Antakya Kırıkhan

Antakya Kırıkhan Genel

Oldukça küçük ve güzel bir yöredir. 

Antakya Kırıkhan Genel

ULAŞIM:

Kırıkhan-Reyhanlı arasındaki uzaklık: 40 km. Kırıkhan-Hassa arasındaki uzaklık: 40 km. Kırıkhan-Antakya arasındaki uzaklık: 40  km. Kırıkhan-İskenderun arasındaki uzaklık: 40 km.

Kırıkhan-Suriye sınırı arasındaki uzaklık: 30 km. Cilvegözü sınır kapısı, ilçeye: 55 km. uzaklıktadır.

Antakya Kırıkhan

TARİHİ:

Bölgenin tarihi, 3000 yıl öncelerine kadar dayanmaktadır. Bölgede: Akad, Huri, Hitit, Asur ve Pers uygarlıkları görülür. Özellikle: Alaybeyli köyü ve civarında: bu uygarlıklara ait buluntular görülmektedir.

Antik dönemde: yöre, bir güvenlik ve haber alma merkezi olarak düşünülmüştür. Halen, bölgede, sıra sıra dizili, 34 tescilli höyük bulunmaktadır.

Yabancı ve Osmanlı kaynaklarında, Kırıkhan adına rastlanılmıyor. Takip eden dönemde, 1924 yılında ilçe merkezi olan Kırıkhan, uzun yıllar süren, Fransız işgali yıllarından sonra, 1939 yılında, Türkiye Cumhuriyeti yönetimine girmiştir.

Kırıkhan adının nereden geldiği yönünde yapılan araştırma sonuçlarına göre ise: ticaretin yoğun olduğu yıllarda, kervanların konaklaması için yapılmış olan 40 han, bu yörede bulunmaktaymış. Bir başka söylentiye göre ise: yörede bulunan iki hanın, oldukça bakımsız ve kırık-dökük olmasından, bu yöreye “Kırıkhan” ismi verilmektedir.

Antakya Kırıkhan

GENEL:

Bölgede, tipik Akdeniz iklimi görülmekte olup, kışları ılık ve yağmurlu, yazları sıcak ve kurak geçiyor. Halkın büyük kısmı: çiftçilikle uğraşmakta olup, seracılık öne çıkmaktadır. Kırıkhan ekonomisi: tarıma dayalıdır.

Antakya Kırıkhan

GEZİLECEK YERLER:

ARİFE REŞATOĞLU KONAĞI:

Yapı, taş örgü duvarlıdır. Tek katlı ve beton damlıdır. Köşelerinde beton kolonlar vardır. Yapının ön cephesinde, kemerli dört tane pencere bulunur. Pencerelerin kenarları ve üzerleri kesme düz taşlarla kaplıdır.

Giriş kapısı ahşaptır. Kapının sağında ve solunda işlemeli gömme taş sütunlar bulunur. Çatı ve bina duvarları, köşelerde bulunan köşebentler ile birbirine bağlanmıştır. Yapının arka kısmında bir ek kısım vardır.

ALİ RIZA KAHYAOĞLU KONAĞI:

Yapı 2 katlıdır. Çatı örtüsü ahşap üzeri kiremitlidir. Yapının alt ve üst katlarında, binanın girişinde, sütunlarla taşınan dışa taşkın balkonlar bulunur. Balkonların yan korkulukları taştır ve bitkisel bezemelerle oyularak işlenmiştir.

Ana kapı girişinin üstü ve pencere üzeri, kesme taşlardan kemer oluşturularak örülmüştür. Alt katın cephesinde dört, üst katta ise iki pencere vardır. Binanın dış cephesi, sarı renkte boyanmıştır.

TURHAN VURAL KONAĞI:

Yapı 2 katlıdır. Betonarme, ahşap çatılı ve kiremit kaplıdır. Alt kat işyeri üst kat ise konut olarak kullanılır. Ön cephede bulunan giriş, ahşap bir kapıdan sağlanır. İkinci katın ön cephesinde bir balkon vardır, dışa bakan dört pencere bulunur. Binanın yan cephelerinde küçük pencereler görülür.

Antakya Kırıkhan Nuriye Ulviye Civelek Halk Kütüphanesi

KIRIKHAN NURİYE ULVİYE CİVELEK HALK KÜTÜPHANESİ:

Yapı Kurtuluş Mahallesi Eski Hükümet Konağı ile Ermeni kilisesi arasındadır.

Kare planlıdır, yığma yapım tekniği uygulanarak yapılmıştır.

Giriş kapısı kemerlidir ve üstünde 1931 tarihi yazılıdır. Binada dikdörtgen formlu zemin kat pencereleriyle kemerli tepe pencereleri bulunur.

Antakya Kırıkhan İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü binası

İLÇE MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ BİNASI:

Fransızların Hatay’ı işgal ettikleri dönemde, 1925-1930 yılları arasında Kaymakamlık binası olarak kullanılmıştır. İki katlı yapı taştan yapılmış kare planlıdır. Yuvarlak iki sütun, antreye girişi sağlar.

Alt kata 4 basamaklı merdivenle çıkılır. Kemerli kapıların üzerinde üçgen alınlık, ortada yuvarlak pencere, balkonun iki yanında kapılar bulunur. Alınlığın altında mavi, sarı, yeşil ve kahverengi karo süslemeleri ilgi çeker.

Antakya Kırıkhan Darb-ı Sak Kalesi

DARB-I SAK KALESİ:

Kırıkhan merkez kuzeyinde, Alaybeyli köyünün hemen önündeki tepede kuruludur. Kırıkhan merkeze 4 km uzaklıkta Hassa karayolu üzerindedir.

Derb veya Darb (El-Darb) Arapça “geçit-yol” demektir. Sak ise “dağ eteği, vadiye bitişik kısım, yamaç” anlamına gelir.

Darb-ı Sak kalesi: MÖ 333 yılında Pers Kralı Darius’un, Büyük İskender’e karşı İssos savaşından hemen önce karargah kurduğu bir yerdir. Daha sonra burada kale yapılmıştır.

1084 yılında Anadolu Selçuklu Sultanı Süleyman Şah, Antakya’yı fetih ettikten sonra, bu kaleyi de ele geçirmiştir.

Takip eden dönemde ise, Antakya Haçlı Prensliğinin önemli bir kalesidir.

Belen geçidinin kuzey girişinin güvenliğini sağlamak için yapılmıştır.

Kale Bizans döneminde “Dağlılar” ya da “Çobanlar Şatosu” diye isimlendirilmiştir.

1268 yılında Baybars tarafından fetih edilmesinden sonra kalenin önemi azalmıştır.

Antakya Kırıkhan Darb-ı Sak Kalesi

Ören yerinde gezi:

Günümüzde, kalenin büyük bölümü taş yığınıdır. Sadece birkaç yer günümüze ulaşmıştır.

Köprü:

Kale, kuzeyden bir hendek ile Alaybeyli köyünün bulunduğu sırttan ayrılmıştır. Hendeğin üzerine: 3 gözlü bir köprü yapılarak bağlantı sağlanmıştır. Köprüden, kalenin girişine doğru bir tonozlu küçük yeraltı geçidi bulunmaktadır.

Bu yapıların yani köprü ve tonozlu geçidin haçlı dönemine ait olduğu düşünülmektedir.

Antakya Kırıkhan Darb-ı Sak Kalesi Su Kemerleri
Su Kemerleri:

Darb-ı Sak kalesine, kuzey-batı istikametinden su getirmek için su kemerleri yapılmıştır. İki katlı olarak yapılan kemerlerin, birinci katının yüksekliği 4 metre genişliği ise 2 metredir.

Su kemerlerinin ikinci katı 6-7 metre arasında değişen yüksekliğe sahiptir, genişliği ise 3 metredir. Yontma taştan yapılan kemerlerin birinci katı tamamen sağlam ve korunmuştur. İkinci katın olduğu bölümde çeşitli tahribatlar vardır.

Çeşme:

Kesme taştan yapılmış çeşme, mozaik kaplıdır. Çeşmenin kemerinin üstünde inşa kitabesi bulunmaktadır. Kitabeye göre, çeşme 1896 yılında Mustafa Şevki Paşa tarafından yaptırılmıştır.

Antakya Kırıkhan Darb-ı Sak Kalesi Türbe
Türbe:

Batıdadır. Beşik tonozlu dört mekandan oluşur. Kalenin barınak kısımlarının tadilat yapılarak türbe haline dönüştürüldüğü tahmin edilmektedir. Burada yani türbede Mustafa Şevket Paşa’nın mezarı bulunmaktadır. Mezar kübik formludur. Baş ve ayakucunda iki şahide bulunur.

Ortada ise: Beyazıd-i Bestami’ye atfedilen yeni yapılmış, ahşap bir sanduka vardır.

Antakya Kırıkhan Darb-ı Sak Kalesi Beyazıt-ı Bestami Makamı

BEYAZIT-I BESTAMİ MAKAMI:

Darbısak kalesinin içindedir.

19’ncu yüzyıl sonlarında ise, buraya Karamürselzade Mustafa Şevki Paşa tarafından İslam evliyalarından Beyazıd-ı Bestami adına bir cami ve ziyaret yeri yaptırılmıştır.

Beyazıd-ı Bistani: ünlü bir İslam alimi ve mutasavvıftır. Halk tarafından “Beyazıt Bostan” diye anılır.

Antakya Kırıkhan Darb-ı Sak Kalesi Beyazıt-ı Bestami Makamı

İran’ın Bestami kasabasında 804 yılında doğmuştur. İlk derslerini burada zamanın büyük alimlerinden almıştır. 30 yaşlarında Bestami kasabasından ayrılarak Kırıkhan’a gelmiş ve MÖ 333 yılında Persler tarafından yapılmış Darb-ı Sak kalesine yerleşmiştir.

Bestami: burada 35 yıl kalmış, insanlara İslam dinini yaymıştır.

27 yıl burada ibadet yapmış, çile çekmiştir.

Antakya Kırıkhan Darb-ı Sak Kalesi Beyazıt-ı Bestami Makamı
Cami: türbenin güneyindedir. Türbeye göre daha alt koddadır.

Yapıya, doğu cephesinden bir kapı ile girilir. Dikdörtgen planlı ve tonoz örtülüdür.

Caminin güney bölümüne bitişik, 4 tane zaviye odası vardır. Bu odalar günümüzde depo olarak kullanılmaktadır. Günümüzde burada bulunan cami ve türbe, binlerce kişi tarafından ziyaret edilmektedir. İnsanlar çeşitli amaçlarına yönelik isteklerini yerine getirmesi için adak adarlar.

İsteği yerine gelmiş ise, yakınlarıyla birlikte Beyazıt Bestami türbesine gidilir ve kurban orada Allah için kesilir, isteyen eti fakur fukaraya dağıtır, isteyen de yemek pişirilerek davetlilere ve türbede bulunanlara dağıtır.

Antakya Kırıkhan Darb-ı Sak Kalesi Beyazıt-ı Bestami Makamı Haziresi

Haziresi; Hatay devletinin ilk Cumhurbaşkanı ve ailesinin mezarları da buradadır.

Antakya Kırıkhan Gölbaşı Gölü

GÖLBAŞI GÖLÜ:

Gölbaşı-İç ada ve Adalar köylerine yayılan köyün derinliği 5 metredir. Yöre halkı tarafından: balıkçılık ve kurbağa yetiştiriciliği için kullanılır.

Antakya Kırıkhan Gölbaşı Gölü

Göl kuşların göç yolu üzerindedir bu yüzden kuş gözlemciliği yapılabilir. Göl, günümüzde Conba kanalıyla Amik gölüne uzatılmıştır.

Antakya Kırıkhan Beş Kızlar Mağarası

BEŞ KIZLAR MAĞARASI:

Tipik kaya mezarları ve inziva odaları görünümündeki yerler, Ceylanlı sınırındadır.

Yöre halkı tarafından “Sütlüce Mağara” olarak da isimlendirilir.

Burada: kayalara oyulmuş 3 kat ve katların içinde 3 göz halinde pencere delikleri vardır. Yöre halkının yaygın inanışına göre, bu mağarada bir bey, eşi ve çocuklarıyla birlikte yaşamıştır.

Antakya Kırıkhan Dana Ahmetli Köprüsü

DANAAHMETLİ KÖPRÜSÜ:

Danaahmetli Köyündedir. Halk arasında “Taş Köprü” diye isimlendirilir.

Karasu üzerinde kurulan köprü, 5 sivri kemerlidir. Suyun iki yakasının aynı seviyede olması, köprüde kambur yapmaya gerek bırakmaz. Köprü ayaklarında topuk ve sel yaranlar vardır.

Köprünün 1534-1535 veya 1573-1574 yıllarında yapıldığı ve mimarının ise Mimar Sinan olduğu tahmin edilmektedir.

Danaahmetli Köprüsü, Sokullu Mehmet Paşa döneminde, bölgede yapılan imar faaliyetlerinin bir devamı olarak düşünülür.

Bir başka söylentiye göre ise, köprüyü yaptıranın: yörede yaşamış olan bir aşiret reisinin hanımı tarafından yaptırılmıştır. Eskiden, Ceylanlı köyünden gelip Halep’e giden yol üstünde kurulan köprü, halen ayakta ve sağlam olarak kullanılmaktadır.

Antakya Kırıkhan Muratpaşa Köprüleri

MURATPAŞA KÖPRÜLERİ:

Baldıran Höyüğü yakınındadır. Halk arasında bu köprülere “Murat Paşa Köprüleri” ismi de verilmektedir.

Burada 200 metre ara ile yapılmış iki köprü vardır. Her iki köprü kesme taştan yapılmıştır. Köprülerin muhtemelen: Sultan IV Murat’ın Bağdat seferi sırasında yaptırılmıştır ve muhtemelen yapım tarihi olarak 1636-1637 yılları düşünülür.

Büyük köprü: 16 gözlüdür. 3 metre genişliktedir. Uzun olan köprü: yol yapımı sırasında asfaltın altında kalmıştır.

ÇİFTE KAYALAR:

Delibekir köyünün güney cephesi ve bu köyün batısında bulunan iki kayaya halk “Çifte Kayalar” ismini vermiştir.

Köyün güney cephesinde, yalçın ve bıçakla kesilmiş gibi düz olan kayanın adı “Şahinkaya” sıdır.

Köyün sırtını dayadığı kayanın ismi ise “Çürük Kaya” dır. Bu kaya kömür cürufu gibidir.

Bu kayalar: Çataloluk Yaylası güzergahındadır ve yaylaya çıkan kişiler tarafından ziyaret edilmektedir. Badem ağaçları ve yeşillikler içindeki köy, ilgi çekmektedir.

Antakya Kırıkhan Höyükler

HÖYÜKLER:

Kırıkhan yöresinde 26 tane höyük bulunmaktadır ve bunlar 1’nci derece arkeolojik sit alanı ilan edilerek koruma altına alınmıştır.

Ancak bazı höyüklerin çevresinde, defineciler tarafından kaçak kazılar yapılmış, bazı höyüklerde ise tarımsal ve hayvancılık faaliyetleri yapılmaktadır.

Höyükler, Kırıkhan’ın bir zamanlar bir “Güvenlik ve Haber Alma Merkezi” olarak düşünüldüğünü ortaya koymaktadır.

Başka bir görüşe göre bunlar höyük değildir ve Amik ovası boyunca, bir hat çizer gibi yer alan bu yükseltiler höyük olmayıp, askerlerin düşmanın gelişini haber vermek için yapılmış işaret tepeleridir.

Yusuflu Höyüğü:

Çamsarı köyü Yusuflu Mezrasındadır. Tepe kısmında metruk bir binanın bulunduğu höyük 10 metre yüksekliktedir.

Koyuncu Höyük:

Kırıkhan-Reyhanlı yolu üzerindedir. Koyuncu höyük: mineralli su kaynağı en önemli termal su kaynağıdır.

Hatay şehir merkezi gezi ve tanıtım yazısı için.

Belen gezi ve tanıtım yazısı için.

Reyhanlı gezi ve tanıtım yazısı için.

Kumlu gezi ve tanıtım yazısı için.

Hassa gezi ve tanıtım yazısı için.

 

Antakya Yayladağı

Antakya Yayladağ

Antakya Yayladağ: Ülkemizin en güney bölümündeki bu ilçemiz, inanmayacaksınız ama, bir Karadeniz kıyısındaki ilçe benzeri, tamamen yemyeşil bir ortam içinde. En büyük özelliği: Suriye sınırına çok yakın olması, ama ulaşımı zor bir yolu olması, en büyük dezavantajı.

Antakya Yayladağ

ULAŞIM:

İlçenin, Antakya il merkezine uzaklığı: 56 km. dir. Ancak, bu yol, asfalt olmasına rağmen, aşırı virajlıdır. İlçe merkezinin Suriye sınırına uzaklığı ise: 5 km. dir. Suriye’nin Lazkiye kentinin, ilçe merkezine uzaklığı: 60  km. dir.

Antakya Yayladağ

TARİHİ:

Bölgedeki ilk yerleşim, Milattan önceki yüzyıllara kadar uzanmaktadır. Bölgede, Keldağ üzerinde bulunan eski kilise kalıntılarında (Barlaam Manastırı): üç medeniyete ait paralar bulunmuştur. Bunlar: İyonyalılar, Romalılar ve Abbasilerdir.

Yine: Keldağ üzerinde yapılan araştırmalarda, burada “Montblace” isimli bir şehrin bulunduğu öğrenilmiştir. Ama, bu şehir, bulunduğu dönemlerde: dünyanın üçüncü büyük şehri olarak değerlendirilecek boyutta, bütün kervan yollarının geçtiği, dünyada ilk şarapçılık ve ipekçilik monopollerinin yaratıldığı ve 60 odalı bir hastanenin bulunduğu bir yer olarak öne çıkmaktadır.

Bu şehirden günümüze kalan herhangi bir kalıntı bulunmamaktadır. Bunun nedeninin ise: Keldağ’ın volkanik bir dağ olması ve büyük olasılıkla bir lav püskürmesi sonucu, bu şehrin tamamen yok olduğu düşünülmektedir.

Günümüzde, bu yörede, biraz öncede sözünü ettiğim gibi, yalnızca bir kilise kalıntısı, 1700 yıllık olduğu tahmin edilen bir kalıntı bulunmaktadır.

7.ve 8.yüzyıllar arasında, bölgede Abbasiler egemenlik kurmuşlardır. 9.yüzyılda ise, Avar Türkleri, bölgede görülür. Yavuz Sultan Selim, Mısır seferi dönüşü, ordusuyla birlikte, burada konaklamıştır. Bu nedenle, ilçenin ismi “Ordu” olarak uzun süre anılmıştır.

I. Dünya Savaşı sonunda, ilçe, Fransızlar tarafından işgale uğrar ve 18 yıl sonra, işgal bitirilir. İlçe, 1939 yılında, Anavatana katılır. Daha sonra, ilçenin isminin Karadeniz bölgesindeki “Ordu” şehriyle karıştırılmaması için; İlçenin doğusunda bulunan “Yayla tepe” den esinlenerek, 1939 yılında “Yayladağı” olarak değiştirilmiştir.

Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde: burada, “Ordu” isimli bir köyün bulunduğundan söz etmektedir.

Antakya Yayladağ

GENEL:

Hatay’ın en yoksul ve en fazla göç veren ilçesidir. Komşu ilçelerden farklı olarak, halkın tamamına yakını: Türkmen ve Yörüktür.

İlçe, konum olarak, Türkiye’nin en güneyinde bulunmaktadır. İlçe genelinde, 1939 yılında, % 2 olan okuma-yazma oranı, günümüzde: % 97 düzeyindedir.

İlçenin bulunduğu bölgenin, bir zamanlar denizle kaplı olduğu ve bir kısım jeolojik olaylar sonucu, suların çekildiği, bölgede ele geçirilen fosillerden anlaşılmıştır.

Arazi durumu bakımından: dağlık, engebeli ve kıraçtır. İlçe içinden: Kureyş isimli bir dere geçmektedir.

İklim değerlendirildiğinde, bölgede tipik Akdeniz iklimi görülür. Yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlıdır.

İlçe, tarım bölgesi olması nedeniyle, halkın büyük kısmı geçimini tarımdan sağlamaktadır. Sanayi tesis bulunmamakta olup, el sanatları ile küçük çapta aile işyerleri bulunmaktadır.

İlçede, özellikle: pipo içiminde kullanılan tütün üretimi yaygın ve meşhurdur. Ancak, son yıllarda ekim sahaları azalmış olup, tütün üretimi de buna bağlı olarak azalmıştır. Onun yerine: zeytincilik, bodur elma yetiştiriciliği yoğunlaşmıştır.

 

NE YENİR-NE İÇİLİR:

Burada: teke sütünden yapılan “tekeleme” isimli ilginç bir yemek var. Tekeden sağılan sütün içine, bu bölgede yetişen bir ağacın dalları katılarak yapılan bir yemek türü. 

Biraz  sonra satın almanızı önereceğim lokum ise, buralarda çok meşhur. Ağza yapışmayan lokum, mutlaka tatmanız gereken yerel lezzetlerdendir.

 

NE SATIN ALINIR:

Buralara yolunuz  düşerse: ağza yapışmayan lokum ve defne sabunu var, gerek kendiniz ve gerekse yakınlarınız için hediyelik olarak satın alabilirsiniz.

Antakya Yayladağ Gezilecek Yerler

GEZİLECEK YERLER:

Antakya Yayladağ Kasımbey Camii

KASIMBEY CAMİİ:

Çamaltı PTT Sokaktadır.

Abbasiler tarafından bölgeye yerleşmeye gönderilen, Türk boylarından, Savcılar Aşireti bölgeye geldiğinde, aşiret reisi Kasım Bey, yöreye Bey olarak atanır.

Beylik döneminde, Yayladağı yöresine, 1131 yılında kendi adını taşıyan bu camiyi ve bir de köprü yaptırır. Caminin mimarı bilinmemektedir.

Antakya Yayladağ Kasımbey Camii

Cami duvarlarında 4 kitabe vardır. Caminin giriş kapısı üzerinde bulunan kitabe onarım kitabesidir. Bu kitabeye göre, cami 4 kere onarım görmüştür. Diğer kitabelerde, caminin 1131 yılında Kasım Bey tarafından yaptırıldığı yazılıdır. Diğer kitabeler: 1532 ve 1553 yılı tarihlidir.

Antakya Yayladağ Kasımbey Camii

Cami doğu-batı ekseninde yapılmıştır. Dikdörtgen planlıdır.

Üst örtüsü kiremit kaplı beşik çatıdır. Cami içinde minber ve mihrap taştan yapılmıştır ayrıca dört tane taş sütun bulunur.

Camide aynı anda 300 kişi ibadet edebilmektedir. Cami, 2006 yılında tescil edilerek koruma altına alınmıştır. Caminin kuzeyinde, sonradan yapılmış iki katlı bir yapı vardır.

 

ASKERLİK ŞUBESİ BİNASI

Merkezdeki bina, iki katlıdır ve Askerlik Şubesi Başkanlığı binası olarak kullanılmaktadır. Bina: 1930 yılında, Fransızlar tarafından yapılmıştır.

Binanın malzemeleri Fransa Marsilya şehrinden gemilerle İskenderun’a ve oradan da katırlarla Yayladağı’na getirilmiştir. Fransızlar binayı karakol olarak kullanmışlardır.

Fransız işgali bittikten sonra bina şehir merkezinde, sağlam olarak günümüze ulaşmış tek binadır.

Antakya Yayladağ Kasımbey Köprüsü

KASIMBEY-KUREYŞİ DERESİ KÖPRÜSÜ:

Köprü: Tutlubahçe Mahallesinde Kureyşi deresi üzerindedir.

Abbasi döneminde, 1040 yılında Savcılar Aşireti reisi Kasımbey tarafından yaptırılmıştır. Yayladağı-Samandağı karayoluna çıkan en kestirme yoldur. 5 gözlü köprünün uzunluğu 47 metre, genişliği 5 metredir. Bakımsızlık nedeniyle günümüzde köprünün sadece 2 gözü açık bulunmaktadır.

 

ASLAN DEDE

Karacunun Mahallesindedir. Mahalle merkezine 3 km uzaklıktadır ve köyden buraya traktörler gidilir. Ziyaret, 10 metrekarelik bir alanı kapsar. Alanın çevresinde, taştan eğreti bir duvar vardır.

Yörede anlatılan bir rivayete göre:

Aslan Dede’nin bir savaşta, başının gövdesinden ayrıldığı, ancak savaşı bırakmayarak devam ettiği söylenir. Aslan dedenin başsız vücudu burada yatmaktadır. Kesik başı ise, 25-30 metre mesafede gömülüdür. 

Buraya gelenler: dileklerde bulunurlar, özellikle ağrılara deva arayanlar tarafından yoğun ziyaret edilmektedir. Bir silindir taş var, vücudunda ağrıyan yerleri o silindire sürenlerin ağrılarının geçtiği iddia ediliyor. Dilekleri gerçekleşenler tarafından kurban kesilir.

 

YEL DEDE

Karacurun Mahallesinin girişinde, yolun hemen 2 metre sağındadır. Çocuk sahibi olamayanlar tarafından yoğun ziyaret edilmektedir. Ziyaretgah içinde bulunan ağaç üzerine mendil bağlanarak dilekte bulunulur. Ziyaretçiler eğer dilekleri gerçekleşirse, burada kurban keserler.

 

KELDAĞ:

Faal olmayan bir volkanik dağdır. Dünyanın en uzun sahillerinden olan Samandağ sahilinin yanı başındadır.  Sayısız dalış noktasına sahiptir. Bütün uygarlıklar burada yaşamışlar ve kutsal saymışlardır.

Hititler tarafından “Fırtına Dağı” olarak kasum edilmiştir. Dağın yüksekliği 1736 metredir. Keldağ’ın taban uzunluğu 12 km dir. Sahilde: 10 kumsalı ve 130 civarında mağara vardır. Ayrıca, su altında ise, kovuk ve bacak gibi oluşumlar bulunur.

Antakya Yayladağ Barlaam Manastırı

 

BARLAAM MANASTIRI:

Antik Cassius (günümüzdeki ismi Keldağ) dağı üzerindedir.

Ancak buraya ulaşmak zor ve sıkıntılıdır. Yeditepe nahiyesinden sonra yaya olarak yaklaşık 2.5 saat yürümek gerekir, hem de dağa tırmanarak.

Bu bölge, yani Keldağ Hitit döneminde “kutsal” kabul edilmiştir.

Roma döneminde de bu özelliğini korumuştur.

O dönemlerde yani MÖ 3’ncü yüzyıl civarında burada bir tapınak vardı. Bu Dorik tapınak çok tanrılıydı.

Bölge: Manastır ve kilise olmak üzere, iki ayrı ana yapı dönemi geçirmiştir.

MS 4’ncü yüzyılda St Barlaam, buraya gelerek tapınaktaki Zeus heykelini yıkmış ve keşişler topluluğu oluşturmuştur.

MS 6’ncı yüzyılda, tapınağın köşesinde bir kilise yapılmıştır.

Ancak MS 526 yılındaki depremde bu kilise yıkılır.

MS 950-1050 yılları arasında, bu kilise Gürcü papazlar tarafından yeniden inşa edilir ve 1268 yılına kadar faaliyetini sürdürür.

Antakya Yayladağ Barlaam Manastırı
Bu tarihten sonra ise terk edilir.

Söylenenlere göre, Barlaam Manastırı çevresinde o kadar çok bağ, bahçe, dut ağaçları varmış ki, dünyanın ilk şarapçılık ve ipekçilik monopolü burada kurulmuştur.

Burayı fetih eden Roma imparatoru: güzelliğe ve manzaraya o kadar hayran kalmış ki “Üç gündür, güneşin doğuşunu, ayın batışını seyretmekten uyku uyuyamıyorum” demiş Asi nehrinin denize dökülüşünü övmüştür.

Çünkü, Asi nehrinin denize dökülüşü, buradan izlenebiliyor, muhteşem bir manzara vardır.

1963 yılında yapılan arkeolojik araştırmalarda: manastırın yaklaşık 3 bin metre karelik alanda yapıldığı anlaşılmıştır. Ayrıca bölgede üç devreye ait çeşitli paralar bulunmuştur. Bu paralar: İyonyalılar, Romalılar ve Abbasilere aittir.

Antakya Yayladağ Karamağara

KARAMAĞARA;

Yayladağ ilçesinin en uç noktasında bulunan koy, Karamağara olarak bilinmektedir.

Burası, ilçe merkezine 7 km uzaklıkta, Yayıkdamlar Mahallesindedir.

Buraya karayolundan araçla ulaşım oldukça güçtür. Denizgören köyünden sonra yüksek patika yoldan kayalıklardan aşağıya inmek gerekiyor.

Bu iniş oldukça tehlikeli olduğu için, yöre halkı buraya ulaşım için daha kolay alternatif yol bulmuştur. Yani, buraya genellikle Samandağ üzerinden tekne turlarıyla gidilmektedir.

Antakya Yayladağı Karamağara
 

Burada: Karamağara koyu ve Yuvadibi sahili bulunuyor.

Karamağara koyu, ulaşım güçlüğü nedeniyle geçmişte korsanların saklandığı bir yer olarak biliniyor.

Koyda bulunan mağara: içinde çobanlar ve balıkçılar tarafından ateş yakıldığı için is nedeniyle tavan bölgesi siyahlara bürünmüştür ve bu yüzden karamağara olarak isimlendirilmektedir.

Koydaki tertemiz deniz, yüzme ve dalış tutkunlarının ilgisini çekmektedir.

Ayrıca: dağdan gelen su med-cezir etkisiyle burada sahilde, denizle buluşmaktadır. Böylece ortaya çıkan tatlı su, söylenenlere göre: cilt, idrar yolları ve eklem rahatsızlıklarına iyi geliyormuş.

Dalış:

Karamağara bölgesinde deniz altında: Finikeliler, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait gemilerden kalma, amfora, çapa ve diğer tarihi kalıntılar görülmektedir.

Ancak: bölge Anıtlar Yüksek Kurumu tarafından tescil edilerek koruma altına alınmıştır yani günümüzde Karamağara mevkiinde dalış yasaktır.

Antakya Yayladağı Şeyh Ahmet Kuseyri Camii
 

ŞEYH AHMET KUSEYRİ CAMİİ VE TÜRBESİ:

Antakya-Yayladağ yolunda, Antakya şehir merkezine 25 km uzaklıktaki Şenköy beldesindedir.

Şeyh Ahmet Kuseyri, Osmanlı döneminde yaşamış bir velidir. 1549 yılında Hatay’da vefat etmiştir. Aslen Suriye Selçuklularındandır. Soyunun Eshab-ı kiramdan Peygamberimizin amcası hazret-i Abbas’a dayandığı rivayet edilir.

Babası Şeyh Abdurrahman 1464 yılında Hatay’a yerleşmiş ve Ahmet Kuseyri burada doğmuştur. Ahmet Kuseyri, Hatay’da birçok öğrenci yetiştirmiş, insanların İslamiyeti öğrenmelerine, İslam ahlakının yayılmasına hizmet etmiştir.

Ayrıca: yollar, medreseler, mescidler ve çeşmeler yaptırmıştır. Altınözü civarındaki Kuseyr Çayı üzerinde, günümüzde faal haldeki köprü onun yaptırdığı bir hayır eseridir.

Cami ve türbesi, 16’nci yüzyıl yapısıdır. Şeyh Ahmet, babası öldükten sonra cami avlusunun doğu kısmına 1525 yılında bu türbeyi yaptırmıştır. Cami avlusundan yüksek bir alanda bulunan türbeye merdivenle çıkılıyor.

Türbenin doğu cephesi, güneye kaydırılmış kapı ve kapının kuzeyinde bir pencere vardır. Türbenin batısında yenilenmiş zaviye hücreleri yerleştirilmiştir.

Antakya Yayladağı Şeyh Ahmet Kuseyri Camii
 

Giriş kapısı doğu cephesindedir. Bir kubbenin örttüğü merkezi bölümde, iki sıra halinde doğuda dört ve batıda beş sanduka bulunmaktadır.

Bu sandukaların iki tanesi, kuzeydeki genişletilmiş alana kaydırılmıştır. İçeride iki sandukanın bulunduğu bölüme geçiş, bir kapı ile sağlanıyor. Batı duvarında birer pencere ve niş bulunur.

Türbe içinde, aynı aileden 17 zatın kabri bulunmaktadır.

Ayrıca yine türbe içinde: Ferhat Paşa tarafından Şeyh Ahmet Kuseyriye verilen Osmanlı sorgucu, sancağı Humeyni bulunuyor.

Bunlar zaman içinde ehil kişiler tarafından türbe dışına çıkarılarak, yöre halkının birlik, beraberlik ve bütünlüğünü manevi olarak sağlamaktadır. Bu sancak altında, yöre ve insanla ilgili önemli kararla alınmaktadır.

Antakya Yayladağı Şeyh Ahmet Kuseyri Türbesi
 

Günümüzde türbe ziyaretinin: sara, felç, çocuk olmaması, akıl hastalıkları gibi hastalıklara iyi geldiği rivayet edilmektedir.

Bu yüzden, pek çok kişi şifa bulmak için türbeyi ziyaret etmektedir, hatta sadece Türkiye’den değil, Suriye, Ürdün, Pakistan, Mısır, Almanya gibi ülkelerden de geldikleri ifade edilmektedir.

Hatay şehir merkezi gezi ve tanıtım yazısı için.

Altınözü gezi ve tanıtım yazısı için.

Samandağ gezi ve tanıtım yazısı için.

İskenderun gezi ve tanıtım yazısı için.

Antakya Defne

Antakya Defne
 

Antakya Defne: Antakya şehrinin büyükşehir olması nedeniyle, şehir iki merkez ilçeye ayrılmış olup bir tanesi Defne ilçesidir, buranın en büyük özelliği, Antakya il merkezindeki Harbiye’nin buranın sınırları içinde olmasıdır, Harbiye başlı başına bir turizm mekanıdır.

Antakya Defne
 

TARİHİ:

Antik çağın ünlü Daphne kentinin burada bulunduğu söyleniyor.

Efsaneye göre, Tanrıların babası Zeus’un oğlu Işık tanrısı Apollon, bugün Asi adıyla bilinen Orontos ırmağının kıyısında gördüğü genç ve güzel bir kız olan Daphne’ye aşık olur ve onunla konuşmak ister.

Ancak, Daphne, Tanrılarla sevişen kadınların başlarına neler geldiğini bildiği için korkuya kapılır ve kaçmaya başlar. Apollon ise, onu kovalar, aralarındaki mesafe gittikçe kısalır ve bir an gelir Daphne, Apollon’un nefesini saçlarının arasında duyar.

Artık kurtuluş imkanı kalmadığını anlayınca, birden durur ve ayağı ile toprağı kazıyarak bağırır “Ey toprak ana, beni ört, beni sakla, beni koru” der. Bunun üzerine Daphne ağaca dönüşür.

Kokulu saçları, yapraklara dönüşür, kolları dallar halinde uzanır, körpe ayakları kök olur. Daphne’nin gözyaşları, zamanla şelalelere dönüşür. Bu manzara karşısında şaşıran Apollon üzülür.

Sonra da sarılır ve Daphne’nin sert kabukları altında hala çarpmakta olan kalbinin sesini duyar ve şöyle seslenir. “Defne, bundan sonra sen, Apollon’un kutsal ağacı olacaksın. O solmayan ve dökülmeyen yaprakların, başımın çelengi olacak.

Değerli kahramanlar, savaşlarda zafere ulaşanlar, hep senin yapraklarınla alınlarını süsleyecekler, şarkılarda, şiirlerde adımız yan yana geçecek” Antakya Mozaik Müzesinde, Apollon’un Defne’yi tam yakaladığı sırada defne ağacını dönüşmeye başladığını betimleyen çok sayıda mozaik figür bulunmaktadır.

Evet, bu öykünün geçtiği yer, günümüzdeki Harbiye’dir.

Büyük İskender’in ardıllarından Seleucus döneminde, çağlayanları ile tanınan bir sayfiye yeri olan Daphne, çok sayıda villaları ve eğlence yerleriyle ünlüydü. Stadyumda düzenlenen oyunların ihtişamı dillere destandı.

Roma döneminde Antakya’nın su ihtiyacı buradan sağlanırdı. Antakya’ya ilk su getirilmesi, İmparator Galigula tarafından sağlanır.

Asıl su yolu inşaatı, MS 81-96 yılları arasında Antakya’da ikamet eden İmparator Trajan döneminde olur.

MS 115 yılında büyük bir deprem olur. Ardından imparator şehirde evler, halk hamamları yaptırır. Defne bölgesinde ise Diana Tapınağı yaptırır ve tahrip olan Antakya şehir surlarını tamir ettirir.

İmparator Trajan’dan sonra imparator olan Hadrian (129-131) su yollarını tamir ettirir. 525-526 yıllarında meydana gelen büyük deprem sonrasında, su yolları imparator Justinyen tarafından tamir ettirilir. Sonuç olarak bu su yolları, MS 12’nci yüzyıla kadar aktifdir.

İmparator Gallus döneminde şehir eski ihtişamını kaybetmeye başlamış, ardından Arap istilaları ile darbe yemiş ve bir daha eski parlak günlerine dönmemiştir.

Ancak şiddetli depremler, bu büyük şehri yıkıp yok etti ve günümüze gözle görülür bir kalıntı bırakmadı.

GENEL:

Hatay’ın güneybatısındadır. İlçenin doğusunda Altınözü, batısında Samandağ, kuzeyinde Antakya ve güneyinde ise Yayladığı vardır. Asi nehri ve Haç dağı arasındadır. 2012 yılında Hatay, Büyükşehir olunca, Hatay merkez ilçesi ikiye bölünmüştür.

Antakya ve Defne adıyla iki yeni merkez ilçe kurulmuştur. İlçenin en önemli özelliği “Harbiye” isimli bölgenin burada bulunmasıdır. Harbiye ne kadar bir tabiat cenneti olarak görülse de, plastik masa ve sandalyeli kebapçıların derme çatmalığı ortamı bozmuş, yapılaşmanın yol açtığı bozukluk hemen göze çarpmaktadır.

Ayrıca, benim en garipsediğim ise, kebapçıların tabelalarındaki Arapça yazılardır. Çünkü günümüzde buradaki esnafın büyük çoğunluğu, Suriye kökenlidir.

Oteller, pansiyonlar hatta nargile evlerinde, kafelerde bile Arapça konuşulur.

DEFNE AĞACI:

Ana vatanı Anadolu ve Balkanlardır. Defne, bütün yıl koku veren ve yaprakları hiç solmayan ağaçlardan birisidir. Güneşi ve güneşli yerleri sever. Işık Tanrısı Apollon’un gözdesidir. Defneden: ilaç ve sabun yapılır.

NE YENİR.

Buraya yolunuz düşerse ve yerel lezzetlerden tatmak isterseniz, biberli yani katıklı ekmek, cevizli biber, humus ve çökelek öneririm. İçli köfteyi de unutmayın.

NE SATIN ALINIR:

Buraya yolunuz düşerse, Harbiye’den ipekli ürünler satın alabilirsiniz, ayrıca defne yaprağı da bulmak mümkündür. Defne sabunu ve zahter de olabilir.

GEZİLECEK YERLER:

Antakya Defne Harbiye
 

HARBİYE:

İlçe merkezine 8 km uzaklıktadır. Platonun güneyinden fışkıran kaynaklar, şelaleler meydana getirdikten sonra Asi nehrine karışırlar.

Bu şelalelerin antik dönemdeki ismi Kastalia, Pallas ve Saramannadır.

Harbiye günümüzde çok ünlü ve ilgi gören bir mesire yeridir. Derin vadi içinde, yüksek çınar ağaçları, defne ağaçları ve şelalesiyle huzur veren bir ortam olarak tercih ediliyor.

Ancak huzur bakımından biraz sıkıntılı gibi, burası restoran ve kafeteryalarla doldurulmuş, yani doğal ortam bitmiş, Harbiye bölümünde aşağıya doğru şelaleye inerken, birçok kafe ve restoran bulunuyor.

Hatta burada birçok yerden sular akıyor, su sesleri arasında yemek yiyebilirsiniz. Ama burası genellikle kahvaltı için tercih ediliyor, özellikle şehir dışından gelen turlar, sabah kahvaltısını burada yaptırıyorlar.  

Ayrıca, yörede dokunan doğal ipekli ürünler satılıyor ve oldukça yoğun ilgi görüyor. Öte yandan, yörenin en iyi künefesi burada yapılıyor, unutmayınız.

Hidro Atatürk Park:

Hidro Park; Harbiye bölgesinde Belediye tarafından kurulan bir park alanıdır. Yeşil alan ve yürüyüş yolları bulunmaktadır. Ayrıca suni bir havuz bulunuyor.

Antakya Defne St Simon Manastırı
 

ST SİMON MANASTIRI:

Defne ve Samandağ ilçeleri arasında Aknehir mahallesinin yakınlarındadır. Samandağ ilçe merkezine 12 km uzaklıktadır.

6’ncı yüzyılda kurulan manastır, 480 metre rakımlı tepededir.

Burası: Stilitler tarikatı kurucusu, Antakyalı St Simon tarafından erken Hıristiyanlık döneminde dini eğitimler verilmek üzere kurulmuştur.

Stilitler tarikatının kurucusu Saint Simon Stilit, aynı dönemde kendisiyle aynı ismi taşıyan yaşlı Simon’un manastırına gider ve orada dini dersler alır.

Daha sonra Antakya’ya döner ve burada manastır kurar, tarikatıyla ilgili ayinler yapıp dini eğitimler verir ve inzivaya çekilir. Tarikat mensupları: yaklaşık 1.5 metre genişliğinde ve 10 metre yüksekliğinde olan bu sütunların üzerinde kaldıkları için “Terk-i Dünya Tarikatı” de denilmektedir.

 St Simon Stilit, 10 metre yükseklikteki taş sütun üzerinde, 45 yıl inzivaya çekilerek yaşadığı yer olarak da bilinir. Burada: kilise, vaftizhane, sarnıç ve başkaca mimari kalıntılar görülür.

Hatay şehir merkezi gezi ve tanıtım yazısı için.

İskenderun merkezi gezi ve tanıtım yazısı için.

Samandağ gezi ve tanıtım yazısı için.