ve tercihinize göre, mis gibi domateslerle hazırlanan menemen yemenizi öneriyorum.

NE SATIN ALINIR

Milas yöresinden: bu yöreye özgü, el dokuması halılar satın alabilirsiniz. Bunun dışında: İlçe merkezinde, Salı günleri Pazar kuruluyor. Bu Pazar, hem ucuz ve hem de renkli. Buraya, yerli ve yabancı turistler akın ediyorlar ve taze sebze ve meyveden, çam kokulu ballara, zeytinin her çeşidine, incecik işlenmiş yerel dokumalara kadar pek çok ürüne rastlamak ve satın almak mümkün.

GEZİLECEK YERLER

İLÇE MERKEZİNDE, GEZİ PLANI

İlçe merkezinde: Hisarbaşı mahallesinde bulunan, Zeus Karios Tapınağı var.

Muğla Milas Zeus Karios Tapınağı

ZEUS KARİOS  TAPINAĞI

Tapınağın Korint başlıklı tek sütunu: günümüzde ayakta olup görülebilir. Bu sütunun diğer ismi “Uzunyuva” Hisarbaşı mahallesinin doğusundadır. Tek bir sütundur. 3.5 metre yüksekliğindeki bir podyum üzerinde yükselir.

Tarihi yayınlarda: biraz önce sözünü ettiğim gibi: Zeus Kairos olarak bilinir. Ancak: üzerinde leylekler yuva yaptığı için, halk arasında, uzun yuva olarak adlandırılıyor. Sütunun uzunluğu: yaklaşık 10 metredir. Söylenenlere göre: bu sütun, Zeus adına yapılan bir tapınaktan geriye kalan tek sütundur.

Evet, maalesef, 2000 yıllık kaide mermerleri, birileri tarafından sprey boya sıkılarak boyanmış göreceksiniz. Ancak, özel bir teknikle eski haline getirilmesi için, bu mermer kaidenin temizlenmesi işi, İtalyanlara ihale edilmiş. Çünkü, mermer gözeneklere boya işlemiş.

Bu sütunun hemen başlangıç noktasındaki bir taş-yıkık barakada yapılan baskında: yerin 22 metre  derinliklerine kadar inen bir tünel ve bu  tünelin ucunda, Karya bölgesinin efsanevi ilk kralı Hekaios’un anıt mezarı bulunmuştur. Bu anıt mezar hakkında ayrıntılı bilgiyi, merak edenleriniz, yine bu siteden bulabilirler.

Kentin eski surlarından: günümüze gelen tek kalıntı: “Baltalı Kapı” olarak bilinen Kapı kemeridir.

Muğla Milas Baltalı Kapı

BALTALI KAPI

MÖ.1. yüzyılda yapılmıştır. Kapı kemerini: başlıkları bir sıra palmet ve yivle süslü iki paye taşımaktadır. Dış tarafındaki kilit üzerinde: çift yüzlü, balta kabartması bulunmaktadır. Zaten, kapı bu yüzden ismini almıştır. Kapının bulunduğu yer: Labranda’daki Zeus Tapınağına giden, kutsal yolun başlangıç yeridir.

Daha sonra: Gümüşkesen Anıtı görülmelidir.

Muğla Milas Gümüşkesen Mezar Anıtı

GÜMÜŞKESEN MEZAR ANITI

Sodra dağı eteğinde, Gümüşlük Semtindedir.

Mezar yapım tekniği ve mermer süslemelerin karakteristik özellikleri nedeniyle, MS.2.yüzyılın ortalarına tarihlenmektedir.

Antik kent nekropolü (mezarlığı) içindeki bu ihtişamlı anıt, Milas şehrinin yöneticisi, komutanı veya diğer bir üst düzey kişi veya aile için yaptırılmış olmalıdır. Çünkü: nekropol alanında, bu şekil bir yapı yapılması için, dönemin kent senatosunun izninin gerektiği biliniyor.

Mezar yapısı

Sodra Dağı ocaklarından çıkarılan, gri damarlı mermerden yapılmış. Arazi yapısı meyilli olduğu için, düz bir platform üzerinde yükseliyor. Yapı: 3 bölümden oluşuyor. Bunlar: gömülerin bulunduğu mezar odası, dinsel törenlerin yapıldığı ve sütunlarla çevrili orta kat ve bu sütunlar tarafından desteklenen çatı katı.

Giriş kapısı: batı cephesindedir. Mezar odasının zemininde: mevcut izlerden, ölülerin lahitlerin içine defnedildikleri anlaşılmaktadır.

İkinci katta

Çatıyı taşıyan sütunlar var. Bu sütunların arasında, zamanında ahşap korkuluklar bulunduğu anlaşılıyor.

Orta katın, zemin döşemesinde; kuzey tarafta bulunan ve huni gibi aşağıya doğru daralan delik: buradaki dinsel törenler sırasında, mezar odasına kutsal bir sıvı ya da kurban kanı akıtıldığını gösteriyor.

Çatının tavanı: mezarda yatan kişinin önemini vurgularcasına, geometrik ve bitkisel motiflerle, nakış gibi işlenmiştir.

Gezimize devam ettiğimizde, Firuz Ağa Camisi karşımıza çıkıyor.

Muğla Milas Firuzağa Camisi

FİRUZAĞA CAMİSİ

İlçede, Menteşe Oğulları döneminden kalma en önemli eserdir. Daha sonra: Osmanlı dönemine ait bir yapı görülebilir.

Muğla Milas Çöllüoğlu Hanı

ÇÖLLÜOĞLU HANI

İlçe merkezinde, Belen camisinin yakınındadır. 1737-1738 yılları arasında, Abdülaziz Ağa tarafından yaptırılmıştır. Günümüzde özel mülkiyettedir ve yıkık durumdadır. Yapının: kuzey ve güneyde, iki girişi vardır. Güneydeki giriş, tam eksende, güneydeki ise sağ köşededir.

Girişten sonra: taş döşeli bir avlu ve avlunun çevresinde, çift katlı odalar bulunmaktadır. Alt kat binek hayvanlarına, üst kat ise insanların konaklamasına ayrılmıştır. Soğuk ve güvenlik nedeniyle, alt kat pencereleri küçük yapılmış, kapılar ise bunun tersine hayvanların girebilmesi için büyük yapılmıştır.

Elbette: Milas Müzesine mutlaka zaman ayırmalısınız.

Muğla Milas Müzesi

MİLAS MÜZESİ

İlçe merkezinde, Hayıtlı Mahallesindedir. İlçe ve çevresindeki ören yerlerindeki kazılarda elde edilen eserlerin bir kısmı, burada sergileniyor. Müze: 1987 yılında hizmete açılmış.

Müze Müdürlüğü: Milas Kültür Merkezi binası içinde bulunmaktadır. Kültür Merkezi: toplam 1.5 dönümlük bir bahçe içinde, bodrum katı da bulunan, 2 katlı bir yapıdır. Binanın ana giriş katında: Müze sergi salonu ve idari birimler var.

Muğla Milas Müzesi

Teşhir salonunda 11 vitrin bulunmaktadır. Bu vitrinlerde: Stratonikeia kazılarında ortaya çıkarılan: altın eserler, İassos kazılarında bulunan pişmiş toprak kandiller ve ayrıca: heykeller, heykel başları sergileniyor. Yani, sergilenen eserler: MÖ.6-5 bin yıllardan başlayarak, Roma dönemine kadar uzanan geniş bir dönem içerisinde tarihleniyor.

Sergilenen eserler arasında: seramikler, taş baltalar ve altın eserler ile mermer heykel başları ve torsolar bulunuyor. Müzede sergilenmekte olan, özellikle geometrik dönem (MÖ.10-8.yüzyıl) ve klasik dönem (MÖ.5-4 yüzyıl) seramik eserleri,  dönemlerinin özelliklerini son derece iyi ortaya koyan örnekler olması açısından ilgi çekiyor.

Bunların yanında: Iasos antik kenti kazılarında ele geçirilen, MÖ.6.yüzyıla ait bir av sahnesinin betimlendiği duvar kabartması ile yine İassos bölgesindeki Çanacıktepe de bulunan, Helenistik döneme ait, iki yanında koçları ile betimlenmiş, Artemis heykel gurubu, müzenin önemli eserleri arasında öne çıkıyorlar.

Bir diğer önemli obje ise

Karya’nın iki önemli kenti olan Latmos ve Pidasa arasında yapılan “Dostluk ve Kardeşlik Anlaşmasının” yazılı bulunduğu yazıt. 1998 yılında, Arkeologlar tarafından, Kapıkırı köyüne ait yayla evlerinden birinde bulunmuş. MÖ.2-3.yüzyıllarda gerçekleştirildiği tahmin edilen yazıtta: Latmos ve Pidasa kentlerinin dini törenlerden, kız alıp vermeye ve mülk edinmeye ve savaşlarda ortak hareket edeceklerine dair konuların ayrıntıları yer almaktadır. “Aralarında evlenme yoluyla akrabalık tesis etmeleri için, hiçbir Latmoslu bir başka Latmosluya kızını vermemeli veya kız almamalı ve 6 yıl süreyle, Latmoslu Pidasalıya ve Pidasalı Latmosluya kız verip almalı……..” Mutlaka görmelisiniz.

Bahçe ise, açık sergi alanı olarak kullanılıyor.

Evet, ören yerlerinde gerçekleştirilen kazı çalışmaları ile bulunan eserlerin tamamı, yer sıkıntısı nedeniyle açık teşhir edilemiyormuş. Bu nedenle: Türkiye Kömür İşletmeleri Milas Lojmanları önündeki, yaklaşık 14 dönümlük arsa, yeni müze yapımı için, tahsis edilmiş. 2009 yılı eser sayısı: yaklaşık 55 bine ulaşan müzedeki eserlerin, günümüzde yalnızca 569 tanesi kapalı teşhir ve vitrin, 430 tanesi Balıkpazarı ve Açıkhava müzesinde sergileniyor.

MİLAS’IN ÇEVRESİNDE GEZİLECEK YERLER

Muğla Milas Beçin Kalesi

Muğla Milas Beçin Kalesi

BEÇİN KALESİ

Milas-Ören karayolu üzerindedir. İlçe merkezine, 5 km. uzaklıktadır. Bizans yapısıdır. Menteşe Oğulları döneminde onarılmıştır. Milas şehrini merkez yapan Menteşe Oğulları, hükümet merkezini ise, savunması kolay olduğu için “Beçin” kalesine taşımıştır.

Kalenin güney bölümü: surlarla çevrilidir 1974 yılında restore edilmiştir. Kalede: hamam ve sarnıç kalıntıları görülebiliyor. Esas yerleşimin bulunduğu: 200 metre yukarıdaki iç kale bölümünde ise: Bizans şapeli, Menteşe oğulları döneminden kalma: Kara Paşa Medresesi, Türbe, Ahmet Gazi Medresesi, Orhan Bey Camisi, Hamam, Bey Hamamı, Kızılhan, Yelli Camisi ve Medresesi günümüze kadar ulaşmıştır ve görülebilir.

Muğla Milas Labranda

LABRANDA

Labranda ismi: Zeus’un sembolü, Amazonların savaş aracı olan, “çift yönlü” bir balta olan “Labrys”den gelmektedir. Aslında Zeus’un simgesi, elinde şimşek tutmasıdır.

Herakles (Herkül) Amazon Kraliçesi Hippolyte’yi öldürdüğü için çifte ağızlı baltayı; 3 yıl kölesi olarak yaşayacağı Lydia Kraliçesi Omphale’ye hediye eder. Bu balta uzun yıllar Lidya hazinesinde kalır. Aradan yıllar geçer. Lidya’da iktidarı elinde tutan Mermnad hanedanlığı, gücünü Milaslı muhafız Arselis’ten alır.

Ancak Gyges’in ayaklanması sırasında, Lidya hazinesi de yağmalanır. Hazineden çift ağızlı baltayı alan ve Milas’a getirip Zeus kült heykelinin eline veren kişi Arselis’tir. Yani: Arselis, Zeus’un Labraundos olarak anılmasını sağlayan kişidir. Böylece Zeus’un çift ağızlı balta ile anılmasını sağlar. Çift ağızlı balta taşıyan Zeus simgesi, Karya sikkeleri ve Roma dönemine kadar uzanan dönemde sıkça görülür.

Antik kent: İlçenin kuzeyinde, Koca Yayla bölümünde bulunmaktadır. İlçe merkezine, 14 km. uzaklıktadır. Denizden 650 metre yüksekliktedir. Antik Latmos dağ sırasının güneybatı bölümündedir. Bir antik kent olmaktan çok, bağımsız bir kutsal alan, bir kült merkezi olarak tasarlanmıştır.

Yolu iyi durumdadır

Ülkemizin, en iyi korunmuş antik kentlerinden biridir. Kayralıların, ikinci kralı, Mozolus burada doğmuş ve kral olduğunda, burayı başkent yapmıştır. Daha sonra ise, başkentini, harika mozolesini yaptırdığı, Halikarnassos’a taşımıştır.

Labranda: Zeus Labrandosun kutsal alanıdır. Antik dünyada tapınaklar tanrının evi olarak kabul edilmekteydi ve bu bağlamda Labraunda, sahip olduğu anıtsal tapınaklar ve bağlantılı yapıları ile Zeus Labraundos’un (Labraunda’lı Tanrı Zeus) evidir.

Burası muhtemelen kendi rahipleri tarafından yönetilmekte ve çevre yerleşimlerinin tamamına ait bir hac yeri olarak kabul görmekteydi. Buraya ulaşmak ve dini ritüellerini yerine getirmek isteyen Karyalılar, Milas’tan başlayarak 14 km boyunca devam eden, 8 metre genişliğindeki taş kaplamalı “Kutsal Yol” u büyük kortejler halinde ve coşku ile geçiyorlardı. Kutsal alan her yıl, büyük dinsel bayramlar için gelen ziyaretçileri 5 gün boyunca ağırlıyordu.

Bu bölgede: MÖ.600 yıllarından itibaren yerleşim bulunduğu öğrenilmiştir. Bu kutsal alanda yapılan araştırmalarda: MÖ.497 yılında, Karyalılar ile Persler arasında bir savaş yapıldığı ve Kayralıların yenildiği görülüyor.

MÖ.355 yılında, Labrandada yapılan kurban şöleninde: Karya kralı Mousolos, kendisine yapılan bir suikastten son anda kurtulur.

Bunun üzerine

Burada bir dizi yeni yapılanmaya gidilir. İlk önce: Hekatomnid yapı projesini hayata geçirmek için büyük mermer bloklarının taşınması gerekir ve Milas ile Labraunda arasına taş döşeli bir yol inşa ettirir. Suni teraslar, küçük bir Dor bina, anıtsal merdiven, iki geniş ziyafet salonu, sundurmalı yapı, stao ve çevresi sütunlu Zeus Tapınağı gibi yerler yapılır.

Mousolos öldüğünde kardeşi ve karısı olan Artemisia, Kraliçe olur. Ancak kendisi, Karya hükümdarı olarak sadece 2 yıl kalır. Ünlü antik dönem yazarı Strabon: kocasının acısına dayanamayan Artemisia’nın MÖ 351 yılında öldüğünden söz eder. (Kocası için yaptırdığı; dönemin sanat harikası mezar anıtı halen Londra British Museum’da sergileniyor.)

Artemisia&dan sonra Karya Kralı ve Satrapı olarak Anadolu’nun en zengin adamı olarak yazılan İdrieus başa geçer ve MÖ 344 yılına kadar ülkeye hükmeder. İdrieus, imar faaliyetlerini sürdürür, ilk olarak tapınağı genişletir. Ancak, MÖ.344 yılında, İdreus’un ölümü sonrasında, bu imar faaliyetleri biter.

Helenistik dönem sonrasında, şehir eski canlılığını kaybeder. Ancak, MS 1’nci yüzyılda Lbraunda yeniden önem kazanır. İmar çalışmalarında en göze batanı: ziyaretçilere hem ruhani hem de fiziki arınma imkanı sağlamak için tapınak girişleri arasına yapılan hamamdır. MS 2’nci yüzyılda, alana ticari ve dini yapılar eklenmeye devam edilir. MS. 4.yüzyılda: bölgede büyük bir yangın olur ve kutsal alanın, kült yeri olarak kullanılması sona erer.

Gelelim günümüze

Antik dönemde: Mylasa ve Labranda arasında, 8 metre genişliğinde ve 12 km. uzunluğunda kutsal bir yol vardı. Burası, zamanında, Mylasa’nın (bugünkü Milas) dinsel merkezi olarak kullanılan Labranda ile arasındaki bağlantı yolu idi. Günümüzde: bu kutsal yolun döşeme izlerini görmek mümkün.

Alana giriş, güney ve güneydoğuda bulunan iki giriş kapısından sağlanıyor. Bunlardan biri: “Dor binası” olarak isimlendirilen, dikdörtgene yakın ve düzensiz oluşumuyla dikkati çekiyor. Kuzeye dönük, 4 sütunlu, mermer cepheli. Roma döneminde, bu yapı, hamam kompleksinin içine dahil edilmiş.

Propylon bölgesi

Kuzeyde, uzun odalara açılan bir duvarla sınırlanıyor. Bu uzun odalar: depo veya hazine odaları olarak kullanılmış. 12 metre genişliğindeki merdivenlerle, orta terasa ulaşılıyor. Burası: Hekatommos sülalesinin başlattığı ilk yapıdır. Mabet benzeri bir binadır. Burada, büyük olasılıkla: Mausolosun karısı ve kız kardeşi olan Artemisia’nın ve belki de Zeus’un heykellerinin saklandığı düşünülüyor.

En üst terasta

Zeus Mabedi bulunuyor. Mabet:  doğu yönüne dönük. Cephede 6 ve yanlarda 8 olmak üzere, bir sıra sütun dizisi bulunuyor. Bu sütunlu mabet: İdrieus tarafından takdis edilmiş. Mimar Pytheos tarafından yapıldığı düşünülüyor. Evet, burası yerleşimin en iyi korunagelen yapısıdır. Güney duvarı, döşeme seviyesinden 8 metre yüksekliğindedir.

Kutsal alanın kuzeyinde, dik bir yokuş var. Bunun güney yamacında, mabedin üzerinde 15 metre uzunluğunda, bir mezar var. Mezar odası ve girişi: çıkıntılı tonozdur. Çatı: Dor düzeninde, granitten yapılmıştır.

Kutsal alanın, batısında, 200 metre uzaklıkta: stadyum bulunuyor. Bu bölüm, kentin Roma döneminde yapılmış. Stadyumun arkası, istinat duvarı ile sağlamlaştırılmış. Her iki başta da, yarışların başlama ve bitiş taşları bulunuyor. Bunları günümüzde de görebilirsiniz. Kutsal alanda yapılan, 5 günlük şölenlerde, burada yarışların düzenlendiği  düşünülüyor.

Kehanet ve su

Şehirde su işlevselliğiyle ön plana çıkmıştır. Hatta: burada “hydrophoroi” yani “su testisi taşıyan kadın” heykelcikleri bulunmuştur. Buna bakarak: şehrin Zeus tapınımından önce, Ana Tanrıça Kybele için bir kült yeri olduğu düşünülmektedir.

Ancak: burada suyun kehanetle ilişkisi de yoğun olarak izlenmektedir. Çünkü: şehir, bir kült alanı olmasının yanında aynı zamanda bir kehanet merkeziydi. Çünkü, MS 1’nci yüzyılda, antik dünyada birçok yerde, birçok kehanet merkezi vardı.

Arkeolojik verilere göre: Labraunda’da içinde süslü ve kutsal balıkların bulunduğu bir havuz varmış. Bu balıklara bir soru sorulur, ardından suya atılan yemleri yeyip yemediklerine bakılırmış. Yemleri yediklerinde “evet” ve yemediklerinde ise “hayır” olarak sorunun cevabı verilirmiş. Bu havuzdan evet yanıtı alındığında, havuza: altın takılar, bilezik ve küpeler atılırmış. Ünlü filozof ve devlet adamı Plinus: Labraunda’da yılan balıklı bir gölcük olduğundan söz etmiştir.

Evet, Labranda bölgesi kazıları

1948 yılında, İsveç Üniversitesi elemanları tarafından başlatılmış ve günümüze kadar devam etmiştir. İsveçli arkeolog Prof Axel Persson, tunç çağı buluntularını tespit etmek için geldiği Milas’tan, Labraunda’yı keşfederek ayrılmıştır.

Gerek Zeus Tapınağının dayanıklı temelleri ve gerekse kutsal balıkların havuzu olan mermer bir yapı, toprak altından henüz çıkarılamamıştır. Tapınak alanının üzerindeki yamaçta çıkarılanlar arasında: 2 metre kalınlığındaki duvarı olan ve “Andron” ismi verilen erkekler kulübü ve içinde, 3 adet, lahde benzeyen yapı ile birlikte bulunan bir abide benzeri mezar var.

Muğla Milas Euromos

Muğla Milas Euromos

EUROMOS

Milas-Söke karayolunun 12’nci km. dedir. Ana yol tam ortasından geçmektedir. Özellikle: antik kentin tapınağının sütunları, yoldan geçerken rahatlıkla görülebiliyor. Bu sütunlar yüzünden, yöre halkı, buraya: “Ayaklı” ismini vermiş.

Karia’nın önemli kentlerinden bir tanesidir. Antik dönemde önemli yolların kavşağında bulunması, kıyı Karya’yı iç Karya’ya bağlaması nedeniyle önemlidir.

Evet, şehrin ismine: tarihte ilk kez, MÖ.5.yüzyılda rastlanıyor.

Bu tarihte, Perslere karşı kurulan Attika-Delos Deniz Birliğine vergi veren şehirler listesindedir.

Euromos şehri: Mylasa ile vatandaşlık anlaşması yapar. Zaman zaman ise, Herakleia şehrinin saldırılarına maruz kalırlar ve Mylasa şehrinin yardımını isterler.

Likya egemenliği, arkasından Perslerin bölgeyi işgaliyle birlikte karmaşık bir süreç, daha sonra yapılan barış antlaşmasıyla Pers egemenliğinin kabullenilmesi, Büyük İskender ve sonrasında generalleri tarafından bölge değişik güçler tarafından el değiştirir. Sonra Romalılar bölgeye gelir ki, bugün kalıntıların büyük kısmı Roma dönemine aittir. Özellikle tapınak öne çıkar. Sonra Bizans dönemi, sonra Türk Beylikleri dönemi (14’ncü yüzyıldan sonra Menteşe Beyliği yöreye hakim olur) olur.

Şehrin Bizans döneminden  sonra yerleşime sahne olmadığı görülür. Bu bir şans, çünkü her yeni gelen topluluk, kendinden önceki kalıntıları değiştirerek ve tahribata uğratarak kullanır. Bizans’tan sonra yerleşim olmaması kalıntıların iyi durumda kalmasını sağlamıştır. Ancak kalıntıların ve özellikle mermerlerin büyük bölümü, kireç ocaklarına götürülmüş ve yok edilmiştir.

Yazılı kaynaklarda, Heredot buradan söz eder. Nis denen bir kişi öne çıkar. Bu kişi, kehanet merkezleri arasında bilgi alışverişi yapan veya kehanetlerin çözümlenmesine yardım eden kişidir. Heredot, bu kişiye Europos ismini verir. Çünkü Trakya’da Karca bir yazıtı okuması, Karca bilmesi ve ilaveten Europoslu olması, bu şahsın Euromoslu olduğu kanaatini uyandırır.

Neden Europos değil de Euromos? Çünkü Atika-Delos listelerinde ve bazı yazıtlarda kentin ismi Europos olarak geçer. Dolayısı ile Europe, kentin ismi, Euromos ise yakın bölgeye verilen isim olarak kabul görür.

Euromos, MS 4’ncü yüzyıldan itibaren karşımıza çıkar. Bu büyük ölçüde Pers Saprapı Mousolos’un bölgeyi Helenleştirme politikasının neticesi olarak verilmiş bir isim olmasıdır.

Kalıntılar ve surların içindeki yerleşime bakılınca, Euromos’un antik dönemde önemli bir yerleşim olduğu kesindir.

Euromos şehrinde, Zeus Lepsynos tapınağının UNESCO Dünya Kültür Mirası Geçici Listesine dahil olması için çalışmalar sürdürülmektedir. Eğer asıl listeye girerse, özellikle Avrupa’dan önemli destekler alınır ve destinasyon olarak bütün dünyaca bilinir.

Günümüzde, antik şehirde görülebilecek kalıntılar şunlar: İmparator Hadrianus zamanına tarihlenen, Zeus Tapınağı. Bu tapınakta yapılan kazılarda, MÖ.6.yüzyıla ait kalıntılar bulunmuştur.

Tapınağın cephesindeki 8 sütun, günümüzde hala ayaktadır. Sütunların diğerlerinin de ayağa kaldırılması için çalışmalar sürdürülmektedir. Sütunlar üzerindeki kitabede: tapınağın yapımında para yardımında bulunanların isimleri yazılıdır.

Bunun dışında: surlar, tiyatro, agoradaki lahit mezarlar görülebiliyor. Tiyatronun, beş sırası görülebiliyor. Tapınağın karşısındaki yamaçlarda dolaşırsanız, sur kalıntılarını görebilirsiniz.

Muğla Milas Iassos

Muğla Milas Iassos

Muğla Milas Iassos

       

IASSOS

Kıyıkışlacık köyündedir. Maalesef, burada da, köy, antik şehir kalıntılarının hemen üzerine kurulmuştur. İlçe merkezine: 18 km. uzaklıktadır. Eskiden buraya yalnızca deniz yolu ile ulaşılıyorken, günümüzde karayolu bağlantısı da bulunmaktadır. Antik şehir: kıyıya çok yakın, kayalık küçük bir ada ile bu adanın karşısındaki alanda kurulmuştur. Adanın çevresi 2.5 km. ve yüksekliği 70 metredir. Zamanla, ada karayla birleşerek, yarım ada halini almıştır.

Ören yerinin girişinde: tabelalar ile, aydınlatıcı bilgiler verilmiş. Ancak, dediğim gibi, antik kent kalıntıları; gerek köylüler ve gerekse hayvanları tarafından, işgal edilmiş durumda. Biz yine de, İassos kentini anlatmaya devam edelim.

Kent: MÖ.9.yüzyılda, Argoslu kolonistler tarafından kurulmuştur. Daha sonra Milet şehrinden gelen göçmenler, kente yerleşmişlerdir. Bu yörede bulunan sikkelerde: sakallı bir kişinin başı üzerinde “kurucu İassos” diye yazdığı görülmektedir. Bu nedenle, şehrin adının buradan geldiği düşünülmektedir.

Bunların yanında: bölgede yapılan arkeolojik araştırmalarda: Miken çömleği, Miken evleri bulunmuş ve yerleşimin çok daha eskilere kadar gittiği değerlendirilmiştir.

Muğla Milas Iassos

Şehrin en önemli tanrıları

Apollo ve Artemis’tir. Şehirdeki kabartmalardan birinde: Artemis, Astias’ı gösterir. Bu yerel tanrıça: Astias isimli bu yerel tanrıça: Artemis’e benzemektedir. Şehirde, bu iki tanrı dışında tapınılan Diyonizos adına ise, festivaller düzenlenir. Bu festivallerde: müzik ve tiyatro gösterileri sunulur.

Şehir: tarihi süreç içinde: Perslerin, Ispartalıların eline geçmiş ve MÖ.403 yıllarında yağmalanmıştır. MÖ.386 yılında yapılan kral barışı ile, şehir, yine Pers egemenliği altına girer. Daha sonra ise, İskender, saldırarak burayı ele geçirir. MÖ.201 yılında, Makedonya kralı V. Philiph, MÖ.219 yılında Roma imparatorluğunun egemenliği görülür.

Romalılar döneminde, imparatorluğun bölgedeki en güçlü üçüncü şehri olur. Ancak, her ne kadar özel bir koruma alanına sahip olsa da, kent, uzun süre herhangi bir ulusun egemenliği altında kalmamıştır. Şehrin en  dikkati çeken yerlerinden biri olan surları ise, 19.yüzyıla kadar sağlam olarak gelmiş olsa da, günümüzde bu surlardan eser kalmamıştır.

Bunun dışında, İassos şehri, döneminde, bulunduğu konumun çok imtiyazlı olması, ünlü mermeri ve balıkçılık ile öne çıkmıştır. Antik çağlarda, bir ada üzerinde bulunan İassos şehri, bölümün başında söz ettiğim gibi, günümüzde bu adanın ana kara ile birleşmesi sonucu, anakaradan ulaşım mümkün hale gelmiştir.

Burada görebileceğiniz kalıntılar şunlar:

Zeus Megistos Tapınağı: kentin doğu bölümündedir. Burada: bir adak yapısı yani kutsal bir yer var.

Tiyatro: Zeus Tapınağının üstündedir. Kentin ortasında bulunan yükseltinin kuzey-doğu yamacındadır. Helenistik geleneklere göre kurulan yapı: Zopatros tarafından, Roma döneminde onarılmıştır. Tiyatro duvarındaki yazılarda: oyuncular, müzisyenler ve bu etkinliklere destek veren kişilerin isimleri yazılıdır.

Seyirciler kısmı, yuvarlatılmış kesme bloklardan yapılmıştır. Sıralar ise, beyaz mermerdir. Günümüzde yıkık durumda olan sahne binası ise, daha sonraki dönemlerde yapılmıştır.

Kale: kentin en üst noktasındadır.

Hıristiyanlık döneminden kalmadır. Limana hakim durumdaki kalenin içinde, tipik bir ortaçağ kulesi ve büyük bir sarnıç bulunmaktadır. Kale  duvarları, dıştan yuvarlak ve kare kalelerle desteklenmiştir.

Agora: Kent meclisi olarak kullanılan yapı: daire biçimli orkestra ve onun arkasındaki dört merdivenli, üç bölüme ayrılmıştır. Oturma sıralarının altları, tonozlarla desteklenmiştir. Agoranın çevresini saran stoalarda bulunan yazıtlara göre, yapım tarihinin, MS.130 yılları olduğu düşünülüyor. Agoranın, güneybatı köşesindeki geniş düzlükte, Artemis Astias Tapınağı bulunuyormuş.

Anıtsal Mezar: şehirdeki ilginç yapıların başında gelmektedir. Mezar odasının üzerinde, küçük bir korint tapınağı var.

Balık Pazarı: Roma dönemine ait, en ünlü mezar, halk arasında balık pazarı olarak bilinmektedir. Balık pazarı anıt mezarı: 1995 tarihinde “Balık Pazarı Açıkhava Müzesi “ olarak ziyarete açılmıştır. İassosta yaşayanların balık düşkünlüğünü, ünlü coğrafyacı yazar Strabon şöyle yazmaktadır.”

Bir gitar konserini dinleyen İassoslular, balık satışının başladığını bildiren kampana sesini duyunca, konseri bırakıp, balık pazarına inerler. Yalnız, kulağı ağır işiten biri kalır. Sanatçı, yerinden kalkar ve bu tek dinleyiciye doğru ilerler.

“Bana gösterdiğiniz hürmet ve müzik sevginiz karşısında minnettarım. Çünkü, kampana vurur vurmaz, sizden başka herkes kalkıp gitti” der. Adam “ Ne diyorsun, kampanamı çaldı? Öyle ise, bana da müsaade” diyerek, pazara  doğru koşmaya başlar.

Şehirde yapılan kazılarda bulunan pek çok para üzerindeki “Yunus balığını” gösteren resimler: ünlü İassos efsanesini anımsatır. Bu efsaneye göre: “ Yunus balığı ile çok iyi bir dostluk kuran İassos’lu bir çocuk, hem Plinius ve hem de Aelian tarafından zikredilir.

Plinyus: Büyük İskender’in, bu hikayeden çok etkilendiğini ve İassos’lu bu genci yanına aldığını ve hatta onu deniz tanrısı Poseydon’un rahiplerinin başına getirdiğini anlatır.

Son olarak: İassos bölgesini ziyaret ederseniz, müzede satılan küçük taş ve seramik heykelciklerden satın almayı unutmayın, güzel bir anı ve hediyelik olarak kullanabilirsiniz.

Muğla Milas Bargylia

Muğla Milas Bargylia

Muğla Milas Bargylia

BARGYLİA

İlçe merkezine, 25 km. uzaklıkta, Boğaziçi köyündedir. Eski bir Karia kentidir. Kentin adı: halk dilinde “Varvil”dir. Karya dilinde ise, kentin adı “Andanos” tur. Kentin isminin: MÖ.2000 yıllarında, Luwi veya MÖ.1000 yıllarında Karia dilinden geldiği ve “yüksek yer” anlamında kullanıldığı tespit edilmiştir.

Yine de, antik dönemlerde, şehir isimlerinin efsanelerle bağlantılı olduğu bilinmektedir. Bu şehre ait efsane ise şöyledir: “Bellerophon’un yakın arkadaşı Berglos, kendisinin kanatlı atı Pegasus’un attığı bir çifte ile ölür. Buna çok üzülen Bellarophon, arkadaşının anısına, bu kenti kurar ve kente, onun ismini verir. Bu yüzden, Barglia şehrinin sikkeleri üzerinde, Pegasus tasvirleri bulunur.

Tarihi süreç içinde, kentin ismine ilk kez: MÖ.5.yüzyılda kurulan Attika-Delos Deniz Birliğine ödenen vergi listesinde rastlanır. Büyük İskender’in, Karia bölgesini ele geçirmesinden sonra, kent, üs olarak kullanılır. MÖ.3.yüzyıldan sonraki dönemde gelişme gösteren kent, bu dönemde özellikle: Artemis Kindyas Tapınağına sahip olması ile ün kazanır. Helenistik dönemde de, kentin önemi vurgulanır ve Bergama krallığının donanmasının, kent limanından yararlandığından söz edilir. Hıristiyanlık döneminde ise, kent bir piskoposluk merkezi olarak öne çıkıyor.

Bir zamanlar deniz kıyısında bulunan kent önünde, zamanla bataklık oluşur. Bu bataklık, Osmanlı döneminde tuzla olarak kullanılır. 17.yüzyılda, burayı ziyaret eden Evliya Çelebi: Tuzla’da üretilen tuzun lezzetinden söz eder ve bu tuzun Batı Anadolu’da tüketildiği gibi, Fransa’ya ihraç edildiğini de yazar.

Kent ören yerinde

Bizans döneminde, savunma duvarları yapılmıştır. Bu duvarlar, kalıntılar boyunca uzanan tepelik üzerinde dağılmıştır. Kuzeye bakan bölümde ise: Helenistik bir tiyatro ve tapınak alanları görülmektedir.

Özellikle: Arthemis Kindyas’ın çok saygı gördüğü bu kentte, alçak bir tepeciğin kuzeyindeki kalıntılarda, Roma izleri açıkça görülmektedir. Kabartmalı sunak üzerinde, uzun elbiseli, elinde oku ile Arthemis Kindysos, Lir çalan Apollon ve uzun pelerinle bir erkek tasvir edilmiştir.

Bu erkek, kente adını veren, Bargyolos’tur. Tiyatronun güney duvar parçaları günümüze ulaşmıştır. Cavea’nın parçaları ise, yerlerinden sökülerek başka yerlerde kullanılmıştır. Oturma sıralarından günümüze herhangi bir iz kalmamıştır.

Muğla Milas Heraklia-Latmos

Muğla Milas Heraklia-Latmos

Muğla Milas Heraklia-Latmos

HERAKLİA-LATMOS 

Heraklia antik kentin kalıntılarına, günümüzde: Bafa gölünün, Bodrum yönündeki bitiminden, Çam içi köyünden dönülüp, 9 km. lik asfalt bir yol ile varılıyor. Kentin ilginç bir mitolojik hikayesi var. Şöyle ki: “Ay tanrıçası Selene; bir gece burada uyuyan çoban Endymion’u görür.

Ona aşık olur. Zeus; Selene’nin aşkını kıskanır ve genç çobana, öfkeyle bir ceza verir. Çobanı: hiç uyanmamaya, sonsuz bir gençlik uykusunda uyumaya, mahkum eder. Evet, çoban Endymion, o tarihten bu yana, hiç uyanmadan aynı yerde kalmıştır. O derin uykusunda düşler görürken, ay tanrıçası Selene, her gece gelip yanında yatarmış. Selene, Endymion’a, tam 50 çocuk doğurmuş. “

Burası, antik dönemde liman kenti olarak kullanılmış. Günümüzde ise, ön bölümünde “Bafa gölü” ve arkasında ise, antik dönemdeki ismiyle, Latmos dağları (günümüzdeki ismi: Beş parmak dağları) uzanmaktadır. Bilinen tarihi: MÖ.7.yüzyıla kadar uzanmaktadır. Helenistik ve Roma dönemlerinde parlayan kent, deniz ticaretiyle zenginleşmiştir.

Kent: yarı  tanrı Herakles adına istinaden: Herakleia adını almıştır. Surları; 6.5 km. uzunluğunda ve 26 kule ile desteklenmektedir. Bu derece görkemli surlar ve kuleler: şehrin savunmasına verilen önemi ifade ediyor.

Kent: düzenli bir plana sahiptir. Athena Tapınağı: bir kaya üzerindedir. Mermer yazıtından kolaylıkla görülmektedir. Agoranın doğusundaki bir ev avlusunda: Boulevterion bulunmaktadır. Kent: Bizans döneminde, piskoposluk merkezi olarak kullanılmıştır. Buranın kutsal alanı, Hıristiyanlık döneminde de kutsal sayılmıştır.

Antik kentte: günümüzde, çam içi köyünün gençleri tarafından, eşeklere binilerek, yaklaşık 5-6 saat süren turlar düzenleniyor. Arap Avlusu denilen bölgedeki, antik tiyatro kalıntıları görülebiliyor.

Antik kentte, bugün görebileceğiniz kalıntılar şunlar: Athena Tapınağı, Agora, Surlar, Mezarlar, Tiyatro, Bouleterion, Endiymion Tapınağı, Yediler Manastırı, adalarda kilise ve manastır kalıntıları görülebiliyor.

Muğla Milas Keramos

Muğla Milas Keramos

KERAMOS

Bodrum-Milas karayolu üzerinde, Beçinkale yoluyla ayrılan yerde, 45 km. lik asfaltla ulaşılır.

Eski adı: Gereme ve yeni adı “Ören Gökova”dır. Antik dönemde: Keramos kenti, Kayralıların Krysaor birliğinin bir üyesidir. Adının anlamı ise: “Çömlek” tir. Helenistik dönemde, kent, Rodos egemenliği altındadır. MÖ.129 yılında, Roma döneminde, kent, Romanın Küçük Asya eyaleti içinde yer alır ve daha sonraki dönemde, giderek önemini kaybeder.

Günümüzde burada görülebilecek kalıntılar şunlar: Meşekayası dağları üstünde, sur duvarları ve kayalık bir terasta bulunan ve yerel halk  dilinde “Bakıcak” diye bilinen yerde, kentin iki önemli tapınağı bulunmaktadır. Bu tapınaklar, 25 metreye varan uzunlukları ile dikkati çekmektedir.

Kurşunlu yapı, taşları birleştirmek için kullanılan kurşun zıvanalar nedeniyle, bu ismi almıştır. Teras duvarlarının doğu bölümü yıkılmıştır. Terasın üstündeki düzlemde ise: Korinth ve İyon düzeninde, yapı parçaları bulunmaktadır.