Ankara Hazine Müzesi

Ankara Hazine Müzesi

Önce müzenin yerinden söz edeceğim; Müzeye, Ulus semtinde eski Sümerbank binasının hemen sol yanında bulanan kapıdan girilerek ulaşılır.

Yani, Ulus meydanına yürüyerek sadece birkaç dakika uzaklıktadır.

Müzenin açık olduğu günler ve saatler: Salı, Çarşamba, Perşembe, Cuma günleri, saat: 13.30 ile 16.00 arasında ziyarete açıktır.

Ankara Hazine Müzesi

Evet, şimdi gelelim müzenin bulunduğu bina ve müze hakkında bilgiler vermeye:

Erken Cumhuriyet döneminin ilk binalarından olan ve halen Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Rektörlüğü tarafından kullanılan yer, 1926 yılında inşa edilmiştir.

Başvekalet ve Maliye Vekaleti binası olarak yapılmıştır.

Bu bina, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Hazine Dairesine de ev sahipliği yapmaktadır.

 

Rektörlük Binası

Hazine Müzesine ev sahipliği yapmakta olan ve Üniversitenin Rektörlük biriminin olduğu bina, 1926 yılında inşa edilmiştir.

Cumhuriyetin ilk bakanlık binasıdır.

Mimar Halim Mehmet ve Mühendis İrfan tarafından tasarlanmıştır.

1928 yılında İş Bankası binasına doğru ikinci ve üçüncü bloğu Mühendis İrfan ve Mütahit Mimar Yahya Ahmet tarafından eklenmiştir.

Bu tarihten sonra orta bloğu Başbakanlık, sağ bloğu Gümrük Müsteşarlığı ve sol bloğu Maliye Bakanlığı olarak hizmet vermiştir.

1950’li yılların sonlarına kadar Başbakanlık makamının bulunduğu bina bunu takip eden yıllarda Maliye Bakanlığına ev sahipliği yapmıştır.

2001 yılında sonra Gümrük Müsteşarlığınca kullanılmıştır.

Türk mimari üslubundan öğeler barındıran bu eşsiz bina, yeşilliklerle ve heykel süslemeli havuzlarıyla arka cephesinde geniş ve keyifli bir bahçeye sahiptir.

Müzenin bulunduğu Maliye Vekaleti, setler halinde Çankırı Caddesine inan yeşilliklerle kaplı bir bahçe içinde yer alır.

Yaklaşık olarak 1929’da düzenlendiği düşünülen bahçede heykeller ile süslü elips biçimli iki havuz bulunur.

Ankara Hazine Müzesi

Yapılması

Hazine Dairesi, Yeni Cumhuriyetin altın ve para rezervlerini güvende tutmak için yapılmıştır.

Almanya menşeli Ostertag firmasına Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle verilen sipariş doğrultusunda 1928 yılında Maliye Bakanlığının ek binasının yapılı ile eş zamanlı olarak çevresinde bir güvenlik çemberi kurularak inşa edilmiştir.

Ankara Hazine Müzesi

Müzede

Geç Osmanlı Dönemi ile Erken Cumhuriyet Dönemi iktisadi belgelerin, Uluslararası hükümet ve şirket istikrazları ve poliçelerin tıpkı basımları sergilenmektedir.

Hazine Kasa Dairesinin memurları tarafından tutulan Hazine-i Evrak’a ait defter örnekleri, burada altın ve para dışında Geç Osmanlı Dönemi ile Erken Cumhuriyet döneminden iktisadi belgelerin korunduğunu gösterir.

Ankara Hazine Müzesi

1930 yılında Merkez Bankasının kurulmasıyla, Hazine Dairesi, önemli evrak ve nesnelerin korunduğu bir mekana dönüşmüştür.

Ankara Hazine Müzesi

Diğer özellikleri

Evet, Hazine kasa dairesinin girişinde sürekli bir muhafızın beklediği demir parmaklıklı kapı bulunmaktadır.

Hazine dairesinin 6 tane farklı anahtarı bulunuyor.

Kasa dairesinin kullanıldığı dönemde bu altı farklı anahtar, altı farklı kişiye verilerek güvenlik sağlanıyordu.

Bir kişinin kasayı açabilmesi için 5 kişiden izin alması gerekiyordu.

Ayrıca, kasa dairesine girebilmek için de üç aşamalı giriş sisteminin tamamlanması gerekiyordu.

Evet, Hazine Kasa Dairesi, Cumhuriyet dönemindeki tüm ekonomik işlemlerin yürütüldüğü, paraların basıldığı ve kıymetli eşyaların saklandığı bir yapıdır.

Böyle bir mekanda olmak, insana tarihle iç içe olmayı hissettiriyor.

Ayrıca Cumhuriyetin nasıl kurulup ve ne şekilde bu günlere geldiği görülüyor.

Bu kapının açılmasının ardından, kasa dairesinin etrafında sürekli nöbetçilerin gezdiği bir koruma şeridinden geçiliyordu.

Bu şerit sayesinde yangın, sel ve benzeri durumların, hazineye ulaşması engelleniyordu.

Son bir not: burası Müze haline getirilmeden önce, buradaki evrak, belge ve diğerleri ne oldu? Bu soru elbette kafanızı meşgul edecektir. Burada bulunan her şey, paketlenmiş ve Milli Kütüphaneye gönderilmiştir.

Malezya Tarih

Malezya Tarih

Malezya’da yaşam: MÖ.230.000 yıllarına kadar uzanmaktadır. Çünkü: yüzyıllar boyunca bol yiyecek kaynaklarının bulunması: Cava insanını buraya çekmiştir.

MÖ.2000 yıllarında, yelkenli kanolarıyla buraya gelen göçmenler: yerli “Negrito” halkını buradan uzaklaştırdılar. Çin, Filipinler ve Endonezya adalarından gelen ve “Malay halkları” olarak isimlendirilen bu göçmenler: nehir kıyılarına yerleştiler. Güney Çin denizinden gelip kıyı boyuna yerleşen topluluklara ise “Orang Laut” yani “Deniz halkı” deniliyordu.

Bölgede ilk olarak “Hint” etkisi görüldü. Hindiçin Mekont vadisindeki Hintlileştirilmiş koloniler: bölgeye ilk ilgi gösterenlerin başında oldular. Bu koloniler, buraya gelirken beraberlerinde: Hint kültürü ve Budacılık felsefesini getirdiler.

Bu ilk sömürgeleştirme sürecinden dokumacılık ve metal işçiliği doğdu. Bölgedeki bu Hintleştirilmiş kolonilerin en güçlüsü: Srivija oldu. Bunlar: Sumatra adasındaki bölgelerinde bir deniz imparatorluğu kurdu ve Malakka boğazını denetim altına aldılar. Bu imparatorluk 14.yüzyılda çökerken: Malay yarımadası: Siyam ve Kamboçya imparatorluğu arasında paylaşıldı.

Bu Hint etkisi yanında, yukarı da sözünü ettiğim gibi, bölge Çinlilerin de ilgisini çekti. 1409 yılında: bir Çin filosu, Malakka’ya yaklaştı. Çinliler: burada yaşayanlara yaptıkları teklifte: Malakka’ya yağmacılara karşı destek vereceklerini ama karşılığında liman olanaklarından yararlanmak istediklerini ilettiler. 1411 yılında: Malakka halkı: Çinlilere istedikleri liman hakkı ve haraç ödemeyi kabul ettiler.

Ancak, bir süre sonra Çin: deniz ticaretinden çekildi. Bunun üzerine, Malakka’nın yeni hükümdarı: Müslüman ticaret birliğiyle ittifak kurdu. Bengalli gezgin tüccarlar: İslam inancını önce doğu kıyısına getirdiler ve İslam kısa sürede, bütün Malakka yarımadasında yayıldı.

1446-1459 yılları arasında hükümdar olan Malakka Sultanı Muzaffer Şah döneminde: İslam resmi bir dil kimliği kazandı.

1500’lü yıllara gelindiğinde: Sumatra’da bulunan Pasai limanı: Güneydoğu Asya’nın en önemli limanı haline geldi. Sultanlık: bütün Malay yarımadası ve Malakka Boğazından Sumatra’ya kadar olan bölgede hakim oldu.

16.yüzyılda: 1509 yılında bir Portekiz gemisi Malakka’yı ziyaret etti ve tüccarlar bölgeye yerleştiler. 1511 yılında ise Portekiz donanması Malakka’yı ele geçirmek üzere hareket etti. Bunun üzerine, saray halkı güneye kaçarak Johar bölgesinde yeni bir Müslüman Malay iktidarı kurdular.

130 yıl süren Portekiz yönetimi genelde istikrarsız geçti. Malay güçlerinin saldırıları ve sıtma, Portekizlileri yıprattı. İlk koloniyi oluşturan 600 erkek Portekizli: lüks bir yaşam sürerken büyük bir Avrasya topluluğu oluşturmak için yerli kadınlarla evlendiler.

1633 yılına gelindiğinde bu kez: baharat ticaretinden pay almak isteyen Hollandalılar: Malakka’yı 8 yıllık ticari ablukaya aldılar. 1641 yılında Portekizliler teslim oldular. Hollandalılar, Portekizlilerden farklı olarak: Malaylarla alışveriş yapmaya karar verdiler. Bu sırada Malaylar: Singapur ve Riau adalarına hakimdiler.

Johor şehri: bölgedeki en güçlü Asya yönetim merkezi oldu. Hollandalılar: Perak ve Kedah bölgelerine saldırdılar ve ele geçirdikleri yerlerde, kendi adamlarını şef ilan ettiler ve böylece Johor yönetiminin arkasında, Hollandalıların gizli iktidarı başladı.

18.yüzyılın sonlarına doğru: İngilizler, Malaya ile ilgilenmeye başladılar. Portekiz ve Hollanda ticaret merkezlerinden farklı olarak: Penang gümrüksüz bölge ilan edildi ve böylece göçmenler ve tüccarlar buraya akın ettiler. 1801 yılında Thomas Stamford: 24 yaşında Penang şehrine geldi.

Kendisi: Malay diline ve geleneklerine hakim bir konum ortaya koyunca: İngiltere-Malay ilişkilerinde hızla gelişme görüldü ve bölgede İngilizlerin 150 yıl süren iktidarı başladı. İngiltere ve Hollanda arasında 1814 yılında imzalanan Londra andlaşması sonucunda: Malakka boğazı bölündü. Yüzyıllar boyunca: ortak dil, din, siyasi, kültürel ve toplumsal gelenekleri paylaşan Sumatra ile yarımada ikiye bölündü.

Sumatra, Cava ve Singapur’un güneyindeki adalar: Hollandalıların oldu. İngilizler ise: yarımada ve Borneo bölgelerini aldılar. 1826 yılına gelindiğinde bölgede İngiliz yasaları yürürlükte olmasına rağmen, çok az İngiliz yaşadığı görülür. Nüfusun büyük bölümü, iç kısımlarda nehirlerin arasındaki düzlüklerde yaşıyordu.

1896 yılında: Malay Eyaletleri Federasyonu ilan edildi. (Buna üye olanlar: Perak, Selangor, Negeri Sembilan, Palang) General Frank Swettenham: başkenti Kuala Lumpur olan federasyonun ilk yöneticisi oldu.

19.yüzyılda: Borneo’nun gelişmemiş olduğu görülüyor. Bölgenin başlıca gelir kaynağı: Sarawak nehri kıyısından Çinliler tarafından çıkarılan “altın” ve “antimon” du.

1839 yılında: Singapur valisi: Brunei Sultanlığı ile ticari ilişkileri geliştirmek için hamle yaptı. İngiltere-Birmanya savaşlarında gösterdiği cesaretle öne çıkan Brooken: 1841 yılında Sarawak’ın racası ilan edildi. Çinlilerle çatıştı ve Çinlileri Sarawak sınırına sürdü. Bunun ardından, cesareti kırılan Çinliler yarımadadaki ticari üstünlüklerini kaybettiler.

1877 yılında İngiliz işadamı Alfred Dent: kuzeydoğu Borneo bölgesini “Brunei” sultanlığından kiraladı ve 1888 yılında Sarawak ve Brunei birleşti ve bölgeye “Kuzey Borneo” ismi verildi.

20.yüzyıl başlarında İngiltere yarımada üzerindeki denetimini genişletti. Kuzey Borneo, Brunei ve Miri bölgelerinde petrol bulundu. İngiliz ve Hollanda şirketleri: Singapur’u petrol ikmali ve ihracı için bölgenin deposu olarak kullanmaya başladılar. Ancak: Malay ekonomisi, asıl atılımını: Henry Ridley’in “kauçuğu” buraya getirmesiyle yaptı.

Otomobil ve elektrik sanayinde kauçuğun kullanılıyor olması: özellikle I. Dünya Savaşı sırasında kauçuğa olan talebi zirveye ulaştırdı. 1930’lu yıllarda Malay yarımadası dünya kauçuk üretiminin büyük kısmını karşılıyordu.

Ancak kauçuk ve kalay üretiminde denetim İngilizlerin elindeydi. İngilizler, siyasi yönetimi iyice baskı altına aldılar ve yalnızca kendi refahlarını ve güvenliklerini sağlayacak sultanları iktidara getirdiler.

1934 yılındaki Nüfus Sayımında: kauçuk ve kalay talebinin artması sonucu üretimi karşılamak için bölgeye çok sayıda Malay olmayan göçmenlerin geldiği anlaşıldı. 1939 yılında: dünya ekonomik bunalımı ve küçülen piyasalar nedeniyle: iş piyasasındaki etnik rekabet arttı ve Çinliler ve Hintlilere karşı: bölgede Malay milliyetçiliği ortaya çıktı.

1939 yılında: tutucu Müslüman liderler: Kuala Lumpur şehrinde düzenlenen kongrede bir araya geldiler. 19. yüzyılda İngiltere ve Hollanda tarafından parçalanan bölge: Malay-Endonezya bilincini yeniden canlandırmak için yoğun çaba harcadılar, ancak bu sırada bölgede savaş rüzgarları esiyordu.

Japon işgal birlikleri, 8 Aralık 1941 tarihide Malezya’nın doğu kıyısında Sabak şehrine girdiler. Çünkü: Japonlar tarafından Malezya’nın: kauçuk, petrol ve kalay yatakları ilgi çekiyordu. Yarımadadaki İngiliz birlikleri bir kara saldırısına karşı hazırlıksız olduklarından; özellikle Hintli askerler büyük kayıplar verdiler.

Japonlar: Kedah ve Kelantan ardından, Tayland’a saldırdılar. Singapur deniz üssü İngilizler tarafından boşaltıldı. 1942 yılında başkent Kuala Lumpur Japonların eline geçti ve ardından Japonlar Singapur’u ele geçirdiler.

Japonlar bütün bölgeyi ele geçirirken, Miri ve Brunei’deki petrol yatakları, geri çekilen İngiliz ve Hollandalılar tarafından tahrip edildi. Japonlar: müttefik askerlerine karşı acımasız davranırken, yerli Malay halkına ve hükümdarlarına karşı farklı davranıyorlardı. Maaşa bağlanan hükümdarlar, Malay geleneklerini ve İslam dinini korudular.

Japonya’nın teslim olmasının ardından: Malezya topraklarında Çinli komünistlerin yönettiği güçlü bir direniş ordusu kaldı. Çinliler ve Hintliler: uzun vadeli çıkarlarını korumak için Malaylarla siyasi eşitlik istediler. 1948 yılında İngiltere tarafından “Malay Federasyonu” kuruldu.

Çünkü: İngiltere, Malayları: Çinliler ve Hintlilere karşı korumak istiyordu. Bir İngiliz vali tarafından oluşturulan merkezi idare: Eyaletlerin Malay hükümdarlarına büyük yetkiler verdi. Kuzey Borneo ve Singapur’a kraliyet statüsü verildi. Tüm bu faaliyetlerde Çinliler enterne edildiler.

1950’li yılların başında: komünist isyancılar, orman içlerinde başlattıkları gerilla savaşında: İngilizlere büyük kayıplar verdirdiler ve bölgede İngilizler tarafından “olağanüstü durum” ilan edildi. Çinlilerin yurttaşlık hakları genişletildi ve Çin kökenlilerin devlet dairelerinde çalışmalarına izin verildi.

İngiltere’de eğitim görmüş Malay Çinlileri ve Malay Hint kongresi: ittifak kurdular ve 1953 seçimlerinde parlamentoda büyük çoğunluk kazandılar.

1957 yılında bağımsızlık ilan edildi ve olağanüstü durum sona erdi. 1963 yılına gelindiğinde, federasyonun adı: Malezya oldu. Ancak: Singapur: Malay ayrıcalıkları konusunda Kuala Lumpur ile çatıştı. Singapur siyasi partileri: etnik değil toplumsal ve ekonomik temeller üzerine yeniden örgütlenme istiyorlardı ve bu durum Malay kitleleri kızdırdı. 1964 yılında ayaklanmalar başladı ve Singapur federasyonda çıkarıldı.

1967 yılında Penang şehrinde yine bir ayaklanma oldu. 1969 yılında ise bu kez Kuala Lumpur şehrinde dört gün süren bir ayaklanma yaşandı ve Anayasa askıya alındı, olağanüstü durum ilan edildi. 1979 yılında yeni Malay yönetimi: Malayların ve öteki yerli halkların konumlarının güçlendirilmesine önem verdi. Malay dili resmen benimsendi. Malezya’nın ihracatı arttı ve güçlendi.

21. yüzyıla girildiğinde, Malezya ekonomisinin istikrar kazandığı görüldü. Ülke tarihinde, 2004 yılında meydana gelen Tsunami felaketi de önemlidir. Malezya, bu yıkımdan yalnızca güneyde yer alan Sumatra sayesinde kurtuldu.

İngiltere York Genel

İngiltere York Genel

Şehir: 2007 yılında Avrupa’da: 130 şehir arasından “Yılın Turizm Şehri” seçilmiştir.

Antik tarih, romantik bir atmosfer ve eğlenceli aktiviteler. İşte: York şehrini tanımak için üç kelime. Şehir: çiftler, aileler ve guruplar için mükemmel bir tatil yeri olarak bilinir. Şirin Arnavut kaldırımlı sokaklarında, zarif mimariyi izleyerek gezebilirsiniz. Nehir kenarındaki kafelerde bir şeyler yudumlarken: şehrin canlı kafe kültürünü görebilirsiniz.

Şehir: Roma döneminde Ouse ve Foss nehirleri çevresindeki araziyi savunmak için buraya kurulmuştur. Ancak: bu arazi çok bataklık olması ile bilinmektedir. Özellikle: Ouse nehri nedeniyle sürekli sel tehdidi ve sel baskınları yaşanmıştır. Bu yüzden: Ouse nehri boyunca duvarlar yapılmıştır. En son olarak Ekim 2000 tarihide: şehir yine sel felaketine uğramış ve 300 ev sular altında kalmıştır. Şehrin içinde ve çevresindeki birçok arazi: yıllar boyunca sel tehdidini yaşamış ve yaşamaktadır. Ouse nehri boyunca: günümüzde taşkın çayırları yapılarak önlemler alınmıştır.

Amerika keşfedildikten sonra, İngiltere’den buraya ilk gidenler “York” şehrinden gitmişlerdir ve Amerika’da yaşadıkları şehri “New York” ismini vermişlerdir. Öte yandan yine bir söylenti var. İlk olarak Hollandalılar tarafından kurulan ve “New Amsterdam” ismiyle bilinen “New York” şehri, 1665 yılında İngilizlerin eline geçince, İngilizler buraya “New York” ismini vermişlerdir.

Şehir: günümüzde “düşesi” ile meşhurdur. İngilizler: bu küçücük şehri hatta kasabayı tanıtmak için reklam unsurunu had safhada kullanmışlardır. Yani: gidilip görülesi yerleri biraz abartılmıştır. Her yeri müze ve yokuş olan bu İngiltere şehrinde yalnızca: turistik açıdan düşündüğünüzde “Katedral” mutlaka ve mutlaka görülmesi gereken yer olarak bilinir, hadi bir de “Clifford” kulesi ve “Demiryolu” müzesi: başka derseniz yok.

Yine de şehrin daracık sokaklarında gezinebilir, pub ve barlarında zaman geriçebilirsiniz. Tüm tarihi binalar günümüzde dükkan olarak kullanılsa da, iç yapılarının bozulmamış olduğunu gördüğünüzde, İngilizlerin tarihe ne ölçüde bağlı kaldıklarını anlayacaksınız. Hatta: şehrin ortasından geçen yıkılmamış surlar: İngiltere’de tarihin nasıl yaşatıldığının en büyük ifadesidir. Özellikle: tam bir ortaçağ havasını yaşamak isterseniz, mutlaka “The Shambles” caddesini ziyaret etmelisiniz. Şehrin merkezindeki bu sokakta, birçok dükkanlar, restoranlar ve ilgi çekici mekanlar bulunuyor.

 

TARİHİ

Şehir ilk olarak Romalılar tarafından bölgeye gönderilen 9. lejyon tarafından, MS.71 yılında “Eboracum” ismiyle kurulmuştur. Ancak, Romalılar gelmeden önce bölgede “Keltler” yaşıyorlarmış. Yaklaşık 50 dönümlük alanı kapsayan kalede, 6000 asker barınıyordu. Takip eden dönemde birkaç Roma İmparatoru bölgeyi ziyaret etmiştir.
MS.400 yılında, Romalıların bölgeden çekilmesinin ardından: Anglo-Saksonlar bölgeyi işgal etmişler ve 7. yüzyılda Kral Edwin York şehrini başkent olarak ilan etmiştir.
627 yılında ilk Minister kilisesi buraya inşa edilmiştir. Böylece: şehir dinsel bir merkez haline gelmiştir.

866 yılında şehir Vikingler tarafından işgal edilir ve şehre “Jorvik” adını verirler. Bu dönemde, şehir Viking ticaret yollarının bir parçası olur.

1068 yılında, Yorklular ayaklanır ve isyanın ardından bu kez Kral William: şehirde Mottes nehri yanında iki kale inşa ettirir. 11.Yüzyılda şehirde pamuk üretimi yoğunlaşır ve şehir İngiltere’nin en önemli ikinci şehri olur.
1080 yılında, bu kez şehirde Başpiskopos Thomas tarafından bir Minster katedrali inşa edilmeye başlanır.

12. yüzyıla gelindiğinde, şehrin hızla geliştiği görülür. Ortaçağ döneminde önemli bir yün ticaret merkezi olarak büyümüş ve gelişmiş ve ülkenin kuzey bölgesinin başkenti olmuştur.
Tudor döneminde ise şehirde gerileme süreci başlamıştır. Çünkü pamuk üretimi ülkenin başka yerlerine kaymıştır.

1644 yılındaki iç savaş sırasında şehir kuşatılır ve bütün ortaçağ dönemi evleri yok olur.
1839 yılında şehre demiryolu getirilir. Bu demiryolu: York şehrinin hızla gelişmesine neden olur. 1968 yılında ise: şehirdeki önemli varlıklar: koruma altına alınmıştır.

 

ULAŞIM

Mükemmel demiryolu ve otoyol ağları nedeniyle, York şehri, İngiltere’de en kolay ulaşılır şehirlerden birisidir.
Demiryolu bağlantıları ile: Londra şehrine 1 saat 50 dakika uzaklıktadır. Edinburg: 2 saat 23 dakika, Manchester: 1 saat 24 dakika, Newcastle: 55 dakika, Nothingham 1 saat 58 dakika, Liverpool: 2 saat 13 dakika, Birmingham 2 saat 14 dakikadır.
Şehirde: “York Leeds Bradford” uluslar arası havaalanı bulunmaktadır. Buradan şehir merkezine ulaşmak için 757 otobüs ve sık tren seferleri bulunuyor.

 

İKLİM

Şehirde ılıman iklim egemendir. Kış, ilkbahar ve yaz aylarında: sis, soğuk rüzgarlar ve don görülebilir. Yaz aylarında ise, ortalama sıcaklık 22 dereceye kadar çıkar. Aralık-Nisan ayları arasında düşebilen kar yağışı, yerde fazla kalmaz ve hemen erir. Mayıs-Temmuz ayları arasında ise, şehir güneşlidir ve günde 15-16 saat güneş görülür.
Şehirde en sıcak ay ortalaması: Temmuz-Ağustos aylarında görülür. En soğuk ay ortalaması ise: Ocak-Şubat aylarında hissedilir.
Sonuç olarak, burada da klasik İngiliz havasını görülür. Yani: zaman zaman açan güneş ve zaman zaman yağan yağmur.

 

FUTBOL

Şehrin futbol takımı “York”: İngiltere II. Liginde bulunmaktadır. Şehirde ayrıca “Rugby” ligi popülerdir.

 

ÜNİVERSİTELER

Burası: İngiltere’de güvenli öğrenci şehirlerinden birisidir. İki lider üniversite: gelişen bir öğrenci nüfusunu barındırmaktadır.

 

 

YORK GIDA VE İÇECEK FESTİVALİ

Her yıl: Eylül ayının son günlerinde: 10 gün olarak düzenlenen bu festival: İngiltere’nin en büyük gıda ve içecek festivali olarak bilinmektedir. Bu festivalde: özellikle peynir, ekmek, kakao çekirdeklerinden çikolata ve bira yapımı etkinlikleri düzenlenir.