Kars Sarıkamış

Kars Sarıkamış

 

Sarıkamış, Kars il merkezine, 45 km uzaklıktadır. Sarıkamış, Sarıkamış, Erzurum arası uzaklık: 156 km. dir. Sarıkamış, Artvin-Yusufeli arasındaki uzaklık: 176 km. dir. Selim arası uzaklık: 25 km. Sarıkamış, Horasan arası uzaklık: 87 km. Sarıkamış, Ani harabeleri arasındaki uzaklık: 95 km. dir. Sarıkamış, Doğubayazıt arası uzaklık 220 km. dir.

TARİHİ

1877-1878 tarihleri arasında, bölge Rus işgaline uğrar ve yapılan anlaşmalar sonucunda Kars, Batum ve Ardahan harp tazminatı olarak Ruslara bırakılır. Bu durum 40 yıl sürer.  1 Kasım 1914 tarihinde, Rus orduları, Sarıkamış’tan Pasinler’e doğru taarruza geçer, 6 gün süren Köprüköy muharebelerinde darbe yiyen Rus ordusu Sarıkamış’a kadar kaçar, geri çekilir.

Sarıkamış’ta yeni taarruz hazırlıklarına girişmek için Çar Nikola tarafından karargah kurulur. Bu sırada, Sarıkamış, Selim ve Kars arasında toplanan Rus ordularını imha etmek için, Enver Paşa tarafından meşhur Sarıkamış Harekatı başlatılır. Ancak ağır kış şartları nedeniyle, bu harekat felaketle sonuçlanır ve bu sonuç, tarihe korkunç bir facia ve acı bir hatıra olarak geçer.

Gelelim Sarıkamış isminin kökenine:

Bu konuda çeşitli rivayetler vardır. Çerkez Beylerinden biri, bu topraklara gelirken bir sarığa sarılmış biraz yiyecek getirir ve sarığa sarılmış yiyecek nedeniyle yöreye “Sarığalmış” ismi verilmiştir. Daha sonra Sarıçam ormanları nedeniyle buraya “Sarıkamış” denilmiştir. Başka bir rivayete göre ise, Hazar denizi ve Aral gölü arasındaki Sarıkamış çukuru bölgesinden gelerek buraya yerleşen bir Türk boyu, buraya Sarıkamış ismini vermiştir.

 

SARIKAMIŞ ŞEHİTLERİ

Sarıkamış denilince tüm yurtta, Sarıkamış şehitleri akla gelir. Bu yüzden, Sarıkamış şehitlerinden biraz söz etmek istiyorum, buraları gezerken, Sarıkamış şehitlerini anmak gerekir. 1914 yılında, Sarıkamış’ta 78 bin şehit verilmiş ve bunlardan maalesef 60 bini donarak ölmüştür.

1914 yılında, 15-22 Aralık tarihleri arasında, Sarıkamış yakınlarındaki Allahüekber dağlarında, Kars ilini Ruslardan geri almak için harekata gönderilen 60 bin asker donarak ölmüştür.

Çünkü Enver Paşa tarafından, Rusları hiç beklemedikleri bir yerden, Allahüekber dağlarını aşarak vurmayı ve Kars’ı almayı amaçlamıştır. Allahüekber dağları, Kars-Erzurum illeri arasındaki sınırı oluşturur, uzunluğu 40 km ve genişliği 25 km dir.

Allahüekber dağlarının yer yer 2000-3000 metre yükseklikteki geçitlerinde, ısı sıfırın altında 30 derecelerde, Türk askerlerinin büyük bölümü, çölden gelmiş ve üzerlerinde yazlık giysiler vardır.

Sarıkamış’ın dondurucu soğuğunda yanlış ve hatalı planlamalar yüzenden donarak ölmüşlerdir. Allahüekber dağları, 37 bin şehit verilerek aşılır ve Sarıkamış kuşatılır. Ancak kuşatma harekatı, aşırı soğuk ve açlık yüzünden hedef ele geçirilemeden 5 Ocak 1915 tarihinde biter. Osmanlı ordusu, dağlarda 78 bin şehit verirken, Rus ordusu ise 32 bin asker kaybetmiştir.

Kars Sarıkamış

ŞEHİTLİKLER

Kars-Erzurum karayolu üzerinde Allahüekber Dağı şehitliği var. Sarıkamış merkeze 6 km uzaklıktadır.

Şehitlik, Allahüekber dağları Milli Parkı içindedir. Heykeller, donarak ölen askerlerin durumunu temsil eder. Heykeller, şehitlik yapılırken Çanakkale yöresinden getirilmiş ve buraya yerleştirilmiştir.

Şehitlikte kaç kişinin gömülü olduğu bilinmez. Anıtta, bazı askerlerin isimleri, yaşları ve doğum yerlerinin yazılı olduğu panolar var. Çevrede bunlar gibi 20 şehitlik var. Bu şehitlikler, bu toprakların nasıl elde edildiğini ve bu topraklar için ölen askerlerin ruhlarına bir fatiha okunacak yerlerdir.

Evet, hemen karşı köyde Hamamlı köyü şehitliği var. Sarıkamış ilçe merkezinde, Yukarı Sarıkamış mahallesinde Batı Kışla ve Sarıkamış İnönü mahallesinde Meçhul asker ve İstasyon mahallesinde Millet Bahçesi şehitlikleri bulunuyor.

Kars Sarıkamış

SARIKAMIŞ ŞEHİTLERİ ANMA YÜRÜYÜŞÜ

Osmanlı ordusunun Rus işgali altındaki toprakları kurtarmak için başlattığı ve 90 bin askerimizin şehit düştüğü, Sarıkamış Harekatının anma etkinlikleri, her yıl Ocak ayının ilk haftası içinde üç gün süreli yapılır.

2020 Ocak ayında yapılan yürüyüşe 20 bin kişi civarında katılış oldu. Ülkemizin birçok yerinden gelen, binlerce kişi, Sarıkamış ilçesine bağlı Kızılçubuk köyünde buluşuyorlar.

Kamyonlarla erzak ve Türk Bayrağı dağıtılan binlerce katılımcı, saat 10 civarında 105 yıl önce olduğu gibi, yürüyüşe başlar, katılımcılar dev bayrak ve Atatürk posterleri taşıyarak sloganlar eşliğinde, eksi 9 derecelik sıcaklıkta, zorlu yürüyüşe katılır, 6.5 kilometrelik yürüyüşte “Şehit Kurmay Albay Faruk Sungur Yolu” izlenerek, Yukarı Sarıkamış Mahallesindeki tören alanında yürüyüş bitirilir.

Evet, bu duygu yüklü yürüyüşe, imkanlarınız varsa mutlaka katılın, o insanlar bizlerin bu günleri mutlu, özgür ve hür olarak yaşamamız için canlarını verdiler, biz onlar için sadece bir günümüzü verip, o yürüyüşe katılalım, onların yaşadıklarını görelim.

Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı genel.5-1.jpg
Kars Sarıkamış

GENEL

İlçe Kafkaslar ve İran’dan Anadolu’ya geçiş yolları üzerinde bulunduğundan, tarih boyunca stratejik önemini korumuştur. Bu yüzden, yörede tarihsel ve arkeolojik mevkiler, oldukça çoktur. Bölgenin yer yüzü şekilleri genellikle dağlık ve engebelidir. Dağlık kısımlar ormanlarla kaplıdır. Bölgenin doğal bitki örtüsü ortaklardır.

Ancak bölgenin batısında Allahüekber ve Soğanlı dağlarının yükseklerinde çam ormanları bulunur. Rakımı 2225 metredir. Bu yükseklikte bulunan ilçe, yurdumuzun en yüksek ilçesi ve yayla niteliğindedir.

Ancak bu yüksekliğine rağmen, doğa her zaman yeşildir. Uzun süren kış döneminden sonra canlanan doğa, muhteşem görüntüler oluşturur. Karasal iklim hakimdir ve buna bağlı olarak yazlar genellikle kurak, kışları sert ve soğuktur. İlkbahar ve sonbaharda ise bol yağış olur.

NE YENİR

Buralara yolunuz düşer ve yöresel lezzetleri tatmak isterseniz, öncelikle “Helise” önerebilirim. Yanında etli bulgur pilavı olabilir. Veya “kavurma” ve ardından tatlı olarak “Umaç helvası” düşünebilirsiniz.

NE SATIN ALINIR

Sarıkamış yöresinde “obsidiyen” taşından yapılan el sanatı ürünleri çok tutulur.

GEZİLECEK YERLER

Kars Sarıkamış

SARIKAMIŞ KAYAK MERKEZİ

Yine bu sitede, ayrıntılı bir Sarıkamış Kayak Merkezi yazısını bulabilirsiniz.

Kars Sarıkamış

KAZIM KARABEKİR CAMİSİ-YANIK KİLİSE

İlçe merkezinde, Hükümet konağı yanında İnönü mahallesindedir.

Kars Sarıkamış

Cami, Rus Çarı II. Nikola tarafından 1907 yılında yapılmış bir kilisenin camiye dönüştürülmesiyle oluşturulmuştur. Yapının girişi tuğla çerçeveli, yuvarlak kemerlidir. Girişin üstü, küçük bir çatı ile örtülüdür.

Girişin iki yanında, dikdörtgen tuğla çerçeveli birer pencere vardır. Giriş kapısının üzerinde çıkıntılı bir bölüme, yuvarlak kemerli üçüz pencere yerleştirilmiştir. İlk yapımındaki çan kuleleri günümüze ulaşmamıştır. Kesme taştan yapılan mekanda tek şerefeli bir minare bulunmaktadır.

Yapıda iki renkli taş işçiliği dikkat çeker. Yapı, Ruslar çekildikten sonra cami olmadan önce, bir süre “Şark Cephesi İbret Yeri” adı altında tiyatro, daha sonra da “Sinema” olarak kullanılmıştır.

Sonra camiye dönüştürülmüş, ancak 1970 yılında yangın geçirmiş ve 2008 yılında restore edilerek tekrar ibadete açılmıştır. Günümüzde, sadece eski yapıdan ana duvarlar sağlam olarak gelmiştir.

Kars Sarıkamış

KIZ KALESİ

Erzurum kara yolundan ilçeye girerken, 10 km uzaklıktadır. Yolun sol tarafında, orman içinde ve Keklik Deresinin akarak Aras nehrine ulaştığı Keklik Vadisinde müstahkem bir yerdedir.

Alt tarafından akan Keklik Deresi, ileride Aras nehrine dökülür. Derenin aktığı vadi, bir yol gibi Aras vadisine çıkar. Kalenin ne zaman yapıldığı bilinmez. Ancak çok eski tarihlerden ve muhtemelen Urartulardan beri bulunduğu tahmin edilmektedir. Zaten bu kaleye, pek yakın ören yerleri izleri vardır.

Halk bu ören yerlere “peğlik” der. Keklik Deresinin Aras nehrine ulaştığı Keklik Vadisinde, ayrıca yine halkın “Kız Kalesi” dediği, üçüncü bir kale daha vardır. Küçük bir vadideki bu kalelerin varlığı, bu bölgenin ne kadar kontrole gerek görüldüğünü işaret eder. Kalelerin inşa tarzı, Zivin Kalesininki ne benzer.

Bu kaleler, yöredeki diğer kaleler gibi normal garnizon olmayıp, dağlarda meydana gelen olaylar ve savaşlar olduğu zaman kullanılmış olmalıdır. Kale, Türk döneminde iskana tabi tutulmamıştır. Çünkü, hiçbir kayıtta sözü geçmez. Ancak göçebe Türkmenler arasında meydana gelen kavgalarda bir savunma yeri olarak kullanıldıkları tahmin edilmektedir.

Hatta özellikle sınır bölgesi olan bu coğrafyanın su veya bu taraf elindeki en uç, en son kaledir. Halk arasında, Hıristiyanlık döneminde, rahibelerin hapsedildiği bir kale olduğuna inanılır. Son yıllarda kale, define arayıcıları tarafından yoğun şekilde tahrip edilmiştir.

ZİVİN KALESİ-SÜRGÜTAŞ-ZİVİN YAZITI

İlçe merkezine 32 km uzaklıktaki Karaurgan yakınlarında Süngütaş olarak da bilinen köyde sarp bir tepe üzerinde Zivin kalesi konumlanmıştır. Köyün bulunduğu yerde, 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşında çok önemli ve kanlı bir çatışma olan Zivin çatışması yapılmış, Rus ordusunun ilerleyişi, Türkler tarafından burada durdurulmuştur.

Kars Sarıkamış

Kale

Kale: Kars’ı Erzurum’a bağlayan bu yolu kontrol etmesi açısından stratejik konumdadır. Kuzey-güney doğrultusunda yapılan kale, ana kayanın yapısına uydurulmuştur. Kalenin iç bölümünde ana kayaya oyularak yapılan iki sarnıç bulunur.

Kalenin iç kısmında bulunan sarnıçlar, dikdörtgen planlı olmasına karşın, kalenin dışında ve doğusunda bulunan sarnıçlar yuvarlak planlıdır. Ayrıca yuvarlak planlı sarnıcın yanında ana kayaya oyularak yapılmış bir sunak çukuru vardır.

Bütün bunların yanında, kalenin batısında kaya basamaklı su tüneli görülür. Ancak su tüneli,  taş ve toprakla dolduğu için sadece girişi görülmektedir. Kalenin özellikle Saltuklular döneminde yeniden yapılmış olduğu anlaşılır. Kale günümüze harabe olarak ulaşmış, sadece dış surları görülebilir.

Zivin Yazıtı

Ancak kalenin ilk yapılış tarihi, Urartulara kadar gitmektedir. Bu kalede bulunan Urartu kralı Minua’nın kuzey seferinden bahseden “Zivin Urartu Yazısı” bunun kanıtıdır. Çünkü bu yazıt, Kafkasları Doğu Anadolu’ya bağlayan ana yol güzergahlarından birinde olan, Karaurgan bucağına bağlı Zivin kalesinde bulunmuştur.

Bu nedenle: Zivin kalesi, en önemli Urartu kalelerinden birisidir. Zivin Yazıtında tahribat nedeniyle bütünü okunamaz, okunabilen bölümlerinin Türkçe çevirisi “…. Minua der ki “Şaşilu Şehrini ele geçirdim. Bu steli, bana efendi olan tanrı Haldi’ye diktirdim.

Tanrı Haldi’nin büyüklüğüyle, İşpuini oğlu Minua, güçlü kral, büyük kral, Tuşpa Şehrinin kahramanıdır. Minua der ki, Her kim bu yazıtı tahrip ederse, her kim suç işlerse veya her kim saklarsa, tanrı Haldi, tanrı Teişeba, Tanrı Şivini ve bütün tanrılar, onu güneş ışığından yoksun etsinler.

Yazıt: I. Dünya savaşı yıllarında bölge Rus işgali altındayken: bölgede bulunan bir yapı da taş olarak kullanılmış, ama bu durumu tespit eden Gürcüler tarafından yerinden sökülerek Gürcistan Tiflis Devlet Müzesine kaçırılmış ve halen orada sergilenmektedir.

Kars Sarıkamış

İNKAYA-MİCİNGİRT KALESİ

İlçenin güneybatısında, Karaurgan Bucağına bağlı eski Osmanlı Rus hududunda bulunan ve 1960 yılında özellikle kale ve eteğindeki kaya mağaralarının çokluğu nedeniyle ismi “İnkaya” olarak değiştirilen köyün doğusunda, yekpare bir kaya kütlesi üzerindedir.

Köy, ilçe merkezine 45 km uzaklıktadır. Micirgirt köyü, bir dere yatağının iki yakasına tarihi kalenin altına kurulmuştur. Bugünkü köy, kalenin batısındadır. Ana kaya üzerine, stratejik açıdan çok güzel yerleştirilmiştir. Ana kaya, kalenin kurulduğu zaman da dikdörtgen bir yüzeye sahip iken, bugün doğanın etkisiyle sekiz rakamına benzer.

Kale ilk olarak ne zaman ve kimler tarafından inşa edilmiştir bilinmez. Ancak üzerindeki bazı kitabelerden, kalenin Saltuklular döneminde 1262 yılında onarım gördüğü anlaşılır. Kalede özellikle: 7 ile 8’nci yüzyıl taş süslemeleri özellikleri görülür. Doğu yönden tek girişi vardır.

Burasının kemerli ve merdivenli olmamasından arabaların kale içine girebildiği anlaşılmaktadır. Kayalık bir tepe üzerindeki kalenin bulunduğu alanın çevresinde Urartu kaya mezarları ve Urartu sarnıcının bulunuşu, bu bölgeye daha önce Urartular tarafından yerleşildiğini gösterir.

Sonraki dönemlerde ise, Kaleyi Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular, Saltuklular ve Osmanlılar kullanmıştır. Taşlar üzerinde, bunu belirten bazı İslam ve Hıristiyanlık dönemine ait yazılar bulunur.

Duvarları kesme ve moloz taştan yapılmıştır. Dikdörtgen planlıdır. Kaleden günümüze sadece sur duvarlarının bazı bölümleri ulaşmıştır.

Bu sur kalıntıları, sadece kuzey ve güney kısa kenarlarda kalabilmiştir. Kuzey tarafındaki kalıntının alt tarafında, Urartu yapı tekniği görülebilir.

Yani, buna göre yapıyı Urartular yapmıştır veya en azından surlar Urartu döneminden kalmadır. Kalenin güneydoğu tarafından, dönerek inen bir merdiven vardır.

Günümüzde Micingirt köyündeki evlerin bahçelerinde ve bahçe duvarlarında kullanılan bazı mimari parçalara rastlanır.

Örneğin: bu taşlardan dikdörtgen şekilli biri üstünde, dört insan ve bir köpek olması muhtemel hayvan figürü vardır. Köyde, bir de tarihi mezar vardır. Üstü kapatılan mezar, 1902 tarihlidir. Köylüler mezarın İsmail isimli bir evliyaya ait olduğunu söylerler. Ayrıca, köyde kale eteğinde kaya kiliseleri görülür.

Türbe

Micingirt  kalesinin kuzeydoğusunda, 12-13’ncü yüzyıllara tarihlenen çokgen gövdeli bir türbe vardır. Türbe: köyün ve kalenin kuzeydoğusunda, vadiye yakın bir yerdedir.

Türbe üzerinde kitabe yoktur. Bu yüzden ne zaman ve kim tarafından yapıldığı bilinmez. Ancak mimari üslup değerlendirildiğinde 12’nci yüzyılda Saltuklular döneminde yapıldığı tahmin edilmektedir. Türbe: daire planlı bir kaide üzerindedir.

Dıştan onikigen, içeriden daire planlı gövdesi vardır. Üst örtüsü yıkıktır. Kuzeye bakan cephedeki giriş kapısının, batısındaki ilk pencere sivri kemer içinde mukarnas kavsaralıdır.

Kemer boşluğunda sekiz yapraklı bir çiçek motifi görülür. Yapıda: açık ve kahve renk olmak üzere iki renkli kesme taş kullanılmıştır. Yapının beden duvarlarındaki taşlar, yağmur ve kar sularından olumsuz etkilenmiş, taş yüzeylerinde aşınmalar olmuştur.

Kars Sarıkamış

TAŞLIGÜNEY KALESİ VE KAYA ODALARI

İlçe merkezinin 48 km güneybatısında ve Taşlıgüney köyünün 4 km kuzeybatısındadır. Merkez bir kale olarak birçok kaya odasından oluşur. Kale, kabaca işlenmiş taşlardan harç ile yapılmıştır. Büyük oranda tahrip olan kaya odalarının bir kısmı kaya kilisesi, bir kısmı ise barınma amacıyla kullanılmıştır.

Günümüzde, inşa edildiği kaya türünün de etkisiyle büyük oranda tahrip olan kaya odalarının bir kısmına ulaşım bile mümkün değildir. Kale ve diğer yapılar, tipik bir Ortaçağ yerleşkesi özelliği gösterir.

 

 

YOĞUNHASAN KALESİ-KAYA MEZARI VE GÖLETİ

İlçenin 22 km güneyinde, Karapınar köyünün yaklaşık 3 km güneybatısındadır.

Kale, Aras güneyi dağlarının kuzey uzantıları üzerinde, yaklaşık 1800 m rakımda yer alır. 

Yerleşime ait kalıntılar, doğu-batı doğrultusunda uzanan kayalığın üzerinde 27 x 36 m ölçülerinde bir alanda bulunur. Kayalığın üç tarafı sarp ve dik uçurumla sınırlanır. 

Yoğunhasan kalesinin Aras Nehri vadisinden geçen anayolla ilişkisi yoktur. Kalenin bulunduğu yer Aras Nehrinden ve vadiden geçen yolun yaklaşık 2 km güneyinde kalmaktadır. Kaleden bakıldığında yolun sadece en fazla 100 m lik küçük bir bölümü kuzey yönünde yer alan iki yükselti arasından görülebilmektedir. 

Urartu kralı Manua (MÖ 810-786) Diauehi ülkesine yaptığı seferde, kalenin önemli bir askeri üs olarak kullanıldığı düşünülmektedir. Kalenin Menua sonrası dönemde, Kral I Argişti (MÖ 786-764) döneminde de kullanıldığı düşünülür. 

 

Kale:

Kaleye ulaşım, batı yönünden kayalığın üst kısmına uzanan doğal bir sırtla sağlanır. Bu yönde görülen sur duvarları arasındaki açıklık, giriş kapısı olarak değerlendirilir. Kayalık üzerinde sur temel yatakları, harçsız duvarlar ve çok odalı kaya mezarı bulunur. 

 

Sur duvarları:

Kayalık üzerinde kaleyi çevrelediği anlaşılan harçsız şekilde yapılmış duvarlarda günümüze sadece batı ve güneybatı kısımdakiler kalmıştır. Bu duvarlar, en az 3 m kalınlığında olup andezit taşı kullanılarak yapılmıştır. 

Kalenin giriş olarak tanımlanan alan bu kısımdadır. 

Kayalığın kuzey kısmı, yaklaşık 60 m yüksekliğinde uçurumla sonlanır. Bu yönde kaleyi çevreleyen surlara ait olabilecek birkaç sıra halinde taş sıraları görülebilir. 

 

Kaya mezarı:

Kayalığın sarp ve dik bölümünü oluşturan doğu kısmındadır. Yerden 55-60 m kadar yüksektedir. 

Doğu-batı doğrultusunda açılan mezara ulaşımın kayalığın güneydoğu üst kısmına açılmış, düzenli olmayan basamaklarla sağlandığı anlaşılır. 

Mezar bir ana oda ve bu odanın kuzey ve güney duvarlarındaki kapılarla geçilen iki yan odadan oluşur. Kaya mezarının giriş kısmında 2.70 x 2.50 m ölçülerinde, 80 cm derinliğinde, üzeri açık platform vardır. Muhtemelen platformun üzeri kapalıydı. Çünkü dışarıya doğru herhangi bir drenaj kanalı bulunmayan bu alanı su basması durumunda, platformda biriken su mezarın içine dolar. Dikkatlice bakıldığında platformun yan duvarları üzerinde kayaya oyulmuş bazı izler görülebilir. 

Bu durum platformun üst kısmının örülmesi için bir sistemin kullanıldığını belirtir. Bu durum aşağıda bahsedilecek ana kapının üzerinde bulunan pencere benzeri açıklığı da anlamlı hale getirir. Çünkü platformun üstünün kapalı olması durumunda ana kapıdan içeriye gün ışığı girmez. Dolayısıyla ana kapının üzerine açılmış üçgen formlu pencere benzeri bir açıklıkla bu sorun  çözülmüş olmalıdır. 

Ana oda:

Ana odaya, 1.40 x 0.40 x 1.60 m ölçülerinde dikdörtgen bir kapıyla geçilir. Oda kare planlıdır. Tavan yüksekliği 3.20 m dir. Tavanı beşik tonoz şeklindedir. Yan duvarların köşelerinde tek dişli silme, boydan boya uzanır. Odanın tavanında yaklaşık 1 m çapında yuvarlak bir açıklık vardır. Ana odanın doğu duvarında iki, kuzey ve güney duvarlarında birer ve batı duvarında bir olmak üzere 4 niş vardır. Odanın tabanı moloz doludur. 

Kaçak kazı çukurları nedeniyle zeminin yoğun tahribata uğradığı görülür. 

 

Sonuç:

Yoğunhasan kalesi konum, boyut ve barındırdığı arkeolojik bulgular bakımından Yukarı Aras Havzasında bulunan Marife merkeziyle benzerlikler gösterir. 

Kale konum olarak Aras Güneyi Dağlarının ilk yükseltileri üzerinde güneye doğru uzanan otlakların başladığı sınırda bulunur.

Yoğunhasan’ın vadiden geçen ana yolla ilişkisi yoktur. Bu nedenle kalenin yolu denetleme işlevine sahip olduğu söylenemez.

Kalenin çevresinde diğer birçok merkezde olduğu gibi tarım yapılabilecek düzlük arazi bulunmaz. Muhtemelen burası diğer merkezlerde olduğu gibi hayvancılıkla uğraşan kişilere aittir. 

Nitekim Urartu yazılı kaynaklarında geçen haraç listelerinden, bölgeden alınan büyükbaş ve küçükbaş hayvanların önemli miktarda olduğu anlaşılmaktadır. 

 

Gölet

Kalenin yaklaşık 400 metre kadar güneyinde, 1875 metre rakımda kaleye ait bir gölet vardır. Ovale yakın bir plan gösteren göletin, güneyde yükselen Kondul dağından çıkan sular, kar ve yağmur suları ile beslendiği anlaşılır. Ancak Kondul dağı suları göledi beslerken, aynı zamanda dağdan kaynaklanan toprak kaymalarıyla da göledin yapısal şekli bozulur.

Bunun sonucunda ise göledin mimari yapısı bozulmakta ve içi giderek toprakla dolmaktadır. Günümüzde halen işlevini koruyan göledin, batı duvarı büyük ölçüde ayaktadır. Yaklaşık 5 metre genişlikte, göledin duvarı mimarisi ve şekli ile Urartu Kralı Menua dönemine tarihlenir.

Göledin Yoğunhasan kalesinden, Aras nehrine kadar uzanan tarım alanları ve bahçelerin sulanması için yapıldığı tahmin edilmektedir.

Kars Sarıkamış

KATERİNA KÖŞKÜ

İlçenin kuzeybatısında, ilçe merkezinin 1 km uzağında ve orman içindedir. 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşının ardından, bölgede 40 yıl süreli Rus işgali yaşanmıştır. Ruslar, bu süre boyunca, buradan hiç gitmeyecek gibi çeşitli yapılar yaptırmışlardır.

Kars Sarıkamış

Kitabesi yoktur. Dönemin Rus Çarı II. Nikola’nın eşi Katerina tarafından, 1896 yılında yaptırılmıştır. Ancak, yapılan tarihi incelemelere göre, Rus Çarının Katerina isimli eşinin bulunmadığı tespit edilmiştir. Aslında Çar II. Nikola’nın “hemofili” hastası oğlu Aleksi için burayı bir rehabilitasyon merkezi olarak yaptırdığı da iddia edilmektedir. Çar, II Nikola, 1914 yılında Kars bölgesini ziyaret ettiğinde burada konakladığı söylenir.

Evet: yapının yani ahşap köşkün en büyük özelliği, Sarıçam ağaçlarından, hiç çivi kullanılmadan Baltık mimarisi tarzında yapılmıştır. Baltık mimarisinin en güzel örneklerindendir. Doğu-batı yönünde tasarlanan yapı, o dönemde av köşkü olarak tasarlanmıştır. İki ayrı yapıdan oluşur. Bunlar: av köşkü ve ana köşk.

Kars Sarıkamış

Dikdörtgen planlıdır. 3 bölümden oluşur. İçinde 28 oda vardır. Bodrum arazinin eğimine uygun olarak yapılmıştır. Kuzey cephede bulunan giriş kapısının ana bölümü, kesme taştan yapılmıştır. Binanın kuzey ve güney cephesinde, üçgen yapılı 8 büyük ve 4 küçük pencere bulunur. Isıtma sistemi ilginçtir.

Peç sistemi ile baca duvarlar içinde dolaştırılarak ısıtma sağlanır. Bu sistem, başta Sarıkamış olmak üzere, Kars ve Erzurum’daki Rus işgali sırasında yapılmış binalar ve diğer taş yapıların birçoğunda kullanılmıştır.

Yapı: 1994 yılına kadar Sarıkamış Tugay Komutanlığı denetiminde askeri amaçlı olarak kullanılmış, daha sonra hazineye devredilmişti. Günümüzde oldukça bakımsız ve dökük durumdadır, yani buralara yolunuz düşerse köşkün ulaşımı özellikle kış döneminde oldukça zor, yürümek gerekiyor, ama gittiğinizde çok şey görmeyi hayal etmeyin, bakımsız.

 

Kars Sarıkamış

ACISU MESİRE YERİ

Handere yolunda, su kenarında yemyeşil bir beldedir. Burada bulunan şifalı su bazı kaynaklara göre maden suyu ve bazı kaynaklara göre ise şifalı bir sudur. Burada 4 tane çeşme var. İki çeşmeden acı sodalı su, diğer ikisinden de tatlı su akıyor, bu yüzden buraya “Acısu” ismi verilmiştir.

Tunceli Mazgirt

Tunceli Mazgirt

Mazgirt, Tunceli arasındaki uzaklık: 67 km.

TARİHİ

Yörede yaşayanlar tarafından ilçenin ismi “Mezingirt” olarak kullanılır. MÖ 9’ncu yüzyılda bölgede Urartular hakimiyet kurarlar. Urartu dilinde “Gert” kelimesi “Şehir” demektir. “Mezingirt” kelimesinin anlamı ise “Büyük Şehir” demektir.

1473 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından, yöre Osmanlı topraklarına katılır. 1520 yılında Mazgirt, Sancak olur. Kanuni Sultan Süleyman’ın fermanı ile, Muhammed Bey, Mazgirt Sancak beyliğine atanır. Bir yıl bölgeyi yönettikten sonra vefat eder.

GENEL

Yerleşim yeri, Munzur dağlarının uzantısı olan Kert dağları üzerinde, Mazgirt kalesi eteklerinde kurulmuştur. Yörenin toprakları: güneyden kuzeye doğru yükselir. Rakımı ortalama 1400 metredir. İlçenin güneyindeki topraklar ise, baraj gölü kıyısında olması nedeniyle tarıma elverişlidir.

GEZİLECEK YERLER

Tunceli Mazgirt Kalesi

MAZGİRT KALESİ

İlçe merkezinin kuzeyinde, hakim bir tepe üstündedir. Tepe üzerindeki kale, kireçtaşı bloğundan oluşan bir düzlüktedir. Kale, bu düzlüğün ortasında, bir kaya bloğuna dayanan ve 5/ metre kadar yüksekliği sahip üst kale ile biter.

Kale duvarlarında bulunan yazıta göre: MÖ 8’nci yüzyılda Urartu kralı II Rusas tarafından yaptırılmıştır. Kaleye girmek için, bir mağara yolu kullanılır. Mağaranın önünde 40 basamaklı bir merdiven bulunur.

Bu mağara günümüzde “Dilek Mağarası” olarak kullanılır. Bu mağara, dilek amacıyla ziyaretçiler tarafından içine atılan taşlarla doludur. Halk arasındaki inanışa göre, bir taş mağara atılmadan önce dilek tutulur ve taş mağarada kalırsa dileğin gerçekleşeceğine inanılır.

Günümüzde kale surlarının büyük kısmı yıkılmış olmasına rağmen, bir kısmı hala ayaktadır. Kalede: oyma taşlardan yapılmış evler, sulama kanalları, havuz, tüneller ve yel değirmenleri kalıntıları bulunmaktadır. Kalenin üst kısmında ise, Urartular dönemine ait bazı yapılar, orijinal olarak günümüze kadar ulaşmıştır. Surlarla çevrili kalenin üst kısmında: köşk şeklinde bir yapı ve yel değirmeni görülür.

BAĞIN KAPLICALARI

Saklı cennet olarak lanse edilen burası, İlçe merkezine bağlı 65 km uzaklıktaki Dedebağ köyünde Peri suyu kenarındadır. Burada Peri suyu önemli çünkü, seyir terasında oturduğunuzda Peri suyuna inen ceylanları görebilirsiniz. Ayrıca yine Peri suyunda sazan balığı tutulabiliyor.

Tek kaynaktan çıkan kaplıca suyunun sıcaklığı 35 derecedir. Su: kalsiyum sülfatlı, sodyum sülfatlı ve klorür bikarbonatlıdır. Banyo uygulamaları şeklinde yararlanılır. Kaplıcada 4 tane yüzme havuzu bulunuyor. İki tane havuz bay ve bayan olmak üzere kapalıdır.

Peri suyu kenarında yetişkin ve çocuk havuzları bulunuyor. Bu havuzlarda, şifalı doğal kükürtlü sular vardır. Suların iyi geldiği söylenen hastalıklar şunlardır: romatizmal hastalıklar, kırık ve çıkık sekelleri, kadın hastalıklarıdır.

Kaplıca bölgesinde oldukça güzel tek katlı bir konaklama tesisi bulunuyor. Tesis 30 yatak kapasitelidir. Ayrıca bir lokanta ve çay bahçesi vardır.

Son bir not, Bağın kaplıcaları her ne kadar Tunceli Mazgirt ilçesine bağlı olsa da Elazığ Karakoçan ilçesinden buraya ulaşım mümkündür.

BAĞIN KALESİ

İlçe merkezine bağlı Dedebağ köyünün yakınlarında Peri suyunun kenarında bulunan bu kalenin, Urartu döneminde Kral Menuas tarafından yaptırıldığı düşünülmektedir. Yüksekçe bir tepede bulunan kale, aşağıdan yukarıya bakıldığında küçük bir duvar izlenimi vermektedir.

Kale, Mazgirt ilçesinden 20 ve Elazığ Karakoçan ilçesinden ise 12 km uzaklıktadır. Kaleye uzunca bir tırmanıştan sonra çıkılmaktadır. Kaleye ait kitabe, günümüzde Elazığ Harput Müzesinde sergilenmektedir.

Kalenin giriş kapısı, Peri suyuna bakan yamaçtadır. Kaleye merdivenle çıkılıyor. Kalenin içinde kayalara oyularak yapılmış büyük bir oda vardır. Ancak bu oda ve diğer birçok yer günümüzde toprak dolmuş durumdadır. Ayrıca yine kale içinde çok sayıda kaya oyuğu şeklinde gıda mahzeni ve tünel merdiven vardır.

Bu merdivenler, yer yer yok olduğundan, işlevleri tam olarak anlaşılmamıştır. Ancak kale üzerinden, kalenin yamacında bulunduğu nehre kadar indiği tahmin edilmektedir. Günümüzde kalenin surları büyük ölçüde tahrip olmuştur.

Çünkü kalenin surlarının taşları, köylüler tarafından alınarak kale dibinde yapılan evlerin yapımında kullanılmıştır. Define avcıları kalenin birçok noktasını kazarak tahrip etmişlerdir.

 

KALEKÖY-KARAKALE

İlçenin 5 km batısında bulunan kale, adını aldığı köyün 500 m kuzeydoğusunda, kabaca oval planlı, 45-50 m yüksekliğinde kayalık üzerine kuruludur. 

Kalenin giriş kapısı üzerindeki kitabesi vardır. Kitabesine göre, Kale MÖ 9’ncu yüzyılda yapılmıştır. 

Kalenin üzerinde bulunduğu kayalığın kuzey ve batı kısmı dik bir uçurumla sonlanır. Kayalığın güney kısmı ise önünde yer alan vadiye doğru kademeli şekilde alçalır. 

Kalenin kayalığın güney kısmında yaklaşık 0.75 hektarlık bir alanı kapladığı anlaşılır. 

Deniz seviyesinden 1645 m yükseklikte bulunan Kaleköy’ün çevresinde daha çok fiziki olarak engebeli, kayalık ve verimsiz bir arazi bulunur. 

Erken dönem çalışmalarında kalede bulunan çivi yazılı yazıt ve çok odalı kaya mezarı tanımlanır. 

1888 yılında yayınlanan bir eserde, kalede bulunan yazıt, kaya mezarı ve basamaklı tünelden söz edilir. Sonrasında Alman araştırmacı Lehmann kaleye uğrar ve burada bulunan yazıtın bir fotoğrafını çeker. Kaleköy kaya mezarının planını yayınlar ve mezar hakkında detaylı bilgi verir. 

Kaleköy’ün daha çok insan faktörüyle tahrip edildiği anlaşılmaktadır. Çünkü toprak altında kaldığı anlaşılan kısa bir sur kalıntısı haricinde kaleye ait mimari birimlere veya savunma sistemine ait olabilecek kalıntılar görülmez.

Kaleden günümüze ulaşanlar:

Kaya işçiliğinin ürünü mimari kalıntılar ve ana kaya üzerinde bulunan bazı temel izleridir. 

Bunlar sur temel yatakları, mekanlara ait olduğu anlaşılan ana kaya üzerindeki temel izleri, kaya mezarı, yazıt, basamaklı tünel, harçsız duvarlar, açık hava tapınağı, sarnıç ve kaya nişleridir. 

 

Kaya mezarı:

Kaleköy’de Urartu dönemine tarihlenen iki odalı kaya mezarı kalenin güney kısmında bulunur. 

Kaya mezarının girişine 3 basamaklı bir merdivenle ulaşılır. Günümüzde merdivenin bazı kısımlarının tahrip olduğu görülür. 

Mezar girişinin bulunduğu kaya bloğunun ön kısmı tıraşlanarak düz bir ön yüzey elde edilmiştir. Bu kısımda ana kapı geriye doğru çekilerek, üstü tonozlu kısmen kapalı bir giriş alanı yapılmıştır.

Kaya mezarının giriş kısmında, ana kapının bulunduğu kuzey duvarından batı duvarına kadar uzayan, II Rusa dönemine tarihlenen Urartuca yazıt bulunmaktadır. 

Yazıtın önemli bir kısmı tahrip olduğundan okunamaz durumdadır. Ama yazıtın içeriği hakkında genel kanı, II Rusa dönemine ait bir kült yazıtı olduğudur. Tam olarak okunamasa da yazıtta bazı aşiret guruplarından bahsedildiği anlaşılır. 

Kaya mezarının ana kapısı dikdörtgen planlı olup 1.20 x 1.50 ş 0.82 m ölçülerindedir. 

Ana kapının eşik kısmının giriş ve çıkışında birer basamak vardır.

Mezarın ilk odası 3.64 x 5.87 m ölçülerinde kabaca dikdörtgen plana sahiptir. Yaklaşık 2.50 m yüksekliğindeki odanın kuzey duvarında büyük bir niş bulunmaktadır. Nişin tabanı dibe doğru derinleştirilmiştir. 

Odanın tavanı düz şekilde biçimlendirilmiştir. Tavanın giriş kısmından başlayarak 3.20 m ye kadar olan kısmı 20 cm daha yüksektir. Bu alanın çevresinde tek sıra halinde fisto bezemeli korniş bulunur. 

Mezarın ikinci odasına, ilk odanın doğu duvarına açılmış dikdörtgen bir kapıyla geçilir. Kapının kenarlarında tek sıra halinde bir silme bulunur. Silmenin üç tarafı tavandaki kornişin benzeri fisto tipi bezemeyle süslenmiştir. 

Kabaca kare planlı olan oda 3.40 x 3.66 m ölçülerindedir. Odanın yüksekliği birinci odadan 15 cm daha alçaktır. Odanın kuzey duvarında ilk odadaki nişe benzeyen dikdörtgen bir niş bulunur. Ayrıca odanın güney duvarıyla batı duvarının kesiştiği yerde küçük bir niş vardır. Daha sade yapıldığı anlaşılan odanın duvarlarında ilk odada görülen korniş gibi bezemeler bulunmaz.

Literatürde tek odalı kaya mezarı olarak adlandırılan yer, kayalığın güney kısmındadır. Girişine günümüzde bir kısmının tahrip olduğu görülen 7 basamakla ulaşılır. Mekanın önünde bulunan alanın zemini tıraşlanarak düzeltilmiştir. Böylece bir nevi düz bir platform oluşturulmuştur. Üst kısmı kemerli şekilde biçimlendirilen mekanın kapısı 1.45 x 0.90 m ölçülerindedir. Kapının açıldığı oda 2.70 x 3.30 m ölçülerindedir. Mekanın tam ortasında en az 3.20 m derinliğinde bir çukur bulunur. Bu mekanın işlevi tam olarak anlaşılamaz. İlk bakışta tek odalı bir mezar gibi görünmesine rağmen çukurun mekanın tam ortasında bulunması bu iddiayı şüpheli kılmaktadır. 

Basamaklı Tünel:

Kaya mekanının yaklaşık 5 m alt kısmında basamaklı tünel bulunur. Tünel yaklaşık 20 m devam ettikten sonra içi toprak dolu olduğundan takip edilemez. Tünel girişinden yaklaşık 1 m sonra yukarı doğru açılmış bir açıklık dikkat çeker. Benzer şekildeki açıklıklar Harput Kalesi tünellerinde de görülür. Muhtemelen açıklık sayesinde üst kısımda toplanan sular, tünelin içine akıtılmıştır. 

 

Açık hava tapınağı:

Kalenin üzerinde bulunduğu kayalığın batısında açık hava tapınağı olarak adlandırılan alan bulunur. Burada ana kaya üzerinde 7 x 6.30 m ölçülerinde bir alan, yaklaşık 4 m derinliğinde olacak şekilde düzenlenmiştir. Duvar şeklinde kalan kısmı ise 2 adet üçgen biçimli niş yapılmıştır. 

 

SONUÇ:

Kaleköy’de bulunan iki odalı kaya mezarı, harçsız şekilde inşa edilmiş duvarlar, sur temel izleri ve kaya nişleri Urartu dönemine tarihlenir.

Basamaklı kaya tüneli ve ortasında kuyu bulunan kaya mekanı ise, Urartu sonrasında kalede yerleşim olduğuna işaret eder.

Kaleköy, Van kalesi dışında kaya mezarı üzerinde yazıt bulunan tek yerdir. 

Kaya mezarı üzerinde II Rusa dönemine tarihlenen yazıt bulunması, kaya mezarı yapma geleneğinin Urartu’nun kuruluşundan en az II Rusa dönemine kadar sürdüğünün bir kanıtıdır. 

Kale, 2001 yılında birinci derece Sit alanı ilan edilerek koruma altına alınmıştır. 

 

GÖKTEPE HÖYÜĞÜ

Tunceli-Elazığ kara yolu üzerinde Gökçetepe Köyünün yaklaşık 500 metre güneyindedir.

Nehrin yol açtığı tahribatla birlikte, muhtemelen 300 x 250 met boyutlarında, 15 metre yüksekliktedir. Yani, büyükçe bir höyüktür. Höyükte, kaçak kazıların yarattığı yoğun tahribat nedeniyle mevcut kesitlerden anlaşıldığına göre, höyük zamanında yoğun bir iskana sahiptir.

Yüzeyden toplanan boyalı seramik parçaları, iyi pişirilmiş ince cidarlı amorf seramikler, meyvelik olarak tanımlanan iç bükey seramik parçaları ve obsidyenler, Tunç çağına, kaba yapılı, dışa taştın dudaklı, az pişmiş, yoğun katkılı olan seramik parçaları ise Demir çağı ve sonrasına aittir. Höyüğe toprak bir yolla ulaşılmaktadır. Höyükte, günümüze kadar herhangi bir araştırma yapılmadığından, ayrıntılı bilgi yoktur.

ELTİ HATUN CAMİİ

İlçe merkezindedir.

Caminin kitabesi, taç kapısı üzerindedir. Ancak bu kitabe günümüzde okunamayacak şekilde tahrip olmuştur. Ancak kitabede okunduğu kadarı ile, cami 1252 yılında, Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’ın kız kardeşi Elti Hatun adına yaptırılmıştır.

Caminin kuzey cephesine bitişik derin bir niş içindeki çeşme üzerinde de bir kitabe bulunmaktadır. Camide, son cemaat yerinin kuzey duvarında bulunan çeşmenin üstündeki yazıda “Elti Hatun adına, 1252 yılında yaptırıldığı” yazılıdır.  

Evet caminin tümü, kesme taştan yapılmıştır. Girişi doğu cephesindendir. Caminin yanında, taş kaide üstünde yuvarlak gövdeli ve tek şerefeli minare bulunmaktadır. Caminin içinde ise: Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın annesi ve küçük kardeşi Elti Hatun’un türbesi vardır.

ELTİ HATUN TÜRBESİ

İlçe merkezinde caminin içinde bulunan ve 14’ncü yüzyıla ait bu türbe, Ermeni bir mimar tarafından yapılmıştır. Türbenin içinde 3 tane mezar vardır. Bunlardan ikisi büyük, bir tanesi küçüktür. Mezarlardan bir tanesi Elti Hatuna, diğeri Uzun Hasan’ın annesine ve küçük olanı ise Uzun Hasan’ın yeğenine aittir.

Evet türbe ile ilgili yörede anlatılan bir efsane var. Efsane şöyledir.” Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın kız kardeşi Elti Hatun, hastalanır. Artık öleceği düşünülen kadın, kardeşi Uzun Hasan’a “Ben yılandan çok korkarım.

Eğer ölürsem tabutumu yere gömme. Bana bir kümbet yapıp taburumu orada astır.” Der. Hükümdar Uzun Hasan, kız kardeşi öldükten sonra isteğini yerine getirip Elti Hatun Türbesini yaptırır ve içerisine uzunca bir zincir asarak kardeşinin tabutunu havada kalacak şekilde bu zincire asar.

Evet efsane böyle, ancak devamı da var. “Ertesi günü kız kardeşinin mezarını ziyaret eden Uzun Hasan, kapıyı açar açmaz tabuta sarılı büyük bir yılan görür ve irkilerek geri kaçar. “Mukadderata boyun eğmek lazımdır.” Diyerek havada asılı duran tabutu zincirden indirtir ve toprağa defnettirir.” Evet efsane bu kadar.

Türbe günümüzde yöre halkı tarafından ziyaret ediliyor, burada mumlar yakılıyor, dilekler dileniyor. Bu arada, efsanede geçen zincir, hala kümbetin tavanında, aşağı ucunda dört halkası ile asılı sarkık durmaktadır. Mezar da zincirin tam altında, kümbetin ortasındadır. Türbe, sekizgen şeklinde yapılmıştır.  

Tunceli Pülümür hakkındaki gezi yazım için  Pülümür

Tunceli

Tunceli

Tunceli, Elazığ arası uzaklık: 77 km. Tunceli, Erzincan arası uzaklık: 140 km. Tunceli, Erzurum arası uzaklık: 239 km. Tunceli, Ankara arası uzaklık: 823 km. Tunceli, İstanbul arası uzaklık: 1184 km.

TARİHİ

Murat ve Karasu nehirleri arasında kalan bölge, MÖ 2000’li yıllarda “İşuva” ismiyle bilinir ve yörede Hititler hakimdir. Ardından: Urartular, Medler ve Persler, yörede hakimiyet kurarlar. MS 395 yılında, Sasaniler ve Bizanslılar arasında sık sık el değiştiren bölgenin ismi “Dersim” dir.

Dersim kelimesi, Farsça “Gümüş Kapı” demektir. 1514 yılında bölge Osmanlı topraklarına katılır. Ancak, bölgenin dağlık yapısı ve engebeli coğrafyası, devlet denetimini buradan uzak tutmuş, yörede mahalli idareciler hakim olmuştur.

Bunlar, merkezi idarenin zayıf dönemlerinde, isyankar tutum sergilerler. Böylece: Osmanlıların son dönemleriyle Cumhuriyetin ilk dönemleri arasında yaşanan bir dizi “Dersim İsyanları” olur.

25 Aralık 1935 tarihinde, yörede Tunceli isimli bir şehir kurulmasına karar verilir ve şehir merkezi olarak Mameki adlı bir köyün bulunduğu alan seçilmiştir. Çünkü bu alan: Pülümür çayı vadisini izleyerek gelen, Erzurum-Elazığ ve Malatya şehirlerini birbirine bağlayan yol üzerindedir.

Yörede 1945 yılında Belediye kurulmuştur. İl merkezi, eskiden “Kalan kasabası” olarak bilinen günümüzdeki yerine nakledilir. 1945 yılında, Tunceli şehir olur.

GENEL

Şehir: Doğu Anadolu bölgesinde, Yukarı Fırat bölümünde, Munzur çayı ile Pülümür çayının birleştiği yerde kuruludur. Deniz seviyesinden yüksekliği ortalama 970 metredir. İl merkezinin içinden Erzurum-Malatya kara yolu geçer.

Bu yol Munzur çayına paralel uzanır. Şehir dar bir vadide kurulduğu için, bu yol yani cadde dışında geniş bir cadde yoktur. Yerleşim yerinin engebeli bir yer olması nedeniyle, şehir içindeki mahallelere bağlanan yollar, inişli ve yokuşludur. Yörede karasal iklim hakimdir. Kışlar çok soğuk ve kar yağışlıdır. Yazlar ise kuru ve sıcaktır.

NE YENİR

Tunceli yöresinde, yöresel lezzetlerden tatmak isterseniz, başlıca önerilerim “Zerefet, Sirekurt, Sirepati, Keşkek, Kavut ve Patila” olacaktır.

Tunceli Ters Lale

TERS LALE

Tunceli dağlarında, zirvedeki karların erimesiyle boy veren ters laleler bulunuyor. Özellikle Ovacık ve Çemişgezik kırsalında bulunan bu çiçekler, her yıl sadece 15-20 gün boyunca görülebiliyor. Bunları görmek için Mayıs ayı içinde burayı ziyaret etmeniz gerekir. Doğa yürüyüşü yaparak bu ters laleleri görmek mümkündür.

MUNZUR KÜLTÜR VE DOĞA FESTİVALİ

Her yıl geleneksel olarak Temmuz ayı içinde 4 gün süreli yapılmaktadır. Festival süresince birçok etkinlik düzenleniyor.

GEZİLECEK YERLER

PALAVRA MEYDANI

İl merkezinde, eski Hükümet Meydanına, yörede yaşayanlar “Palavra Meydanı” ismini vermişlerdir. Bu küçük alanda: Sevuşen’in heykeli bulunuyor.

Kendisi: Tunceliler tarafından çok sevilen bir kişidir, 1994 yılında öldüğünde cenazesine binlerce kişinin katıldığı söyleniyor. Evet, Sevuşen’in heykelinin ücreti, söylendiğine göre 1995 yılında Tunceli Milletvekili Kamer Genç tarafından karşılanmıştır.

Heykelin yanında mumluk bulunuyor. İnsanlar, heykelin bulunduğu yerde dilek tutuyorlar ve mum dikiyorlar. Palavra meydanında, çay ve yemek mekanları bulunuyor.

Tunceli Munzur Vadisi Milli Parkı

MUNZUR VADİSİ MİLLİ PARKI

Tunceli il sınırlarındaki park alanı, 1971 yılında “Milli Park” ilan edilmiştir. Ülkemizde bulunan en büyük Milli Parklarından birisidir.

Park alanı Tunceli il merkezine 8 km uzaklıktadır. Burada başlayan park alanı, Munzur dağlarına kadar uzanır. Park alanı: Tunceli merkez, Ovacık ilçesi ve Erzincan Çağlayan ilçesi sınırlarında bulunmaktadır. Erzincan il sınırları içinde kalan bölüm sarp ve kayalıktır.

Milli Park sahası: Tunceli il merkezinin 7 km batısından başlar, 46 km devam eder ve kuzeye doğru Munzur dağlarını içine alacak şekilde belirlenmiştir.

Park alanının kuzeyinde: Munzur dağlarında, 3000 metre yükseklikte krater gölleri bulunur.

Ovacık ilçesi düzlüğünde: gözeler ve kanyonlar görülür.

Vadi boyunca şelaleler vardır.

Park alanında: Munzur Suyu ve Mercan deresinde yöreye özgü alabalık türleri bulunur. Ayrıca yine park alanında: 2 tür keçi vardır. Bunlar: dağ keçisi ve çengel boynuzlu dağ keçisidir.

Milli Park: bitki örtüsü bakımından oldukça zengindir. Park alanında 1518 bitki çeşidi tespit edilmiştir. Bunlardan büyük kısmı endemiktir. Park alanı, Türkiye’de bulunan 122 önemli bitki alanından bir tanesidir.

Park alanında: tepelik ve yamaçlarda, kayalık olmayan yerlerde meşe ormanları bulunur.

Tunceli Munzur Vadisi Milli Parkı

Mercan vadisinin kuzey kesimlerinde: doğa yürüyüşü yapılır. Güney kesimlerinde ise kamping alanları ve piknik yerleri vardır.

Milli Park alanını ikiye bölen Munzur ırmağında, 70 kilometrelik parkurda: rafting yapılmaktadır.

Ana Fatma Ziyareti

Tunceli-Ovacık yolu üzerindedir. Ana Fatma mahallesi olarak tanınan burası yöre halkı ve dışarıdan gelenler tarafından sıklıkla ziyaret edilir. İl merkezine 7 km uzaklıktadır. Burada kaplıca bulunmaktadır.

Ayrıca bir dinlenme tesisi ile lokanta bulunur. Dinlenme tesisi: “Munzur Vadisi Milli Parkı İdare Ziyaretçi Merkezi ve Orman Köşkleri” ismiyle bilinir. Buradaki tesisin vatandaşların kullanımına açık olduğu söyleniyor.

 

Halvori Gözeleri

Tunceli-Ovacık yolu üzerindedir. İl merkezine 20 km uzaklıktadır. Kutsal mekan olarak kabul edilmektedir. Munzur çayı kıyısında, derin ve kayalık bir arazidedir. Burada; çok soğuk kaynak suları bulunmaktadır. Ayrıca dinlenme ve mesire alanları bulunur. Ancak tesis yoktur, sadece masalar ve oturma gurupları vardır.

Mercan Deresi vadisi

Mercan deresi, Ovacık ilçe merkezinin doğusunda Munzur çayına karışır. Yüksek dağlardan beslendiği için suyu boldur. Berrak ve temiz sulardaki alabalıklar çok ünlüdür. Burada balık tutmak mümkündür. Vadi bitki örtüsü bakımından da oldukça zengindir. Vadide doğa yürüyüşleri, kamp ve piknik yapılabilmektedir.

Tunceli Kırk Meydan Şelaleleri

Kırk Meydan Şelaleleri

Munzur dağlarının, Mercan vadisine inan yamaçlarında, Ovacık yöresinin kuzeyinde, yaylalara çıkan güzergah üzerindedir. Munzur dağlarının, Mercan vadisine inen yamaçlarında: Kırk Meydan Şelaleleri görülebilir.

Şelaleler, Gözeler köyüne yaklaşık 15 km uzaklıkta, Munzur dağları arasında, aynı vadi üzerinde, 4 farklı noktadadır. Şelalelere ulaşmak için, araçla gidilen köyden sonra yürüyerek 3 saatlik bir yolculuk yapmak gerekiyor.

Bunlar: küçük ve dar bir vadide akan, birkaç şelaleden oluşmaktadır. Havanın iyice ısınıp doğadaki karların bir bölümünün erimesiyle şelaleler akmaya başlar. Görsel zenginlik sunarlar. Çünkü: suları boldur, doğal çevreleri görülmeye değerdir.

Kaletepe Mevkii

Milli Park alanının kuzeyinde, Şahverdi köyünün kuzeybatısındadır. Kale tepe mevkii, 1636 metre yüksekliktedir. Burası: 1’nci Derece Arkeolojik Sit alanı olarak tescil edilerek koruma altına alınmıştır.

Tülin Tepe-Tepecik ve Pulur Höyükleri

Milli Park içindedir. Yörenin kalkolitik ve neolitik dönemlerinde iskan edilmişlerdir.

RABAT VADİSİ

İl merkezine bağlı Çemçeli köyü Rabat Mezrasındadır. İlçe merkezine 17 km uzaklıktadır.

Rabat vadisinde Rabat köyü ve Rabat köprüsü görülmeye değerdir. Yine vadi içinde: iki tane şelale var. Bu şelaleler 150 ve 200 metre yükseklikten dökülmektedir. Vadi içinde, 2200 metre rakımda, dağların eteklerinde bir mağara da gezilebiliyor. Bu mağaranın girişinde “Öküz figürü” bulunuyor.

Rabat kalesi ise, Tunceli yöresinde tespit edilebilen en eski ve büyük antik yerleşim alanıdır. Kale alanı, 3 futbol sahasından daha büyüktür. Kalenin, yüzeyde bulunan seramik kalıntılarına göre, Erken Demir çağından Osmanlı dönemine kadar kullanıldığı tahmin edilmektedir.

Vadide bulunan tarihi köprü: Rabat Kalesini, Hozat’a bağlayan bir yolda bulunmaktadır. Burada: kaya mezarları ve yine kayalara oyulmuş merdivenler görülür.

Tunceli Kutu Deresi

KUTU DERESİ

Tunceli-Erzincan kara yolu üzerindedir. İl merkezine 20 km uzaklıktadır.

Tunceli yöresinin en çok kabul gören turistik yerlerinden birisidir. Burası yaz aylarında plaj olarak kullanılıyor. Pülümür çayının buz gibi sularında yüzmek mümkündür. Dere kıyısında restoranlar bulunuyor. Bu restoranlarda özellikle karabalık yemenizi öneririm. Burada bir de tarihi köprü var, orayı da görmeyi unutmayın.

 

ANBAR KALESİ-BİRMAN KALESİ

İl merkezinin yaklaşık 8 km güneydoğusunda, Anbar köyünün 500 m güneybatısındadır. Birman kalesi olarak da bilinen kale Munzur dağlarının güney uzantılarının üzerinde güneydoğu-kuzeybatı yönünde uzanan bir kayalık üzerinde kuruludur. Kalenin üzerinde bulunduğu kayalığın zeminden yüksekliği yaklaşık 30-40 m dir. Kalenin yakın çevresinde Kaleköy/Mazgirt’te olduğu gibi tarıma müsait düzlük alanlar bulunmaz.

Anbar kalesinden bahseden araştırmacılar kaleyi bölgenin yeraltı kaynaklarıyla ilişkilendirerek Argişti oğlu Rusa dönemine tarihler.  

Anbar kalesi 70 x 25 m boyutlarındadır. Kalenin üzerinde bulunduğu kayalığın üç tarafı sarp ve  dik uçurumla bitmektedir. Kaleye ulaşım sadece güneydoğu yönünde, kayalığa doğru uzanan doğal bir sırtla mümkündür. Bu kısımda Ortaçağ dönemine tarihlenen harçlı sur duvarları arasındaki giriş kapısı bulunmaktadır. 

Kale üzerinde çok odalı kaya mezarı, sur temel yatakları, sarnıçlar, anakayaya oyulmuş basamaklar, harçlı sur duvarları ve kalenin zemininde kaya şapeli bulunur. Bunlardan çok adayı kaya mezarı ve kaya basamakların bir bölümü, Urartu dönemine tarihlenir. Basamakların bir kısmı, kaya şapeli ve harçlı sur duvarları ise Ortaçağ döneminde yapılmış olmalıdır. 

Kalede Ortaçağ’a  tarihlenen harçlı sur duvarları aralıklarla doğu ve kuzey yönlerinde görülmektedir. Diğer yönlerde ise surlarla aynı doğrultuda uzanan sur temel izleri, surların kalenin dört bir yanına kuşattığına işaret etmektedir. Buna karşılık kalede, Urartu dönemine tarihlenebilecek harçsız şekilde inşa edilmiş duvarlar yoktur. Fakat sur temel izlerinin bulunması, kalede bir savunma sisteminin olabileceğini düşündürür. 

Kalenin doğusunda bulunan kaya basamakları, kayalığın üst kısmından zemine kadar inmektedir. Bu basamakların ulaştığı yerde kaya şapeli vardır. Basamakların kaleden kaya şapeline ulaşmak için yapıldığı söylenebilir. Kayalığın üst kısmında basamakların başladığı yerde anakaya üzerinde kare planlı bir alan düzleştirilmiştir. Bu alan kutsal alan olarak adlandırılır. Fakat kayalığın üzerinde görülen bu izler kalede bulunan mimari yapılara ait temel izleri olarak değerlendirilir. Anbar kalesinde bir diğer basamak gurubu ise kaya mezarlarının girişine ulaşır. Bu basamakların ise kaya mezarıyla ilişkili olduğu anlaşılmaktadır. 

Kalenin üzerinde merkezi konumda ikisi yuvarlak planlı, biri dikdörtgen planlı 3 sarnıç vardır. Sarnıçlardan yuvarlak planlı olanların benzerleri Şirinlikale, Pekeriç, Palu gibi kalelerde de bulunur. 

Anbar kaya mezarı, kalenin doğusundadır. Mezarın girişi zeminden yaklaşık 11 m yüksekliktedir. Mezara ulaşım kalenin üst kısmından anakayaya yapılmış, günümüzde 12 basamağı seçilebilen bir yolla sağlanmaktadır. Mezar girişinin önünde yaklaşık 1.5 m kare ölçülerinde bir platform vardır. Günümüzde platformun bir kısmının tahrip edildiği görülür. 

Anbar kaya mezarı; önü kısmen açık bir giriş alanı, ana oda ve bu adanın arkasına açılmış yan odadan oluşur. Mezarın girişi kemerli şekilde yapılmıştır. Duvarların birbiriyle kesiştiği köşeler oval formdadır. Ana odaya giriş kemerli bir kapıyla sağlanır. Oda 3.20 x 4.30 m ölçülerindedir. Tavanı düz şekildedir. Odanın kuzeydoğu duvarında dikdörtgen bir niş vardır. Nişin derinliği 1.25 m dir. Niş,boyutları bakımından bir ölünün rahatlıkla yatırılabileceği ölçülere sahiptir. 

Mezarın ikinci odasına, ilk odanın doğu duvarına açılmış kemerli bir kapıdan geçilir. Oda kabaca  dikdörtgen planlıdır. Zemini toprak doludur. Odanın doğu duvarında 2.25 m genişliğinde, 1.44 m yüksekliğinde, 1.25 m derinliğinde niş bulunur. 

Anbar kaya mezarının çok odalı olması, mezarın kalenin korunaklı olan sarp ve dik kısmında bulunması, mezara ulaşımın sadece kalenin üst kısmından kayalara oyulmuş merdivenlerle sağlanması, mezar odaları içerisinde ölü yatağı bulunmamasından, kaya mezarının Urartu dönemine ait olduğu anlaşılmaktadır. 

Anbar kalesindeki iki odalı kaya mezarı, kaleyi ve kaya mezarını inşa ettirenlerin Urartu Krallığını tanıdıkları ve bölgede siyasi nüfusa sahip olduklarını gösterir. Fakat kalenin ana yolların uzağında izole dağlık bir yerde bulunması ve boyut olarak küçüklüğü dikkat çeker. Nitekim diğer aşiret merkezlerinde olduğu gibi Anbar kalesinin çevresinde tarıma müsait alan bulunmaz. Bu durum buranın hayvancılıkla uğraşan aşiret reisinin üstü olduğunu gösterebilir. 

 

Tunceli Hozat hakkındaki gezi yazım için  Hozat