Ankara Resim-Heykel Müzesi

Ankara Resim-Heykel Müzesi

 

Tam adı: Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesidir. İçinde, aynı zamanda bir “Operet sahnesi” barındırır.

Ama, siz gezinizde, maalesef bu bölümü göremiyorsunuz ve hatta nerede olduğunu bile bilemiyorsunuz.

Çünkü: böyle bir bölümün bulunduğu: tanıtıcı sitede yazılı olmasına rağmen, burayı görme şansınız yok.

Özellikle; Ankara ve şehri dışarıdan gelerek ziyaret edecek öğrenci gezilerinde: mutlaka ve mutlaka, burayı gezi listesine dahil edelim, inanın, öğrencilerin Türk resim sanatı geçmişine ait bu eserleri gördüklerinde, kesinlikle burada ilgilerini çekecek 1-2 saat geçirebileceklerdir.

YERİ

Ulus semtinde, Namazgah tepesi üzerindedir. Yani: Altındağ ilçesinin Gündoğdu mahallesindedir. Yani: Etnografya Müzesinin hemen yanındadır.

Aslında: Etnografya Müzesi ve Resim-Heykel Müzesi, aynı mekan içinde, yan yana iki bini ve bu nedenle, gezinize ayıracağınız zamanı uzun tutun ve her iki müzeyi de gezin. Giriş kapıları dahi: ortak.

Ankara Resim-Heykel Müzesi

TARİHİ GEÇMİŞİ

Evet: müze gezimize başlamadan önce, biraz tarihi geçmiş hakkında bilgi vermek istiyorum, sonra ayrıntılı müze gezine geçebiliriz.

Bina: Atatürk’ün direktifleriyle, 1927 yılında, mimar Arif Hikmet Koyunoğlu tarafından yapılmıştır. İlk yapılış amacı: Türk Ocakları Merkez Binası olarak kullanılmasıdır. Zaten: binanın ana giriş kapısı üzerinde “Türk Ocakları” ibaresini görebiliyorsunuz.

Türk Ocakları: II. Meşrutiyetten sonra kurulmuş ve Kurtuluş Savaşını destekleyen bir oluşumdur. Ayrıca: kurtuluş savaşı bitiminde, Atatürk ilkelerini desteklemesiyle önem kazanmıştır. Bu nedenle: 1926 yılında, Türk Ocaklarının Merkez Binasının yapımı için bir proje yarışması düzenlenir.

Yarışma sonucunda: aynı bölgede, yani Namazgah Tepesinde, Etnografya Müzesinin inşaatını yapan Mimar Hikmet Koyunoğlu’nun projesi, birinci seçilir. Yapının inşaatına, 21 Mart 1927 tarihinde başlanır. Atatürk’ün emriyle, yapının inşaatında, yalnızca Türk işçilerinin kullanılması istenir.

Bunun üzerine, Mimar: Türk taşçı ustalarının büyük bölümünün kurtuluş savaşında ölmesi nedeniyle, mezar taşı ustalarını toplar ve bin bir güçlükle Marmara Adasından getirttiği mermerleri yaptırarak, binanın inşaatını, Nisan 1930 tarihinde tamamlattırır.

Hatta, inşaat süreci, bizzat Atatürk tarafından sık sık takip edilir. O dönemde, burada çirkin yapılaşma yok. Burası bataklık bir yer ve Gençlik Parkı, henüz yeni yeni inşa ediliyor. Ankara çayı, buradan geçiyor.

Çevresindeki kişilerden öğrenildiğine göre: Atatürk, bir gün: buraya bir sandalye koydurmuş ve çevresindekilere “burayı yeşil bahçe olarak hayal ediyorum ve burada yıllarca oturmak istiyorum” demiş. Daha sonra: 1938-1950 yılları arasında, bu kapı girişindeki katafalkta, uzun süre istirahat etmiştir. Yani, dileği bir anlamda, öldükten sonra yerine gelmiştir.

Bina tamamlanmasının hemen ardından, Türk Ocaklarının kapatılmasına karar verilir ve bunun üzerine, 10 Haziran 1931 tarihinde, Cumhuriyet Halk Partisi tarafından, bina teslim alınır. Ancak: 1932 yılında, bu kez Halkevleri açılır ve bu kez, bina “Halk evleri” ne tahsis edilerek “Ankara Halkevi” olarak kullanılmaya başlanır.

Bu dönemde: bina, başkentin kültürel yaşamında büyük etkiler sağlar. Konserler, törenler, toplantılar, tiyatro-bale ve opera gösterileri, burada düzenlenir. Ayrıca: zengin bir kütüphane oluşturulur. Etkinliklerin birçoğu, bizzat Atatürk tarafından, Cumhurbaşkanlığı locasından izlenir.

1952 yılına gelindiğinde, bu kez “Halkevleri” kapanır ve bina, hazineye devredilir. Bu sırada “Türk Ocakları” yeniden açılmıştır ve bina: yeniden, Türk Ocaklarına tahsis edilir. Türk ocakları, 1952-1961 tarihleri arasında, binada birçok etkinlik düzenler ve daha sonra bakımsızlık nedeniyle, yıpranmaya başlar.

1971 yılına gelindiğinde, Milli Savunma Bakanlığına, 1972 yılında ise Milli Eğitim Bakanlığına devredilir. Tüm bu devirler sırasında, gerek binanın yapısal mimarisinde ve gerekse içindeki tarihsel eşyaların büyük kısmı tahrip olur, salonun locaları sökülür, sahne kullanılmaz hale gelir.

1972 yılında: Milli Eğitim Bakanlığı tarafından, binada büyük değişiklikler yapılır ve Akşam Sanat Okulu olarak kullanılmaya başlanır. Çeşitli meslek kursları açılır ve en büyük tahribat bu dönemde yaratılarak, iç ve dış süslemelerin büyük bölümü yok edilir. 2 Nisan 1980 tarihinde, müze, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk tarafından hizmete açılır.

1985 yılında ise, Sabancı Vakfı tarafından restore edilmiş ve Müze olarak ziyarete açılmıştır.

Müzede: son olarak, 2010’lu yıllarda yapılan çalışmalar sonucu: güvenlik kameraları yenilenmiş ve teşhir alanları genişletilmiştir. Genişletilen yeni mekanlar ile, daha önce müzede 250 eser sergilenirken, günümüzde 700 resim ve 100 civarında heykel sergilenmektedir.

Daha önce, Fikret Mualla’nın 4-5 tablosu sergilenirken, günümüzde 30’dan fazla tablosu sergilenmektedir. Yani, müzenin depolarında çürümeye terk edilen birçok eser günümüzde salonlarda sergilenmektedir. Hatta, eserler için çok zararlı olan doğrudan aydınlatma yerine, günümüzde ortam ışığından yararlanılmaktadır.

Ankara Resim-Heykel Müzesi

BİNANIN ÖZELLİKLERİ

Burada: 6 adet salon var. Bu salonlarda: daimi sergiler yapılıyor, yani buradaki eserler değişmiyor. Ancak: geçici sergilerin açıldığı, 3 galeri salonu daha bulunuyor.

GÖSTERİ SALONU

Müze binasında: konser, tiyatro ve film gösterilerinin yapıldığı, 500 seyirci kapasiteli bir salon bulunuyor. Bu salon: akustik özelliklere sahiptir ve Türk motifleriyle süslenmiştir. Orkestra çukuru bulunan sahnesi, opera gösterileri için de uygundur. Ankara Devlet Opera ve Balesi, zaman zaman, burada temsiller vermektedir. Ama, yazının başında söz ettiğim gibi: böyle bir salonu sakın aramayın, ne görebilirsiniz, ne de size gösterecek birilerini bulabilirsiniz.

Ankara Resim-Heykel Müzesi

MÜZE KOLEKSİYONLARI

1976 yılında, bina, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından teslim alındığında, yalnızca 4 tablo bulunuyordu: Bunlar: Osman Hamdi Bey: Silah Taciri, (Osman Hamdi Bey, aynı zamanda, ülkemizdeki ilk müzeciliğin kuruluşunu sağlayan birisi olarak öne çıkmaktadır, sanırım Osman Hamdi Bey gibi birisi olmasaydı, ülkemizde, bugün müzelerimizde gördüğümüz eserlerin, en az yarısı, yurt dışına kaçırılmış olurdu, bu yüzden kendisine minnetle anıyorum)

V.Vereshchagin Timur’un Mezarı başında,

Üst kata çıkan merdivenlerde bu muhteşem büyük tabloyu görebilirsiniz.

Zonaro: Genç kız portresi

(hemen merdivenle üst kata çıkılan bölümde, solda kalıyor, müzedeki nadir yabancı ressam eserlerinden birisidir.)

Emel Cimcoz (Korutürk): Gazi’ye şükran.

Daha sonra: 8 kişilik bir sanatçı gurubu oluşturuldu ve bu gurup tarafından: kamu kuruluşları duvarları ve depolarında bulunan ve devlet parası ile satın alınan tablolar kontrol edilerek, müzeye koleksiyona katılacak 500 kadar tablo belirlendi.

Bazı kamu kuruluşları, ellerindeki tabloları vermek istemeseler de, bunlar toplanıp müzenin koleksiyonuna dahil edildiler. Aynı dönemde: Fikret Mualla’nın 26 tablosu, Paris’te satın alınarak, müzenin koleksiyonuna katıldı. Ayrıca: bağış yolu ile de müzeye önemli sayıda, tablo kazandırılmıştır.

1 Ekim 1992 tarihi itibarıyla, müze demirbaşında kayıtlı: 399 sanatçıya ait, 1289 yapıt bulunmaktadır.

Bu yapıtların dağılımı ise

890 adet resim,
211 adet heykel,
118 adet baskı,
54 adet seramik,
16 adet, Türk süsleme sanatları eseri.
Bu eserlerin toplam 250 kadarı, teşhir salonlarında sergilenmektedir.

Ankara Resim-Heykel Müzesi
Ankara Resim-Heykel Müzesi
Ankara Resim-Heykel Müzesi
Ankara Resim-Heykel Müzesi

ESERLERDEN ÖNE ÇIKANLAR

Bu müzede, yüzlerce tablo ve bir kısım heykel sergileniyor. Ama, hani derler ya, her müzenin, sergilenen eserleri arasında bazıları “prestij” eserleridir, işte, Resim-Heykel Müzesinin prestij eserleri yani müze gezinizde, mutlaka görmenizi önereceğim eserler şunlardır:

Hikmet Onat: Kıyıda balıkçılar,
Fikret Mualla: Amerikan bar,
Hikmet Onat: Kurbağalı dere,
Halil Paşa: Boğaz,
Abdülmecit Efendi: Haremde
İbrahim Çallı: Manolyalar,
Osman Hamdi Bey: Silah taciri,

HIRSIZLIK

9 Mart 2010 tarihinde: Müzede yapılan bir araştırma sonucunda, Hoca Ali Rıza’ya ait bir kısım kara kalem eserin ve hatta, kime ait olduğu bilinmeyen 5 yağlı boya tablonun çalındığı tespit edilmiştir. Ressam Hoca Ali Rıza: 1884 yılında, teğmen olarak Harbiye’yi bitirmiş ve okulda, resim öğretmeni olarak görev yapmıştır.

Kendisi, kurşun kalem çalışmalarında kurallar koymuş bir üstat olarak bilinip, tanınmaktadır. Türk resim sanatında bir değer olarak kabul edilen bu sanatçımıza ait, trilyonluk 13 kara kalem çalışma çalınmış ve yerine fotokopileri bırakılmıştır.

Evet, bir süre öncesine kadar, çelik bir kafes bile bulunmayan müzede, günümüzde parmak izi sistemi ile giriş yapılan, son derece güvenli ve modern bir güvenlik sistemi kurulmuştur.

Ama: bu güvenlik sisteminin ilk hedefi, bence ziyaretçiler olmasa gerek, çünkü: gayet masum duygular ile müzeyi ziyaret etmek isteyen ziyaretçi, alınan aşırı güvenlik önlemlerinden bunalabiliyor.

Ankara Resim-Heykel Müzesi

MÜZE YERLEŞİMİ

Müzenin içinde: 3 güzel sanatlar galerisi (Korutürk, Arif Hikmet Koyunoğlu, Sedat Simavi), 3 atölye (resim, heykel, seramik), 1 restorasyon atölyesi, 6 teşhir salonu, 1 güzel sanatlar uzmanlık kitaplığı, 1 Şark salonu, 1 konser-tiyatro salonu, yönetim bölümü, kafeterya ve depolar bulunmaktadır.

Ankara Resim-Heykel Müzesi
Ankara Resim-Heykel Müzesi

MÜZE GEZİSİ

Evet, müze hakkında gerekli tüm bilgileri kısaca aldıktan sonra, müze gezimize başlıyoruz. Yazının başında da belirttiğim gibi; Ankara Adalet Sarayı karşısında, Ankara-TRT Radyosunun, Türk Hava Kurunun ve Olgunlaşma Enstitüsü tarihi binasının hemen arkasındadır. Atatürk Bulvarından geçerken, uzaktan bu binayı görebilirsiniz, ama yanına ulaşmak için, binanın arka cephesine dolaşmanız gerekiyor.

Özel aracınız ile gittiyseniz, arka cephede, müze binasının hemen arkasında, Ankara Lisesinin yanındaki giriş bölümünde otopark bulunuyor. Aracınızı, ücreti karşılığı buraya park edebilirsiniz. Başka bir araç ile bölgeye gidip, müzeye yürürseniz ki, Atatürk bulvarından, yaklaşık 10 dakika yürüme mesafesindedir, müzenin arka cephesindeki giriş kapısından, müze bölümüne girebilirsiniz.

Müzeye giriş ücretsiz. Güzel bir uygulama.

Müzenin ön cephesine ulaştığınızda: merdivenlerden çıkıyorsunuz ve kapıdaki dedektör bölümünden geçtikten sonra: müzenin girişindesiniz. Burada: müze cam kapısına görüntüye hassas cihaz konulması ve kapıya yaklaştığınızda kapının otomatik olarak açılması güzel düşünülmüş bir uygulama.

Müzede: yoğun güvenlik önlemi alındığı dikkat çekiyor. Yani: sürekli çevrenizde güvenlik elemanlarının gezindiğini görüyorsunuz. Hatta: müzeyi hangi güzergahı takip ederek gezeceğinizi bu güvenlik elemanları sözlü olarak size söylüyorlar.

Ama, bence bu gereksiz, çünkü müzeyi gezi güzergahının güvenlik elemanının sözlü uyarısına göre değil, başka bir önlem alınarak yapılmasını tercih ederdim. Örneğin: gezi güzergahını belirten ok işaretleri konulabilir.

Gelelim güvenlik önlemlerine: öncelikle şunu belirtmemde yarar var: müzede sergilenen eserlere, ziyaretçilerin çok fazla yaklaşmasına izin veriliyor ki, bence bu yanlış. Ziyaretçilerin, eserleri daha uzaktan izlemelerini sağlamak veya eserlerin önüne cam bir güvenlik önlemi yerleştirilmesinden yanayım.

Çünkü: tamam güvenlik elemanı çok, öte yandan her salon kameralarla kontrol ediliyor, ama herhangi bir esere zarar verildiğinde: zarar vereni yakalasanız ne fayda…….

Önemli olan zarar verilmeden önlem almak gerekmez mi? Umarım bu uyarım, gün gelir, bana “ben demiştim” gibi bir söz söyleme imkanı yaratmaz, hemen önlem alınır. Yoksa, her ziyaretçinin peşine bir güvenlik elemanı takmak ne kadar çözüm olabilir, eserlere zarar vermeyi kafaya takan birisi için sanırım bu bir önlem olamaz

Bir de: müzeye girdiğinizde, elinizde fotoğraf makinesi, bol bol resim çekiyorsunuz, bu arada flashlar patlıyor. Ancak, görevliler, flash patladıktan sonra, “flash yasak” diye uyarıda bulunuyorlar. Ancak, bu sırada flash patlıyor zaten.

Lütfen: müzenin girişine birkaç dilden bir yazı yazalım veya simge koyalım “FLASH YASAKTIR” Çünkü, sonuçta bu eserlerin hırpalanmasının en büyük nedeni, flash.

Ankara Resim-Heykel Müzesi

Neyse: biz gezimize devam edelim. Müzeye girdik, Etnografya Müzesinde olduğu gibi, burada da guruplara müze hakkında bilgi verebilecek bir rehber aradık, ama nafile. Sonuçta, biraz önce de söylediğim gibi: müzede güvenlik elemanlarının uyarısı ile gezi güzergahını belirleyebiliyorsunuz.

Evet: biz, görevlinin önerisine ayak uydurarak: sağdan itibaren müzeyi gezmeyi başlıyoruz. Sağ yandaki ilk galeri, daha çok: 20’nci yüzyıl ressamlarının eserlerine ayrılmış. Duvarlarda yağlı boya tablolar, ortada güzel bir oturma düzeni ve birkaç heykel bulunuyor. Salon o kadar güzel aydınlatılmış ki pırıl pırıl görülüyor.

Daha sonra: merdivenlerden üst kata çıkıyoruz. Önce: 3 numaralı oda ve burada ünlü Türk ressamlarından Fikret Mualla’nın sulu boya eserlerini görebiliyoruz. Sonra: yandaki 2 numaralı oda ki burada da Türk resim sanatının öncülerinin eserleri ve özellikle Osman Hamdi Bey’in Silah Taciri isimli tablosunu görebiliyorsunuz.

Ardından: uzunca bir koridor boyunca ilerliyoruz, bu arada birkaç basamaklı bir merdivenden iniyoruz ve koridor devam ediyor ki, biraz önce girişte kullandığımız salona kadar ilerleyen koridorun her iki kenarında birçok tablo ve eser görülüyor.

Koridorun bitiminde, hemen sağda, bu kez bir oda var, bu oda ise: çeşitli mobilyaların sergilendiği bir yer olarak dikkati çekiyor.

Ankara Resim-Heykel Müzesi
Ankara Resim-Heykel Müzesi
Ankara Resim-Heykel Müzesi
Ankara Resim-Heykel Müzesi

Burası: Şark köşesi olarak düzenlenmiş büyükçe bir salon. Burada: Atatürk döneminde kullanılan mobilyalar sergileniyor, mobilyaların ve koltukların Atatürk tarafından kullanıldığının ifadesi olan fotoğraflar ise, duvarları süslüyor.

Yani: mobilyaları gördükten sonra, bunların ne gibi bir ortamda kullanıldığını görmek için duvardaki fotoğraflara bakmalısınız. Bunlara bakarken: savaştan ve büyük bir yokluk ortamından çıkmış, genç Cumhuriyetin önde gelenlerinin nasıl bir ortamda yaşadıklarını hayal etmelisiniz.

Burada, hemen kapının yanındaki camekanda ise, binanın mimarı ile ilgili objeler sergileniyor.

Buradan çıkınca hemen yandaki odada: yine Türk hat, ebru ve seramik sanatı eserleri sergileniyor ki, özellikle hat sanatı ürünleri gerçekten muhteşem güzeldir ve mutlaka görün.

Evet: burayı da gezdikten sonra merdivenlerden aşağıya iniyoruz ki, bu sırada merdivenlerin üstünde bulunan Timur’un mezarı tablosu: gerek büyüklüğü ve gerekse güzelliğiyle hemen dikkatinizi çekecektir.

Merdivenlerden inince, yine bir salon var, bu salondaki eserleri de gezdikten sonra: bence müzeyi terk etmeden önce, müze idaresinin koyduğu “görüş ve öneri defteri” ne mutlaka bir-iki satır yazın.

Memnun kaldı iseniz, memnuniyetinizi, rahatsız olduğunuz hususlar varsa, bunları mutlaka yazmalısınız. Görüş ve önceki defteri iyi bir uygulama, bence yürekli bir yönetim böyle bir defteri koyabilir ki, koymuşlar.

Müzenin girişindeki dış merdivenlerinden indikten sonra, Atatürk anıtının hemen ilerisinde, merdivenlerden inince “Müze Kafeteryası” isimli bir yer var. Güzel ve güneşli bir Ankara gününde, burada oturup bir çay içmek oldukça keyiflidir.

Bu arada, tuvalet kullanmak isteyenler için de, tuvaletler hemen burada, yani kafeteryanın yanında. Ama, bir erkek ve bir bayan tuvaleti yapmak düşündürücü, iyi ki buraya büyük bir ziyaretçi gurubu gelmiyor, yoksa tuvaletin önünde uzun kuyruklar oluşabilir diye düşünmemek elde değil.

Sonuç olarak şunlar söylenebilir: öncelikle burası sanata yönelik bir müze ve birçok insanın ilgisini çekmediği gibi, birçok insanın da ilgisini çekecek düzeydedir. Yurt  dışındaki benzerleri gibi, resim sanatı dalında üst düzey sanatçı eserleri barındırmasa da; ülkemiz açısından üst düzey sayılabilir.

Bence: resim sanatına karşı ilgi, bilgi ve görgüyü arttırmak açısından özellikle okul öğrencilerinin burayı mutlaka ziyaret etmelerini sağlayacak organizasyonlar düzenlenmelidir. Ayrıca: ülkemizi ve Ankara’yı ziyaret eden yabancı devlet büyüklerinin protokol ziyaretlerinde, bu müzenin tanıtımı açısından mutlaka programa dahil edilmesi gerekir.

Müze idaresi konusunda ise: ziyaretçilerin eserlere fazla yaklaşması engellenmeli, popüler eserlerin önüne cam korunak konulmalı, her ziyaretçinin peşine hafiye gibi bir güvenlik elemanı takılması önlenmelidir.

Ankara Resim-Heykel Müzesi
Ankara Resim-Heykel Müzesi
Ankara Resim-Heykel Müzesi
Ankara Resim-Heykel Müzesi

 

Ankara Ziraat Bankası Müzesi

Ankara Ziraat Bankası Müzesi

Müze, 1926-1929 yılları arasında İtalyan Mimar Giulio Mongeri tarafından yapılan ve I. Ulusal Mimarlık dönemi yapılarından biri olan Ziraat Bankası Genel Müdürlük Binası Şeref Salonunda yer almaktadır. Burası daha önce banka şubesi olarak kullanılmıştır. Günümüzde ise şeref salonu ve müze olarak kullanılmaktadır. Bu salon, iki kat yüksekliğindedir ve üzeri çelik bir konstrüksiyon tarafından taşınan cam ile örtülmüştü ve gün ışığı alabilmektedir.

Asma olarak yapılmış ikinci bir cam tavan ile çelik konstrüksiyon gizlenmiş ve renkli camlar ile yapılan dekoratif vitray çalışması göz kamaştırıcıdır. Vitrayın ortasında Ziraat Bankasını temsilen “Buğday başaklarından” oluşturulmuş bir demet yer almaktadır.

Müze Ziraat Bankasının 118’nci kuruluş günü olan 20 Kasım 1981 tarihinde dönemin Başbakanı tarafından açılmıştır. (Banka Genel Müdürlüğü binasında restorasyon çalışmaları var, müzenin açık olup olmadığını sorarak gidiniz. Zaten gezmek isterseniz, Genel Müdürlükten izin almak gerekiyor. Telefon: 03123093170)

Ülkemizin ilk banka müzesi olma özelliğini taşır. Başlangıcından bugüne kadar Türkiye Bankacılık sisteminin ticari, ekonomik, siyasi, kültürel, sanatsal ve eğitsel değişimi ile günümüze kadar gelinen gelişimi gösterme özelliğine sahip olan Ziraat Bankası Müzesi, bu özellikleri içinde barındıran ve bankacılık sisteminde kullanılan pek çok antika nesneyi, tarihi bir atmosfer içinde sergilemektedir.

İnegöl Memleket Sandıkları Levhası

1863 yılına ait orijinal “Memleket Sandığı”, yüz yılın üzerinde bir tarihi geçmişi bulanan yevmiye defterleri, bugün artık kullanılmayan altın alım ve satım kayıt defterleri, “Kinin” tevzi ve satışına ait defterler, teşhirde bulunan değerli eşyalardan sadece bazılarıdır. Ülkenin sıtma ile boğuştuğu yıllarda kinin mevcudu defteri tutulmuş ve banka aracılığı ile halka yardım dağıtılmıştır.

Müze koleksiyonundaki en eski belgeler arasında: Mithat Paşa’nın “Memleket Sandıkları” nın kurulması için:

Sadaret Makamına yazdığı ve mühürlediği mektuplar, 3-5 Ağustos 1888 tarihli Memleket Sandıklarından Ziraat Bankasına geçiş nizamnamesi, 1868 yılı tarihli Emniyet Sandığının kuruluşunda yazılan mektup ve belgeler, Şurayı Devlet Reisliği Mithat Paşa’ya ait 1.Nolu hesap sayfası bulunmaktadır.

Çeşitli dönemlerde kullanılan nostaljik kumbaralar, “kura çarkları” sayesinde bankanın müşterilerine ikramiye ve ev çekilişi yapılırmış.

Mithat Paşa Tefeci Tablosu

Teşhirde bulunan değerli eşyalar arasındakiler: 1863-1867 yıllarında açılan Şarköy ve Tava Memleket Sandıklarında kullanılmış standart ölçü ve şekilde yapılmış demir çemberli gürgen veya çam ağacından bölgeli sandıklar vardır. Ayrıca 1889 yılında Sivrihisar sandığının açılışından beri kullanılan mıhlı para kasası görülür. Bergama Şubesinden gelen demir kasa, Genel Müdürlük ve Şubelerde kullanılan hesap ve yazı makinaları, kristal hokka takımı, telefonlar, çeşitli altın ve mektup terazileri, bekçi kontrol saatleri, banka kapı levhaları bulunur.

Çorum-Osmancık şubesi personelinin sakladığı Osmanlı ve yeni Türkiye Cumhuriyetinin ilk yıllarına ait kağıt ve madeni para örnekleri (1839-1938 yılları arasına ait) ileride daha zenginleştirilip koleksiyona dönüştürülecektir.

Müzede sergilenen objeler arasında, en ilginçlerinden birisi de AEG (ALlgemeinen Elektrizitaets-Gesellschaft) tarafından 1923-1934 yılları arasında üretilmiş ve büyük bir başarı göstermiş olan Mignon 4 modeli yazı makinesidir.

Müzede: Türk resim sanatının özgün eserleri de bulunur. Cumhuriyet dönemi ressamlarının Mithat Paşa ve Atatürk ile ilgili bazı eserleri sergilenmektedir.

Atatürk Çiftçiler arasında

Ayrıca: Genel Müdürlük binası için özel olarak yaptırılan, İbrahim Çallı’nın “Harman(1928)” isimli tablo görülür. Bu tablo: 4.50 x 5.3 metre boyutundadır. Kaput bezi üzerine yağlı boya ile yapılan  tablo, iki parça halinde taşınmış ve birleştirilerek yerine asılmıştır. İlk günden beri de asıldığı yerde sergilenmektedir.

Ayrıca: Namık İsmail’in Gazi Mustafa Kemal Çiftçiler arasında (1928) adlı yağlıboya tablosu 4.5 x  5 metre boyutlarındadır. Her iki tablo, koleksiyonun önemli eserleri arasındadır.

3 boyutlu Atatürk Tablosu

Namık İsmail’in üç boyutlu Atatürk tablosu, siz nereden bakarsanız bakın, Atatürk size bakıyor gibi görülüyor.

Türkiye’de Tarımın Gelişimi

Yine, müzede sergilenen bazı sanat eserleri var. Bunlardan biri: Mimar ve heykeltıraş Dündar Elbruz’un “Türkiye’de Tarımın Gelişimi” adlı heykeli, diğeri de Kuzgun Acar’ın “Kuzgun Yuvası” adlı heykelidir.

Dündar Elbruz:

1922 doğumlu, ODTÜ Mimarlık Fakültesinde yardımcı Profesör olarak 15 yıla yakın öğretim görevlisi olarak çalışmıştır. Çok yönlü ve renkli kişiliği ve her türlü sanat dalında gösterdiği becerisiyle takdir toplamıştır.

Ancak 1 Nisan 1973 tarihinde, çeşitli konferanslar verdiği bir kursun bitiminde düzenlenen kokteyl sonrasında, kullandığı otomobil ile evine dönerken geçirdiği trafik kazası sonucu erken yaşta vefat etmiştir.

Sanatçı, buradaki heykelinde: boynunda çıngırağı ile öküzü, saban, orak, tırpan, buğday başakları, sapları ve büyükten küçüğe çarklar kullanarak, 1960’lı yılların toplumsal gerçekçilik anlayışı içerisinde tarımın gelişimini ifade etmeye çalışmıştır.

Çarklar, Türkiye’de tarımın kara sabandan pulluğa ve modern araçlara geçişini, leylek başı ise çiftçinin uğurunu simgelemektedir. Sanatçı, metal dışında heykelinde ham cam parçaları da kullanmıştır.

Kuzgun Yuvası

1928 doğumlu sanatçı Kuzgun Acar’da: hurdaları değerlendirerek bir heykel yapmıştır. Ancak kendisi de bir kaza sonucu vefat etmiştir. Libya kökenli bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Abdülahet Kuzgun Çetin Acar, bir duvar rölyefi üzerinde çalışırken, merdivenden düşmüş ve beyin kanaması nedeniyle 4 Şubat 1976 yılında, 48 yaşında hayatını kaybetmiştir.

Evet, Ziraat Bankası Müzesi gerçekten tarihe ışık tutan bir müze, bence boş bir gününüzde, önce telefonla bilgi alın ve sonra mutlaka Ulus semtine gidin, şehrin tam orta yerindeki bu müzeyi ziyaret edin.

Ankara Ankara Üniversitesi Oyuncak Müzesi

Ankara Ankara Üniversitesi Oyuncak Müzesi

 

Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Cebeci Yerleşkesi içinde iken (1990-2015 yılları arasında) müze, 2016 yılında Ankara Üniversitesi Tandoğan Kampüsündeki yeni binasına taşındı.

Müze: cumartesi, Pazar, pazartesi günleri ve tüm resmi tatillerde kapalıdır. Diğer günlerde saat: 08.30-17.30 saatleri arasında müze gezilebiliyor. Müze giriş ücretlidir. Müze kart geçerli değildir. Müzeyi gezmek isterseniz, randevu almak zorundasınız. Randevu için telefon numarası: 03122159001-3236 veya 3245

Müze 23 Nisan 1990 tarihinde Türkiye’nin ilk oyuncak müzesi olarak Prof. Dr. Bekir Onur tarafından ziyarete açılmıştır.

Müzenin amacı: Türkiye’de hızlı değişim süreci içinde kaybolma tehdidi altındaki oyuncakları korumaktır.

Müzeye bağış yapılan oyuncaklar, bağışçısının ismiyle sergileniyor.

Müze kurulduğunda: 1990-2015 yılları arasında koleksiyonu oyuncakların yapıldığı malzeme türüne göre sınıflandırarak sergilemiştir. Müze yeni binasına taşındıktan sonra (Ekim 2015 sonrasında) sergi tasarımı tamamlanmış ve temalar değiştirilmiştir.

Yeni temalar: okul kültürü, ulaşım, geleneksel oyunlar ve oyuncaklar, bebekler, hayvanlar, bebek evi, minyatür ev eşyaları, trenler, yapı ve inşaat, eğlence, müzik, Jülyet Altın Teneke Oyuncak koleksiyonu ve matchobx oyuncak arabalar koleksiyonu adı altında müzedeki yerini almıştır.

Müzenin ilk sergisi, 19 Eylül-2 Ekim 2011 tarihleri arasında Ankara’da bir alışveriş merkezinde açılmış olan “İçimizdeki çocuk ortaya çıkıyor” adlı sergidir. Sergide, müze koleksiyonundan 1970-2000 yılları arasına tarihlenen 100’e yakın oyuncak yer almıştır.

Müzenin geçici sergi çalışmaları için, Altındağ Belediyesi ile işbirliği yapılmıştır. Altınköy’de bir Köy Oyuncakları Müzesi kurulmuştur. Köy oyuncakları müzesine, bu müzeden 178 oyuncak gönderilmiştir.

Müzede, yerli ve yabancı envantere kayıtlı 2800 oyuncak vardır. Bunların sadece 780 tanesi sergileniyor diğerleri depoda tutuluyor. İki senede bir müze sergilemeleri değiştirilecekmiş.

Yeni müzede: müzenin her odasında ayrı bir tema var ve ona göre dekore edilmiştir. Bir odaya giriyorsunuz, her taraf kovboy oyuncaklarıyla dolu ve bir taraftan da kovboy şarkıları dinliyorsunuz.

Başka bir odada trenler var ve bu oda tıpkı tren kompartımanı gibi döşenmiş. Uzayla ilgili oyuncakların olduğu odada, kendinizi uzay mekiğinde hissediyorsunuz.

Nazilerin 2’nci Dünya Savaşı sırasında kendi propagandasını yapmak amacıyla ürettiği oyuncaklarla dolu olan odaya girdiğinizde kulağınıza gelen hüzünlü müzikle birlikte, atmosfer değişiyor.

Hitler, ilk önce bu oyuncaklarla çocukların düşlerini işgal etmiştir. Oyuncak askerlerle oynayan çocuklar, 2’nci Dünya Savaşında bu oyuncakların yerine geçmiştir.

Evet, müzede: tahta arabalardan bez bebeklere, teneke otobüslerden plastik bebeklere, uçurtmalardan pelüş hayvanlara, metal tencerelerden dikiş makinalarına, topaçlardan müzik kutularına kadar birçok obje sergileniyor.

Müzenin en eski parçaları, yabancı oyuncaklar bölümünde toplanmıştır. (1890 tarihli oyuncak keman, bu keman müzenin en eski oyuncağıdır) Türk oyuncaklarından en eski olanı ise, 1932 yılı yapımıdır.

Oyuncak müzesi şehir merkezinde, ulaşım rahat, bugüne kadar ziyaretçi profili incelendiğinde müzenin en fazla 4-6 yaş arası çocuklar tarafından gezildiği tespit edilmiştir. Ancak, çocuklar yanında, müze büyükler için de ilginç gelmektedir, çünkü herkesin geçmiş hayatında mutlaka oyuncakları olmuştur ve müzede, bu oyuncakları görmek mümkündür, zaten ziyaretçiler, stantları gezerken, gördükleri oyuncaklarla kendi geçmişlerine de gitmektedirler.

Sonuç olarak, güzel bir müze, bence mutlaka zaman ayırın gidin, çocuklarınızı götürün, hatta öğretmenler ve yöneticiler, okullarda öğrencileri götürsünler, mutlaka güzel bir gün geçirilecektir.