Isparta Eğirdir

 

Isparta Eğirdir

 

Her ne kadar elması meşhursa da asla bu elmayı bulamayacağınız, gölün tüm hayatı etkilediği ve Selçuklular zamanında cennet mekanı olarak adlandırılan şirin bir ilçe, Öte yandan ,Eğirdir denildiğinde ilk akla gelen “Komandolar”

ULAŞIM

İlçe, Isparta-Konya devlet yolu üzerindedir. Yurdun her yerinden, kolayca ulaşılır.

Eğirdir ilçesinin, Isparta il merkezine uzaklığı: 36 km. dir. Eğirdir-Ankara arası uzaklık: 456 km. Eğirdir-Afyon arası uzaklık: 138 km. Eğirdir-Antalya arası uzaklık: 186 km. Eğirdir-Burdur arası uzaklık: 90 km. Eğirdir-İstanbul arası uzaklık: 638 km. Eğirdir-İzmir arası uzaklık: 418 km. Eğirdir-Konya arası uzaklık: 243 km. Eğirdir-Beyşehir arası uzaklık: 141 km. Eğirdir-Burdur arası uzaklık: 68 km ve Eğirdir-Kapadokya arası uzaklık: 450 km. dir.

Isparta Eğirdir

TARİH

Burada, tarihi süreç içinde kurulan ilk yerleşimin: Lidya kralı Kroisos (MÖ.560-547) zamanında kurulduğu ve ilk adının ise “Krozos” olduğu sanılıyor. Zaten, şehrin iç kalesi, Lidyalılar zamanında yaptırılmış. Romalılar döneminde ise, ilçenin ismi “Prostanna”.

Eğirdir: MÖ.540 yılında, Pers imparatorluğu tarafından zapt edilir. Yaklaşık 200 yıl, bölgede Pers egemenliği görülür. Daha sonra ise, Büyük İskender’in ardılları, Seleukoslar tarafından yönetilir.

395 yılındaki Bizans egemenliğinde sonra: şehrin ismi “Akroterion” diye anılır. Bu kelimenin anlamı: herhangi bir nesnenin en uçtaki ya da en üstteki bölümüdür. Kentin böyle adlandırılmasının sebebi: Eğirdir Sivrisinin (tepesinin) tüm yörede göze çarpan doruğundan kaynaklandığı sanılıyor.

1071 yılından sonra, yörede Türk yerleşimi görülür. Anadolu Selçuklu hükümdarı, III. Kılıçaslan; 1204 yılında, yöreyi Selçuklu egemenliğine sokar. Selçuklular; bölgeyi, sayfiye yeri olarak kullanırlar. Doğal güzellikleri nedeniyle, bölgeye “Cennetabad” ismini verirler. 75 yıl bu şekildeki kullanım sürer.

1320’li yıllarda Eğirdir’e gelen ünlü gezgin İbn-i Batuda, Seyahatnamesinde Eğirdir için şunları yazar “Eğirdir, kalabalık, pek bakımlı çarşıları olan, çevresi bağ, bahçe ve bostanla donatılmış, büyük bir şehirdir. Yanı başında tatlı sulu bir göl bulunmakta ve bu gölde dolaşan gemilerle iki günde Akşehir, Beyşehir’e ve öteki köy ve kasabalara gitmek mümkün olmaktadır.”

1391 yılında: Eğirdir ve yöresi, Osmanlı egemenliğine girer. Daha sonra: bölgede, Timur ve Karamanoğlu Beyliği görülür. Bölge, 78 yıl süreyle, Hamidoğulları Beyliğinin başkenti olur.

1423 yılında, Sultan II. Murat tarafından, yine Osmanlı egemenliği bölgede hakim kılınır. 1899 ve 1914 yıllarında, Isparta yöresinde görülen şiddetli depremler: Eğirdir de büyük yıkımlara neden olur. Cumhuriyet döneminde ise, 4 Mayıs 1959 tarihinde, Eğirdir de büyük bir yangın çıkar. Bu yangından sonra ise, Eğirdir yeniden inşa edilir.

EĞİRDİR İSMİNİN EFSANESİ

Tarihi süreç içinde, Eğirdir yöresinde yaşayan bir bey vardır. Bey: bir gün yanında oğlu ile birlikte, Sivri dağı eteklerine, avlanmaya çıkar. Karşısına bir geyik çıkar, okunu gerer ve geyiğe atar, ancak ok, geyiğe değil, arkasındaki kayaya saplanır. Aynı anda, kayadan sular fışkırmaya başlar. Beyin çocuğu ise, bu suya kapılır ve boğularak ölür.

Bey, hemen geriye döner. Hanımının yanına gider. Hanımı dalmış, elindeki tenkere ile yün eğirmektedir. Bey isyankar bir tavırla “Hanım, hanım, çocuğu su aldı götürdü, sen hala elindekini eğirir durursun, Eğirdur bakalım” der.

Böylece “Eğirdir” ismi, ilk defa söylenmiş ve bu yöreye verilmiş bir isim olarak kalmıştır.

Isparta Eğirdir

GENEL

Eğirdir denilince, elbette akla hemen Eğirdir gölü geliyor. Öylesine güzel ki, her mevsim ve günün her saatinde renk değiştiriyor. Türkiye’nin dördüncü büyük tatlı su gölü.

Yörenin arazisi oldukça dağlık ve engebelidir. Dağlar üzerinde, önemli yaylalar bulunuyor. Meyil, yüzde 40’a kadar değişmektedir.

Isparta Eğirdir

Türk Silahlı Kuvvetlerinin gurur kaynağı

Komando Okul ve Eğitim Merkezi Komutanlığı, bu şirin ilçemizde bulunuyor. Zaten: Eğirdir’e Isparta üzerinden gelirken, hemen ilçenin girişinde: sağ yanınızda, duvar gibi yükselen bir dağ yamaçlarında: komando askerlerimizin yetiştirildiği bu askeri bölgeyi rahatlıkla göreceksiniz.

Bir ordunun en yetenekli ve gerçek askeri olan komandoların yetiştirildiği bu okul ve doğal şartlar: İlçeye bambaşka bir hava katıyor. Okul yanında: bir kartal yuvası gibi, göle uzanan yarımada üzerinde bulunan askeri gazino, sahil şeridindeki askeri tesisler, yine ilçeye hareketlilik kazandırıyor.

Eğirdir bölgesinde yetiştirilen elma

Kendine özgü tadı ile, yine ülke çapında ün kazanmıştır. Tüm bunların yanında: yalnızca burada yetişen “Apollon kelebeği” var.

Yörenin iklimi

Yağışlar genelde kış ve ilkbahar aylarında görülür. Hakim rüzgarlar: lodos ve poyrazdır. Aslına bakarsanız: ilçe, iklim açısından: Akdeniz ve İç Anadolu iklimlerinin tam bir geçiş noktasındadır.

Isparta Eğirdir

ATATÜRK VE EĞİRDİR

Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk: 6 Mart 1930 tarihinde Eğirdir’e gelmiştir. Bu ziyarette, Eğirdir Belediye Başkanı Yiğitbaşı, Atatürk için hazırlanan Can adanın tapusunu kendisine verdi. Atatürk, Can adanın beratını memnuniyetle aldı.

Her yıl 6 Mart tarihi: Atatürk’ün Eğirdir’e geliş günü olarak kutlanır.

Can adanın akıbeti: Meclis kararı ile Canada, Başkanvekili Hatip Hüseyin Uzun tarafından Atatürk’e sunulmuştur. Atatürk öldükten sonra, Canada, Atatürk’ün kız kardeşi Makbule hanıma geçmiştir. Makbule hanımın kocası Ali Rıza Bey, Canada’yı görmek için Eğirdir’e gelir ve Canada’yı beğenir.

Ancak Makbule hanım, Canada’yı Raşit Bey’e satar. 1953 yılında Belediye Meclisi üyeleri, Canada’yı tekrar alalım derler. Raşit Bey ile, Ankara’da irtibat kurulur. Ancak Raşit Bey, Doktor oğlum Canada’yı sattırmaz, orayı Sanatoryum yaptırmak istiyor” der. Ancak, maalesef oğlu bir trafik kazasında ölür. Ada daha sonra, Eğirdirli Alaloğlu ve Altay ailelerine satılır. 1980 yılında Eğirdir Belediyesi tarafından istimlak edilir.

FESTİVALLER

Eğirdir Uluslar arası Triatlon Şampiyonası: her yıl, Ağustos ayının ikinci haftasında, 2 gün boyunca yapılır. Eylül ayı içinde ise, 2 gün süreli, Eğirdir Kültür ve Turizm Festivali düzenleniyor.

Isparta Eğirdir Kemik Eklem Hastalıkları Tedavi ve Rehabilitasyon Hastanesi

EĞİRDİR KEMİK EKLEM HASTALIKLARI TEDAVİ VE REHABİLİTASYON HASTANESİ

Türkiye’nin en önde gelen kemik hastalıkları hastanesidir. Hastane, ilk olarak; 1952 yılında, o dönem yaygın olan kemik ve eklem tüberküloz hastalıklarının tedavisi için bir merkez olarak, 100 yataklı olarak açılmıştır. 1957 yılında 255 yatak ve 1958 yılında ise, 500 yatak kapasitesine ulaşmıştır.

1986 yılında ise: 40 dönüm arazi üzerinde, 3 bloktan oluşan, 9 katlı ana bina, 1000 yatak kapasiteli olarak, diğer yardımcı binalarla birlikte hizmete açılmıştır.

Hastane birimleri: Nöroloji, Çocuk pediatri, Ortopedi, Dahiliye, Fizik Tedavi, Üroloji ve Diş olmak üzere teşkilatlanmıştır. Evet, adından da anlaşılacağı üzere, özellikle ortopedi yani kemik rahatsızlıkları konusunda, uzman bir hastanedir. Yurt çapında, ünlü bir tedavi merkezi olan hastane, yılda yaklaşık 40 bin hastaya poliklinik hizmeti verir. 6000 civarında hasta da yatarak tedavi olur.

Isparta Eğirdir Su Ürünleri Üretimi, Kerevit

SU ÜRÜNLERİ ÜRETİMİ, KEREVİT 

Burada bulunan göllerden elde edilen su ürünleri: tatlı su ıstakozu (kerevit), tatlı su levreği(sudak) ve sazandır. Kerevitin tamamı, canlı veya konserve olarak, sudak balığının ise bir bölümü fleto ve dondurulmuş gıda olarak Avrupa ülkelerine ihraç edilmektedir.

Ancak; 1986 yılından sonra, Eğirdir gölündeki kerevitlerde, hastalık ortaya çıkar. Hastalığın diğer göllere de sıçramaması için, kerevit avcılığı tamamen yasaklanır. Buna rağmen, hastalık diğer göllere sıçrar. Tamamen ortadan kaldırılması için, kerevit avcılığı yasağı, 2000 yılına kadar, tüm bölgede sürdürülür.

NE YENİR

Eğirdir gölünün  doyumsuz manzarası karşısında: levrek, sazan veya alabalık yiyebilirsiniz. Hatta: biraz kalabalık iseniz, mutlaka “Sazan Dolması” yemelisiniz. Buna çapak dolması da deniliyor. Sazan balığının bir türü olan çapağın yağlı, havyarlı ve iri olanı (4-5 kg) bu yemekte kullanılıyor. Balığın karnına bol nane ve havyarla pişirilmiş bulgur doldurulup, fırında pişiriliyor.

Yöreye özgü diğer lezzetler: Sakallı Sarkan Çorbası, Sıyırgı, Bütünet ve Çakal tatlısı.

NE SATIN ALINIR

Dündar Bey pazarına uğrarsanız, mutlaka ilginizi çekebilecek bir şeyler bulabilirsiniz. Bu arada: çevrede bulunan köylere yolunuz düşerse, buralarda erkeklerin çorap ördüklerini görürseniz şaşırmayın. Erkekler kahvede oturup sohbet ederken, bir yandan da çorap örüyorlar.

Isparta Eğirdir Citta-Slow

CİTTA-SLOW

Güzel doğası, plajları, adaları ve kamp alanlarıyla dikkat çeken, Eğirdir, sakin şehir (citta-slow) ünvanlıdır.

Isparta Eğirdir Meslek Yüksek Okulu

EĞİRDİR MESLEK YÜKSEK OKULU

Isparta Uygulamalı Bilimler Üniversitesine bağlıdır. Okul Isparta il merkezine 34 km ve Eğirdir ilçe merkezine 750 metre uzaklıktadır. Yazla mahallesinde Yazla plajı yanındadır. 1995 yılında, Turizm ve Otelcilik programı ile eğitim ve öğretime başlamıştır. Okulda halen 8 program yürütülmektedir.

GEZİLECEK YERLER

Isparta Eğirdir Kalesi
Isparta Eğirdir Kalesi

 

EĞİRDİR KALESİ

Eğirdir gölüne uzanan yarımada üzerinde bulunuyor. Eğirdir merkezden Yeşilada’ya giden yolda, sol tarafta kalıyor.

Kale, iç ve dış kale olmak üzere iki bölümden oluşur. Ancak kesin inşa tarihi bilinmemektedir. Dış kalenin sadece temelleri günümüze ulaşmıştır. İç kale ise, bugün hala ayaktadır. Bu kalıntılar, Bizans dönemine aittir. 

Kale: çeşitli dönemlerde onarılmıştır. Günümüzde kale surları bir sıra tuğla ve taş olarak inşa edilmiştir. Surların dışı kaplama, içi ise moloz dolgudur. Kale, Timur’un Eğirdir’i istilası sırasında hasar görmüş, Hamidoğulları ve Osmanlı döneminde onarılmıştır. Kalede bulunan bir kitabede, 1307 yılında onarımdan söz ediliyor. 

Kuzey-güney doğrultusunda, yarımada boyunca uzanan sur duvarları üzerinde, konutlar bulunuyor.

1950’li yıllarda kalenin dış tarafında su kanalı varmış. Kalenin kapısı gündüz açıldığında, su kanalı üzerinde kapı köprü görevi görüyormuş. Ancak zaman içinde yöneticiler, bu su kanalını doldurtmuşlar ve bu özellik maalesef yok olmuş. 

Isparta Eğirdir Hızırbey Camii

HIZIRBEY CAMİSİ

Tam çarşı merkezindedir. Eğirdir’de bulunan camilerin en büyüğüdür. Aynı zamanda Batı Akdeniz bölgesinin en eski camisidir.  

Basit bir  taş yapı olarak, 1237 yılında bir Selçuklu deposu olarak yapılmıştır. Hamidoğulları döneminde ise, Emir Hızır Bey tarafından, 1308 yılında camiye dönüştürülmüştür. Söylenenlere göre: Hızır Bey, burayı karşısındaki Medreseye nazire olarak düzenletmiştir. Bu yapının ilk olarak ne zaman yapıldığına bir kayıt yoktur, ancak hemen karşısındaki medrese, 1237 yılında yapıldığına göre, bu yapının da o tarihlerde yapıldığı düşünülmektedir. 

İlk yapıldığında, duvarları kagir ve üstü toprak dam örtülüdür. 

Kündekari sanatının en güzel örneklerinden biri olarak kabul edilir. 

Isparta Eğirdir Hızırbey Camii
Kapısı ve girişi dikkat çeker.

Kapı çevresi mermer işlemelidir. Ahşap kapının da işlemeleri olağanüstü güzeldir. 1970’li yıllara kadar olan süreçte, bu kapıdan araba giriyormuş. Kapı, karşısındaki Dündarbey Medresesine bakar. 

Isparta Eğirdir Hızırbey Camii
Cami kubbesizdir. 

Merkez salonun üzerinde ve çini mihrabın çevresinde, Mekke yönünü gösteren birer niş bulunur. İnce oymalı taş portalı güzeldir. 

Caminin kolonları, taş değil yekpare yani tek parça keresteden yapılmıştır. 

Caminin damının bir kısmı açık bırakılmıştır. Çünkü, kışın biriken karların atılması düşünülmüştür. Caminin içinde, bir kar kuyusu yapılmıştır. 

Isparta Eğirdir Hızırbey Camii
Isparta Eğirdir Hızırbey Camii

 

Gelelim caminin en büyük özel yerlerinden olan minareye. Caminin minaresi de ilginçtir. Minare, avlu giriş kapısı üzerinde, sur üstüne oturtulmuştur. Minarenin altından camiye giriş yapılır. Minare, İslam sanatında ender görülen kemerli minare stilindedir. Minarenin solak mavi karo döşemelerine dikkat edeniz. 

Cami

1814 yılında çıkan bir yangında tamamen yanmış ve Yılanoğlu Şeyh Ali Ağa tarafından onarım yaptırılmış ve 1820 yılında yeniden ibadete açılmıştır. 1884 yılında ise, Burhanoğlu Hacı Murat Ağa tarafından üzeri kiremitle örtülmüştür. Cumhuriyet döneminde ise, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından günümüzdeki son şekli aldırılmıştır. 

Cami; tarihi önemi, büyüklüğü ve minberinin yapısı bakımından önemli bir kültür varlığıdır. Ayrıca kemer üzerine yapılan minaresiyle dünya üzerindeki ender camilerdendir. Camide aynı anda 3000 kişi ibadet edebiliyor. 

 

EĞİRDİR KEYHÜSREV KERVANSARAYI-EĞİRDİR HANI

İlçe merkezinde Yeni mahallede, göl kıyısındadır. 

Klasik Selçuklu hanı özellikleri taşır. Anadolu Selçuklu kervansaraylarının en büyüğüdür. Konya-Antalya kervan yolu üzerindeki yapı, avlu ve kapalı mekan olmak üzere iki kısımdan oluşur. Ancak günümüzde her iki bölüm de yıkılmıştır. 

Eğirdir hanı, 1237 yılında, Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından yaptırılmıştır. Ancak, han 64 yıl gibi kısa bir süre sonra yangın sonucu yanmış ve işlevini kaybetmiştir. 

1993 yılında burada yapılan kazılar sonucu ortaya çıkan, geometrik süslü taş parçası, Dündarbey Medresinin portalindeki sol mihrabiyenin çerçeve bördüründeki kırık yere yerleştirilmiş ve kompozisyon tamamlanmıştır.

Dündarbey Medresesinin 1301 yılındaki inşası sırasında, portalin handan sökülerek oraya taşındığı ve dolayısı ile hanın inşa tarihinde, portalde belirtildiği gibi 1237 yılı olduğu kesinlik kazanmıştır. 

Günümüzde, avlunun doğu duvarı ortadan kalkmış, beden duvarlarının kaplamaları sökülmüş ve böylece duvarlar incelmiştir. Açıkta kalan, moloz taş örgünün içine sızan sular, duvarların daha fazla yıpranmasına sebep olmuştur. Evet, günümüzde burası tarihi niteliğinden çok uzak bir düğün salonu olarak kullanılıyor. Yani, anlattıklarım sadece bilgi niteliğindedir, yoksa gidip görmeye kalkarsanız, tarihi eserden ziyade bir düğün salonu görebilirsiniz. 

Isparta Eğirdir Dündarbey Bedresesi

DÜNDARBEY MEDRESESİ (TAŞ MEDRESE)

Eğirdir ilçe merkezindedir. 

1237 yılında, Selçuklu Sultanı II. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında, han olarak yaptırılmıştır. Daha sonra, 1281 yılında Hamidoğlu Emir Felekeddin Dündar Bey tarafından medreseye dönüştürülmüştür. Yapının malzemeleri, yakındaki Eğirdir Kervansarayın dan getirilmiştir. Eğirdir Kervansarayında 1993 yılında yapılan kazıda bulunan taç kapı portili parçası, yapının 1301 yılında kervansaraydan sökülerek medresenin inşasında kullanılmıştır.

Isparta Eğirdir Dündarbey Medresesi

Medresenin dış taç kapısı

Selçuklu tarzındadır. Kapının çevresi Selçuklu karakterinde geometrik şekillerle süslenmiştir. Bu süs kuşağını, kitabeler çevreler. Kapının güzelliğini mutlaka görün. Büyük kapıdan içeriye girilince, kısa bir dehlizden sonra, ikinci kapıdan avluya girilir. Avlu, kareye yakın dikdörtgen şeklindedir. Medrese iki katlıdır. Üst kısmı yıkılmış fakat daha sonra yeniden yapılmıştır. İkinci kata çıkmak için, 12 basamaklı merdiven kullanılır. 

Medresede bulunan 11 oda, mermer sütunlu revak altındadır. Ortadaki avlunun sağında 6 oda ve solunda 5 oda bulunur. Büyük kapının karşısında; divanhane ve dershane odaları vardır.

Bu kemerli kısmın üstünde Hamidoğlu Dündarbey’in tamir kitabesi bulunur. Kitabenin anlamı “Müslümanların, İslam’ın din ve devletin alicenap, koruyucusu, kumandanların hükümdarı, etrafı ihya eden, soyu asil ve şerefli Büyük Kumandan Hamid Bey oğlu İlyas oğlu Dündar, şu mübarek medresenin yapımı ve tamirini 701 senesinde bu yapısın inşasını emretmiştir. Allah iktidarını kat kat arttırsın ve malikinin bekasıyla sürekli mamur kılsın”

Isparta Eğirdir Dündarbey Medresesi

Dündarbey Medresesi

Günümüzde kapalı çarşı olarak kullanılmaktadır. Tesis bünyesinde küçük bir çarşı var, burada çeşitli hediyelik eşyalar ve deniz malzemeleri satılıyor. 

Isparta Eğirdir Baba Sultan Türbesi

BABA SULTAN TÜRBESİ

İlçe merkezinde Yazla mahallesindedir.

Anayolun kuzeyinde, sekizgen gövdeli ve konik çatılı türbe Selçuklu stilindedir. Çatı sekizgen koniktir. Türbe kapısında bulunan kitabeye göre: Hamidoğlu İlyas Bey tarafından 1358 yılında İsa bin Musa isimli şahıs için yaptırılmıştır. Türbe içinde: Baba Sultan’dan başka Sureti Baba (Zorti Baba) ile Palaz Baba adlı kişilerin mezarı vardır. Türbe içindeki kişinin, Timur’un Eğirdir’i zapt ettiğinde, adaya kaçan halkı öldürülmekten kurtardığı söylenir.

Söylentiye göre, Timur, Eğirdir’e gelip halka işkenceye başlayınca, bu kişi halka eziyet etmemesi için Timur’a ricada bulunur. Timur, bu ricayı kabul etmeyince “Senin gibi Emir’e zor” der. O da, öfkelenir, boynuna taş bağlayarak göle atlar, ancak göle batmaz, gölden çıkan şeyh, her rastladığı yerde Timur’a “Zorttt” demeye devam eder. Bu nedenle ismi “Zorti Baba” olarak kalır.

Isparta Eğirdir Gölü
Isparta Eğirdir Gölü

 

EĞİRDİR GÖLÜ

Isparta Eğirdir yöresi, turizm açısından çok önemlidir. Eğirdir yöresinin en önemli kaynak değeri ise Türkiye’nin 4’ncü büyük gölü olan Eğirdir gölüdür. 

Göl: Sultan ve Karakuş dağları arasındadır. Ülkemizin ikinci büyük tatlı su gölü ve doğal içme suyu havzasıdır. Isparta ilinin içme suyu buradan karşılanır. Göl, yeraltı su kaynaklarıyla beslenir. Bu kaynak suları, gölün çeşitli yerlerinden çıkar. Kaynak sularından başka, civardaki pınarlardan da beslenir. Biyolojik çeşitlilik bakımından, uluslararası öneme sahiptir. 

Gölün, kuzey-güney doğrultusunda uzunluğu 50 km. dir. Doğu-batı doğrultusunda genişliği ise 3 ile 15 km arasında değişir. Göl, deniz seviyesinden 916 metre yüksekliktedir. Ortalama derinlik 10-12 metredir. Maksimum derinlik, Eğirdir yakınlarında 16.5 metredir.

Gölün güneybatı sahillerinde, derin ve kuytu koylar vardır. Sarp kayalar ve yarlar, bu koylara çok güzel görünüm verir. Ancak her ne kadar gölün bazı kısımlarında göle girmek mümkün olsa da bazen Poyraz rüzgarı estiğinde gölde tehlikeli dalgalar oluşur. Gölün kenarları genellikle diktir. Bu dikliğin kaybolduğu Gelendost ve Hoyran yörelerinde, göl kıyısında bataklıklar vardır. 

 

Göl 2 kısma ayrılır

Kuzeyde kalan ve daha küçük olan göl kısmına “Hoyran” gölü denir. Hoyran gölü, güneye göre daha sığdır. Güneyde kalan kısım ise “Eğirdir” gölüdür. Her iki göl kısmı, birbirine kuvvetli bir akıntı olan Hoyran boğazı ile bağlanır. 

Balık

Gölde farklı türde balıklar vardır. En ünlüleri: çapak, siraz, çiçek, levrek ve sudak balığıdır. 

Isparta Eğirdir Göl Kıyısında Plajlar
Isparta Eğirdir Göl Kıyısında Plajlar

 

Göl kıyısındaki plajlar

Bedre Plajı

Göl kıyısında kumlu bir plajda güneşlenmek için, Eğirdir’den Barla’ya giden yoldan, merkezden itibaren 11 km ilerleyin ve Bedre plajına varırsınız. 1550 metre uzunluğunda sahil şeridi olan plaj, kumlu bir plajdır ve yörenin en iyi plajıdır. Burada yürüyüş yapabilir veya bisiklete binebilirsiniz.

Sandy Belediye Plajı

Eğirdir-Isparta yolu üzerinde, ilçe merkezine 1 km den daha yakındır. Soyunma kabinleri ve restoranlar bulunuyor.

Isparta Eğirdir Altınkum Plajı
Isparta Eğirdir Altınkum Plajı

 

Altınkum Plajı

İlçe merkezinin 3.5 km kuzeybatısındadır. Tren istasyonunun altındadır. Bulunduğu yerin koy olması nedeniyle ince kumludur. En büyük özelliği, plajdan göle girip ne kadar (200 metre kadar) açılırsanız açılın, suyun boyunuzu geçmeyecek olmasıdır. Göl burada sakindir.

Sığ bir göl olduğu için, yüzmeye oldukça elverişlidir. Ancak yazın plaj aşırı kalabalık oluyor. 50 çadırlık kamping alanı vardır. Plaj alanı, alt yapı ve çevre düzenlemeleriyle “Mavi Bayrak” ile ödüllendirilmiştir. Çünkü düzenli olarak su analizleri yaptırılmaktadır. Burada kabinler ve şezlonglar bulunuyor. 

Isparta Eğirdir Askeri Gazino ve Plajı
Askeri Gazino ve Plaj

Göl kıyısında sadece askerler, aileleri ve yakınlarının faydalanabildiği askeri bir tesis bulunmakta, tesisin önünde göle girilebilmektedir. 

Isparta Eğirdir Adalar

ADALAR

Göl üzerinde iki ada vardır. Bunlar Can ada ve Yeşil adadır.

Can ada

Eğirdir ile Yeşil ada arasında kalır. Yapılaşmanın olmadığı Can ada, sadece piknik alanı olarak kullanılmaktadır. 7 dönümlük bir adadır. Atatürk Eğirdir’i ziyaret ettiğinde, Can ada, 1 Şubat 1933 tarihli Belediye Encümeni kararıyla Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’e hediye edilmiştir. Daha sonra, Atatürk’ün mirasçılarına ve onlardan da Eğirdir Belediyesine geçmiştir. Can ada’da, çadır ve karavan turizmi yaygındır. Çevre halkı, buraya piknik yapmaya gelirler.

Isparta Eğirdir Yeşil Ada

 

YEŞİL ADA:

Gölün ortasındadır. Nis adası olarak da tanınır. Eğirdir’in en güzel turizm bölgesidir. Eğirdir ilçe merkezine 1 km lik bir yolla bağlanmıştır. 

Evet, biraz geçmişe gidelim.

Hıristiyanlık dininin yayılması için bölgeye gelen Hz. İsa’nın havarilerinden St Paul: Psidia bölgesinin başkenti “Antiokheia” ya gelir.

Burada: iki yıl, kıl çadır dokuyarak geçimini sağlar ve farklı dinlere inanan insanlara hitap ederek, onlara Hıristiyanlığı anlatır, vaazlar verir ve bu bölgenin Hıristiyanlığın beşiği olmasına sebep olur.

Daha sonra, kilise yapılması serbest bırakılınca, Antiokheia halkı, St Paul’un anısına, dünyanın ilk ve en büyük kilisesini, 325 yılında, Aziz’in ilk resmi vaazını verdiği, Sinagog üzerine yaparlar.

Dolayısıyla, Hıristiyanlığın bu kadar hızla yayıldığı bölgede, bu dini kabul eden rahibeler de, kendilerine mekan olarak fiziki konumu nedeniyle Eğirdir’in Nis Adasını seçerler. Nis adasının karşısındaki “Karabağlar” bölgesinin esas ismi “Karıbağları” dır.

Çünkü rahibelerin bu bölgede üzüm yetiştirip dünyanın en kaliteli şarabını ürettikleri bilinmektedir. Ayrıca: çok yakın tarihi kadar, gelenek olarak, Eğirdir’de 6 yaşından büyük erkek çocuklarının alınmadığı, sadece kadınların gittiği mesire yerlerinin bulunması, dünyanın ilk rahibelerinin Nis Adasında yaşadığını gösterir.

1402 yılında Timur’un saldırısına kadar,

Nis Adasında sadece kadınlara mahsus 18 manastır ve kilise vardı. Timur’un saldırısından çekinen Eğirdir halkı, Nis Adasına sığınır. Bunu fark eden Timur, sallar yaptırır, Nis Adasına saldırır ve adadaki manastırları yıktırır. Bu tarihten sonra adadaki Hıristiyan rahibelerin bir kısmı başka yerlere gider, bir kısmı ise Müslüman halkla birlikte uyum içinde yaşarlar.

Hatta: fırtınalı havalarda, Nis Adasında yaşayan Müslümanlar Eğirdir’e gitmelerinin zor olduğunu beyan ederler bunun üzerine adadaki kız kiliselerinden birinin Müslümanlara tahsisi için Sultan II. Osman’dan istekte bulunulur. Bunun üzerine, Padişah, harap durumdaki kız kilisesinin Müslümanlar tarafından tamir edilerek ve sadece Cuma ve iki bayram namazında kullanılmak üzere camiye dönüştürülmesine karar vermiştir. 1618 tarihli bu fermanın aslı, Nis adasındaki caminin duvarına asılıdır.

Cumhuriyet sonrasında, mübadeleye kadar, Türkler ve Rumlar burada bir arada yaşıyorlardı. Mübadele sonrasında Rumlar buradan ayrılınca, geride kiliseleri ve ahşap evleri kaldı. Önceleri koruma altına alınan ahşap evler, yerlerini yeni yapılara bıraktılar. 

Yeşil adada; ev pansiyonları ve otellerle birlikte, birçok meyve ağaçları, balık lokantaları ve hediyelik eşya dükkanları bulunmaktadır. Son yıllarda göl sularının azalmasıyla birlikte, bu adalar birbirine ve Eğirdir’e bağlanmıştır.

Nis adasındaki yapılar
Ada Camii

Adada bulunan cami, kiliseden camiye çevrilmiştir. Kilisenin ilk adı “Kız kilisesi” dir. 1618 yılında Sultan II. Osman’ın fermanı ile ibadete açılmıştır. Daha önceki dönemde toprak damlı iken, günümüzde kırma çatılı ve üzeri kiremitle örtülüdür. Kare planlı cami, tek minarelidir.

Isparta Eğirdir Aya Stephanos Kilisesi
Aya Stephanos Kilisesi

1850’li yıllarda yapılmış bir Ortodoks kilisesidir. İskele park yakınlarındadır. Kilise, dikdörtgen planlı, üç nefli ve apsislidir. Yan duvarlar moloz taşla örülmüştür. Gemi tipi çatı beşik çatıdır, iç yüzü harç sıvalıdır, alaturka kiremitle kaplıdır. 

Yapının içindeki alçı süslemeler dökülmüştür. Söylentiler göre, Kudüs’e giden Hıristiyan hacı adayları buraya uğruyorlarmış ve ayin yapıyorlarmış. Adada bulunan Rumlar, 1923 yılındaki nüfus mübadelesi nedeniyle adadan ayrılınca, adada bulunan diğer kiliseler yıkılmıştır. Kilise restore edilerek ziyarete açılmıştır demek istiyorum ama genellikle kapalı bulunuyor.

Şeyh Muslihiddin Türbesi

Ada içindeki bu türbe, ahşap bir mezar ve mescitten oluşur. Mescid kısmına, ahşap bir merdivenle çıkılır. Şeyh Muslihiddin’in 9 veya 10’ncu yüzyılda yaşadığı tahmin edilmektedir. Türbesinde bulunan dikişsiz bir gömlek, Konya Müzesine gönderilmiştir.

Sonuç

Eğirdir gölü: yüzme, yelken, sörf gibi sportif turizm etkinlikleri açısından olduğu kadar içme suyu, balık üretimi, sulama suyu, rekreasyon ve peyzaj gibi çok çeşitli işlevlere sahiptir. 

Ancak, gölde günümüzde çeşitli tehditler söz konusudur. Bu tehditlerin başında, kontrolsüz sulama suyu alımı ve DSİ’nin çok sayıda sulama projesi sebebiyle gölün su rejiminde yaptığı müdahalelerdir. Gölün su seviyesi son 25 yıl içinde 2.5 metre kadar azalmıştır.

Gölde sudak balığı aşılandıktan sonra, endemik balık türleri çok azalmış veya tümüyle yok olmuştur. Yasa dışı ve aşırı avcılık yapılan alanı, kentsel, tarımsal ve endüstri atıklarının meydana getirdiği kirlilik te tehdit etmektedir. Umarım en kısa zamanda önlemler alınır, çünkü gittiğinizde göreceksiniz, Eğirdir gölü gerek göl ve gerekse çevresiyle gerçekten muhteşem güzelliktedir. 

Isparta Eğirdir Askeri Tesis

ASKERİ TESİS

Eğirdir ilçesine Isparta yönünden girerken, hemen sağ yanda, büyük bir askeri bölge göreceksiniz, burası “Dağ ve Komando Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığı” dır. Bu yüzden, Eğirdir içinde bazı yerlerde askeri sosyal tesisler vardır.

Bunlar: askeri lojmanlar ve hemen göl kıyısında bir sosyal tesistir ve bu sosyal tesisin önündeki plajdan göle girilebilmektedir. Ancak, burada dikkat çeken bir yer daha var, hemen kıyıdan gölün üstüne doğru uzanan ve büyük bir kaya blok kütlesinin üzerinde bir bina göreceksiniz, burası bir anlamda kartal yuvası gibi olan tesiste askeri bir tesistir. 

Isparta Eğirdir Kovada Gölü
Isparta Eğirdir Kovada Gölü
Isparta Eğirdir Kovada Gölü

 

KOVADA GÖLÜ

Bu gölün çevresi, zengin bitki örtüsüne sahiptir. Yüzlerce çeşit havyan barındırır.

Bu özelliklerinden dolayı 1970 yılında “Milli Park” ve 1992 yılında 1’nci derece doğal sit alanı olarak ilan edilmiştir. Eğirdir gölünde bulunan fazla sular, bir kanalla, Kovada gölüne akar. Eğirdir ve Kovada göllerini birbirine bağlayan yapay “Kovada Kanalı” ile bölgenin tarımsal sulaması yapılmaktadır. Gölün uzunluğu: 9 km. genişliği ise 2-3 km. kadardır. Gölün çevresi 20.6 km dir. Derinlik 6-7 metre arasında değişir.

Gölün rakımı 900 metredir. Suda bulunan ve göle yeşil renk veren tortular, 1.5 metre derinlikten sonra gölün dibinin görünmesini engeller. Burada: kampçılık, yürüyüş, manzara seyretme ve tırmanma yapılabilir. Park alanı içinde yürüyüş yolları ve fotoğraf çekimi için gözetleme kuleleri vardır. Park alanındaki bitki örtüsünde: kızılçam, karaçam, meşeler, ardıç gibi ağaç türleri bulunur. Ayrıca: böğürtlen, muşmula, alıç, dağ muşmulası, yabani gül, defne, karaçalı gibi bitkiler de vardır.

Kovada gölünde bulunan balıklar

Kadife ve tatlı su levreği ile tatlı su ıstakozudur. Göl çevresinde, yaban hayvanları da bulunur. Bunlar: yaban domuzu, sansar, porsuk, tilki, tavşan ve ağaç sincabıdır. Göl havzasında, 153 tür su kuşu tespit edilmiştir. Bunlar arasında öne çıkanlar: yaban ördeği, kaz, angut, keklik ve çulluktur. Göl, açık alan sporları için önemli  potansiyele sahiptir. Sonuç olarak gölün manzarası çok güzeldir, buralara yolunuz düşerse mutlaka zaman ayırıp Kovada gölünü geziniz. 

Isparta Eğirdir Akpınar Köyü Seyir Terası
Isparta Eğirdir Akpınar Köyü Seyir Terası
Isparta Eğirdir Akpınar Köyü Seyir Terası

 

AKPINAR KÖYÜ SEYİR TERASI

Eğirdir’e gidip te buraya çıkmamak olmaz, kesinlikle çıkın, burayı görmeden Eğirdir’den ayrılmayın. Zaten turla giderseniz, turlar burada sabah serpme kahvaltılı program yaparlar. 

İlçe merkezine 7 km uzaklıktadır. İlçe merkezinden buraya çıkan yol, asfalt olmasına rağmen biraz dar ve tehlikeli, dikkatli olmakta yarar var. Ama mutlaka çıkın. Çünkü buradan kuş bakışı Eğirdir gölü ve geniş çevresini göreceksiniz, muhteşem bir manzara var. 

Akpınar köyünde: yeşilin ve mavinin her tonu, Yeşil ve Can ada, Barla dağı, Anamaz dağları, Boğaz Ova görülebilir. Ayrıca, burada gözleme ve ayran tatmalısınız veya serpme köy kahvaltısı da olabilir. Herhangi bir şeyler yiyip içmeseniz de, mutlaka çıkın çevrenin manzarasını görün. 

Isparta Eğirdir Prostanna Antik Kenti
Isparta Eğirdir Prostanna Antik Kenti

 

PROSTANNA ANTİK KENTİ

Eğirdir sivrisinin güneyinde, Akpınar köyünün yaklaşık 1.5 km kuzeybatısında, Camiliyayla’da bulunan askeri alanın doğusundadır.

Buraya askeri alan içinden ulaşan yol asfalttır. Öte yandan, Akpınar köyü içinden geçerek giden yol içi çok kötü ve taşlıktır. Buradaki antik şehir, Roma döneminden sonra terk edilmiştir. Şehirle ilgili en eski belge: Asia Eyaletinden bir görevli şerefine dikilen MÖ 113 yılına tarihlenen bir yazıttır. Bu yazıtta “Pisidia’daki Prostanna Halkı” yazılıdır. 

Şehrin akropolisi Eğirdir Sivrisinin güneyindeki alçak bir tepe üstündedir. Hem bu tepe ve hem de Sivri üzerinde sur vardır. Sur üzerindeki kuleler, yer yer tespit edilebilmektedir. Küçük tepedeki sur içinde kare planlı, yapı temelleri vardır. Kentteki asıl büyük yapılar, her iki tepenin arasındaki boyundadır. Burada güzel işçiliğe sahip olan podiumlu alan üzerinde muhtemelen bir tapınağa ait temeller vardır.

Yapının üst kısmı, tamamen tahrip olmuştur. Bu yapıya ait olabilecek alınlık kısmının sağ köşesi ve friz parçası, biraz aşağıdadır. Bu yapının hemen kuzeyinde, ikinci bir yapıya ait temel kalıntısı vardır. Bu yapıların bulunduğu kısım surla kaplı değildir. Bu yapıların güneyinde akropolisin doğusunda hamam olarak adlandırılan büyük bir yapı vardır. Kent sikkeleri MÖ 1’nci yüzyıldan itibaren görülür. İmparatorluk döneminde de imparator Antoninus Pius’dan (138-161) Claudius II’ye kadar sikke bastırılmıştır.

Isparta Eğirdir Barla

BARLA KASABASI

İlçe merkezine bağlı bu kasaba, ilçe merkezine 25 km uzaklıktadır. Eğirdir gölüne, 18 km kıyı şeridi vardır. Barla’nın antik dönemden kalma, bilinen en eski ismi “Parlais” dir. Kasaba: 1376 yılında Osmanlı yönetimine geçmiştir. Kurtuluş savaşı sonuna kadar Türkler ve Rumlar iç içe yaşamışlardır.

Gelincik Dağı Tabiat Parkı

Eğirdir-Barla yolu üzerinde, Isparta şehir merkezine 70 km uzaklıktadır. Gelincik dağındaki ormanlık alanlarda, zengin bir yaban hayatı vardır. Ayrıca, bu alanlarda doğal ortamda kırmızı orman karıncası bulunur ki, kuzey yarım küredeki yayılış alanının en güney sınırını teşkil eder. Dağın 1100-2900 metre rakım arasındaki sahalarda: sedir, karaçam ormanları ve ardıç ağaçları görülür. Burası günübirlik kullanım alanları, doğa yürüyüşü, yamaç paraşütü ve dağcılık için oldukça zengin imkanlara sahiptir.

Parlais Antik Kenti

Şehrin yeri hakkında, kesin bilgi yoktur. Araştırmacı: L. Robert, Bedre köyü yakınlarında bulduğu sınır yazıtı ile, şehrin yerinin Prostanne (Eğirdir) ve Parlais (Barla) arasında olduğunu tespit etmiştir. MÖ 25 yılında, Roma imparatoru Augustus tarafından, Galatia Eyaletine dahil edilen şehrin ismi “Colonia Julia Augusta Parlais” olarak değiştirilmiştir ve böylece şehir bir Roma kolonisine dönüştürülmüştür. 

Şehir, ordu üssü olarak kullanılmış, Pisidia ve komşu İsauria (Konya-Bozkır) halklarını denetim altına almıştır. Şehir, Roma imparatorluğu döneminde, İmparator Marcus Aurelius’dan (161-180) İmparator Caracalla (198-217) dönemine kadar sikke basmıştır. Günümüzde, şehrin bulunduğu tahmin edilen yerde fazla bir kalıntı yoktur, yani ziyaret etmeye gerek yoktur.

Çeşnigir Paşa Camii

Kasabada, Orta Mahallededir. Caminin kapısı üstündeki kitabede, 1376 yılında Çeşnigir Sinan Paşa tarafından yaptırıldığı yazılıdır. Buna göre caminin Isparta ve civarının, Osmanlı idaresine geçmesinden 6 yıl önce yapıldığı anlaşılır. Caminin yan duvarları kagir, üzeri ahşap ve toprak damlı, minaresi sovan biçimli ve renkli tuğlalardan yapılmıştır. 

Kapının içerisinde, sol tarafta gömülü bulunan bir kişinin mezar taşında Hafız Tuti’i Karamani ibaresi ve 1392 tarihi yazılıdır. Cami, 1878 yılında onarılmış, damı kiremitli hale getirilmiştir. Cumhuriyet döneminde de onarılarak günümüzdeki şeklini almıştır.

Aya Georgios Kilisesi

Barla kasabasında, Rum mahallesindedir. Kilise dikdörtgen planlıdır. Dış duvarları, narteks kısmı ve orta mekanı moloz taştan yapılmıştır. Narteks binanın güneyindedir. Doğusunda üstte yuvarlak kemerli bir pencere, altında niş bulunur. Orta mekan 3 neflidir. Doğuda apsis, yanlarda birer niş vardır. Yapı günümüzde oldukça tahrip olmuş durumdadır.

Barla Hamamı

Kasabanın güney yamacındadır. Giriş kısmında kövke planlı giyinme, soyunma odaları bulunur. Ortada bir taş fıskiye vardır. Sıcaklık kısmında kubbeli iki mekan ve odalar bulunur.

Isparta Eğirdir Sarıidris

SARIİDRİS KASABASI

Isparta Eğirdir Malos Antik Kenti

Malos Antik Kenti

Kasabanın Göynücek gediği mevkiinde, bir tepe üzerindedir. Kent akropolü, Helenistik ve Roma döneminde surlarla çevrilidir. Tepenin doğu yamacında, kayaya oyulmuş basamaklı bir toplantı alanı vardır. Küçük bir dağ kenti olan yerde, şehrin resmi yapıları tespit edilememiştir. Sur kulelerinden bir tanesi, hala sağlam ve ayaktadır. Şehirdeki tapınaklardan birisi, kentin 1 km kuzeybatısında, Kaşerenler Tepesi yakınındadır.

Tapınağın doğu duvarı ve kapısı, halen ayaktadır. Tapınağın arkasında bir mağara bulunur. Kareye yakın planlı tapınağın yan duvarlarının bir kısım ayaktadır. Bu tapınakta da; aynı bölgede Aksu Zindan Mağarası önündeki Eurymedon Kutsal Alanı gibi mağara önüne yapılmıştır. 

 

Isparta Yalvaç

Isparta Yalvaç

Tarihi olarak büyük öneme sahip: Men kutsal alanı, Psidia Antiochia antik kenti ile öne çıkan bir bölge.

Isparta Yalvaç

ULAŞIM

Yalvaç ilçesinin, Isparta il merkezine uzaklığı: 108 km. dir. Senirkent üzerinden, Eğirdir gölünün kuzeyinden ilerleyerek ulaşmak mümkün. Senirkent-Yalvaç arası uzaklık: 57 km.

Yalvaç’ın kuzeydoğusunda: Akşehir ve güneydoğusunda ise Şarkıkaraağaç ilçeleri bulunuyor. Yalvaç-Şarkikaraağaç arası uzaklık: 26 km. Yalvaç-Akşehir arası uzaklık ise: 47 km. dir. Yalvaç-Antalya arasındaki uzaklık: 230 km. Yalvaç-Konya arasındaki uzaklık: 105 km.

Isparta Yalvaç

TARİHİ

İlçenin tarihi geçmişi, o kadar eski ki: en erken bulgular: Tokmacık yöresinde bulunmuş. Bunlar: 8 milyon yıl önce yaşadığı düşünülen: at, fil ve gergedan fosilleridir. Bunlar Tokmacık yöresinde bulunmuştur. 

Kentin kuruluş tarihi ise: MÖ.3 yüzyılda, Helenistik krallarından Seleukid hanedanına dayanıyor. Antiocheia kenti de: MÖ. 275 yılında, I. Antiokhos Soter tarafından kurulmuş. Kenti tahkim etmiş ve dedesi ile kendi adı olan: Antiochos ismini vermiş.

Daha sonraki dönemlerde, bölgede Roma egemenliği görülüyor. Zaten, kent, en parlak dönemini Roma egemenliği sırasında yaşar. Bu dönemde: yoğun imar faaliyetleri görülür.

İmparator Augustus döneminde (MÖ.27-MS.14): Pisidia bölgesinde 8 koloni kurulur.

Ancak: konumu ve önemi nedeniyle, yalnızca, Antiochia kentine “Colonıa Caesareıa” yani “Sezar’ın Kenti” unvanı verilir. Aynı zamanda, Psidia bölgesinde, başkent konumuna gelir.

Kent: imarı sırasında: bütün Roma kentlerinde olduğu gibi: 7 tepe üzerine kurulur ve 7 mahalleye bölünür. MS. 3 yüzyıla kadar, resmi dil: Latince.

Kentin önemini fark eden, Aziz Paulus: MS.46 ve 62 yılları arasında, kente üç kez gelir.

Hıristiyanlığın temellerini burada atar ve dünyaya yaymaya başlar. Özellikle: MS. 4 yüzyılın başlarında, Hıristiyanlığın serbest bırakılmasıyla, Bizans döneminde de, kent, dini bir merkez olarak önemini korur.

MS.8 yüzyılda

Arap akınları ve haçlı seferleri sonucu, kent harabeye döner. Yavaş yavaş tarih sahnesinden çekilmeye başlar. Ancak: 1176 yılında, Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan: Yalvaç yakınlarında yapılan Myriakephalon savaşından sonra: Türkler bölgeye yerleşirler.

Kent: eski kültürel merkez özelliğini yeniden kazanır.

1300 yıllarında, Moğol istilası sonucu Selçuklular parçalanınca, Hamitoğulları Beyliği, yöredeki egemenliği ele geçirir. Ancak, 1400 yıllarında, Osmanlılar bölgede egemen olurlar.

Osmanlılar döneminde de: cami, han, hamam ve sivil mimari örnekleri inşa edilir.

1864 yılında: ilçede, Belediye teşkilatı kurulur. Cumhuriyetin ilanından sonra ise, Isparta’ya bağlı bir ilçe olur.

Yalvaç kelimesinin sözlük anlamı: Peygamber, resul, elçi, yol gösterici. İlçeye bu ismin verilme nedeni ise: Selçuklular döneminde, buraya yerleşen Oğuz Türk Oymağının isminin “Yalvaçlılar” olmasındandır.

Yani: Horasan bölgesinden gelen Yalvaçlar, Anadolu’ya yerleşmişlerdir.

Bölgede: 1840 yılında belediye teşkilatı kurulmuştur.

Isparta Yalvaç

GENEL

Akdeniz bölgesinde bulunan Yalvaç, Isparta il merkezinin kuzeydoğusunda, Sultan Dağlarının güney eteklerinde ve denizden 1096 metre yüksekliktedir. 

Isparta ilinin en büyük ilçesidir. 

İlçe: sahip olduğu geçmiş kültürel özellikleri nedeniyle, zengin turizm potansiyeline sahip. Antiocheia in Psidia, Anadolu’da kurulan antik kentler arasında, oynadığı önemli roller ve eşsiz yapıları ile ayrı bir önem  taşıyor.

İlçede bulunan, Yalvaç Meslek Yüksek Okulu, 3500 öğrenci barındırıyor ve bu miktar: İlçenin ekonomik ve sosyal yaşamında önemli bir oran.

 

CITTASLOW

Yalvaç ülkemizde Cıttaslow olarak seçilen 15 yerden biridir. Cıttaslow felsefesi: yaşamın, yaşamaktan zevk alınacak bir hızda yaşanmasını savunmaktadır.

İnsanların birbirleriyle iletişim kurabilecekleri, sosyalleşebilecekleri, kendine yeten, sürdürülebilir, el sanatlarına, doğasına, gelenek ve göreneklerine sahip çıkan ama aynı zamanda alt yapı sorunları olmayan, yenilenebilir enerji kaynakları kullanan, teknolojinin kolaylıklarından yararlanan kentlerin gerçekçi bir alternatif olacağı hedefiyle yola çıkmıştır. 

Isparta Yalvaç Ne Yenir

NE YENİR

Günümüzde Yalvaç mutfağında, buğday başta olmak üzere tahıl yoğun bir şekilde kullanılmaktadır. Tahılın yanı sıra, yöredeki hayvancılık faaliyetlerinden kaynaklandığı düşünülen et, süt ve ürünleri (yöreye has pastırma, kaymak ve kaymaktan elde edilmiş yağ başta olmak üzere) kullanımı da sıklıkla görülür. Yalvaç’ta mutlaka, buraya has “güllaç” yemelisiniz.

Yemek olarak ise: kurutulmuş malzemeden yapılan ve iki farklı yöntemle hazırlanan (etli ve bulgurlu olarak) dolma denemelisiniz. Bunun yanında, buraya özgü yemekler olarak öne çıkanlar: Fasulye Boranısı, keşkek, yufka katmeridir.

Keşkek: yörenin en bilinen mahalli yemeği olup kaburgadan yapılan yerli pastırma ve önceden ıslatılmış keşkeğin, toprak çömleğe konarak ateşi sönmüş mahalle fırınlarında yaklaşık 12 saat pişirilmesiyle yapılır.

Boranı ise, fasulye ya da ıspanaktan yapılır. Başta belirttiğim gibi, güllaç asla unutulmamalı.

Isparta Yalvaç Ne Satın Alınır

NE SATIN ALINIR

Eski bir Selçuklu ve Osmanlı yerleşimi olan Yalvaç’ta pek çok geleneksel el sanatı yaşatılmaktadır. Geleneksel el sanatlarının bulunduğu Rampalı Çarşıya uğrarsanız, mutlaka ilginizi çekebilecek bir şeyler bulup, satın alabilirsiniz.

Geleneksel el sanatları olarak öne çıkanlar: dericilik, keçecilik, halıcılıktır. Tabakhane bölgesinde doğal malzemelerle üretilen deriler, çeşitli turistik el sanatı ürünlerine dönüştürülüyor ve yine sıcak demircilerin yaptıkları çapa, kürek, tahra gibi ürünler satın alabilirsiniz. Keçecilik, saraçlık ve semercilik te tercih ediliyor. 

Isparta Yalvaç Pazarları

YALVAÇ PAZARLARI

Yalvaç’ta haftada bir gün, Pazartesi günleri pazar kuruluyor. Bu pazarda, çevre köylerden gelen ve yöresel kıyafetler giymiş halkın da katılımıyla, çok renkli ve zengin bir görünüm ortaya çıkıyor. Pazartesi günleri, pazarın açılışı belediye hoparlöründen okunan “Pazar duası” ile yapılıyor.

3 farklı bölgede 3 farklı pazar kuruluyor. Sebze pazarı, yoğurt pazarı ve buğday pazarı. Sebze pazarında organik ürünler, yoğurt pazarında kaymak ve süzme yoğurt, buğday pazarında nohut, mercimek, fasulye gibi ürünler, ambalajlanmadan doğrudan üreticisinden satın alınabiliyor. 

FESTİVALLER

İlçenin Körküler Kasabasında, her yıl, Temmuz ayının ilk haftasında, 3 gün süreli, Yalvaç Körküler Kardeşlik ve Sevgi Festivali düzenleniyor. Ayrıca: Mayıs ayı içinde, 3 gün süreli, Antiokheia Kültür ve Sanat Festivali düzenleniyor.

Bunların yanında: Ağustos ayı içinde, 2 gün süreli, Sücüllü Yardımlaşma ve Dayanışma Festivali düzenleniyor

GEZİLECEK YERLER

Isparta Yalvaç Müzesi

YALVAÇ MÜZESİ

Hükümet Caddesindedir. 1947 yılında yöreden toplanan arkeolojik ve Etnografik eserlerin depolanmasıyla başlayan çalışmalar, 1963 yılında yapımına başlanan binanın müze olarak 1966 yılında tamamlanmasıyla hizmete girmiştir.

Müze koleksiyonunda: 2599 arkeolojik eser ve 14715 sikke bulunmaktadır. 

Prehistorik Eserler Salonu

1.Vitrin: Tokmacık kasabası yakınlarında yapılan çalışmalarda ortaya çıkarılan: muhtelif memeli hayvan fosilleri sergileniyor. Bunların: 7-8 milyon yıl öncesinden kaldığı düşünülürse, değerleri ortaya çıkıyor. Mutlaka görmelisiniz.

2.Vitrin: Burada: Yalvaç’a 19 km. uzaklıkta bulunan Çamharman Höyüğünde bulunan, Eski Tunç çağına ait pişmiş toprak eserler sergileniyor. Bu eserlerin: MÖ.3000-2000 yıllarından günümüze kaldığı sanılıyor.

4.Vitrin: Bu vitrinde, eski Tunç Çağına ait kaplar sergileniyor. Bu kaplar: dinsel hayatı ortaya koyuyor.

7.Vitrin: Pişmiş topraktan yapılmış tanrıçalar ile pişmiş toprak ve mermer idoller sergileniyor. Bu bölümün en gözde eserleri: pişmiş toprak hayvan figürleri ve çocuk oyuncakları.

Isparta Yalvaç Müzesi Klasik Eserler Salonu
Klasik Eserler Salonu

Bu salonda: Pisidia Antiocheia ve Men Kutsal Alanında yapılan kazılarda elde edilen eserler sergileniyor.

9.Vitrin: Bu sergide: Antiocheia heykeltıraşlık okulunun özgün mermer yapıtları var. Bunlar arasında: tanrı ve tanrıça heykelleri, Tyke, Nike ile imparatorluk dönemine ait portreler geniş yer tutuyor. Ayrıca: Roma dönemine ait mermer küpler bulunuyor.

11.Vitrin: Men Kutsal Alanından gelen pişmiş toprak ve mermer eserler sergileniyor. Çağının en çok ziyaret edilen tapınağı, aynı zamanda bir kehanet merkezi. Baş tanrı Men olmak üzere, bu tanrıya adanmış adak stelleri, ilgi çeken eserler olarak öne çıkıyor.

12.Vitrin: Roma çağına ait mermer tanrı ve tanrıça heykelleri sergileniyor. Bunlar arasında: Ana tanrıça Kybele, Zeus, Aphrodite, Tyke, Eroslar ve kadın heykelcikleri var.

Bu vitrinin hemen yanında: MS.1.yüzyıla tarihlenen, Zeus heykeli var. Antiocheia heykeltıraşlık okulunun önde gelen heykeltıraşlarından olan Menandros tarafından yapılmış, bu ihtişamlı heykel. Kaidesindeki yazıtta yapanın ismi yazılı.

Isparta Yalvaç Müzesi
Klasik Eserler Salonunun doğu tarafı, tanrı ve tanrıça heykellerine ayrılmış.

Antiocheia heykeltıraşlığının tüm özellik ve güzelliklerini gözler önüne seren bu yapıtlar, görenleri hayretler içinde bırakıyor. Tanrıça Athena, Nike ve Mousalar, bu bölümde sergilenen başlıca eserler.

Ayrıca, burada önemle üstünde durmak istediğim bir eser daha var. Roma İmparatoru Augustus’un, hayatta iken yaptığı işleri anlatan Latince metinler, panolar halinde burada sergileniyor.

Bunun yanı sıra, aynı metinin, Apollonia’da bulunan ve Yunanca yazılı bazı parçaları da burada sergileniyor.

Mutlaka görmelisiniz. Ankaralılar için bir hatırlatma. Aynı metinlerin bir benzeri: Ankara şehir merkezinde, Hacı Bayram Camisi yanındaki Augustus Tapınağında bulunuyor.

Isparta Yalvaç Müzesi

 

14.Vitrin: Roma döneminin küçük buluntuları, bronz ve cam süs eşyaları, burada sergileniyor. Buradaki bir kupa ya özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum.

Düzenlenen bir av yarışması sonunda verildiği anlaşılan, çift kulplu bu kupanın, bir yüzünde gladyatörler, diğer yüzünde ise sürüngen bir hayvan olan semender tasviri var.

15.Vitrin: Salonun bu son duvar vitrininde, Bizans dönemi pişmiş toprak ve madeni eserleri sergileniyor. Bunlar arasında: İsa’nın çarmıha gerilmiş heykelcikleri, haçlar, özellikle Hıristiyanlıkla ilgili kabartmalar, kandiller dikkatinizi çekecektir.

Ancak, bunların içinde en önemli eser: MS.4.yüzyıla tarihleniyor. Midye kabuğu üzerine işlenmiş. İsa’nın bir masa üzerinde. Ortada: Meryem Ana, başı örtülü, yüzü görünüyor. Her iki yanında iki melek duruyor.

Bu kabartma, dünyada tek olma özelliğini korumaktadır. Kompozisyon: İsa’nın mezara indiriliş sahnesi olarak betimlenmiş, bu hüzünlü an çok iyi betimlenmiş.

Salonun ortasında bulunan iki vitrinde: balıkçı başı ve nadide köpek heykelcikleri var.

Isparta Yalvaç Müzesi Etnografik Eserler Salonu
Etnoğrafik Eserler Salonu

Bu salonda Yalvaç ve çevresinden gelen eserler ve muhtelif yollarla gelen eserler sergileniyor.

25.Vitrin: Salonun ortasında bulunan iki yatay vitrinde: Osmanlı dönemine ait altın, gümüş ve bakırdan yapılmış zengin sikke koleksiyonu var.

Etnografya Salonunun dar kenarında: 19.yüzyıla ait bir evin malzemeleri ile aslına uygun olarak düzenlenen “Eski Yalvaç Evi” müzeye gelen ziyaretçilere, önceki kuşakların sahip oldukları ihtişam hakkında bir fikir veriyor.

Isparta Yalvaç Devlethan Camisi-Eski Cami

DEVLETHAN CAMİSİ-ESKİ CAMİ

İlçe merkezindedir. Kesin yapılış tarihi bilinmemektedir. Ancak, 14’ncü yüzyılda, Anadolu Selçuklu Sultanı I. Mesut’un oğlu tarafından devlet adına yaptırıldığı ve hatta kız kardeşi olan Devlet Hatun tarafından yaptırıldığı düşünülmektedir. Ancak caminin mimarı bilinmemektedir. 

Devşirme malzeme ile yaptırılmıştır. Antiochia ören yerinden getirilen, önceki dönemlere ait mimari yapı elemanları (mermer işlemeli bloklar ve yazıt parçaları) duvar örgüsünde kullanılmıştır. Dış yüzü sıvasızdır. Bu yüzden, Antiochiadan gelen hayvan figürü kabartmalı ve işlemeli taşlar görülür. 

Caminin tek minaresi, yapının kuzeydoğu köşesindedir. Mihrabı ve minberi, düz sadedir. Caminin muhtelif dönemlerde onarımlardan geçtiği ve bu yüzden 15-16. yüzyıla ait yapının, günümüzde orijinalliğini yansıtmadığı düşünülmektedir.

Kubbe dışında kalan tavan ahşaptır. Kubbe içleri, çeşitli renklerle yapılmış (sarı, mavi, kırmızı, yeşil) kalem işi stilize edilmiş bitkisel motiflerle süslenmiştir.

Mihrap kabartma süslemelidir.

Mihrabın hemen üstünde açılmış, yuvarlak formlu, çeşitli renklerden oluşturulmuş vitray pencere dikkat çeker. Sabah güneş doğuşunda, caminin içerisi buradan gelen ışıkla rengarenk görünür. 

Isparta Yalvaç Osmanlı Hamamı

OSMANLI HAMAMI

Kaş mahallesindedir. Osmanlı dönemine ait ayakta kalan tek hamam Yalvaç’ta bulunuyor. Bölgesel Osmanlı geleneklerini ihtiva eder. Soyunmalık, soğukluk, sıcaklık, su deposu ve külhan gibi bölümleri vardır.

Taş ve tuğla kullanılarak inşa edilmiş yapının iki ayrı girişi bulunur. İçten su geçirmez sıva ile kaplanmıştır. 1940’lı yıllardan beri kullanılmayan hamamda, şu an restorasyon çalışmaları sürdürülmektedir, restorasyon bitirildiğinde Hamam Müzesi olarak ziyarete açılacaktır. 

Isparta Yalvaç Çınaraltı

ÇINARALTI

Bu muhteşem doğal anıt ağacın, 1200 yıllarında dikildiği tahmin ediliyor. Yani: 800 yaşında. Boyu ise: 16 metre. Gövde çevresi: 10.25 metre. Çapı: 3.26 metre. Dal uzunlukları: 7.50 ile 15.80 metre arasında değişiyor. 

Türklerin gelip yerleştiğinde merkezde bulunan Çınaraltı, tam ilçenin merkezinde bulunuyor. Çevresinde toplanmış kahvehanelerden oluşur. Ağacın çevresinde oluşturulan tarihsel meydan, gerçekten mutlaka mola vermenizi önereceğim güzel bir ortam.

 

YALVAÇ HACI ALİ RIZA EFENDİ HALK KÜTÜPHANESİ

Önce bir kaç cümle ile Hacı Ali Rıza Efendi: 1830 yılında Yalvaç Salur Mahallesinde doğmuştur. 1853 yılında, dördüncü dereceden naiblik yani hakimlik ehliyetnamesi aldı ve hakimlik görevine başladı.

Ülkenin çeşitli yerlerinde 48 yıl hakimlik yaptı. Gelelim kütüphaneye, kütüphanenin kuruluşu 108 yıl öncesine dayanır. 1970 yılından itibaren, kütüphane, kendi binasında faaliyetini sürdürmekte olup, çeşitli konularda 30 bini aşkın eser ile, önemli bir kültür hazinesidir.

Isparta Yalvaç Belediye Kültür Evi-Tıraşzade Konağı

BELEDİYE KÜLTÜR EVİ (TIRAŞZADE KONAĞI)

Geleneksel Yalvaç evlerine örnek olan Tıraşzade Konağı, burada yapılan ilk restorasyon çalışmalarından biridir. Konak restorasyonun ardından içi tamamı orijinal malzemelerle tefriş edilerek bir Etnografya müzesi olarak hizmete açılmıştır.

Konak, kerpiç ve ahşap malzeme kullanılarak inşa edilmiştir.

İlk kısmının 1840 yılında ve son halinin 1911 yılında tamamlandığı biliniyor. Giriş: batıdaki çift kanatlı ahşap kapıdan. Kapıdan girilince: hayat bölümü açılıyor.

Yapı, iç kısımda “L” şeklinde düzenlenmiş. Kuzeydeki blok 2 katlı ve batıdaki blok ise 3 katlı.

Bunların arasında bahçe var. Evet, bu Osmanlı mimari özelliklerini gösteren yapı, yakın süre öncesine kadar yıkılmak üzere iken, Belediye tarafından onarılarak, ziyarete açılmıştır.

Isparta Yalvaç Anlatan Meydanı

ANLATAN MEYDANI

Meydan: İlçenin zengin geçmişini gelen ziyaretçilere gösteren bir rehber niteliğinde hazırlanmış. Tam bir Açık hava müzesi niteliğinde. Kuzeyde bulunan, üzeri kapalı ve sütunlu bir bölümden meydana giriliyor.

Üstü açık koridorun her iki yanındaki dikmeler üzerinde, bilgi panoları var. İlk pano: Tokmacık fosilleri bölgesini anlatıyor.

Daha sonraki panoda: Men Kutsal Alanı ve takip edenlerde: Antiokheia kenti, Roma dönemi, Bizans dönemi ve böylece devam ediyor. Meydanın merkezinde ise, 25 metre çapında bir tören alanı ve Atatürk Anıtı bulunuyor. 

Meydan; İlçe hakkında, burayı ziyaret eden insanlar için hazırlanmış. Bu meydanı ziyaret eden bir ziyaretçi, meydan bitiminde, İlçe hakkında birçok bilgi sahibi olmuş oluyor.

İlginç, buna benzen bir yapıyı, ülkemizde başka bir yerde görmedim, ama iyi düşünülmüş. Çünkü: Yalvaç gerçekten, tarihi özellikleriyle öne çıkan bir yer.

İlçeye ilk gelen ziyaretçilerin, antik yerleri gezmeden önce, bu meydanda küçük bir tur atmalarında, İlçeyi tanımaları açısından büyük yarar var.

Isparta Yalvaç Metin Sözen Keçe Evi   

METİN SÖZEN KEÇE EVİ

Görgü mahallesindedir. Keçeyi turistik ürün haline dönüştürecek tasarımların yapıldığı bir merkezdir. Eski bir Yalvaç evinin restore edilmesiyle oluşturulan evde, keçe işleme makineleri, keçe yapım aşamaları ve üretilen keçeler sergileniyor.

Ayrıca, burada çalışanların ürettikleri çanta, başlık, şapka, duvar resmi ve benzeri keçe ürünleri satılıyor. 

Isparta Yalvaç Mustafa Bilgin Sanat Evi

MUSTAFA BİLGİN SANAT EVİ

Görgü mahallesindedir. Bir öğretmene ait olan eski evin restore edilmesiyle meydana getirilen Mustafa Bilgin Kadınlar Sanat Evi’nde, hanımlara yönelik olarak cam, seramik, resim gibi çeşitli kursların verildiği atölyeler, çay ve kahve içilebilen odalar, kitap okunabilen kütüphane bölümü bulunuyor. 

Isparta Yalvaç Geleneksel Yemek EVİ

GELENEKSEL YEMEK EVİ

Kaş Mahallesinde, Tıraşzade Konağının karşısındaki bu mekanda, geleneksel yemek kültürüne ait pek çok lezzet burada konuklara servis ediliyor.

Eski bir Yalvaç evinin restore edilmesiyle oluşturulan bu mekanda, bir lokanta ortamı değil daha yöresel bir ortam oluşturulmuştur.

Bu mekanda ve bir aşçının değil mahalleli kadınların yaptığı yemekler ikram ediliyor. 

Isparta Yalvaç Eski Deri Fabrikası ve Deri Sanayi Açık Hava Müzesi

ESKİ DERİ FABRİKASI VE DERİ SANAYİ AÇIK HAVA MÜZESİ

Cumhuriyetin ilk yıllarında, Atatürk’ün emriyle kurulan 125 Anonim şirket arasındadır. Alman mimarisi ve makineleri kullanılarak, modern tarzda çok ortaklı olarak kurulan deri şirketi ve fabrikası, Cumhuriyetin ilk dönemlerinden itibaren kalkınma hedefinde olan ülkemizde örnek gösterilecek yatırımlardan biridir.

Günümüzde kullanılmayan binası, otel olarak restore edilmekte, makineleri ön kısmında Açık hava müzesinde sergilenmektedir. 

İLÇE DIŞINDA GEZİLECEK YERLER

Isparta Yalvaç Tokmacık Fosil Yatakları

TOKMACIK FOSİL YATAKLARI

Tokmacık kasabasında 1994 yılında yapılan kazılarda, 9 milyon yıl öncesine ait bir gergedan fosili bulunmuştur. Süleyman Demirel Üniversitesinden Prof Fuzuli Yağmurlu başkanlığında devam eden kazılarda çeşitli hayvanlara ait fosillerde ele geçirilmiştir.

Bunlar: değişik türden memeli hayvanlara ait: diş, çene, ayak, kaburga ve omur kemikleridir.

Bulunan kalıntılar: gergedan, mamut, vahşi at, etoburlar ve geyikgillere ait fosilleşmiş ve kısmen iyi korunmuş kemik parçalarıdır.

Hayvanlara ait kalıntıların tümü: yaklaşık 9 milyon yıl öncesine aittir. Dolayısı ile, 9 milyon yıl önce, yörede yayılan bol miktarda hayvan topluluğunun varlığı ortaya çıkıyor.

Fosil yatağında bulunan kalıntılar fazla parçalanmamış olduğundan, iyi korunmuştur. Bunlar: yakın sayılabilecek mesafeden taşınıp depolanmışlardır.

Bu fosiller, günümüzde Yalvaç Müzesinde sergilenmektedir.

Isparta Yalvaç Pisidia Antiocheia Antik Kenti
PİSİDİA ANTİOCHEİA ANTİK KENTİ

İlçenin yaklaşık 1 km. kuzeyinde, Sultan Dağının güney yamacındaki vadi üzerindedir. En yüksek noktası: 1176 metreye kadar yükselen bir tepenin üzerinde kurulmuştur. Kentin kuzeyinde: güneybatı yönünde, Anthius nehri akmaktadır.

Isparta Yalvaç Pisidia Antiocheia Antik Kenti

 

1833 yılında, İzmir’de rahiplik yapan, V. Arundell tarafından bulunmuştur. Daha sonra ise, birçok gezgin ve araştırmacı tarafından, araştırılmıştır. 1920 yılında yapılan kazılar sonucunda: Roma kolonisinin büyük kısmı ortaya çıkarılmıştır.

Isparta Yalvaç Pisidia Antiocheia Antik Kenti

 

Kentin önemi, Hıristiyanlık dininin yayılmasında siyasi kişiliği ile çok önemli bir rol oynamış olan Hz İsa’nın 12 havarisinden St Paul’un buraya gelmesi, burada 2 yıl kıl çadır dokuyarak hayatını kazanması ve farklı dinlere inanan insanlara hitap ederek, onlara Hıristiyanlığı anlatması, vaazlar vermesi, bu bölgenin Hıristiyanlığın beşiği olmasına neden olmuştur.

Daha sonra kilise yapımı serbest bırakılınca, Antiocheia halkı, St Paul’un anısına dünyanın ilk ve en büyük kilisesini 325 yılında Aziz’in ilk resmi vaazını verdiği Sinegog üzerine yapmıştır.

Kent yakınında, Karakuyu Tepesinde: Men kutsal alanı var. Burada: yazıtlar bulunmuş.

Şehrin

Suriye kralı Seleukos I (MÖ.312-280) tarafından kurulduğu düşünülüyor. Kentte: kolonistlerin yaşadığı düşünülüyor. Kent, bu durumunu, MÖ.39 yılına kadar sürdürmüş.

MÖ.25 yılında, İmparator Augustus zamanında, kent, Roma kolonisine dönüştürülmüştür. Bu dönemde ismi de; Colonia Caesarea olur. Bu statü, yaklaşık 200 yıl sürdürülür.

Bu dönemde, serbest şehir statüsü verilen şehir, 7 küçük tepe üzerine oturan, bölgelere bölünmüştür. Koloninin resmi dili: Latincedir. Kent merkezindeki nüfus ise, tahminen: 10 bin kişi civarındadır. Bu nüfusun: yaklaşık 3 bin kişilik bölümü ise, Roma askeridir.

Kolonide yaşayan pek çok insan: imparatorluk idaresinde görev alır. Kent, daha sonraki dönemlerde: Pisidia Eyaletinin metropolisi olur. Bu önemini; Bizans döneminde de sürdürür.

Ekonomik durum; MS. 3.yüzyılda en üst düzeyine çıkar. MS. 713 yılında, kent, Arap istilasına uğrar, yakılıp, yıkılır.

Kent: yaklaşık 3 km. uzunluğunda, oval bir surla çevrilidir.

Surlar

Helenistik dönemde inşa edilmiş, Roma ve Bizans dönemlerinde ise genişletilmiştir. Sur içinde kalan alan, düz değil. Bu nedenle, kent ızgara planlı olarak inşa edilmiş. Güneyden kuzeye uzanan ana caddeler, şehir planının özünü oluşturuyor. Diğer planlama, bu caddelere göre yapılmış.

Kente giriş, 3 kapıdan yapılıyor. Güneyde ve kuzeybatı köşede, tek geçitli 2 kapı var. Üçüncü kapı, şehrin en görkemli kapısı. Bu kapı, batıda bulunuyor. 3 tonozlu olan kapı üzerinde: karşılıklı  diz çökmüş, flama ve standart  taşıyan iki nike (Zafer Tanrıçası) kabartmaları var.

Kent dışına bakan kısımda: bronzdan kabartma harflerle “Gaius Julius Asper Con 212” yazıtı bulunuyor.

Yazıtın üstü: zırh ve çeşitli silah kabartmaları ile ve bitkisel bezemelerle süslenmiş. Evet, bu anıtsal kapının yapılış tarihi ise, MS. 212 yılı. Ancak, günümüzde, bu 3 kapı da yıkılmış olup, ancak temel seviyesinde görülebilmektedir.

Isparta Yalvaç Pisidia Antiocheia Antik Kenti

ANTİK KENTTE GEZİ

Bu antik kentte, bugün neler görebilirsiniz?  Sütunlu cadde, Augustus Tapınağı, Tiberius Alanı, Anıtsal Giriş, Roma Hamamı, Çeşme, Toplantı Binası, Tiyatro ve Kilise kalıntıları var.

Yani: arkeolojik kalıntı yönünden, oldukça zengin bir yer. Mutlaka uğranması, gezilmesi gereken bir yer. Büyük keyif alacağınıza inanıyorum, mutlaka zaman ayırın ve gidin.

Isparta Yalvaç Pisidia Antiocheia Antik Kenti Augustus Tapınağı

Augustus Tapınağı

Kentin en yüksek yerindeki kutsal alan içinde yapılmıştır. Kentin en etkileyici ve en anıtsal kapı kompleksidir.

Kentin en yüksek noktasında, büyük bir azimle oyulan kayalardan oluşturulan düzlükte kurulmuştur. Roma özelliği taşıyan özenli cephe mimarisi: ziyaretçileri hayrete düşürecek ölçüde zenginliğe sahip olarak inşa edilmiştir.

İmparator Augustus’un ölümünden sonra, onun adına izafeten yapılmıştır. Temeli: doğal kayanın kesilmesiyle oluşturulmuş bir podyum üzerinde bulunuyor. Podyum kayanın oyulması ile, mahzene dönüştürülmüş.

Yapı: yanlarda ikişer, önde 4 sütun olmak üzerine, 8 sütunludur. Ön cepheye: 12 basamaklı merdivenle çıkılıyor. Tapınağın arkasındaki kayada: oyularak oluşturulmuş, alt katta dor, üst katta İon tarzında sütunlarla taşınan, iki katlı galeri var.

Tapınağın önünde: 63 x 85 metre boyutlarında, Augustus alanı bulunuyor. Tapınak ve sütunlu galeriler yıkılmış olup, günümüze temel seviyesinde ulaşmıştır.

Isparta Yalvaç Pisidia Antiocheia Antik Kenti Tiberius Alanı

Tiberius Alanı

Sütunlu caddenin doğu bitimindedir. Merkezi kilisenin yanındadır. Yaklaşık kare planlı olan alanın, iki yanındaki sütunlu galerilerin içinde, sonraki dönemlerde dükkanların yapıldığı anlaşılmaktadır. Tiberius alanının muhtemel yapım döneminin, MS.1. yüzyıl olduğu düşünülmektedir.

Günümüzde, meydanın her iki yanındaki dolgunun çok az bir kısmı kazılmıştır. İleride, yeterli arkeolojik çalışmalar yapıldığında, mutlaka değişik antik kalıntılar çıkacaktır.

Isparta Yalvaç Pisidia Antiocheia Antik Kenti Propylon-Anıtsal Giriş

Propylon (Anıtsal giriş)

Augustus alanı ve Tiberius alanının kesiştiği yerdedir. Zafer takı biçiminde yapılan anıtsal giriş: İmparator Augustusun onuruna dikilmiş ve onun deniz ile karada kazandığı zaferlerini sembolize eden heykel ve kabartmalarla süslenmiştir.

Üç kemerli girişin, yan kemerleri: 3.5 metre, merkez giriş ise 4.5 metre genişliğindedir.

Anıtsal giriş kapısına: Tiberius alanından, 12 basamaklı bir merdivenle çıkılıyor. Geçit tonozunun ortadaki alanı: 4 adet ayak ve korinth başlıklı, 4 sütun üzerinde durmaktadır.

Ortadaki kemerin üzerinde: diz çökmüş ve kolları arkadan bağlanmış, biri giyimli, diğeri çıplak iki esir ve önlerinde meşale ve çelenk var. Yanlardaki kemerlerin üzerinde ise, girland taşıyan kanatlı Eros ve Nike kabartmaları var.

Isparta Yalvaç Pisidia Antiocheia Antik Kenti

 

Arşitrav kısmında, bronzdan kabartma harflerle “İmp Caes Avgvsto Pontfex Max Tribunıca Potestate XII Con” yazıtı bulunuyor.

Kemerlerin üzerinde devam e den firizde: tritonlar savaş gemileri, kalkanlar, çeşitli hayvan kabartmaları var. En üstte: Poseidon (Deniz Tanrısı) ve Demeter (Bereket Tanrıçası) tasvirleri var. Bu heykeller: Yalvaç Müzesinde sergileniyor.

İmparator Augustus un ölümünden önce yazdığı vasiyetinin Latince kopyası da, bu yapıda bulunuyor. Kazılar sırasında, bunların dışında, birçok kitabe parçası da ele geçirilmiş. Evet, MS.1.yüzyıla tarihlenen anıtsal giriş, bugün tamamen yıkılmış ve temel seviyesindedir.

Isparta Yalvaç Pisidia Antiocheia Antik Kenti Roma Hamamı ve Palaestra

Roma Hamamı ve Palaestra

Kentin kuzeybatı köşesindedir. Kazılarda 7 mekanı açılmış, 70 x 55 metre ebatlarındaki yapının önemli bir kısmı hala toprak altındadır. Bu yüzden planı tam olarak anlaşılamamıştır. Hamam olup olmadığı bile tartışılmaktadır.

Örneğin: güneş ve rüzgar faktörleri düşünülerek, tüm hamamların girişleri ve ocakları güney ve doğu yönlerinde yapılmıştır.

Ama bu durum, bu şehirde, hamam olarak tanımlanan yapıda farklıdır. Su ve ısıtma sistemine ait de çok fazla iz bulunmamaktadır.

Yapı: çeşme binasına 150 metre yakınlıktadır. Hamamın dış duvarlarının, şehir surlarının bir parçası olarak kullanılmış olduğu düşünülüyor.

Hamamın doğusundaki alanda kurulu olan ve hamamla organik bir bağı olan beden eğitimi alanı, yaklaşık olarak 38 x 29 metre ebatlarında ve sütunlu bir galeri ile çevrilidir.

Ancak doğu kısmındaki kazı çalışmaları henüz tamamlanmamıştır.

Bu yüzden, buranın da plan özellikleri tam olarak bilinmemektedir.

Isparta Yalvaç Pisidia Antiocheia Antik Kenti

 

Açılan bölümlerinde: tabandan ısıtmayı sağlayan sisteme ait ızgara ve künkler ortaya çıkmıştır. Soğukluk, sıcaklık ve ılıklık bölümlerinin yanında, servis mekanları da ortaya çıkarılmıştır. Ancak, henüz külhan ve havuzlara ulaşılmamıştır.

Oldukça iri ve sağlam yapısı ile, 80 x 55 metre ebatlarındaki hamam yapısı, benzerleri içinde büyüklüğünü ortaya çıkarmaktadır. MS.1.yüzyılın ilk yarısında yapıldığı düşünülmektedir.

Isparta Yalvaç Pisidia Antiocheia Antik Kenti Tiyatro
Isparta Yalvaç Pisidia Antiocheia Antik Kenti Tiyatro

Tiyatro

Kent merkezine yakın bir tepenin yamacında inşa edilmiştir. Şehre hakim bir noktadadır. Oturma kısmının kuzey bölümü, tepenin yamacına, güney kısımları ise tonoz kemerler üzerine oturtulmuştur.

Tiyatronun cephe genişliğinin yaklaşık 100 metreye ulaştığı anlaşılmaktadır. Bu durumda tiyatro: 15 bin kişilik, Aspendos tiyatrosu ile karşılaştırılabilir. Zaten, çevredeki antik kentlerin tiyatrolarından da büyüktür.

Roma döneminde genişletilmiş ve ana cadde, tiyatro altında kalmıştır. Kentin: doğu-batı yönündeki ana caddesi: tonozlu bir tünelle, tiyatronun altından geçmiştir. Bu ilginç tünelin uzunluğu; 56 metre, genişliği ise 8 metredir.

Bu tünelin: MS.311-313 yılları arasında yapıldığı, bulunan yazıtlardan anlaşılmıştır.

Tiyatro: yaklaşık 5 bin kişi kapasitelidir. Sahne kısmı, tamamen yok olmuştur. Günümüze kalan, mevcut kalıntıları ise: muhtemelen MS.4.yüzyıla tarihlenmektedir.

Stadium

Sultan Dağlarının eteklerinde, akropolün batısındadır. Yapı: 190 x 30 metre ölçülerinde ve at nalı şeklindedir. Helenistik dönemde, MS.2 yüzyılda inşa edilmiştir.

Antik çağda, çeşitli atletizm, güreş ve boks gibi bedensel sporlar ile, MS. 3 ve 4.yüzyıllarda, gladyatör ve vahşi hayvan oyunları, bu yapıda düzenlenmiştir.

Günümüzde, burada herhangi bir kazı yapılmamıştır.

Isparta Yalvaç Pisidia Antiocheia Antik Kenti Nympheum ve su kemerleri
Isparta Yalvaç Pisidia Antiocheia Antik Kenti Nympheum ve su kemerleri

 

Nympheum (çeşme) ve su kemerleri

Kent mimarisinin en önemli yapılarındandır. Nympheum yapısı, geniş bir U şeklinde planlanmış ve su kemerlerinden akıtılan suyu depolayıp düzenleyerek, kentin önemli bir bölümüne dağıtmak için planlanmıştır.

Yapı: 27 x 3 metre boyutlarında, suyu toplayan bir rezervuar, 9 metre yüksekliğinde süslü bir cephe ve önündeki  27 x 7 metre boyutlarında, 1.5 metre derinliğindeki havuz kısımlarından oluşuyor.

Hemen arkasında: yaklaşık 11 km. uzaktan, Sultan Dağlarındaki “Suçıktı” kaynağından aldığı suyu, kente getiren su iletim sisteminin, sifon bölümünü oluşturan, 800 metrelik su kemerlerinin kalıntıları var. Yalvaç kasabasının su ihtiyacı, bugün yine aynı kaynaktan karşılanıyor.

Isparta Yalvaç Pisidia Antiocheia Antik Kenti su kemerleri

Deniz seviyesinden 1465 metre yükseklikte olan Suçıktı kaynağından alınan su: bazen açılan kanallar, bazen ise tüneller içinden, bazen de tek yada iki katlı kemerler üzerinden, pişmiş toprak ve taş künklerle, biraz önce söylediğim gibi, 11 km. boyunca, arazinin eğimine ve karşılaşılan engellere veya dere yataklarına göre bulunan çözümlerle, 1178 metre yüksekliğindeki Nympheum’un rezervuarına taşınmış.

Aradaki 287 metrelik kod farkı: mesafe ile oranlandığında % 2.5’lik bir ortalama eğim ortaya çıkıyor. Bu eğimdeki suyun, müthiş bir basınç uygulayacağından, aşamalı olarak yavaşlatılan basıncı, sistemin sonundaki su kemerlerinden oluşan sifon bölümüne geldiğinde, tamamen kontrol altına alınmış oluyor.

Uzun yılların deneyimiyle elde edilen, bu kusursuz mühendislik deneyimi sayesinde, günlük ortalama 3000 metreküp su, düzenli ve sorunsuz olarak, kente dağıtılmış.

Çeşme binasının da, bu hesaplamaya göre, kentin yüksek kısımlarına su iletebilmek için, en az 9 metre yüksekliğinde olması gerektiği, yapılan hesaplamalar sonucu ortaya çıkarılmış.

Günümüzde: su kemerlerinin 200 metreye yakın bir bölümü ayakta kalmıştır. Bu kemerlerin yükseklikleri: 5 ile 7 metre arasında değişir.

Harçsız blok örgüyle yapılmışlardır. Ortalama 4 metrekare taban alanı ve 4 metre yükseklikleri var.

Gerek kilit taşlarında ve gerekse silmelerde süslemeler yok. Çünkü, görünümden çok işlevselliğe önem verilmiş. İki ayak arası açıklık, arazinin yapısına bağlı olarak 3.80-4.70 metre arasında değişiyor.

Yüzlerce yıl boyunca, birçok depreme rağmen yapının önemli bir kısmının ayakta kalması, kemer mimarisindeki kusursuzluğun en büyük göstergesidir.

Üst yapı tamamen tahrip olmuş. Ama kemerlerin üstünde, suyu taşıyan, ortalarında, ortalama 25 cm. çapında akaç delikleri bulunan kanalların izleri görülüyor.

Isparta Yalvaç  St Paul Kilisesi

St Paul kilisesi

Kentin ilk ve en büyük kilisesidir. Şehir suruna bitişik ve Roma hamamının yaklaşık 200 metre güneyindedir. Yapının boyutları: 70 x 26 metredir. Apsis kısmı doğudadır.

Kilisenin batısında, enine yerleştirilmiş giriş bölümü bulunmaktadır. Arkeolog Ramsay tarafından: 1927 yılında yapılan kazılarda: demir bir madalyon üzerinde, bir yüzde Diocletianus dönemi azizlerinden Neon, Nikon ve Heliodorus ve diğer yüzünde ise, Antiochia’llı Bassus’un isimleri yazılıdır.

Bu kilisenin bulunduğu yer ilginçtir. Burada: ilk evrede büyük boyutlarda bir sinagog, ikinci evrede, MS.3.yüzyıl başlarında küçük bir kilise, üçüncü evrede, MS.4.yüzyıl başlarında ise, şu anda görülen kilise yapısı yapılmıştır.

Isparta Yalvaç  St Paul Kilisesi

 

Kilisenin tabanı: renkli ve çeşitli mozaiklerle kaplıdır. Bu mozaik tabanda: 4 adet kitabe bulunmakta olup, bu kitabelerde, mozaiği yaptıran ve görevli papazların isimleri yazılıdır. Evet, bu kilise, Hıristiyanlık için önem arz ediyor.

Çünkü: özellikle, bu kilisenin altında, ilk evrede yapılan Sinegogda: MS.46 yılında, Hz. İsa’nın havarilerinden St. Paulus’un, Barnabasla birlikte ilk vaazlarını verdikleri düşünülüyor. Bu nedenle, St. Paulus’a adanan kilise, büyük önem arz ediyor.

Sonuç

Yalvaç’ın Hıristiyan alemi açısından önemli bir haç merkezi olabileceği değerlendirilmektedir. Yalvaç ilçesinin bu büyük potansiyeli, İncil’de yer almaktadır.

İncil’in 280’nci sayfasında bulunan “Elçilerin İşleri” başlığı altındaki bölümde: Yalvaç ilçesinde bulunan Pisidia Antiocheia antik kentinden söz edilmektedir.

İncil’de yazılanlara göre: İsa çarmıha gerildikten sonra İsa’nın havarileri Kıbrıs’a gitmiş ve daha sonra da Yuhanna isimli havari, diğer havariler ile birlikte Kudüs’e gitmiştir.

Paulus isimli havari ise tekrar Anadolu’ya dönerek, önce Pamfilya bölgesine gelmiş daha sonra ise Perge ve en son olarak Yalvaç ilçesinde bulunan Pisidia Antiocheia antik kentine yerleşmiştir.

Pisidia Antiocheia antik kentine Paulus isimli bu havari yerleştikten sonra bugün St Paulus kilisesi altında bulunan Sinagog’da Yahudilere vaazlar vermiştir.

Hıristiyanlığın yaygınlaşması üzerine, MS 325 yılında buraya büyük kilise inşa edilmiştir. Görüldüğü gibi Yalvaç ilçesinin Hıristiyanlık alemi açısından öneminin İncil’de vurgulanıyor olması Yalvaç ilçesinin önemini ortaya koymaktadır.

Yalvaç ilçesi bu  durumu iyi kullandığı takdirde Hıristiyanlık aleminin dikkatini bu yöreye çekebilecektir. Tabii ki bu iyi kullanım deyimi, tamamen tanıtımdan geçiyor.

Ben de kendi çapımda bu tanıtıma katkıda bulunuyorum, sonuçta siz de bu satırları okuduğunuzda, Yalvaç ilçesinin inanç turizmi açısından önemini anlıyorsunuz. 

Isparta Yalvaç  Ay Tanrısı Men Kutsal Alanı

AY TANRISI MEN KUTSAL ALANI

Antiokheia antik kendinin, yaklaşık 5 km. güneydoğusundadır. Yaklaşık 1600 metre yükseklikte kurulmuştur. Anadolu’nun mistik tanrılarından Men adına yapılmıştır.

Kökleri 3 binli yıllarda Mezopotamya’ya dayanan ve ayın gizemli gücüyle insanlara şifa dağıttığına inanılan tanrı Men’in tarihte bilinen tek kentleşmiş merkezi Yalvaç’tadır.

Evet, çevresindeki yapılarla birlikte, kutsal bir alan oluşturmaktadır.

Sinoplu coğrafyacı Strabon, Geographika kitabında da adı geçen Men Kutsal Alanı, kentin tüm çevresine hakim bir konumdadır.

Alanda: temenos içinde, alanın en etkileyici yapısı olan Men tapınağı, daha küçük ikinci bir tapınak, stadion, tören salonu, kült yemeklerin yendiği bir andron ve ev benzeri 20 kadar, niteliği tam olarak anlaşılamayan yapıdan oluşan bir kutsal alan ve daha sonraki yüzyıllarda inşa edilmiş kilise kalıntıları vardır. 

Isparta Yalvaç  Karakuyu Tepesi Kutsal Alanı

KARAKUYU TEPESİ KUTSAL ALANI

Burası: Antiokheia’nın baş tanrısı Patrios Theos’un kutsal ağacı: çamlarla kaplıdır. Karakuyu ismi: kutsal alan içinde yapılmış Bizans kilisesi yakınlarında, kurumuş su kaynağından gelmektedir.

MEN TAPINAĞI

Araştırmalarda, burada: bir tapınak, daha küçük başka bir tapınak, stadion, tören salonu, kült yemeklerin yenildiği bir andron ve ev, 20 kadar niteliği tam olarak anlaşılamayan yapılar bulunmuştur.

Bu kalıntıların: MÖ.4 ve MS.4.yüzyıllar arasındaki uzun tarihi süreçte yapıldığı ve dolayısı ile, kökleri olan güçlü bir külte ait olduğunu kanıtlamaktadır.

Tapınak: 11 x 6 sütunludur. Podyum tabanında: 31×17.4 metre, podyum üstünde 25×12.5 metre boyutlarındadır. Güneybatı ve kuzeybatı yönünde: 10’ar basamak, güneydoğu ve kuzeydoğu yönlerinde ise 6’şar basamaklı podyum üzerinde yükseliyor.

ADAK YAZITI

Temenos duvarları üzerinde: Tanrı Men’den: yardım, şifa, koruma dileyen, rüyalarını anlatan, teşekkürlerini sunan, kısaca tüm yaşamlarını paylaşan insanlar tarafından adanmış yazılı steller bulunuyor. Ancak: bunlar, daha sonraki dini kültler tarafından, sistemli olarak yok edilmişler.

MEN (MENSIS)

Men tanrısı: Anadolu’nun özellikle iç-batı bölgelerinde yoğun tapınım görmüştür. Yoksul, güçsüz, hasta insanların koruyucusu olmuştur. Sembolü: ay’ın gizemli gücü ile, insanlara iyilik ve şifa dağıtmıştır. Kökleri: MÖ.4000 yıllarına, Mezopotamya’ya kadar iner.

Tanrı: genellikle, omuzlarının üzerinde, iki yana açılmış gizemli semboller olan, boynuz biçiminde ayça (ayın ince hilal hali) ile betimlenmiştir.

Anadolu’nun batısında giyilen ve Frig külahı olarak bilinen, keçeden, kulakları da örten bir külah, beli kemerli, genç bir erkek olarak tasvir edilmektedir.

Tanrı Men’in kutsal hayvanları: boğa ve aslandır. Boğa-Aslan-keçe külahlı kahraman üçlüsü, birçok betimlemelerde birlikte olurlar. Men: tanrı-delikanlı olarak karşımıza çıkar.

KUTSAL ALANDA GEZİ

Kutsal Alan ziyarete açıktır. Ancak: Hıristiyanlığın yükselmesiyle, MS.4.yüzyılda burada yaşanan yıkımın izleri, bugün de görülmektedir. Tüm yapılar tamamen yıkık ve dağınık yapılarıyla, ormanlık alan içinde görülmektedirler.

Kutsal alana uzanan 5.5 km. lik yolun ıslah çalışmaları sürdürülmekte. Ancak: kazı ve temizlik çalışmaları yapılması ve en önemlisi koruma sağlanması şart. Çünkü: özellikle yaz sezonu dışında, burada görevli kalmıyor ve kaçak kazılara bolca sahne olunuyormuş.

Isparta Yalvaç  Hoyran Gölü

HOYRAN GÖLÜ

Eğirdir gölünün Yalvaç sınırları içinde kalan kuzey yarısı, Hoyran gölü olarak adlandırılır. Hoyran gölünde plaj ve göl çevresinde de konaklama imkanı sunan kamp alanları vardır. Ayrıca iskelesi, cankurtaranı, deniz bisikletleri ve pek çok donanımı olan bir de plaj bulunur. 

Isparta Yalvaç  Hoyran Kaya Mezarları
Isparta Yalvaç  Hoyran Kaya Mezarları

 

HOYRAN KAYA MEZARLARI

İlçe merkezinin batısında, 25 km. uzaklıktadır. Hoyran gölüne doğrudan dik inen kayalıklar üzerindedir. 3 mezar var. Soylulara özgü oldukları belirlenmiş. Ancak, bir tanesi daha özel. 30 metre yukarıda, göle ve günbatımına doğru bakıyor, yalın olarak diğer ikisinden hemen ayırt ediliyor.

İşçiliği, değişik biçimdeki geometrik desenlerden oluşan alınlığı ile, mutlaka önemli bir kişiye ait mezar olduğu kesin. Yüksekliği: 5.5 metre. İçinde, eni: 3.5 metre. Tavan yüksekliği: 3 metre. Yapı itibarı ile, Frigyalılar döneminde yapıldıkları düşünülüyor.

Bu mezar yapılarının: Antiocheia şehrinin kuruluşundan önceki bir zamanda yapılmış olduğu tahmin ediliyor. Uzaktan görebiliyorsunuz. Mezarlar, Bizans döneminde kilise olarak da kullanılmıştır.

Bu kullanım şekli, Frigya’dan gelir. Buna yönelik olarak, anıtın mezar yapısı, içte ve dışta değişikliğe uğramıştır. Özellikle doğu duvarı, bu dinsel amaçla apsis olarak sonradan oyulmuştur ve oda duvarlarına, onca bozulmaya karşın hala etkileyebilen İncil’den alınma öyküler resmedilmiştir.

Apsisteki nitelikli resim: haleli, sakalsız ve beyaz giysileriyle ve az büyüklüğüyle farklı olan önemli bir kişide odaklanır.

Bizans kiliseleri apsisindeki betimlemelerin genellikle İsa ve Meryem Ana’ya ayrıldığı bilinir ve bu olgu, önemi, çevresindeki mavi, yeşil ve kırmızı giysili azizlerin ortasındaki konumuyla vurgulanan bu özel kişinin olabileceğini düşündürür.

Zor seçilebilir olmasına karşın, tavanda da başı haleli, elinde kalkan ve mızrak taşıyan, beyaz ata binmiş bir aziz betimlenmiştir. Başının her iki yanında ki harflerde, Kapadokya’da özellikle saygı gören İkonion (Konya) Piskoposu Aziz Kornoutos’un adı okunur.

Ancak buradaki asker kişiliği onun bilinen resimlerine yabancıdır, genellikle beyaz sakallı, halesi ve piskoposluk belirteçleriyle birlikte tanınır.

Yörede benzersiz olan ve Anadolu’daki benzerleri arasında da önemli bir yeri olan bu kaya mezarları ve kaya kilisenin, duvar resimleriyle birlikte restore edilerek turizme kazandırılmasının önemini umarım yetkililer en kısa zamanda anlarlar. 

Isparta Yalvaç Limenia Adası

LİMENİA ADASI

Hoyran gölü içindedir. İlçe merkezine, 25 km. uzaklıktadır. Adanın çevresi: surlarla çevrilidir. Kayalık yamaçlarında ise: kaya mezarları bulunuyor. Adanın içinde bulunan bir başka tarihi mekan ise: Meryem Ana’ya adanmış bir manastırdır. 

 

Isparta Aksu

Isparta Aksu

Isparta Aksu: Isparta’nın merkeze uzak ilçelerinden biri, zengin tarihi kalıntıları ile öne çıkıyor. Antik çağlarda, önemli iki kent, burada kurulmuş.

ULAŞIM

Aksu ilçesinin, Isparta il merkezine uzaklığı: 62  km. dir. Eğirdir ilçesinin doğusunda, Eğirdir’e 22 km. uzaklıkta, Isparta’nın merkezi bölgelerine biraz uzak bir ilçe. Tek ulaşım yolu: Eğirdir üzerinden.

TARİH

Günümüzdeki Aksu ilçesinin, Akcaşar Mahallesi: bir antik kent üzerine kurulu. Bu antik kent: Timbriada. Bu şehir: MÖ.2000 yıllarında: Arzava krallığına bağlı Pisidia bölgesinin önemli şehirlerinden biri.

Şehir: Romalılar zamanında, en parlak dönemlerini yaşamış. Yöredeki buluntular: bu şehirde, MÖ.1 ve 2.yüzyıllarda, sikke basıldığı ve önemli bir yerleşim yeri olarak öne çıktığı görülüyor. En büyük özelliği ise: önemli ticaret yolu üzerinde bulunması imiş.

Roma imparatorluğunun parçalanmasından sonra, yöre; Bizans toprakları içinde kalmış, Akrotiri (Eğirdir) Piskoposluğuna bağlı bir yerleşim yeri olarak varlığını sürdürmüştür.

1080 yılında, yörede, Anadolu Selçuklularının hakimiyeti görülüyor. Beylikler  döneminde ise: bu kez, Hamitoğulları Beyliği, yörede etkinliğini hissettiriyor. Bu dönemde yörenin ismi: Anamas.

16.yüzyılda, ulaşım şartlarının zorluğuna rağmen, Anamas’ın bazı köylerinde, pazarlar kurulduğu öğreniliyor. 18 ve 19. yüzyıllarda ise, Yılanlı oğulları isimli göçebe oba hayatı yaşayan Yörüklerin, bölgeye yerleştikleri görülür.

Ancak, bunların yöre halkına baskısı neticesinde, Anamas yöresindeki halkın göç etmek zorunda kaldıkları da, tarihi kayıtlara işlenmiştir. Sonraki dönemde: 1965 yılında, Anamas beldesi, Aksu ismini alır ve 1987 tarihinde ilçe statüsü kazanır.

GENEL

İlçe, 1250 metre rakımda bulunmaktadır. Eski adı: Anamas. Çünkü: İlçe coğrafyasına hakim, 2388 metre yüksekliğinde, Anamas dağı var. Zaten ilçenin büyük bölümü: dağlar ve ormanlarla kaplı.

Bu dağlar, pek çok tabii mağaranın oluşumunu sağlamış. Bu mağaralardan en önemlisi, 765 metre uzunluğundaki zindan mağarası. Bunun dışında: Sorgun mağarası ve Gümüş ini mağaraları var.

İlçe, iklim bakımından İç Anadolu’nun karasal iklim özelliklerine sahiptir. Kışları uzun, yağışlı ve soğuk, yazları ise kısa ve ılıman geçer.

Aksu ilçesinin bulunduğu bölgede yapılan kazılarda: ilk çağlardan bu yana iskan bulunduğu görülmüştür. Yörede: Helenistik döneme ait, MÖ. 2. ve 1.yüzyıllardan kalma sikkeler bulunmuştur. Cumhuriyet döneminde: Eğirdir’e bağlı bir bucak olarak Yenice adı altında varlığını sürdüren Aksu, 1988 yılında İlçe statüsüne kavuşmuştur.

İlçede, önemli bir akarsu: Köprü çayı. 156 km. uzunluğundaki bu çay, ilçe merkezine 5 km. uzaklıktaki Sorgun yaylasından doğuyor. Bu ırmak: ilçeyi ikiye bölerek, Aksu ovasını suluyor ve daha sonra Serik ilçesi yakınlarından Akdeniz’e dökülüyor.

İlçenin ekonomik durumu: temel geçim kaynağı tarım ve hayvancılık. Ayrıca, ağaç işleri üzerine kurulu, küçük atölyeler var. Elma üretimi önemli bir yer tutuyor. Yılda, yaklaşık 13 bin ton elma üretiliyor.

NE SATIN ALINIR

Aksu yöresinde arıcılık yaygın, güzel bal bulup satın alabilirsiniz.

GEZİLECEK YERLER

Isparta Aksu

TYNADA

İlçe merkezinin 8 km. doğusunda, Terziler köyündedir. Antik kente ulaşmak biraz zahmetli. Terziler köyünden stabilize bir yol ile gidiliyor. Şehrin hangi tarihte ve kimler tarafından kurulduğu, net olarak bilinmiyor. Ama şehrin isminin, yörenin ismi olan “Tuwana”dan geldiği düşünülüyor. Bina kalıntılarından ise, kuruluş yıllarının, Helenistik döneme ait olduğunu ortaya koyuyor.

Şehirdeki en önemli yapı: sivri tepenin güney yamacında bulunan: kaya mezarı.

Günümüzde, bu antik şehirde: tapınak ve bina kalıntıları ile, yazıtlar ve mezar taşları bulunuyor. Bunları görebilirsiniz.

Isparta Aksu

TİMBRİADA

İlçenin, Akcaşar Mahallesinin kuzeyinde, Asartepe civarındadır. Bu antik şehir, bu bölgede büyük bir alana yapılmaktadır. İlçe merkezine, yakındır, stabilize bir yolla, rahatça ulaşılıyor.

Şehrin net kuruluş tarihi bilinmemekle birlikte, MÖ.1.yüzyılda kurulduğu sanılıyor. Şehirde: Helenistik döneme ait, MÖ.2.yüzyılda basılmış sikkeler bulunmuş. Özellikle: İmparator Hadrianus döneminden (17-138) İmparator Maximunus dönemine kadar (222-235) sikke basıldığı tespit edilmiş. Bu sikkelerden bir kısmı ve mezar taşları, günümüzde Isparta Müzesinde sergileniyor.

Şehir: Bizans döneminde, Akrotiri (Eğirdir) piskoposluk merkezine bağlı bir yer imiş. Adının anlamı ise: Gürsu.

Antik şehirde, herhangi bir resmi kazı çalışması yapılmamış. Ancak, günümüzde, burada: bina ve tapınak kalıntıları görülüyor.

Isparta Aksu

EURYMEDON KUTSAL ALANI

Kentin zindan mağarası önünde, Eurymedon Tanrısına (Köprüçay tanrısı) adanmış, bir Açıkhava tapınağı bulunuyor.

Bu Açıkhava tapınağı: Romalılar döneminde inşa edilmiş ve ibadet yeri olarak kullanılmış. Mağara önünde, sırası ile üç teras var. Mağara ağzı taş duvarlarla örülüyor. Mağara girişinin hemen sağ tarafında: Eurymedon tanrısının insan ölçülerindeki heykelinin durduğu niş var. (heykel, halen Isparta Müzesinde) Eurymedon tanrısının durduğu bu yerden: köprü çaya inen merdiven basamakları bulunuyor.

Kutsal alanın hemen karşısında ise, mezarlık var.

Kutsal alanın önüne, Roma döneminde tonozlu bir köprü yapılarak, kutsal alan ile güneydeki mezarlık birbirine bağlanmıştır.

Isparta Aksu

ZİNDAN KÖPRÜSÜ

İlçenin 2 km. kuzeydoğusunda, Zindan mağarası önünde, Köprüçay üzerindedir. Tek kemerli ve yuvarlaktır. Kilit taşı üzerinde: Eurymedon (Köprüçay) Tanrısının, sakallı büst heykeli var. Blok taşlarla yapılan köprünün yan taraflarında, nehre inen bir merdiven de var.

Isparta Aksu

ZİNDAN MAĞARASI

Mağaranın toplam uzunluğu: 765 metre. Mağaranın ilk girişinde: yükseklik 8 metre ve genişlik ise 12 metredir. Mağara girişi geniş olmasına rağmen, daha sonra daralan bir koridora sahip. Geniş olan ağız kısmının tavanında, binlerce yarasa var.

Mağara: önünde akan köprü suyu çayından; 12 metre daha yüksektedir. Mağaranın içinde: ilginç sarkıt ve dikitler var.

Mağara: Pisidia döneminde kutsal alan ve Bizans döneminde ise kilise olarak kullanılmıştır. Bu dönemlerde: mağaranın ağzı kapatılıyormuş ve aynı zamanda bir sığınak olarak da kullanılmış.

Mağara içinde yer altı deresi var. Bu suyun: cilt ve deri hastalıkları için iyi geldiği söyleniyor. Ayrıca: mağara içindeki havanın, astım hastalığına iyi geldiği söyleniyor. Mağaranın önünde bulunan: Eureymedon tanrısı heykeli, buradan taşınmış ve halen Isparta Müzesinde sergileniyor. Bu tanrı heykelinden de, biraz önce söylediğim gibi, buranın kutsal bir alan olarak kullanıldığı belirleniyor. Mağara ışıklandırılmış. Gezmek mümkün. Özellikle: yarasa kolonisinin kaybolmaması için, mağara Sit alanı olarak ilan edilerek koruma altına alınmış.

Isparta Aksu

KÖPRÜÇAY KANYONU

Köprüçay: İlçenin, 8 km. kuzeyinde bulunan Anamas Dağlarının güney yamacından  doğar. Bölgede, küçük bir dere niteliğindedir. Bu küçük dere, Sorgun Yaylasına ulaştığında, Anamas Dağlarının haşin yapısından kurtulmanın rahatlığı ile salınarak akmaya devam eder. 4.km.lik Sorgun yaylasını geçtikten sonra, güneye yönelir ve Aksu kaynağının sularını da alarak, Zindan Boğazına girer.

Bu alanda coşar ve şelaleler oluşturur. Derenin buradaki adına: Aksu çayı denilir. Zindan Boğazı: güneyde Aksu ve Yılanlı Ovasına açılır. Burada: Kanyonun suları, ovanın şah ve kılcal damarlarını oluşturarak ilerler. Aksu çayı: daha sonra güneydoğuya yönelir ve Belence Boğazına girer. Daha sonra güçlenerek, Kasımlara doğru yönelir. Buradan sonra, adı Köprüçay ırmağıdır.

Kartoz çayının da desteğini alarak, kalın kireçtaşlarını delmeye hazır bir potansiyel oluşturur. Bu nehir: 12 km. boyunca, yalnızca, kireçtaşları arasından yoluna devam eder. Bu kesimde: kendisinden 200-300 metre yüksekliğe ulaşan, derin bir kanyon oluşturur. Kanyon boyunca: kanyonun iki tarafındaki yüksek kayalar yer yer birbirlerine yaklaşmakta ve yöre halkı tarafından kayalara “Öpüşen Kayalar” ismi verilmektedir.

Nehir: Değirmenözü Köyünün güneybatısında, bir menderes yaparak, tekrar güneye yönelir ve ikinci bir kanyona girer. Bu kanyonun uzunluğu: 1.5 km.dir. Bu kısa kanyondan sonra: nehir kıvrımlar çizerek, adacıklar oluşturur. Çaltepe güneyine kadar, yaklaşık 15-20 km. boyunca yöre halkının “Uyuyan Su” dedikleri, durgun su şeklinde akar.

Çalltepe güneyinde, tekrar karbonatlı kayaçlar içine giren su: Oluk köprüye kadar, dar ve derin bir kanyon daha oluşturur. Bu kanyonun uzunluğu; 15 km. den fazladır. Burada, nehir zaman zaman, kayalar altında kaybolur. Köprüçay: Antalya Serik yakınlarında, Akdeniz’e dökülür.

Isparta tanıtımı.

Eğirdir tanıtımı.