Meksika Mexico City yakınları

Meksika Mexico City yakınları

Mexico City yakınlarında: elbette birçok gezilebilecek yer var ama ben size özellikle 3 tanesini önermek istiyorum. Eğer zamanınız varsa, bunları öncelik sırasına göre mutlaka ziyaret etmenizi öneririm. Özellikle tarih meraklıları, buralardan muhteşem keyif alacaklardır.

 

XOCHİMİLCO

Burası 1987 yılında UNESCO tarafından “ekolojik rezerv” olarak Dünya mirası olarak kabul edilerek koruma altına alınmıştır. Mexico City şehri merkezinden 28 km güneydedir. “Xochimilco Nahuatl” Aztek dilinde “Çiçek bahçesi” anlamına gelmektedir.

Xochimilco kanalları ile Chimanpas kanalları arasında; tarım alanları bulunmaktadır. Sulak alanlardaki ekilebilir araziyi genişletmek için “chinampas” kullanılarak Aztek tarım teknikleri geliştirilmiştir. Bunlar: göl zemininde, dikdörtgen kamışlarla çevrili bölgelerde, 1 metreye kadar yükselen suda yaşayan yabani otlar, gübre ve toprak tabakaları doldurularak oluşturulmuştur.

Söğüt ağacı kökleri boyunca bunlar yapılır. Bu tarımsal teknik: Azteklerin marifetleri ve çevreye uyumlarının göstergesidir. Chinampas bataklık alanında, bu şekilde yoğun tarım yapılmıştır.
Xochimilco kanallarındaki geziler: “trajineras” denilen parlak renkli teknelerle yapılır.

Onlar: gondol benzeri düz tabanlı teknelerdir. Buraya yalnız veya birkaç kişi gelirseniz, başka bir gurupla birleşerek bir tekne kiralayabilirsiniz. Teknenin maliyeti saat başına 350 pesodur.
Meksika’da “Dolls Adası” olarak bilinen efsanevi ada da Xochimilco kanallarındadır.

Bu adanın arkasında, söylenenlere göre onun bakıcısı olan Don Julian Santana isimli bir kızın cesedi bulundu. Bu kızın kanalda boğulduğu düşünülüyor. Kısa bir süre sonra ise kanalda yüzen bir bebek bulundu.

Bu bebek boğulan kızın ruhuna saygı için bir ağaca bağlandı. Bunun üzerine, 2001 yılının ardından küçük adada, ağaçlarda çeşitli eyaletlerden gelenler tarafından asılan bebekler görülmektedir.

Meksika Mexico City yakınları Teotihuacan
Meksika Mexico City yakınları Teotihuacan
Meksika Mexico City yakınları Teotihuacan

 

TEOTİHUACAN

Mexico City şehrinin yaklaşık 50 km kuzeyinde bulunan büyük bir arkeolojik sitedir. Buradaki piramit ve saraylar, yaklaşık 30 kilometre karelik alanı kapsamaktadır.

Sitenin 5 girişi vardır. Sitede tam bir tur yapmak istiyorsanız sitenin güney ucundaki 1 nolu girişten girmelisiniz. Daha sonra 2 km uzunluğundaki Dead caddesini yürümek gerekir. Kısa tur için ise 2 nolu giriş kullanılmalıdır. Burada güneş piramidi seviyesinden tura başlanır. Zaman ve çok yürümek istemeyenler için bu giriş en uygundur.

Burası güneş ve aya adanmış büyük piramitler ile ünlüdür. Bu piramitler, Mısır’daki büyük piramitlerle karşılaştırılabilir. Ancak site aynı zamanda şehrin büyüleyici tarihini keşfetmek için idealdir. Ama aynı zamanda; güzel duvar resimleri ve oymaları görmek için yapılmış müzeler de görülebilir.

Site: bin yıl sonra çöküşüne kadar, MÖ.200 yılında iskan edildi. O zamanlar yani MS.1400’lerden önce, 200.000 kişilik nüfusu ile, batı yarımkürenin en büyük şehirlerinden biridir. İlginçtir ki, sitede hiçbir askeri yapı bulunmamaktadır.

Aztekler öncesinde, uzun süre terk edilmiş olsa da kutsal bir mekandır. “Teotihuacan” Aztekler tarafından siteye verilen isimdir.

Bu ismin Aztekcede kelime anlamı “Tanrıların kenti” demektir. Aztekler: mezoamerikada klasik dönemde kültür ve ticaret üssü olarak gelişen bu antik kentte evrenin yaratıldığına inanıyorlardı. Ancak antik kent gizemini günümüzde de korumaktadır.

Çünkü arkeologlar burada yaşayan insanların hangi etnik guruba ait olduklarını, nereden geldiklerini, niçin burayı terk ettiklerini ve ne dili konuştuklarını bilmiyorlar. Büyük ihtimalle MS.1. yüzyıl başında yakınlardaki Xitle yanardağının patladığı ve zamanın en önemli bu şehrinin hasar gördüğü ve bunun üzerine terk edildiği düşünülüyor.

Öte yandan: aşırı nüfus ve doğal kaynakların tükenmesinin de buranın 250 yıllık süreçte kademeli olarak terk edilmesine neden olması olasılığı üzerinde de durmaktadırlar. Hatta son yıllarda insanların kötü beslenmiş olması ve şehrin kasten yakıldığı da düşünülmektedir.

Hatta: yoksul sınıfların elitlere karşı bir iç ayaklanma yürüttükleri de düşünülmektedir. Ancak, arkeologlara göre buranın neden çöktüğü değil, uzun yıllar nasıl istikrar sağlandığı, sosyal, siyasi ve dini uygulamalar nelerdi araştırmaları yapmak gereklidir.

Devam eden arkeolojik kazılarda: bu kültüre ait bazı şeyler çıkarıldı. Burada yaşayanların: yıldızların ve gezegenlerin konumu ile ilgili çalışmalar yaptıkları anlaşılmıştır. Tören ritüelleri: sabah ve akşam yıldızı olarak Venüs görünümü esas alınarak uygulanmıştır. Venüs sembolü: tam veya yarım daire ile bir yıldız ya da yarı yıldız olarak görünür.

Ayrıca yine kazılarda: birçoğunun kurban edilen şehir sakini ya da savaş esiri olduğu düşünülen insan kalıntıları, takı, seramik ve günlük yaşam nesneleri bulunmuştur. Öte yandan, Teotihuacan’da birinci ilahın, herhangi bir ismi olmamasına rağmen “Büyük Tanrıça” adlı bir kadın olduğu anlaşılmıştır.

Yani: Aztek uygarlığı zamanında zaten Teotihuacan yüzlerce yıl önce terk edilmiş durumda idi. Ancak Aztekler, mitler ve efsanelerle dolu burayı kutsal bir yer olarak kabullendiler. Teotihuacan merkezindeki ana yol: neredeyse 1 ve hatta 1.5 km uzunluğunda ve yaklaşık 130 metre genişliğindedir.

Bu ölüler caddesini birçok bina çevrelemektedir. Güneş piramidi, yüksekliği 200 ayaktan fazladır ve alanın en etkileyici yapısıdır. Buraya zorlu bir tırmanış ile çıkmak mümkündür. Üstüne çıktığınızda nefes kesen bir manzara izleyebilirsiniz.

Teotihuacan’daki diğer dikkat çekici yapılar Ay piramidi, Quetzalcoatl Tapınağı ve Quetzalpapalotl ait bir Saraydır.

Evet, bugün burada sıva kaplı ve özellikle kırmızı renk kullanılan parlak freskler ilgi çekmektedir. Ayrıca kaba taşla yapılan üç piramit ve kurban sunak yapıları ve bazı büyük evler görülür.

Burada daha sonra gelen Aztekler: Toltek ve Teotihuacan’daki kalıntılardan büyülendiler ve onlar da aynı şekilde kendi sembol ve motiflerini katmışlardır.

Sitede gezinize başlamadan önce “Museo Teotihuacan” ı gezmelisiniz. Bu mükemmel müzede: piramitlerin maketleri ve cam zeminde interaktif sergiler bulunmaktadır. Ekranlarda insan iskeletleri ve simüle birkaç mezar da dahil olmak üzere son kazılar, buluntular ve yeni keşfedilen heykeller sergilenmektedir.

Gezide dikkatinizi çekmek istediğim hususlar: güneş pramidinin ön duvarı, ufuk noktasında ekinokslarda yılda iki kez güneş batarken tam diktir. Tören binaları, güneş piramidinin dik açısı dışında yapılmıştır.

Arkeologlar tarafından “Calzada de los Muertos” yani “Ölüler Caddesi” denilen ana cadde güneyden kuzeye uzanmaktadır. Bunun kuzey ucunda “Ay Piramidi” vardır ve güney ucunda ise “Ciudadela” yani “Citadel” bulunur.

La Ciudadel

Bu meydan, tüylü yılan piramidi ve Quetzalcoatl tapınağı için yapılmıştır. Quetzalcoatl tapınağı: daha büyük bir yapıda, bir piramit tarafından kaplanmıştı. Eğer Ciudadela merkezine doğru yürürseniz, tüylü yılan piramidine yaklaşırsınız. Sağda, iki yapı arasındaki dar bir geçitten, piramidin arkasındaki tapınağa geçilir.

Arkeologlar: tüylü yılan piramidi içinde, derin tünellerde hassas detaylı konumlarda defnedilmiş insan kalıntıları bulmuşlardır. Ancak bunların hiçbiri kraliyet şahsiyetleri değildir. Binanın her yüzeyi, tüylü yılan yüzleri ile kaplıydı. Quetzalcoatl tapınağında: büyük oyma yılanların başları taş duvarlara oyulmuştur.

Ölüler Avenue

Ölüler caddesi krallar ya da rahiplerin mezarları, caddenin iki yakasında sıralanan küçük tapınaklardadır ve bu yüzden Aztekler, buraya garip ve ürkütücü bu ismi vermişlerdir.
Eğer Ay piramidine doğru ölüler caddesi boyunca kuzeye yürürseniz: sağda modern bir oluklu çatı ile korunan duvarı göreceksiniz. Barınak altında, duvarda hala bir jaguar resmi görülür.

Güneş Piramidi

Bu piramit ölüler caddesinin doğu tarafında, dünyanın en büyük üçüncü piramidi olarak ilgi çekmektedir. Bu büyük piramit 220 metre yüksekliktedir. Piramit büyük kralın mezarı olarak inşa edilmiş olmasına rağmen, üstünde bir dizi halka açık olmayan kutsal mağaralar bulundurmaktadır.

Piramidin yapımına, büyük ihtimalle MÖ.1. yüzyılda başlanmıştır ve tapınak yaklaşık 400 yıl sonra, MS.300 yılında tamamlanmıştır. 20. yüzyıl başlarında keşfedilen piramitte restorasyon yapılmıştır. Çünkü tapınak kaybolmuş ve piramit çalılar ve ağaçlarla kaplı ve molozlarla dolu bulunmuştur.

 

Ay Piramidi

Ay piramidi caddenin kuzeyinde, bir plaza ile karşı karşıyadır. Plaza: küçük tapınak ve sol yanda Quetzalpapalotl sarayı ve Quetzal-Mariposa ile çevrelidir. Ay piramidi yüksek zemin üzerine inşa edilmiştir.

Çünkü onun büyük komşusu (Güneş piramidi) gibi Ay piramidinin üst bakışında aynı görüntü hakimdir. Burada insanların ve hayvanların diri diri gömüldükleri anlaşılmıştır. Çünkü kazılarda binlerce seyircinin tanıklığı ile kurban edilenlerin kalıntıları ortaya çıkmıştır.

Quetzalpapalotl Sarayı

Bu saray 1960’lara kadar harap haldeydi ve yapılan arkeolojik çalışmalar sonucunda: Quetzal-Mariposa (efsanevi ve egzotik kuş-kelebek) figürleri duvarlara boyanmış ve iç avlunun oymalı sütunları ortaya çıkarılmıştır. Saray bugün eski ihtişamını göstermektedir. Sarayın arkasındaki duvar resimlerinde Jaguar resimlerinin bulunduğu Jaguar sarayı bulunmaktadır.

Evet: bu kadar ayrıntılı geziden sonra, yiyecek bir şeyler düşünür ve şehirde gelirken yanınızda getirmedi iseniz, bu etkileyici antik kentin gölgesinde bir piknik yapabilir veya Museo Teotihuacan’daki “Las Piramides” isimli restorana müracaat edebilirsiniz.

Meksika Mexico City yakınları Basilica de Guadalupe
Meksika Mexico City yakınları Basilica de Guadalupe
Meksika Mexico City yakınları Basilica de Guadalupe

 

BASİLİCA DE GUADALUPE

Burası şehrin önemli bir Katolik hac sitesidir ve dünyanın en çok ziyaret edilen kiliselerinden birisidir. Her yıl 12 milyondan fazla kişi burayı ziyaret etmektedirler.

Vatikan Aziz Petrus Bazilikasından sonra, dünyada en çok ziyaret edilen ikinci kilisedir. Juan Diego, 2002 yılında ilk yerli Amerikan azizi olarak kutsanmıştır, sebebi birazdan anlatacağım.

16. yüzyıla tarihlenen “Guadalupe Our Lady” orijinal görüntüsü: bu bazilikada bulunmaktadır. “Virgin” görüntüsü, bina içinde herhangi bir noktadan görülebilecek şekilde yüksek bir duvar üzerinde; 1974-1976 yılları arasında inşa edilen yeni kilisede, dairesel bir planda bulunmaktadır.

Bu dairesel alanın yarıçapı 100 metredir ve 50.000 kişi kapasitelidir. Koro: sunak ve kilise arasında yer almaktadır. Yanlarda şapel bulunmaktadır. Üst kattada 9 şapel bulunur. Bunlar özellikle 12 Aralık tarihinde yani “Guadalupe Virgin” bayramında burada toplanmaktadırlar.

Söylenenlere göre: 1531 yılında 9 Aralık günü “Juan Diego” isimli bir yerli yoksul Meksikalı köylü: şehir dışında Tepeyac Tepesinde “Meryem” ile karşılaştı ve bu durumu şüpheci piskopos Zumarraga’a bildirdi. Ancak piskopos kendisinden delil istedi.

Birkaç gün sonra yani 12 Aralık günü: Juan Diego, yine buraya geldi ve yine karşısına Meryem çıktı. Juan, Meryem’e kendisini gördüğünü piskoposa kanıtlamasının gerektiğini söyler.

Bunun üzerine: Juan Diego’nun hemen ayaklarının dibindeki kayalık toprakta çiçeklenme başlar ve Meryem, buradaki gülleri toplaması için Juan’a talimat verir.

Juan gülleri toplar, pelerinini içine yerleştirir ve piskoposun yanına döner. Pelerinini açar ve çiçekler yere düşer ve bu sırada bez üzerinde Meryem görüntüsü görülür.

Piskopos hemen oracıkta bir kilise yapılmasını emreder ve onun tamamlanması üzerine, Meryem Ana’nın görüntüsü ile kumaş yani Juan Diego’nun pelerini: altın çerçeveli bir yerde asılı durmaktadır. O zamandan bu yana: dindar ve meraklı milyonlarca kişi, bu mucizevi görüntüyü görmek için burayı ziyaret ederler.

Birçok ziyaretçi dizlerinin üzerinde (bu bir tür Katolik geleneğidir, çünkü dizlerinin üzerinde gittiklerinde yaşadıkları acıyı hissetmek isterler) yüzlerce metre ilerleyerek buraya ulaşırlar.

Mevcut kilise bu yüzlerce ziyaretçiye kafi gelmeyince, Pedro Ramirez Vazquez tasarlanan yeni kilise: 1974-1976 yılları arasında inşa edilmiştir.

Yapıda inşaat tarzı olarak 17. yüzyıl Century kiliselerinden ilham alınmıştır. Bazilika tamamlandığında bazıları tarafından sirk çadırına benzetilmiştir.

Savunucuları ise inşa edildiği yumuşak toprak altı nedeniyle inşaatın bu şekilde yapıldığını iddia etmişlerdir.

Merkez kolon 42 metre yüksekliktedir.

Yeni bazilikanın hemen yanında 1695-1709 yılları arasında inşa edilmiş eski bazilika görülebilir.
Eski bazilikanın ardında dini bir sanat müzesi bulunmaktadır.

Meksika Mexico City Tarihi Merkez

Meksika Mexico City Tarihi Merkez

1980 yılında Meksika hükümeti: 16. ve 19. yüzyıl mimarisinin örnekleri bulunan binaların bulunduğu 15 kilometre karelik alanı, Tarihi kent merkezi olarak ilan ederek koruma altına almıştır.

Önemli binaların bir kısmı, son yıllarda restore edilmiştir. Tarihi kent merkezine, 1987 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası statüsü verilmiştir.

Çünkü: şehir eski Aztek başkenti olan Tenochtitlan isimli şehir kalıntıları üzerine, İspanyollar tarafından 16. yüzyılda kurulmuştur.

Bu kalıntılardan tespit edilenler: 5 Aztek tapınağı, 1 katedral (Amerika kıtasındaki en büyük katedraldir) ve Palacio de las Bellas gibi bazı 19. ve 20. yüzyıl kamu binalarıdır.

Meksika Mexico City Tarihi Merkez
Meksika Mexico City Tarihi Merkez

Aztekler: Meksika vadisinde, Texcoco gölünde küçük bir adada kendi imparatorluklarının başkentini kurmuşlardır. Tenochtitlan isimli bu şehir: Aztek imparatorluğunun başkentiyken: kuleleri, kaleleri ve pırıl pırıl kanalları ile tam bir ada şehirdi.

Ancak İspanyollar buraya geldiklerinde, Tenochtitlan ada şehrini ve onu çevreleyen gölü tahliye ettiler. Onlar: eski şehir kalıntıları üzerine, bir Avrupa modeli şehir yani “saraylar şehri” yaptılar.

Katedral ve Güzel Sanatlar Sarayı: sömürge döneminin yani 19. yüzyılın en önemli mimari eserleridir. Templo Mayar yani Ana Tapınak olarak bilinen anıtsal kompleks ise, soyu tükenmiş bir medeniyetin olağanüstü kültürüne tanıklık yapmaktadır.

Evet şehrin bu bölümünde bulunanlar şunlardır:

Meksika Mexico City Tarihi Merkez Zocalo
Meksika Mexico City Tarihi Merkez Zocalo

 

ZOCALO-PLAZA DE LA CONSTİTUCİON

“Zocalo” Mexico City şehri kalbinde bulunan büyük bir meydandır. Meydanın resmi adı “Plaza de la Constitucion” olmasına rağmen, yaygın olarak “Zocalo” denmektedir. “Zocalo” kaide veya stant anlamına gelmektedir. 1800’lü yıllarda Meksika bağımsızlık anısına meydanın merkezine bir anıt konulmuştur. Günümüzde Meksika’da birçok kasaba meydanına bu yüzden “Zocalo” denilmektedir.

1813 yılında 830×500 feet ölçüleriyle dünyanın en büyük meydanlarından biri olarak ilan edilmiştir. 100.000 kişi alabilmektedir. (Dünyanın en büyük meydanı Moskova-Kızıl Meydan)

Mexico City şehri Aztek başkenti Tenochtitlan üstüne inşa edilmiştir. Zocalo güneydoğu köşesinde bulunan yerde İspanyollar şehri ele geçirince Hernan Cortes ve Aztek İmparatoru Moktezuma 1519 yılında bir araya gelmişlerdir.

Ardından: Hernan Cortes: İspanyol geleneklerine göre burada bir kasaba planı kurmuş ve şehrin kalbindeki bu meydan: sömürge güçlerini temsil eden binalarla çevrilmiştir. Yani, erken sömürge dönemlerinde, meydan çeşitli amaçlara hizmet vermiştir.

Özellikle boğa güreşi arenası ve bir Pazar olarak kullanılmıştır. Günümüzde ise burası festivaller, geçit törenleri ve gösteriler için kullanılmaktadır. Her sabah, meydandaki direğe büyük bir bayrak çekilmektedir.

Majestik Otel çatı terasından meydanın görünümü muhteşemdir. Meydanda büyük bir Meksika bayrağı dikkat çekmektedir.

Zocalo Meydanında bulunan siteler şunlardır

Meksika Mexico City Tarihi Merkez Ulusal Saray
Meksika Mexico City Tarihi Merkez Ulusal Saray

 

Ulusal Saray-National Palace-Palacio Nacional

Saray: Zocalo meydanının doğu tarafında uzanmaktadır.
Cephe uzunluğu 200 metredir. Yapı kırmızımsı taştan yapılmıştır. Burası Cumhurbaşkanı resmi ofisi ve çeşitli hükümet ofislerine ev sahipliği yapmaktadır. Saray Mexico City şehrinin en önemli yapılarından birisidir.

Başlangıçta burada İspanyol fatih Cortes tarafından sömürge döneminde yaptırılan bir yapı bulunuyormuş. Ancak; şehrin bu en eski ve en önemli yapısı: 1692 yılındaki ayaklanma sırasında tahrip olmuştur. Yapı: 1920’lerde yenilenmiştir.

Büyük merkez kapı: Meksikalı ceket ve silah ile örtülmüştür.

Yukarıda 15 Eylül 1810 tarihinde Dolores Miguel Hidalgo tarafından kullanılan “Özgürlük Çanı” askıda durmaktadır.

Her yıl: saat 23.00’de; Meksika bağımsızlığını kutlamak için, gece yarısı Meksika devlet başkanı tarafından Ulusal Sarayın merkez balkonundaki bu çan çalınır ve başkan “Viva Mexico” diye bağırır. Zocalo meydanında toplanan kalabalık bunun üzerine “Viva” diye bağırarak cevap verirler.

Evet: ulusal sarayın çok sayıdaki odasının bir kısmı ziyarete açıktır. Girişte büyük bir avlu bulunur. Avlunun en önemli özelliği: duvar ressamı Diego Rivera tarafından merdiven ve birinci katta yapılan fresktir.

Bu fresk, toplamda 450 metrekarelik alanı kapsar ve 1926-1645 yılları arasında boyanmıştır. Bu fresk: yerli zamanlarından devrim zamanına kadar olan Meksika tarihini göstermektedir. Tarihsel olaylar ve onların başlıca aktörleri, kapsamlı şekilde Rivera tarafından tasvir edilmiştir.

Bir zamanlar, kuzeydeki, iç avlunun kapalı bölümü: Benito Juarez tarafından kullanılmıştır ve günümüzde bu odalar müze olarak düzenlenmiş ve ziyarete açıktır. Onun 1857 Anayasasını hazırladığı büyük salonlar ve odalardaki mobilyalar ve bazı özel eşyalar burada sergilenmektedir.

Bir diğer odada ise 1917 Anayasası sergilenmektedir.
Ulusal Saray içinde bulunan “Biblioteca Miguel Lerdo de Tejada” ülkenin en büyük ve en önemli kütüphanelerinden birisidir.

Meksika Mexico City Tarihi Merkez Metropolitan Katedrali
Meksika Mexico City Tarihi Merkez Metropolitan Katedrali
Meksika Mexico City Tarihi Merkez Metropolitan Katedrali

 

Metropolitan Katedrali-Cathedral Metropolitana

Ulusal Sarayın doğusunda, Zocalo meydanının kuzey tarafındadır. Burası: batı yarımkürede en eski ve en büyük kiliselerden birisidir. Bir zamanlar eski Aztec tapınağı: hemen güney-batı kısımda bulunmaktadır. Orijinal binanın yapımına 1525 yılında başlanmıştır.

Ancak daha sonra orijinal bina kısmen yıkılmış ve kısmen yeniden inşa edilmiştir. Dini yapı; 1563 yılında mimarlar Claudio de Arciniega, Juan Gomez de Mora ve Alonso Perez de Castaneda tarafından tasarlanmıştır.

Gri kumtaşından yapılan bina: 250 yıl içinde genişletilmiş ve binanın inşaatında çeşitli karışık stiller kullanılmıştır. Ancak yine de uyum hakimdir. Dış bölüm: ağırlıklı olarak Barok izlenim yaratmasına rağmen, kuleler neo-klasik stili sembolize etmektedir. Çan kuleleri 1793 yılında tamamlanmıştır. Guadalupe olarak bilinen çanlardan biri 5.5 ton ağırlığındadır.

Sonuç olarak, katedralin inşaatı ve dekorasyonu yaklaşık 300 yıl sürmüştür.

Gelelim katedralin içine: katedral bir ana nef ile iki tarafında iki yan koridordan oluşmaktadır. Uzunluk 118 metre ve genişlik 54 metredir. Yükseklik 55 metredir. Yanlarda 14 yan sunak bulunur. Dışı gibi yapının içi de sömürge dönemlerinin farklı mimari stillerini yansıtmaktadır.

Son bir not: Mexico City şehrindeki birçok bina gibi, bu yapı da yavaş yavaş toprağa batmaktadır. Bunun nedeni: şehrin yumuşak kil toprak altı ve katedralin önemli ağırlığıdır. 1990’larda başlatılan restorasyon çalışmalarında: batma tamamen durdurulmuş olamasa da kuleler düzeltilmiş ve katedral tamamen eşit batar şekilde düzenlenmiştir.

 

Nacional Monte de Piedad

Katedralin batı tarafındaki bina, sömürge döneminde birçok kez değişmiştir. Ama ilk olarak 1775 yılında Pedro Tomero de Terreros tarafından kurulmuştur.

 

Templo Mayor

Katedralin arkasında, Calles Arjantin ve Guatemala köşesindedir. Birkaç yıl önce keşfedilmiştir. Burada “Tenochtitlan” şehrinin tapınağının bulunduğu biliniyor.

1978 yılında Şubat ayında metro inşaatı sırasında bulunan bu taş obje: ay tanrıçası Coyolxauhqui’nin bir kabartma ve oyma heykelidir. Çapı 3.25 metredir ve ağırlığı 8.5 tondur. Bu anıt günümüzde Templo Mayor müzesinde sergilenmektedir.

Mexico city şehri, daha önce de belirttiğim gibi Azteklerin başkenti Tenochtitlan şehrinin üzerine kurulmuştur.

Bu buluntunun ardından kazılar devam ettirilmiştir. Çünkü o zamana kadar “Tenochtitlan” şehrinin ana piramidi: Zocalo altında gömülü kalmıştır. Son kazıların ardından: burada Aztek İmparatorluğunun dini ve siyasi merkezinin bulunduğu anlaşılmıştır.

Bu tapınak piramidi: kutsal bölgenin egemen yani hakim yapısı olmuştur. Piramidin güney bölümünde savaş tanrısı Huitzlipochtli ve kuzey bölümünde yağmur tanrısı Tlaloc kutsal alanları vardı. Bu durum: Azteklerde: savaş, ölüm, yaşam ve suyun ne derece önemli olduğunu temsil etmesi açısından önemlidir.

Kazılar devam ettiğinde yeni kalıntılar ortaya çıkarılmıştır. Duvarların yüksekliği: burada Aztekler öncesinde de eski tapınaklar bulunduğunu ifade etmektedir. 1428 yılında Aneahuac vadinin kontrolünü sağlamadan önce, muhtemelen burada bir tapınak dikilmiş olmalıydı. Farklı yapı katları arasında toprakta: kurban ve adakların kafatasları bulunmuştur.

Ancak burada bulunan nesnelerin çoğu Aztek kökenliydi. Yani, ilginçtir ki, diğer yerli halklara ait herhangi bir nesne bulunmamıştır. Muhtemelen bu yeni piramidin tamamlanmasından önce, burada bulunan sunular, Aztekler tarafından imha edilmiştir.

 

Museo del Templo Mayor

Burada sayısız buluntu ele geçirilince, kazı alanı yakınlarında yeni müze kurulmasına karar verildi. Daha önce “Antropoloji National Musemu” müzesini tasarlamış olan Pedro Ramirez Vazquez tarafından planlar hazırlandı ve yeni müze 12 Ekim 1987 tarihinde Kolomb’un Amerika’yı keşfetmesinin yıldönümünde açıldı.

Müzenin ön bölümü: kazı sitesinin görünmesini sağlayacak şekilde tamamen camlı yapılmıştır. Merkezi bir avlu çevresindeki 4 katlı bina: 1700 metre karelik bir alanı kapsamaktadır.

Burada 8 sergi salonu, oditoryum ve bir kütüphane vardır. Sergiler çoğunlukla camın arkasında çok açık standlarda görüntülenir. Farklı Aztek elyazmalarından sağlanan bilgiler: sadece İspanyolca yazılıdır.

 

Kurban Taşı

En etkileyici sergi “Kurbanlık Taş” tır. Bunda: Ay tanrıçası Coyolxauhqui’nin bir kabartma oyması bulunmaktadır. Bu baş: kollar ve bacaklar kopmuş, çıplak bir kadın formunu göstermektedir.

Efsaneye göre: Tula civarında Coatepec Serpents Tepesinde Savaş Tanrısı Huitzilopochli tarafından 400 insan kurban edilmiş ve tanrı öldürülenlerin kalbini yemiştir.

Müze ziyaretçileri: yukarıda tavandan bir delikten veya ana pencere önünde, düz uzandığı zemin katta: iki şekilde bu kurban taşını görebilirler. Taş: Huitzilopochtli tapınağının üstünde durmaktadır.

Esirler, piramidin yukarısında duran rahipler tarafından öldürülür ve kalpleri yerinden sökülür ve Coyolxauhqui taşına (kurbanlık taş) üzerine konur, cesetleri aşağıya atılırmış.

 

Güney Kanadı

Müze: piramit üzerinde bulunan iki tapınağı belirlemek için güney ve kuzey kanadı adı altında iki bölüme ayrılmıştır.

Güney kanat: Savaş tanrısı Huitzilopochli için ayrılmıştır. Burada 4 oda bulunmaktadır. Birinci oda: Aztek’lerin göçünü gösterir. İkinci oda: savaş ve tanrıları yatıştırmak için kurban odasıdır. Üçüncü oda: Aztek paralı sistemi ve ticaretle ilgilidir.

Dördüncü oda: sitede keşfedilen en büyük odadır. Piramidin üstüne çıkan merdiven: kartal kanatlı “kanatlı savaşçı” taş heykelleriyle çevrilidir. Yangın tanrısı Xiuhtecutli heykeli burada dikkati çekmektedir.

 

Kuzey Kanadı

Burada 4 oda bulunmaktadır. Burası yağmur tanrısı “Tlaloc”a adanmıştır. Birinci odada: timsah, kartal, puma, jaguar ve köpekbalıkları gibi kurban hayvanlarının iskeletleri görülür. Başka bir odada: doğum ve evrenin kendi vizyonuyla birlikte Aztek yaşam ve din kültürü çeşitli yönleriyle canlandırılmaktadır.

Son oda: İspanyolların gelişi ve Azteklerin ölümü üzerine yoğunlaşarak, fetihler ile ilgilidir.

 

Tzompantli

Museo del Templo Mayor girişinde bulunan bu duvar orijinal sitenin kuzey bölümünün bir parçasıdır ve avlunun ortasında durmaktadır. Duvar: Tenochtitlan Tapınağının İspanyol fatihler gelmeden önce neye benzediğini göstermektedir.

 

Kuzey Zocalo siteleri

Meksika Mexico City Tarihi Merkez Santo Domingo

 

SANTO DOMİNGO-PLAZA DE SANTO DOMİNGO

Dominikliler buraya manastır inşa etmeden önce, Aztek imparatoru Cuauhtemoc Sarayı bulunuyormuş.

Evet, bu meydan: sömürge döneminde şehrin entelektüel merkezi olmuştur. Günümüzde ise, burada: Portal de los Evangelistas denilen bölge ilgi çekmektedir ki, bunlar eski moda daktilolar ile yazılar yazmaktadırlar. Dominik kilise eğlenceleri meydanda popülerdir.

Yıllar önce, burası daktilo yazan profesyonel yazarlarla doluymuş ve hala birkaç küçük matbaada çoğaltmalar yapılmaktadır. Uzun yıllar, biraz önce de söylediğim gibi profesyonel yazarlar tarafından işgal edilmiştir.

Örneğin: bir “aşk mektubu” yazdırmak isteyenler, ücreti karşılığında bunlara yazdırıyorlarmış. Ücreti karşılığında en iyi ve en romantik aşk mektubu, burada elektronik daktilo ile yazılıyormuş.

Evet: bu meydanda bulunanlar bir Dominik kilise ve bir heykeldir.

 

Kilise

Bu manastır: İspanyolların 1526 yılında buraya gelmelerinden kısa bir süre sonra kurulmuştur. Daha sonra yine burada yeni bir kilise kurulmuş ve bu yeni kilise 1590 yılında kutsanmıştır. Şehrin en eski kiliselerinden birisidir.

Kilise ve Santo Domingo manastırı: birkaç orijinal binadan oluşmaktadır. Mevcut kilisenin yani günümüzde görülen son kilisenin 1737 yılında tamamlandığı söyleniyor. Yapıda iki sütun arasında: St Augustine ve St Francis heykelleri ile iki büyük niş bulunuyor.

Özellikle: bir taş kabartma dikkat çekmektedir ki, bunda “St Peter; Aziz Dominic önünde diz çökmüş vaziyette cennet anahtarlarını almaktadır” Kilisenin içinde göze çarpan özellikler: barok kabartmalar ve neoklasik stildeki mihrap bölümüdür.

 

Memorial Josefa Ortiz de Dominguez heykeli

Bu kişi, Belediye Başkanının eşidir ve kendisi Miguel Hidalgo liderliğindeki bağımsızlık gurubuna yapılacak saldırıyı 1810 yılında gizlice haber vererek popüler bir bağımsızlık kahramanı olmuştur.

 

CENTRO CULTURAL DE ESPANA

Burası: 1990’lı yılların başına kadar Katedralin arkasında yıkık bir konak iken, hükümet tarafından burası İspanyol hükümetine devredilmiştir. Bu arazide: İspanyol fatih Cortes tarafından yaptırılan bir bina bulunuyordu.

Ancak mevcut bina 18. yüzyılda inşa edilmiştir.

Restorasyon çalışmalarının sonucunda 2002 yılında burası: İspanya Kralı ve Meksika Cumhurbaşkanı tarafından törenle hizmete açılmıştır. 2012 yılında ise tamamen yenilenmiştir.

Burada: İspanyol ve Meksikalı sanatçıların çalışmalarını içeren sergiler düzenlenmektedir. Ayrıca: yapının üst katında bir kafe ve alt katında bir hediyelik eşya dükkanı bulunmaktadır. Eğer, sanat sergilerine merakınız varsa, burayı gezebilirsiniz.

 

ANTİGUA ESCUELA DE ECONOMİA

Yapı: 1938-1954 yılları arasında İktisat okulu olarak kullanılmıştır.
Bina 1983-1988 yılları arasında Meksika İktisat Fakültesi Mezunları Derneği tarafından satın alınmıştır.

 

Güney Zocalo

Meksika Mexico City Tarihi Merkez Saint Augustine Tapınağı
Saint Augustine Tapınağı

Manastır, cephesi üzerindeki bir madalyonda yazılı kitabesine göre 1699 yılında tamamlanmış ve 1722 yılında kutsanmıştır. Bu tapınak şehrin en geniş kilisesidir. Yapımına başlandığında, depremden zarar görmesini önlemek için kubbe ve çan kulelerinden yoksun kalmıştır.

Yapının iç zerafeti, cephe ve mihrabın ince ayrıntıları ilgi çekmektedir. 1860 yılında bina boşaltılmış ve “Oaxa Bilim ve Sanatlar Enstitüsü” tarafından kullanılmaya başlanmıştır. Ancak 1893 yılında yeniden dini yapı olarak kullanılmaya başlanmıştır.

 

Tlaxcoaque ve Conception Chapel

Tarihi merkezdeki bu kilise 17. yüzyılda yapılmıştır. Kilise ve plaza: geri kalan bölgeden izole edilmiş ve geniş sokakların yapımı nedeniyle çevresindeki 20. yüzyıl binalarından ayrılmıştır. Kilise kumtaşından yapılmıştır.

Günümüzde kilisenin bulunduğu bu bölge, şehirde suç oranının en yüksek olduğu yerlerden birisidir. Hatta, bu meydanda bulunan kilise bile 2001 yılında üç kez soyulmuş ve eski ahşap kapılar ve San Caralampio heykeli dahil birçok dini eser kaybolmuştur.

Meksika Mexico City Tarihi Merkez San Bernardo Kilisesi
San Bernardo Kilisesi

Kilise ve eski manastır kompleksi eski bir Aztek tapınağı üzerine 16. yüzyılda sömürge döneminde inşa edilmiştir. Kilisenin içinde özellikle 16. yüzyıldan kalma nadir mihrap ilgi çekmektedir.

Batı Zocalo Siteleri

 

Palacio de Iturbide

Calle Madero adresindedir.
Yapı: 1780 yılında, Cordoba ailesi için inşa edilmiştir. Ama daha önce burada Don Gonzalo Juarez de Cordoba ve San Mateo de Valparaiso’ya ait konutlar bulunuyordu.

Mariana de Berrio: o dönemde bir yerel yöneticiyle evlenmiştir ve annesi onun için bu sarayı yaptırmıştır. Yani, kızı için bir düğün hediyesidir. Palermo şehrindeki bir kraliyet sarayının kopyası olarak yapılmıştır.

Sarayın ismi “Augustin de Iturbide” olarak kullanılmıştır. Çünkü: İspanya’dan bağımsızlığın kazanılmasının ardından Meksika imparatoru Augustin I; burada yaşamış ve taç giymiştir. Sarayın balkonunda, Meksika’nın ilk imparatoru Mayıs 1822 tarihinde Cumhuriyeti ilan etmiştir.

1821-1823 yılları arasında burada yaşamıştır. 19. yüzyılda bina “Madencilik Koleji” olarak kullanılmıştır. Daha sonra ise, 100 yıl boyunca otel olmuştur. 1965 yılında bina, Meksika Ulusal Bankasına satılmıştır.

1972 yılında ise “Kültür Vakfı” olarak kullanılmaya başlanmıştır. Günümüzde burada yetişkinler ve çocuklar için geçici sanat sergileri düzenleniyor, ayrıca çeşitli sanat atölyeleri bulunuyor. Burası ziyaret edilebiliyor.

Meksika Mexico City Tarihi Merkez Latin Amerika Kulesi

Latin Amerika Kulesi-Torre Latinoamericana

Kule Pazar-Pazartesi günleri arasında saat 09.00-20.00 arasında açıktır. Giriş ücreti yetişkinler için 60 peso, çocuklar için 50 pesodur.

Şehrin gökdelenlerinden birisidir. Kule inşa edildiği 1956 yılında şehrin en yüksek binası olmuştur. 1972 yılında “Hotel Mexico” yapılınca 207 metre yükseklik ile burayı geçmiştir. Bu kulenin yüksekliği 138 metredir. İlaveten 44 metrelik anten bulunur.

Kule yapılırken birçok teknoloji kullanılmış ve birçok rekor kırılmıştır. Bu bina şehir sakinleri için bir gurur kaynağı olmuştur. Aynı zamanda güçlü depremlere direnmesiyle tanınır. 1957 ve 1985 depremlerinde bina herhangi bir hasar görmemiştir.

Günümüzde biraz önce de söylediğim gibi şehrin en yüksek binası olmasa da: şehir sakinleri arasında popüler bir konumdadır. Şehrin en önemli kentsel simgelerinden birisidir.

Evet: kulenin inşaatına 1949 yılında başlanmış ve 7 yıl sonra, yukarıda da belirttiğim gibi 1956 yılında 30 Nisan günü açılmıştır. Yapıda 3 bodrum ve 44 kat bulunmaktadır.

Cam ve alüminyum cepheli yapının 43. katında radyo ve televizyon sinyallerinin nakledildiği bir anten bulunmaktadır. Yapının son üç katında ise, şehrin mükemmel manzarası izlenebilen seyir terasları bulunmaktadır. 42.ve 43. katlarda camlı seyir terasları vardır.

38.katta: “Çağlar boyunca kent ve kulesi” isimli daimi bir fotoğraf sergisi bulunur. Burada kulenin yapım aşamaları gösterilmektedir. Ayrıca binanın temel kazısı sırasında bulunan tarihsel kent fotoğrafları ve arkeolojik parçalar da burada sergilenmektedir.

37.katta: hediyelik eşya dükkanı, 41. katta restoran, 43.katta geçici sergiler vardır. 44. katta açık ve bol rüzgarlı bir teras bulunmaktadır.

 

Museo Nacional de Arte-Munal

İtalyan mimar Silvio Katıda tarafından tasarlanan bu neoklasik bina: Ulusal Sanat Müzesinin 800 parçalık koleksiyonunun sergilenmesinde kullanılmaktadır. Bu çalışmalar 1810-1950 yılları arasında yapılmıştır. Meksika sanatının başyapıtlarını görmek isteyenler burayı ziyaret etmelidirler.

Müzede bu sanat eserleri yanında, büyük merdiven ve tavan freskleri de ilgi çekmektedir.
Müze: 1982 yılında kurulmuş ve 2000 yılında yenileme ve teknoloji yükseltme çalışmaları sonucunda yeniden kapılarını ziyaretçilere açmıştır.

Günümüzde müzenin önündeki plaza’da bulunan “El Cabillito” olarak bilinen “Carlos IV” ünlü heykeli çok popülerdir. Meydandaki bu heykel, 1979 yılında mimar ve heykeltıraş Manuel Tosa tarafından yapılmış ve buraya yerleştirilmiştir.

 

Plaza Tolsa-El Cabillito:

Manuel Tolsa isimli sanatçı, 1791 yılında Meksika’ya gelen ünlü bir İspanyol heykeltıraş ve mimardır. 1757-1816 yılları arasında yaşamıştır. Bu sanatçı özellikle: “Palacio de Mineria” isimli sokağın tasarımı, Büyükşehir katedrali tasarımı ve Charles IV bronz heykelinin yapımı ile tanınır.

Bu heykel: “El Caballito” olarak bilinen “küçük atlı” bir heykeldir. Başlangıçta “Zocalo” meydanına yerleştirilmiş ancak Meksika bağımsızlığını kazanınca, ülkenin ilk cumhurbaşkanı Guadallupe Victoria tarafından oradan çıkarılmıştır.

1979 yılında Plaza Tolso meydanına yani buraya yerleştirilmiştir. Yani, heykel buraya gelmeden önce farklı yerlerde ikamet etmiştir.

Heykelin arkasındaki etkileyici bina: 1911 yılında tamamlanmış ve 1982 yılından bu yana Meksika sanatına ait geniş bir resim koleksiyonu barındırmaktadır. (Museum Nacional de Arte buradadır)

Meksika Mexico City Tarihi Merkez Meksika Posta Sarayı

Meksika Posta Sarayı-Postal Palace of Mexico City-Palacio de Correos de Mexico

Burası başlangıçtan itibaren postane merkezi olarak planlandı ve buna uygun olarak estetik ve teknolojiye sahip olarak 19. yüzyılda yapıldı. Yapı İtalyan mimar Adamo Boari ve Meksikalı mühendis Gonzalo Garita tarafından tasarlandı.

Özellikle Meksika’daki ilk asansörlerin burada kullanılması, buraya ayrı bir hava kattı. 1902-1907 yılları arasında sürdürülen inşaat faaliyetleri: tamamlandığında özellikle binanın iç unsurlarının güzelliği ortaya çıktı. Merkezi merdiven, tavan altın tonozları ve ince ayrıntılar iç güzelliği yansıtırken, dış cephede gotik unsurlar ve beyaz taş kullanıldı.

Yapı 4 Mayıs 1987 tarihinde ulusal sanat anıtı ilan edilerek koruma altına alındı. 4. katında “Deniz Tarih Müzesi” yerleştirildi. Cumartesi sabahları, burada oda müziği konserleri düzenleniyor, zamanı ve merakı olanlar gidebilirler.

 

Osmanlı Saati

Osmanlı saati olarak bilinen saat kulesi:1910 yılında tarihi merkezde Venustiano Carranza ve Bolivar sokaklarının kesiştiği yerde yapılmıştır. Çinilerle bezenmiş saat kulesinin üstündeki plakada, İsyanyolca “Osmanlı Cemaatinden Meksika’ya-Eylül 1910” yazmaktadır.

Saat kulesi, Meksika’nın bağımsızlığının 100. yılı anısına, Meksika’ya göç eden çoğu Osmanlı vatandaşı Lübnan ve Arap kökenli kişiler tarafından hediye edilmiştir. Kulenin açılışı 22 Eylül 1910 tarihinde dönemin Meksika Cumhurbaşkanı ve Osmanlı vatandaşı Antonio Letayf tarafından açılmıştır.

 

Casa de Azulejos-Fayans evi

Madero caddesi ve Mayo de Calle arasındaki bu yapı 18. yüzyılda yapılmış bir şehir sarayıdır. Erken Meksika mimarisinin en güzel örneklerinden birisidir. Eve “talavera” denir.

Bunun en ilgi çeken yanı: güzel binanın mavi ve beyaz çinilerle kaplı olmasıdır. 1737 yılında Kont Orizaba Countess: evin tadilatı sırasında fayans yerleştirilmesini istediler. Fayansların Çin’de üretildiği ve daha sonra Meksika’ya sevk edildiği belirtilmektedir.

Cephede demir balkonlar ile birlikte göz kamaştırıcı tasarım, burayı ülkedeki en iyi barok yapılardan birisi haline getirmiştir.

1881 yılında yapı: bir özel erkek kulübü ve Jokey kulübü olarak görev yaptı. 1917 yılında ise yapının içine Sanborn isimli bir restoran ve mağazalar zincirinin şubesi açıldı.
Evet: yapının içinde bir restoran bulunmaktadır.

Restoran ortalama fiyatları ve iyi gıdalarıyla ünlüdür. Yapının iç duvarları: Jean Palcologue tarafından boyanmıştır. Mağribi varenda, anıtsal merdiven ve boyalı duvarlar görülmeye değerdir. Yapı 9 Şubat 1931 tarihinde ulusal anıt ilan edilerek koruma altına alınmıştır.

 

The Mexican Military’s Museum of Drugs-Meksika Ordu Müzesi

Müze ilk olarak 1985 yılında açılmış ve defalarca genişletilmiştir. Batı yarımkürede, dünyanın en kötü uyuşturucu ile ilgili şiddet konulu başlıca müzesidir.

Meksikalı karteller: Kolombiyalı yetiştiricilerin yetiştirdiği “kokain” trafiğini kontrol etmektedirler. Ülkedeki yaklaşık 500.000 kişinin bu uyuşturucu trafiğinde doğrudan rol aldıkları beyan edilmektedir.

Müze: memurlar için uyuşturucu kaçakçılarının yakalanmasında bir eğitim aracı olarak kullanılmaktadır. İlk odada: dünyanın en güçlü suç örgütleri ve Meksika’da uyuşturucu kültürü betimlenmektedir. Ayrıca kaçakçıların uyuşturucu taşınmasında kullandıkları teknoloji ve uydu haberleşmesi anlatılmaktadır.

Özellikle kokain ile doldurulmuş bir ceset dikkat çekmektedir.

Evet, Meksika gerçekten büyük uyuşturucu potansiyeline sahip ve hükümet, bunlarla savaşmak için büyük çaba sarf ediyormuş ve bu müze bunun izahının yapıldığı yermiş. Müzenin amacının: “uyuşturucu ticaretiyle mücadelede en etkili yolu daha iyi anlamak” denilmektedir.

Meksika Mexico City Tarihi Merkez Üç Kültür Meydanı

 

Üç Kültür Meydanı-Plaza de las Tres Culturas-Plaza Santiago de Tlatelolco

Aztek, İspanyol ve modern yapıların bulunduğu bu meydan 1964 yılında oluşturulmuştur.
1473 yılına kadar Kolomb öncesi dönemde; Tenochtitlan şehri döneminde, bu meydan Tlatelolco şehrin ana meydanı olarak kullanılmıştır.

Söylenenlere göre, Aztek döneminde bu meydan her gün 60.000 kişi tarafından ziyaret edilen bölgenin en önemli pazarı yani ticaret alanı olmuştur. 1521 yılında İspanyollar tarafından Tenochtitlan şehri kuşatıldığında, bu meydan Aztekler tarafından son umutsuz standa sahne olmuştur.

Bu olay bir tablet anıt vasıtasıyla hatırlanır. Bu tablette şunlar yazılıdır “13 Ağustos 1521 tarihinde kahraman Cuauhtemoc tarafından savunulan şehir sonunda Hernan Cortes’in eline düşer, ancak bu ne bir zafer ne bir yenilgidir, bu bugünkü Meksika’nın melezlerden doğumudur”
Mario Pani tarafından tasarlanan meydan: üç farklı dönemlere ait binaların büyüleyici birlikteliğine hakimdir ve 1964 yılında tamamlanmıştır.

Meydanda: Aztek piramitleri ve tapınakları, bir İspanyol kilisesi ve modern bir kule blokları görülür. 1968 yılında polis, bu meydanda gösteri için toplanan kalabalığa ateş açmış ve yaklaşık 250 kişi ölmüştür. 1985 ve 1986 yıllarında depremde evsiz kalanlar için meydanda büyük bir çadır kurulmuştur.

Aztek piramitlerinin birinde, Aztek takvimine ait bazı işaretler görülen ince kabartmalar ilgi çekmektedir.

 

Camara de Senodores

Bunlar şehirde “ambulantes” olarak da bilinen sokak satıcılarıdır ve bunların geçmişi, İspanyol öncesi dönemlere kadar uzanır. 2007 yılında Meksika hükümeti bu sokak satıcıları ile mücadele etmeyi denedi ama başarılı olamadılar çünkü bu yasadışı kişilerin sayıları binlerce idi.

1003 yılında şehirde 200 bin civarında sokak satıcısı bulunduğu öğrenilmiştir. 1993 yılında tarihi şehir merkezinde sokak satıcılarının sayısının azaltılması için büyük mücadeleler verilmiştir.

Ancak yine de zamanla seyyar satıcıların sayısı büyümeye devam etmiştir. Son olarak 2007 yılı sonlarında, tarihi şehir merkezindeki birçok sokak satıcısı temizlenmiştir. Evet, tarihi şehir merkezinde 2013 yılında yaklaşık 25.000 sokak satıcısı bulunduğu söyleniyor yani tarihi şehir merkezini gezerken çok sayıda sokak satıcısı göreceksiniz.

Meksika Mexico City Tarihi Merkez Museo del Estenquillo
Meksika Mexico City Tarihi Merkez Museo del Estenquillo

 

Museo del Estanquillo in Mexico City

Müze: Meksika halkı için, eğlenceli olma umuduyla inşa edilmiştir. Onun kurucusu Carlos Monsivais’tir.

Müzede: film, müzik, heykel ve popüler sergiler bulunmaktadır. Ama aslında Meksikalılar müzede bulunan günlük objelerin çoğunu, popüler kültürlerinin bir nesnesi olarak tanımaktadırlar.

Müzede sergilenen 12.000 civarında nesne: Carlos Monsivais tarafından üç yıl boyunca toplanmış olup bunlar arasında bulunanlar: modeller, albümler, takvimler, müzik puanları, reklam ve ders kitapları, kayıtlar, minyatürler ve fotoğraflardır.
Müzenin üst katında: geniş ve rahat bir teras bulunmaktadır. Buradaki kafede mola verebilirsiniz.

Meksika Mexico City Tarihi Merkez San Felibe Neri Temple

San Felibe Neri-Temple of San Felipe Neri “La Profesa”

Bu Katolik kilisesi 16. yüzyılda Cizvitler tarafından kurulmuştur. Yapı 17. ve 18. yüzyıllarda barok tarzında dekore edilmiştir. Kilisede önemli bir tarihi sanat koleksiyonu olduğu söyleniyor.

Doğu Zocalo Siteleri

Meksika Mexico City Tarihi Merkez Museo de la Secreteria

Museo de la Secretaria de Hacienda Credito Publico-SHCP

1547 yılında, ilk İspanyol piskopos Fray Juan de Zumarraga: ikametgah için burayı seçti ve yapılan yapı, koloni boyunca, mütevazi ve orijinal yapısını korudu. Aslında: burada Aztek kültürünün savaşçı yer altı ve koruyucu tanrısının tapınağı yani piramidi bulunuyordu.

Saray, bugünkü görünümüne 18. yüzyılda ulaştı. Özellikle sütunları, taş oyma havuzları ve iki güzel avlusu popülerdir. Üst katta bir balkon görülmektedir.

Yapı 1994 yılında müze olarak açıldı. Burada iki sergi salonu bulunmaktadır. Müzede: aylık programlar ile müzik, tiyatro, dans, konferans, kitap sunumu, sergiler ve sanat atölyeleri etkinlikleri düzenlenmektedir.

 

La Santisima Church

La Santisima Trinidad kilisesinin olağanüstü cephesindeki Holy Trinity temsili resmi altındaki, kıvırcık bitki motifleri ve 12 havari dekorasyonu ilgi çekmektedir. Bu ilginç cephe 1755-1789 yılları arasında inşa edilmiştir ve şehir içindeki en iyilerin başındadır.

Yapımında Sagrario Metropolitano mimarı Lorenzo Rodriguez görev yapmıştır. Yapının diğer bir özelliği de papalık taçı şeklindeki çan kulesidir.

 

Jose Luis Cuevas Müzesi-Museo Jose Luis Cuevas

Cuevas 1934 yılında Mexico City şehrinde doğdu. Kendisi sayısız dergi ve kitapları resimlemesiyle tanınmaktadır. 1953 yılında Meksika duvar resimlerini kınayan makalesi yayınlandı. Çünkü sanatsal özgürlüğü savunuyordu.

Evet bu ünlü Meksikalı ressam: dünyanın çeşitli ülkelerindeki müze ve galerilerde kişisel sergiler açtı ve birçok ödül kazandı.

Müze: şehrin tarihi merkezinde bulunan Santa Ines manastırında 1992 yılında açıldı. Müzenin ilk müdürü, ölümüne kadar ilk eşi olan Bertha idi. 2000-2005 yılları arasında müzenin yönetimini ikinci karısı Beatriz del Carmen aldı.

Müzenin koleksiyonunda genellikle Latin Amerikalı sanatçılara ait 2000 civarında eser bulunmaktadır. Ana parçalardan biri ve en popüler obje: orta avluda bulunan “La Giganta” heykelidir. Bu bronz heykel 8 ton ağırlıktadır.

Kadın-erkek ikiliğini temsil eden yani çift cinsiyetli heykel, Charles Baudelaire’nin bir şiirden esinlenilerek 1991 yılında yapılmıştır. Müzenin “Erotik Oda” bölümünde, sanatçının gerçek ve kendi çizimleri bulunur.

 

House of the First Print Shop in the Americas

Burası Amerika’nın yani yeni dünyanın ilk matbaasıdır. Juan Pablos: 1539 yılında bu matbaada 35 kitap baskısına nezaret etmiş ve 1560 yılında burada Amerika’nın ilk katabı basılmıştır.
Matbaanın bulunduğu yapı: Templo Mayor kutsal alanının dış kenarında 1524 yılında Geronimo de Aguilar tarafından inşa edilmiştir.

1539 yılında Avrupa’dan getirilen ilk matbaa burada kuruldu. İlk olarak kilise ile ilgili belgeler yayınlanmaya başladı. Bu belgelerden birisi başpiskopos tarafından bizzat yazılmış “Meksika Dilde Kısa ve En kısa Hıristiyan Doktrini” başlıklı belgedir.

1847 yılında ABD askerleri, binayı işgal ettiklerinde içinde bulunan arşivleri de yok ettiler. Ardından bina 1989 yılına kadar siviller arasında birçok kez el değiştirdi. 1989 yılında ise UAM isimli kağıt ve baskı hizmetleri yapan bir kuruluş evi satın aldı ve restore etti.

Yapılan restorasyon çalışmalarında zemin yüzeyinde, 82 cm boyunda bir Aztek baş şeklindeki taş keşfedildi.

Günümüzde yapı konferanslar ve kurslar, çeşitli sergiler ve UAM için sürekli eğitim merkezi olarak hizmet vermektedir. 2008 yılında Meksika Kitap Müzesi, burada açılmıştır.

Cathedral Nuestra Senora de Balvanera ve San Charbey Sanctuary

Kilise ilk olarak 1573 yılında kurulmuştur. Daha sonra 1668 yılında bir manastır olmuştur. Ancak: rahibeler Reform Yasalarına karşı çıkınca, manastır ve kilise yıkılmış, diğer binalar boşaltılmıştır. Ana sunak 19. yüzyıldaki siyasi mücadeleler sırasında tahrip edilmiştir. Daha sonra yenilenen kilise: Meksika’da barok tarzdaki manastırların ortak özelliklerini gösterir. Çan kulesi karo kaplıdır.

Meksika Mexico City Tarihi Merkez Palacio de la Autonomia

Palacio de la Autonomia de UNAM

Yeni İspanyol darphanesinin ilk temsilcisi olan Luis Rivera: başlangıçta burada bir çiftlik evi inşa ettirdi, ardından burası Santa Teresa Manastırı ve ardından 19. yüzyılda Ulusal Öğretmenler birliği binası olarak yeniden inşa edildi.

1910-1924 yılları arasında burası Meksika Ulusal Üniversitesi Rektörlüğü olarak kullanılmıştır. 1929-2004 yılları arasında ise burası üniversitenin bağımsızlık sarayı olarak kullanılmıştır.

 

Sagrario Metropolitano

Bu kilise katedralden bağımsızdır ve meydanın doğu bölümündedir. Yapı 1768 yılında Lorenzo Rodriguez tarafından tasarlanmıştır. Cephede geometrik süslemeler hakimdir. Yüksek sunak, 1829 yılında bir yerli öğrenci Manuel Tolsa tarafından yapılmıştır.

Ancak iç kısım 18. yüzyılda yangın ve deprem sonucunda tahrip olmuştur. Son bir not: yapı toprakaltındaki göl yerleşkesi sonucu olarak bir taraftan batmaktadır.

Meksika Guanajuato

Meksika Guanajuato

 

Burası yerli dilinde “Kurbağalar Yatağı” anlamına gelmektedir. Yerliler bölgeye ilk geldiklerinde, bataklığa benzeyen zemini beğenmeyip “burada ancak kurbağalar yaşar” demişlerdir. Şehir başkent Mexico City şehrine otobüsle 5 saat uzaklıktadır.

1552 yılında İspanyol komutan Juan de Jaso; Guanajuato bölgesinde gümüş yataklarına rastlamıştır. 16. ve 17. yüzyıllarda İspanyollar bu kasabaya akın edince nüfus hızla artmıştır. Katolik kilisesinin gönderdiği papazlar, kasabalarda aralarında San Cayetano gibi görkemli yapıların bulunduğu 15’e yakın kilise ve manastır inşa etmişlerdir.

18. yüzyılda bölgedeki Valenciana madeni tek başına dünyanın gümüş üretiminin üçte ikisini sağlamıştır.

Daha sonra kasaba çevresinde altın, bakır, kurşun ve civa yatakları da bulununca, yerel halk bu gelişmelerden öyle memnun olmuş ki, mevcut refahları bozulmasın diye ülkelerinin bağımsızlık savaşına bile destek vermemiştir.

Meksika Guanajuato

 

Guanajuato bu bölgenin en güzel yerleşim yeridir. Kasaba, sinema yapımcılarının da dikkatini çekmiştir. 2003 yılında gösterime giren: Antonio Banderas ve Salma Hayek’li “Bir zamanlar Meksika’da” filmi burada çekilmiştir.

Birçok sokak trafiğe kapalıdır. Şehrin, biri gidiş biri geliş olmak üzere sadece iki ana caddesi vardır.

Guanajuato nehrini takip eden bu caddelerden biri yeraltındadır. Sokaklar küçük geçitlerle birbirine bağlanmıştır.

Bunların en ünlüsü yalnızca 68 cm genişliğindeki Öpücük geçididir. Zamanında iki aşık, geçidin iki yanındaki evlerinin balkonuna çıkar ve burada öpüşürlermiş.

Efsaneye göre: burada öpüşen çiftler 7 yıl mutlu olmayı garantiliyorlarmış. Guanajuato’nun rengarenk çiçeklerle dolu küçük, şirin meydanında gezinmek çok keyiflidir.

Şehir yıllık Cervantino Festivaline ev sahipliği yapmaktadır.

Şehir 1988 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine dahil edilerek koruma altına alınmıştır.

Meksika Guanajuato

 

GEZİLECEK YERLER

Meksika Guanajuato San Cavetano Kilisesi

 

San Cayetano Kilisesi-Iglesia de San Cayetano

Bu dini yapı “La Valenciana” gümüş madeni girişine yakın “La Valenciana” köyündeki (bir zamanlar bu köyde 20.000 kişi yaşıyormuş) en etkileyici yapılardan birisidir.

Yapı 18. yüzyıla tarihlenmektedir. Şehir manzaralı bir tepenin üzerinde durmaktadır. Sömürge döneminde La Valenciana gümüş madeninin büyük zenginliğinin bir anıtı olarak durmaktadır.

Kilise: La Valenciana gümüş madeninin orijinal sahibi tarafından inşa ettirilmiştir. İnşaatına 1765 yılında başlanmış ve gümüş madenlerinden gelen kar ile finanse edilmiş ve 1788 yılında tamamlanmıştır.

Yapıda “cantera rosa” olarak bilinen yerel bir pembe taş kullanılmıştır. Cephe Meksika barok tarzında oyulmuş ve yan taraflar neo medejar tarzı kemerlerle süslenmiştir.

Kilise bitmiş denilse de, sağ tarafındaki ikinci çan kulesi ve saati eksiktir. Ama özellikle kilisenin içinde 18. ve 19. yüzyıla ait muhteşem güzellikler görmek mümkündür.

Günümüzde burası Guanajuato Üniversitesi Sanat Okuluna ev sahipliği yapmaktadır ve burada müzik odaklı farklı etkinlikler düzenlenmektedir.

Meksika Guanajuato Kıss Allev

 

Kıss Alley-Callejon del Beso

Eğer eşiniz veya sevgilinizle romantik bir zaman geçirmek istiyorsanız “Kiss Alley” denilen “Callejon del Beso” sokağına gitmelisiniz. Bu sokak: Alley Plaza de los Angeles yakınındadır. Burası iki genç sevgilinin dramatik bir hikayesine tanıklık etmesiyle tanınır.

Buradaki dar bir sokakta iki balkon bulunmaktadır. Bu balkonlardan birine çıkıp öpüştüğünüzde, yörenin yerlileri küçük bir ücret karşılığında fotoğrafınızı çekerler. Öte yandan bu geleneği yaparsanız, 7 yıl boyunca kötü şansın sizden uzak kalacağı söyleniyor.

Evet burası hakkında anlatılan efsaneyi de bilmelisiniz: Dona Carmen: inatçı ve öfkeli bir babanın tek kızıdır. Dona Carmen: evlerine yakın bir kilisede Don Luis ile tanışır ve birbirlerine aşık olurlar.

Ancak babası, azalan serveti nedeniyle Dona Carmen’i zengin ve soylu bir İspanyol ile evlendirmek ister. Evlenmediği takdirde kendisini kilitli bir manastırda tecrite göndermekle tehdit eder.

Dona Carmen ve arkadaşı Dona Brigida ağlarlar ve birlikte dua ederler. Daha sonra Dona Brigida: Don Luis ile arasında mesaj alıp götürmeye başlar. Dona Carmen: evindeki bir pencereden dışarı eğildiğinde karşı taraftaki duvara dokunabilmektedir.

Yani ev mümkün olduğu kadar dar bir sokaktadır. Bunun üzerine, sokağın diğer tarafındaki ev: genç sevgili fakir madenci Don Louis tarafından alınır. Böylece iki genç sevgilinin konuşmaları mümkün olacaktır.

Don Luis: o evin sahibi öğrenir ve evi satın alır. Evin balkonuna çıkıp, Dona Carmen hayalleriyle yaşamaya başlar. Dona Carmen de buna çok sevinir çünkü hayallerindeki adam çok yakındadır.

Bu iki aşığın konuşmaya başlamasının üstünden birkaç dakika geçmiştir ki, odanın arkasından Dona Carmen babasının bağırmalarını duyar. Arkadaşı Dona Brigida, babasının odaya girmesini engellemeye çalışsa da başaramaz ve babası Dona Brigida’yı iterek odaya girer ve hançeriyle tek bir darbede Dona Carmen’i öldürür.

Don Luis: sessizlik içinde şok olur. Dona Carmen’in tuttuğu eli yavaş yavaş soğur ve Don Luis: bu pürüzsüz, soluk ve cansız sevgilisine bir öpücük bırakır. Evet tam bu nokta: günümüzde “Kiss Alley” olarak bilinmektedir.

İki evin iki balkonu arasındaki mesafe, yalnızca 69 cm. dir. Don Luis: bu ayrılık sonrasında “La Valenciana” madeninde intihar etti.

Meksika Guanajuato Don Kişot Müzesi

 

Don Kişot Müzesi-Museo Iconografico del Quijote

Burası Allende Plazada Don Kişot ve onun yaratıcısı Sancho Panza’ya adanmış bir müzedir. 1987 yılının sonlarında açılan müzede 17 oda ve avlularda: Salvador Dali, Jose Guadalupe Posada gibi sanatçıların resim, baskı, heykeller ve el sanatlarını kapsayan 800 parça eser sergilenmektedir.

Öte yandan bu eşsiz koleksiyonda Don Kişot figürleri ilgi çekmektedir. Ayrıca: Honore Daumier, Pablo Picasso ve Miguel de Cervantes Savedra gibi sanatçıların eserlerine isimlerini veren kahramanların figürleri de bulunmaktadır.

Meksika Guanajuato Yer altı Sokağı

Yer altı Sokağı

Burası da şehirde kaçırılmaması gereken bir yerdir. Calle Miguel Hidalgo olarak bilinen, şehrin içinde çalışan eski bir nehir alanıdır. Günümüzde ise şehir trafiğini hafifletmek için kanal yol olarak inşa edilmiştir.

Meksika Guanajuato Plaza Mayor

Plaza Mayor-La Paz

Burası şehrin merkezinde, şehrin en güzel binalarıyla çevrili, yarı üçgen kare bir meydandır. Meydanda bulunan bronz anıt, mermer ocağı bazlı ve kurtuluş savaşının sonunu anmak için yapılmıştır. Anıt Başkan Porfirio Diaz tarafından 27 Ekim 1903 tarihinde açılmıştır.

Meksika Guanajuato Teatro Juarez

Teatro Juarez

Bu yapı 1872-1903 yılları arasında inşa edilmiş ve Meksika’nın en güzel tiyatrolarından birisidir. Tiyatro Başkan Diaz tarafından 27 Ekim 1903 tarihinde açılmıştır. Özellikle: 8 tane Roma Dor sütunları ilgi çekmektedir. Konumları arasında bir art nouveau fuaye bulunmaktadır.

Meksika Guanajuato Hidalgo Pazar

Hidalgo Pazar

Burası da Başkan Diaz tarafından 1910 yılında açılmıştır. Onun cephesi yöreye özgü pembe taştır. İnce demir kulesinin tepesinde dört yüzlü bir saat bulunur. Metal kubbede 30 pencere bulunur ve 35 metre genişliğinde ve 70 metre uzunluğundadır. Burada özellikle yöresel tatlılar ve el sanatları satın alabilirsiniz.

 

Mumya Müzesi-Museo de los Momias

Şehre gelen turistlerin ilk uğrak yerlerden birisidir.
19. yüzyılda şehirde uygulanan bir mezarlık vergisi varmış. Her mezar için yıllık vergi ödeniyormuş. Eğer ölünün yakınları bu vergiyi ödemezse, mezar yeri hakkını kaybeder ve merhumun naşı mezarından çıkarılırmış.

Sonunda, kimse bu vergiyi ödemeye yanaşmayınca gömülenlerin % 90’ının mezarları Belediye tarafından boşaltılmıştır. Bu arada 1833 yılında Guanajuato’da kolera salgını baş göstermiştir. Ölüler, salgın yayılmasın diye aceleyle gömülmüştür. Salgında ölenlerin yakınları mezarlık vergisini ödemeyince mezarlar açılmış ve bazı ölülerin bedenlerinin bozulmadan kaldığı fark edilmiştir.

Bölgenin kuru havası ve topraktaki mineraller bir nevi doğal mumyalama işlevi görmüştür. 1865 yılında Santa Paula mezarlığında yatan ilk mumyalanmış vücut ayıklanır ve yüzden fazla beden mezarlıktan alınıp sergilenmeye başlamış ve böylece 1865 yılında Mumya Müzesi resmen açılmıştır.

Ölülerin açıkça sergileniyor oluşu ürkütücülüğü bir yana, mumyaların yüzünde de korkunç ifadeler vardır. Mezarlar boşaltıldığında, mumyaların yüz ifadelerinden salgının yayılmasını engellemek isterlerken merhumların bazılarının diri diri gömüldüğü anlaşılmıştır.

Alman yönetmen Werner Herzog, bu mumya görüntülerini “Vampir Nosferatu” filminde kullanmıştır.

Ölülerin bedenlerinin bu şekilde sergilenmesinin etik olup olmadığı sorusu, yıllık bir milyona yakın ziyaretçi sayısı göz önüne alınınca boşlukta kalmıyor olabilir. Müzenin, kasabanın turizm bütçesine katkısı yadsınamaz.

Mumyalar bu müzede camlar arkasında, vitrin benzeri yerlerde sergileniyor. Kimisinin üzerinde halen yırtık pırtık elbiseleri duruyor, kimisinde ise sadece çorapları vardır.

Meksika Guanajuato Hidalgo Pazar

Müze turunun sonunda, asıl etkileyici sahneye tanık oluyorsunuz. “Dünyanın en küçük mumyası” etiketiyle sergilenen altı aylık cenin.

Sezaryan sırasında annesiyle birlikte ölmüş, bedeni şu an neon ışıklar altında sergileniyor. Yapılan araştırmalara göre kadının ölüm yaşının 40 olduğu yani 19. yüzyılda anne olmak için çok fazla yaşlı olduğu düşünülüyor.

Böyle ileri bir yaşta gebelikte gerekli besinleri alamadığı ve o nedenle kötü beslenme yüzünden öldüğü veya aynı dönemde bir kötü kadın (fahişe) olduğu düşünülüyor. Bu dünyanın en küçük mumyası, başlangıçta annesinin kollarında sergilendi, şimdi ise ayrı sergileniyor. 5 yada 6 aylık bir gebelik sürecinde olduğu düşünülüyor. Muhtemelen ölü doğmuş ya da doğum sırasında ölmüş olabilir.

Müzeye gelen bazı anne-babaların yanlarında çocuklarını da getirmeleri bence bu görüntüler nedeniyle hiç hoş olmuyor.

Meksika Guanajuato Ölüler Günü

Dia de los Muertos-Ölüler Günü

Nobel ödüllü Meksikalı yazar Octavio Paz: yurttaşlarının ölüme yaklaşımlarını şöyle değerlendirir “Meksikalılar için ölüm bilindik bir şeydir.

Ölümün şakasını yapar, onu kucaklar ve hatta onu kutlarlar. Doğrudur, onlar da herkes gibi ölümü ancak en azından ölümle yüzleşince bilirler. Ölümü bazen küçümserler”

Octavia Paz “Meksikalılar ölümü kutlar” derken aslında mecazi anlamda söylemiyor.
Meksikada 28 Ekim tarihinde “Ölüler Günü” kutlamaları, resmi tatil ilan edilen 2 Kasım’a kadar sürüyor. 2 Kasım’da: ölülerin ruhlarının ilahi izinle dünyaya indiğine inanılıyor.

Böylece merhum, arkadaş ve akrabalarını ziyaret etme, dünya zevklerini yılda bir kez de olsa tatma olanağı buluyorlar. Angelito denen küçük meleklerin, yani bebeklerin ve çocukların ruhlarıysa büyüklerden bir gün önce, 31 Ekim gecesi iniyor ve ertesi günü ailesiyle birlikte geçiriyor.

Ölüler günü öncesinde mezarlıklar çiçeklerle süsleniyor. O sabah aileler, yitirdikleri yakınlarının mezarlarını ellerinde mumlar, kadife çiçekleri, içecek ve yiyeceklerle ziyaret ediyorlar. Çocuk mezarlarına oyuncaklar, büyüklerinkine ise tekila şişeleriyle gidiliyor. Ruh mezarını bulabilsin diye ağır kokulu tütsüler yakılıyor.

Ardından mezarın yanına piknik örtüleri seriliyor ve merhumun sevdiği yiyecekleri hep birlikte yiyorlar. Ölüm yakın zamanda gerçekleşmiş ise, aileler bazen mezarlığa arkalarında müzisyenlerle birlikte geliyorlar ve yakınlarının sevdiği parçaları çaldırıyorlar.

Ruh önce mezarlığa sonra da eve geliyor. Azteklerin ölülerini hatırlamak için yetiştirdikleri sarı/turuncu renkli kadife çiçekleri, ruhun evi bulmasına yardımcı oluyor. Evde “ofrendas” denen sunaklar, yani üzeri delikli, renkli kağıt örtülerle kaplı küçük masalar ruhun gelmesini bekliyor.

Sunakların üzerinde merhumun resimleri, mumlar, tütsüler ve bu güne özel yapılan tatlımsı “pan de muertos” (ölü ekmeği) bulunuyor.

Bunların yanında, yine merhumun sevdiği yiyecekler ve şekerden yapılan, alnına merhumun isminin yazıldığı bir kurukafa var. Ruh eve gelince bu yiyeceklerin özünü ve aromasını alıyor. Ruh evi terk edince bu yiyecekler ve şekerden kurukafa, akrabalar, arkadaşlar ve komşular arasında paylaşılarak yeniliyor.

Kurukafa geleneği ise, Azteklerden geliyor. Aztekler ve diğer Mezoamerika toplumları, esirlerin kafataslarını zaferlerinin sembolü olarak saklar, törenlerinde sergilerlermiş. İnanışlara göre kurukafa ölümü ve yeniden doğuşu simgeliyor.

Yaşamın sadece bir rüya olduğuna, ancak öldükten sonra bu rüyadan uyanıldığına inanan Aztekler ölümü bir son gibi görmezlermiş.

İspanyol işgalciler bu törenleri Katolik inanışına saygısızlık diye nitelendirerek barbar dedikleri yerlileri bu geleneklerinden vazgeçirmek için çok çabalamışlardır.

Çabaları sonuçsuz kalınca da bu törenleri biraz olsun Hıristiyan dinine uygun formata sokabilmek amacıyla “Ölüler günü” tarihini kendi Azizler Günüyle çakışacak şekilde değiştirmişlerdir.

Daha önceleri Azteklerin güneş takvimine göre, Ölüler Günü Ağustos başında kutlanıyormuş.

Ölüler günü gecesinde aileler yakınlarının ruhlarıyla yine mezarlıkta buluşuyor.Ruhları dansa davet etmek için mezarlığın girişindeki çanlar çalınıyor. Azteklerin güneşe hürmet danslarının bir benzeri olan The Danza de los Viejitos’ta (Yaşlı adamın dansı) hep beraber dans ediliyor.

Daha sonra kadınlar ve çocuklar karanlıkta ellerinde mumlarla yakınlarının mezarlarını buluyorlar. Dua ve ilahiler söylemeye ölen yakınlarının sonsuz huzura kavuşması için Tanrıya yakarmaya başlıyorlar. Erkeklerse sessizce olup biteni izliyorlar.

Sosyologlar, Meksikalıların bu geleneklerine halen sıkı sıkıya bağlı kalmalarını ve ölülerine yas tutmaktansa insanoğlunun varoluşunun devamını kutlamayı yeğlemelerini Meksika’nın fırtınalı geçmişiyle açıklıyorlar.

İspanyol işgalcilerin yerli katliamları ve kanlı Meksika Devriminin yanı sıra son dönemdeki kartellerin yarattığı şiddet, ister istemez “doğal olmayan ölümlerle yüzleşmeyi gerektiriyor.

Meksikalı entelektüellerin devrim sonrasında ölüm kavramını sürekli işlemeleri, bu konunun insanların zihninde iyice yer etmesine yol açmış. Diego Rivere bir konuşmasında bu konuyla ilgili olarak şöyle söyler “Bir bakın atölyeme. Her yerde ölümü göreceksiniz. Her boyutta ve her renkte ölümü”

Meksika Guanajuato Diego Rivera

Diego Rivera-Museo Casa Diego Rivera

Mumya müzesini gezdikten sonra Diego Rivera’nın müzeye dönüştürülen evine gitmelisiniz.
Diego ve ikiz kardeşi 1886 yılında bu evde doğmuştur. Anneleri doğum sırasında komaya girince öldü sanılmış.

Neyse ki, bir hizmetli nefes aldığını fark etmiş de kadıncağız canlı canlı tabuta konmaktan kurtulmuştur. Bir sene sonra Diego ikiz kardeşini kaybetmiş ve tek çocuk olarak büyümüştür.

Daha küçük bir çocukken ilk sergisini açan Diego aldığı bursla Madrid’e gitmiş, Avrupa’nın çeşitli ülkelerini dolaştıktan sonra, 1911 yılında Paris’e yerleşmiştir. Burada Cezanne’dan çok etkilenmiş kübizme yönelmiştir.

Meksika’ya döndükten sonra duvar resimleri yapmaya başlayan Diego 1929 yılında, Frida Kahlo ile evlendiği yıl, Meksika komünist partisiyle ters düşerek partiden atılmıştır.

Komünist parti, Diego’nun devletin hizmetinde çalışmasını kabul edilemez bulmuş. Diego devletten aldığı maaşla yetinemeyince Frida’yı da alarak Amerika’ya taşınmıştır. Detroit şehrinde çalışırken Rockefeller’in daveti üzerine New York şehrine gitmiş ve yeni RCA binasında devasa bir duvar resmi yapmaya başlamıştır.

İlk yaptığı işlerden biri Moskova’daki 1 Mayıs kutlamalarını resmetmek olunca, Rockefeller bu konuda rahatsız olduğunu söylemiştir. Bunun üzerine bir de Lenin’in portresini eklemesi, Diego’nun çok geçmeden işten kovulmasına neden olmuştur. Frida ile birlikte 1934 yılında Meksika’ya dönmek zorunda kalmıştır.

Yaptığı fresklere siyasi görüşlerini yansıtan Diego halk arasında politik bir lider gibi saygınlık kazanmıştır. Meksika tarih ve geleneklerini, toprak, çiftçi ve işçileri resmettiği canlı renklere sahip eserleri, Diego’yu sadece Meksika’nın değil, dünyanın 20. yüzyıldaki en büyük sanatçılarından biri yapmıştır.

Bugün birçok Meksikalı Diego’nun Frida’dan daha büyük bir sanatçı olduğunu düşünüyor ve onun haksız bir biçimde Frida’nın gölgesinde kaldığını iddia ediyorlar.

1954 yılında Frida’yı kaybettiğinde Diego yıkılmış “Artık söylemek için çok geç ama anladım ki hayatımdaki en harika şey Frida’ya olan aşkımdı”.

Frida’nın ölümünden bir yıl sonra: kendisine kanser teşhisi konmuştur. Diego’nun 1957 yılında kalp rahatsızlığından ölmeden önce, küllerinin Frida’nınkilerle karıştırılması vasiyetinde bulunmuş, bu vasiyeti devlet tarafından yerine getirilmemiş ve başkentteki Panteon Civil de Dolores mezarlığına gömülmüştür.

Bugün bu müzede, Diego’nun kişisel eşyalarının yanı sıra kübizm dönemi eserleri ve erken dönem çalışmaları görülebilir.