Sırbistan Belgrat

Sırbistan Belgrat

Diğer ismi: Belgrade-Beograd.
Sırbistan ülkesinin başkenti ve en büyük şehridir. Bir zamanlar: yani eski Yugoslavya devletinin başkenti olduğu yıllarda: izinlerini geçirmek için ülkemize gelen yurtdışında çalışan işçilerimiz; arabaları ile, burada mola verdiklerinde, sabah, arabalarının lastiklerinin olmadığını görüyorlarmış ve bunun yanında, birçok gasp olayı da oluyormuş.

Yani: burada yaşayan insanların ekonomik yönünün ifadesi açısından bunları yazdım.

Ama unutmamak gereken bir şey daha var, aradan yıllar geçmiş olmasına rağmen, günümüzde de, buranın insanı, ekonomik yönden yine de çok rahat değil. Yani: Belgrat şehri, İstanbul şehrimizin, 30-40 yıl gerisinden geliyor denilebilir.

Hatta: duyduklarıma göre, havaalanında bagaja verdiğiniz bavullarınızın içinden, değerli eşyalarınızın çalınması da sık olmasa da rastlanır bir olay olarak söyleniyor.

Günümüzde, şehirde yaşayan Sırplar, bu şehri Balkanların Amsterdam’ı olarak tanımlıyorlar. Sanırım, şehir merkezindeki Tuna ve Sava nehirleri, nedeniyle, böyle düşünüyorlar.

Sırbistan Belgrat

Belgrat şehrinde: birçok spor etkinliğinin düzenlendiği “Belgrat Arena” spor merkezi ülkemizde tanınan bir yerdir. 2018 yılında ülkemizden Fenerbahçe basketbol takımının katıldığı “Final Four” şampiyonası burada yapıldı ve yüzlerce taraftarımız, bu maçları izledi.

Salon: 20 bin kişilik koltuk kapasitesi olan, 37.500 m. karelik yüzey alanına sahip, son teknolojiyle donatılmış bir salon olarak öne çıkıyor.

Sırbistan Belgrat

ULAŞIM

Şehirdeki havaalanı: Nikola Tesla Havaalanıdır. (BEG) Havaalanı şehir merkezine 12 km. uzaklıkta, batıdadır. 2004-2005 yılları arasında yenilenen havaalanı, günümüzde yaklaşık 2 milyon kişiye hizmet etmektedir.
Belgrad havaalanı ile şehir merkezi arasındaki ulaşım için: taksi kullanabilirsiniz. Havaalanı ile şehir merkezi arasındaki taksi ücreti: yaklaşık 1000 dn civarındadır. Bu yaklaşık: 13-14 Euro yapıyor. Ancak, taksi seçerken: üzerinde Belgrat Belediyesinin amblemi olan, 2 tabelalı taksileri seçmeniz şart. Hatta: mutlaka taksimetre açtırın, açmıyorsa kesinlikle binmeyin.

Havaalanı ile şehir merkezi arasında otobüs kullanmak isterseniz: özel otobüs şirketinin otobüsleri: 160 dinar karşılığında, 30 dakikada sizi şehir merkezine ulaştırıyor. 72 numaralı, şehir toplu taşıma hattını kullanmak isterseniz, bu kez: 40 dinar vermeniz gerekiyor ve yolculuk 40 dakika sürüyor. Çalışma saatleri: her yarım saatte bir ve saat: 05.00 ile, 23.40 arasındadır.

Belgrat şehrinin diğer bazı şehirlere olan karayolu uzaklığı: Amsterdam: 1760 km. Atina: 1090 km. Viyana: 621 km. Berlin: 1498 km. Budapeşte: 393 km. İstanbul: 928 km. Saraybosna: 325 km. Üsküp: 440 km. Sofya: 380 km. Zagrep: 390 km.

Sırbistan Belgrat

DİL

Şehirde, ülkenin resmi dili: Sırpça konuşuluyor. Ayrıca, birçok Belgrat’lı şehir sakini: İngilizce, Almanca, Fransızca ve Rusça konuşabiliyor. Özellikle gençlerin büyük çoğunluğu İngilizce biliyor ve konuşuyorlar.

Sırbistan Belgrat

PARA BİRİMİ

Resmi para birimleri: Dinar. Yugoslavya dönemindeki “Dinar” burada hala kullanılıyor. Öte yandan, “Euro” da rahatlıkla kullanılabiliyor.

1 Euro; yaklaşık 125 dinar yapıyor.

Bu değerlendirmeyi paramız üzerinden yapmak istemiyorum, çünkü bu satırları yazdığımda, ülkemizde de Euro sürekli değişen bir parametre izliyordu. Sizler, değerlendirmenizi Euro üzerinden yapın.

Yine de havaalanı veya şehre girdiğiniz zaman tedbir amaçlı olarak bir miktar para bozdurmakta yarar var. Ancak, para bozdurduğunuzda size verilen yüksek rakamlı dinarlara pek güvenmeyin. Çünkü: bu büyük rakamlı dinarlar, bir anda bitebiliyor.

Bu arada: dinar, uluslararası geçerliliği olan bir para birimi değil. Bu yüzden: ülkeden çıkarken, elinizdeki-cebinizdeki dinarları bitirmeniz şart, ülke dışında bunları değiştiremezsiniz, bu yüzden para bozdururken, az az bozdurmaya ve sonuçta elinizde dinar kalmamasına dikkat etmeniz şart.

Sırbistan Belgrat

VERGİ İADESİ

Ülkede; katma değer vergisi olarak: % 8-18 gibi vergi, fiyatlara ekleniyor. Ancak: ülkeyi terk ederken; KDV dahil, 10.000 dinar üzerindeki bir mal satın alırsanız bunun vergi iadesini geri alabiliyorsunuz. Vergi iadesi alabilmek için: 3 ay içinde ülkeyi terk etmek gerekiyor. Ayrıca: satıcıdan; REF4 isimli bir form (İstek Formu) almanız gerekiyor. Bu form: ülkeyi terk ederken, gümrükte gösteriliyor.

Sırbistan Belgrat

TARİHİ

Antik dönemde: MÖ.6’ncı yüzyılda, burada: Avrupa’nın en büyük kültürel topluluklarından biri olan “Vinca” kültürü oluşmuştur.
Bölgede: önce Singiler, daha sonra Keltler yerleşmişlerdir. Daha sonra ise, Romalılar görülür. Ancak: 520 yıllarına gelindiğinde, yoğun Slav saldırıları görülür. Hatta: şehirde: stratejik konumu nedeniyle: antik dönemde, doğu ve batı medeniyetleri arasında, 115 savaş olmuş ve 45 kez, tamamen tahrip edilmiştir.

Bu arada, şehrin ismi hakkında bir söylentiden söz etmek istiyorum. Güney Slavlar, buraya geldiğinde, burada küçük bir kale görürler, kale beyaz taşlıdır ve bu yüzden şehre “Beyaz Şehir” anlamında “Beolgrad” ismini verirler.

Ortaçağ dönemine gelindiğinde ise: sırası ile Bizanslılar, Franklar, Bulgarlar, Macarlar, Sırp krallıkları yörede egemenlik kurmuşlardır. 1521 yılında ise, Osmanlılar egemenliği ele geçirirler.

Aslında: 350 yıl Türk hakimiyetinde kalan şehir, üç kere kuşatılmış, ancak Kanuni Sultan Süleyman döneminde; 7 yıllık bir kuşatmanın ardından ele geçirilebilmiştir. Hatta, o dönemde, İstanbul’dan sonra, Osmanlı imparatorluğunun en büyük ikinci şehri olarak önem kazanmıştır.

1841 yılına gelindiğinde ise, bu kez: Sırp isyanları sonucu, şehir, yeniden Sırbistan ülkesinin başkenti olur. Ancak: yine aynı dönemde, şehrin kuzeyi, Avusturya-Macaristan imparatorluğunun egemenliğinde kalır. 1918 yılına gelindiğinde ise, bu kez, şehir: birleşik Yugoslavya ülkesinin başkenti olarak ilan edilir ve 2003 yılına kadar böyle kalır.

Sırbistan Belgrat

 

GENEL

Sırbistan sınırından girdikten sonra, Belgrad şehri yaklaşık 160-170 km uzaklıktadır. Bu arada özellikle belirtmek istediğim bir durum var. Bu yolculuk sırasında, bazı tur görevlileri tarafından, bu yol üstünde bulunan “B……” olarak adlandırılan bir Türk yol üstü restoranında öğlen yemeği molası veriliyor. Kötü bir yer, yemekler kötü ve pahalı, kesinlikle önermiyorum.

Evet, Sırbistan ülkesinin nüfuzu 8.5 milyon ve bu nüfusun yaklaşık beşte biri, başkent olan Belgrad şehrinde yaşıyor. Sırbistan NATO ve Avrupa Birliği üyesi değildir. Çünkü: savaş suçlularının iadesinde uzun süre ayak diretmişler ve bu yüzden kötü bir sicilleri vardır. Onun dışında, son derece çalışkan bir millettir, kendi otobüslerini üretiyorlar, çok gelişmiş bir mühendislik düzeyi vardır.

Belgrad Üniversitesi, dünya çapında mühendisler yetiştiriyor. Aşırı derecede milliyetçiler, Aziz Sava önderliğinde ulusal Balkanlardaki en büyük kilise olan kendi kiliselerini kurmuşlardır. Tarıma dayalı bir ekonomileri vardır. Ancak tarımda yüksek teknoloji kullanırlar ve tarım son derece verimlidir.

Hayvancılık ta çok ilerlemiş vaziyettedir.

Ülkemiz son olarak canlı et alımını bu ülkeden yapmıştır. Sırbistan ülkesinde, Müslüman nüfusun yoğun olarak bulunduğu yer: eski milletvekili ve futbolcu Saffet Sancaklı’nın da memleketi olan Sancak bölgesi, yani Pazar, Novi Pazar bölgesidir.

Normalde, ülkemizdeki basketbol altyapısı da buradan çıkmadır. (Hidayet Türkoğlu, Mirsat Türkcan, Semih Erden gibi) Silah ve bilim konusunda inanılmaz yetenekliler.

1930’larda Nikola Tesla, bilimsel bir deha olarak tanınmaktadır. Günümüzde de kullanılan 500 civarında patenti vardır. 1961 yılında ise Nobel Edebiyat ödülü, Sırp bir yazara verilmiştir.

Kişi başına milli gelirlerinin, ülkemizin yarısı olduğu söyleniyor. Şehir: Sırbistan Parlamentosuna ve Sırbistan hükümetine ve yabancı elçiliklere ev sahipliği yapıyor.

Şehir

Tuna ve Sava nehirlerinin birleştiği yerde kurulmuş olup, deniz seviyesinden 117 metre yüksekliktedir. Bu iki nehir, şehirde birleşiyor ve Tuna nehri olarak Karadeniz’e dökülene kadar uzanıyor. Yani: şehir, Sava nehri üzerindeki birçok köprüsüyle bir anlamda İstanbul boğazına benzetiliyor.

Bölgede, ılıman iklim hüküm sürmektedir. Buna bağlı olarak: ilkbahar döneminde yoğun yağışlar görülür. Güneşli gün sayısı fazladır. Ancak, bu şehre, kesinlikle “Şubat” ayında gitmemelisiniz, çünkü aşırı soğuk.

Belgratlılar

Sıcak kanlı insanlar. Özellikle: şehrin birçok yerinde bulunan Türk tarihi eserleri; bu insanların, Türklere karşı inanılmaz iyi davranmalarına neden oluyor. Zaten: genel olarak sıcakkanlı ve yardımseverler. İnsanlarının diğer en öne çıkan özelliği ise: son derece güzel İngilizce bilmeleri ve konuşmalarıdır.

Hatta: birçok şehirli, İngilizcenin yanında Fransızca ve Almanca da biliyor. Yani: inanın, özellikle turistlere büyük ilgi gösteriyorlar ve çok yardımseverler. İç savaş sırasında, birkaç Sırp katilinin yaptıklarını, bu ülkenin güzel vatandaşları ile aynı düzeyde tanımlamak bence uygun değil. Günümüz, Sırp insanı, gerçekten çok farklıdır. Ben burada kaldığım iki gün içinde, Sırp insanlarının cana yakınlığını gördüm.

Kosova Priştine

 

ŞEHİR İÇİ ULAŞIMI

Belgrad şehrinde şehir içi ulaşımını anlatmadan önce: muhteşem rezil trafikten söz etmek istiyorum. Avrupa yolunun şehir içinden geçmesi nedeniyle, şehir merkezindeki trafik sıkça tıkanıyor ve metre metre ilerlemek zorunda kalınıyor. Bu yüzden: bu şehirdeki trafiğin aşırı kalabalık ve karmaşık olduğunu bilerek araba kiralamayı düşünün.

Belgrat şehrindeki otobüslerin 118 hattı bulunuyor. Ayrıca: 12 tramvay hattı da bunlara ilave olarak çalışmaktadır. Şehir merkezinde, Tuna ve Sava nehri üzerinde, 7 tane köprü var. Bu köprülerin en öne çıkanları: Branko ve Gazela köprüleridir.

Sırbistan Belgrat

Şehir içi ulaşımında kullanılan toplu taşım araçları: yeni değil. Zaten: şehirde kullanılan özel otomobillerin çoğu da eski. Yani: bir döküntülük akıyor. Büyük olasılıkla: Avrupa Birliğine girerlerse, sanırım bu kötü görüntüler yok olur. Şehirde yoğun troleybüs hattı var. (Bir zamanlar, Ankara’da da troleybüsler vardı.) Otobüs hatları: çok geniş ve zengindir.

Günün geç saatlerine kadar otobüsler çalışıyor. Ama, taksi kullanmaktan da çekinmeyin, çünkü taksi ücretleri düşük, en uzak yer: 400 dinar civarında tutuyor, yani: 15 TL. Ama, özellikle taksiye bindiğinizde, taksimetre açtırmayı unutmayın, pazarlık mümkün değil. Bu arada: taksiler değişik renklerde, ancak: çatısı üzerinde, mavi bir şehir taksi işareti takmak zorundadırlar.

Ancak: toplu ulaşımın en güzel yanı: bütün otobüs duraklarında, şehir haritası ve o anda bulunduğunuz yerin işaretlendiğini görebiliyorsunuz ve böylece, bu şehirde kaybolmanız mümkün değil.

Şehir içi ulaşımdan söz etmişken, elbette bu şehri gezmek için aranızdan araç kiralamak isteyenler olacaktır.

Araç kiralamanın en kötü yanı: şehirde otopark sıkıntısının olmasıdır. Eğer aracınızı otopark bölgesine bırakır ve otopark ücretini ödemeseniz, dönüşte, muhteşem yüksek bir ceza ile (sanırım 90 Euro idi) ödemek zorunda kalabilirsiniz, aman dikkat. Yoksa, bu şehirde: 10-15 Euro ücretle, bir gece konaklamak mümkün iken, ekmek arası tavuk yemeğini 1 Euro’ya satın alırken, bu ceza gerçekten çok yüksek. Bir yandan da, genellikle yabancı plakalı araçlara, bu tür cezaların kesilmesinin, Belgratlıların bir genel uygulaması mı değil mi anlamak mümkün değil.

Son bir not: otobüs ücretleri, bir kullanımlık bilet: 32 dinardır. Otobüs biletini, büfelerden veya araç içinde, şoförden satın alabiliyorsunuz. Aldığınız bileti, otobüse bindiğinizde, mutlaka araç içindeki alete sokup, deldirin. Yoksa: kontrol olduğunda, bu durum ortaya çıkarsa, muhteşem bir ceza ödemek zorunda kalabilirsiniz.

Sırbistan Belgrat

GECE HAYATI

Belgrat şehrinde, gece hayatı: özellikle Sava ve Tuna nehirlerinin kıyılarına yayılmış “mavna” bölgesindedir.
Şehir merkezinde, gece hayatının kalbi “Stefan Brown” denilen gece kulübünde atmaktadır. Kafeteryaların en yoğun olarak bulunduğu yer ise: Strahinjica bana sokağıdır.
Kneza Milosa caddesindeki “Three Carrots” da tercih edilebilir. Diğer ünlü bir kulüp: “Akademija ve bodrum katında bulunan KST” (Klub Studenata Tehnike) dir.
“The Times” dergisi: Avrupa’nın en iyi gece hayatının, Belgrat şehrinde bulunduğunu yazmıştır. Ayrıca: Lonely Planet: 2009 yılında, dünyanın en iyi 10 parti şehrinden birinci sıraya, Belgrat şehrini yerleştirmiştir.

KONAKLAMA

Belgrat şehrinde: yaklaşık 50 otel, motel ve kamp yanında, yaklaşık 60 pansiyon bulunuyor. Şehir merkezindeki “Moskva Hotel” tercih edilebilir. Ancak, unutmayın ki, bu şehirde taksiler çok ucuz ve bu nedenle, konaklama yerinizin şehir merkezi olması şart değil. Novi Beograt bölgesinde de konaklayabilirsiniz.

Otellerde: genellikle mobilyalar eski. Hatta: verilen hizmete göre, oteller pahalı, çünkü hizmet yok gibi.

Bunun yanında, şehir merkezindeki diğer birkaç lüks konaklama tesisi:
Hyatt Regency Belgrade: Milentija Popovica bölgesindedir. Bütün büyük kongre merkezleri yakınındadır. Havaalanına ise, 17 km. uzaklıktadır. Şehir merkezi: 3 km. uzaklıktadır.
Aleksandar Palas: Otel, şehir merkezinde, iş merkezleri, kültürel kurumlar, alışveriş merkezlerine yakın konumdadır. Havaalanına ise 20 km. uzaklıktadır.

Sırbistan Belgrat
Sırbistan Belgrat

 

NE SATIN ALINIR

Şehirde, hediyelik bir şeyler satın almak isterseniz: Knez Mihailova bölgesine gitmeniz gerekir. Cumhuriyet meydanı ile Kalemegdan arasında, şehrin merkezindedir. Alışveriş yanında, başka yönleriyle de ilginizi çekebilir. Burada: Passage Alışveriş merkezi ve New Millenium Alışveriş merkezi var.

Kralja Aleksandra Bulevar

Şehir merkezinde, 8.2 km. uzunluğunda bir caddedir. Caddede, her kalite düzeyinde, her türlü mal bulup satın alabilirsiniz.

Novi Beograd

Şehrin merkezi sayılabilir. Burada: sayısız oteller ve butikler var. Bu dükkanlarda, her türlü seçkin marka mal bulup satın alabilirsiniz. Buranın en önemli alışveriş mekanı: Pramida Alışveriş merkezidir. Ayrıca: bir açık hava alışveriş merkezi, yani bir anlamda “bit pazarı” var.

Banovo Brdo

Pozeska sokağında, şehir merkezine 5 km. uzaklıktadır. Burada: her şeyi satın alabilirsiniz.

Belgrad Fuarı

Burada: çok sayıda küçük dükkan bulunuyor. Pazar günleri açıktır. Sık sık fuarlar düzenleniyor.

YEMEKLER

Otellerde, özellikle sabah kahvaltısında, mutlaka dikkatinizi çekecektir: yüzyıllar süresince Osmanlı ile birlikte yaşamanın etkisi olsa gerek: yağ, reçel, omlet görebileceksiniz.

Bunun dışında: Tomas denilen yerde “burek” yemelisiniz. Aslında, bildiğiniz börek ama değişik bir lezzet. Yine, yöresel bir lezzet olarak: plaskavica denilen köftelerini tadabilirsiniz. Ayrıca: şehir merkezinde, ünlü fast-foot restoranlarının şubelerini rahatlıkla bulabilirsiniz.

Yaz aylarında, bu şehri ziyaret ederseniz, bol miktarda bulunan dondurmacıların ürünlerini de tatmanızı öneririm. Dondurmalı bisküvileri, muhteşem lezzetlidir. Bir de, sokaklarda bolca satılan ve soğuk olarak sunulan “haşlanmış mısır” ve “patlamış mısır” bulabilirsiniz.

İçki derseniz: bu şehirde, Sırp birası ve şarabı bulabilirsiniz. Ancak: bir aralar duyduğuma göre, bu şehirde, alkolizmi önlemek için, devlet düzeyinde bazı tedbirler alınıyormuş ve belli saatlerde alkol yasaklanıyormuş, bu sadece bir duyum.

Bu arada: şehirdeki fiyatları bilmek isterseniz: küçük şişe su: 50 dinar, 1 hamburger menü: 350 dinar, 1 Partizan spor kulübü forması: 4500 dinar’dır.

Sırbistan Belgrat Belgrad Üniversitesi

BELGRAT ÜNİVERSİTESİ

Şehirde: iki devlet ve birçok özel üniversite bulunuyor.
Belgrat Üniversitesi: 1808 yılında kurulmuştur. Kurulduğu tarihte: Sırbistan ve Balkanlar bölgesinin ilk üniversitesidir. Günümüzde ise, 90 bin kayıtlı öğrencisiyle, yine, Avrupa’nın en büyük üniversitelerinden biri olarak öne çıkmaktadır. Özellikle mühendislik bölümleri dünya çapında ün kazanmıştır.

Sırbistan Belgrat Turizm

TURİZM

Şehrin: tarihi çekirdeğini oluşturan bölümü olan “Kalemegdan” (Kale Meydan); Tuna ve Sava nehirlerinin doğu kıyısında kurulmuştur. Özellikle: Sava nehrinin sol kıyısında, yeni Belgrat şehri kurulmuştur.
Şehri yürüyerek gezmek mümkündür. Daha doğrusu, şehrin büyük bölümünü, yürüyerek gezebilirsiniz. Genellikle: ucuz bir şehir olarak öne çıkıyor.
Şehirdeki gezi yani kalış sürenizi ise: azami 2-3 gün olarak belirleyebilirsiniz. Yani: 3 günden fazla kalırsanız, sıkılırsınız.

Kineza Milosa caddesinde yürürseniz (burası trafiğe kapalıdır) : yolun her iki yanında, iç savaş sırasında bombardıman sonucu yıkılmış binaları görebiliyorsunuz. Bu caddeyi dik olarak kesen: Bouevard kraija aleksandra caddesi de yine üzücü görüntülerle dolu. Bu iki caddenin kesiştiği yerde, Postane binası var.

Ayrıca: cadde üzerindeki binalar, gerçekten kabartmaları ve heybetleriyle insanların hayretini çekiyor. Ama, öte yandan düşünmemek elde değil, insanlar bir elleriyle bu güzellikleri yaratmışlar, diğer elleriyle iç savaş sırasında yarattıkları bu güzellikleri yok etmişler. Bu yörede, bir zamanlar Yugoslavya devletinin parlamentosuna ev sahipliği yapmış, günümüz Sırp Parlamento binası da görülüyor.

Sırbistan Belgrat

ŞEHİRDE GEZİ

Şehri tanıyabilmeniz için, girişten itibaren görülenleri anlatacağım. Ayrıntılı bilgi ise, aşağıda maddeler halinde verilecektir. Şehre girişte, karşınıza “Belgrad Radyosu” çıkıyor. Bu bina, şehrin en karakteristik yapılarındandır.

Günümüzde ise, bir markaya aittir. Markanın adı “Zepter” Bu firma, Avrupa’nın en çok sevilen ev gereçlerini üretiyor. Hati: Teflon, Tefal gibi, ancak Zepter bunlardan 3 kat daha fazla kaliteliymiş.

Avrupa’da birçok seçkin insanın evlerinde, mutfaklarında Zepter marka firitöz, ütü, tava, tencere bulunuyormuş. Bu bina, Belgrad Radyosu olarak kullanıldığında ise, dünyanın en güçlü frekansla yayın yapan binası olma özelliğini taşıyor. II. Dünya Savaşında, Almanlar burayı ele geçirince, bu radyo vasıtasıyla yaptıkları yayınları, Afrika’nın ortalarına kadar ulaştırıyorlarmış.

Özellikle ünlü şarkıcı Lili Marlen’in şarkıları, Afrika’nın birçok yerinde (Senegal dahil) dinleniyor ve propaganda yapılıyormuş. Lili Marlen, bu radyoda şarkıları çalındıktan sonra dünyaca ünlü bir sanatçı olarak önem kazanmıştır. Ancak, daha sonra anlaşılmış ki, bu vericinin olağanüstü gücü, şarkıcının tanınmasında etkili olmuştur. Evet, Zepter firmasının günümüzdeki amacı, şehirle özdeşen bu binayı otel yapmakmış.

Şehre girişte

Yugoslavya dönemi konutları görülüyor. Bazı yerlerde yeni binalar da yapılıyor. Hatta, sol yanda, uzakta büyük vinçler göreceksiniz. Bunlar: piyasayı canlandırmak için Sava nehri kıyısında yapılan büyük konut projesidir. Uluslararası ortaklıklı bu projeler, şehir ekonomisini canlandırmak için yapılıyormuş.

Az sonra, hemen solunuzda “Stark Arena” yani şehrin en büyük kapalı spor salonu görülüyor, önünde bayraklardan anlaşılıyor.

Yine, ilerlerken salonun biraz ötesinde, ünlü Sırp tenis şampiyonu Novak Jakoviç’in evi görülüyor. Evin üstünde, tenisçinin büyükçe bir resmi bulunuyor.

Şehrin Sava nehri üstünde, ondan fazla köprü vardır.

Bunlar arasında tarihi olanlar (Alman köprüsü) da bulunuyor.

Tam karşıda

Yeşil kubbeli, Sırp Ortodoks ulusal kilisesinin merkezi, büyük Sava Katedrali görülüyor. Bu katedral, henüz tam olarak bitirilmemiştir. Dıştan bitmiş görülse de için de mozaik işlemeleri sürüyormuş ve hatta, Rusya’dan bu iç işlerinin bitirilmesi için 30 milyon Euro kredi aldıkları söyleniyor. Yeşil devasa kubbe çok uzaklardan görülüyor.

Sava nehrinin üzerindeki köprüden geçerken, sol yanda, uzakta karşıda Osmanlı kalesi ve saat kulesi görülüyor. Biraz sonra ise, Halk Bankası şubesi göreceksiniz. Devamında sağ yanda, Amerika tarafından bombalanan Başbakanlık Basın Merkezi binası var. Burası, bombalandığı gibi bırakılmış, aslında burada 18 kişi ölmüş ve bu durumu protesto etmek için böylece bıraktıkları söylense de, öte yandan parasızlık nedeniyle burayı onarmadıkları da söyleniyor.

Yolun devamında, Sırp Parlamentosu ve az sonra ise Kale Meydanı ve Ulusal Müze vardır. Ulusal Müze’nin tabloları bulunduran bölümünün ziyarete kapalı olduğu söyleniyor. Ardından Osmanlı kalesi bölümüne geçiliyor.

SIRBİSTAN PARLEMENTOSU

Şehirde, şu andaki Parlamento binasının yerinde, eskiden “Battal cami” isimli bir cami varmış. Battal camisi ve çevresindeki mezarlıklar tahrip edilerek, günümüzdeki bina yapılmıştır. Nasıl ki, şehirde bulunan 240 cami, 270 medrese, 10 hamam, 26 çeşmede olduğu gibi. Günümüzde, şehirde yalnızca bir cami ayaktadır.

Biz yine: Kineza Milosa caddesinden söz edelim. Burası: İstanbul’da, İstiklal caddesine benziyor. Yolun ucu: Kalemegdan denilen bir yere çıkıyor. Burada bir kale ve park var.

Sırbistan Belgrat Kalemegdan Parkı

KALEMEGDAN PARKI

Burası: şehrin kale bölgesidir. Osmanlı dönemi kalesi: 1979 yılında, Sırbistan devleti tarafından kültür anıtı ilan edilerek koruma altına alınmıştır. Bulunduğu yer, bir tepe üzerindedir ve 126 metrelik bir yüksekliktedir. Şehrin en güzel doğa gözlemi yapılabilen yeridir.

Sırbistan Belgrat

Hemen girişinde, hediyelik eşyaların satıldığı yerler yoğunluktadır. Bunlarda, şehrin en önemli hediyeliklerinden olan “Gelincik Kürkü” bulup satın alabilirsiniz. Satın almasanız da gelincik kürkü görmek ilginç olabilir.

Kale: antik dönemde, Romalılar tarafından yapılmış surlarla çevrili bir yerdir. Buraya giriş için 30 denar ücret ödemek gerekiyor.

Sırbistan Belgrat

Hemen girişte, sağ yanda bir kaya parçası üzerine işlenmiş kabartma dikkat çekiyor.

Bu kabartmada: başı fesli Osmanlı paşası, kalenin anahtarını Sırplılara teslim ediyor. Bu görüntüde, dikkat çeken diğer bir husus, arka planda görülen saat kulesi ve camidir. (Cami günümüzde yoktur.)

Sırbistan Belgrat

Yine girişte sol yanda Fransa Büyükelçilik binası bulunuyor. Binanın hemen önünde ise, bir Şükran Anıtı vardır. Ancak, anıt günümüzde bulunduğu yerden alınmış ve bulunduğu yer siyah kurdelalar ve perdelerle kapatılmıştır.

2’nci Balkan Savaşından sonra, Bulgar-Sırp-Yunanlılar, Osmanlılara karşı anlaşırlar. Ancak bir süre sonra Bulgarlar bu anlaşmayı tanımazlar ve Sırbistan’a hücum ederler. 20 binden fazla Sırp, Adriyatik kıyılarına kadar kaçar ve buradan Fransız gemileriyle Fransa’ya götürülürler.

Sırplar, bu durumu, Fransa’ya şükran anıtı yaparak anımsarlar. Ancak, sonraki yıllarda, yakın geçmişte, Fransa, Sırplara karşı, Kosova’nın bağımsızlığı için savaşan gerillalara ev sahipliği yapınca ve Sırpların bu gerillaları kendilerine verilmesi isteklerine karşı gelince, Sırplar Fransızların kendilerine hainlik yaptığını söyleyerek Şükran Anıtını, siyah protesto bantlarıyla protesto ederler.

Ancak diploması galip gelir, daha sonra anıtı bakıma aldık derler ve Fransa tarafından ödenen para ile anıt bakıma alınır. Anıt, günümüzde arkadaki Fransa bayraklı korunağın arkasında durmaktadır, yani bir yere gitmemiştir, sorun çözülünce tekrar yerine konulacaktır.

Sırbistan Belgrat

Dış kalede gezimize devam ettiğimizde,

Sol yanda, bir dinozor parkı görülüyor. Çocuklar bu ses çıkaran ve hareket eden dinozorların üstüne biniyorlar. Sağ yanda ise, tenis kortları ve uzakta basketbol sahaları var. Bunlar eski Yugoslavya devlet başkanı Tito zamanında yapılmıştır.

Basketbol sahalarının bir özelliği var, dünyanın birçok yerinde ve özellikle Amerika NBA da oynayan Sırp oyuncular, her yıl burada gençlere iki hafta süreyle basketbol eğitimi veriyorlarmış.

Sırbistan Belgrat

Dış kaleden iç kaleye geçmek için: çeşitli kapılar var.

Bunlardan biri: Kara Georgeviç, Osmanlı isyanını yürüttüğü kapıdır. Biz: İstanbul kapısından iç kaleye gireceğiz. 1521 yılında şehir Osmanlı tarafından fetih edilince, İstanbul şehrine açılan yolun başladığı yere bu kapı yapılmıştır.

Tam karşıda, başka bir kapı daha var, ama bu kapının biraz daha sağına düşüyor. Bunun sebebi: o kapının Avusturya-Macaristan İmparatorluğu döneminde yapılmış olması, zaten baktığınızda farklı malzeme kullanıldığı hemen göze çarpıyor.

Sırbistan Belgrat

İç kaleye girmeden hemen önce, sağ ve sol yanda, çeşitli silahlar göreceksiniz.

Bu silahlar: söylenenlere göre, son Balkan çatışmalarında Sırplar tarafından kullanılan silahlardır. Bu ölümcül silahlar, oyuncak gibi görülüyor.

Özellikle: üzerinde dört füze bulunan bir batarya ilgi çekiyor. Söylenenlere göre, bu batarya. Balkan savaşında Amerikan uçakları burayı bombalarken, bu bataryadan atılan bir füze ile, Amerikan hayalet yani radara yakalanmayan bir uçak düşürülmüştür.

Yine, burada çeşitli toplar var. Şehir Avusturya-Macaristan imparatorluğu döneminde, Macar topçuların yaptığı toplar buraya yerleştirilmiştir. İç kaleye girildiğinde, sağ tarafta, eski caminin (günümüzde yok) bulunduğu yerde, bir kule bulunuyor.

Bu kule, zindan olarak kullanılmıştır. Ayrıca: Osmanlı döneminden kalma bir köşk ve Sokullu çeşmesi ilgi çekiyor. (bu köşkün hemen sol yanında güzel bir tuvalet var)

Sırbistan Belgrat

Sol yanda ise, bir türbe görülüyor. Bu türbe, 2’nci Viyana Kuşatmasından başarısızlıkla dönen, Damat Ali Paşa’nın burada idamı üzerine yapılmış türbesidir.

Sırbistan Belgrat

Bu alan

Osmanlılar döneminde de kullanılmıştır. Surların üzerinde oturup: Tuna ve Sava nehirlerinin muhteşem manzaralarını ve nehirler üzerinde salına salına ilerleyen tekneleri izleyebilirsiniz. Sava nehrinin ortasında bir ada görülüyor, Savaş adası denen bu adada imara izin verilmiyor.

Bu ada ve kale ve çevresi, 2’nci dünya savaşında yapılan halı bombardımanı sonucunda tamamen yok edilmiştir. Daha sonra burası imara açılmıyor ve park yapılıyor.

Sırbistan Belgrat

Biraz önce sözünü ettiğim Osmanlı konağının önünde ise, Roma yapılarına benzer yapılar bulunuyor. Bunlar Osmanlı değil, Avusturya-Macaristan imparatorluğunun hakimiyeti döneminde kalenin su ihtiyacının temini için yapılmıştır. Osmanlı  dönemindeki sarnıçları biraz düzeltmişlerdir.

Pobednik anıtı:

Son olarak, yine iç kalede, büyük ve uzunca bir sütun üzerinde, kocaman çıplak adam heykelini görülüyor. Anıt, 1’nci Dünya Savaşından sonra, savaş anısına Sırbistan krallığı tarafından dikilmiştir. İvan Mestroviç’in en önemli eserlerinden birisidir. Aynı zamanda şehrin en popüler sembollerinin başında gelmektedir.

Evet, önü nehre dönük bu çıplak heykelin adı: “Zafer” yani Latince “Victor” dur. Elinde bulunan kılıç “biz dövüşkeniz” anlamında, kılıcın ucu yere dayanıyor, ama gerekirse dövüşürüz; omuzunda bir kuş var, “benim alıcı kuşum döner dolaşır, seni görür, bana haber verir” anlamına gelmektedir. Bu heykelin altında, 2’nci Dünya Savaşı öncesinde yapılmış bazı sığınaklar vardır.

TUNA NEHRİ KIYISI

Tuna nehri kıyısındaki demir atmış tekneler ve barakalar: akşam saatlerinde, restoran ve kafeteryalara dönüştürülüyor. Bu yüzen botlara “Splav” deniliyor.
Burada özellikle, “Keops” isimli bir kafeterya var ve orada, yolunuz düşerse, bulabilirseniz, mutlaka “krep” yemenizi öneririm.

Ayrıca: bu splav denilen botların bulunduğu yerde, şehrin “Grand Casino” su var. Meraklısına duyurulur.
Bu arada: Sava nehri üzerindeki mekanlara da gidebilirsiniz. Özellikle: yaz aylarında bunlar caziptir. Burada: yerel içkilerden “rakija” deneyebilirsiniz. “Jelen” isimli bira da tercih edilebilir.

Tekne gezisi

Sava nehri kıyısında, gezinti tekneleri bulunuyor. Bu tekneler: 30-40 dakikalık Sava ve Tuna nehirleri ve nehirlerin birleştiği yerdeki yolculuk için 8-10 euro ücret alıyorlar. Hatta, Türk turistlere çok alışmışlar, yolculuk sırasında Türkçe şarkılar, türküler çalınıyor. Keyifli, bence bu tekne turuna katılın. Oldukça güzel ve ilginç.

Sırbistan Belgrat

ŞEHİRDE GEZİLECEK DİĞER YERLER

Sırbistan Belgrat Sırbistan Ulusal Müzesi

SIRBİSTAN ULUSAL MÜZESİ

1844 yılında kurulmuştur. Müzede: birçok yabancı eser de dahil olmak üzere, yaklaşık 40 bin obje barındıran bir koleksiyon sergilenmektedir. Bunlar arasında: 5600 yağlıboya tablo, 8400 çizim ve baskı bulunmaktadır.

Ancak: buradaki yağlıboya tabloların bir bölümü yani çok değerli olan bazı tabloların, savaş zamanı sahiplerinden zorla alınarak buraya getirildiği söyleniyor. Sırplar, bu tabloların sahip veya varislerinin hak iddia etmelerini önlemek için, tabloların büyük bölümünün bulunduğu yeri, ziyarete açmıyorlarmış.

Sırbistan Belgrat Çağdaş Sanat Müzesi

ÇAĞDAŞ SANAT MÜZESİ

Burası: 1958 yılında kurulmuştur. Bina: 1960 yılında İvan Antic tarafından dizayn edilmiştir. Burada: 150 bin civarında, eski Yugoslavya kültürüne ait sanat eserleri sergileniyor.

DOĞA TARİHİ MÜZESİ

Njegoseva bölgesindedir. Müze: 1895 yılında açılmıştır. Müzede: kayalar, paleontoloji, zooloji ve botanik koleksiyonları, mineraller de dahil olmak üzere, yaklaşık 1.500.000 parça eser sergilenmektedir.

Sırbistan Belgrat Nikola Tesla Müzesi

NİKOLA TESLA MÜZESİ

Şehir merkezindedir. Müzenin bulunduğu bina: 1927 yılında inşa edilmiştir. 1952 yılında ise, hükümet tarafından, Müze olarak düzenlenmiştir.
Nikola Tesla’nın kişisel eşyaları sergileniyor. Bu müzede: belki izleyenleriniz hatırlayabilirler “Prestije” filmindeki, elektrik akımını ileten aleti görebilirsiniz. Özellikle: bazen bu aleti çalıştırıyorlar ve havada, mavi renkli elektrik akımını alenen görebiliyorsunuz.

Sırbistan Belgrat Havacılık Müzesi

HAVACILIK MÜZESİ

1957 yılında kurulmuştur. Nikola Tesla Havaalanının hemen bitişiğindedir. 1989 yılında halkın ziyaretine açılmıştır. Müzede: 200 den fazla uçak sergileniyor.

Sırbistan Belgrat Ulusl Tiyatrosu

BELGRAD ULUSAL TİYATROSU

Hemen, Sırbistan ulusal müzesinin yanında: Cumhuriyet meydanındadır. 19’ncu yüzyılın ikinci yarısında: 1869 yılında kurulmuştur. 1983 yılında, Sırbistan hükümeti tarafından koruma altına alınmıştır.
Yapı içindeki salonda, 3 seviye var. Zemin seviyesinde ve en önde, 220 koltuk bulunuyor. Ayrıca: 3 balkon bölümü var.

Sırbistan Belgrat Nikola Pasic Meydanı

NİKOLA PASİC MEYDANI

Nikola Pasic: Belgrat Belediye Başkanı ve eski Yugoslavya ve Sırbistan Başbakanı olarak görev yapmıştır. Meydan, 1950 yılında yapılmış ve önceleri “Marx-Engels” meydanı olarak biliniyormuş. 1990 yıllarının başında, Nikola Pasic’in anıtı dikildi. Yugoslavya Tarih Müzesi de, bu meydanda bulunuyor. Ayrıca, çeşitli kamu binaları, çiçek, bal ve kitap satışı yapılan dükkanlar var. Kışın burada: yapay buz pisti oluşturuluyor ve Belgratlılar, buz pateni yapıyorlar.

SLAVİJA MEYDANI

1880’li yıllarda, Belgratlılar, buraya avlanmak için giderlermiş. Çünkü buradaki büyük gölette: yaban ördekleri varmış ve gölette, tekne ile geziniliyormuş. 1910 yıllarına gelindiğinde ise, Sosyalist Halk Merkezi haline gelmiştir. 1962 yılına gelindiğinde, buraya bir otel inşa edilir. 1988 yılında ise, ülkenin ilk fast-foot restoranı burada açılır.
Evet, hareketli bir meydandır. Özellikle: tüm toplu ulaşım araçları, buradan geçiyor ve durakları var. Ancak, bu nedenle, trafik muhteşem sıkışık oluyor.

Sırbistan Belgrat Öğrenciler meydanı

ÖĞRENCİLER MEYDANI

Stari Grad bölgesindedir. Yani: Cumhuriyet meydanı ile Kalemegdan arasında, Akademski parkına bitişiktir. Meydanda: Belgrat Üniversitesi Rektörlüğü ve yine bu üniversiteye bağlı birkaç fakülte, konser salonu, Etnografya Müzesi, kitapevleri bulunuyor.

Sırbistan Belgrat Cumhuriyet Meydanı
Sırbistan Belgrat Cumhuriyet Meydanı

 

CUMHURİYET MEYDANI

Stari Grad belediyesine ait bölgededir. Burada: şehrin kamu binaları yoğunluktadır. Ayrıca: Ulusal Müze, Ulusal Tiyatro ve “Prince Michael” heykeli görülüyor.
Meydan: şehrin merkezi iş alanlarından biridir ve aynı azmanda en işlek yeridir. Trafik yolları da burada kesişiyor. 1989 yılında yapılan, Staklenac, şehrin ilk modern cam ve çelikten inşa edilmiş alışveriş merkezidir. Sırp Başbakanı Zoran Cinciç; 2003 yılında, bir suikastte, burada öldürülmüştür.

Burada bir anıt bulunduğundan söz etmiştim. Anıt: Prens Michael’in at üzerinde betimlenen bronz bir anıtıdır. İtalyan heykeltıraş Enrico Pazzi tarafından, 1882 yılında yapılmıştır. Prensin eli: İstanbul’u gösteriyor. Çünkü: Prens, Osmanlının son dönemlerinde, 7 Sırp şehrinden, Osmanlıyı kovması ile tanınıyor.
Meydanda: bir de saat bulunuyor. Krom çelik ve cam kullanılarak yapılan saat kulesinde, iki küçük analog saat bulunuyor.

PRİNCE MİCHAEL STREET

Burası: şehrin en eski ve en önemli yerlerinden biridir. 1870 yılında inşa edilmiştir. Günümüzde ise, Sırbistan devleti tarafından koruma altına alınmış bir yaya ve alışveriş bölgesidir.

Burada bulunanlar şunlar

Makro Stojanoviç evi:

1889 yılında, Avukat Makro Stojanoviç için yapılmıştır. 1937 yılından itibaren ise, Güzel Sanatlar Akademisi olarak kullanılmaktadır.

Hristina Kumandudi:

1870 yılında yapılmıştır. Bir süre, Fransız-Sırp Bankası olarak kullanılmış, daha sonra konsolosluklara tahsis edilmiştir. Günümüzde, İngiltere ve Belçika konsoloslukları olarak kullanılmaktadır.

Sırp Kruna Hotel:

1869 yılında yapılmıştır. 1945-1970 yılları arasında “Ulusal Kütüphane” olarak kullanılmıştır. Günümüzde de, şehir kütüphanesi olarak kullanılmaktadır.
Knez Mihailova: bu sokak, Belgratlılar için buluşma yeri olarak kullanılmaktadır. Bu yüzden, sürekli kalabalık ve canlıdır. Binlerce insan, burada gün boyu gezintiler yapmaktadırlar. Hemen ilerisinde: kalemegdan parkı bulunmaktadır.
Bu sokakta, aynı zamanda, birçok ünlü markanın satıldığı dükkan ve mağazalar var. Ayrıca: büyük alışveriş merkezleri de görülüyor. Yani, bu sokağa mutlaka uğramalısınız.

Sırbistan Belgrat Knez Mihailova Caddesi

KNEZ MİHAİLOVA CADDESİ

Cumhuriyet meydanına 100 metre uzaklıktadır. Şehrin merkezi konumundadır.

AVALA

Şehir merkezine 15 km. uzaklıktadır. Kelime anlamı: ”manzara” anlamına gelmektedir.
Burası: Sava ve Tuna nehir bölgelerine egemen, doğaseverler için tam bir piknik yeri olarak önem kazanmaktadır. Tepenin deniz seviyesinden yüksekliği: 511 metredir. Ormanlık konik bir tepe üzerindedir.

Burada: 10 km. lik işaretlenerek ayrılmış yürüyüş yolları bulunmaktadır. Antik Roma döneminde ise, dağın üst kısımlarında: bir askeri kamp ve maden kolonisi bulunduğuna dair kalıntılar görülmektedir. Ortaçağ döneminde ise, aynı yerde, Sırp kasabası: Zrnov bulunuyormuş. Bunun kalıntıları da: 1934 yılında kaldırılmıştır.

Sırbistan Belgrat Avala Tower

AVALA TOWER

Burası, bir telekominikasyon kulesidir ve yüksekliği: 205 metredir. Buradaki kule: 1999 yılında, bombardıman sırasında yıkılmış ve 2006 yılında yeniden planlanarak, 2010 yılında tamamlanmıştır. Günümüzde, ülkenin ve balkanlar bölgesinin en yüksek kulesidir.

Kule: ilk olarak, 1965 yılında tamamlanmıştır. 102 metre yüksekliktedir. Biraz önce sözünü ettiğim gibi, 1999 yılında bombardıman sırasında yıkılan kule: uzun süre, radyo ve televizyon yayınlarının durmasına neden olmuştur. Günümüzde görülen kule: 2009 yılında tamamlanmıştır.

ZEMUN BÖLGESİ

Burası: Tuna nehrinin sağ kıyısındadır. 20’nci yüzyılın sonlarında, şehir merkezinin gelişimi burada olmuştur. Zemun üzerinde yürüyebilir ve şehrin değişik mimarisi, ruhu ve atmosferini yaşayabilirsiniz.
Buradaki tesisler ise:
Madlenianum Opera ve Tiyatro, Zlatnik Kej Restoran, Stara Kapetanija Restoran,

BEOGRADANKA

Burası, bir binadır. Ama, ülkenin en yüksek binasıdır ve yüksekliği: 101 metredir.
Bina: 1969-1974 yılları arasında yapılmıştır. Eski şehir merkezinin tam kalbindedir. Binanın en üstünde bir restoran bulunuyor. Ancak, güvenlik nedeniyle, bu restoran, uzun süredir kapalı tutuluyor. Binada: ofisler ve televizyon ve radyo istasyonları bulunuyor.

BAJRAKLI CAMİSİ

1575 yılında yapılmıştır. Aynı dönemde, şehirde bulunan 273 camiden, günümüze kadar ayakta gelebilen tek camidir. Şehrin, Avusturyalılar tarafından işgali sırasında, 1717-1739 yılları arasında kilise olarak kullanılmıştır. 18 Mart 2004 tarihinde, bu cami, Sırp milliyetçileri tarafından yakılarak yok edilmek istenmiştir. Ancak, daha sonra yeniden tamir edilerek restore edilmiştir.

Sırbistan Belgrat Despot Stefan Kulesi

DESPOT STEFAN KULESİ

1405 yılında yaptırılmıştır. 1404 yılında, Sırp Despotate Stefan, Belgrad şehrini başkent olarak ilan eder ve şehir-devlet olarak egemenliğini sürdürür. Bu dönemde, şehir nüfusu: 50 bin kişiye kadar ulaşır ve şehirde: kamu binaları, kraliyet mahkemeleri, kiliseler ve surlar yaptırılır. Şehir: balkanlar bölgesinde yaşayan Hıristiyanlar için kutsal bir yer haline gelir. Yani: kültürel ve ruhani bir başkent olur. Ancak: Osmanlılar şehri aldıktan sonra, bu yapıların birçoğu yıkılarak yok olur.

Sırbistan Belgrat Saint Sava Katedrali
Sırbistan Belgrat Saint Sava Katedrali

 

SAİNT SAVA KATEDRALİ

1594 yılında burada çıkan Sırp isyanı, Sinan Paşa tarafından bastırılır ve Vracar platosundaki Saint Sava’daki kutsal emanetler, bu isyan sırasında siteye getirilir ve yakılarak yok edilir. Bunun üzerine, bu kilise, 20’nci yüzyılda, bu olayı anmak için yeniden inşa edilmiştir. 1894 yılında, dünyanın en büyük bu Ortodoks kilisesi inşa edilmesi düşünülür. 1926 yılında: mimarlar Bogdan Nestorovic ve Aleksandar Derok tarafından proje üretilir ve inşaata başlanır.

Ancak: II. Dünya Savaşı sırasındaki bombardımanlar nedeniyle inşaat yarım kalır ve 1985 yılında yeniden inşaata başlanır.
Günümüzde, dünyanın ve balkanların en büyük Ortodoks katedralidir. Aziz Sava: Sırp Ortodoks kilisesinin kurucusudur. Yapının kubbesinin yüksekliği: 82 metredir.

Yapıldığı yer ise, 134 metrelik bir tepe üzerindedir ve bu nedenle: kilise, Belgrat şehrinin silüetine hakim bir konumdadır. Şehirdeki, birçok yerden görünür. Ancak, her ne kadar yapının dış cephesi tamamlanmış olsa da, günümüzde iç dekorasyon çalışmaları sürdürülmektedir. Hatta, duyduğuma göre, iç dekorasyon için Ruslardan 30 milyon Euro kredi almışlar.

KNEZA SİME MARKOVİCA KATEDRALİ

Kutsal Baş Melek Michael kilisesi sitesinde: 1728 yılından kalan eski bir kilise üzerine inşa edilmiştir. Yapıda, barok ve klasik tarz birlikte kullanılmıştır. Yapı: 1837-1840 yılları arasında Prince Milos Obrenoviç tarafından yaptırılmıştır. Kilisenin hazinesinde: 17-20’nci yüzyıllar arasında toplanan: eski simgeler, altın eserler ve özellikle Sırp kültürünün iki önemli ismi olan; Milos ve Mihailo Obrenoviç’in mezarları bulunmaktadır.

Sırbistan Belgrat Kraliyet Sarayı
Sırbistan Belgrat Kraliyet Sarayı

          

KRALİYET SARAYI

Burası: Dedinje Karageorgevich hanedanı tarafından kullanılan saray kompleksi ve Beyaz Kraliyet sarayından oluşmaktadır. Yapı: ilk olarak: 1882 yılında, Sırp hükümdarlarının konutu olarak kullanılmak üzere, Alexander Bugarski tarafından yaptırılmıştır. Ancak: iki kere hasar görmüştür. Özellikle: I. Dünya Savaşı sırasında, 1941 yılında şehrin bombalanması sırasında, büyük hasar görür.
Kraliyet sarayı: 1924-1929 yılları arasında, yeniden inşa edilmiştir. Yapı tarzı: Sırp-Bizans stili, beyaz taştandır. Saray: Kral I. Alexander ve Kral Peter ve yakınları tarafından kullanılmıştır. Yapı: 1961 yılından bu yana, günümüzde, şehir meclis binası olarak kullanılıyor. Ama, aynı zamanda ziyarete açıktır.

Beli Dvor – Beyaz Saray

Kraliyet sarayı ile aynı kompleks içindedir. Kral I. Alexander tarafından: 3 oğlunun ikameti için yaptırılmıştır. Yapı:1934-1936 yılları arasında tamamlanmıştır. Klasik tarzdaki saray yapısı: zeminde büyük bir salon ve büyük Venedik avizeleriyle döşenmiştir. Yemek odasında: 35 bin kitaptan oluşan bir kütüphane bulunmaktadır. Ayrıca: sarayda, birçok önemli sanat eseri bulunuyor. Bu eserlerin sanatçıları: Rembrant, Poussin, Winterhalter.

Saint Andrew Kraliyet Şapeli

Kraliyet sarayının güney bölümünde, sütunlu bir bina ile, saraya bağlı olarak inşa edilmiştir. Sırp Ortaçağ kralı Vukasin oğlu Andrew tarafından yaptırılmıştır. Kilisenin içi: Belgrat ressamlar derneği sanatçıları tarafından, fresklerle süslenmiştir.

Sırbistan Belgrat İsimsiz Kahramanlar-Hero Anıtı

İSİMSİZ KAHRAMANLAR-HERO ANITI

Şehrin, panaromik manzarasının görülebileceği en güzel yerdir. Anıt: Yugoslav heykeltıraş Ivan Mestrovic tarafından yapılmıştır.
Anıtın yapılış amacı: I. Dünya Savaşında ölen askerlik içindir. Yugoslavya kralı Alexander tarafından, 1912-1918 yılları arasında yaptırılmıştır. Anıt, 1987 yılından sonra, Sırbistan hükümeti tarafından koruma altına alınmıştır.

Sırbistan Belgrat Kuca Cveca-Çiçeklerin evi

KUCA CVECA-ÇİÇEKLERİN EVİ

Burada: Josip Broz Tito’nun mozolesi bulunuyor. Ancak: 1980 yılında, Yugoslavya Federal Cumhuriyetinin dağılmasından sonra, halkın ziyaretine kapatılıncaya kadar, buraya pek çok çiçek bırakılırmış ve bu çiçekler için, beyaz kayalar kullanılırmış.

Bu yüzden: yani çiçeklerin bolluğu nedeniyle, buraya “Çiçeklerin evi” ismi verilmiştir. Yugoslavya Federal Cumhuriyetinin dağılmasından sonra, 10 yıl boyunca, burası halkın ziyaretine kapatılmıştır. Ancak, günümüzde yine ziyarete açıktır. Özellikle: 25 Mayıs günü yoğun ziyaretçi akını olmaktadır. (Tito’nun doğum günü)

TOPCİDER PARKI

Burası, bir orman parkıdır. 112 bin m. karelik bir alanda: Topcider nehri vadisi üzerinde kurulmuştur.
Ancak, şehir merkezine yakın olması nedeniyle, Belgratlılar tarafından, dinlenme ve piknik amaçlı olarak yoğun olarak kullanılmaktadır. 1831 yılında, Sırbistan Prensi Milos Obrenoviç tarafından, bölgedeki bataklık alan kurutularak yaptırılmıştır.
Osmanlı döneminde, şehrin korunması için, buraya topçu birlikleri yerleştirilmiştir.

Bu yüzden: kelime anlamı: topcider. Topçu erkeklerin vadisi anlamına geliyor.
Park içinde bulunanlar: bir taş kilise (Topcider kilisesi), han (Guard House) ve askeri komplekstir. Park içinde, ayrıca muhteşem büyük çınar ağaçları görebilirsiniz. Hatta: bunlardan biri, 34 metre yüksekliğinde ve devlet koruması altındadır.

Bu ağacın 1834 yılında Prens Milos tarafından dikildiği söyleniyor. Parkın: kuzey bölümünde “Topcider mezarlığı” ve Banknot Basımevi ve Sırbistan Ulusal Bankası var. Ayrıca: şehir Hipodromu (giriş ücretsizdir) ve çok sayıda restoran bulunuyor. Özellikle: Milosev konak restoranı önerebilirim.

Sırbistan Belgrat Ciiganlija Adası

CİGANLİJA ADASI

Sava nehri üzerinde bulunan, eski bir adadır. Şehir merkezine 4 km. uzaklıktadır.
Şehrin en büyük spor ve rekreasyon yani park alanıdır. Günümüzde, bu ada: iki geçitle, Sava ırmağının sağ yakasına birleştirilmiş ve yapay bir göl oluşturulmuştur. Özellikle, sıcak yaz günlerinde, şehirlilerin en çok tercih ettikleri yerlerin başında gelmektedir.

Yaz aylarında, burada günlük 200-300 arasında insan bulunuyor. Adadaki kulüpler, günün 24 saati açık ve canlı müzik sunuyorlar.
Adada: 7 km. lik sahil şeridinde: spor alanları, plajlar ve başkaca birçok tesis bulunuyor. Hatta: kablolar yardımı ile, su kayağı yapılabilen bir tesis bulunuyor.
Şehri ziyaret ederseniz, bu adaya mutlaka gitmenizi öneririm. Özellikle: bisiklete binmek ve yürüyüş yapmak için ideal bir yer.
Adada: Opusteno restoranı önerebilirim.

Fas Para Dirhem

Fas parası Dirhem

Fas para Dirhem:

Fas para birimi Dirhem: Fas para birimi: Dirhem. Uluslararası geçerliliği olan bir para birimi değildir.

Diğer para birimleri ile karşılaştırmanın en kolay yolu şu: Türk Lirasının beşte biri, Amerikan dolarının sekizde biri, Euro’nun ise onbirde biridir.

Yani: 100 Euro verdiğinizde, 1100 dirhem civarında değişim yapabilirsiniz. Ayrıca; 100 dirhem, Türk Lirası olarak karşılığının 83 TL. olduğunu hatırlatmakta yarar var.

100 Türk Lirası ile 120 Dirhem satın alabilirsiniz.

Alışverişlerinizi yaparken, bu oranları göz önünde bulundurun. Çünkü; Fas, gerçekten çok ucuz bir ülke değildir.

Avrupalı ve Amerikalı turist için ucuz olabilir, ancak, bizim ülkemize nazaran, büyük bir ucuzluk görmeniz mümkün değil.

Evet, dirhem kağıt olarak: 10-20-50-100 ve 200. Madeni para olarak ise: 1-5-10. Yanınızda, sürekli olarak bozuk para bulundurmalısınız.

Bozuk Para

Çünkü; bu ülkede, bozuk paraya ihtiyacınız olacak. Otelde; bagajınızı taşıyan görevli, bagajınızı odanıza bırakınca, para almadan asla odayı terk etmeyecek, her tuvalete girişiniz sonucu çıkarken kapıda mutlaka bir para isteyen göreceksiniz, ayrıca: sokaklarda sürekli olarak dilenen insanlar, kağıt mendil satan çocuklar göreceksiniz.

Fotoğraf makinanızı veya kameranızı, asla bir Faslıya yöneltmeyin, çekip çekmemeniz önemli değil, yönelttiğiniz anda, yani makinayı gözünüze götürdüğünüz anda mutlaka koşarak yanınıza gelecek ve sizden para isteyecektir.

En kötü olan ne biliyor musunuz? Verdiğiniz paranın beğenilmemesidir. Yani hiç vermemeyi aklınıza bile getirmeyin, verin defedin gitsin diyorsunuz, çok para isteme, verdiğiniz parayı beğenmeme küstahlığı da cabası.

Tam sinir bozucu bir durum, bakıyorsun çevrede polis-jandarma olsa da şikayet etsem diye, asla bulamazsın, sakın arama.

Evet, kucağınıza bir keçi yavrusu, omuzunuza bir maymun atıp, ardından para isteyecekler. Ama dikkat, dediğim gibi, sen istemiyorsun, ” a ver bakim maymunu sevim ” yok, oraya yaklaşırsan, adam zaten ezbere maymunu senin omuzuna atıyor.

Yani; senin tercihin veya seçimin söz konusu değil, atıyor ve biraz sonra klasik muhabbet, para ver. Sonuç olarak; bu ülkede, gezerken, yanınızdan bozuk para bulundurmayı sakın ihmal etmeyin.

Para değişimi

Fas para dirhem: Paranızı; otele vardığınızda, resepsiyonlardan veya çarşı içlerindeki değişim ofislerinden bozdurabilirsiniz. Otel resepsiyonları bence en güveniliri, çünkü değişim sonucunda ayrıca size yazılı bir belge veriyorlar.

Fas parası Dirhem

Değişim denince, yazının başında da belirttiğim gibi, bu para, yani dinar, uluslararası geçerliliği olan bir para değil, değişim yaparken, mümkün olduğunca dengeli yani az az para bozdurmak şeklinde değişimi yapın.

Çünkü; dönüşte, elinizde dirhem kaldığında, bunu havaalanındaki banka ofisinden değiştirebileceğiniz söylense de, o koşturmacada ve o kalabalıkta, banka ofisini bulmak ve de bulsanız bile ofisin açık olması büyük bir şans.

Ayrıca; bu para, yani dirhem, havaalanındaki Free Shop mağazalarında bile geçmiyor. Oralarda da, Euro geçerli para birimi. Dönüşte, havaalanında, elinizde kalan dirhemlerin, Türkiye’de bir hatıra olarak bulunmasından başkaca bir çare kalmıyor.

Bu arada, bir söz aklıma geliyor ” bir dirhem et bin ayıp örter ” şeklinde miydi, belki burada bunun yanıtını bulmak istediniz, ama inanın bilmiyorum? 🙂

Acaba, kilolu insanların, daha makbul olduğunu belirtmek için mi kullanılmış, bilmiyorum. Belki öğrenirsem veya okuyan bir arkadaşımız yorum yazarsa, buraya aktarırım, hoşça kalın.

Afyonkarahisar Dinar

dinar.genel.1
Afyonkarahisar Dinar

Dinar, memleketim, orada uzun süre yaşamasam da memleketim, sık sık görme şansım olmasa da halen orada yaşayan akrabalarım var. Buraya zaman ayırın gezin, Eldere’yi görün, hiç zamanınız yok ise, Suçıkan denen yerde, bir mola verin, göldeki balıkları, ördekleri görün, gölün hemen kıyısındaki restoranda saç tava yiyin, çay için, yorgunluğunuzu atın ve yolunuza devam edin.

Evet Dinar, memleketim maalesef tüm bu merkezi konumuna rağmen, yıllar içinde sürekli depremlerle sarsılmış ve bu depremler ilçeye büyük hasarlar vermiş, can kayıpları olmuştur, elbette bunlar acı birer hatıra olarak tarihte yerini alıyor ama Dinar’da hayat devam ediyor, mutlaka uğrayın.

Ancak, aşağıdaki tanıtım yazısını okuduktan sonra bana bir konuda hak vereceksiniz, Dinar gerçekten tarih boyunca önemli bir şehir olarak kurulu bulunmuş ve yerleşim yeri olmuş, antik döneme ait burada bulunması muhtemel ve kesin birçok kalıntı olmasına rağmen, hala resmi arkeolojik kazı çalışmaları yapılmamış, yapılmamakta ve de daha da ilginci, burada tesadüfen bulunan buluntular, Afyonkarahisar Müzesine götürülerek orada sergilenmektedir, ancak niye burada bir müze yapılmaz, bu kalıntıların bulunduğu veya çıktığı yerde sergilenmesi esas değil mi?

ULAŞIM

İlçe hem kara yolu hem de demir yolu bakımından bir kavşak noktasındadır. Antalya, Burdur, Denizli ve Afyonkarahisar karayolları Dinar’dan geçer. Dinar Süleyman Demirel havaalanı arası: 47 km. Dinar Afyonkarahisar 116 km. Dinar Ankara 357 km Dinar Isparta 63 km. Dinar Denizli 130 km. Dinar İzmir 346 km. Dina-Uşak arası 110 km dir.

TARİHİ

Dinar, Truva savaşlarında yenilerek Anadolu içlerine çekilen Ahiya (Aka-İyon) prenslerinden Gleinos tarafından MÖ 1200’lerde “Celaenae” adı ile kurulmuştur. Gleinos, Poseidon’un Danae’den olma oğludur.

MÖ 281 yılında Suriye kralı Selefkos, Çanakkale’den Trakya’ya geçerken ölür ve yerine oğlu Antiochus Soter (I. Antiyohos) geçer ve Gelene şehri yanı başında ovada Marsiyas (Suçıkan) ile Menderes’in birleştiği yerde ve Marsiyas’ın iki yanında bir şehir kurarak şehrin genel yapılarını yaptırır.

Bunlar: bir Artemis tapınağı (Anaitis), bir stadyum (koşu ve spor yeri), bir agora (Pazar yeri) dır. Kurduğu şehre Pers kökenli annesinin ismini “Apameia” verir.

Apameia, şimdiki Dinar ilçesinin bulunduğu yerde kurulmuştur.

Stadyum, şimdiki Tekke mahallesinin aşağı eteklerinde, otobüs garajında, Suçıkan yatağına kadar uzanan yamaçtadır. Etekteki evlerin bahçelerinde stadyumun seyirci basamaklarından bazıları hala görülmektedir. Agora yani Pazar yeri ise, aynı yere yakın, şose köprüsü yanlarındadır.

Burada bulunan bir yazılı taş bunun kanıtıdır. Bu taş, halen Belediye İtfaiye Garajı önündedir. Artemis Anaitis (Duvarlı Artemis) tapınağı ise, Çarşıdan İncirli Pınar’a giden yolda, özel bir şahsa ait bağ içindedir. Burası ve çevresi, ilçe imar planında arkeolojik alan olarak ayrılmıştır, yeni yapılaşmaya izin verilmez.

Gelene Panteonu yani ilahların toplandığı tapınak ise, Tekke mahallesi ile Suçıkan yönünde uzanan ve aynı zamanda hem Suçıkan ve hem de Meandr kaynağı Arap ışık su başını gören tepecik üzerindedir. Bu nokta, halen özel bir kişiye ait un fabrikasının tam üstüne gelmektedir. Bu tepeden aşağıya yuvarlanmış ilah heykellerinden ikisi, fabrika bahçesinde bulunmuş ve Afyon Müzesine götürülmüştür.

Şehir o dönemde Seleukos İmparatorluğunun büyük doğu-batı ticaret yolunda önemli bir merkez haline gelmiştir.

MÖ 2’nci yüzyılda, Apameia şehri Roma yönetimine geçti ve Venedik, Ceneviz ve Yahudi tüccarları için bir ticaret merkezi oldu. MS 3’ncü yüzyılda şehirde basılmış bazı sikkeler üstünde “Nuh’un gemisinin” resimleri bulunduğundan, bölgede nüfuzlu bir Yahudi topluluğunun da bulunduğu sanılmaktadır.

Belki bu yüzden şehre sandık anlamına gelen “Kibotos” ismi verilmiştir. Şöyle ki 1885 yılında Whittal isimli bir arkeolog tarafından Dinar’da buluna ve halen İngiltere’de sergilenen bir paranın ön yüzünde “Senior” resmi vardır. Paranın arka yüzünde ise kapağı açık bir sandık, dalgalar üzerinde yüzmektedir.

Sandık içinde, belden yukarısı gözüken, giyimli bir erkek ve bir bayan, başları sola dönük, ağzında zeytin dala olan uçan bir güvercine bakıyorlar. Sandığın açık kapağında oturan başka bir güvercin görülüyor. Sandığın üzerinde “Nuh” yazılıdır. Yine sandığın önünde uzun giysili bir kadın ile kısa giysili bir erkek karaya çıkmışlar ve sağ elleri havada görülüyor.

Romalıların Anadolu’da katıldıkları ilk savaşın (MÖ 190 yılı Magnesia savaşı) geçtiği yer burasıdır. Ayrıca, savaş sonrasında MÖ 188 yılında yapılan barış anlaşması da yine burada düzenlenmiş ve Apameia Barışı olarak tarihe geçmiştir. Buna göre Selefkoslar, Frigyayı bırakmışlar, Roma ordusunun Galatya cumhuriyeti üzerine yapacağı sefere yardım etmeyi de yüklenirler.

Çünkü bu sırada, Afyon ilinin kuzeydoğu bölümü, (bugünkü Emirdağ) Galatyalıların elinde idi.

Bu şehrin kalıntıları günümüzde Gelene ilçesinin yanı başında, ovada Marsiyas (Suçıkan) ile Menderes nehrinin birleştiği yerde ve Marsiyas’ın iki yanında, görülebilir.

Aniyohos’un kurduğu diğer Apameia şehirlerinden ayırt edebilmek için bu şehre Apameia Kibotos ismi verilmiştir.

Ünlü coğrafyacı yazar Strabon’a göre: Roma döneminde Apameia, Efes’ten sonra Asya eyaletinin en önemli alışveriş ve idari merkeziydi.

MS 3’ncü yüzyılda ise, düzensizlik ve ticaretin Konstantinopolis’e sapması şehirde düşüşe yol açtı.

1070 yılında Malazgirt zaferinden sonra şehir Türkler tarafından ele geçirildi.

Selçuklu ve Beylikler dönemindeki kayıtlarda “Dinar” ismi yoktur. Ancak “Apemeia” ismi de kullanılmamıştır. Çünkü Türkler buraya geldiklerinde, burada yerli halktan kimse yoktu ve şehrin eski ismini bilmeleri mümkün değildi. Eğer burada oturanlar olsaydı; Anadolu’nun diğer birçok yerinde olduğu gibi şehrin eski ismini öğrenip ona göre burayı isimlendirirlerdi. Bu yüzden yöreye “Geyikler/Keyikler” ismini vermişlerdir.

Osmanlı döneminde ise, burası Kütahya Sancağına bağlı bir yer olarak belirtilmiş, çoğu zaman Homa’nın bir nahiyesi denilmiştir. Ancak 16’ncı yüzyılda, Osmanlı Tahrir Defterlerinde, buradan söz edilirken “Geyikler” ismi kullanılır. Ancak Arap alfabesindeki harflerin okunuş özellikleri nedeniyle, Dinar kelimesi çoğu kez “Ginler” veya “Gingler” olarak da okunmuş ve kullanılmıştır. Hatta “Dinler” ve “Dingler” diye telaffuz edenler de olmuştur.

Yörenin isminin Dinar’a dönüşmesi, 28 Mart 1912 tarihinde resmen kabul edilmiştir.

Dinar kelime anlamı zenginlik ve varlıkdır. Çünkü, Dinar ismi, antik ve yeni dönemde, paralara verilen bir isimdi. Böylelikle Dinar ismi kabul görmüş ve kolayca yaygınlaşmıştır.

Ancak, önceleri, yaygın olarak kullanılan “Geyikler” ismi kullanılmaya devam edilmiştir.

Resmi kayıtlarda yörenin ismi Dinar (Geyikler) olarak kullanılmıştır.

Tüm bunlar tamam da, buraya verilen bir zaman kullanılan “Geyikler” isminin kaynağı nedir, yani burada geyikler mi varmış, bunu öğrenemedim. Ancak, Dinar’da kullanılan “Maral” soyadının buradan geldiği yani Maral’ın kelime anlamının “Dişi Geyik” olduğunu, neden böyle bir soyadı alındığını şimdi daha iyi anlamlandırdım.

dinar.genel.2
Afyonkarahisar Dinar

GENEL

Dinar ilçesinde mevcut sanayi toplanma alanı olarak Suçıkan caddesi bulunur. Bir zamanlar, Suçıkan kaynağından gelen sularla çalışan ve caddenin iki yanına sıralanmış 20 civarında su değirmeninin bulunduğu söyleniyor.

Suyla çalışan bu eski un değirmenleri zamanla kapanarak yerlerini un fabrikaları almıştır. Daha sonra Suçıkan caddesinin genişletilmesiyle bu un fabrikaları da kapanmaya başlamış ve bir kısmı 1995 depreminden sonra eski Sanayi alanına taşınmıştır.

DİNAR VE DEPREM

Bölge sismik yönden oldukça aktiftir. Türkiye Deprem Bölgeleri haritasında, 1’nci derece deprem bölgesi içinde yer almaktadır. Dinar ve çevresindeki ana tektonik hatları dikine kesen fay hatları bulunmaktadır ve tarihi süreçte (MÖ 4’ncü yüzyıl, MS 53, 1875, 1901, 1914, 1925, 1995 ) olan depremler bu hatlarla ilgilidir. Bütün bu depremlerde, yörede ağır can ve mal kaybı yaşanmıştır.

Roma çağı ve öncesinde yörede büyük depremler olmuştur. İmparator Alexander zamanında, 222 ile 235 yıllarındaki depremlerde çok sayıda bina yıkılmış, yarıklar açılmış yeni yeni göller ve sular ortaya çıkmıştır.

7 Ağustos 1925 tarihinde meydana gelen 6.9 şiddetindeki depremde, ilçe merkezi ve çevresinde 2045 bina hasar görmüştür. 1995 yılındaki depremden sonra, şehrin yeni yerleşimi, şehir merkezinin doğusundaki sağlam zeminler üzerinde yoğunlaşmıştır. Çünkü 1995 yılındaki depremde hasar gören binalar, mahallelere göre farklılık göstermektedir.

1 Ekim 1995 günü meydana gelen 6.1 şiddetindeki deprem sonucunda, Dinar ve çevresindeki yerleşimlerde büyük hasarlar olmuştur. Deprem sonucu 90 kişi ölmüş, 243 kişi yaralanmıştır. 14 binden fazla bina hasar görmüştür. Can kayıpları ve bina hasarlarının büyük çoğunluğu Dinar merkezinde olmuştur. Depremin ardından, yaklaşık 15 bin kişi, bölgeyi terk ederek başka yerlere göç etmiştir.

2008 yılında ise, Dinar merkezinde, TOKİ tarafından, 4 katlı ve depreme dayanıklı binaların inşa edildiği yeni mahalleler oluşturulmuştur.

ATATÜRK VE DİNAR

Büyük Önderimiz Atatürk, 16 Mart 1936 tarihinde Dinar’a gelmiş ve şimdiki Ulu Caminin bahçesinde bulunan Türk Ocağında karşılanıp konuk edilmiştir.

Afyonkarahisar Dinar Fadiş bebek

NE SATIN ALINIR

Dinar tarafına yolunuz düşerse, el örgüsü çorap satın alabilirsiniz. Ayrıca yine buraya özgü “Fadiş Bebek” satın alabilirsiniz. İlçe merkezine bağlı Çöl Ovası bölgesindeki köylerde düğün ve bayram gibi özel günlerde kadınların giydiği yöresel kıyafetler “Fadiş Bebek” ile tanıtılıyor. Dinar yöresine daha önce çok gittim, ama bu bebeklerden haberim yoktu, ilk gittiğimde mutlaka alacağım, ilginç olsa gerek.

Afyonkarahisar Dinar

NE YENİR

Eldere’ de kiremitte alabalık yemenizi öneririm. Dinar merkezde ise, Suçıkan ’da havuz kıyısında saç tava ve süzme yoğurt öneriyorum.

Afyonkarahisar Dinar

DİNAR UYGULAMALI BİLİMLER YÜKSEKOKULU

Afyon Kocatepe Üniversitesine bağlıdır. Okul, 2016 yılında kurulmuş olup, okul bünyesinde Sigortacılık ve Aktüer ya Bilimleri ve Endüstri Ürünleri Tasarımı bölümleri bulunmaktadır. Hürriyet Mahallesinde, Kredi Yurtlar Kurumuna ait yurt bulunmaktadır.

ULUSLARARASI MARSİYAS MÜZİK, SANAT VE KÜLTÜR FESTİVALİ

Dinar Belediyesi ve Afyon Kocatepe Üniversitesi iş birliğiyle Suçıkan’da düzenlenen bu festivalde, her yıl değişik programlar düzenleniyor. Müzik, dans ve sahne gösterileri, şiir ve türkü dinletileri yapılıyor.

DİNAR YAZARLAR, ŞAİRLER KÜLTÜR DERNEĞİ SUÇIKAN ŞİİR GÜNLERİ

Dinar’da Dinar Belediyesi tarafından düzenlenen bu şenliğe: gerek Dinar ve gerekse çevre il ve ilçelerden gelen ozanlar ve şairler katılıyorlar. Halkın yoğun katılımı ile, Ağustos ayında düzenlenen bu etkinlikte tam bir türkü ve şiir şenliği yapılıyor.

GEZİLECEK YERLER

Afyonkarahisar Dinar Suçıkan
Afyonkarahisar Dinar Suçıkan
Afyonkarahisar Dinar Suçıkan

 

SU ÇIKAN

İlçe merkezindedir. Parka gelmeden Atatürk’ün Kocatepe’ye çıkışını simgeleyen heykeli görebilirsiniz.

Afyonkarahisar Dinar Suçıkan Marsyas Heykeli

Park alanı girişinde, Suçıkan efsanesine hayat veren Efsanevi Kahraman Marsyas heykeli görülüyor. Daha sonra ise, sizi şu anda müze olarak kullanılan Taş bina karşılar. (Müze hakkında bilgi aşağıdadır.)

Afyonkarahisar Dinar Suçıkan
Afyonkarahisar Dinar Suçıkan
Afyonkarahisar Dinar Suçıkan

    

Suçıkan kaynağına, güneyden gelen Düden kaynağının suları da karışmaktadır. Yüksek debilere sahip bu kaynaklar, Dinar ovasına uzanarak Büyük Menderes nehrini yaratırlar. Özellikle suçıkan kaynağı, yüksek verimi ile şelale şeklinde akmaktadır. Burada bulunan şelale, yaklaşık 85-90 metre yükseklikten aşağıdaki havuza dökülüyor.

Yani, Menderes nehri buradan başlıyor, geçtiği yerlerde katılan irili ufaklı akarsularla birlikte 585 km yol aldıktan sonra Ege denizine dökülüyor.

Afyonkarahisar Dinar Suçıkan

Akşam olduğunda havuzun içindeki fıskiyeler ve bazı yerlere konulmuş neon lambaları yandığında, görüntü daha da muhteşem oluyor.

Afyonkarahisar Dinar Suçıkan

Burada havuzun üstünde bir de köprü var. Hatta, yeni evlenen çiftlerin buraya gelerek köprüde ve muhtelif yerlerde fotoğraf çektirmeleri gelenektir.

Suçıkan havuzu, eski Dinar Hidroelektrik Santralinin suyunu toplamak için yapılmıştır. Daha sonraları ise çevresi düzenlenerek ve ağaçlandırılarak park yapılmıştır.

suçıkan.1
Afyonkarahisar Dinar Suçıkan

Kral Midas efsanesinin, tarihte ilk müzik yarışmasının geçtiği burada çok güzel bir şelale (kışın donar, güzel bir görüntü verir), gölet, restoranlar ve genel tuvalet bulunuyor. Genel tuvalet paralı olmasına rağmen, temiz değildi. Öte yandan, her ne kadar buraya mutlaka uğrayın, bu güzelliği yaşayın, saç kavurma yiyin (kaç kişi iseniz ona göre yani kişi adedine göre ısmarlanır) veya çay için ve hatta varsa kızarmış dondurma yiyin ve de son bir not, ama önemli bir not burada yoğurt yiyin hatta yoğurdun markasının “Dinar Süt” olmasını ve süzme yoğurt olmasını söyleyin diyorum, ama Dinar Belediyesine ait bu restoran, bildiğim kadarı ile Belediye tarafından özel işletmeye kiralanıyor, aldığım duyumlara göre, insanlar buranın son zamanlarda aşırı pis olduğunu ve bir daha asla gelmeyeceklerini söylüyorlar, umarım Dinar Belediyesi bu konuda önlem alır, buranın temiz, tertipli ve düzenli olması için tedbir alınır.

Afyonkarahisar Dinar Suçıkan Dinar Etnografya ve Sosyal Yaşam Müzesi ve Suçıkan Oteli
Afyonkarahisar Dinar Suçıkan Dinar Etnografya ve Sosyal Yaşam Müzesi ve Suçıkan Oteli

 

Dinar Etnografya ve Sosyal Yaşam Müzesi ve Su çıkan Oteli

Park alanında, havuzun hemen kenarındaki bu orijinal taş bina “Dinar Etnoğrafya Müzesi” olarak düzenlenmiştir. Burada aynı zamanda otel bulunuyor. 5 katlı otelin katlarında ve odalarda eşyalarla birlikte, Dinar’ın tarihini belgeleyen fotoğraflar sergileniyor.

Müzede, Dinar ve yöresinde, eskiden zanaatkar esnafın kullandığı el aletleri sergileniyor. Bunlar arasında, yeni neslin hiç görmediği çiftçi aletleri ve edevatları, zanaatkarların kullandığı aletler, fenerler, pompalı gaz ocakları, memurların kullandığı daktilolar, döven, tarım aletleri ve başkaca objeler sergileniyor. Bence ziyaret edin, özellikle yanınızda çocuklarınızla ziyaret edin, çünkü burada sergilenen objeler ilgilerini çekecektir. Bu arada, müzedeki eşyaların tamamı Dinar Halkı tarafından bağışlanmıştır.

Afyonkarahisar Dinar Suçıkan Efsanesi

Suçıkan Efsanesi

Öncelikle şunu bilmekte yarar var, Suçıkan efsanesi birçok farklı şekilde anlatılıyor, ben burada sizlere en yaygın şeklini anlatacağım ama farklılıklar da olabiliyor.

Tanrıça Athena, Eldere gölünde yetişen sazlardan tarihteki ilk flütü yapar. Ancak bu flütü çalarken yanaklarının şiştiğini görür ve göldeki yansımasını beğenmez, flütü oraya atar.

Kelenia Prensi Stryr Marsyas isimli bir genç, burada gezerken flütü bulur ve alır. Çalmayı öğrenir ve zamanla, yörede büyük bir müzik üstadı olur. Öyle ki, lir üstadı Tanrı Apollon, onunla yarışmak ister. Frig kralı Midas’ın başkanlığında 2 su perisi ve 3 kişilik hakem heyeti ve halkın önünde yarışmaya başlarlar. Apollo arpını çalar.

Ancak yarışmayı flüt çalan Marsyas kazanır. Apollo, aletlerimizi tersten çalalım önerisinde bulunarak yarışmayı yeniler. Kendisi, arpı ters tutar ve çalar, ancak flüt tersten çalınmadığı için ses vermez.

Tanrı Apollo’ ya karşı oy vermek hakemleri korkutur. Kral Midas haksızlık yapıldığını düşünerek oyunu Maryyas’a verir. Diğer iki hakem Tanrı Apollon lehine oy kullanırlar. Başkanın oyu, iki oy sayıldığından, yarışmanın sonucu berabere ilan edilir.

Apollo, kendisinin üstün sayılmamasına çok kızar ve Marsyas’ı tutturup diri diri bir meşe ağacına astırır, derisini yüzdürür.

Ölüsünü şehrin içindeki nehre attırır, derisini de tulum yaptırıp suyun başındaki mağaraya astırır. Ünlü tarihçi Heredot, Marsiyas’ın tulum halinde şişirilmiş derisini, Marsiyas (günümüzdeki Suçıkan) kaynağında bulunan mağarada asılı olarak gördüğünü yazar.

Bundan sonra nehre Marsiyas ismi verilir. Marsyas’ın ölümüne üzülen kayalar ağlayarak Suçıkan’ı oluşturur. Apollo flütü Suçıkan’a atar. Flüt yeşerir ve Menderes nehrinin kamışlarını oluşturur.

Lanbşa’ın acılı bedeni ve feryadına dayanamayan su perileri, ona secde ederler. Midas’ta Apollo’nun gazabından kurtulamaz. Apollo, Midas’a “Sen benim lirimin namelerini değerlendirmekten acizsin, o kulakların eşek kulağı gibi uzasın, kıllarla dolsun” diye bağırır. Midas’ın kulakları uzar ve kıllarla kaplanır. Kral durumu bir süre gizlese de, tıraş olması gerektiğinde, berberi kulaklarını görür.

Bu sırrı, uzun bir süre saklayan berber, sonunda dayanamayıp bir çukur açar ve içine “Midas’ın kulakları eşek kulakları” diye seslenir ve çukuru kapatır. Apollon ve Marsyas arasında olan bu yarışma, tarihin ilk müzik yarışması ve Dinar Suçıkan’da müzik yarışmalarının yapıldığı yer olarak tarihe geçer.

Gelene halkı, Marsyas’ı ilah olarak kabul eder, adına sunaklar yaparlar. Dinar halkı tarafından ilçenin içinden geçen Suçıkan ırmağı, kutlu sayılır. Marsyas, Gelene ve daha sonraki Apameai şehrinin tanrısı olur. Zaten Marsyas ismi hece incelendiğinde: “Mar” deniz ve su demektir. “Siya, Seha” Yunancada isim ekidir ve “Marsiyas” kelimesi “Seha ırmağının (bugünkü Menderes nehri) beyi” demektir.

Gelelim günümüze, şimdi burayı ziyaret edenler, rüzgâr estiğinde efsaneyi hatırlar ve rüzgârın sesini sihirli flüt namelerine benzetirler.

Tabii konu bununla bitmiyor yani sadece Dinar yöresinde kalmıyor. Efsanelere devam edelim, yine Geleneli yani Dinar’dan yetişen Marsiyas’ın oğlu Olimpos, Yunanistan’a gider. Flütü ile Yunanlılara flüt çalmasını ve ölü törenlerinde çalınan ağıtların bestelenmesini öğretir.

Bu besteler, Pazar yerlerindeki kör şarkıcılar tarafından halka yayılır. Olimpos, Hermatios adından birisi adına yazıp söylediği bir matem nağmeleri (ağıt-mersiye) pek çok kere, birçok yerde söylenmiş ve ün salmıştır.

Ancak elbette bu bölgede sadece flüt yapıldığını söylemek olmaz, ney ve onun küçüğü nısfiyeden de söz etmek gerekir. Frigya’da cenaze törenlerinde flüt, ney, çalpara yani zil ve dümbelekten oluşmuş müzik ekipleri, ağıtlar çalıp söylüyorlardı.

tanrıapollon.1
Afyonkarahisar Dinar Suçıkan Mağarası

Su çıkan Mağarası

İlçe merkezindeki mağaranın girişi, Suçıkan Park Otelinin arkasındadır. Ancak mağarada günümüze kadar herhangi bir araştırma yapılmamıştır. Mağaranın oldukça büyük olduğu ve içinde gölcükler bulunabileceği tahmin edilmektedir. Efsanede, Tanrı Apollon tarafından Marsyas’ın diri diri derisinin yüzülüp asıldığı söylenen mağaranın burası olduğu söyleniyor.

ILICA KEMERİ

İlçe merkezinde Ilıca mahallesi Ilıca caddesindedir. 2 kemerden oluşmaktadır, ancak çevresi çevrilmiştir ve havuz halinde görülür. Efsaneye göre: Therme yani Su tanrısının yeridir.

Evet bu Ilıca kemerleri hakkında bir efsane var. Apemeia krallarından biri, o zamanın baş rahibi ve kahinleri görevlendirerek “Ilıca suyunun kaynağının nereden geldiğini” öğrenmelerini ister, öğrenemedikleri veya yanlış öğrendikleri takdirde gözlerinin oyulacağını söyler. Başrahip, suyun kaynağını araştırır ve suyun kaynağının “Sandıklı kaplıcaları” olduğunu söyler.

Bunun üzerine kral, rahibin gözlerini oydurur. Ancak bir süre sonra pişman olan kral vicdan azabı çekmeye başlar ve rahipten af diler, kendisine bir istekte bulunmasını söyler. Rahip, “gözlerinin oyulmasına sebep olan, bir gözyaşı gibi ılık akan bu kaynağa, iki kemer yaptırılmasını ve böylece gözlerinin bu pınarda ebediyen yaşamasını istediğini” söyler. Bunun üzerine kral hemen kemerleri yaptırır. Ilıca kemerleri günümüzde de durmaktadır.

Afyonkarahisar Dinar Apameia
Afyonkarahisar Dinar Apameia
Afyonkarahisar Dinar Apameia

      

APAMEİA ANTİK ŞEHRİ

Mercimek tepesi yamaçlarındadır.

Sonra karanlık bir dönem ve Şehir, Anadolu Frigya bölgesinde Moiandoros nehri çıkışında, İskender’in ardıllarından General Selavkos Nikator tarafından tekrar kurulmuştur.

Kendisi, Buhara hanedanlarından birinin kızı olan Apameia ile, MÖ 125 yılında evlenmiş ve burada kurduğu şehre, karısının ismini vermiştir.

Şehirde, Helenistik dönemde, üzerinde Macander (Menderes) nehri ve flüt çalan Marsyas resimleri olan sikkeler basılmıştır.

Şehir takip eden Roma döneminde “Kelainai” adıyla bilinir.

Antik dönemde, Efes’ten sonra en önemli şehir kabul edilir ve hatta, Efes ile birlikte bronz sikke bastırmışlardır.

Şehir antik dönemde birçok kez depremle sarsılmıştır.

Helenistik dönemde basılan sikkelerin üzerinde özellikle Maeander nehri veya kaval çalan ve harmaniyesini savura savura dolaşan Marsyas’ın resimleri bulunuyordu.

Fakat bu sikkeler kullanılmıyor, hemen toprağın altına gömülüyordu. (Bu sikkelerin örnekleri günümüzde Afyonkarahisar Müzesinde görülebilir.) Neden gömülüyor, insanlar Marsyas’ın anısına saygı olarak bu sikkeleri gömüyorlarmış. Hiç kullanılmayan bu madeni paraların binlercesinden oluşan bir hazine, Seyyid Ahmet Çelikbaş tarafından bulunmuş ve Afyon Müzesine teslim edilmiştir.

Yunanlılar ise, Marsyas’ı, kollarından ağaca asılmış bir ihtiyar olarak heykellerini yaparlar. Marsyas’ın bu tür heykelleri günümüzde İstanbul ve İzmir Müzelerinde görülebilir.

Günümüzde: antik kent alanında, yarım daire şeklinde bir yapı kalıntısı içinde tiyatro, stadyum ve Artemis Anaitis tapınağı temelleri bulunmaktadır. Bunlar yüzeye daha yakındır. Diğer yapılar ise toprak altındadır. Yani şehir büyük ölçüde toprak altındadır.

Evet, Apemeia kenti hakkında efsaneler var. Apemeia kralının kızına Homa kralının oğlu talip olur ve nişanlanırlar. Ancak düğün yapılması için Apemeia kralı bir şart koyar. Kızının güneş altında değil gölge altında gelin gitmesini ister.

Homa kralı bunu kabul eder ve Apemeia ile Homa arasındaki yolun, her iki tarafına da asma diktirir. Böylece gelini gölge altında götürürler. Gerçekten halen bu yolun geçtiği muhtelif yerler belli olup, üzüm asmalarına sık rastlanılmaktadır. Ancak geçen yıllarla birlikte çoğu asma yozlaşmıştır.

Antik Tiyatro

Ilıca köprüsü üstünden çıkan eski Roma yolu ve caddenin üstünde, Üçlerce tepesinin kuzey yamacındaydı. Çukurluk bugünde görülebilmektedir. 7000 seyirci kapasiteli olduğu tahmin edilen antik tiyatrosun kazısı çalışmaları devam etmektedir. Batı yönüne bakan tiyatronun sahne kısmı, toprak yığınlarıyla altında tamamen yok olmuştur.

Payandaları yerinde olan tiyatronun, diğer bölümlerindeki kazı çalışmaları sürdürülmekte ve açılmaya devam edilmektedir. Tiyatro kazılarında elde edilen, Arkaik döneme ait “idol” ve “kâse” Afyonkarahisar müzesinde sergilenmektedir.

Stadyum

İlçe merkezinde, Tekke mahallesine çıkan kaldırımlı yol ile, otobüs garajı arasında ve Top tepeye yaslanmış olarak yapılmıştır. Suçıkan deresine paralel olarak uzanmaktaydı. Buradaki evlerin arka bahçesinde, oturma basamaklarından bir kısmı açıktadır ve görülmektedir.

Apemia kilisesi

Suçıkan kaynağının üst tarafında, tren yoluna yakın yerdedir. Kale yıkığı da denen bu yapının bir adı da Kervansaraydır. Ancak herhangi bir araştırma yapılmadığından net olan bir şey yoktur.

Artemis Tapınağı

İlçe merkezinde otobüs garajından İncirli pınara giden yol üstünde, yol çalışması sırasında bir kişiye ait üzüm bağında ortaya çıkmış ve gerekli araştırma ve inceleme yapılmadan üstü kapattırılmıştır. Tapınağın bir bölümü, taşları ve direkleri yerinde durmaktadır ve üstüne yapılaşma izni verilmemiştir ancak bölgenin çevresine birçok inşaat yapılmış ve korunmamıştır.

Panteon Tapınağı (Tanrılar Kurulu Tapınağı) 

Kelenia antik şehrinin bulunduğu Toptepe (Tekke) mahallesinde, Suçıkan yönüne uzanan sırtta, Menderes Un Fabrikasının üstündeki bir tepeciktedir.

Buradan yuvarlandığı düşünülen, normal boyda ve başsız Zeus Geleinos ve Demeter heykelleri, Menderes Un Fabrikası bahçesinde bulunmuştur. Bu heykeller günümüzde Afyon Müzesinde sergilenmektedir.

Bu tepe, günümüzde gecekondularla dolmak üzeredir ki, kesinlikle buna önlem alınmalıdır, burada yapılacak arkeolojik kazılarda birçok eserin çıkacağı kesindir. Öte yandan, kaçak define avcıları da yöreye hızla zarar vermektedirler.

Agora (Pazar yeri)

Stadyumun karşısında ve derenin öbür yakasındaydı. Burada, Agora ile ilgili bir yazıt bulunmuştur ve şimdi Dinar Belediyesi arkasında itfaiye garajındadır.

Bazilika

Ticaret sarayı ve borsa olarak kullanılan bu yapı, tünelden şehre inen şosenin sağındadır. Belediyenin şimdi asri mezarlık olarak yaptığı yerin yukarı başındaydı.

Belediye Sarayı

Dinar istasyonundan, Ilıca’ya çıkan geniş yolun solunda ve elektrik santralına giden yolun başındaydı. Burada, köşede bir ev yapılırken çıkan yazıtta, Belediye Başkanı Kefezedoros’a saygı ve şeref levhası bulunmuştur ve bunun bir zamanlar yani antik dönemde burada bulunan Belediye Sarayı duvarında asılı olduğu düşünülmektedir. Bu yazıt ta günümüzde Afyon Müzesinde sergilenmektedir.

Senato

Dinar ilçesinde, eski Halkevi, şimdiki Adliye binasının arka bahçesinde çok önemli bir binanın ki muhtemelen Senato binası olduğu düşünülmektedir, çatı alınlığı köşesine ait süslü bir mimari parça bulunmuştur. Ancak, binanın ne olduğu hakkında herhangi bir araştırma yapılmamıştır, bilgi bulunmamaktadır.

KELENİA ANTİK KENTİ

Apameia antik kentinin doğusunda Kale yıkığı tepe çevresinde kurulmuştur. Büyük oranda toprak altındadır.

Burası hakkında anlatılan bir efsaneden söz etmek istiyorum. Kelenia kralı Meandr, bütün Frigya’yı egemenliği altına almak için Frigyanın genel başkenti Pessinus şehrine savaş açar. Ancak savaş sırasında Tanrıça Kybele’ye yalvarır “Savaşı kazanırsam, beni bunun için kutlayacak ilk kimseyi kurban edeceğim” der.

Kral, savaş sonunda Pessinus şehrini ele geçirir ve Kelenia şehrine geri döndüğünde, kendisini karşılama töreninde ilk olarak oğlu Arhelaos, kızı ve annesi kutlamaya koşarlar. Bunun üzerine Kral Meandr şaşırır, sonunda delirir ve şehrin altında akmakta olan Anabenon ırmağına kendini atarak öldürür.

Bu olaydan sonra ırmağın ismi “Meandros” yani “Menderes” olur.

Kelenia halkı ve sonra onun yanı başına kurulan Apameia halkı, nehir ve su tanrısı olarak kutlar, adına kült ve tapınaklar kurarlar. Meandros tanrısı, havuz başlarında kolunun altına devrilmiş bir testiden su akan, uzanmış yaşlı bir ihtiyaç biçiminde yapılan heykelleri, bütün Menderes vadisi boylarında, şehirlerde su ve nehir tanrısı olarak kutsanır.

Meandros yani Menderes ırmağı, onun sudaki çırpınışları ile sağa sola yalpalayarak “S” çizer ve bu akışa da Karia ve Lydialılar “meandroslamak” derler. Akarken çıkan sesler, Meandros’un feryatlarıdır ve bu feryatlar yıllarca sürdüğünden, Meandros ölmemiş, su tanrısı olarak Anabenon’da yaşamaktadır diye söylenir.

Efsaneler biter mi bir tane daha: Kral Midas, Kelenia şehrine yerleştikten bir süre sonra şehirde büyük bir deprem olur. Depremde yarıklar açılarak sular fışkırmaya başlar ve şehri sular kaplar, evler sulara gömülür. Bu felaket üzerine, Kral Midas tanrılara danışmak için Babailah tapınağına gider, kahinler krala, en kıymetli şeyini açılan yarıklardan içeri atarsa, suların çekileceğini söylerler.

Çok zengin olan Kral Midas, hazinesindeki elmas ve altınlarını yarığa atar ama sular çekilmez. Bu töreni, atı üzerinde yöneten oğlu Anhoros kızar ve atını yarığa doğru sürünce, sular çekilmeye başlar. Böylece Kral Midas’ın en değerli varlığının oğlu Prens Ahhoros olduğu anlaşılır. Kral sular çekildikten sonra, yarık üzerine Baba (Zeus/Jüpiter) ilah tanrısı için altından bir mihrap yaptırır ve şehri yeniden iskân eder.

Afyonkarahisar Dinar Eldere
Afyonkarahisar Dinar Eldere
Afyonkarahisar Dinar Eldere

      

ELDERE

İlçe merkezine bağlı Eldere köyündedir. Eldere köyü, il merkezine 110 km ve ilçe merkezine 15 km uzaklıktadır.

Buradan çıkan Büyük Menderes nehri, Batı Anadolu’nun en büyük akarsuyudur. Eldere, aynı zamanda “Pınarbaşı” gölü olarak da bilinir. Eldere köyünün eski ismi “Baldere” dir. Antik dönemdeki ismi ise “Aulutrene” dir ve bu kelimenin dönüştürülerek günümüze “Eldere” olarak geldiği düşünülür.

Buradaki ilk yerleşim yani Aulutrene, göl kenarında Maender nehri kaynağında bir Roma garnizonu olarak kurulmuştur. Kaynaklardan alınan bilgiye göre, askerler burada Asya ve Galatia eyaletleri arasında sınır olan Paameia ve Apollonia şehirleri arasındaki sınırda güvenliği sağlıyorlarmış. Yukarıda da sözünü ettiğim Suçıkan efsanesinin ilk kısmında yazdığım gibi, Tanrıça Athena, buradaki sazlıklardan yaptığı flütü çalarken, yanaklarının şiştiğini gölde görünce tiksinir ve flütü yine bu göle atar.

Satyr Marsyas, flütü gölde bulur ve çalmaya başlar, ardından Tanrı Apollon ile yarışmaya çıkar, devamı suçıkan efsanesindedir. Yine bu efsaneye bağlı olarak, bu yerleşim yerinin ismi Aulutrene yani flüt çeşmesi olarak değiştirilmiştir. Köyün halkı Türkmen ve Yörük’tür. Ancak burada yani buraya atfedilmiş bir efsane daha var. Pan efsanesi. Dağların keçi ayaklı ve boynuzlu tanrısı Pan, bir gün gölde su perisi kızı çırılçıplak yıkanırken görür.

Ona sarılmak ister, kız kaçar, Pan kovalar, peri kızı gölden yardım ister. Göl, kızı kamışa dönüştürür, Pan kamışlardan değişik uzunluklarda parça kesip onları bal mumu ile yapıştırır, böylece flütü yapar ve onu her çaldığında, peri kızı ile dudak dudağa öpüştüğünü, flütün sesinin de kızın sesi olduğunu hayal eder ve bu sırada ağlar. Yine efsaneye göre, Pan bu flütü Efes’te bir mağaraya bırakır.

Mağaraya bir bakire girerse flütten hoş nameler gelir. Kız başında çiçeklerde mağaradan çıkar. Bakire olmayan mağaraya girerse, gürültüler olur ve kız yok olur. Efsanenin bu bölümü o dönemde Efes ve Apameia şehirleri arasındaki bağlantıyı belirtmektedir.

Göl, Gumalan dağından çıkan su ile beslenir. Gumalan dağı demişken ve efsanelerden söz açmışken, Gumalan dağı ile ilgili de bir efsane var. Frig Ay Tanrısı Men, çok hovarda imiş. Günlerden bir gün eşi üzerine başka bir kızla evlenir. Ancak bunlardan biri ölünce, diğeri de onun yanındaki mezara diri diri gömülür.

Bu mezarın, halen Gumalar dağı eteklerinde bulunan taş oyma mezarlardan biri olduğu söylenir. Zaten, bu yüzden dağa “Gumalar” dağı ismi verilmiştir. Bugün de, Gumalar dağı eteklerindeki köylerde, iki eşlilik bir gelenek olarak sürdürülmektedir. Burada yaşayan erkekler de kendilerinden söz ederken “ben” değil “men” derler. Göl kıyısında alabalık restoranları var, kiremitte alabalık deneyebilirsiniz.

Afyonkarahisar Dinar Eldere Karakuyu Gölü
Afyonkarahisar Dinar Eldere Karakuyu Gölü
Afyonkarahisar Dinar Eldere Karakuyu Gölü

 

Karakuyu Gölü

Eldere köyündedir. Ankara-Afyon-Antalya yol güzergahında, Dinar yol kavşağından 10 km sonra Antalya istikametine giderken, yolun sağ tarafındaki Alabalık Restoranlarının da bulunduğu sulak alandır.

Menderes suyunun ilk çıktığı yerdir. Karakuyu gölü ve sulak alanı, çok geniş bir araziye yayılmış durumda iken, 1979 yılında tarımsal alanlar ve yerleşim yerlerinin su baskınlarından korunması ve sulama suyu temini ve Dinar Hidroelektrik Santraline su sağlamak için Devlet Su İşleri tarafından 2-2,5 metre yükseklikte, 14 km uzunluğunda setler içine alınmış ve su depolama alanına yani yapay bir göle dönüştürülmüştür.

1990 yılında ise burada su tutulmaya başlanmıştır. Gölü besleyen ana kaynak: Eldere köyü içinden çıkan Ulupınar’dır. Güneydeki İncesu köyü ve kuzeydeki Kumalar dağından gelen mevsimsel dereler de gölü besler. Göl fazla derin değildir, su seviyesi 1 ile 3.5 metre arasında değişir. Kurak aylarda göl küçülür. Deniz seviyesinden yükseklik 950 metredir. Gölün bulunduğu mevki, İç Ege Karasal ikliminden Akdeniz iklimine geçiş yerinde olduğu için, göl ve çevresinde zengin bitki türü çeşitliliği vardır.

Gölün tamamı, hasırotu, kamış ve nilüfer çiçekleriyle kaplıdır. Ayrıca Karakuyu gölü kışın donmaz. Çünkü: göller bölgesinde bulunan Eğirdir, Burdur ve Işıklı göllerinin tam ortasındadır ve kaynak sularından beslenir. Gölün üzerinde irili ufaklı çok sayıda yüzen ada bulunmaktadır. Yüzen adalar üstünde “Sorkun Söğüdü” denen bir bitki türü vardır.

Bu söğüt dalları çok esnek olduğu için sepet, sele ve keklik kafesi yapımında kullanılır. Yüzen adalarda bol miktarda “Kındıra” ve “Kamış” denen bitkiler de bulunur. Yüzen adaların arasındaki derin su toplama çukurlarına “Göz” denir. Bu gözlerin üzerinde nilüfer yani zambak veya lotus bitkilerine çokça rastlanır. Bu gözlerin derinlikleri en az 3-4 metredir. Balıklar yumurtalarını buraya bırakırlar.

Bu yüzden: göl alanı yaz ve kış dönemlerinde, kuşların yuva yapmaları, saklanma ve üremeleri için doğal bir ortam sağlamaktadır. Kuş araştırmacıları, sulak alanda 31 familyaya ait 74 kuş türü tespit edilmiştir. Gölde görülen kuşlardan bazıları şunlardır: Dikkuyruk, ördek, turna, balıkçıl, leylek, sakameke, uzun bacak, angut, bülbül, söğüt, flamingo ’dur.

Ayrıca sazlıklar arasında çok sayıda domuz da vardır. Karakuyu gölünden, çevrede yaşayanların en başta gelen yararlanma şekilleri gölden elde edilen “sülük” lerdir. Gölden çıkarılan sülükler yöre halkı tarafından alternatif tedavi yöntemi olarak kullanılmaktadır. Bunlar: varis, romatizma, siyatik gibi rahatsızlıkların tedavisinde kullanılır. Bu sülükler, gölde yakalanır ve Salı günleri Dinar’da kurulan pazarda şişeler içinde satılır.

Afyonkarahisar Dinar Eldere Karakuyu Gölü

1994 yılında Orman Bakanlığı tarafından göl bölgesi “Yaban Hayatı Koruma Sahası” olarak ve Konya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından ise “1’nci derece doğal sit alanı” olarak tescillenmiş ve kuş gözlem evi yaptırılmıştır. Evet en hassas husus: göl sularının güneybatıdaki düdenle Dinar ilçesinin doğusundan çıktığı belirlenmiştir, yani Suçıkan’ın suya buradan gelmektedir.

Afyonkarahisar Dinar Homa (Gümüş Su) Şelalesi
Afyonkarahisar Dinar Homa (Gümüş Su) Şelalesi
Afyonkarahisar Dinar Homa (Gümüş Su) Şelalesi

 

HOMA (GÜMÜŞ SU) ŞELALESİ

İlçe merkezine 30 km uzaklıkta, kuzeydedir. Dinar-Çivril karayolu üzerindedir.

Şelalenin bulunduğu yere, suyun iyi özelliklerinden dolayı “Gümüş su” ismi verilmiştir. 1020 metre rakımda bulunan Pınarbaşı kaynağından çıkan sular, 150 metre aktıktan sonra 15 ile 30 metre yüksekliğindeki faya bağlı olarak, eğim kırıklığından düşüş yapmasıyla şelale oluşur. Sular, fayların oluşturduğu eğim kırıklığından düşüm yapar.

İlkbahar sonu, yaz başlangıcında suyun debini en yüksektir. Kaynak suları, bir ara şişelenerek piyasaya sürülmüştür. Suyu çok soğuk ve tatlıdır. Gümüşsuyu kasabasına, 10 km uzaklıkta bulunan “Düzbel” köyünde, II. Haçlı seferinin savaş alanı “Miryakefalon” savaşının yapıldığı alan vardır. Savaş II. Kılıçaslan ile Bizans imparatoru II. Manuel arasında olmuştur. Bu savaş, Türk tarihi açısından sonuçları açısından önemlidir. Bu savaş sonunda, Bizans imparatorluğunun Anadolu’daki direniş imkanları tamamen çökmüştür.

Afyonkarahisar Dinar

Muharebenin Düzbel köyünde yapıldığını savunan ilk kişi, W.M.Ramsay’dır. Hatta, Düzbel ’in hemen batısındaki Kufi çayının muharebe mevkiisin olduğu kabul edilmiştir.   Ancak savaşın burada olmadığı konusunda da bazı yazarların farklı görüşleri vardır, umarım bu bölgede arkeolojik araştırmalar yapılır ve savaşın yeri kesinlik kazanır.

Afyonkarahisar Dinar Norgaz Piknik Alanı
Afyonkarahisar Dinar Norgaz Piknik Alanı
Afyonkarahisar Dinar Norgaz Piknik Alanı

    

NORGAZ PİKNİK ALANI

İlçe merkezinin 7 km güneybatısında Pınarlı köyünün üst tarafındadır. Burada çam ağaçlarının arasında piknik yapmak mümkündür.

CERİT VE ZENDERİ YAYLASI

Cerit yaylası, Dinar ilçe merkezine 15 km ve il merkezine 125 km uzaklıktadır. Cerit yaylası denizden 1500 metre yükseklikte, dağlık bir arazide kurulmuştur. Köy arazisinin geneli dağlardan oluşur. Bu yaylada özellikle kıl çadır imalatı ve montajı yapılıyor, bu kıl çadırları görmenizi öneririm. Cerit yaylasında ayrıca yamaç paraşütü yapılıyor.

Afyonkarahisar şehri tanıtımı ve gezilecek yerlerle ilgili yazım için.