Ankara Resim-Heykel Müzesi

Ankara Resim-Heykel Müzesi

 

Tam adı: Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesidir. İçinde, aynı zamanda bir “Operet sahnesi” barındırır.

Ama, siz gezinizde, maalesef bu bölümü göremiyorsunuz ve hatta nerede olduğunu bile bilemiyorsunuz.

Çünkü: böyle bir bölümün bulunduğu: tanıtıcı sitede yazılı olmasına rağmen, burayı görme şansınız yok.

Özellikle; Ankara ve şehri dışarıdan gelerek ziyaret edecek öğrenci gezilerinde: mutlaka ve mutlaka, burayı gezi listesine dahil edelim, inanın, öğrencilerin Türk resim sanatı geçmişine ait bu eserleri gördüklerinde, kesinlikle burada ilgilerini çekecek 1-2 saat geçirebileceklerdir.

YERİ

Ulus semtinde, Namazgah tepesi üzerindedir. Yani: Altındağ ilçesinin Gündoğdu mahallesindedir. Yani: Etnografya Müzesinin hemen yanındadır.

Aslında: Etnografya Müzesi ve Resim-Heykel Müzesi, aynı mekan içinde, yan yana iki bini ve bu nedenle, gezinize ayıracağınız zamanı uzun tutun ve her iki müzeyi de gezin. Giriş kapıları dahi: ortak.

Ankara Resim-Heykel Müzesi

TARİHİ GEÇMİŞİ

Evet: müze gezimize başlamadan önce, biraz tarihi geçmiş hakkında bilgi vermek istiyorum, sonra ayrıntılı müze gezine geçebiliriz.

Bina: Atatürk’ün direktifleriyle, 1927 yılında, mimar Arif Hikmet Koyunoğlu tarafından yapılmıştır. İlk yapılış amacı: Türk Ocakları Merkez Binası olarak kullanılmasıdır. Zaten: binanın ana giriş kapısı üzerinde “Türk Ocakları” ibaresini görebiliyorsunuz.

Türk Ocakları: II. Meşrutiyetten sonra kurulmuş ve Kurtuluş Savaşını destekleyen bir oluşumdur. Ayrıca: kurtuluş savaşı bitiminde, Atatürk ilkelerini desteklemesiyle önem kazanmıştır. Bu nedenle: 1926 yılında, Türk Ocaklarının Merkez Binasının yapımı için bir proje yarışması düzenlenir.

Yarışma sonucunda: aynı bölgede, yani Namazgah Tepesinde, Etnografya Müzesinin inşaatını yapan Mimar Hikmet Koyunoğlu’nun projesi, birinci seçilir. Yapının inşaatına, 21 Mart 1927 tarihinde başlanır. Atatürk’ün emriyle, yapının inşaatında, yalnızca Türk işçilerinin kullanılması istenir.

Bunun üzerine, Mimar: Türk taşçı ustalarının büyük bölümünün kurtuluş savaşında ölmesi nedeniyle, mezar taşı ustalarını toplar ve bin bir güçlükle Marmara Adasından getirttiği mermerleri yaptırarak, binanın inşaatını, Nisan 1930 tarihinde tamamlattırır.

Hatta, inşaat süreci, bizzat Atatürk tarafından sık sık takip edilir. O dönemde, burada çirkin yapılaşma yok. Burası bataklık bir yer ve Gençlik Parkı, henüz yeni yeni inşa ediliyor. Ankara çayı, buradan geçiyor.

Çevresindeki kişilerden öğrenildiğine göre: Atatürk, bir gün: buraya bir sandalye koydurmuş ve çevresindekilere “burayı yeşil bahçe olarak hayal ediyorum ve burada yıllarca oturmak istiyorum” demiş. Daha sonra: 1938-1950 yılları arasında, bu kapı girişindeki katafalkta, uzun süre istirahat etmiştir. Yani, dileği bir anlamda, öldükten sonra yerine gelmiştir.

Bina tamamlanmasının hemen ardından, Türk Ocaklarının kapatılmasına karar verilir ve bunun üzerine, 10 Haziran 1931 tarihinde, Cumhuriyet Halk Partisi tarafından, bina teslim alınır. Ancak: 1932 yılında, bu kez Halkevleri açılır ve bu kez, bina “Halk evleri” ne tahsis edilerek “Ankara Halkevi” olarak kullanılmaya başlanır.

Bu dönemde: bina, başkentin kültürel yaşamında büyük etkiler sağlar. Konserler, törenler, toplantılar, tiyatro-bale ve opera gösterileri, burada düzenlenir. Ayrıca: zengin bir kütüphane oluşturulur. Etkinliklerin birçoğu, bizzat Atatürk tarafından, Cumhurbaşkanlığı locasından izlenir.

1952 yılına gelindiğinde, bu kez “Halkevleri” kapanır ve bina, hazineye devredilir. Bu sırada “Türk Ocakları” yeniden açılmıştır ve bina: yeniden, Türk Ocaklarına tahsis edilir. Türk ocakları, 1952-1961 tarihleri arasında, binada birçok etkinlik düzenler ve daha sonra bakımsızlık nedeniyle, yıpranmaya başlar.

1971 yılına gelindiğinde, Milli Savunma Bakanlığına, 1972 yılında ise Milli Eğitim Bakanlığına devredilir. Tüm bu devirler sırasında, gerek binanın yapısal mimarisinde ve gerekse içindeki tarihsel eşyaların büyük kısmı tahrip olur, salonun locaları sökülür, sahne kullanılmaz hale gelir.

1972 yılında: Milli Eğitim Bakanlığı tarafından, binada büyük değişiklikler yapılır ve Akşam Sanat Okulu olarak kullanılmaya başlanır. Çeşitli meslek kursları açılır ve en büyük tahribat bu dönemde yaratılarak, iç ve dış süslemelerin büyük bölümü yok edilir. 2 Nisan 1980 tarihinde, müze, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk tarafından hizmete açılır.

1985 yılında ise, Sabancı Vakfı tarafından restore edilmiş ve Müze olarak ziyarete açılmıştır.

Müzede: son olarak, 2010’lu yıllarda yapılan çalışmalar sonucu: güvenlik kameraları yenilenmiş ve teşhir alanları genişletilmiştir. Genişletilen yeni mekanlar ile, daha önce müzede 250 eser sergilenirken, günümüzde 700 resim ve 100 civarında heykel sergilenmektedir.

Daha önce, Fikret Mualla’nın 4-5 tablosu sergilenirken, günümüzde 30’dan fazla tablosu sergilenmektedir. Yani, müzenin depolarında çürümeye terk edilen birçok eser günümüzde salonlarda sergilenmektedir. Hatta, eserler için çok zararlı olan doğrudan aydınlatma yerine, günümüzde ortam ışığından yararlanılmaktadır.

Ankara Resim-Heykel Müzesi

BİNANIN ÖZELLİKLERİ

Burada: 6 adet salon var. Bu salonlarda: daimi sergiler yapılıyor, yani buradaki eserler değişmiyor. Ancak: geçici sergilerin açıldığı, 3 galeri salonu daha bulunuyor.

GÖSTERİ SALONU

Müze binasında: konser, tiyatro ve film gösterilerinin yapıldığı, 500 seyirci kapasiteli bir salon bulunuyor. Bu salon: akustik özelliklere sahiptir ve Türk motifleriyle süslenmiştir. Orkestra çukuru bulunan sahnesi, opera gösterileri için de uygundur. Ankara Devlet Opera ve Balesi, zaman zaman, burada temsiller vermektedir. Ama, yazının başında söz ettiğim gibi: böyle bir salonu sakın aramayın, ne görebilirsiniz, ne de size gösterecek birilerini bulabilirsiniz.

Ankara Resim-Heykel Müzesi

MÜZE KOLEKSİYONLARI

1976 yılında, bina, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından teslim alındığında, yalnızca 4 tablo bulunuyordu: Bunlar: Osman Hamdi Bey: Silah Taciri, (Osman Hamdi Bey, aynı zamanda, ülkemizdeki ilk müzeciliğin kuruluşunu sağlayan birisi olarak öne çıkmaktadır, sanırım Osman Hamdi Bey gibi birisi olmasaydı, ülkemizde, bugün müzelerimizde gördüğümüz eserlerin, en az yarısı, yurt dışına kaçırılmış olurdu, bu yüzden kendisine minnetle anıyorum)

V.Vereshchagin Timur’un Mezarı başında,

Üst kata çıkan merdivenlerde bu muhteşem büyük tabloyu görebilirsiniz.

Zonaro: Genç kız portresi

(hemen merdivenle üst kata çıkılan bölümde, solda kalıyor, müzedeki nadir yabancı ressam eserlerinden birisidir.)

Emel Cimcoz (Korutürk): Gazi’ye şükran.

Daha sonra: 8 kişilik bir sanatçı gurubu oluşturuldu ve bu gurup tarafından: kamu kuruluşları duvarları ve depolarında bulunan ve devlet parası ile satın alınan tablolar kontrol edilerek, müzeye koleksiyona katılacak 500 kadar tablo belirlendi.

Bazı kamu kuruluşları, ellerindeki tabloları vermek istemeseler de, bunlar toplanıp müzenin koleksiyonuna dahil edildiler. Aynı dönemde: Fikret Mualla’nın 26 tablosu, Paris’te satın alınarak, müzenin koleksiyonuna katıldı. Ayrıca: bağış yolu ile de müzeye önemli sayıda, tablo kazandırılmıştır.

1 Ekim 1992 tarihi itibarıyla, müze demirbaşında kayıtlı: 399 sanatçıya ait, 1289 yapıt bulunmaktadır.

Bu yapıtların dağılımı ise

890 adet resim,
211 adet heykel,
118 adet baskı,
54 adet seramik,
16 adet, Türk süsleme sanatları eseri.
Bu eserlerin toplam 250 kadarı, teşhir salonlarında sergilenmektedir.

Ankara Resim-Heykel Müzesi
Ankara Resim-Heykel Müzesi
Ankara Resim-Heykel Müzesi
Ankara Resim-Heykel Müzesi

ESERLERDEN ÖNE ÇIKANLAR

Bu müzede, yüzlerce tablo ve bir kısım heykel sergileniyor. Ama, hani derler ya, her müzenin, sergilenen eserleri arasında bazıları “prestij” eserleridir, işte, Resim-Heykel Müzesinin prestij eserleri yani müze gezinizde, mutlaka görmenizi önereceğim eserler şunlardır:

Hikmet Onat: Kıyıda balıkçılar,
Fikret Mualla: Amerikan bar,
Hikmet Onat: Kurbağalı dere,
Halil Paşa: Boğaz,
Abdülmecit Efendi: Haremde
İbrahim Çallı: Manolyalar,
Osman Hamdi Bey: Silah taciri,

HIRSIZLIK

9 Mart 2010 tarihinde: Müzede yapılan bir araştırma sonucunda, Hoca Ali Rıza’ya ait bir kısım kara kalem eserin ve hatta, kime ait olduğu bilinmeyen 5 yağlı boya tablonun çalındığı tespit edilmiştir. Ressam Hoca Ali Rıza: 1884 yılında, teğmen olarak Harbiye’yi bitirmiş ve okulda, resim öğretmeni olarak görev yapmıştır.

Kendisi, kurşun kalem çalışmalarında kurallar koymuş bir üstat olarak bilinip, tanınmaktadır. Türk resim sanatında bir değer olarak kabul edilen bu sanatçımıza ait, trilyonluk 13 kara kalem çalışma çalınmış ve yerine fotokopileri bırakılmıştır.

Evet, bir süre öncesine kadar, çelik bir kafes bile bulunmayan müzede, günümüzde parmak izi sistemi ile giriş yapılan, son derece güvenli ve modern bir güvenlik sistemi kurulmuştur.

Ama: bu güvenlik sisteminin ilk hedefi, bence ziyaretçiler olmasa gerek, çünkü: gayet masum duygular ile müzeyi ziyaret etmek isteyen ziyaretçi, alınan aşırı güvenlik önlemlerinden bunalabiliyor.

Ankara Resim-Heykel Müzesi

MÜZE YERLEŞİMİ

Müzenin içinde: 3 güzel sanatlar galerisi (Korutürk, Arif Hikmet Koyunoğlu, Sedat Simavi), 3 atölye (resim, heykel, seramik), 1 restorasyon atölyesi, 6 teşhir salonu, 1 güzel sanatlar uzmanlık kitaplığı, 1 Şark salonu, 1 konser-tiyatro salonu, yönetim bölümü, kafeterya ve depolar bulunmaktadır.

Ankara Resim-Heykel Müzesi
Ankara Resim-Heykel Müzesi

MÜZE GEZİSİ

Evet, müze hakkında gerekli tüm bilgileri kısaca aldıktan sonra, müze gezimize başlıyoruz. Yazının başında da belirttiğim gibi; Ankara Adalet Sarayı karşısında, Ankara-TRT Radyosunun, Türk Hava Kurunun ve Olgunlaşma Enstitüsü tarihi binasının hemen arkasındadır. Atatürk Bulvarından geçerken, uzaktan bu binayı görebilirsiniz, ama yanına ulaşmak için, binanın arka cephesine dolaşmanız gerekiyor.

Özel aracınız ile gittiyseniz, arka cephede, müze binasının hemen arkasında, Ankara Lisesinin yanındaki giriş bölümünde otopark bulunuyor. Aracınızı, ücreti karşılığı buraya park edebilirsiniz. Başka bir araç ile bölgeye gidip, müzeye yürürseniz ki, Atatürk bulvarından, yaklaşık 10 dakika yürüme mesafesindedir, müzenin arka cephesindeki giriş kapısından, müze bölümüne girebilirsiniz.

Müzeye giriş ücretsiz. Güzel bir uygulama.

Müzenin ön cephesine ulaştığınızda: merdivenlerden çıkıyorsunuz ve kapıdaki dedektör bölümünden geçtikten sonra: müzenin girişindesiniz. Burada: müze cam kapısına görüntüye hassas cihaz konulması ve kapıya yaklaştığınızda kapının otomatik olarak açılması güzel düşünülmüş bir uygulama.

Müzede: yoğun güvenlik önlemi alındığı dikkat çekiyor. Yani: sürekli çevrenizde güvenlik elemanlarının gezindiğini görüyorsunuz. Hatta: müzeyi hangi güzergahı takip ederek gezeceğinizi bu güvenlik elemanları sözlü olarak size söylüyorlar.

Ama, bence bu gereksiz, çünkü müzeyi gezi güzergahının güvenlik elemanının sözlü uyarısına göre değil, başka bir önlem alınarak yapılmasını tercih ederdim. Örneğin: gezi güzergahını belirten ok işaretleri konulabilir.

Gelelim güvenlik önlemlerine: öncelikle şunu belirtmemde yarar var: müzede sergilenen eserlere, ziyaretçilerin çok fazla yaklaşmasına izin veriliyor ki, bence bu yanlış. Ziyaretçilerin, eserleri daha uzaktan izlemelerini sağlamak veya eserlerin önüne cam bir güvenlik önlemi yerleştirilmesinden yanayım.

Çünkü: tamam güvenlik elemanı çok, öte yandan her salon kameralarla kontrol ediliyor, ama herhangi bir esere zarar verildiğinde: zarar vereni yakalasanız ne fayda…….

Önemli olan zarar verilmeden önlem almak gerekmez mi? Umarım bu uyarım, gün gelir, bana “ben demiştim” gibi bir söz söyleme imkanı yaratmaz, hemen önlem alınır. Yoksa, her ziyaretçinin peşine bir güvenlik elemanı takmak ne kadar çözüm olabilir, eserlere zarar vermeyi kafaya takan birisi için sanırım bu bir önlem olamaz

Bir de: müzeye girdiğinizde, elinizde fotoğraf makinesi, bol bol resim çekiyorsunuz, bu arada flashlar patlıyor. Ancak, görevliler, flash patladıktan sonra, “flash yasak” diye uyarıda bulunuyorlar. Ancak, bu sırada flash patlıyor zaten.

Lütfen: müzenin girişine birkaç dilden bir yazı yazalım veya simge koyalım “FLASH YASAKTIR” Çünkü, sonuçta bu eserlerin hırpalanmasının en büyük nedeni, flash.

Ankara Resim-Heykel Müzesi

Neyse: biz gezimize devam edelim. Müzeye girdik, Etnografya Müzesinde olduğu gibi, burada da guruplara müze hakkında bilgi verebilecek bir rehber aradık, ama nafile. Sonuçta, biraz önce de söylediğim gibi: müzede güvenlik elemanlarının uyarısı ile gezi güzergahını belirleyebiliyorsunuz.

Evet: biz, görevlinin önerisine ayak uydurarak: sağdan itibaren müzeyi gezmeyi başlıyoruz. Sağ yandaki ilk galeri, daha çok: 20’nci yüzyıl ressamlarının eserlerine ayrılmış. Duvarlarda yağlı boya tablolar, ortada güzel bir oturma düzeni ve birkaç heykel bulunuyor. Salon o kadar güzel aydınlatılmış ki pırıl pırıl görülüyor.

Daha sonra: merdivenlerden üst kata çıkıyoruz. Önce: 3 numaralı oda ve burada ünlü Türk ressamlarından Fikret Mualla’nın sulu boya eserlerini görebiliyoruz. Sonra: yandaki 2 numaralı oda ki burada da Türk resim sanatının öncülerinin eserleri ve özellikle Osman Hamdi Bey’in Silah Taciri isimli tablosunu görebiliyorsunuz.

Ardından: uzunca bir koridor boyunca ilerliyoruz, bu arada birkaç basamaklı bir merdivenden iniyoruz ve koridor devam ediyor ki, biraz önce girişte kullandığımız salona kadar ilerleyen koridorun her iki kenarında birçok tablo ve eser görülüyor.

Koridorun bitiminde, hemen sağda, bu kez bir oda var, bu oda ise: çeşitli mobilyaların sergilendiği bir yer olarak dikkati çekiyor.

Ankara Resim-Heykel Müzesi
Ankara Resim-Heykel Müzesi
Ankara Resim-Heykel Müzesi
Ankara Resim-Heykel Müzesi

Burası: Şark köşesi olarak düzenlenmiş büyükçe bir salon. Burada: Atatürk döneminde kullanılan mobilyalar sergileniyor, mobilyaların ve koltukların Atatürk tarafından kullanıldığının ifadesi olan fotoğraflar ise, duvarları süslüyor.

Yani: mobilyaları gördükten sonra, bunların ne gibi bir ortamda kullanıldığını görmek için duvardaki fotoğraflara bakmalısınız. Bunlara bakarken: savaştan ve büyük bir yokluk ortamından çıkmış, genç Cumhuriyetin önde gelenlerinin nasıl bir ortamda yaşadıklarını hayal etmelisiniz.

Burada, hemen kapının yanındaki camekanda ise, binanın mimarı ile ilgili objeler sergileniyor.

Buradan çıkınca hemen yandaki odada: yine Türk hat, ebru ve seramik sanatı eserleri sergileniyor ki, özellikle hat sanatı ürünleri gerçekten muhteşem güzeldir ve mutlaka görün.

Evet: burayı da gezdikten sonra merdivenlerden aşağıya iniyoruz ki, bu sırada merdivenlerin üstünde bulunan Timur’un mezarı tablosu: gerek büyüklüğü ve gerekse güzelliğiyle hemen dikkatinizi çekecektir.

Merdivenlerden inince, yine bir salon var, bu salondaki eserleri de gezdikten sonra: bence müzeyi terk etmeden önce, müze idaresinin koyduğu “görüş ve öneri defteri” ne mutlaka bir-iki satır yazın.

Memnun kaldı iseniz, memnuniyetinizi, rahatsız olduğunuz hususlar varsa, bunları mutlaka yazmalısınız. Görüş ve önceki defteri iyi bir uygulama, bence yürekli bir yönetim böyle bir defteri koyabilir ki, koymuşlar.

Müzenin girişindeki dış merdivenlerinden indikten sonra, Atatürk anıtının hemen ilerisinde, merdivenlerden inince “Müze Kafeteryası” isimli bir yer var. Güzel ve güneşli bir Ankara gününde, burada oturup bir çay içmek oldukça keyiflidir.

Bu arada, tuvalet kullanmak isteyenler için de, tuvaletler hemen burada, yani kafeteryanın yanında. Ama, bir erkek ve bir bayan tuvaleti yapmak düşündürücü, iyi ki buraya büyük bir ziyaretçi gurubu gelmiyor, yoksa tuvaletin önünde uzun kuyruklar oluşabilir diye düşünmemek elde değil.

Sonuç olarak şunlar söylenebilir: öncelikle burası sanata yönelik bir müze ve birçok insanın ilgisini çekmediği gibi, birçok insanın da ilgisini çekecek düzeydedir. Yurt  dışındaki benzerleri gibi, resim sanatı dalında üst düzey sanatçı eserleri barındırmasa da; ülkemiz açısından üst düzey sayılabilir.

Bence: resim sanatına karşı ilgi, bilgi ve görgüyü arttırmak açısından özellikle okul öğrencilerinin burayı mutlaka ziyaret etmelerini sağlayacak organizasyonlar düzenlenmelidir. Ayrıca: ülkemizi ve Ankara’yı ziyaret eden yabancı devlet büyüklerinin protokol ziyaretlerinde, bu müzenin tanıtımı açısından mutlaka programa dahil edilmesi gerekir.

Müze idaresi konusunda ise: ziyaretçilerin eserlere fazla yaklaşması engellenmeli, popüler eserlerin önüne cam korunak konulmalı, her ziyaretçinin peşine hafiye gibi bir güvenlik elemanı takılması önlenmelidir.

Ankara Resim-Heykel Müzesi
Ankara Resim-Heykel Müzesi
Ankara Resim-Heykel Müzesi
Ankara Resim-Heykel Müzesi

 

Ankara Olgunlaşma Enstitüsü 100 Yıl Müzesi

Ankara Olgunlaşma Enstitüsü 100 Yıl Müzesi

Atatürk Bulvarı Sıhhiye Olgunlaşma Enstitüsü içindedir. Öncelikle şundan söz etmekte yarar var. Bu müze;  protokol müzesi olarak kabul ediliyor, genellikle diplomatlara ve özel gurupları ve okul idaresinden alınan izin ile halkın ziyaretine açılıyor. (Müzenin geçmişteki ziyaretçileri arasında bulunanlar: Sophia Loren, Carlo Ponti, İngiltere Kraliçesi Elizabeth, İran Kraliçesi Farah Diba, Prenses Süreyya) Bu yüzden, gitmeden önce telefonla bilgi almanızı öneririm. (Telefon: 03123243421)

Birazda Olgunlaşma Enstitüsünden söz etmek istiyorum. Okul: ilk olarak 1 Kasım 1958 tarihinde, Maltepe semtinde, Erkek Sanat Enstitüsü olarak kullanılan binanın bir katında açılmıştır. Daha sonra, Sakarya caddesinde, Ersen Apartmanında eğitime devam edilmiştir. Günümüzdeki binaya ise, 1962 yılında geçilmiştir.

Atatürk’ün doğumunun 100. Yılı nedeniyle 24 Kasım 1981 tarihinde Enstitü bünyesinde kurulmuştur.

Müzenin kuruluş hikayesi: Refia Övünç: şahsi merakı ve ilgisi nedeniyle, Anadolu’nun değişik yörelerinden ve İstanbul’dan 40 yıl süresince topladığı antik eserleri: İstanbul Beyoğlu Olgunlaşma Enstitüsünde toplamıştır. O yıllarda, MEB bir yetkilisi tarafından yapılan teftişte, bu koleksiyon görülmüş ve bir müzenin kurulması ve koleksiyonun sergilenmesine karar verilmiştir.

Ancak, stratejik önemi nedeniyle müzenin, İstanbul değil Ankara’da kurulmasına karar verilmiştir. Böylece İstanbul Beyoğlu Olgunlaşma Enstitüsündeki koleksiyon, Ankara Olgunlaşma Enstitüsüne getirilmiş ve müze envanterine devredilmiştir.

Koleksiyon: el sanatları ve Etnografik objelerden oluşmaktadır. Daha sonra, şahısların hibeleri ve az da olsa ödenekle parası ödenerek alınan objelerle koleksiyon genişletilmiştir. Şahıs hibeleri yani bağışlar: bağışlayanın ismi ile birlikte sergilenmektedir.

Müzenin amacı: kaybolmaya yüz tutmuş Etnografik eserleri korumak, yaşatmak, yeni nesillere aktarmak, enstitüyü ziyaret eden yerli ve yabancı konuklara Türk kültürü ve el sanatlarını tanıtmak amacıyla kurulmuştur.

Günümüzde, müze çalışmaları, enstitü bünyesinde kurulan bir komisyon tarafından yürütülmektedir. Müze: Kültür Bakanlığı denetimindedir.

Müzede 1008 eser bulunmakta olup bunların büyük bir kısmı Osmanlı imparatorluğu son dönemine aittir. Zengin müze arşivinde bulunan eserler, dönüşümlü olarak değiştirilmektedir.

Ankara Olgunlaşma Enstitüsü 100 Yıl Müzesi;

Müze 3 bölümden oluşur.

Birinci bölüm:

Gümüş kullanım eşyaları ve takılar bölümüdür. Burada, sergilenen eserlerin tamamı el işçiliğiyle oluşturulmuş ve savat, telkâri, mine, ajur, dövme, kakma gibi teknikler kullanılmıştır. Özellikle: altın kaplama ve gümüş tepelik, bilezik, kolye, gerdanlık, kemer, muska, hamam tası, tarak, takunya, ayna, sürahi, hattat makası, seramik tabak ve kase, cam sürahi, vazo, nargile şişesi ilgi çeker.

İkinci bölüm:

Bu bölümde Etnoğrafik eserler sergileniyor. El emeği ve göz nuru nakışlar ve çevre, örtüler, bindallı, üç etek şalvar, iç gömleği ve benzeri giyim eşyaları sergileniyor.

Üçüncü bölüm:

Atatürk’e ait fotoğraflar ve müze anı defterinin bulunduğu şeref köşesi yer alır. Ayrıca, ziyaretçilerin görüş ve düşüncelerini belirttikleri bir anı defteri bulunuyor.

Son bir not 

Ülkemizi çeşitli yerlerde temsil edecek kişilerin giysileri, yine burada yapılmaktadır. Hani, müze bir yana, okulun bu tür etkinlikleri gerçekten takdire layık, tek sıkıntı: müzenin sürekli halkın ziyaretine açık olmaması, bence, insanlar burayı ziyaret edip, bu güzellikleri rahatlıkla görebilmelidir, izin alma konusu olunca, inanın kimse bu izin konusuyla uğraşmayı istemez ve bu güzellikler gizli kalır, diplomatlar görsün ama kendi halkımız niye görmesin.

Ankara Anadolu Mimarlık ve Mobilya Kültürel Miras Müzesi

Ankara Anadolu Mimarlık ve Mobilya Kültürel Miras Müzesi

Ankara Anadolu Mimarlık ve Mobilya Kültürel Miras Müzesi; Doğramacı caddesinde, Melik konağındadır. Bilkent’in ünlü Merik Konağı veya halk arasında bilinen ismi ile “Altın Köşk” tür.

Yeri daha ayrıntılı: Bilkent 3’e giderken, İhsan Doğramacı Bulvarı üstünde, sırasıyla YÖK, ÖSYM ve Bilkent Otel’i geçtikten sonra karşınıza çıkar. Hemen yanında İhsan Doğramacı malikhanesi bulunur.

Bu bina: Anadolu mimarisinin iç ve dış mekanlarında kullanılmış, simgeleşmiş 1000 adet form ve motiften ve 30 adet yapıdan (köşk, konak, saray, cami, ev) örnekler alınarak, zengin bir kültürel birikimin karışımı olarak tasarlanmıştır.

Yani, Osmanlı’daki saraylardan ve köşklerden parçaların birebir kopyalanıp uygulandığı bir yerdir. Yani, odalar ve salonlar, Osmanlı zamanına götüren bir nevi zaman makinası gibidir.

 Binanın dış cephe kaplamasında kullanılan değerli kızılağaç türü: Amerika’dan ithal edilmiştir. Bu ağaç türünün, günümüzde Amerika dışına çıkarılması yasaktır. Çünkü, Kızılağaç (red wood) nadide bir ağaç türüdür ve 500 yılda yetişir.

1996 yılında yapılan binanın ilk sahibi yani binayı yaptıran: Amerika’da yaşayan ve orada “Müthiş Türk” olarak tanınan Ali Rıza Bozkurt’tur. Ali Rıza Bozkurt, bu binayı annesi adına kurduğu “Merik Kültür, Sanat ve Eğitim Vakfı” için yaptırmıştır.

Peki, Ali Rıza Bozkurt kimdir? Sivas Kangal doğumlu, Mühendis ve iş adamıdır. 20’den fazla ülkede inşaattan madene, petrolden ticarete kadar birçok yatırım yapmıştır.

Annesinin ismi Merik Meryem’dir. Kendisi: Amerika Los Angeles Hollwood’daki evinde otururdu. 1981 yılında kızlarının tahsili için Amerika’ya yerleşti.

Amerikan vatandaşlığıyla birlikte başarı, para, şöhret geldi ve kamuoyu onu Amerikan rüyasını gerçekleştiren “Müthiş Türk” olarak tanıdı.

1989 yılında Kuveyt ülkesinde dünyanın en büyük işini aldı. 1991 yılında, 1’nci Körfez Savaşında, Saddam Hüseyin’in askerleri tarafından esir alındı, canlı kalkan olarak kullanıldı. Ardından Kuveyt’in işgali sonucu aldığı iş iptal oldu.

Suudi Arabistan’da Mekke tünellerini yapan firmanın sahibidir. Amerikan siyasetinin de içinde oldu, Amerikan Başkanı George W. Bush’un seçim kampanyasını yürüten ekibin içinde oldu.

27 Kasım 2018 tarihinde, Amerika’da kanser nedeniyle 76 yaşında ölmüştür.

Ankara Anadolu Mimarlık ve Mobilya Kültürel Miras Müzesi

 

Müzeye dönüştürülme

Müze, ülkemizin ilk mimarlık ve mobilya müzesidir. 25 Aralık 2008 tarihinde açılmıştır. Kültür ve Turizm Bakanlığının buraya müze statüsü vermesinin nedeni: Tasarımın kültürle buluştuğu bir yapı olmasındandır.

Öte yandan: bu tarzdaki bir yapı, son 200 yıldır İstanbul’da hiç yapılmamıştır. Öncesinde ise, İstanbul’dan Anadolu’ya geçmemiştir.

Anadolu’nun mimarlık ve mobilyada simgeleşmiş formları: toplu olarak bu müze binasında, İstanbul’dan Anadolu’ya geçmiştir.

Binada modern teknolojinin bütün imkanları, Anadolu mimarisi kombinasyonları içinde kullanılmıştır.

Anadolu mobilya sanatının en güzel örnekleri, orijinaline uygun olarak (replica) özel atölyelerde üretilmiş ve binanın döşemesinde kullanılmıştır. Binada hiçbir yabancı mobilya veya dekorasyon elemanı kullanılmamıştır. Binada kullanılan mobilya ve motiflerin imalatı için Ankara’da 7 atölye ve İstanbul’da 5 atölye, 2.5 yıl boyunca çalışmışlardır.

Köşk: Topkapı Sarayı, Yıldız Sarayı, Zeugma Antik Kenti, Bursa Yeşil Türbe, Huber Köşkü gibi yapılardan esinlenilerek inşa edilmiştir.

Köşkün inşaatı sırasında: Türk, Kazak, Azeri ve İranlı 17 mimar, 7 heykeltıraş ve 5 ressam, 3 yıl boyunca çalışmışlardır. Toplam 2300 pafta teknik resim çizilmiştir.

Dış mekanlarda 23 ayar altın varak, iç mekanlarda ise 22 ayar altın varak kullanılmıştır.

Ancak bina müzeye çevrildikten sonra, satışa çıkarılmıştır. Hatta: 9-10 milyon dolara satışa çıkarılan binanın, satılması durumunda, Ankara’nın en pahalı binası olması söz konusudur.

Tahminimce, büyük olasılıkla burayı yaptıran Ali Rıza Bozkurt ölünce, Amerika’da yaşayan eşi ve 3 kızı yani varisleri burayı satışa çıkarmışlardır.

Ankara Anadolu Mimarlık ve Mobilya Kültürel Miras Müzesi

 

Gelelim binanın içine

Girişte belli bir ücret standardı yok, sadece bağış adı altında ücret alınıyor. Yani 10 TL gibi bir para verilebilir. Müze her gün ziyarete açıktır. Ancak: saat: 08.00-11.00 arasında ziyarete açıktır.

Binada kapı girişinden itibaren altın yaldız ve varaklarlı süslemeleri görünce zaten hemen şaşıracaksınız. Tam bir ihtişam hakimdir. Yanının içindeki eşyaların, binadan daha pahalıya geldiği söyleniyor ve zaten hemen hissediliyor.

Köşkün iç dekorasyonunda kullanılan 1001 adet eşya: 28 ayrı köşk ve Anadolu Selçuklu dönemi eserlerinden kopyalanarak hazırlanmıştır.

Osmanlı döneminde, yabancı sefaretlerde bulunan ressam ve heykeltıraşların o dönemin Osmanlı yaşamını konu alan 10 antika nadide yağlı boya resim tablosu ile 12 adet heykel de satın alınarak, binaya yerleştirilmiştir.

1000 metre karelik bina, 3 kattan oluşuyor.

Girişte

Salonda: Sultan Vahdettin odası (misafir odası), çalışma ofisi, mutfak ve antre var.

Burada misafir odası olarak kullanılan yerdeki mobilyalar: Sultan 2’nci Abdülhamit’in kendi hobi atölyesinde, kendi eliyle yaptığı ve Osmanlı mobilyacılık sanatının şaheserlerinden biri olarak kabul edilen 9 parçalık oturma takımıdır.

Bu takım, İngiltere Londra Sotheby’s antika müzayedecisinden satın alınarak buraya getirilmiştir.

Aynı şekilde: Osmanlı sarayından çıkma, 2 ayrı oturma takımı ile sehpalar da yurt dışındaki müzayedecilerden satın alınarak buraya getirilmiş ve binaya konmuştur. Zaten binanın tasarımı, bu mobilyalara uygun olarak yapılmıştır.

Salondaki yemek masası: Uzun Hasan’ın Hacı Bayram-ı Veli’ye hediye ettiği şamdandaki motifler kullanılarak imal edilmiştir. Ayakları olmadığı halde havada durmaktadır.

Masanın taşıyıcıları: Elazığ’ın “Çayda çıra” oyununu sembolize eden, ev sahibinin hanımı Perihan ve 3 kızı (Tanyeli, Banu, Gülsün)’nın bronz heykelleridir.

Bodrum kat

Sauna, Türk hamamı, spor salonu, konferans salonu, makine dairesi var.

Binanın 40 kişilik özel konferans salonunda: ziyaretçilere: binanın yapılışını anlatan resim ve filmler ile birlikte, ayrıca Sultan Abdülhamit tarafından Amerikan kongresine hediye edilen 3000 fotoğraflık albümün New York Metropoliten Müzesindeki mikrofilmlerinden alınan slaytlar oynatılıyor.

Üst katta

Ebeveyn odaları ve şark köşesi bulunuyor. Ali Rıza Bozkurt ve ailesi, Ankara’ya geldiklerinde üst katta kalıyorlarmış.

Yaşayan Müze

Altın köşk yapıldıktan sonra, halk burayı uğurlu kabul etmiş ve yeni evliler burada resim çektirmek istemişlerdir. Bu yüzden, burada yeni evlilerin resim çektirmelerine ücret karşılığı izin veriliyor. (300 TL.)

Çekimler için köşkün içinde belirli yerlere izin veriliyor. Müze eşyalarının bulunduğu kısma girmeden, koridorlarda, köşkün meşhur kapılarının önlerinde, merdivenlerde ve bahçede çekimlere izin veriliyor. Ancak çekime 10 gün kala telefon ile randevu almak gerekiyor.

Ayrıca yine bu mekan: düğün, davet ve özel organizasyonlara ev sahipliği yapıyor. Binanın kullanımından gelen gelirin bir kısmı: Anadolu mimarlığının ve mobilya sanatının gelişmesi ve araştırılması için kullanılır, diğer bir kısmı ise Merik Kültür ve Sanat Vakfı’nın faaliyetlerinde eğitim ve sanata katkı için kullanılır.

Ankara gezi planı hakkındaki yazım için.