Ankara Resim-Heykel Müzesi

Ankara Resim-Heykel Müzesi

 

Tam adı: Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesidir. İçinde, aynı zamanda bir “Operet sahnesi” barındırır.

Ama, siz gezinizde, maalesef bu bölümü göremiyorsunuz ve hatta nerede olduğunu bile bilemiyorsunuz.

Çünkü: böyle bir bölümün bulunduğu: tanıtıcı sitede yazılı olmasına rağmen, burayı görme şansınız yok.

Özellikle; Ankara ve şehri dışarıdan gelerek ziyaret edecek öğrenci gezilerinde: mutlaka ve mutlaka, burayı gezi listesine dahil edelim, inanın, öğrencilerin Türk resim sanatı geçmişine ait bu eserleri gördüklerinde, kesinlikle burada ilgilerini çekecek 1-2 saat geçirebileceklerdir.

YERİ

Ulus semtinde, Namazgah tepesi üzerindedir. Yani: Altındağ ilçesinin Gündoğdu mahallesindedir. Yani: Etnografya Müzesinin hemen yanındadır.

Aslında: Etnografya Müzesi ve Resim-Heykel Müzesi, aynı mekan içinde, yan yana iki bini ve bu nedenle, gezinize ayıracağınız zamanı uzun tutun ve her iki müzeyi de gezin. Giriş kapıları dahi: ortak.

Ankara Resim-Heykel Müzesi

TARİHİ GEÇMİŞİ

Evet: müze gezimize başlamadan önce, biraz tarihi geçmiş hakkında bilgi vermek istiyorum, sonra ayrıntılı müze gezine geçebiliriz.

Bina: Atatürk’ün direktifleriyle, 1927 yılında, mimar Arif Hikmet Koyunoğlu tarafından yapılmıştır. İlk yapılış amacı: Türk Ocakları Merkez Binası olarak kullanılmasıdır. Zaten: binanın ana giriş kapısı üzerinde “Türk Ocakları” ibaresini görebiliyorsunuz.

Türk Ocakları: II. Meşrutiyetten sonra kurulmuş ve Kurtuluş Savaşını destekleyen bir oluşumdur. Ayrıca: kurtuluş savaşı bitiminde, Atatürk ilkelerini desteklemesiyle önem kazanmıştır. Bu nedenle: 1926 yılında, Türk Ocaklarının Merkez Binasının yapımı için bir proje yarışması düzenlenir.

Yarışma sonucunda: aynı bölgede, yani Namazgah Tepesinde, Etnografya Müzesinin inşaatını yapan Mimar Hikmet Koyunoğlu’nun projesi, birinci seçilir. Yapının inşaatına, 21 Mart 1927 tarihinde başlanır. Atatürk’ün emriyle, yapının inşaatında, yalnızca Türk işçilerinin kullanılması istenir.

Bunun üzerine, Mimar: Türk taşçı ustalarının büyük bölümünün kurtuluş savaşında ölmesi nedeniyle, mezar taşı ustalarını toplar ve bin bir güçlükle Marmara Adasından getirttiği mermerleri yaptırarak, binanın inşaatını, Nisan 1930 tarihinde tamamlattırır.

Hatta, inşaat süreci, bizzat Atatürk tarafından sık sık takip edilir. O dönemde, burada çirkin yapılaşma yok. Burası bataklık bir yer ve Gençlik Parkı, henüz yeni yeni inşa ediliyor. Ankara çayı, buradan geçiyor.

Çevresindeki kişilerden öğrenildiğine göre: Atatürk, bir gün: buraya bir sandalye koydurmuş ve çevresindekilere “burayı yeşil bahçe olarak hayal ediyorum ve burada yıllarca oturmak istiyorum” demiş. Daha sonra: 1938-1950 yılları arasında, bu kapı girişindeki katafalkta, uzun süre istirahat etmiştir. Yani, dileği bir anlamda, öldükten sonra yerine gelmiştir.

Bina tamamlanmasının hemen ardından, Türk Ocaklarının kapatılmasına karar verilir ve bunun üzerine, 10 Haziran 1931 tarihinde, Cumhuriyet Halk Partisi tarafından, bina teslim alınır. Ancak: 1932 yılında, bu kez Halkevleri açılır ve bu kez, bina “Halk evleri” ne tahsis edilerek “Ankara Halkevi” olarak kullanılmaya başlanır.

Bu dönemde: bina, başkentin kültürel yaşamında büyük etkiler sağlar. Konserler, törenler, toplantılar, tiyatro-bale ve opera gösterileri, burada düzenlenir. Ayrıca: zengin bir kütüphane oluşturulur. Etkinliklerin birçoğu, bizzat Atatürk tarafından, Cumhurbaşkanlığı locasından izlenir.

1952 yılına gelindiğinde, bu kez “Halkevleri” kapanır ve bina, hazineye devredilir. Bu sırada “Türk Ocakları” yeniden açılmıştır ve bina: yeniden, Türk Ocaklarına tahsis edilir. Türk ocakları, 1952-1961 tarihleri arasında, binada birçok etkinlik düzenler ve daha sonra bakımsızlık nedeniyle, yıpranmaya başlar.

1971 yılına gelindiğinde, Milli Savunma Bakanlığına, 1972 yılında ise Milli Eğitim Bakanlığına devredilir. Tüm bu devirler sırasında, gerek binanın yapısal mimarisinde ve gerekse içindeki tarihsel eşyaların büyük kısmı tahrip olur, salonun locaları sökülür, sahne kullanılmaz hale gelir.

1972 yılında: Milli Eğitim Bakanlığı tarafından, binada büyük değişiklikler yapılır ve Akşam Sanat Okulu olarak kullanılmaya başlanır. Çeşitli meslek kursları açılır ve en büyük tahribat bu dönemde yaratılarak, iç ve dış süslemelerin büyük bölümü yok edilir. 2 Nisan 1980 tarihinde, müze, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk tarafından hizmete açılır.

1985 yılında ise, Sabancı Vakfı tarafından restore edilmiş ve Müze olarak ziyarete açılmıştır.

Müzede: son olarak, 2010’lu yıllarda yapılan çalışmalar sonucu: güvenlik kameraları yenilenmiş ve teşhir alanları genişletilmiştir. Genişletilen yeni mekanlar ile, daha önce müzede 250 eser sergilenirken, günümüzde 700 resim ve 100 civarında heykel sergilenmektedir.

Daha önce, Fikret Mualla’nın 4-5 tablosu sergilenirken, günümüzde 30’dan fazla tablosu sergilenmektedir. Yani, müzenin depolarında çürümeye terk edilen birçok eser günümüzde salonlarda sergilenmektedir. Hatta, eserler için çok zararlı olan doğrudan aydınlatma yerine, günümüzde ortam ışığından yararlanılmaktadır.

Ankara Resim-Heykel Müzesi

BİNANIN ÖZELLİKLERİ

Burada: 6 adet salon var. Bu salonlarda: daimi sergiler yapılıyor, yani buradaki eserler değişmiyor. Ancak: geçici sergilerin açıldığı, 3 galeri salonu daha bulunuyor.

GÖSTERİ SALONU

Müze binasında: konser, tiyatro ve film gösterilerinin yapıldığı, 500 seyirci kapasiteli bir salon bulunuyor. Bu salon: akustik özelliklere sahiptir ve Türk motifleriyle süslenmiştir. Orkestra çukuru bulunan sahnesi, opera gösterileri için de uygundur. Ankara Devlet Opera ve Balesi, zaman zaman, burada temsiller vermektedir. Ama, yazının başında söz ettiğim gibi: böyle bir salonu sakın aramayın, ne görebilirsiniz, ne de size gösterecek birilerini bulabilirsiniz.

Ankara Resim-Heykel Müzesi

MÜZE KOLEKSİYONLARI

1976 yılında, bina, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından teslim alındığında, yalnızca 4 tablo bulunuyordu: Bunlar: Osman Hamdi Bey: Silah Taciri, (Osman Hamdi Bey, aynı zamanda, ülkemizdeki ilk müzeciliğin kuruluşunu sağlayan birisi olarak öne çıkmaktadır, sanırım Osman Hamdi Bey gibi birisi olmasaydı, ülkemizde, bugün müzelerimizde gördüğümüz eserlerin, en az yarısı, yurt dışına kaçırılmış olurdu, bu yüzden kendisine minnetle anıyorum)

V.Vereshchagin Timur’un Mezarı başında,

Üst kata çıkan merdivenlerde bu muhteşem büyük tabloyu görebilirsiniz.

Zonaro: Genç kız portresi

(hemen merdivenle üst kata çıkılan bölümde, solda kalıyor, müzedeki nadir yabancı ressam eserlerinden birisidir.)

Emel Cimcoz (Korutürk): Gazi’ye şükran.

Daha sonra: 8 kişilik bir sanatçı gurubu oluşturuldu ve bu gurup tarafından: kamu kuruluşları duvarları ve depolarında bulunan ve devlet parası ile satın alınan tablolar kontrol edilerek, müzeye koleksiyona katılacak 500 kadar tablo belirlendi.

Bazı kamu kuruluşları, ellerindeki tabloları vermek istemeseler de, bunlar toplanıp müzenin koleksiyonuna dahil edildiler. Aynı dönemde: Fikret Mualla’nın 26 tablosu, Paris’te satın alınarak, müzenin koleksiyonuna katıldı. Ayrıca: bağış yolu ile de müzeye önemli sayıda, tablo kazandırılmıştır.

1 Ekim 1992 tarihi itibarıyla, müze demirbaşında kayıtlı: 399 sanatçıya ait, 1289 yapıt bulunmaktadır.

Bu yapıtların dağılımı ise

890 adet resim,
211 adet heykel,
118 adet baskı,
54 adet seramik,
16 adet, Türk süsleme sanatları eseri.
Bu eserlerin toplam 250 kadarı, teşhir salonlarında sergilenmektedir.

Ankara Resim-Heykel Müzesi
Ankara Resim-Heykel Müzesi
Ankara Resim-Heykel Müzesi
Ankara Resim-Heykel Müzesi

ESERLERDEN ÖNE ÇIKANLAR

Bu müzede, yüzlerce tablo ve bir kısım heykel sergileniyor. Ama, hani derler ya, her müzenin, sergilenen eserleri arasında bazıları “prestij” eserleridir, işte, Resim-Heykel Müzesinin prestij eserleri yani müze gezinizde, mutlaka görmenizi önereceğim eserler şunlardır:

Hikmet Onat: Kıyıda balıkçılar,
Fikret Mualla: Amerikan bar,
Hikmet Onat: Kurbağalı dere,
Halil Paşa: Boğaz,
Abdülmecit Efendi: Haremde
İbrahim Çallı: Manolyalar,
Osman Hamdi Bey: Silah taciri,

HIRSIZLIK

9 Mart 2010 tarihinde: Müzede yapılan bir araştırma sonucunda, Hoca Ali Rıza’ya ait bir kısım kara kalem eserin ve hatta, kime ait olduğu bilinmeyen 5 yağlı boya tablonun çalındığı tespit edilmiştir. Ressam Hoca Ali Rıza: 1884 yılında, teğmen olarak Harbiye’yi bitirmiş ve okulda, resim öğretmeni olarak görev yapmıştır.

Kendisi, kurşun kalem çalışmalarında kurallar koymuş bir üstat olarak bilinip, tanınmaktadır. Türk resim sanatında bir değer olarak kabul edilen bu sanatçımıza ait, trilyonluk 13 kara kalem çalışma çalınmış ve yerine fotokopileri bırakılmıştır.

Evet, bir süre öncesine kadar, çelik bir kafes bile bulunmayan müzede, günümüzde parmak izi sistemi ile giriş yapılan, son derece güvenli ve modern bir güvenlik sistemi kurulmuştur.

Ama: bu güvenlik sisteminin ilk hedefi, bence ziyaretçiler olmasa gerek, çünkü: gayet masum duygular ile müzeyi ziyaret etmek isteyen ziyaretçi, alınan aşırı güvenlik önlemlerinden bunalabiliyor.

Ankara Resim-Heykel Müzesi

MÜZE YERLEŞİMİ

Müzenin içinde: 3 güzel sanatlar galerisi (Korutürk, Arif Hikmet Koyunoğlu, Sedat Simavi), 3 atölye (resim, heykel, seramik), 1 restorasyon atölyesi, 6 teşhir salonu, 1 güzel sanatlar uzmanlık kitaplığı, 1 Şark salonu, 1 konser-tiyatro salonu, yönetim bölümü, kafeterya ve depolar bulunmaktadır.

Ankara Resim-Heykel Müzesi
Ankara Resim-Heykel Müzesi

MÜZE GEZİSİ

Evet, müze hakkında gerekli tüm bilgileri kısaca aldıktan sonra, müze gezimize başlıyoruz. Yazının başında da belirttiğim gibi; Ankara Adalet Sarayı karşısında, Ankara-TRT Radyosunun, Türk Hava Kurunun ve Olgunlaşma Enstitüsü tarihi binasının hemen arkasındadır. Atatürk Bulvarından geçerken, uzaktan bu binayı görebilirsiniz, ama yanına ulaşmak için, binanın arka cephesine dolaşmanız gerekiyor.

Özel aracınız ile gittiyseniz, arka cephede, müze binasının hemen arkasında, Ankara Lisesinin yanındaki giriş bölümünde otopark bulunuyor. Aracınızı, ücreti karşılığı buraya park edebilirsiniz. Başka bir araç ile bölgeye gidip, müzeye yürürseniz ki, Atatürk bulvarından, yaklaşık 10 dakika yürüme mesafesindedir, müzenin arka cephesindeki giriş kapısından, müze bölümüne girebilirsiniz.

Müzeye giriş ücretsiz. Güzel bir uygulama.

Müzenin ön cephesine ulaştığınızda: merdivenlerden çıkıyorsunuz ve kapıdaki dedektör bölümünden geçtikten sonra: müzenin girişindesiniz. Burada: müze cam kapısına görüntüye hassas cihaz konulması ve kapıya yaklaştığınızda kapının otomatik olarak açılması güzel düşünülmüş bir uygulama.

Müzede: yoğun güvenlik önlemi alındığı dikkat çekiyor. Yani: sürekli çevrenizde güvenlik elemanlarının gezindiğini görüyorsunuz. Hatta: müzeyi hangi güzergahı takip ederek gezeceğinizi bu güvenlik elemanları sözlü olarak size söylüyorlar.

Ama, bence bu gereksiz, çünkü müzeyi gezi güzergahının güvenlik elemanının sözlü uyarısına göre değil, başka bir önlem alınarak yapılmasını tercih ederdim. Örneğin: gezi güzergahını belirten ok işaretleri konulabilir.

Gelelim güvenlik önlemlerine: öncelikle şunu belirtmemde yarar var: müzede sergilenen eserlere, ziyaretçilerin çok fazla yaklaşmasına izin veriliyor ki, bence bu yanlış. Ziyaretçilerin, eserleri daha uzaktan izlemelerini sağlamak veya eserlerin önüne cam bir güvenlik önlemi yerleştirilmesinden yanayım.

Çünkü: tamam güvenlik elemanı çok, öte yandan her salon kameralarla kontrol ediliyor, ama herhangi bir esere zarar verildiğinde: zarar vereni yakalasanız ne fayda…….

Önemli olan zarar verilmeden önlem almak gerekmez mi? Umarım bu uyarım, gün gelir, bana “ben demiştim” gibi bir söz söyleme imkanı yaratmaz, hemen önlem alınır. Yoksa, her ziyaretçinin peşine bir güvenlik elemanı takmak ne kadar çözüm olabilir, eserlere zarar vermeyi kafaya takan birisi için sanırım bu bir önlem olamaz

Bir de: müzeye girdiğinizde, elinizde fotoğraf makinesi, bol bol resim çekiyorsunuz, bu arada flashlar patlıyor. Ancak, görevliler, flash patladıktan sonra, “flash yasak” diye uyarıda bulunuyorlar. Ancak, bu sırada flash patlıyor zaten.

Lütfen: müzenin girişine birkaç dilden bir yazı yazalım veya simge koyalım “FLASH YASAKTIR” Çünkü, sonuçta bu eserlerin hırpalanmasının en büyük nedeni, flash.

Ankara Resim-Heykel Müzesi

Neyse: biz gezimize devam edelim. Müzeye girdik, Etnografya Müzesinde olduğu gibi, burada da guruplara müze hakkında bilgi verebilecek bir rehber aradık, ama nafile. Sonuçta, biraz önce de söylediğim gibi: müzede güvenlik elemanlarının uyarısı ile gezi güzergahını belirleyebiliyorsunuz.

Evet: biz, görevlinin önerisine ayak uydurarak: sağdan itibaren müzeyi gezmeyi başlıyoruz. Sağ yandaki ilk galeri, daha çok: 20’nci yüzyıl ressamlarının eserlerine ayrılmış. Duvarlarda yağlı boya tablolar, ortada güzel bir oturma düzeni ve birkaç heykel bulunuyor. Salon o kadar güzel aydınlatılmış ki pırıl pırıl görülüyor.

Daha sonra: merdivenlerden üst kata çıkıyoruz. Önce: 3 numaralı oda ve burada ünlü Türk ressamlarından Fikret Mualla’nın sulu boya eserlerini görebiliyoruz. Sonra: yandaki 2 numaralı oda ki burada da Türk resim sanatının öncülerinin eserleri ve özellikle Osman Hamdi Bey’in Silah Taciri isimli tablosunu görebiliyorsunuz.

Ardından: uzunca bir koridor boyunca ilerliyoruz, bu arada birkaç basamaklı bir merdivenden iniyoruz ve koridor devam ediyor ki, biraz önce girişte kullandığımız salona kadar ilerleyen koridorun her iki kenarında birçok tablo ve eser görülüyor.

Koridorun bitiminde, hemen sağda, bu kez bir oda var, bu oda ise: çeşitli mobilyaların sergilendiği bir yer olarak dikkati çekiyor.

Ankara Resim-Heykel Müzesi
Ankara Resim-Heykel Müzesi
Ankara Resim-Heykel Müzesi
Ankara Resim-Heykel Müzesi

Burası: Şark köşesi olarak düzenlenmiş büyükçe bir salon. Burada: Atatürk döneminde kullanılan mobilyalar sergileniyor, mobilyaların ve koltukların Atatürk tarafından kullanıldığının ifadesi olan fotoğraflar ise, duvarları süslüyor.

Yani: mobilyaları gördükten sonra, bunların ne gibi bir ortamda kullanıldığını görmek için duvardaki fotoğraflara bakmalısınız. Bunlara bakarken: savaştan ve büyük bir yokluk ortamından çıkmış, genç Cumhuriyetin önde gelenlerinin nasıl bir ortamda yaşadıklarını hayal etmelisiniz.

Burada, hemen kapının yanındaki camekanda ise, binanın mimarı ile ilgili objeler sergileniyor.

Buradan çıkınca hemen yandaki odada: yine Türk hat, ebru ve seramik sanatı eserleri sergileniyor ki, özellikle hat sanatı ürünleri gerçekten muhteşem güzeldir ve mutlaka görün.

Evet: burayı da gezdikten sonra merdivenlerden aşağıya iniyoruz ki, bu sırada merdivenlerin üstünde bulunan Timur’un mezarı tablosu: gerek büyüklüğü ve gerekse güzelliğiyle hemen dikkatinizi çekecektir.

Merdivenlerden inince, yine bir salon var, bu salondaki eserleri de gezdikten sonra: bence müzeyi terk etmeden önce, müze idaresinin koyduğu “görüş ve öneri defteri” ne mutlaka bir-iki satır yazın.

Memnun kaldı iseniz, memnuniyetinizi, rahatsız olduğunuz hususlar varsa, bunları mutlaka yazmalısınız. Görüş ve önceki defteri iyi bir uygulama, bence yürekli bir yönetim böyle bir defteri koyabilir ki, koymuşlar.

Müzenin girişindeki dış merdivenlerinden indikten sonra, Atatürk anıtının hemen ilerisinde, merdivenlerden inince “Müze Kafeteryası” isimli bir yer var. Güzel ve güneşli bir Ankara gününde, burada oturup bir çay içmek oldukça keyiflidir.

Bu arada, tuvalet kullanmak isteyenler için de, tuvaletler hemen burada, yani kafeteryanın yanında. Ama, bir erkek ve bir bayan tuvaleti yapmak düşündürücü, iyi ki buraya büyük bir ziyaretçi gurubu gelmiyor, yoksa tuvaletin önünde uzun kuyruklar oluşabilir diye düşünmemek elde değil.

Sonuç olarak şunlar söylenebilir: öncelikle burası sanata yönelik bir müze ve birçok insanın ilgisini çekmediği gibi, birçok insanın da ilgisini çekecek düzeydedir. Yurt  dışındaki benzerleri gibi, resim sanatı dalında üst düzey sanatçı eserleri barındırmasa da; ülkemiz açısından üst düzey sayılabilir.

Bence: resim sanatına karşı ilgi, bilgi ve görgüyü arttırmak açısından özellikle okul öğrencilerinin burayı mutlaka ziyaret etmelerini sağlayacak organizasyonlar düzenlenmelidir. Ayrıca: ülkemizi ve Ankara’yı ziyaret eden yabancı devlet büyüklerinin protokol ziyaretlerinde, bu müzenin tanıtımı açısından mutlaka programa dahil edilmesi gerekir.

Müze idaresi konusunda ise: ziyaretçilerin eserlere fazla yaklaşması engellenmeli, popüler eserlerin önüne cam korunak konulmalı, her ziyaretçinin peşine hafiye gibi bir güvenlik elemanı takılması önlenmelidir.

Ankara Resim-Heykel Müzesi
Ankara Resim-Heykel Müzesi
Ankara Resim-Heykel Müzesi
Ankara Resim-Heykel Müzesi

 

Ankara Altınpark

Ankara Altınpark

 

Günümüzde, Ankara ilinin, en büyük rekreasyon alanıdır. Hatta: peyzaj konusunda, ülkemizin en muhteşem yeri de denilebilir.

Park içinde: değişik sanat akımlarından etkilenen bahçeler oluşturulmuştur. Bunların en büyük örneği ise, Çin lokantası ve bahçesinde oluşturulan Yakın doğu sanatı görselleridir.

Başlangıç olarak son bir not: her ne kadar bu park hakkında güzel bir çok şey söylense de, ben burada yeşillik yani ağaç miktarı konusunda eksiklikler gördüm, yani daha çok yeşil alan olması, parkı daha çekici hale getirebilir.

Ankara Altınpark

ULAŞIM

Altınpark: Ankara’da Aydınlıkevler semtindedir. Buraya ulaşmanın en kolay yolu: Hava alanı protokol yolunu takip etmektir. Parkın hemen girişinde, büyük bir otopark bulunuyor. Burası: Altınpark bölgesinin en çok kullanılan kapısıdır.

Bunun yanında, diğer kapılar da var: 23 Nisan kapısı, 19 Mayıs kapısı, Doğu kapı, Lunapark kapısı, Güney kapısı.

Ankara Altınpark

TARİHİ

Park alanı: 1977 yılında, golf kulübü olarak kullanılmaya başlanmıştır. Ama, elbette o yıllarda, özellikle Amerikalılar tarafından golf alanı olarak kullanılmıştır.

Daha sonra: 1985 yılında bir proje yarışması açılmış ve Öner Akcan, Hulusi Gönül ve İlder Tokcan’a ait proje kabul edilmiş ve projenin uygulanması sonucu, park, 1987 yılında ziyarete açılmıştır. Park içinde bulunan tesisler: takip eden süreçte, sürekli olarak geliştirilerek sürdürülmüş ve günümüzdeki Altınpark ortaya çıkmıştır.

Altınpark’ın ismi nerden gelmektedir? Parkın ismi: projenin öncülüğünü yapan, dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Altınsoy’dan gelmektedir.

Ankara Altınpark

GENEL

Altınpark: 640 bin m. karelik alan üzerinde kurulmuştur. Bu alanın: yüzde 85’lik bölümü, yeşil alan ve gölet olarak düzenlenmiştir. Kalan bölüm ise: yapılar ve meydanlar bulunmaktadır. Park içindeki ağaçların toplamı: 18 bin civarındadır.

Park: genellikle çevresindeki yörelerde oturan insanlar için: gerek yürüyüş ve gerekse bir nefes alma yeri olarak önem kazanıyor. Yani: Ankara’nın uzak semtlerinden gelenlerden ziyade, yakın çevrenin insanı, bu parkı etkin olarak kullanıyor.

Parkın: protokol yolu üzerindeki kapısından aracınız ile girdiğinizde, otopark için 5 TL. ödeme yapıyorsunuz ve daha sonra: fuar alanında herhangi bir etkinlik varsa, öncelikle burayı gezmenizi öneririm. Bu alan, Atatürk Kültür Merkezinde kurulan fuar alanlarından daha küçük ve derli toplu.

Ankara Altınpark
Ankara Altınpark

FUAR MERKEZİ

1991 yılında hizmete açılmıştır.
Burası, modern fuarcılığın gerektirdiği bütün donanıma sahiptir. Her yıl, 15 civarında fuar düzenlenmektedir.

Parkın ana giriş kapısının hemen yanındadır. Burada, ziyaretçiler için büyük bir otopark bulunuyor. Fuar alanında, kapalı alan olarak: 7500 metre kare, açık alan olarak 25 bin metre karelik bölümler bulunmaktadır. Bina üzerinde, uzay çatı sistemi kullanılmıştır. Merkez: birbirine bağlı, iki kapalı alandan oluşmaktadır.

Bu alanlardan “B” alanı: 1500 kişilik salonu ile; kongre, konferans ve konserler için de kullanılmaktadır. Ben buraya birçok kez gittim, ama bu “B” alanını hiç göremedim, bu yüzden yorum yapmak istemiyorum.

Ama: fuar düzenlenen “A” alanı nispeten derli toplu, ama ikinci katının yalnızca restoran olarak ayrılması, sanırım pek doğru değil, çünkü atıl kalmış büyük bir alan var.

Fuar alanını gezdikten sonra: hemen ön bölümde bulunan boşlukta, meydanda: bir minyatür Ankara evi görülüyor, hemen arkada ise, güzel havuzlar var. Bunlardan sonra ise, geniş bir meydandan ilerlediğinizde, sol yönde yürüyoruz ve karşımıza: hemen sağ bölümde uzanan gölet çıkıyor.

Hemen sağ yanda, ilk çay bahçeleri, kafeteryalar karşımıza çıkıyor. Sonra, sol yanda: üstündeki çadır örtüsü ile dikkati çeken, Göl Tiyatrosu.

Ankara Altınpark
Ankara Altınpark

GÖLET

Park içindeki gölet büyüklüğü: 32 bin m. karedir. Derinliği ise, 1.5 metredir. Gölet ortasında, büyük bir ada bulunmakta olup, adaya ulaşım 4 köprü ile sağlanmaktadır. Ayrıca: gölet içinde: danslı ve müzikli su gösterilerinin yapıldığı bir havuz ve model gemilerin yüzdürülebildiği bir koy bulunmaktadır.

Ankara Altınpark

GÖL TİYATROSUHemen gölün yanındadır. 1500 seyirci kapasiteli, açık hava tiyatrosudur. En önemli özelliği, yapının üstündeki çadır sistemidir.

Yürümeye devam ettiğimizde, önce İtalyan Restoranı ve sonra Çin bahçesi ve Çin restoranı görülüyor.

Ankara Altınpark

İTALYAN RESTORANT

Yapı: ana meydanın hemen karşısında, havuz kıyısındadır. Burada: İtalyan mutfağına ait yemekler tatmak mümkündür. Göl kıyısında, güzel bir ortam yaratılmıştır.

WANGCHO ÇİN LOKANTASI

Özellikle: buradaki egzotik Çin bahçesini gezmelisiniz.
Buraya en yakın kapı: yüzme havuzunun bulunduğu kapıdır. Lokanta, göl kıyısındadır. Pekin şehri, Ankara’nın kardeş şehri olduktan sonra, burası Çinliler tarafından yapılmıştır. Hatta: yapımında kullanılan çivilerin bile Çin’den geldiği söyleniyor.

Burada: bir çok Türk ve Çin kültürü yemekleri bulmak mümkündür. Lokanta: tamamen ahşap kullanılarak yapılmıştır. Yüksek tavanlıdır. Çevresi ise camla çevrilidir. Sessiz ve sakin bir yer. Dekorasyon olarak: pek fazla bir şey kullanılmamıştır. Buranın Çin lokantası olduğunu, Çin yemeklerini tattığınızda anlayabilirsiniz.

Buraya yolunuz düşerse, özellikle “Çin böreği” tatmanızı öneririm.

Park içinde gezimize devam ettiğimizde, hemen ileride “seralar” var. Buradan: seralara varmadan, sağa doğru dönerek, park içinde bir daire çizerek fuar alanı kapısına doğru ulaşmayı hedefliyoruz.

Ankara Altınpark

SERALAR

Bunlar: Hollanda tarzında yapılmışlardır. Burada: özel ısıtma sistemi, su filtrasyon sistemi, tam otomatik soğutma ve nem ayarlama sistemi, havalandırma ve gölgelendirme sistemleri bulunmaktadır. Bunlar değerlendirildiğinde, seraların, ülkemizdeki en modern seralar olduğu anlaşılmaktadır. Toplam, 6 adet sera bulunmaktadır. Cam olan seraların çevresinde, 520 kişilik havuzlu kafeterya bulunmaktadır.

Bu sırada, karşımıza yüzme havuzu çıkıyor. Ancak: net olarak göremedim, söylenenlere göre yüzme havuzunun çatısının geçen yıl, kışın kar yağışı sırasında çöktüğü söyleniyor. Son durumu hakkında net bilgim yok.

OLİMPİK YÜZME HAVUZU

Burası: 50 metre uzunluğunda, 9 kulvarı bulunan bir havuzdur. Ayrıca: skor bordu, atlama platformu, soyunma odaları, duşlar, kafeterya bulunmaktadır. Derinlik: 1.90 metredir. Tramplen alt kısmının derinliği ise, 5 metredir. Havuzun seyirci kapasitesi: 2750 kişidir.

Sonra: özellikle kubbesi ile dikkati çeken bir yapı var.

PATEN SARAYI

Park içinde: paten kayma imkanı da var. Tesiste, pateni olmayanlara, paten de verilmektedir. Paten kullanmayı bilmeyenlere ise, kurs verilmektedir. Peki, paten kayanlar, işte onları izlerseniz, mutlaka gülümseyeceksiniz, çünkü zor bir uğraşı, insanlar bunu becermek için bir hayli gayret gösteriyorlar.

Yürümeye devam ettiğimizde: sol yanda, özellikle “Gül bahçesi” ilginç ve onun hemen önünde, yine büyük çim alanlar var. Bu çim alanlar içinde, sanırım yaz döneminde çiçek ekilen, özel çiçeklikler oluşturulmuştur. Bu bölümde, yine ilginç ve güzel çay yerleri var. Özellikle: birçoğu gerek yazlık ve gerekse kışlık kapalı alanları ile hizmet veriyorlar. Buralarda: lezzetli çaylar içebilirsiniz.

Evet, yaklaşık yarım saatlik bu yürüyüş sonunda, protokol yolu kapısına ulaşmanız mümkün. Bu arada görebileceğiniz veya göremeseniz de, park içinde bulunan başkaca yerler de var. Bunlar:

Ankara Altınpark

ALTINPARK DÜĞÜN SALONU

Park içindedir. 1200 kişi oturma kapasitelidir. Düğün salonunda: yemekli ve yemeksiz hizmet verilmektedir. Düğün salonuna ulaşmanın en kısa yolu: Türk-İs Bloklarının bulunduğu yerdeki, 27 Aralık kapısıdır.

MİNİ TREN

Mini tren ile park içinde gezi yapılmaktadır. 75 yolcu kapasitelidir.
Tren: Parkın ana meydanından hareket ediyor ve daha sonra: Altın kafe, Aşiyan çay bahçesi, Çin lokantası, Olimpik yüzme havuzu, İkizler çay bahçesi, İtalyan lokantası, Altın havuz çay bahçesi, Feza Gürses Bilim merkezi ve Göl tiyatrosu önünden geçerek, ilk hareket noktasına geri dönüyor.

RIHTIM RESTORANT

Burası: parkın en yüksek yerinde, Kültür Merkezi yanındadır. Yani: burada yemek yerken, Ankara manzarası seyredebilirsiniz.

23 NİSAN ANA OKULU

Park içinde bulunan ana okulu: gerçekten bu konuda muhteşemdir. 3-6 yaş arasındaki çocuklara hizmet verilen okulda, 90 öğrenci kapasitesi var.

BELEDİYE EVİ

Park içinde, ANFA tarafından işletilen bir restorandır. Restoranın hemen önünde, otoparkı var.

DEDE EFENDİ RESTAURANT

Park içinde, Olimpik yüzme havuzu üstünde, parkın birçok bölümünün görüldüğü bir yerdedir. 200 kişi kapasiteli bu mekanda, kebap türü yiyecekler bulabilirsiniz.

AT TAVLASI

Burada: binicilik ve fayton işletmeciliği yapılmaktadır. Mevcut atlar: midilli ve Hollanda cinsidir. Park içinde: at gezintisi, fayton gezintisi hizmetleri sunulmaktadır. Ayrıca: eğitimciler eşliğinde binicilik eğitimi verilmektedir.

GO CART

Burası: 14 yaş üstü ziyaretçilerin kullanımına açıktır. Araçlar: 5.5 beygir gücündedir ve saatte: 70 km. hıza kadar ulaşmaktadır. Pist ise, tamamen asfalttır ve yol kenarlarında, güvenlik bariyerleri bulunmaktadır.

Ankara Altınpark

Sonuç olarak: Altınpark; belki Ankara’nın geneli ve Ankaralıların hepsi için pek çok şey ifade etmiyor. Genellikle: park çevresindeki yörenin insanı, burayı etkin olarak kullanıyor. Çünkü: park gezimizde, birlikte olduğumuz ekipte bulunan 11 kişiden, bu parkı daha önce gören sayısı, yalnızca 3 kişi idi ve bunlar da, park civarındaki yörelerde oturanlar idi.

Yani: Ankara’nın başkaca semtlerinden gelip te bu güzelliği gören veya görmeyi düşünen yok. Ancak: gerçekten güzel bir park diyebilirim. Özellikle: güzel bir ortamda, göl manzarası eşliğinde yürüyüş yapmak, banklarda oturarak göl manzarasını izlemek isteyenler için ilginç olabilir.

Bence, Ankaralıların burayı bir şekilde ziyaret etmesi gerekir diye düşünüyorum, çünkü: özellikle göl alanının birkaç parça halinde ve bir hayli büyük olması çok çekici. Ama: elbette, hava karardıktan sonra, buraya gitmek sanırım pek akıllıca olmaz.

Çünkü: ben gittiğimde, hava karardı ve park içinde, maalesef, hiçbir güvenlik elemanı göremedim.

Bu şaşırtıcı elbette, çünkü bu tür parklarda, genellikle güvenlik elemanları dolaşırdı, bilmiyorum, yaklaşık 2 saatlik tur sırasında, hiçbir güvenlik elemanı görmedik ve bu arada, köpeğini gezdiren ve köpeği ile, çevreye ve özellikle çocuklara küçük te olsa korku yaratan insanlar gördüm, ayrıca: birkaç kişilik erkek topluluklarının yarattıkları, yüksek sesli ve küfürlü bağırışlar da cabası.

Anfa merkezinin, hemen park girişinde bulunmasına rağmen, park içinde güvenlik elemanı bulunmaması, şaşırtıcı.

Hani, gidelim, gidelim çünkü bu tür yapılar, yoktan var edilmiyor, Ankaralılardan çeşitli şekillerde toplanan vergiler ile yapılıyor ve yörede yaşayanlar tarafından kullanılmaları en büyük hak.

Ama: güvenlik tedbirlerinin yoğunlaştırılması şart diye düşünüyorum, bu durumda: park kesinlikle etkin olarak kullanılacaktır.

Ankara Kuğulu Park

Ankara Kuğulu Park

Ankara denilince, özellikle yaşı belli bir düzeyin üstünde olan tüm Ankaralılar tarafından tanınan ve bilinen bir parktan söz etmek istiyorum ki, şehir dışından gelenler de, bu yazdıklarımı okuyunca, bu şehrin merkezi yerindeki parkta, biraz zaman geçirmeyi düşüneceklerdir.

II. Dünya savaşı, çatışmaların en yoğun olduğu günlerde, Nazi Almanya’sı, Çekoslovakya ülkesini istila ettiğinde, Ankara’da bulunan Alman Büyükelçisi Franz Von Papen: Çekoslovakya Büyükelçilik binası ve arazisinin kendisine tahsis edilmesini ister ve bu isteği uygun görülür.

Ancak: bir süre sonra, bu kez, Nazi güçleri, Polonya ülkesini işgal ederler ve bu kez, yine Alman Büyükelçisi tarafından, bulundukları yerin hemen yanındaki Polonya Büyükelçilik binası ve arazisinin kendilerine verilmesi istenir.

Fakat, bu kez, bu istek: dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarafından kabul edilmez ve uzun yıllar boyunca, Nazi Almanya’sının Büyükelçisi tarafından, hemen karşılarında bulunan Polonya bayrağı seyredilmek zorunda kalınır.

İşte, Polonyalılar, Türkiye Cumhuriyeti tarafından kendilerine yapılan bu jesti unutmazlar ve 1960’lı yılların başına gelindiğinde: Tunalı Hilmi Caddesi ile İran Caddesi arasında kalan bölümde, kendilerine ait olan bahçenin bir bölümünü, park yapılmak üzere, Belediyeye bağışlarlar.

Ankara Kuğulu Park

Polonya Büyükelçiliğinin bahçesinin bulunduğu bu bölümden, o dönenme küçük bir dere geçmekte ve derenin kıyısında kavak ağaçları bulunmaktadır. Bu nedenle; semt “Kavaklıdere” olarak isimlendirilir.

Evet, Polonya Büyükelçiliğinin bahçesinin bir bölümü, park olarak bağışlandıktan sonra: bu park alanında, yeşillikler ve yüzyıllık ağaçların gölgesinde, biraz önce sözünü ettiğim derenin suyundan yararlanılarak bir suni göl oluşturulur.

Yine aynı dönemde: Çin ülkesinin Pekin şehrinden, Ankara’ya hediye olarak kuğular gönderilir ve bu kuğular, yaşam alanı olarak bu parkta beslenmeye başlarlar.

Böylece: Kuğulu Park ortaya çıkmış olur.

Kuğulu park, gerek merkezi konumu ve gerekse, yeşil ve doğal güzellikleri ve suyun üzerinde nazlı nazlı süzülerek yüzen kuğuları ile Ankaralıların kısa sürede ilgisini çeker ve park, yoğun ziyaretçi akınına uğrar. İnsanlar, bu parkta, banklar ve yeşillik alan üzerinde oturarak, güzel günlerin tadını çıkarmaya ve özellikle daha önce pek bilinen ve tanınmayan kuğuları izlemeye gelirler.

Kısa sürüde, büyük ilgi çeken bu park alanı: I. Derece Sit alanı ilan edilerek koruma altına alınır.

Ancak, 2006-2007 yılları arasına gelindiğinde: çevresinden geçen yollar ve yapılacak alt geçitler (Kuğulu I ve Kuğulu II Alt geçitleri, bu geçitlerin yüzey duvarlarında da kuğu resimlerini görebilirsiniz) nedeniyle, bu doğal güzellik alanı, her ne kadar Sit olarak ilan edilerek koruma altına alınsa da, bir anda, minik minik tahribatlara uğratılarak, bir anlamda, tıraşlanır ve küçültülür.

Elbette, sürekli büyüyen ve gelişen Ankara şehri için, yol ve geçit gerekli, ama öte yandan, günümüze kadar ulaşması yüzyıllar süren ağaçların, bir anda yok edilmesi de kabul edilebilir gibi değil. Sanırım, bu yol çalışmaları için, Polonya Büyükelçiliğinin halen mevcut bahçesinden yer talep edilseydi, Polonyalı dostlar yine jest yaparak bir kısım arazilerini bağışlayabilirlerdi, çünkü: halen bu Büyükelçilik bahçesinin ne kadar büyük olduğunu görebilirsiniz, özellikle, ben her gün buradan geçen bir Ankaralı olarak sürekli boş duran tenis kortunu gördükçe, arazinin gerçekten çok büyük ve atıl durumda olduğunu hissedebiliyorum.

Sona gelmeden önce, bu parkın kuğuları yanında, heykellerinin de önem kazandığından söz etmek istiyorum. Parkın içinde, hemen yan bölümdeki caddeye adını veren “Tunalı Hilmi” Bey’in 2006 yılında, Çankaya Belediyesi tarafından dikilen heykeli var.

Parkın öbür yanında, yani Atatürk bulvarı kıyısındaki metal ve ilk bakıldığında anlamsız gibi görünen heykel ise, aslında duyduğuma göre, büyük bir olayı sembolize ediyormuş.

Söylenenlere göre: gerçekten bir zamanlar büyük aşklara şahitlik eden Kuğulu Parkın bu kıyısında, 1960’lı yıllarda, bir çift öpüşürken, park bekçisinin kurşunlarına hedef olurlar ve ölürler. İşte bu heykel, onları sembolize ediyormuş, metal heykele dikkatlice baktığınızda,

Neyse: söylediğim gibi, Kuğulu Parkın ağaçlarının bir kısmı yok edildi ve yol yapıldı. Böylece: park alanı küçüldü. Hani, okurlardan Ankara dışından gelenler ve bu parkı ilk kez görecek olanlar, çok büyük bir park bekler iken, karşılarına küçük bir park çıkınca şaşırabilirler.

Ancak, unutulmaması gereken şu dur ki, bu park alan olarak küçük olsa da, inanın Ankaralıların hafızalarında, anılarında yeri büyüktür. Bu yüzden, siz de, zaman ayırıp, bu küçük parkı görmeli, havasını teneffüs etmeli, göletteki kuğuları ve ördekleri izlemelisiniz.