Tunus Tunus

Tunus Tunus

Bu başkent olarak öne çıkan şehir, aslında iki yönlü bir yer. Birinci yönü: dar sokakları, bu dar sokaklarda dizili dükkanları, camileri ve saraylarıyla, tam bir Ortaçağ kenti. Diğer yönü ile ise: ağaçlık bulvarları, modern binaları, kaldırım kafeleriyle, tam bir Avrupa kenti. Şehirde, 1.5 milyon insan yaşıyor. Trafik: hemen dikkatinizi çekecek şekilde, kuralsız ve yoğun. Hatta: bazı trafik polislerinin, araçlar için kırmızı ışık yandığında sürücülerin dur kuralına uyması için, yola zincir çektikleri söyleniyor.

Ancak: şehirdeki ana bulvar ve caddeler nispeten bakımlı ve düzenli görünüyor. Sanırım bunda, son Akdeniz Oyunlarının bu kentte yapılmış olması büyük etken. Yani, Akdeniz oyunları hatırına büyük düzenlemeler yapmışlar. Öte yandan, bu şehirde ve ülkenin diğer birçok şehrinde, dikkatinizi çekecek bir durum daha var: her ne kadar Müslüman bir ülkede olmanıza rağmen, sokaklarda, asla peçeli-kara çarşaflı-türbanlı bayan göremiyorsunuz.

Bunun dışında, şehirde, gecenin geç saatlerine kadar güvenle gezebiliyorsunuz. Hatta, kalabalık erkek gurupları, herhangi bir rahatsızlık vermiyorlar. Tek sorun, yalnız bayan veya yanınızda giyimi göze batacak bayan olmaması. Böyle bir durumda, taciz mümkün.

Ülkenin başkenti olan Tunus şehrini gezmek için bir tam gün ayırmanız yeterlidir.

Tunus Tunus Habib Burgiba Bulvarı

HABİB BURGİBA BULVARI

Evet, bu şehirdeki gezide: şehrin can damarı olarak kabul edilen Habib Burgiba Bulvarından başlayacağız. Aslında: Habib Burgiba, 1987 yılında görevden alınınca, bu bulvarın da adı değiştirilmiş ve “7 Eylül” bulvarı olmuş, ancak halk hala, burayı Habib Burgiba Bulvarı olarak tanıyor ve biliyor. Ama, harita ile gezerseniz, 7 Eylül Bulvarı ismi görülüyor.

Bu Bulvar: Tunus gölü ve eski kent arasındadır. Burada: Tunuslular, özellikle sıcak yaz akşam saatlerinde gezmeye çıkıyorlar. Bulvar, ağaçlarla gölgelenmiş, kaldırımlarda kafeler var.

Bulvarın, batı ucunda: Bağımsızlık Meydanı (Place de İndependence) var. Burada: bir kilise var.

Tunus Tunus St Vincent De Paul Kilisesi

ST.VİNCENT DE PAUL KİLİSESİ

Burası, bir Katolik kilisesi olarak, Fransız sömürge döneminde: 1882 yılında yapılmıştır. Bu yapının ön cephesi, güzelliğiyle dikkati çekiyor. Bunun hemen karşısında ise, Fransız Büyükelçiliği var. Ayrıca: Belediye Tiyatrosu (Theatre Municipal) görülüyor.

Bulvar: burada daralarak, eski kente doğru uzanan “Fransız Bulvarı” ( Ave de France) adını alıyor. Biz, bu bulvar üzerinden devam ederek, öncelikle şehrin eski kent olarak adlandırılan, egzotik bölümünü gezeceğiz.

Tunus Tunus Eski Kent. El-Medine

ESKİ KENT. EL-MEDİNE

Kuzey Afrika ülkesine gidenler, diğer yerlerde de, özellikle Fas’ta, hatırlayabilirler, bu ülkelerin belli başlı şehirleri iki bölümden oluşuyor. Birinci bölüm, yukarıda sözünü ettiğim gibi, eski kent ve ikinci bölüm: özellikle Fransız işgal dönemlerinde oluşturulan, gayet modern ve planlı görünüm sunan,  yeni kent bölümü. Fransızlar, ele geçirdikleri yerlerde, kendi kentlerini kurmuşlar.

Eski kent bölümüne girdiğinizde, elbette bazı şeylere dikkat etmek şart. Hani, bu ortaçağ kenti görünümlü sokakları ve sıra sıra dizili dükkanları gezerken, özellikle çarşı bölümünde, yani “Suk” larda: sizi kolunuzdan çekiştirerek, müze veya alışveriş merkezi, dükkan gibi yerlere çekiştirenlere sakın itibar etmeyin.

Çünkü, şehirde, bu tür gasp ve soygun olaylarına sık sık rastlanıyormuş. Zaten, böyle bir şey olmasa da, sizi götürecekleri yer, büyük ihtimalle: kilim veya halı dükkanı oluyor. Yani, ülkemizde elbette bu tür objeleri bulup satın alabileceğimiz ve hatta daha iyilerini bulabileceğimiz birçok alternatif var.

Tunus Tunus

Eski kente: Fransız kapısından girebilirsiniz. Bu kapı: 1848 yılında, yani sömürge döneminde inşa edilmiş, Ba-bül-Bahr olarak biliniyor. Eski kentin, ana giriş kapısı burasıdır. Kapı: eskiden El-Medine’nin duvarlarıyla bitişikmiş ve Tunus gölünün kıyısındaymış. Bu yüzden, kapının Arapça isminin kelime anlamı: Deniz kapısı.

Evet, Fransız kapısından giriyoruz ve biraz ileride, karşımıza: iki dar sokak çıkıyor. Bu sokaklardan, solda ilerleyene giriyoruz. Hafif yokuş yukarı ilerliyoruz. Genellikle, kalabalık bir yer.

Tunus Tunus Zeytüne Camisi Sokağı

ZEYTÜNE CAMİSİ SOKAĞI

Burası: birçok dükkanla doludur. Bu dükkanlarda: yöresel el sanatı ürünleri ve hediyelik eşyalar satılıyor. Ayrıca: caddede, ızgara et kokuları, kahve kokuları, egzotik tütsü ve parfüm kokuları hissedebiliyorsunuz. Gümüş işleme atölyelerinden gelen çekiç sesleri duyabilirsiniz. Yörenin insanlarının, rengarenk kaftanları, giysileri ve ayaklarında sandaletleriyle koşuşturduklarını görebilirsiniz.

Evet, sokak sonunda, karanlık bir tünel var, buradan geçerek, Zeytüne camisinin merdivenlerine ulaşabilirsiniz.

Tunus Tunus Zeytüne Camisi

ZEYTÜNE CAMİSİ

Bu cami, yaklaşık bin yıllıktır. Daha önce, burada “Athena Tapınağı” varmış ve 732 yılında, bu cami kurulmuş ve daha sonra restore edilerek, genişletilmiştir. Muhteşem güzel, mutlaka zaman ayırın. Caminin: özellikle kapısı ve dış duvarlarındaki süslemeler muhteşem. 19’ncu yüzyılda yapılan minaresi ise, Kuzey Afrika ülkelerinin tümünde olduğu gibi, kare şeklindedir. Caminin dış duvarlarında: Kartaca antik kentinden getirilen  taşlar da kullanılmıştır. Biraz önce söylediğim gibi, ana avluya açılan kemerli kapıdan ki, kapının işlemeleri-süslemeleri muhteşem, içeriye girin ve güzel süslemeleri görün.

Daha sonra dışarı çıkın ve cami duvarlarının yakınlarında bulunan küçük dükkan ve mağazaların bulunduğu bölümü gezin. Buradaki dar sokakların üzeri, yüzyıllar önce, bir çatı ile kapatılmıştır. Bu bölümde: mücevherciler, parfümcüler, kitapçılar gibi dükkanlar caminin yakınlarında, demir ve bakır işlenen gürültülü işlerle uğraşan dükkanlar ise, namaz kılanların olumsuz etkilenmemesi için caminin uzağında konumlandırılmışlardır.

Dericiler ise, kent duvarlarının dışında yerleştirilmişlerdir. Günümüzde, Suk’lar, yani çarşı bölümlerinde, bu eski uygulamaya, yani belli işlerle uğraşanların belli yerlerde toplanmış olmaları kuralına pek uyulmuyor, ama yine de yer yer aynı konuda uğraşanların dükkanlarının aynı yerde bulunduğu bölümleri de görmek mümkün.

Evet, cami ve çevresindeki gezimiz bitiyor. Camiden çıktıktan sonra: kuzeye dönün ve kuzey duvarı boyunca yerleşmiş: Suk el-Attarin’e ( Parfümcüler çarşısına) girin.

SUK EL-ATTARİN

Burası: bir parfüm çarşısıdır. Arap kültürüne göre, parfümcülük, en asil zanaatlardandır. Arap kentlerinin birçoğunda koku pazarları bulunur ve bunlar genellikle camilere yakındır. Ama, özellikle: Tunus parfümleri: çok dikkatli bir oranda bir araya getirilmiş ve tarifi hala büyük bir özenle saklanan, 100’den fazla malzemeden oluşur ve çok önem kazanmaktadır.

Günümüzde, burada az sayıda parfüm üreticisinin kaldığı görülüyor. Eski dönemlerdeki, özgün ve pahalı parfümlerin yerini: günümüzde ucuz ve modern kokular almıştır. Küçücük dükkanlarda: binlerce parfüm çeşidini ve koku cinsini bulmak mümkün.

Bunlar arasında öne çıkanlar: gül, yasemin, lavanta, portakal çiçeği, vanilya, sandal ağacı, tarçın, vanilya, karanfil, amber, misk. Bunların yanında bazı hayvansal salgı maddeleri (misk kedisi, kunduz gibi) de bulunabiliyor. Burası: tam bir koku cenneti. Burada: hazır parfümlerden satın alabileceğiniz gibi, kendiniz için beğeninize göre, özel parfüm de hazırlatabilirsiniz.

Burada, bir şey daha dikkatinizi çekecektir. Bu: çok kollu şamdanlar. Bu şamdanlar, yöresel adetlerde kullanılıyor. Şöyle ki: şehirdeki gelinlik kızların düğün alaylarının başında taşınıyor.

Parfümcüler çarşısından çıkıyoruz. İlk kuzeye döndüğümüzde, Zeytüne camisinin batı duvarı boyunca uzanan, Suk des Etoffes (Kumaşçılar çarşısı) nı görüyoruz.

SUK DES ETOFFES (KUMAŞÇILAR ÇARŞISI)

Burada, adından da anlaşılacağı üzere: renk renk kumaşlar, göz alıcı battaniyeler, çeşitli kaftanlar görebilirsiniz. Caminin, güneybatı köşesinde, kumaşçılar çarşısı bitiyor.

Hemen sağda: başka bir çarşı var.

SUK DES TAPİS (HALI ÇARŞISI)

Burası, kilim ve halı doludur. Satıcılar, bizim ülkemizde de olduğu gibi, hoşunuza gideceğini düşündükleri halı ve kilimleri hemen yere sererek sergilerler.

Bu sokaktan yürümeye devam ediyoruz ve bu sefer karşımıza başka bir çarşı çıkıyor.

SUK DES ORFEVRES (KUYUMCULAR ÇARŞISI)

Burada, adından da anlaşılacağı üzere, altın ve gümüş işlenen ve satılan kuyumcular var. Vitrinler: inci, mercan, altın, gümüş ve diğer değerli taşlar ve madenlerden yapılmış ürünlerle doludur.

Yürümeye devam ettiğinizde: Suk de la Laine (Yüncüler çarşısı: burada terziler ve dokuma tezgahları bulunan dükkanlar var), Suk des Femmes (Kadınlar çarşısı: burada, Tunuslu kadınlar tarafından tercih edilen ve kullanılan beyaz ve krem renkli peçe kumaşları satılıyor) ve biraz ilerleyince, bu kez tarihi bir çarşı, Suk el Berka görülüyor. Suk el Berka: bir zamanlar Berberi korsanlar tarafından, ele geçirilen esirlerin satıldığı bir köle pazarı imiş. Ancak, 1840 yılında kapatılmış.

Bu yörede, Suk des Chechial denilen bir çarşı daha var.

SUK DES CHECHİAS

Burası, tonozlu bir çarşıdır. Eski şehir bölgesinde en dikkat ve ilgi çeken yerlerin başındadır. Buradaki atölyelerde bulunan ahşap tezgahlarda: Zuhaf fesi olarak isimlendirilen ve bir zamanlar Kuzey Afrika ve Ortadoğu bölgelerinde bolca kullanılan ama günümüzde yalnızca Tunuslular tarafından kullanılan bir çeşit başlık. Bu fesler burada üretilmektedir.

Buradan çıkıyoruz ve hemen karşımıza, yine mimari yönü ağır basan bir cami çıkıyor.

HAMMUDA PAŞA CAMİSİ

Cami yapısı: pembe mermer cephesiyle hemen göze çarpıyor. Yapı: 1655 yılında yapılmıştır. Yapının minaresi ilginç. Genellikle, bölgede kullanılan kare minare yerine, sekizgen bir minare görülüyor.

SUK DES LGİBRAİRİES (KİTAPÇILAR ÇARŞISI)

Zeyüne camisinin güneydoğusundadır. Burada: 18’nci yüzyıldan kalma, üç tane medrese var. Bunlar: Palmiye Medresesi, Süleymaniye Medresesi ve Bakiye Medresesidir.

Bu bölgede, mutlaka görmenizi önereceğim diğer bir yer: saray.

DAR BEN ABDULLAH SARAYI- FOKLOR VE HALK SANATLARI MÜZESİ

18’nci yüzyıldan kalmadır. Saray içinde, ayrıca: Folklör ve Halk Sanatları Müzesi bulunuyor. Yapıda: ana avlunun çevresinde, dört oda var. Bu odalarda, Tunus yaşamına ve kültürüne ait ilgi çekici ayrıntıları görebilirsiniz.

Tunus Hammamed

Tunus Hammamed

Bon yarımadasındadır. Başkent Tunus şehrine, otoyol üzerinden, 64 km. uzaklıktadır. Ülkenin en önemli turizm merkezlerinin başında gelir. Tunus havaalanına, 72 km. uzaklıktadır. Ancak, ulaşım kolaydır. Ulaşım, yaklaşık 45 dakika sürüyor. Eğer taksi kullanmayı denerseniz, havaalanı-şehir merkezi arasında, muhtemelen otelininiz yerine göre: 70-100 dinar arasında ücret ödemeniz gerekebilir. (gece, bu ücretler, % 50 zamlı) En yakın tren istasyonu: şehir merkezine 13 km. uzaklıktadır.

Tunus Hammamed

Hammamed ve Nabul arasında uzanan kumsallar

Ülkenin en güzel plajlarını barındırmaktadır. Bu bölgede: palmiyeler, portakal bahçeleri, mis kokulu yaseminler var. Deniz ise: turkuaz renkli ve ılık. Kumsallar ise: sığ. Gece hayatı: şehirde, özellikle güney bölgesinde diskolar ve İngiliz tipi barlar var. Bu diskolarda bazen ünlü DJ’ler görev yapıyormuş. Bu diskolar arasında öne çıkanlar: Calypso ve Oasis.

Tunus Hammamed

Hammamed şehri

Bon yarımadasının güneyindedir. Şehrin, önem kazanması: 1920 yılında, aşırı zengin George Sebastian tarafından keşfedilmesiyle olmuştur. Yoksa, daha önceleri, sakin bir balıkçı köyüdür. Biraz önce sözünü ettiğim: George Sebastian: burayı ilk gördüğünde, kumsalda kendisi için bir villa yaptırır.

Bu villa: günümüzde, şehrin “Uluslar arası Kültür Merkezi” ni barındırıyor. Burada: belli zamanlarda, konserler verilir, konferanslar ve sergiler düzenleniyor. 1960 yılından sonra ise, bölgede oteller yapılmaya başlanır. Günümüz itibarıyla, otellerin yatak kapasitesi 40.000 kişiliktir.

Tunus Hammamed

Evet, bu ismi bilinen şehir: günümüzde, kıyısında yüzlerce otel bulunan bir turizm-tatil beldesidir. Zaten ülkeyi ziyaretinizde, büyük olasılıkla buradaki otellerden birinde konaklayacaksınız.

Gelelim şehirden söz etmeye

Şehir: temiz sokaklarına dizilmiş beyaz badanalı evleriyle ve dükkanlarıyla dikkati çekiyor. Yani: genel olarak  derli-toplu ve bakımlı bir yer  denilebilir. Özellikle: çeşitli restoranlar, kafeler ve mağazalar, kente canlılık kazandırıyor.

Şehrin güney ucunda: plajın yakınlarında, sonradan inşa edilmiş, küçük bir “Medina” yani “Eski şehir” görülüyor. Onun hemen kuzeybatısında ise “Kasba” denilen yer gezilip-görülmelidir.

Tunus Hammamed Kasba

KASBA

Burası, bir kaledir. Müslümanlar zamanında yapılan kale, takip eden sömürge döneminde, Fransız Lejyonu tarafından kullanılmıştır. Buradan, kentin ve denizin güzel görüntülerini izleyebilirsiniz.

Tunus Hammamed Medina

MEDİNA

Burası, her ne kadar tarihi çok eskilere gitmese de sevimli yapısıyla önem kazanır. Burada: çeşitli hediyelik eşyaların satıldığı dükkanlar var. Bunları gezebilirsiniz.

Tunus Hammamed Putput Roma Kalıntıları

PUTPUT ROMA KALINTILARI

Eski adı: Neapolis. Hammamed şehrinden kısa bir taksi yolculuğu ile ulaşabilirsiniz. Burada, Bizans döneminden kalma, oldukça etkileyici mozaikler görebilirsiniz.

Tunus Hammamed

Tunus Çöl safarisi

Tunus Çöl safarisi

Ülkenin güney bölümlerinde, büyük çöl alanları var. Çöllerde gezinmek ve safari yapmak isterseniz, birçok seyahat acentası, bu tür organizasyonları düzenlemektedir.

Bu organizasyonlarda: arazi araçlarıyla, ülkenin güneyindeki Matmata ve Kasr köylerine geziler yapılıyor ve hatta, bu iki günlük gezilerde, Bedevi çadırlarında konaklayabiliyorsunuz.

Ülkeye gittiğiniz acentanın bu tür etkinliği yoksa veya müstakil olarak gittiyseniz: özellikle Hammamet, Cerbe, Duz, Kabis gibi yerlerde, çöl safarileri düzenleniyor.

Özellikle

Sahra çölündeki bir safariye katılmanızı öneririm. Burada, deve çiftlikleri var. Bir noktadan sonra, yol bitiyor ve sadece kum tepelerinin arasında ilerliyorsunuz. Dört bir yanınız kum. İşte, burası çöl. Uzaktan baktığınızda, tepe gibi oluşumlar göreceksiniz. Bunlar, aslında  kum tepeleri. Yağmur yağdığında, kum çok ince olduğundan bunlar sertleşerek, kayalık gibi değişik görüntüler oluşturuyorlar. Çölün ortasında, değişik bir görüntü.

Çölde: 6 metre derinlikten çıkan ve “çöl gülü” denilen bir tür taş var. Bundan satın alabilirsiniz. Orta boyda bir çöl gülü: yaklaşık 2 dinar civarında satılıyor.

Tunus Çöl safarisi

DOUZ ŞEHRİ

Develerle yolculuğa çıkılıyor. Önce, çöle uygun rahat bir giysi giydiriyorlar. Deveye binmek kolay değil. Ayağa kalktığında, yaklaşık 2 metrelik bir yükseklik oluyor. Özellikle, kalkarken önce arka ayaklarını kaldırdığından, öne devrilmemek için dikkat etmeniz şart. Turistik deve gezisi, yaklaşık 1 saat sürüyor. Bunun ücreti ise: 50 dinar.  Karşınızda, kum ve palmiyelerden başka bir şey yok.

Çölde, develere gemi deniliyor. Hakikaten, okyanusta ilerleyen gemiler gibiler. Bütün her şey onlara göre ayarlanmış. Kervansarayların birbirlerine uzaklıkları, develerin sabahtan çıkıp akşama kadar ulaşabileceği yola göre ayarlanmış. Deve hakikaten olağanüstü. Günlerce susuz kalabiliyor. 50 derece sıcaklıkta, bana mısın demiyor. Su kaybı ise, vücudunun % 25’i kadar su kaybetse bile, bana mısın demiyor. Diğer memelilerin dayanabileceği su kaybı oranı: %  4.

Beyaz olan develer normalde polisler tarafından kullanılıyormuş. Çünkü, onlar diğerlerine göre daha hızlı hareket edebiliyorlarmış. Saatte: 60 km. hız yapabiliyorlarmış.

Bu yolculuk sırasında, karşınıza at üzerinde değişik giysili adamlar çıkıyor. Bunlar, turistlere at üzerinde gösteri yani şov yapıyorlar. At üzerinde, ayakta duruyorlar.

Tüm bunların yanında

35 dinar verirseniz, çöl üzerinde uçmak ta mümkün. Basit bir aletle, 10 dakika çöl üzerinde uçuruyorlar. Çölü, tepeden de görebiliyorsunuz. Bu alet: üstünde kanatları bulunan, arkada bir motor bulunan basit bir alet. Sadece ilk kalkerken biraz heyecanlanacaksınız.

Bu çöl safarisinde: öğlen yemeği de var. Saatler sonra, bir kamp alanına varılıyor. Burada çadırlar var. Çadırların içinde: yataklar, masalar var, misafirler ağırlanıyor. Gece soğuk olduğundan, elektrik sobaları var. Çadır dışında, daha lüks olan odalar da bulunuyor. Bu odalarda, dört yatak var.

Gündüz çok sıcak olduğundan pervane ve gece çok soğuk olduğundan elektrik sobası var. Zaten, bir sürü de battaniye veriyorlar. Yüzme havuzu var. Şezlonglar var. Kamp alanının dört bir yanı bomboş. Bir yerleşim alanına varmak için, yaklaşık, en az 2 saatlik bir yolculuk yapmak gerekiyor. Burası, tam bir kafa  dinleme yeri. Hiç ses yok. Burada, çay içmelisiniz. Hem de ülkeye özgü, naneli çay öneririm.

Çöl safarimizde, bu kez durak

Tuz gölü. Ayaklarınızın altında, bu kez kum değil, göz alabildiğine tuz bulunuyor. Afrika’nın en büyük tuz gölü, üzerinde yürüyebilirsiniz. Buz tabakası gibi görülüyor, ama aslında tuz tabakası. Ayaklarınız altında tuz var.

Bembeyaz bir yer. Mutlaka gidip görülmesi gereken bir yer. Tuzun üzerinde yürümek, değişik bir duygu. Tuz gölünün üzerinde yürümek ve hatta araba ile dolaşmak mümkün. Ama zemin yumuşak. Adeta bir film seti gibi. Tuzu hep kar gibi algılıyorsunuz. O kadar devasa bir alanın, komple tuz ile kaplı olmasına akıl ermiyor.